lopinavir ritonavir budesonide dexamethasone generique plaquenil generique kaletra oxytrol pamelor pantozol parafon parexat pariet parlodel paronex paxil cr paxil penegra pentoxi pepcid pepcidine periactin persantine pharmaquine phenhydan phoslo pirocam pirosol pk merz plavix plendil pletal podomexef ponstel pradif prandin precose premarin prevacid priligy prilosec primacton primolut n primolut nor principen prinil probalan prodafem
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

13 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Gönderen Mesaj
Konudaki Mesajlar: Alkollu ilaç konusunda Yanlış fetva.!!!
eness_25 su an offline eness_25  
Alkollu ilaç konusunda Yanlış fetva.!!!
13 Mesaj -
Selamun Aleyküm

Sevgili kardeþim yoktan yazmýþ oldugunuz fetva ile alakalý bazý hatalar var.Zaten bu fetva size deðilde bir çok konuda hatalý görüþ beyan eden Faruk Beþer'e aittir..

Demiþsinizki,Rasulüllah Efendimiz; "tedavi olun, zira Allah hiç bir hastalýk yaratmamýþtýr ki, çaresini de yaratmýþ olmasýn" diye buyururken: "Þüphesiz Allah þifanýzý size haram kýldýðý þeyler" de yaratmamýþtýr" (1. Ebu Davud, Týb 11

Bakýnýz burda bi yanýlgý var bi çok konuyu deðerlendiremiyen Faruk Beþer bunuda deðerlendirememiþtir..


Hadis-i Þerif'in "Þüphesiz Allah þifanýzý size haram kýldýðý þeyler" de yaratmamýþtýr" bu kýsmýný malesef gene anlýyamamýþtýr.

Çünki Ýslam fýkýhçýlarý bu hasi in te-vilini yaparken yani yorumunu yaparken derlerki,burdaki nokta insanlarýn ilk bakýþta anladýðý gibi degildir..Burda haramda þifa olmaz demek alkol ün ilaç olarak kullanýlmasýnýn haram olmadýgý demektir..Bunun içinde illa hayati tehlike söz konusu deðildir.

Dayanabildigin bi aðrýn olsa,alkol var diyerek ilaç içmenen güzeldir,takvadýr,ama biraz daha ileri seviyede bi aðrýn varsada ilaç ýn önce alkolsuz olanýný istiyeceksin yoksa eczaneden alkollüde olsa ilaç ýný alýp içmende bi sakýnca yoktur.Nitekim diþ çektirirken ölümcül veya hyati bi tehlike olmadýgý halde diþe vurulan morfinde alkolludur ve ona Ýslam alimleri ruhsat vermiþlerdir..

Kýsacasý hayati tehliken olsun olmasýn alkollü ilaç kullanmak caizdir.Onlarýn iþte þu hadis var dedigi ''haramda þifa olmaz''Hadis ini delil getirmeleride bu iþin ehli olmadýklarýný ortaya koyar onlarýn bu hadis bunu yasaklýyor dediði hadis aslýnda Fýkýhçýlar tarafýndan bu hadis kaale alýnarak müsade edilmektedir..

Yani haramda þifa olmaz demenin te-vilini çevirisini alimler ilaç ýn haram olmýyacagýný normal bi içme þeklinin haram olacaðýný beyan etmektedirler..

Ama Faruk Baþar burdada büyük bi gaf yapmýþ nitekim verdigi neredeyse her fetvada oldugu gibi..Alkollü ilaç ýn baþ aðrýsý diþ aðrýsý ve benzeri þekilde eziyet veren her türlü konuda kullanýlmasý caizdir..Kaynak (Günümüz meselelerine fetvalar)Kitabý Halil Günenç...

Gönderme Tarihi: 15.02.2007 - 19:12
eness_25 üyenin diger mesajlarini ara eness_25 üyenin Profiline bak eness_25 üyeye özel mesaj gönder eness_25 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Kadın sesi Harammıdır?...
eness_25 su an offline eness_25  
Kadın sesi Harammıdır?...
13 Mesaj -
Bu hadis i þerifte hepinizce malum oldugu gibi haram belli helal belli arasýndan sakýnýn denir.. Arasýndaki þey þüphe dir.Kadýn istek ve ihtiyaçlarýný sesiyle anlatýr. Sesini kullanamayan kadýn maksatlarýný ifade edemeyen insan demektir.

Bunu ise mümkün görmek kabil deðildir. Bu sebeple kadýnýn sesi haram olmaz..Yani kadýn konuþmazsa derdini anlatamaz bunun için konuþmasý lazým olur canýnýn istedigi gibi konuþmasý helal olur demek büyük hata olur..

Fakihlerin izah ettigi konu budur..Zaten kadýn sesinin avret olmadýðýna bütün alimler evet dememiþtir..Ýttiafak yoktur mesela bütün alimler sakalýn kesilmesi konusunda ittifakla haram kabul etmiþlerdir..Ama kadýn sesini ittifakla avret deðildir diye iddia etmek asýlsýz olur..


**Kadýnlarýn seslerini erkeklere duyurmasý haramdýr. Bazý âlimler, ihtiyaç zamanýnda, ihtiyaç kadar ve sert, ciddi konuþmalarý caiz olup fazlasý yine caiz olmaz buyurmuþlardýr. (Tezkiye-i ehli beyt)

**"Kadýnlarýn ayaklarýnýn sesini duyurmalarý haram olursa, kendi sesleri elbette haram olur. Nitekim Resul-i Ekrem (s.a.v)

***"Ýmam namazda yanýlýrsa sesini onu, erkekler "SUBHANANELLAH" diyerek, kadýnlarda el çýrparak uyarýr." buyrulmktadýr. Yine Hac esnasýnda okunan "telbiye" duasýný erkeklerin yüksek okumasu sünnetken, kadýnlarýn seslerini yükseltmeleri menedilmiþtir. Elbetbunda bir hikmetvardýr.Ýþte bu, kadýnýn sesinin avret olduðunu gösterir."


Müsade edilen kýsým zaruri haller ve istedigi þeyleri belirtmek konusundadýr..Bu iþ önemli bi mesele aþaðýda nasipse ehemniyetini izah etmeye gayret edeceðim..Diyelimki Kadýnýn sesini haram kabul etmeme konusunda Alimlerin konuþmalarýnda beis yoktur yani haram degildir kelamýný aldýk hadi diyelimki bu zaruri olmadýkçada konuþmak isterlersede haram degildir kabul ettik..

Peki zaruru olmadýkça konuþmasýný mekruhtamý kabul etmemiþlerdir?..Bu hoþ olmayan biþeydemi dememiþlerdir?Hepsi bunu kerih görmüþtür hoþ olmayan biþey görmüþtür..

Týpký sigara gibi haram olmasada mekruhtur..Haramsa zaten haramdýr uzak dur yok degilsede mekruhtur gene uzak dur demektir degilmi.....Lakin þunuda yanýna katalým..Haram belli helal belli ortasýndan kaçýnýz Ve bundan dolayýda mekruh þüphe linin aslýdýr..

Sahabeyi Kiram bi çok helal i zerre kadar þüphe olmasýndan ötürü terk etmiþlerdir..Ya mekruhsa diye terk ettiler haram olma durumunu zaten anýnda terk ederlerdi.Hem bir kadýnýn türkü söylemesini dinlemek haramdýr..Oysa o kardeþ ogün türküde çalmýþtý.Buda iþin bi boyutu.

Hadi kabul ettikki haram deðildir..Ama bu haram deðildiri misal diyorum aslýnda zaruri olmadýkça haramdýr..Keyfi iþlerden dolayý konuþmaya bi ruhsat bulunmaz..Ama biz misal kabul ettik haram deðil dedik ama her ne kadar haram olmasada kesin bi mehruhtur ve kaçýnýlmasý mutlaktýr..

Ýkinci bi husus a gelince kýyas alimlerinin bir çogu kadýnlarýn radyo ve tv lerde yayýn yapmasýný normal fakih lerin kast ettigi gibi haram daieresinde degerlendirmiyorlar...

Burda iki ayrý mesele var birinci mesele kadýn ýn sesinin haram olmayýþý tahrik edici degilse dir..Tahrik edicegi bilinen sese kulak vermek yasaktýr..Hem bir kadýnýn türkü söylemesini dinlemek haramdýr..Oysa o kardeþ ogün türküde çalmýþtý.Buda iþin bi boyutu

Hatta kadýn ýn sesi erkek sesini anýmsatýyorsa onun sesinden erkek etkilenmezse o zaman konuþmasý caizdir denir..Bunun delilide Hz Fatýma'nýn birisinin kapýsýna gittiginde kadýnýn ona kimsin derken agzýna taþ koyup sesini katýlaþtýrmasý ve ona bu þekilde hitap etmesidir..

Kapýyý açan kadýn ýn ne kadar güzel bi kadýn oldugunu gören annemiz sesin neden degiþti dedigin kadýn ona durumu anlatýr ve senin bi erkek olman durumunda seni tahrik etmek istemedim demesidir..Bakýn kapý arkasýndakine bile sesini alýnlaþtýrýyor neden cünki sesi güzelse etkilerim onu diye, bunun önüne geçmek için aðzýna taþ koymuþtur.

Kadýn ýn sesinin tahrik edecek kadar güzel olmasý durumunda o kadýnýn sesini duymamanýn duymaktan daha fazla üstün oldugu hiç tartýþma bile götürmiyecek kadar açýk..Ve birde ne var burda bi incelik daha var bi kadýn bi iki kiþiye degil bi çok kiþiye hitap ettiginden dolayý fitneye mahal vermesi dahada çok oldugundan dolayý onun bundan kaçmasý elzemdir.

Nihayetinde bir degil bi çok kiþiyi etkileye bilir hadi bi kaç kiþi kendini korudu diyelim ama kimse ben kesin korurum diyemez neticede kadýn sesi az buz biþey degil nefsin istedigi biþey ve bi kaç kiþi ye hitabý baþka biçok kiþiye hitabý baþkadýr iki kiþiye hitab ta fitne olsa az olur ama bi çok kiþiye fitne olmasý dahada çok olur. Yani fitne ihtimalini güçlü kýlmýþ olur...

