stromectol ivermectine chloroquine kaletra colchicine naprosyn natyl nebilet neggram negram nemexin neo stediril neoral neurolithium neurontin neurotop nexium nimotop nivaquine nizoral cream nizoral nolvadex nootropil norflocine norlutate noroxin norsol nortrilen norvasc norvir novonorm nyolol ocuflox oculastin oftan olmetec plus olmetec omix omnicef onymax optivar orelox orfiril osiren otrivin rhume des foins oxsoralen
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » DİĞER KONULAR » İLANLAR & DUYURULAR » mezhebim belli,yazar istemez:::!

önceki konu   diğer konu
5 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
karapapak su an offline karapapak  
mezhebim belli,yazar istemez:::!
137 Mesaj -
efendimiz miraca cýkar.Perde arkasýndan Allahla görüþme yaparken.
Allah;Türklere islam dinini teblið ederken güzel yolla et,onlarla savaþma.Senin ölümünden 100 yýl sonra onlardan bir alim gelecek ve senin dini yayacak diye buyurmuþtur...
Bu þahýs Numan
Ebu Hanefi hazretleridir...
selametle
Gönderen: 15.05.2006 - 08:05
Bu Mesaji Bildir   karapapak üyenin diger mesajlarini ara karapapak üyenin Profiline bak karapapak üyeye özel mesaj gönder karapapak üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
faniiiia su an offline faniiiia  
İmam-ı Azam Ebu Hanife (Numan b. Sabit)
138 Mesaj -
Alıntı
Orijýnalý karapapak

efendimiz miraca cýkar.Perde arkasýndan Allahla görüþme yaparken.
Allah;Türklere islam dinini teblið ederken güzel yolla et,onlarla savaþma.Senin ölümünden 100 yýl sonra onlardan bir alim gelecek ve senin dini yayacak diye buyurmuþtur...
Bu þahýs Numan
Ebu Hanefi hazretleridir...
selametle




karapapak kardeþim, yazmýþ olduðun bu yazýyý nereden aldýn. Kaynðýný belirtebilir misin ? sana tavsiyem bu konuyu iyice bir araþtýr. Büyük þahsiyetler bölümünden baka bilirsin.




Ýmam-ý Azam Ebu Hanife (Numan b. Sabit)

Hicri 30 yýlýnda Küfe’de doðan ‘Büyük Ýmam’ (Ýmam-ý Azam) lakaplý Ebu Hanife Fars neslindendir. Onun Farisi oluþu, dedesi sebebiyledir. Ýslam dininin yayýlmasý sýrasýndaki fetihlerden Ýran da nasibini almýþ, Ýmam’ýn dedesi olan Zuta da bu dönemlerde esir olarak kutsal topraklara getirilmiþti. Zuta, sonradan müslüman olmuþ ve Sabit isminde bir erkek çocuðu doðmuþtur.

Dede Zuta, Küfe’de Ýmam Ali’ye (ra) tatlý ikram etmiþ, bu vesileyle duasýný kazanmýþ; ayný þekilde oðlu Sabit de Ýmam Ali’den (ra) ‘hayýrlý bir zürriyet’ duasý almýþtýr. Bu duanýn bereketiyle de Allahu Teala kendisine Ýmam-ý Azam gibi büyük bir zatý baðýþlamýþtýr. Ýþte Arap bölgesinde bulunan Küfe’de doðmuþ olmasýna raðmen, Ýmam’ýn Farisi oluþunun sebebi budur.

Ýmam Azam’ýn künyesinde, divit ve kalem manalarýna gelen “Hanife” kelimesinin bulunmasý, ilme olan baðlýlýðýný göstermeye yeterlidir. Asýl ismi olan Numan ise kan ve ruh manalarýný taþýdýðýndan kendisine “Fýkhýn ruhu ve caný” denilmiþtir.

Ýmam’ýn ömrünün çoðu Kufe’de geçmiþtir. Çocukluðunda Kur’an-ý Kerim’i ezberleyen Ýmam’ýn, Kur’an-ý Kerim’i çok okuyup tekrar etmeyle iþtihar ettiði rivayet edilir. Bununla beraber kýraat ilmini de öðrenmiþ, bu ilmi bizzat Kura-ý Seb’a’dan olan Ýmam Asým’dan ders almýþtýr.

Ailesinin tüm geçim kaynaðý ticaret olunca Ýmam da ticaretle uðraþmýþ ve ömrünün sonuna dek hiç kimseye muhtaç olmayarak yaþamýþtýr. Bir çok alimin aksine o, beyt-ül maldan hiç para almamýþ, bu þekilde hiçbir þeyden çekinmeksizin hakký savunabilmiþtir. Ticareti sebebiyle elde ettiði serveti sayesinde öðrencilerinin ve diðer ilim taliplerinin de tüm ihtiyaçlarýný karþýlamýþtýr. Öyle ki, yiyip giydiklerinin aynýsýný öðrencilerine de vermedikçe rahat etmemiþtir. Ancak ailenin ticaretle uðraþmasý onun ilme olan ilgisine engel olmamýþ, o dönemde büyük Ýslami merkezlerden olan Kufe’deki büyük alimlerin meclislerine fýrsat buldukça katýlýp Ýslami ilimlerde derinleþmeye gayret göstermiþtir.

Baþlarda ticaretle uðraþýyor olmasý Ýmam’ýn ilimde yoðunlaþmasýna engel olsa da, sonralarý bazý alim ve büyük þahsiyetlerin de yol göstermesiyle ticarete daha az vakit harcayýp iþini vekillere býrakarak asli ilimlere yönelmiþtir. En sonunda da daha fazla ihtiyaç olduðunu gördüðü “Hadis ve Fýkýh” ilimlerinde karar kýlmýþtýr. Ýlmin ilk aþamasýnda kazandýðý akýl kabiliyeti, sonrasýnda fýkýhta uygulayacaðý yönteminde de etkili olmuþ, bir çok meseleyi bu þekilde çözüme kavuþturmuþtur. Zaten onun fýkýh ekolünde ve ders veriþinde de bu yön çok bariz bir þekilde görünmektedir.

Diðer mezhep imamlarýndan fazlaca bir özellik olarak sahabelerle görüþebilmiþ, ayrýca tabiinin büyük zatlarýndan ders alýp hadis dinleyebilmiþtir. Ancak kuþkusuz en büyük üstadý, uzun süre Kufe’deki ders kürsüsünde müderrislik yapan Hammad b. Ebi Süleyman’dýr. Ýmam, 18 yýla yakýn ondan ders almýþ, vefatýna dek ondan ayrýlmamýþtýr. Ýleride büyük bir alim olacak oðluna Hammad ismini vermesi bu büyük zatýn ondaki derin tesirlerini göstermede yeterlidir.

Hocasýnýn vefatýndan sonra ders kürsüsünde onun yerine geçip çok büyük talebeler (Ýmam Muhammed, Ýmam Ebu Yusuf, Ýmam Zufer vb..) yetiþtirmiþ, onlarýn serbest düþünüp doðruyu bulmalarýnda ve bu þekilde büyük hizmet görmelerinde çok büyük katký saðlamýþtýr.