Bu yönüylede bakýldýgýnda gene hatalý oldugu aþikar olacaktýr..Haram olmayan biþey helal olmayan biþey se onun bi seçenegi kalýyor..Oda mekruh olmasýdýr ki,Bu konu kesin bi hükümle sabit degildir yani kesin bi hüküm derken kast ettigim þey bütün imamlarýn görüþü ayný degildir..Bunuda aþaðýda belirtecegim inþ....

Ve bir önemli olayda þudur bu ister haram ister mekruh olsun isterse þüpheli olsun..Boyutlarýna göre fark etsede temelde fark etmeyen þu olay olmuþ olur...Ýslam ýn kabul etmeyip helal saymadýðý biþeyle Ýslam olmaz..Bu söz büyük bi alime ait ismini istiyene özel yazarým...Yani þeriatsýzlýkla þeriat olmaz..Ýyi hoþ Þeriat bunu kadýn sesi helal saymýyorya degilmi...!!!

Ve gene bi önemli olay daha,kadýnlarýn bu þekilde yayýn veya bunlar gibi iþlerle veya real ortamda erkeklere nasihat etmesi bidattýr...Her bidatta Din için tehlike arz eder..Ýlla haram lar tehlikeli degildir mekruh þüphelide tehlikelidir.Kaçýnmak gerekir...Bi misal verecek olursak þunu derim etil alkol normalde Hanifi lere göre kullanýlýrsa daha dogrusu koku olarak üste sýkýlan parfüm olarak kullanýlýrsa uçucu madde oldugu için Namaz kýlýnmasý caizdir..

Ama Þafi lere göre caiz olmadýgý için denirki, Ýmam larýn ihtilafý oldugu için en güzeli terk etmek kullanmamaktýr..Yani þüphesi hiç kalmasýn siz bu yolu seçin derler...Bakýn ruhsatý hanifilerde ihtilaflý olmayan bi meseleden bile kaçmak gerekirken kaldiki,Hanifilerin bile kadýn sesinin haramlýðýnda ihtilafý varken nasýl kaçýlmasýn? ki, bu etil alkol olayýndan daha agýr bi olay bunun aðýr olduðuda ayný mezhep Ýmamlarýn birbirlerine tezatlýðýdýr...Zira etil alkolde tezatlýk yok...Teþbihte hata olmaz diye bi misaldi bu...


Ve açýk net bidattýr çünki kadýnlarýn erkeklere nasihat ettigi,umuma hitap ettigi görülmemiþ zaten caizde degildir denmiþtir..


**Kadýnlarýn yüksek sesle veya yumuþak konuþmalarý ve seslerini namahreme duyurmalarý caiz olmadýðý için, ezan ve ikamet okumalarý da caiz deðildir. (Redd-ül- Muhtar)

Þimdi kim diyebilirki bi bayan orda konuþsun ben etkilenmem benim iþim olmaz sesi bana výz gelir diye.??Kimse iddia edemez neden çünki sesin etki yapacaðý süslü olmasý nefsin istediði bi yem olduðu apaçýktýr...Ve Kuran da nefsin ne kadar tehlikeli olduðu Yusuf A.s ýn kýssasýnda anlatýlmakta ve orda Yusuf a.s bile ALLAH ým ben nefsimi aklýyamam senin yardým olmasa ben ondan o kadýnýn beni çekmesinden korunamazdým diyorsa...

E artýk seni düþün ki,o bir ismet sýfatý sahibi Peygamber di,o bunu diyorsa bize hayli hayli bunu demek düþer.. Hal böyle oluncada bu fevkalede tehlikeli bi iþ olmuþ oluyor...Hava atmaya gerek yok nefs in ne olduðu bellidir ben yapmam demek ALLAH dilemedikçe uydurma olur...


Delil olarak bu ayeti alýrlar.. derlerki.

Onlar þöyle dedi: Çobanlar sulayýp çekilmeden biz sulayamayýz. Babamýz oldukça yaþlý bir adamdýr. Bunun üzerine Musa, onlarýn hayvanlarýný sulayýverdi. Sonra gölgeye çekildi. "Rabbim, göndereceðin hayra ve rýzka çok muhtacým" dedi. O sýrada hanýmlardan biri utana utana yürüyerek Musa'ya geldi. "Babam hayvanlarýmýzý sulama ücretini vermek için seni çaðýrýyor" dedi" (el-Kasas, 28/23, 25).

Ýslamiyet kiþiyi fitne ve fesada sürükleyen görüntü, davranýþ ve hallere karþý koruyucu tedbirler alýr. Diðer yandan insana verilmiþ olan özellik, kabiliyet ve farklýlýklar bir baþkasýnýn vebal altýna girmesine sebep olmamalý, yanlýþ duygulara kapýlmasýna meydan vermemeli, nefsini azdýrmamalýdýr. Yaratýcý tarafýndan kadýna ihsan edilen sesi de bu çerçeve içinde düþünmek gerekir.

Esas itibariyle hiç bir varlýðýn sesi mutlak olarak haram ve günah sýnýfýna sokulmaz. Baþta Hanefi ve Þafii imamlarý olmak üzere mezhep sahibi müçtehid imamlarýmýzýn kanaatleri de bu yöndedir. Fýkýh kitaplarýnda þu hükmü görüyoruz:"Cumhura göre kadýnýn sesi avret deðildir." Yani kadýnýn sesi haram deðildir. "Kadýnýn sesi avret deðildir. Çünkü kadýn alýþveriþ yapar, mahkemede þahitlikte bulunur. Bunun için sesini yükseltmek zorunda kalýr." (Tefsirü Ayati-l Ahkam 2:16

Evvele bakýnýz orda biþeyi ihmal etmiyelim bir soran Peygamber kýzý iki sorulan hz Musa'dýr..Ve bu olay Kuran'dan önce olmuþtur.Kuran'ayetleri gelmeden müsade edilen biçok þey vardý.Nikah ta talak denen biþey yoktu ve sonradan geldi..Þimdi talak meselesi 3 e düþtü önceden yoktu 100 kere boþama olsa biþey ifade etmiyordu bunun gibi içki serbestti namaz kýlýnýyordu içkili iken,bunlar gibi büssürü mesele daha sonra ya nesh edilmiþtir..

Yada yasak edilmiþtir..Hadi bu sözü geçen olay yasak edilmemiþ olsun nehy edilmemiþ olsun kabul ettikki bu olay geçerli olsun..Bakýnýz delil diye verilen ayetin tefsirinden sonra ki yazýda ne geçmiþ..


Ýslamiyet kiþiyi fitne ve fesada sürükleyen görüntü, davranýþ ve hallere karþý koruyucu tedbirler alýr. Diðer yandan insana verilmiþ olan özellik, kabiliyet ve farklýlýklar bir baþkasýnýn vebal altýna girmesine sebep olmamalý, yanlýþ duygulara kapýlmasýna meydan vermemeli, nefsini azdýrmamalýdýr. Yaratýcý tarafýndan kadýna ihsan edilen sesi de bu çerçeve içinde düþünmek gerekir..

Evet burdan net anlaþýlan nedir? Baþkasýnýn nefsini azdýrmamalýdýr...Demekki fitne mahali olabilir..Zaten yazýnýnda devamýndan bu net anlaþýlýyor.Ne diyor yazýnýn devamýnda


.**Kadýn sesi avret kabul edilmemiþtir..Zira,kadýn alýþveriþ yapar, mahkemede þahitlikte bulunur. Bunun için sesini yükseltmek zorunda kalýr..Dikkat edelim sesini yükseltmek zorunda kalýr deniyor..Bakýnýz zorunda kalýr..

Ýslam da biþey haramsa uygun degilse o yeri gelince uygun olabilir..Yani iþ zora girdimi faizde helal domuz etide helal olur uygun olur..Burada sizin iddianýzýn dogru olduguna dair dayandýgýnýz nokta aslýnda bu iþlerin zaruru oldugu halde cevaz,caiz olduðunu vurgulamaktadýr..Ne diyor çünki kadýn alýþ veriþ yapar,bakýnýz bu keyfi degildir...Bu zaruri olan biþeydir doktora gider konuþur.

Doktor neyin var deyince susucak hali yoktur.Tabiki derdini diyecektir..Mahkemede þahitlik yapar bakýnýz burdaki nedir gene zorakidir..Sizin delil dediginiz þeyde Varmýdýr kadýn radyolarda veya tvlerde sohbet edebilir.. Milleti toplayýp onlara vaaz verebilir.?? Yoktur peki neden alýþ veriþ mahkeme gibi iþler sayýlmýþta o sayýlmamýþ aslýnda onun cevabýda var..O cevapta þudur...


**(Ýslamiyet kiþiyi fitne ve fesada sürükleyen görüntü, davranýþ ve hallere karþý koruyucu tedbirler alýr.)


Burasýdýr..Tedbir alýnacak yer burasýdýr...Zira bu ikaz boþbi ikaz degildir.Ve dikkat edilmesi gerektiginin altý çizilmiþtir...Sesin tahrik edici unsuru muhakkaktýr..Ve herkesin imaný bu tahrik olunacak þeye karþý yeterli deðildir.Bizim ne ismet nede masum sýfatýmýz vardýr..

Ne demiþler ne þeytaný gör nede salavat getir þeytaný görmeden getir..Yani bu zor iþe hiç girme giripte ne diye zora sokuyorsun kendini demektir..Bakýnýz bi ayetle daha misal vermeye çalýþýyayým..ALLAH cc...17/32- Zinaya yaklaþmayýn. Çünkü o, son derece çirkin bir iþtir ve çok kötü bir yoldur

Bize zinaya yaklaþmayýn buyuruyor..Neden yaklaþmayýn dan önce zina yapmayýn buyurmuyor...Çünki o öyle bi illetki yaklaþýnca kurtuluþun olmaz onun için sen en baþta önlemini al ve yaklaþmaki,onuda yapma yoksa yaklaþýrsan ondan kurtulman nerede ise imkansýzdýr..Çorap in ilk baþýný nasýl sökünce gerisi geliyorsa buda öyledir.. Onun içindirki uzak kalmamýz zikir edilmiþtir...