Özellikle fýkhýn geliþip yayýlmasý ve ortaya çýkan problemlerin halledilmesinde ciddi ilk derli toplu yapýyý kazandýran Ýmam ile ilgili Ýmam Þafii’nin þu sözü çok manidardýr: “Ýnsanlar fýkýhta Ebu Hanife’nin çocuklarýdýr.”

Abdullah b. Mübarek’in sözü ise daha kapsamlýdýr: “O, (Ebu Hanife) ilmin beynidir.”

Uzun süre ticaretle yakýndan alakalý oluþu sebebiyle muameleler için çok ciddi çözümler geliþtirmiþ, kalýcý asýllar belirlemiþtir. Tüccar olmasý hasebiyle insanlarýn ekonomik ve sosyal durumlarýný da bizzat müþahede etme fýrsatý bulmuþ, mezkur konularda (zekat, nikah vb) özgün fikirler üretmiþtir.

Ömrünün 52 yýlý Emeviler, kalan 18 yýlý da Abbasiler döneminde geçen Ýmam, siyasi alanda bir çok çetin sýnavla karþý karþýya kalmýþtýr. Özellikle hocasýnýn vefatýndan sonra etkinliðinin daha fazla artmasý ve ilmi seviyesinin yüksekliði gibi sebeplerle itibarýnýn ziyadeleþmesi onu gözde haline getirmiþ, bu durum ondan su-i istifade etmek isteyen kimi siyasetçilerin (bu þahsiyetler özellikle Hulefa-i Raþidin’den sonra çokça türemiþ ve çok büyük hasarlara yol açmýþlardýr) de ilgisini çekmiþ ancak Ýmam’ýn Nebevi çizgiden taviz vermeyiþi ve teklif edilen görevleri geri çeviriþi nedeniyle istediklerini elde edememiþlerdir. Hal böyle olunca mezkur þahýslar ona düþmanlýk etmeye baþlamýþlardýr.

Ýmam Ebu Hanife’nin Ehl-i Beyt’e baðlýlýðý, Emevi ve Abbasiler döneminde karþýlaþtýðý zorluk ve baskýlarýn temel sebeplerinden birini teþkil etmiþtir. Emeviler zamanýnda vuku bulan Zeyd b. Ali’nin kýyamýnda Ýmam, Zeyd’e çok ciddi desteklerde bulunmuþ, þehadetiyle de büyük üzüntülere gark olmuþtur. Bu olaydan sonra birer sene aralýklarla; önce Ýmam Zeyd’in oðlu Yahya, sonra da Yahya’nýn oðlu Abdullah ayný akýbete uðrayýnca Ýmam, bunu yapanlara karþý durmuþ, onlarý þiddetle eleþtirmiþ ve doðal olarak bu tarihten sonra ciddi takip ve baskýlara maruz kalmýþtýr.

Bu devir, Abbasilerin iktidarý ele geçirme giriþimlerinin yoðunlaþtýðý döneme de denk gelince Emevi valilerinden Ýbn-u Hubeyre, tüm alim ve fakihleri kontrol altýna almak amacýyla çaðýrtýp görev ve sorumluluklar yüklemiþ, aynýsýný Ýmam Ebu Hanife’ye yapmak istemesine raðmen baþarýlý olamamýþ, ikna etmeleri için araya koyduðu kiþilerden de ümit kesince, o büyük imamý hapsedip dövdürmüþtür. Tekrar ikna etmek için bir çok giriþimde bulunan Ýbn-u Hubeyre, gördüðü iþkenceden dolayý öleceðinden korkarak Ýmam’ý býrakmak zorunda kalmýþtýr. Ýmam serbest kaldýktan sonra Hicaz’a gidip uzun süre orada yaþamak mecburiyetinde kalmýþtýr.

Ýleriki dönemlerde Abbasiler iktidarý ele almýþ fakat Ýmam’ýn; zulmetme konusunda Emevileri aratmayan Abbasilerle de arasý açýlmýþ, hele de Ýmam’ýn hocasý olan Abdullah b. Hasan’ýn hapiste ölmesi, oðlu Muhammed Nefsüzzekiyye’nin zulmen katli ve diðer oðul Ýbrahim’in kýyamýna karþý da ordu hazýrlanmasý, iliþkileri tümüyle koparmýþtýr.

Ýmam Malik’in de fetvasýyla desteklenmiþ olan Ýbrahim b. Abdullah’ýn (bu fetva sebebiyle Ýmam Malik de iþkencelere uðratýlmýþtýr) kýyamýna karþý görevlendirilen ordu komutanlarýndan Hasan b. Kahtab, Ýmam Ebu Hanife’nin telkinleriyle bu görevi reddedince dönemin halifesi Ebu Cafer el-Mansur, aralarýnda Ýmam’ýn da bulunduðu bir kýsým fakihleri toplayarak onlardan ayaklanmayý bastýrma cevazýný almak istemiþ, ancak Ýmam’ýn; “Müslümanlarýn ancak üç durumdan biriyle (zina, katl, irtidat) kanlarý akýtýlabilir. Onlar, (biati kastederek) ellerinde olmayan bir þeyi kabul etmiþlerdir. Böyle bir þey yaparsan helal olmayan bir þekilde cezalandýrmýþ olursun” sözüyle bu emelinden vazgeçmek zorunda kalmýþtýr.

Bu olaydan sonra Ýmam’ý daha sýký takibe aldýran halife, dönemin kadýsý Ýbn-i Ebi Leyla’nýn amaç gözeterek verdiði fetvalarý eleþtiren Ýmam’a, onu saf dýþý etmek amacýyla kabul etmeyeceðini bile bile, kadýlýk teklif etmiþ ve bu hususta onu çok ciddi manada sýkýþtýrmaya baþlamýþtýr. Son olarak kötü amaçlý teklifine cevaben; “Kadýlýk teklifine karþý beni Fýrat’ta boðmakla tehdit etsen, boðulmayý tercih ederim” deyip kabul etmeyeceðine dair yemin eden Ýmam’ýn hapsedilerek her gün on kýrbaç vurulup iþkence edilmesini emreden El-Mansur, öleceðini anlayýnca onu, ders vermesini yasaklayarak hapisten çýkarmýþ, ancak Büyük Ýmam bunun etkisiyle Rabbine þehid olarak kavuþmuþtur. Ýmam Ebu Hanife, büyük bir Ýslam alimi olarak tarihteki yerini almýþ, “En büyük Ýmam” manasýndaki “Ýmam-ý Azam” ismini hak edecek tüm güzel hasletleri kendinde taþýmýþtýr.

Kuþkusuz bu hasletlerin baþýnda gelenlerin biri, nefsine hakim oluþudur. Yoðun ihtilaflarýn olduðu dönemde yaþayýp hiçbir taviz vermeyiþi, çokça eleþtirilip rencide edilmesini de beraberinde getirmiþ, o ise bizlere ders verircesine nefsi ile alakalý hususlarda kendine hakim olup ýslah yolunu seçmiþtir. Bir defasýnda (bu tür nitelemelerden münezzeh olmasýna raðmen) kendisine (haþa) ‘zýndýk, bidatçi’ diyen birine; “Allah seni affetsin. Allah benim öyle olmadýðýmý biliyor. O’nu tanýdýðýmdan beri yolundan dönmedim. O’nun cezalandýrmasýndan baþka bir þeyden de korkmam” diye cevap verip ‘ceza’ kelimesini duymanýn verdiði tesirle aðlamaya baþlamýþtýr.

Cesaretin doruðunda olan Ýmam, hiçbir tehdide aldýrmadan en büyük siyasi otoritelere karþý durup hakký söylemiþ, canýný verme pahasýna geri adým atmamýþtýr.

Kendisi, nasslarýn zahiri manalarýyla yetinmeyerek gizli manalarýný da araþtýrmýþ ve bu yöntemiyle kendisinden sonra gelenlerin çok istifade edeceði büyük bir çýðýr açmýþtýr.

Heybeti, ilmi þahsiyetlere yakýþan vakarý, kendi þahsýnda Ýslam’ýn izzetini temsil ediþi ve feraseti dýþýnda, emindi de. Zeyd b. Ali’nin kýyamýna katýlmayýþýnýn nedenini; “Beni ondan alýkoyan, insanlarýn yanýmdaki emanetleriydi. Savaþta ölürsem bunca emanetin altýnda kalýrým diye korktum” sözüyle belirtmiþtir.

Kumaþ satarken salavat getiren tezgahtarýnýn, müþteri çekmek amaçlý söyleyebileceðini hesaplayýp iþine son verecek; Kufe’de bir koyun çalýndýðýný iþittiðinde koyunun ne kadar yaþayabileceðini öðrenip o müddet içinde kasaptan et almayacak; satýlacaklar arasýnda kusurlu bir malýn bulunduðunu belirtip satarken bu kusurdan söz etmesini tembihleyerek satýþa gönderdiði ortaðýnýn, yapýlan telkini unutarak satýþ yaptýðýný ve kime sattýðýný hatýrlamadýðýný öðrenince malýn tüm bedelini satarak sadaka verecek derecede bir takvaya; “Bizim düþüncemiz, bir görüþten ibarettir ve elde ettiðimiz en güzel görüþtür. Birisi bizim görüþümüzden daha güzel bir görüþ ortaya koyarsa, bizden çok onun doðrulanmasý gerekir” diyecek bir tevazuya; mescitte sabahladýðýný görenlere; “Bu Ebu Hanife’nin Rabbine ilticasýdýr. Sakýn meth konusu yapmayýn” diye söyleyecek seviyede bir ihlasa sahip olan Ýmam, biriktirdiði senelik kazancýyla alim ve muhaddislerin ihtiyaçlarýný giderip artaný da onlara nakit olarak verdikten sonra; “Bu paralarla diðer ihtiyaçlarýnýzý karþýlayýp þükredin. Çünkü ben size yalnýzca Allah’ýn malýný veriyorum” diye söyleyecek kadar cömert olmakla beraber þahsýnda temsil ettiði davasýnýn heybet ve izzetini gösterecek tarzda giyimine ve temizliðine, hoþ kokular sürmeye itina gösteren bir þahsiyet olarak da belleklerde örnek bir karakter profili býrakmýþtýr.

Çok kýsaca anlatmaya çalýþtýðýmýz özelliklerinin tümünün esasý da aslýnda sünneti yaþamadaki duyarlýlýðýndan kaynaklanmaktadýr. Diðer bütün büyük alimler ve fakihler gibi… Herhalde þu rüyasýnýn anlatýlmasý, sünnet-i seniyyenin onun nezdinde ne anlama geldiðini gösteremeye yeterlidir. Gelin bu rüyayý Ýmam-ý Azam’ýn kendi dilinden dinleyelim:

“Ben gece gündüz mescitte ilim çalýþýyor, arkadaþlarýmla ilmi müzakerelerde bulunuyordum. Bir gece kendimi, Resulullah’ýn kabrini açýp mübarek kemiklerinin parçalarýný bir araya getirir halde gördüm. Bundan ürktüm ve okumaya ara verdim. Ancak bu rüyanýn manasýný da meþhur rüya müfessiri Ýbn-i Sirin’den sormadan edemedim. Ýbn-i Sirin rüyamý; Resulullah (as)’ýn kabrini açmak, üzeri örtülü olan ilmi açmaktýr. Kemiklerini bir araya getirmek de sünnetini bir araya getirmektir” þeklinde yorumladý.

Yaþamýnýn tümünde sünnet-i seniyyeyi esas alýp bundan zerre miktar taviz vermeyen, büyük bir alimin ilim ve cesaretini, takva ve ihlasýný, vakar ve tevazusunu kendinde içselleþtirmiþ bu yüce þahsiyetten alacaðýmýz çok dersler vardýr. Rabbimiz onlarýn yaþayýþ ve yolunu bize de nasip eylesin.(Amin.)

Kaynak: Mezhepler tÝmam-ý Azam Ebu Hanife (Numan b. Sabit)

Hicri 30 yýlýnda Küfe’de doðan ‘Büyük Ýmam’ (Ýmam-ý Azam) lakaplý Ebu Hanife Fars neslindendir. Onun Farisi oluþu, dedesi sebebiyledir. Ýslam dininin yayýlmasý sýrasýndaki fetihlerden Ýran da nasibini almýþ, Ýmam’ýn dedesi olan Zuta da bu dönemlerde esir olarak kutsal topraklara getirilmiþti. Zuta, sonradan müslüman olmuþ ve Sabit isminde bir erkek çocuðu doðmuþtur.

Dede Zuta, Küfe’de Ýmam Ali’ye (ra) tatlý ikram etmiþ, bu vesileyle duasýný kazanmýþ; ayný þekilde oðlu Sabit de Ýmam Ali’den (ra) ‘hayýrlý bir zürriyet’ duasý almýþtýr. Bu duanýn bereketiyle de Allahu Teala kendisine Ýmam-ý Azam gibi büyük bir zatý baðýþlamýþtýr. Ýþte Arap bölgesinde bulunan Küfe’de doðmuþ olmasýna raðmen, Ýmam’ýn Farisi oluþunun sebebi budur.

Ýmam Azam’ýn künyesinde, divit ve kalem manalarýna gelen “Hanife” kelimesinin bulunmasý, ilme olan baðlýlýðýný göstermeye yeterlidir. Asýl ismi olan Numan ise kan ve ruh manalarýný taþýdýðýndan kendisine “Fýkhýn ruhu ve caný” denilmiþtir.

Ýmam’ýn ömrünün çoðu Kufe’de geçmiþtir. Çocukluðunda Kur’an-ý Kerim’i ezberleyen Ýmam’ýn, Kur’an-ý Kerim’i çok okuyup tekrar etmeyle iþtihar ettiði rivayet edilir. Bununla beraber kýraat ilmini de öðrenmiþ, bu ilmi bizzat Kura-ý Seb’a’dan olan Ýmam Asým’dan ders almýþtýr.