Yani ateþle barut yanyana durmaz..Týpký bunun gibi tahrik edecek þeylere yaklaþmamak gerekiyor..Ve sesinde tahrik etme boyutu herkesçe bilinir..Bir arkadaþýnýn iþ arkadaþý o iþe gelmedi diye evini aramýþ tlf arkadaþýnýn eþi çýkmýþ çocuk okadar etkilenmiþki sesinden onu sorma bahanesi ile konuþmuþ ha konuþmuþ sonra bu içinde sevgiye ihtirasa yol açmýþ ve kýzý kaçýrmýþ arada büsürü olay var onlarý yazýp uzatmýyalým zaten yeterince uzuyor..

Bunun gibi nice olaylar oluyor dedikya bi kere çorap ýn ucu sökülmesin gerisi gelir..Bir alime birisi demiþki,Ýslam da fýkýhta baldýzla konuþmaya müsade varken siz neden baldýzlarla konuþmayýn diyorsunuz diye sormuþ oda ona bana sorarsan konuþma derim zira senin nefsin bu konuþmalara birgün yenik düþer sen gel konuþma iþin ehemniyetini sec demiþ oda olmaz benim nefsim onu nasýl istesin o benim kardeþim gibidir demiþ..

Tabi bir zaman sonra bi haber geliyorki,o kiþi karýsýný boþamýþ baldýzýný almýþ neden almýþ cünki o ses artýk onda çok þeyi uyandýrmýþ biz!!! kimle dans ediyoruz?karþýmýzda kim var.

Koskoca Peygamber'i cennetten çýkarmýþ bi düþman var..Nice alimlerin ayaðýný kaydýrmýþ bi nefs bi düþman var..Onun için en güzeli konuþmamak Ýslam ruhsat verdiysede herzaman ruhsatla amel etmek iyi degil takvasýný unutturur herþeyin ve ruhsatla amel herzaman yapýlsýn diyede yoktur..Hani kolaylýk olsun diyedir..
Ama bu kolaylýk her zaman yapýlýrsa kolayýn da sonu zora gider..

Onun için sahabe ALLAH cc cennet takva sahiblerine yaklaþtýrýldý ayetini okur bütün haram günah þüpheliden kaçýp takvayý seçtilerki,imanlarý ne kadar kamildi bilinir..Ya bizim ? ve buna ragmen tehlikesi bol iþler yapýyoruz..Oysa bizlerin takvaya daha çok sarýlmasý lazýmken tam tersi nerde sakat iþler var orya dalýyoruz..Takva sahibleri Kuran da hep övülmüþlerdir zaten cennet vaadleri takva sahiblerinedir..Evvela takva sahibi olanlar kabul olunurlar



***..Þüphesiz, Allah Katýnda sizin en üstün (kerim) olanýnýz, (ýrk ya da soyca deðil) takvaca en ileride olanýnýzdýr. Þüphesiz Allah, bilendir, haber alandýr. (Hucurat Suresi, 13)


Bizim haram olan veya haramlýðýnda ihtilaf olup þüpheye düþtüðümüz þeylerden kaçmamýz lazým..Ve konumuzda haram olan bi konu sadece verilen fetvalarda farklý anlamalar var..

Hadi haram olmasada þüphesi tehlikesi olan bi iþ olaraktamý kabul etmiyoruz bunu ki,sonu kesinlikle tehlikeli bi iþ helede genç insanlar için tam bi nefis yemi bunundami farký olmasýn bunudamý kaale almýyalým bu umumi bi tehkile arz eder nihayetinde bi iki kiþi degil bi çok kiþi bu kardeþleri dinliyor hiçmi bi tane oh ne güzel sesi var deyipte içlenmez bunun garantisini kim verebilir en azýndan bu bile insana yeter demi ne dedik ya olursa bak kaç yaklaþma bu gibi iþlere akrep eline alýp denenmez bakayým sokarmý diye onun iþi o sokar tabi onu denemek yerine en güzeli nedir alma onu eline...

Þimdi bu konumuzdaki tehlike açýk seçik belirgin degilmidir soruyorum ALLAH aþkýna hiç bi tane genç etkilenmezmi bunu garanti edebilirmiyiz...Ve bi genç o sesle etkilense þehvetlense onu etkiliyen bu sesin sahibi ALLAH a neder..?

Onun kanýný kaynatan ne cevap verir ALLAH aþkýna bu tehlike arz eden iþten uzak olalým ruhsat ý var caiz cevaz demiyelim ruhsatý yok bunun o ruhsatlar zaruri iþlere kardeþim bunu anlýyalým...Keyfi iþlere olamaz böyle bi ruhsat bakýn cennette bile senin eþinin sesini bi baþkasý duymuyacak onu bi baþkasý görmiyecek týpký dünyadaki gibi ordada bu konu devam edecek.Hadislerde bu konular vardýr...Cennette bile buna özen gösteriliyorsa burda nasýl gösterilmez.


Kadýnlarýn yüksek sesle veya yumuþak konuþmalarý ve seslerini namahreme duyurmalarý caiz olmadýðý için, ezan ve ikamet okumalarý da caiz deðildir. (Redd-ül- Muhtar)

Ezan okumasý kamet getirmesi caiz olmýyanýn nasihat etmesi nasýl caiz olsun ? ve seslerini namahremine duyurmasýn!!! kaldiki 7 yabancýya nasýl duyurur..?Eger kadýn ýn sesi mahrem olmamýþ olsaydý mutlaka onlarýn kamet getirmesi gerekmezmiydi?oysa ALLAH cc bunada müsade etmemiþtir..Demekki zaruri olmadýkça kadýn ýn konuþmasýnda sakýnca vardýr..

Yoksa namaz da kamet etmeleri gerekirdi ezan okumalarýnda bi beis olmazdý..Þimdi kadýn ýn birisinin sohbet amaçlý konuþma yapmasýný Ýslam i þeyler anlatýyor diyene derimki,madem öyle niçin kadýn sohbetten çok daha faziletli Kuran ý namahreminin yanýnda sesli okuyamýyor..?Kuran gibi bi kelamý bile okumaktan muaf olan bi insan sohbet etme hakkýný nerden nasýl almýþ olur..?

Öyle ya Kuran ý dahi yüksek sesle okumaktan alýkonmuþ olan Kuran harici ve dahili þeyleri nasýl ulu orta anlatabilir..?ALLAH ýn kelamý Ýslam i olan þeylerin baþýnda geliyorsa ve buna müsade yoksa baþka þeyleri Ýslam namýna yapmaya nasýl müsade olur.?

Birde en önemli noktalardan birisi þimdiki hallerdir..Nedir o haller millet cahil Ýman dan Kuran dan haberi olmayan bi millet alimler bunuda düþünüyorlar..Ve bu millet Din den habersiz yaþýyor amel etmiyor iman larý zayýf en ufak biþeyde hemen günaha dalýyor..Ýbni Abidin bu konularda çok detaylý fetvalar vermiþtir..

Bu millete yem olur bu tavizler.Hepten azýtýrlar..Sahabe-i kiram Böylemiydi en ufak biþeyden kaçýyorlardý..Yeterki ufacýk bi þüphe görsünler ama biz nasýlýz herþey ortada..Bunu en güzel Hasan-i Basri r.a sözü izah ediyor ne buyurmuþtu ona Sahabe soranlara siz onlarý görse idiniz deli derdiniz onlarda sizi görse bunlar bizanslýmý derlerdi..Ýþte bu söz herþeyi izah ediyor...




Gene derlerki....[/SIZE]

Kadýn sesinin avret olmadýðýnýn gerekçesi islamýn ilk uygulamalý devri olan Saadet asrýdýr.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sahabi hanýmlarla konuþmuþ, onlarýn sorularýna cevap vermiþ, þikayetlerini dinlemiþ, ihtiyaç ve taleplerini karþýlamýþtýr.
Sahabiler gerek Peygamberimizin hanýmlarýna, gerekse diðer haným sahabilere hadis ve benzeri durumlarda sorular sormuþ, konuþmuþ ve bazý konularda bilgiler almýþlardýr.

Sahabe döneminde kadýnlar, halifelere þikayetlerini dile getirmiþ ve dini konularda diðer sahabilere bilmediklerini sorup öðrenmiþlerdir.
Hz. Peygamber'in gerektiðinde genç veya yaþlý hanýmlarla konuþtuðuna dair pek çok örnek vardýr.
Ebû Said el-Hudrî (r.a) þöyle anlatýr:

"Bir kadýn Allah Rasûlüne gelerek dedi ki: Her zaman mescide çýkarak sözlerinizi dinleyemiyoruz. Bize bir gün tayin et de o gün gelelim, sen de Allah'ýn sana öðrettiðini bize öðret". Hz. Peygamber bu teklifi uygun bulmuþ ve hanýmlara ders vermiþtir

Diðer yandan Hz. Peygamberin hanýmlarý, özellikle Hz. Aiþe ashab-ý kiramýn fetva için baþvurduklarý bir merci idi. O, onlarýn sorularýný sözlü olarak cevaplýyordu.
Hz. Ömer, hilâfeti zamanýnda bir cuma hutbesinde evliliklerin kolaylaþtýrýlmasýný ve mehrin azaltýlmasýný tavsiye edince cemaat arasýnda bulunan Kureyþli bir kadýn ayaða kalkarak bir âyetle (Nisâ, 4/20) cevap vermiþ, halîfe onu haklý bularak sözünde ýsrar etmemiþtir

Gene yazýlan þeylerde ihmaller olduðunu anlamamýz gerekiyor..Bakýnýz!!!

Burda dikkat edeceðimiz husus Efendimiz sav bu Din in ALLAH tarafýndan lideri seçilmiþ bi insandýr..Kendisi ALLAH tarafýndan korunan þeytan ýn her türlü oyunundan muaf olmuþ biridir..Tabiki ona sorulan sorularla ve ALLAH ýn seckin kullarýna sorulan sorularla ve benzeri zaruri ihtiyaçlardan dolayý yapýlan konuþmaya kimsenin haram dediði yoktur..Efendimiz sav Kimse ile malayani konuþmamýþtýr..