Ailesinin tüm geçim kaynaðý ticaret olunca Ýmam da ticaretle uðraþmýþ ve ömrünün sonuna dek hiç kimseye muhtaç olmayarak yaþamýþtýr. Bir çok alimin aksine o, beyt-ül maldan hiç para almamýþ, bu þekilde hiçbir þeyden çekinmeksizin hakký savunabilmiþtir. Ticareti sebebiyle elde ettiði serveti sayesinde öðrencilerinin ve diðer ilim taliplerinin de tüm ihtiyaçlarýný karþýlamýþtýr. Öyle ki, yiyip giydiklerinin aynýsýný öðrencilerine de vermedikçe rahat etmemiþtir. Ancak ailenin ticaretle uðraþmasý onun ilme olan ilgisine engel olmamýþ, o dönemde büyük Ýslami merkezlerden olan Kufe’deki büyük alimlerin meclislerine fýrsat buldukça katýlýp Ýslami ilimlerde derinleþmeye gayret göstermiþtir.

Baþlarda ticaretle uðraþýyor olmasý Ýmam’ýn ilimde yoðunlaþmasýna engel olsa da, sonralarý bazý alim ve büyük þahsiyetlerin de yol göstermesiyle ticarete daha az vakit harcayýp iþini vekillere býrakarak asli ilimlere yönelmiþtir. En sonunda da daha fazla ihtiyaç olduðunu gördüðü “Hadis ve Fýkýh” ilimlerinde karar kýlmýþtýr. Ýlmin ilk aþamasýnda kazandýðý akýl kabiliyeti, sonrasýnda fýkýhta uygulayacaðý yönteminde de etkili olmuþ, bir çok meseleyi bu þekilde çözüme kavuþturmuþtur. Zaten onun fýkýh ekolünde ve ders veriþinde de bu yön çok bariz bir þekilde görünmektedir.

Diðer mezhep imamlarýndan fazlaca bir özellik olarak sahabelerle görüþebilmiþ, ayrýca tabiinin büyük zatlarýndan ders alýp hadis dinleyebilmiþtir. Ancak kuþkusuz en büyük üstadý, uzun süre Kufe’deki ders kürsüsünde müderrislik yapan Hammad b. Ebi Süleyman’dýr. Ýmam, 18 yýla yakýn ondan ders almýþ, vefatýna dek ondan ayrýlmamýþtýr. Ýleride büyük bir alim olacak oðluna Hammad ismini vermesi bu büyük zatýn ondaki derin tesirlerini göstermede yeterlidir.

Hocasýnýn vefatýndan sonra ders kürsüsünde onun yerine geçip çok büyük talebeler (Ýmam Muhammed, Ýmam Ebu Yusuf, Ýmam Zufer vb..) yetiþtirmiþ, onlarýn serbest düþünüp doðruyu bulmalarýnda ve bu þekilde büyük hizmet görmelerinde çok büyük katký saðlamýþtýr.

Özellikle fýkhýn geliþip yayýlmasý ve ortaya çýkan problemlerin halledilmesinde ciddi ilk derli toplu yapýyý kazandýran Ýmam ile ilgili Ýmam Þafii’nin þu sözü çok manidardýr: “Ýnsanlar fýkýhta Ebu Hanife’nin çocuklarýdýr.”

Abdullah b. Mübarek’in sözü ise daha kapsamlýdýr: “O, (Ebu Hanife) ilmin beynidir.”

Uzun süre ticaretle yakýndan alakalý oluþu sebebiyle muameleler için çok ciddi çözümler geliþtirmiþ, kalýcý asýllar belirlemiþtir. Tüccar olmasý hasebiyle insanlarýn ekonomik ve sosyal durumlarýný da bizzat müþahede etme fýrsatý bulmuþ, mezkur konularda (zekat, nikah vb) özgün fikirler üretmiþtir.

Ömrünün 52 yýlý Emeviler, kalan 18 yýlý da Abbasiler döneminde geçen Ýmam, siyasi alanda bir çok çetin sýnavla karþý karþýya kalmýþtýr. Özellikle hocasýnýn vefatýndan sonra etkinliðinin daha fazla artmasý ve ilmi seviyesinin yüksekliði gibi sebeplerle itibarýnýn ziyadeleþmesi onu gözde haline getirmiþ, bu durum ondan su-i istifade etmek isteyen kimi siyasetçilerin (bu þahsiyetler özellikle Hulefa-i Raþidin’den sonra çokça türemiþ ve çok büyük hasarlara yol açmýþlardýr) de ilgisini çekmiþ ancak Ýmam’ýn Nebevi çizgiden taviz vermeyiþi ve teklif edilen görevleri geri çeviriþi nedeniyle istediklerini elde edememiþlerdir. Hal böyle olunca mezkur þahýslar ona düþmanlýk etmeye baþlamýþlardýr.

Ýmam Ebu Hanife’nin Ehl-i Beyt’e baðlýlýðý, Emevi ve Abbasiler döneminde karþýlaþtýðý zorluk ve baskýlarýn temel sebeplerinden birini teþkil etmiþtir. Emeviler zamanýnda vuku bulan Zeyd b. Ali’nin kýyamýnda Ýmam, Zeyd’e çok ciddi desteklerde bulunmuþ, þehadetiyle de büyük üzüntülere gark olmuþtur. Bu olaydan sonra birer sene aralýklarla; önce Ýmam Zeyd’in oðlu Yahya, sonra da Yahya’nýn oðlu Abdullah ayný akýbete uðrayýnca Ýmam, bunu yapanlara karþý durmuþ, onlarý þiddetle eleþtirmiþ ve doðal olarak bu tarihten sonra ciddi takip ve baskýlara maruz kalmýþtýr.

Bu devir, Abbasilerin iktidarý ele geçirme giriþimlerinin yoðunlaþtýðý döneme de denk gelince Emevi valilerinden Ýbn-u Hubeyre, tüm alim ve fakihleri kontrol altýna almak amacýyla çaðýrtýp görev ve sorumluluklar yüklemiþ, aynýsýný Ýmam Ebu Hanife’ye yapmak istemesine raðmen baþarýlý olamamýþ, ikna etmeleri için araya koyduðu kiþilerden de ümit kesince, o büyük imamý hapsedip dövdürmüþtür. Tekrar ikna etmek için bir çok giriþimde bulunan Ýbn-u Hubeyre, gördüðü iþkenceden dolayý öleceðinden korkarak Ýmam’ý býrakmak zorunda kalmýþtýr. Ýmam serbest kaldýktan sonra Hicaz’a gidip uzun süre orada yaþamak mecburiyetinde kalmýþtýr.

Ýleriki dönemlerde Abbasiler iktidarý ele almýþ fakat Ýmam’ýn; zulmetme konusunda Emevileri aratmayan Abbasilerle de arasý açýlmýþ, hele de Ýmam’ýn hocasý olan Abdullah b. Hasan’ýn hapiste ölmesi, oðlu Muhammed Nefsüzzekiyye’nin zulmen katli ve diðer oðul Ýbrahim’in kýyamýna karþý da ordu hazýrlanmasý, iliþkileri tümüyle koparmýþtýr.

Ýmam Malik’in de fetvasýyla desteklenmiþ olan Ýbrahim b. Abdullah’ýn (bu fetva sebebiyle Ýmam Malik de iþkencelere uðratýlmýþtýr) kýyamýna karþý görevlendirilen ordu komutanlarýndan Hasan b. Kahtab, Ýmam Ebu Hanife’nin telkinleriyle bu görevi reddedince dönemin halifesi Ebu Cafer el-Mansur, aralarýnda Ýmam’ýn da bulunduðu bir kýsým fakihleri toplayarak onlardan ayaklanmayý bastýrma cevazýný almak istemiþ, ancak Ýmam’ýn; “Müslümanlarýn ancak üç durumdan biriyle (zina, katl, irtidat) kanlarý akýtýlabilir. Onlar, (biati kastederek) ellerinde olmayan bir þeyi kabul etmiþlerdir. Böyle bir þey yaparsan helal olmayan bir þekilde cezalandýrmýþ olursun” sözüyle bu emelinden vazgeçmek zorunda kalmýþtýr.

Bu olaydan sonra Ýmam’ý daha sýký takibe aldýran halife, dönemin kadýsý Ýbn-i Ebi Leyla’nýn amaç gözeterek verdiði fetvalarý eleþtiren Ýmam’a, onu saf dýþý etmek amacýyla kabul etmeyeceðini bile bile, kadýlýk teklif etmiþ ve bu hususta onu çok ciddi manada sýkýþtýrmaya baþlamýþtýr. Son olarak kötü amaçlý teklifine cevaben; “Kadýlýk teklifine karþý beni Fýrat’ta boðmakla tehdit etsen, boðulmayý tercih ederim” deyip kabul etmeyeceðine dair yemin eden Ýmam’ýn hapsedilerek her gün on kýrbaç vurulup iþkence edilmesini emreden El-Mansur, öleceðini anlayýnca onu, ders vermesini yasaklayarak hapisten çýkarmýþ, ancak Büyük Ýmam bunun etkisiyle Rabbine þehid olarak kavuþmuþtur. Ýmam Ebu Hanife, büyük bir Ýslam alimi olarak tarihteki yerini almýþ, “En büyük Ýmam” manasýndaki “Ýmam-ý Azam” ismini hak edecek tüm güzel hasletleri kendinde taþýmýþtýr.

Kuþkusuz bu hasletlerin baþýnda gelenlerin biri, nefsine hakim oluþudur. Yoðun ihtilaflarýn olduðu dönemde yaþayýp hiçbir taviz vermeyiþi, çokça eleþtirilip rencide edilmesini de beraberinde getirmiþ, o ise bizlere ders verircesine nefsi ile alakalý hususlarda kendine hakim olup ýslah yolunu seçmiþtir. Bir defasýnda (bu tür nitelemelerden münezzeh olmasýna raðmen) kendisine (haþa) ‘zýndýk, bidatçi’ diyen birine; “Allah seni affetsin. Allah benim öyle olmadýðýmý biliyor. O’nu tanýdýðýmdan beri yolundan dönmedim. O’nun cezalandýrmasýndan baþka bir þeyden de korkmam” diye cevap verip ‘ceza’ kelimesini duymanýn verdiði tesirle aðlamaya baþlamýþtýr.

Cesaretin doruðunda olan Ýmam, hiçbir tehdide aldýrmadan en büyük siyasi otoritelere karþý durup hakký söylemiþ, canýný verme pahasýna geri adým atmamýþtýr.

Kendisi, nasslarýn zahiri manalarýyla yetinmeyerek gizli manalarýný da araþtýrmýþ ve bu yöntemiyle kendisinden sonra gelenlerin çok istifade edeceði büyük bir çýðýr açmýþtýr.

Heybeti, ilmi þahsiyetlere yakýþan vakarý, kendi þahsýnda Ýslam’ýn izzetini temsil ediþi ve feraseti dýþýnda, emindi de. Zeyd b. Ali’nin kýyamýna katýlmayýþýnýn nedenini; “Beni ondan alýkoyan, insanlarýn yanýmdaki emanetleriydi. Savaþta ölürsem bunca emanetin altýnda kalýrým diye korktum” sözüyle belirtmiþtir.

Kumaþ satarken salavat getiren tezgahtarýnýn, müþteri çekmek amaçlý söyleyebileceðini hesaplayýp iþine son verecek; Kufe’de bir koyun çalýndýðýný iþittiðinde koyunun ne kadar yaþayabileceðini öðrenip o müddet içinde kasaptan et almayacak; satýlacaklar arasýnda kusurlu bir malýn bulunduðunu belirtip satarken bu kusurdan söz etmesini tembihleyerek satýþa gönderdiði ortaðýnýn, yapýlan telkini unutarak satýþ yaptýðýný ve kime sattýðýný hatýrlamadýðýný öðrenince malýn tüm bedelini satarak sadaka verecek derecede bir takvaya; “Bizim düþüncemiz, bir görüþten ibarettir ve elde ettiðimiz en güzel görüþtür. Birisi bizim görüþümüzden daha güzel bir görüþ ortaya koyarsa, bizden çok onun doðrulanmasý gerekir” diyecek bir tevazuya; mescitte sabahladýðýný görenlere; “Bu Ebu Hanife’nin Rabbine ilticasýdýr. Sakýn meth konusu yapmayýn” diye söyleyecek seviyede bir ihlasa sahip olan Ýmam, biriktirdiði senelik kazancýyla alim ve muhaddislerin ihtiyaçlarýný giderip artaný da onlara nakit olarak verdikten sonra; “Bu paralarla diðer ihtiyaçlarýnýzý karþýlayýp þükredin. Çünkü ben size yalnýzca Allah’ýn malýný veriyorum” diye söyleyecek kadar cömert olmakla beraber þahsýnda temsil ettiði davasýnýn heybet ve izzetini gösterecek tarzda giyimine ve temizliðine, hoþ kokular sürmeye itina gösteren bir þahsiyet olarak da belleklerde örnek bir karakter profili býrakmýþtýr.

Çok kýsaca anlatmaya çalýþtýðýmýz özelliklerinin tümünün esasý da aslýnda sünneti yaþamadaki duyarlýlýðýndan kaynaklanmaktadýr. Diðer bütün büyük alimler ve fakihler gibi… Herhalde þu rüyasýnýn anlatýlmasý, sünnet-i seniyyenin onun nezdinde ne anlama geldiðini gösteremeye yeterlidir. Gelin bu rüyayý Ýmam-ý Azam’ýn kendi dilinden dinleyelim:

“Ben gece gündüz mescitte ilim çalýþýyor, arkadaþlarýmla ilmi müzakerelerde bulunuyordum. Bir gece kendimi, Resulullah’ýn kabrini açýp mübarek kemiklerinin parçalarýný bir araya getirir halde gördüm. Bundan ürktüm ve okumaya ara verdim. Ancak bu rüyanýn manasýný da meþhur rüya müfessiri Ýbn-i Sirin’den sormadan edemedim. Ýbn-i Sirin rüyamý; Resulullah (as)’ýn kabrini açmak, üzeri örtülü olan ilmi açmaktýr. Kemiklerini bir araya getirmek de sünnetini bir araya getirmektir” þeklinde yorumladý.

Yaþamýnýn tümünde sünnet-i seniyyeyi esas alýp bundan zerre miktar taviz vermeyen, büyük bir alimin ilim ve cesaretini, takva ve ihlasýný, vakar ve tevazusunu kendinde içselleþtirmiþ bu yüce þahsiyetten alacaðýmýz çok dersler vardýr. Rabbimiz onlarýn yaþayýþ ve yolunu bize de nasip eylesin.(Amin.)