Bakýn özelliði her þekilde ortada olan nefsinden sýyrýlmýþ bi Ýnsan olan Sultanýmýz dahi hiçbir malayani konuþma yapmamýþtýr.Ancak sorulduðunda cevap vermiþtir..ve ne buyurmuþtur..Kadýnlara...
[/SIZE]


**(Ey kadýnlar, ancak mahreminizle konuþun, namahremle konuþmayýn!) [Ramuz, Ýbni Said]


Bakýnýz kendisinin söylemesi ile bir baþkasýnýn söylemesi bir deðil peki kendileri okadýna mahremmiydirler? hayýr degildiler ama Efendimiz onlarla soru cevaplý zaruri olan konuþma yapmýþlardýr..Bunlar ayýrt edilmesi gereken meseledir..Efendimiz in konuþmasý kimseye konuþur delildir izlenimi vermez nitekim olaylarýn kapsamý vardýr..Her olay herkese ruhsat olmaz..Ýslam in alimlerine verilen ruhsatlar ýn normal insanlara verilmediiði gibi....

Gene derlerki..

"Bir kadýn Allah Rasûlüne gelerek dedi ki: Her zaman mescide çýkarak sözlerinizi dinleyemiyoruz. Bize bir gün tayin et de o gün gelelim, sen de Allah'ýn sana öðrettiðini bize öðret". Hz. Peygamber bu teklifi uygun bulmuþ ve hanýmlara ders vermiþtir


Peki Efendimiz sav hanýmlara ders verdi diye herkes hanýmlara ders verebilirmi? yoksa Efendimiz ve bazý seckin insanlaramý mahsustur bu? ben þunun cevabýný isterim sizden bir erkek Ýslami bilgisi olan ve (Sizden olan emir sahiplerine itaat edin)..ALLAH tan hakkýyla Alim kimseler korkar.)Ayetleri gibi ve Alimler Peygamber lerin varislerdirler..Beni görmek istiyen Alimleri (Ehlullah) larý görsün..Alimin yüzüne bakmak ibadettir..Gibi övgüleri almýþ ve ALLAH katýnda övülmüþ ler haricinde..

Bir Ýslam bilen ama nefsinin esiri olmuþ nefsine uyabilen ne Peygamber ler gibi ismet günah iþlemez sýfatý olan nede Alim'ler gibi masum yani korunan sýfatý bulunmayan bir insanýn kadýnlarý toplayýp onlara sohbet etmesine kim müsade vermiþtir.? Sahabe,Tabiin döneminde böyle yapan bi insan varmýdýr..?

Bakýnýz herkese bu yok o insanlarýn hallerinde ya ismet sýfatý var yada masum korunmuþ lar sýfatý var..Efendimiz e ihtiyacýndan dolayý soru soran insanlarý nasýl olurda malayani konuþmaya delil tutarlarki?? Ama deselerki Efendimiz sav keyfi konuþma yapmýþtýr ve delillerini getirirlerse zaten ozaman mesele olmaz ama buda yok ozaman zaruri olunca bi doktara bile biþey sorulabiliyorsa tabiki kainatýn güneþine bile sorulabilir..

Her önüne gelen ben okudum biliyorum deyip cemaat toplayýpta vaaz veremez...Nefsine nasýl güvenecek (o nefs size ancak kötülüðü emr eder..) Kim onun kötülüðünden bizi koruyacak.?Demekki bende çay yapmasýný biliyorum demekle baþkasýna ait olan çay ocaðýnda çay satýlamýyacaðý gibi seckin kiþilere ait olan iþlere herkes bende biliyorum deyip kendini o kefeye koyamaz..!!!..Yusuf a.s bile ALLAH ým nefsimden sana sýðýnýyorum ben bu nefsimi temize çýkaramam buyurdu..Þimdi biz nasýl baþa çýkarýz bu hain nefisle..


Ve gene derlerki,,,,

Diðer yandan Hz. Peygamberin hanýmlarý, özellikle Hz. Aiþe ashab-ý kiramýn fetva için baþvurduklarý bir merci idi. O, onlarýn sorularýný sözlü olarak cevaplýyordu

Burdada dikkat edelimki,kendisine soru sorulan þahýs Müminlere haram olan bi þahýs Müminlerin annesi olmuþ bi þahýs anne den öte bi þahýs...Ve hal böyle iken bile kendisine sahabelerin ortasýnda gezmesi sesini yükseltmesi dahi haram edilmiþ ondan biþey istenmesi durumunda bile perde arkasýndan vermesi emr edilmiþken bize neler düþer artýk siz hesap edin..

Hz Ömer annemiz buralarda gezmesin konuþmasýn ya RASULALLAH bu durum hoþ degil derdi bunun üzerine gelen ayette onlara bu gezmeyi ve onlarýn içinde yüksek sesle konuþmayý ki,(konuþuyorlardý demiyorum)yasak etti Efendimiz sav bu ayet Hz ömer i destekledi buyurmuþtur.Onlarki,annemiz ve onlarla bile ihtiyac haricinde konuþmak yasakken nasýl olurda birilerinin konuþmasý uygun olur..

Bu insanla bir baþka insaný ayný kefeye koyamayýz..Peki neden Ýbni mesud'un ,Hz zübeyr'in,Hz Talha'nýn,Hz Hamza'nýn hanýmlarý fetva vermemiþ sohbet etmemiþte Hz Aiþe annemiz etmiþ? Ýþte bunun nedeni gayet açýk ve nettir o Müminlerin annesidir..Ona has kýlýnmýþ özelliktir..

Siz hiç elma agacýnda armut gördünüzmü? göremezsiniz çünki o elma aðacý digeri armut aðacý peki ikiside neticede agaçmýdir evet öyledir..Ama her aðaç ayný meyveyi vermiyor..Týpký Hz Aiþe annemize özel has kýlýnan Efendimiz'in mubarek hanýmlarýna has kýlýnan bi takým þeylerin sadece onlardan sudur edebilecek olmasý gibi..Her kesden etmiyor özelligi olanlardan ediyor..ALLAH ýn sectiklerinden ediyor..



Gene derlerki

Hz. Ömer, hilâfeti zamanýnda bir cuma hutbesinde evliliklerin kolaylaþtýrýlmasýný ve mehrin azaltýlmasýný tavsiye edince cemaat arasýnda bulunan Kureyþli bir kadýn ayaða kalkarak bir âyetle (Nisâ, 4/20) cevap vermiþ, halîfe onu haklý bularak sözünde ýsrar etmemiþtir..

Evet burdada biþeyi ihmal ederler ama ben öyle tahmin ediyorumki siz bunu bilmiyerek yanýlarak yapmýþsýnýzdýr...Nedir o þey derseniz burda Halife'ye bu sözü söyleyen bir nene idi o camiye giderken bile zorlanan bir nene idi genç bi bayan degildi...Ve yaþlý insanýn sesinde zaten mahrem lik yoktur..Tahrik yoktur..Onun için Hz Ömer r.a ona sukut etmiþtir..

Kim diyebilirki bir genç bayan bunu yaptýda Halife buna sessiz kaldý diye..? Ama ne hikmetse bu olayýn arkasýndan bu kadýn ýn yaþlý bi nene olduðu yazýlmamýþ bunu internet ortamýnda çok görüyorum kimse bunu yazmýyor ya bilmiyorlar yada kasýtla yapýyorlar sözüm onlara size degil..

Genç bayanlardan kim gelip Hz Ömerle konuþmuþtur..? Halife'liðinde gelecek orda bagýracak Hz Ömer o kadýna mutlaka tepki gösterirdi..Hatta bi keresinde kadýnlar Efendimizle konuþrlarken içeri Hz Ömer Efendimiz girmiþtide hepsi kaçmýþtý ordan Ve Hz Ömer Efendimiz ALLAH'ýn RASÜL ün den deðilde bendenmi utanýyorsunuz buyurmuþtu.Nasýl olur ayný Hz Ömer'e bi genç kadýn ulu orta soru sorabilir..Ama olayýn arkasýný anlatmýyorlar neyse onuda geçelim..



Gene derlerki,

Bir kere Rasûlullah (s.a.s) yanýma gelmiþti. Yanýmda Buas (olayýyla ilgili olarak söylenmiþ kahramanlýk þiirlerini def çalarak) terennüm ederek çalan iki cariye bulunuyordu. Rasûlüllah (s.a.s) yataðýna yatýp yüzünü öbür tarafa çevirdi, sonra Hz. Ebû Bekr içeri girdi.
- Bu ne hal, Rasûlüllah'ýn huzurunda þeytanýn düdüðü ve sesi ne arýyor? diye beni azarladý.
Bunun üzerine Rasûlüllah ona dönüp:
- Býrak onlarý, her milletin bir bayramý vardýr, bu da bizim bayramýmýzdýr" buyurdu.
Babam baþka þeyle meþgul olunca câriyelere iþaret ettim, dýþarý çýktýlar.

Bakýnýz þimdi meselenin aslý neymiþ beraberce okuyalým...

1- Þiir okuyan veya þarký söyleyenler, hür kadýn deðil cariyedir. Cariyelerin saçlarýný, kollarýný açmalarý seslerini erkeklere duyurmalarý günah deðildir. Cariyeyi örnek gösterip, hür kadýnlara da bunlarýn mubah olacaðýný söylemek Müslümana yakýþmaz.Zira cariyeye nikah ta yoktur.

Bunu delil edip kadýnlarýmýzýda nikahsýz almamýz gerekmezmi..? Sonra ibadetlerin çogu hür olanlaradýr..Köleye ibadetler kýsýtlýdýr bilirsiniz cuma namazýna bile gidemezler...Þimdi hür ile köle cariye bir olurmu iyice anlýyalým..Eðer olursa benimde nikah,cuma .vs,vs ibadetleri terk etmen yerinde olur..Ama olmýyacaðýna göre demekki bu kýyaslama yanlýþtýr kast edilen cariyedir..Hür kadýn degil...