Kaynak: Mezhepler tarihi (M.Ebu Zehra)

Ýnzar Dergisinden alýntýdýr.

--------------------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------------------


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son faniiiia tarafından, 15.05.2006 - 10:30 tarihinde.
Gönderen: 15.05.2006 - 09:55
Bu Mesaji Bildir   faniiiia üyenin diger mesajlarini ara faniiiia üyenin Profiline bak faniiiia üyeye özel mesaj gönder faniiiia üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
~KeMaL~ su an offline ~KeMaL~  
785 Mesaj -
Alıntı
Orijýnalý karapapak

efendimiz miraca cýkar.Perde arkasýndan Allahla görüþme yaparken.
Allah;Türklere islam dinini teblið ederken güzel yolla et,onlarla savaþma.Senin ölümünden 100 yýl sonra onlardan bir alim gelecek ve senin dini yayacak diye buyurmuþtur...
Bu þahýs Numan
Ebu Hanefi hazretleridir...
selametle



ESSELAMU ALEYKUM..

FAHRÝ KAÝNAT EFENDÝMÝZ SAV MÝRACA URUC ETÝÐÝNDE HALÝK-I ZÜL CELAL ÝLE 90 BÝN KELAM KONUÞMUÞTUR ARADA SADECE ULUHÝYYET PERDESÝ KALMIÞTIR VE HZ EBU BEKR RA ÝN SESÝ ÝLE BÝZÝM ANLAYAMAYACAÐIMIZ HARF VE KELÝMELERDEN OLMAYARAK HÝTAB ETMÝÞ VE NAMAZ EMRÝDE ORADA VUKU BULMUÞTUR...

EFENDÝMÝZÝN SAV ÝMAM-I AZAM HAZRETELRÝ HAKKINDA BÝR HADÝS SERÝFÝ MEVCUTTUR....

TU-ZEU ZÝYNETUL ÝSLAMÝ SENETE MÝETÝ HAMSÝYNE:

ÝSLAM 150 SENESÝNDE ZÝYNETÝNÝ YÝTÝRÝR.

ÝMAM-I AZAM HAZRETLERÝ 150 SENESÝNDE VEFAT ETMÝÞTÝR..

LAKÝN YUKARIDA YAZMIÞ OLDUÐUNUZ SÖZLER HAKKINDA HERHANGÝ BÝR BÝLDÝRÝMEVCUT DEÐÝLDÝR..,

BUTUN SAMÝMÝYETÝMLE SÝZDEN RÝCA EDÝYORUM NEREDE BULDUNUZ NERDEN BU BÝLGÝYE VARDINIZ....

MEASSELAM gül
Gönderen: 15.05.2006 - 10:57
Bu Mesaji Bildir   ~KeMaL~ üyenin diger mesajlarini ara ~KeMaL~ üyenin Profiline bak ~KeMaL~ üyeye özel mesaj gönder ~KeMaL~ üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
faniiiia su an offline faniiiia  
138 Mesaj -
FAHRÝ KAÝNAT EFENDÝMÝZ SAV MÝRACA URUC ETÝÐÝNDE HALÝK-I ZÜL CELAL ÝLE 90 BÝN KELAM KONUÞMUÞTUR ARADA SADECE ULUHÝYYET PERDESÝ KALMIÞTIR VE HZ EBU BEKR RA ÝN SESÝ ÝLE BÝZÝM ANLAYAMAYACAÐIMIZ HARF VE KELÝMELERDEN OLMAYARAK HÝTAB ETMÝÞ VE NAMAZ EMRÝDE ORADA VUKU BULMUÞTUR...
---------------------------------------------------
Kemal kardeþim

yukarýdaki cümlelerin kaynaðý nedir ?
Gönderen: 15.05.2006 - 11:19
Bu Mesaji Bildir   faniiiia üyenin diger mesajlarini ara faniiiia üyenin Profiline bak faniiiia üyeye özel mesaj gönder faniiiia üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
~KeMaL~ su an offline ~KeMaL~  
785 Mesaj -
Miraçta beþ vakit namazýn farz kýlýnmasý

Hazret-i Peygamberin (asm), Mîrâcý esnasýnda geçen mânevî olaylardan anlattýðý bir hadîsinde; emrolunduðu elli vakit namazý duâ ve niyazlarý netîcesinde beþ vakte indirmeye ve beþ vakit olarak teþrî kýlýnmasýna vesîle oluþu mevzubahis edilir. Haber,hâþâ hiç de pazarlýk deðil; bilakis büyük bir merhamet, eþsiz bir rahmet, muazzam bir þefkat ve azametli bir heybet ifâde etmektedir.

Söz konusu haber, hadis rivâyetinde en titiz ölçülere sahip Buhârî ile Müslimin sahih kaynaklarýnda vâriddir. Müslimin, Enes bin Mâlikten (ra), Ýbn-i Hazmdan (ra) ve Ebû Zerrden (ra) ayrý ayrý rivâyetlerle kitabýna aldýðý söz konusu hadisi, Buhârî yine Enes bin Mâlik (ra) ve Mâlik bin Sasanýn (ra) rivâyetleriyle zikretmiþtir.
Haber, Mîraçta yaþananlarý konu eden uzun bir hadisin bir bölümünde yer alýr. Ýlgili bölümü buraya alalým:
Peygamber Efendimiz (asm) Mîracýný anlatýrken buyurdu ki: Artýk Allah, bana vahy ettiðini vahy etti. Üzerime her gündüz ve gece içinde elli namaz farz kýldý. Bu farziyeti yüklenerek döndüm. Nihâyet Mûsâya (as) uðradým. Mûsâ Aleyhisselâm:
Rabbin ümmetine ne farz kýldý? diye sordu.
Elli vakit namaz farz kýldý dedim. Mûsâ (as) bana:
Rabbine dön, müracaat et, hafifletmesini iste. Zîrâ ümmetin buna tâkat getiremez. Ben senden önce insanlarý imtihana tâbi tutmuþ ve onlarý tecrübe etmiþimdir dedi.
Ben de Rabbime döndüm ve Ey Rabbim! Ümmetim üzerine hafiflet! diye niyaz ettim. Benden on vakit namaz indirdi. Bunun üzerine Mûsâya (as) döndüm. Mûsâ (as) tekrar:
Ümmetin buna güç yetiremez. Rabbine dön ve hafifletmesini iste! dedi. Ben de Rabbime niyaz eyledim. Bu defa on vakit namaz daha indirildi. Ben yine Mûsâya (as) dönüp geldim. Mûsâ (as) yine eskisi gibi öðüt verdi. Ben de Rabbime tekrar niyaz ettim. Benden on vakit namaz daha indirildi. Bu defa yine Mûsâya (as) dönüp geldim. Mûsâ (as) yine önceki tavsiyede bulundu. Ben de Rabbime tekrar niyaz eyledim. Benden on vakit namaz daha indirildi de, artýk on vakit namazla emrolundum. Ve Mûsâya (as) dönüp geldim. Mûsâ (as) bana önceki mütalaasýný tekrar söyledi. Ben de Allaha niyaz eyledim de, bu defa her gün beþ vakit namazla emrolundum. (Mâlik bin Sasanýn (ra) rivâyetinde Rabbim þöyle buyurdu:
Yâ Muhammed! Onlar her gündüz ve gece içinde beþ namazdýr. Her bir namaz için on sevap vardýr. Böylece yine o elli namaz olur. Her kim bir hasene ve iyilik yapmak niyet eder de onu fiilen yapamazsa, ona bir iyilik yazýlýr. Her kim bir kötülük yapmayý tasarlar da, onu iþleyemezse onun aleyhine hiçbir þey yazýlmaz. Eðer o tasarladýðý kötülüðü yaparsa, üzerine bir tek günah yazýlýr.
Bunun üzerine Musâya dönüp geldiðimde, Mûsâ (as):
Ne ile emrolundun? dedi. Ben de:
Her gün beþ vakit namazla emrolundum dedim. Musâ (as) tekrar:
Ümmetin her gün beþ vakit namaza muktedir olamaz. Ben senden önce insanlarý epeyce tecrübe ettim. Ve Ýsrâiloðullarýný sýký bir imtihana tâbi tuttum. Þimdi sen Rabbine tekrar dön ve müracaat et de, bunu ümmetin için daha da hafifletmesini iste dedi. Ben de:
Rabbime çok döndüm. Öyle ki, artýk Ondan utanýr oldum. Beþ vakit namaza râzý olacaðým dedim.
Ben Mûsânýn (as) yanýndan geçince bir ses: Ben beþ vakit namazý farz olarak imzâ ve irâde eyledim. Ve kullarýmdan fazlasýný indirdim ve hafiflettim diye nidâ etti. (1)