2- Kahramanlýk þiirleri veya þarkýlarý da, mehter marþlarý da caizdir. Bunlarýn caiz olmasý, diðer þarký ve türkülerin de caiz olmasýný gerektirmez. Def ile þarký türkü söylenir, ilahi söylenmez. Çünkü ilahi ibadettir. Ýbadete çalgý karýþtýrýlmaz. Tasavvuf müziðinin dinde yeri yoktur.

Resulullah efendimizin geldiði bir evde, küçük zenci kýzlarý [cariyeler] def çalýp þarký söylüyorlardý. Þarkýyý býrakýp, Resulullahý övmeye baþladýlar. Resulullah efendimiz, (Onu býrakýn, oyun arasýnda beni övmeyin. Beni övmek [ilahi söylemek] ibadettir. Eðlence, oyun arasýnda ibadet caiz deðildir) buyurdu. (K. Saadet)

3- Hz. Ebu Bekrin, def için þeytanýn düdüðü demesi, çalgýnýn mubah olmadýðýný gösterir. Ulema sadece düðünlerde, bayramlarda kadýnlarýn def çalmasýnýn caiz olduðunu bildirmiþtir. Yani def çalmanýn kadýnlara caiz olmasý, düðün ve bayram içindir. Baþka zaman caiz deðildir..

Görülüyorki gene eksiklerimiz varmýþ...Efendimiz in yanýnda eglenenler cariyeler olunca onlarýn seside haram olmayýnca herþey normal olur...



Ve gene derlerki,,

Ýbn Abbas der ki;
Hz. Aiþe, yakýnlarýndan birisini bir Medineli müslümanla evlendirdi. Hz. Peygamber geldi ve;
"Kýz gönderdiniz mi" dedi.
Hz. Aiþe; "Evet" dedi.
"Beraberinde þarkýcý gönderdiniz mi?" sorusuna, "
Hayýr" cevabýný alýnca,
Allah Rasûlü þöyle buyurdu:
"Medineliler eðlenceden hoþlanýr. Beraberinde; "Size geldik, size geldik..." diyerek bir þarkýcý gönderseydiniz... "

Bu konuda Müfessir Vehbi Efendi tefsirinde:
"Söylediðiniz söz fitneye sebep olmasýn. Yani cazibeli ve ecanibi þüpheye düþürecek bir halde edalý ve naz ü istiðna ile söylemeyin" þeklinde izah getirmektedir
Kadýnlarýn kadýnlarla birlekte tefle eðlenmesi ve arada sözler söylemisi cariyeleri yollayýp orda kadýnlara türkü þiir söylemesi yerinde bi olaydýr..

ona zaten lafýmýz yok ama bu olay anlatýlýrken sanki þimdilerde oldugu gibi kadýn erkek karýþýk oluyormuþ gibi bi yansýma his eder gibiyim dikkat edelim ordaki düðün topluluðu erkek kadýn karýþýk bi düðün topluluðu deðildir..Ve orda þarký söylüyecek kiþide cariyedir..

Cariye lerin haricinde biri dahi orda tef ile kadýnlar arasýnda türkü þiir gibi þeyler söylese buna zaten kimsenin olmaz dedigi yok ama þimdikiler nasýl Ýslam i radyolarda türkücü kadýnlar çýkýp türkü söylüyor..Bunlar kýyas olamazlar...Çok farklý þeyler bunlar..Ýkisinin arasýndaki farklarý fark edersek mesele kalmaz.



Ve gene derlerki

Bu konuda Müfessir Vehbi Efendi tefsirinde:
"Söylediðiniz söz fitneye sebep olmasýn. Yani cazibeli ve ecanibi þüpheye düþürecek bir halde edalý ve naz ü istiðna ile söylemeyin" þeklinde izah getirmektedir

Bakýnýz burdada Tefsir'in ayetten çýkan hükümler ve hikmetler bölümüne bakarsak burdanda ayný mana anlaþýlacaktýr..Bakýnýz þimdi tefsiri nasýlmýþ..

Tefsir'ül Münir'de þöyle tefsir edilmiþtir..


Hz. Peygamber (s.a.)'in hanýmlarýnýn konuþmalarý ciddi ve sözleri kesin olmalý, eski Arap kadýnlarýnýn yabancý erkeklerle cazip ve yumuþak konuþtuklarý þekilde kuþku veren kötü yoldaki kadýnlarýn konuþmalarý gibi hayasýzlarý çekecek bir þekilde yumuþak olmamalýdýr.


Bu yasaklama Hz. Peygamber (s.a.)'in hanýmlarýna has deðildir. Bu, müminlerin hanýmlarýný da içine almaktadýr. Buna göre kadýn alçak sesle konuþmakla emrolunmaktadýr. Kadýn yabancý erkeklerle (bu arada kýzkar-deþin kocasý, eniþte) gibi hýsýmlýk yoluyla kendileriyle evlenmeleri haram olan erkeklerle- konuþma durumunda sesini yükseltmeksizin kararlý bir tavýrla konuþmalýdýr.
Kýsaca ayette geçen "kavlen maruf en" dinin ve insanlarýn yadýrgama­dýðý doðru, ciddi söz demektir.

Eski Arap kadýnlarýnýn yabancý erkeklerle cazip ve yumuþak konuþtuklarý þekilde kuþku veren kötü yoldaki kadýnlarýn konuþmalarý gibi hayasýzlarý çekecek bir þekilde yumuþak olmamalýdýr.

Evet eskiden nasýldý kadýnlar ebu cehillerle konuþurlarken rahat samimi konuþurlar ve hiç çekinmezlerdi..Zaten Efendimiz gelene kadar kadýn masalarda meze dogduðunda da utanctý..Onlarýn o þekilde konuþmalarý utanç vesilesi olarak algýnmýþtýr ki,ayet onlara benzemeyin onlar gibi utanmadan konuþmayýn demektedir..

Bundan dolayýda onlar gibi olmalayýn buyrulmuþtur..Peki onlar gibi yumuþak konuþmayýp ayný fiili yapýp erkeklerle konuþmak var ama, yumuþak konuþmadan sert bi þekilde konuþmak size neyi ifade ediyor.?

Yani konuþ ama sert konuþ tavýrlý konuþ vakarlý konuþ ama fiiliyatýn onlarýnki gibi olsun onlar gibi otur yanlarýnda veya onlar gibi erkeklerin arasýnda dur veya uzaktanda olsa onlarla konuþ lakin sert konuþmu anlýyoruz yoksa onlarýn yaptýðý gibi yapma yumuþak söz muhabbette sert ve vakarlý söz ise konuþman icap ettiginde istemiye istemiye kerhen konuþman icap ettigindemi bu tavrý takýn anlýyoruz..Ýkisinden birini anlamaktan baþka ne çare var?...


Yani ayete iyi bakalým sert ve vakarlý konuþ burdan anlaþýlmýyormuki normal Ýslam i bi mesele sert konuþmakla anlatýlmaz çünki ALLAH cc firavuna bile Musa a.s yollarken ona tatlý konuþ yumuþak ol incitmeden konuþ buyurmadýmý.?? Peki ayný Ýslam i bi davayý konuþmasýna müsade edilen bi kadýna sert konuþ yüz vermeden konuþ demek bu ayetle çakýþmazmý Ýslam da emri bil maruf ta sert olmak varmý..?

Hadi diyelim kardeþ emri bil maruf niyetiyle konuþtu sert konuþsa emri bil maruf olmaz yumuþak konuþsa ayete takýlýr bu durumda ne kalýyor onun konuþmasý gereken yerin oralar olmadýðý ve kendi cinsine karþý vazifesini yapmasýdýr.. Ve hayasýzlýða meyl edecekleride kendine çekme buyrulmuþ..E burdan daha güzel anlaþýlmýyormu.? Yukarýda yazmýþtým meyl edecek insana sebeb olmamak lazým diye ama bu ses açýk ve net sebebiyet verir..Onun için bundan uzak durdan baþka bi anlamý nasýl olur bu uyarýlarýn..?

Bakýnýz kadýn alçak sesle konuþmakla emrolunmaktadýr..Burdan ne anlýyoruz kadýn erkekle konuþsun ama sesini yükseltmesin se radyoda konuþanýn ve benzeri yerlerde konuþanlarýn sesi son yüksek ses olabilir..Onlarýn niyeti millete biþeyler anlatmaksa buda kýsýk sesle neden olsunki??ALLAH cc Ýslam anlatan bi insana sesini kýsta anlatmý buyurmuþ oluyor..?

Emri bil maruf un böyle bi yaný yokki Bakýnýz bu ayette bi misal bi kýyaslamadýr.. ( Müminlerin hanýmlarýna söyle bakýþlarýný kýssýnlar) ayeti gibi yani kýsarak bakmak mý var burda, yoksa kýsmak demek bakmamakmýdýr..Tabiki ALLAH cc hanýmlara ve erkeklere kýsýk gözle bakýn degil bakmayýn buyurmuþ oluyor..

Peki seslerini alçatsýnlardan ne anlýyoruz? sesinizi az kýsarak konuþsunmu? eðer öyle ise ne geregi varki bu ayetin gelmesi ne kadar abes olurdu yani konuþ ama sesini fazla yükseltme alçak konuþ nasýl olsa ayette alçak konuþ diyor diye naparýz, konuþuruz ama sesin içerigini göz önüne alýrsak alçakta konuþsan yüksekte konuþsan aynýdýr..

Hatta sessiz konuþmak fýsýltý türü konuþmak dahada cezb eden bi durumdur..Eðer sesiz konuþmayý böyle usul usul konuþ anlat seni erkek kadýn dinlesin fark etmez diye anladýksa bu ayeti ozaman daha kötü kýsýk ses daha çok etki yapar..Yüksekle sesle arasýnda sadece yüksek konuþmak edepsizliðede girer...Burdaki içerik evvela kadýn sesinin etki yapmasýdýr..

Kýsýkta olsa sesi etki yapan bi kadýnýn konuþma þekli kýsýk ses diye buna he oldu güzel helal mý diycez..?Asla demiycez onun için burdaki ayeti kerime Zaten Müfessir Zuhayli'nin de izah ettigi gibi kadýn ihtiyacýný anlatýrken derdini söylerken kýsýk sesle söylesindir..

Yoksa rast gele konuþupta kýsýk sesle konuþsun demek degildir öyle olsa manasý olmaz ha kýsýk ha sesli tahrigin tarifimi olur..Yukarda zikir ettigim þeyi burda tekrar yazmayý uygun buldum bakýn bu olayý hatýrlýyalým.. Bir arkadaþýnýn iþ arkadaþý o iþe gelmedi diye evini aramýþ tlf arkadaþýnýn eþi çýkmýþ çocuk okadar etkilenmiþki sesinden onu sorma bahanesi ile konuþmuþ ha konuþmuþ sonra bu içinde sevgiye ihtirasa yol açmýþ ve kýzý kaçýrmýþ arada büsürü olay var onlarý yazýp uzatmýyalým zaten yeterince uzuyor..


Savfetüt Tefasir Muhammed Es Sabuni...

**Erkeklerle konuþurken yumuþak söylemeyin, Sonra, kalbinde kötülük, ki suizan ve kadýnlarla konuþma sevgisi bulunan kimse, ümide kapýlýr, Erkeklerle konuþurken, zanna sebep olmayacak þekilde, yumu­þaklýk ve kýrýtma olmaksýzýn iffetli ve güzel konuþun.Buradaki mana kadýnlarýn keyfi konuþmasý deðildir..Konuþmasý icap ettiginde konuþma þeklini bu þekilde tutmasýdýr..

Ýbn Kesîr þöyle der: Kadýn konuþmasý icap ettiginde yani, kadýn, yabancý erkekle konuþmasý icap ettiðinde, yumuþak olmayan bir sesle konuþur. Ya­bancýlarla, kocasý ile konuþtuðu gibi konuþmaz.

Bakýnýz Ýbni kesir r.ah..Ne buyuruyor...Kadýn ýn konuþmasý icap ettiginde buda nerde olurdu alýþ veriþ mahkeme doktor vs vs yerlerde olurdu.Kadýn her yerde konuþur diye bi hüküm varmý..Bilenler yazsýnar bi zahmet.



Fahrettin razi Tefsiri kebir Mefatühül ðayb

"Eðer ittikâ ediyorsanýz, siz yabancý erkeklere yumuþak konuþmayýn. Çünkü Allah, çirkin bir iþ olan zinadan menedince,
götüren öncü þeylerden de menetmektedir. Bu da, kadýnlarýn erkeklerle îmasý ve konuþma þeklinde fâsýk erkeðe uymaktýr" demektir.
Daha sonra Cenâb-ý Allah, "Sonra kalbinde bir maraz, i fýsk (namussuzluk, kötü niyet) bulunanlar, bir arzuya düþerler..

zinadan menedince,götüren öncü þeylerden de menetmektedir.. Ýþte ne þeytaný gör nede salavat getir onu görmeden getir görünce belki getiremiyebilirsin..


Ve gene derlerki...


ÇALIÞIRIYORUM BÝR ÇOK ÝNSANLA MUHATAP OLMAK ZORUNDA KALIYORUM ÝÞÝM DOLAYISIYLA
ÝSLAM DÝNÝ MANTIK DÝNÝ
BAYANLARINDA KONUÞMA ÖZGÜRLÜÐÜ VARDIR TABÝYKÝ BU SINIRI AÞMAYACAK ÞEKÝLDE OLMALI...

Aslýnda burda iþ farklý bi boyuta biniyor..Ama ben oralara girmiycem bu hamur çok su götürür...

Ben sadece bazý kýsýmlarý ele almak istiyorum...BENDE AYNEN BÝR ÇOK ÝNSANLA MUHATAP OLMAK ZORUNDA KALIYORUM ÝÞÝM DOLAYISIYLA diyorsunuz...

Evvele sizin bi iþi yapmanýz veya benim yapmam Ýslam'da hüccet ,delil degildir.Çalýþmadan dolayý konuþmak zaruretemi keyfiyetemi girer oda baþka bi mevzudur dedimya girmiycem dileyen olursa onuda ayet,hadis,icma,kýyas delileriyle konuþmaya hazýrým..Ama þimdilik yazýnýn akýþý degiþmesin diye girmiyorum..

ÝSLAM DÝNÝ MANTIK DÝNÝ
BAYANLARINDA KONUÞMA ÖZGÜRLÜÐÜ VARDIR TABÝYKÝ BU SINIRI AÞMAYACAK ÞEKÝLDE OLMALI DERLER..

Ýslam Din i tabiki mantýk Din'idir ama nasýl mantýk Din idir mantýkla hüküm çýkarma Din'i deðil çýkan hükme mantýk uydurma Din'idir.. Yani hükümlerin üzerinde durup düþünmektir..Zira bizim mantýðýmýzla ne bir fýkhý ve bir akaidi ne bir tefsir boyutu nede delil sayýlacak hiçbir þey çýkarýlamaz...

Efendimiz sav ehli olmadýgý halde Kuran'a te-vil tefsir verenler cehennemde yerini hazýrlasýn buyurdular..O iþi ehli yapar bizlerde ehlinin verdigi hükümler üzerinde düþünürüz..Baþka biþey yapma hakkýmýz yoktur ben anlarým bak bu ayet bunu diyor demek gaflet olur..

Kuran-ý Kerim'den ahkam çýkarmak için 15 süper özellik olmasý lazým bunlarýn baþýnda Kuran'ýn kurra yüksek derecede her ayetin hangi sürede oldugunu bilmek ve her ayetin tefsir inde Efendimiz sav ýn tefsirini bilmek þarttýr..onbinlerce hadis bilmek Arapçayý kökünden bilmek fiil mazi geçmiþ hal o hal gelecek hal gibi en temel gremiri bilmek degil ustasý olmak kelimeye en yerinde manayý verebilecek kadar usta olmak þartýr..

Mesela Türkçe'den bi örnek verecek olsak detay,secenek,alternatif,olasýlýk,baþka, gibi anlamý birbirine uyan her kelimeyi en güzel anlamýyla yerinde deðerlendirmek gibi usta olmak þartý vardýr..

Ayetin nuzulunu çok iyi bilmelidir..Ne olduda ayeti kerime geldi Ayet Efendimizemi direk hitap ediyor yoksa umumimi ki,Kuran'da Efendimiz'e hitap eden yanlýz onu hedef alan ayetler vardýr..Ýþte bunlarý çok iyi bilecek..Gelen ayetin sonradan gerek ayetle gerek hadis-i þerifle nehy edilip edilmedigini edildiyse ne gerekçe ile edildigini iyi bilecek..

Sahabeyi iyi tanýyacak her bir sahabenin özelliklerini bilecek,hangi sahabe hangi yolla ne rivayet etmiþ bilecek,zatýnda kirli bi iþ olmamýþ olacak günah batagýnda olmamýþ olacak alimler onun bu göreve layýk oldugunda ittifak edecek gibi hayati degerden daha büyük deðer taþýyan þeyleri bilmesi þarttýr..Kolaymý Kuran bu biz nasýl mantýk yürütelim buna yüzme bilmiyen birisi denizde yüzenleri görse bunlar yüzüyor bende yüzerim dese nolur..?

Tahtalý köye gider..Ýþte bunun gibi biþey buda,Lakin siz mantýk yürütmekten kasýt eger çýkan hükümler Fakih ve Müfessir'lerin verdigi mana hüküm diyorsanýz onlarda zaten gayet mantýklý olmuþ olur..Çünki bu mantýk yürütmek degil mantýðýný ALLAH ve RASÜL ünün istedigi gibi yüretene tabi olmaktýr..Yani biz mantýk yapmýþ olmuyoruz zira mantýk yürütmek onu direk anlamaktýr..Bu zordur ama anlayandan anlayýþ þeklini almak ta tam bi mantýk olur..


Gene derlerki,,,,

BAYANLARINDA KONUÞMA ÖZGÜRLÜÐÜ VARDIR TABÝYKÝ BU SINIRI AÞMAYACAK ÞEKÝLDE OLMALI

Bu özgürlük nasýl bi özgürlüktür.? Kimlerle nasýl konuþur.?Bizim anladýðýmýz özgürlükle Ýslam ýn anlattýgý birbirini tutyormu bakalým..Kadýn ne kadar özgür olmalý ne kadar evinde durmalý ne kadar konuþmalý ve kiminle konuþmalý Ayet Hadis ýþýgýnda bakalým inþ...


Onlardan (peygamberin eþlerinden) bir þey isteyeceðiniz zaman, perde arkasýndan isteyin..(ahzap53)

Ahzap süresi 53 ayetin Kurtubi Tefsiri..
Bu âyet-i kerîmede karþý karþýya kalýnan bir ihtiyaç yahut onlardan (Müminlerin annelerinden) fetva­sý sorulacak bir mesele dolayýsýyla perde arkasýndan onlara soru sormaya da­ir yüce Allah'ýn izin vermiþ olduðuna delil vardýr
[/SIZE].

**Mana itibariyle ve kadýnýn bedeni ve sesi ile tamamen avret olduðunu ortaya koyan þeriatýn ihtiva et­tiði esaslar dolayýsýyla, bütün hanýmlar da bu hükmün kapsamý içerisindedir.

Onun hakkýnda þahitlikte bulunmak yahut vücudundaki bir hastalýk ya da arýz olan bir husus hakkýnda ona soru sormak ve bunun muayyen olarak ancak ondan öðrenilmesinin mümkün olmasý gibi, bir ihtiyaç duyulmasý hali dýþýn­da, bu perdenin açýlmasý caiz deðildir..


(Müminlerin annelerinden) fetva­sý sorulacak bir mesele dolayýsýyla perde arkasýndan onlara soru sormaya da­ir yüce Allah'ýn izin vermiþ olduðuna delil vardýr..Görüldüðü gibi delil herhangi bi önemli zaruri bi iþ için verilmiþtir..Bakýnýz Anne bile evladýyla konuþamýyor..Nasýl olurda yedi yabancýya birileri konuþabilir..?.


**Mana itibariyle ve kadýnýn bedeni ve sesi ile tamamen avret olduðunu ortaya koyan þeriatýn ihtiva et­tiði esaslar dolayýsýyla, bütün hanýmlar da bu hükmün kapsamý içerisindedir...