Bu hadiste: 1-En güzel duâ ve niyaz örneði, 2-En güzel istiþâre örneði, 3-Peygamberlerin ümmetleri lehine en güzel dayanýþma ve ittifak örneði, 4-Allahýn fazlýný, lütfunu, ihsânýný, ikrâmýný, merhametini ve þefkatini gösterecek biçimde, duâ ve niyâzlara karþý en güzel olumlu cevap ve en latîf kabûl örneði, 5-Duâ ve niyaz hususunda, istediðini alana kadar, Allaha dileðini en güzel arz ve en hoþ arzda ýsrar örneði gibi latîf, nezîh, pâk, mukaddes, muallâ, müberrâ, temiz ve yüce bir çok örnekler ilk bakýþta gözümüze çarpar.

Namaz gibi dînin direði sayýlan bir ibâdetin teþrîinde, böyle nezih tavýr ve örnek davranýþlarýn yaþandýðý bir mânevî hâtýra bize ancak hayret, muhabbet, mehâbet ve heyecan verir; ancak tüylerimizi diken diken eder!

Bu haber ancak, nebîlerin ve resûllerin insanlýðýn huzûruna ve kurtuluþuna ne kadar düþkün ve ümmete karþý ne kadar ince ve latîf yürekli olduklarýný; Allahýn ve Resûlünün (asm) ne derece hadsiz rahmet ve derin þefkat sahibi bulunduklarýný bize gösterir.

Dipnot:
1-Müslim, Îmân, 74; Buhârî, Salât, 227; Ýsrâ ve Mîraç, 1551

MIRAC

Arapça'da merdiven, yukari çikmak, yükselmek anlamlarini dile getirir. Islam'da Hz. Peygamber (s.a.s)' in göge yükselerek Allah'in huzuruna kabul edilmesi olayi. Mirac olayi hicretten bir yil ya da onyedi ay önce Receb ayinin yirmi yedinci gecesi gerçeklesir. Olayin iki asamasi vardir. Birinci asamada Hz. Peygamber (s.a.s) Mescidül-Haram'dan Beytü'l-Makdis'e (Kudüs) götürülür. Kur'an'in andigi bu asama, gece yürüyüsü anlaminda isra adini alir. Ikinci asamayi ise Hz. Peygamber (s.a.s)'in Beytü'l-Makdis'ten Allah'a yükselisi olusturur. Mirac olarak anilan bu yükselme olayi Kur'an'da anilmaz, ama çok sayidaki hadis ayrintili biçimde anlatilir.

Hadislerde verilen bilgiye göre Hz. Peygamber (s.a.s), Kâbe'de Hatim'de ya da amcasinin kizi Ümmühani binti Ebi Talib'in evinde yatarken Cebrail gelip gögsünü yardi, kalbini Zemzem ile yikadiktan sonra içine iman ve hikmet doldurdu. Burak adli binege bindirilerek Beytü'l-Makdis'e getirildi. Burada Hz. Ibrahim, Hz. Musa, Hz. Isa ve diger bazi peygamberler tarafindan karsilandi. Hz. Peygamber (s.a.s) imam olarak diger peygamberlere namaz kildirdi.

Hz. Peygamber (s.a.s), Beytü'l-Makdis'te kurulan bir Mirac'la ve yaninda Cebrail oldugu halde göge yükselmeye basladi. Gögün birinci katinda Hz. Adem, ikinci katinda Hz. Isa ve Yahya, üçüncü katinda Hz. Yusuf, dördüncü katinda Hz. Idris, besinci katinda Hz. Harun, altinci katinda Hz. Musa ve yedinci katinda Hz. Ibrahim ile görüstü. Cebrail ile birlikte yükselis Sidretü'l-Münteha'ya kadar sürdü. Cebrail, "Buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarim" diyerek Sidretü'l Münteha'da kaldi. Hz. Peygamber (s.a.s) buradan itibaren Refref adli baska bir binekle yükselisini sürdürdü. Bu yükselis sirasinda Cennet ve nimetlerini, Cehennem ve azabini müsahede etti. Sonunda Allah'in huzuruna kabul edildi. Kendisine ümmetinden Allah'a sirk kosmayanlarin Cennet'e girecegi müjdelendi, Bakara suresinin son ayetleri verildi ve bes vakit namaz fari kilindi. Yeniden Refref ile Sidretü'l-Münteha'ya, oradan Burak'la Kudüs'e, oradan da Mekke'ye döndürüldü.

Hz. Peygamber (s.a.s) ertesi günü Mirac olayini anlatti. Olayi duyan müsrikler yogun bir kampanya baslatarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i suçlamaya, alaya almaya basladilar. Bu kampanya bazi müslümanlari da etkileyerek süpheye düsürdü. Olayin gerçek olup olmadigini arastirmak isteyenler Beytü'l-Makdis'e ve Mekke'ye gelmekte olan bir kervana iliskin sorular sorarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i sinadilar. Hz. Peygamber (s.a.s)'in verdigi bilgilerin dogrulugu müslümanlari süpheden kurtardiysa da müsriklerin inatlarini kirmaya yetmedi. Mirac olayi inatlarini ve düsmanliklarini artirarak onlar için bir fitne nedeni oldu. Bu olay karsisindaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekr, Hz. Peygamber (s.a.s)'ce "Siddîk" lakabiyla onurlandirildi. Hz. Ebu Bekir olayi kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyecegini soran müsriklere "O söylüyorsa süphesiz dogrudur" cevabini vermisti.