Tefsirül Münir...

Taberanî sahih senedle Hz. Aiþe'den naklediyor: Ben Peygamberimiz (s.a.)'le birlikte yemek yiyordum. Hz. Ömer geldi. Peygamberimiz (s.a.) onu yemeðe davet etti. Hz. Ömer yemeðe baþladý. Yemekte Ömer'in parmaðý parmaðýma dokundu. Bunun üzerine Hz. Ömer: Ah sizin hakkýnýzda benim sözüm dinlense, siz kadýnlarý hiçbir yabancý göremez, dedi. Bunun üzerine hicab ayeti nazil oldu..

"Peygamber'in hanýmlarýndan birþey isteyeceðiniz zaman perde ar­kasýndan isteyin."
Yani sizi Hz. Peygamber (s.a.)'in evlerine izinsiz girmekten ve yemekte bulunmak için beklemekten nehy ettiðim gibi ayný þekilde Hz. Peygamber (s.a.)'in hanýmlarýna bakmaktan da nehyettim. Siz onlardan yiyecek v.b. faydalanýlacak bir «þey istediðiniz zaman görmeyi engelleyecek bir engel ve örtecek bir perde gerisinden isteyin.




Tefsirül Münir...

Taberanî sahih senedle Hz. Aiþe'den naklediyor: Ben Peygamberimiz (s.a.)'le birlikte yemek yiyordum. Hz. Ömer geldi. Peygamberimiz (s.a.) onu yemeðe davet etti. Hz. Ömer yemeðe baþladý. Yemekte Ömer'in parmaðý parmaðýma dokundu. Bunun üzerine Hz. Ömer: Ah sizin hakkýnýzda benim sözüm dinlense, siz kadýnlarý hiçbir yabancý göremez, dedi. Bunun üzerine hicab ayeti nazil oldu..

"Peygamber'in hanýmlarýndan birþey isteyeceðiniz zaman perde ar­kasýndan isteyin."
Yani sizi Hz. Peygamber (s.a.)'in evlerine izinsiz girmekten ve yemekte bulunmak için beklemekten nehy ettiðim gibi ayný þekilde Hz. Peygamber (s.a.)'in hanýmlarýna bakmaktan da nehyettim. Siz onlardan yiyecek v.b. faydalanýlacak bir «þey istediðiniz zaman görmeyi engelleyecek bir engel ve örtecek bir perde gerisinden isteyin.



Tefhimül Kuran Ýmam Mevdudi

Ahzap 53 tefsiri..
Hz. Ömer (r.a) müminlerin annelerine bir keresinde: "Eðer sizinle ilgili söylediklerim kabul edilirse, gözlerim bir daha sizi görmeyecek" demiþtir. Fakat Hz. Peygamber (s.a) hüküm koymada baðýmsýz olmadýðý için ilahi emri beklemiþtir. En sonunda, mahrem erkekler dýþýnda hiçbir erkeðin Hz. Peygamber'in (s.a) evine giremeyeceðini ve müminlerin annelerine birþey sormak isteyen kimselerin perde arkasýndan sormasý gerektiðini bildiren ilahi emir (55. ayet) geldi.

Bu emrin geliþinden sonra müminlerin anneleri odalarýnýn kapýlarýna perdeler astýlar. Zaten bu ayetin son cümlesi, kadýnlarýn ve erkeklerin kalplerinin temiz olmasýný isteyen herkesin, bu yolu benimsemesi gerektiðini bildirmektedir.


**Artýk Allah'ýn kendisine anlayýþ yeteneði verdiði herkes, kadýnlarýn ve erkeklerin birbiriyle konuþmalarýný yasaklayan ve "bu hem sizin, hem de onlarýn kalpleri için daha temiz" olduðundan kadýnlarla perde arkasýndan konuþmayý emreden bir kitabýn, kalplerinin temizliðini etkilemediði iddiasýyla kadýn ve erkeklerin karýþýk toplantýlarda, eðitim kurumlarýnda ve hükümet dairelerinde bir arada bulunmalarýna izin veremeyeceðini kabul edecektir.

Kur'an'a tabi olmak istemeyen bir kimse için en iyi yol onun emirlerini hiçe saymak ve açýkça bunlara uymak istemediðini söylemektir. Kur'an'ýn apaçýk emirlerini çiðneyip sonra da Kur'an'dan çýkardýðý Ýslâm'ýn ruhuna uyduðunu iddia etmek ise apaçýk bir zýndýklýktýr. Bir çok kimselerin Kur'an ve Sünnet dýþýndaki kaynaklardan çýkarýp sunduklarý bu "Ýslâm ruhu" da ne acaba?

ahzab33...
Hitaba Hz. Peygamber'in (s.a) evinden baþlanmasýnýn nedeni, böyle temiz bir hayat tarzý onun evinden baþlarsa, diðer Müslüman evlerindeki hanýmlarýn da bu tarza uyacaklarý gerçeðidir. Çünkü onun evine bütün Müslümanlar tarafýndan örnek alýnacak bir model olarak bakýlmaktadýr. Bazý kimseler, bu ayetlerin sadece Peygamber'in (s.a) hanýmlarýna hitap ettiðini görüp bu emirlerin sadece onlarý kastettiðini iddia ederler.

Fakat bu ayetlerin devamýný okuyan bir kimse, müslüman kadýnlarý deðil de sadece müminlerin annelerini kasteden bir emir olmadýðýný hisseder. Allah'ýn (c.c) sadece Hz. Peygamber'in (s.a) hanýmlarýnýn pislikten temizlenmesini, sadece onlarýn Allah'a ve Rasûlüne itaat etmesi ve namazý kýlýp zekatý vermesi gerektiðini kastetmiþ olmasý mümkün müdür?

Eðer kasýt bu olamazsa, onlarýn evlerinde vakarla oturmalarý, cahiliye yürüyüþünden kaçýnmalarý, namahrem erkeklerle zaruri olmaksýzýn konuþmalarý konusundaki emirler nasýl sadece onlar için geçerli olabilir?Ayný konu içinde bazý emirlerin genel , bazýlarýnýnsa özel (has) olduðuna delalet eden bir hüccet var mýdýr?

Siz diðer kadýnlar gibi deðilsiniz" cümlesi, diðer kadýnlarýn sokaða çýkýp, erkeklerle rahatça konuþabilecekleri , "siz ise böyle davranamazsýnýz" anlamýna gelmez. Bunun aksine kullanýlan uslûp bir adamýn sadece kendi çocuðuna þöyle demesi gibidir: "Sen sokak çocuklarý gibi deðilsin, küfürlü konuþmamalýsýn." Bu cümleden hiç kimse, bu adamýn sadece kendi çocuðunun küfretmesini kötü gördüðü, diðerlerinin böyle bir dil kullanmasýna ise aldýrmadýðý sonucunu çýkarmaz.

Nur Suresi 31. ayetle birlikte okunursa (gizli zinetleri bilinsin diye ayaklarýný yere vurmasýnlar) Allah'ýn, kadýnlarýn sesleriyle veya takýlarýndan çýkan seslerle baþka erkekleri cezbetmemelerini ve baþka erkeklerle konuþmak zorunda kaldýklarýnda ise ciddi bir þekilde konuþmalarýný murad ettiði anlaþýlýr.

Ýþte bu nedenle kadýnlarýn ezan okumasý yasaktýr. Bunun yanýsýra eðer bir kadýn cemaatle namaza iþtirak eder ve imam da bir hata yaparsa, kadýn erkekler gibi Sübhanallah diyerek imamý uyaramaz; sadece ellerini çýrparak imama hatasýný hatýrlatabilir.


**Ýslâm, kadýnýn baþka erkeklerle tatlý ve yumuþak bir sesle konuþmasýna izin vermez, hatta zaruri bir ihtiyaç olmaksýzýn erkeklerle konuþmasýný yasaklarken, kadýn hangi unsurlara göre bunlarý yapabilir?


Fahrettin razi Tefsiri kebir Mefatühül ðayb

Daha sonra Cenâb-ý Hak, baþka bir davranýþ kuralýna yer vermiþtir ki, bu da O'nun,

** "Bir de onun zevcelerinden lüzumlu bir þey istediðiniz zaman, perde arkasýndan isteyin onlardan..." ayetinin ifade ettiði husustur. Cenâb-ý Hak, insanlarý Hz. Peygamber (s.a.s)'in evlerine girmekten men edip, bunda da, insanlarýn, Peygamberin evlerindeki kap -kaçak, âlet ve edevata..ulaþma imkansýzlýðý söz konusu olunca, Cenab-ý Hak bu þeylerin o kimseden men edilmediðini, perde arkasýndan istenip talep edilebileceðini beyan etmiþtir.

Göz - Kalb Ýliþkisi

Cenâb-ý Hak, "Bu, hem sizin kalbleriniz, hem de onlarýn kalbîeri için daha temizdir" buyurmuþtur. Yani göz, kalbin penceresidir. Binâenaleyh göz görmezse, kalb arzu duymaz. **Ama göz görürse, kalb bazan arzu duyar, bazan duymaz. O halde kalb, göz görmediði zaman daha temizdir. Bu durumda herhangi bir fitnenin bulunmayýþý, daha açýk ve barizdir.(Bakýnýz ne þeytaný gör olayý gene tekrar etti)

Evet artýk ses konusunu konuþma konusunun neyi kast ettigini umarým anlamýþýzdýr..Birde özgürlüðe baþka bi ayetle bakalým..


Ahzap 33..
Metindeki "garne" kelimesi bazý dilbilimcilere göre karâr dan, bazýlarýna göre ise vekâr dan türemiþtir. Birinciyi kabul edersek "oturun, sebat edip durun", ikinciyi kabul edersek "Huzur içinde olun, vekarla oturun" anlamýna gelir. Her iki durumda da ayet, kadýnýn faaliyet alanýnýn ev olduðu anlamýna gelir. Kadýn faaliyetlerini bu çerçeve dahilinde huzur içinde sürdürmeli ve ancak zarurî bir ihtiyaç olduðunda evinden dýþarý çýkmalýdýr. Bu anlam, ayetin ifadesinden ortaya çýkmaktadýr ve bunu daha þiddetle vurgulayan hadisler de vardýr.