Ahad hadislere dayansa da Mirac olayinin gerçekliginde tüm müslümanlar birlesmislerdir. Ancak olayin gerçeklesme biçimi Islam bilginleri arasinda görüs ayriliklarina neden olmustur. Buna göre Ibn Abbas'in da içinde bulundugu bazi bilginlere göre Mirac olayi uykuda gerçeklesmistir. Bilginlerin büyük çogunluguna göre ise uyku durumunda ve rüyada degil, uyanik iken gerçeklesmistir. Fakat bu görüsü savunanlar da Mirac'in yalniz ruhla mi, yoksa hem ruh, hem de bedenle mi oldugu konusunda ikiye ayrilmislardir. Sonraki Kelamcilarin büyük çogunluguna göre mirac olayi uyanikken hem ruh, hem de bedenle gerçeklesmistir. Içlerinde Hz. Aise'nin de bulundugu bazi bilginlerle mutasavviflarin büyük çogunluguna göre ise uyanik durumda iken ama yalniz ruhla gerçeklesmistir.

Mirac olayinin gerçeklestigi gece müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayilmis ve bu gecenin ibadetle ihyasi geleneklesmistir. Osmanlilar döneminde, camiler kandillerle donatildigi için Mirac kandili olarak anilan geceyi izleyen gün, cami ve tekkelerde Mirac olayini anlatan ve Miraciye adi verilen siirlerin okunmasi, dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti.

MIRAC GECESINDE PEYGAMBERIMIZE VERILEN HEDIYELER

Mirac günü peygamber efendimiz (S.A.V) hediye olarak üç sey verilmisti: Bunlar; Bes Vakit Namaz, Bakara Suresinin Son Ayetleri, Ve Sirk Kosmamak sarti ile ''LA ILAHE ILLALLAH ''diyen her Müslümanin cennete girebilecegi müjdesi.


VASÝTASÝZ CENAB-I HAKLA KELAMI

Yüce Allah, gönderdiði peygamberlerini teblið görevi ile baþbaþa býrakmamýþ, onlarý vahiy ile yönlendirdiði gibi, zaman zaman çeþitli mucizelerle de desteklemiþtir. Ýþte Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in en büyük mucizelerinden birisi Ýsrâ ve Mirac hadisesidir. Hicretten bir yýl kadar önce bir gece vakti büyük melek Cebrâil (a.s.) Hz. Peygamber (s.a.s.)'i "Burak" adý verilen ve mâhiyeti bilinmeyen binek üzerinde, Mekke'deki Mescid-i Haram'dan alýp, Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya götürdü. Peygamber Efendimiz'e yaptýrýlan bu yolculuðun Kudüs'e kadar olan bölümü ki, buna "Ýsrâ" denir. Kur'an-ý Kerim'de þöyle anlatýlmaktadýr: "Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kýsmýný gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini mübârek kýldýðýmýz Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah'ýn þâný yücedir. O, gerçekten iþitendir, görendir." (1)
Ýsra'dan sonraki Mirac yolculuðunun Mescid-i Aksa'dan itibaren olan kýsmý ile ilgili bilgileri Hz. Peygamber'in hadislerinden öðreniyoruz. Bu konu ile ilgili hadisler özetle; Hz. Peygamber'in, Cebrâil refakatinde göklere yükseldiðini, orada bazý peygamberlerle karþýlaþtýðýný, nihayet Cenab-ý Hakk'ýn huzuruna çýktýðýný, geniþ bir þekilde anlatmaktadýr. (2) Ayrýca, Mirac'ýn sýrlarla dolu bu bölümüne Necm sûresinde de iþaret buyurulmuþtur. (3)
Mirac hadisesinin, mü'minleri ilgilendiren yönü, mâhiyetinden daha çok neticesi ve bu neticeden alýnabilecek mesajlardýr.
Mirac olayýnýn, müslümanlar için önemli sonuçlarýndan birisi hiç þüphesiz, Ýslâm Dininin direði mesâbesinde olan namazdýr. Namaz mü'minlere bir Mirac hediyesidir. Onun içindir ki, "Namaz mü'minin Miracý" olmuþtur. Nasýl ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), Mirac'ta vasýtalardan arýnmýþ olarak, Yüce Allah'la buluþtu ise; mü'min de namazda vasýtasýz olarak doðrudan Rabbinin huzuruna çýkar, sadece O'na kulluk etme ve sadece O'ndan yardým isteme fýrsatý bulur. Öyle ise, mü'min günde beþ vakit namazýný dikkatle ve huþu içerisinde edâ edecek olursa, namaz onun için bir Mirac olacak ve kul onunla Hakk'a yol bulabilecektir.
Mirac'ýn diðer bir önemli sonucu, Bakara Sûresinin son iki âyetinin nazil oluþudur. "Amenerrasûlü" diye de anýlan ve ülkemizde yatsý namazlarýndan sonra mihrâbiye olarak okunan bu mübârek âyetlerde; ilâhî emirler karþýsýnda mutlak itaate yönelen mü'minlerin inançlarýndaki sadâkatleri ifade edilmektedir. Ayrýca, bir önceki âyette geçen: "Ýçinizdekileri açýklasanýz da gizleseniz de, Allah sizi hesaba çekecektir." haberiyle endiþeye kapýlan mü'minlere, bu âyetlerle kolaylýk bahþedilmiþ, sorumluluklar hafifletilmiþtir. Böylece Allah'a tam itaat meyvelerini verirken, yersiz kuþkular da, "Allah her þahsý, ancak gücünün yettiði ölçüde mükellef tutar" müjdesiyle bertaraf edilmiþtir.
Mirac'ta Peygamberimize vasýtasýz olarak vahyolunan bu âyetler, Rasûlüllah'ýn hadislerinde övülmüþ, her zaman ve özellikle yatmadan önce okunmasý tavsiye edilmiþtir. Bir hadiste de; "Bu âyetlerin geceleyin yatmadan önce okunmasý kiþiye yeter" () buyurulmuþtur.

- Ýsrâ, 1.
- Buhârî, Bed'ü-l Halk, 6; Müslim, Ýmân, 264.
- Bkz. Necm, 7-18.
- Buhârî, Fedâilü'l-Kur'an, 10 ,27, 34; Müslim, Salâtü'l misâfirîn, 255-256.

90 bin Kelam Ýle Hz Ebu Bekr ra in Sesi ile ilgili kaynaðýda yazýcam Ýnsallah

Measselam
Gönderen: 15.05.2006 - 12:30
Bu Mesaji Bildir   ~KeMaL~ üyenin diger mesajlarini ara ~KeMaL~ üyenin Profiline bak ~KeMaL~ üyeye özel mesaj gönder ~KeMaL~ üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 702 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
ilkser (43), gorkem yildiz (37), akky (39), HAKAN KÜCÜK (51), feride orhan (56), ME10 (47), MDMETIN (39), deniz-19 (37), avni kamzeli (43), asteroit (49), erdem (), Webcam_M (54), sel14tr (44), icalim (53), ilyas.fr (46), maneviyat (46), Ý.TEKGÜL (55), vgozukara (42), EMRULLAH (39), artvinli (59), emineyzc (48), looder (56), Cheetah (34), Keje (43), sahmeran28 (50), meto54 (63), selmani fahrisi (40), alonewolf (47), ibocan2 (42), chocuq87_54 (37), KaRaGoZLuM (41)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.60900 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.