Hafýz Ebu Bekir Bezzar, Hz. Enes'den (r.a) , kadýnlarýn Hz. Peygamber'e (s.a) þöyle bir þikayette bulunduklarýný rivayet eder: "Bütün sevaplarý erkekler kazanýyor: Savaþa gidiyorlar ve Allah yolunda büyük ameller iþliyorlar. Savaþa gidenlerin sevabýný kazanmak için bizim ne yapmamýz lazým?



**" Hz. Peygamber (s.a) þu cevabý verdi: "Sizin aranýzda evinde oturan, savaþa giden kadar sevap kazanýr." Hz. Peygamber'in (s.a) anlatmak istediði nokta þuydu:

**. Bezzar ve Tirmizi'nin Hz. Abdullah bin Mes'ud'dan rivayet ettikleri baþka bir hadise göre Hz. Peygamber (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Kadýn tesettürlü ve peçeli olmalýdýr. O evinden çýktýðýnda þeytan ona gözünü diker. Kadýn evinde olduðu zaman Allah'ýn rahmetine daha yakýndýr


**Kur'an'ýn bu açýk ve kesin emri ýþýðýnda, Müslüman kadýnlarýn meclis ve parlamentolara üye olmasýna, evin dýþýnda sosyal faaliyetlere katýlmalarýna, devlet dairelerinde erkerlerle yanyana çalýþmalarýna,erkeklerin olduðu alanlarda çalýþmalarýna,kolejlerde erkeklerle beraber eðitim yapmalarýna, hastahanelerin erkek kýsmýnda hemþire olarak çalýþmalarýna, uçaklarda hosteslik yapmalarýna veya eðitim için yurt dýþýna gönderilmelerine asla müsaade edilemez
.

Kadýnlarýn ev dýþý faaliyetine izin verildiðini savunanlarýn en kuvvetli delili, Hz. Aiþe'nin (r.a) Cemel savaþýnda rol almýþ olmasýdýr.

Fakat bu delili öne sürenler herhalde Hz. Aiþe'nin (r.a) bu konudaki görüþünü bilmiyorlar. Abdullan bin Ahmed bin Hanbel Zevaid'üz-Zühd'ünde, Ýbn Münzir, Ýbn Ebi Þeybe ve Ýbn Sa'd'da kitaplarýnda Mesrük'tan þöyle bir hadis rivayet ediyorlar: Hz. Aiþe Kur'an okurken (ve karne fi büyütikünne) ayetine geldiðinde elinde olmadan aðlamaya baþlardý, öyle ki baþörtüsü gözyaþlarýndan ýslanýrdý. Çünkü bu ayet, ona Cemel Savaþý sýrasýnda iþlediði hatayý hatýrlatýrdý




Tefsirül Münir açýklamalardan alýntý..

Mümin'lerin Annlerine gelen ayetlerden çýkan hükümler..

Evlerinde oturmalarýnýn emredilmesi, açýlýp saçýlmalarý­nýn yasaklanmasý,
Namaz kýlma, zekât verme, emrettiði ve nehyettiði husus­larda Allah'a ve Rasulüne (s.a.) itaat etme suretiyle taata devam etmeleri­nin istenmesi,
Günahlardan ve masiyetten ýrz ve þerefi korumanýn, takva ile süslenmenin gerçekleþtirilmesi,



**Ümmetin hanýmlarý Allah Tealâ'nýn emrettiði bu edeplerde Hz. Pey­gamber (s.a.)'in hanýmlarýna tabidirler


Dördüncüsü: Evlerinde oturmalarýnýn emredilmesi, açýlýp saçýlmalarý­nýn yasaklanmasý,
**Ümmetin hanýmlarý Allah Tealâ'nýn emrettiði bu edeplerde Hz. Pey­gamber (s.a.)'in hanýmlarýna tabidirler



Kurtubi Tefsiri....

Bu âyet-i kerîme evde kalma manasýný ihtiva etmektedir. Hitab her ne ka­dar Peygamber (sav)'ýn hanýmlarýna yönelik ise de, mana itibariyle diðer ha­nýmlar da bu hitabýn kapsamýna girmektedir. Bütün hanýmlarý kapsayan bir delilin vârid olmamasý halinde bu böyle olmakla birlikte, esasen þeriat ha­nýmlarýn evlerinde kalmalarýný emreden ve zaruret olmadýkça dýþarý çýk­maktan uzak durmayý belirten hükümlerle dolup taþmaktadýr. Bundan önce bir kaç yerde belirtildiði gibi.

Bu buyrukta yüce Allah, Peygamber (sav)'ýn hanýmlarýna evlerinde otur­mayý emretmekte ve onlarýn þereflerini yüceltmek üzere bu þekilde onlara hi-:sh etmekte, açýlýp saçýlmalarýný yasaklamakta, böyle bir iþin ilk cahiliye döneminin davranýþlarýndan olduðunu bildirerek: "Ýlk cahiliyeninki gibi açý­lýp saçýlarak salýnýp yürümeyin" diye buyurmaktadýr.

Katade r.a bu ayette geçen açýlýp saçýlmadan kastýn ulu orta ihtiyacý olmadýðý halde yürümek manasýna geldiðini buyurmuþtur..

Daha bunlar gibi yüzlerce yazý ve delil sunardým ama bir olsun pir olsun misali zaten 4 delil 4 büyük Müfessir gerekenleri zaten net yazmýþlar artýk özgür olmaktan anladýðýmýz þey neyse bu ayetlere de uygun oluyormu onuda bi gözden geçirmek lazým diye düþünüyorum...


Evvela kardeþlerim þunu bilelim..Ýslam'ý Ýslam'ýn uygun görmediði bi þekilde anlatmak Ýslam degil bidattýr..Ses olsun görüntü olmasýn fark etmez mesele seste görüntüde degildir..Bu iþin tahrik eden bölümünde ve cinsine anlatmakla mükellef oldugu birþeyi karþý cinsine anlatmakla hata edilmektedir..

Onlardan (peygamberin eþlerinden) bir þey isteyeceðiniz zaman, perde arkasýndan isteyin)ahzap 53

Mana itibariyle ve kadýnýn bedeni ve sesi ile tamamen avret olduðunu ortaya koyan þeriatýn ihtiva et­tiði esaslar dolayýsýyla, bütün hanýmlar da bu hükmün kapsamý içerisindedir. (Kurtubi ahzab 53 tefsiri)

Bakýnýz ALLAH cc zaruri olmadýkça Müminlerin anneleriyle bile perde arkasýndan konuþmayý emr buyurmuþtur..Onlar annemizden dahada anne bizler nasýl olurda þimdi onlarýnda önüne geçeriz iþte Ýslam anlatýyorlar dinliyelim deriz..

Onlar sahabeyte Ýslam anlatmýyorlarmýydý baþka þeymi anlatýyorlardý ama Hz Ömer in fikrini desteklercesine ayet geldi ve araya perde girdi zaruret olmaksýzýn konuþmak yasak edildi..Þimdi onlara yasak olan bizede illaki nedir yasaktýr..Demiyelim þöyle böyle oluyor düþününki,ALLAH cc annelerimiz bile bize bile bu hükmü koymuþdur..Yukardada nedenlerini uzun uzun yazdým...

Evet toparlýyacak olursak ..

1...Ýslamiyet’in hükümleri, 23 yýlda geldi. Tesettür âyeti gelmeden önceki olaylarý ele alýp yabancý erkeklerle konuþmayý mubah saymak yanlýþtýr. Ýçki de haram edilmeden önce günah deðildi. Daha önceki olaylarý örnek gösterip, asr-ý saadette içki içiliyordu diyerek içkiye mubah denir mi? Eski Peygamberlerin dinlerindeki olaylarý örnek gösterip bak kadýnlarla konuþmak caiz denir mi? Hz. Âdem zamanýnda þimdi evlenilmesi haram olan bazý kimselerle evlenmek caizdi. Daha sonra haram edildi. Þimdiki olaylar için o zamanki hükümler örnek verilir mi hiç?

2..Nisâ suresinin (Býraktýðýnýz eþinize, yüklerle [altýn mehir] vermiþ de olsanýz, ondan bir þey geri almayýn) mealindeki 20. âyetini okuyor. Hz. Ömer bu kadýna itiraz etmiyor..Bu olay, kadýnýn sesinin haram olmadýðýný gösterir) diyorlar. Perde arkasýndaki kadýnýn ihtiyar olduðunu açýklamýyorlar. Ýhtiyar kadýnýn sesi haram deðildir. Ýhtiyar kadýna caiz olan þey genç kadýna caiz olmaz...


***Kadýnlarýn, saçý, baþý ve kollarý açýk sokaða çýkmalarý ve yabancý erkeklerle lüzumsuz yere, konuþmalarý, þarký söyleyerek, hatta Kur'an, mevlit, ezan okuyarak seslerini erkeklere duyurmalarý büyük günahtýr. Ancak yabancý erkeklerle, alýþ veriþ gibi, ihtiyaç olduðu zaman, fitneye sebep olmayacak þekilde, sert ve ciddi konuþmalarý caizdir. (Tergib-üs-salat, Hadika, S.Ebediyye

**(Ey kadýnlar, ancak mahreminizle konuþun, namahremle konuþmayýn!) [Ramuz, Ýbni Said]

***Yabancý kadýný görünce, yüzünüzü çevirin!) [Ebu Davud]

***(Þarký söyleyen kadýný dinlemek ve yüzüne bakmak haramdýr.) [Taberani]

***(Namahreme bakmak göz zinasýdýr.) [Buhari]


***Ümm-i Seleme vâlidemiz anlatýr:
Resulullahýn yanýnda iken, iki gözü de görmeyen Ýbni Ümmi Mektûm, izin isteyip içeri girdi. Resulullah bize, (Ýçeri girin) buyurdu. (Ya Resulallah o a’ma deðil mi, bizi görmez) dedim. (O sizi görmüyorsa, siz onu görmüyor musunuz?) Yani, o kör ise, siz kör deðilsiniz ya, buyurdu. (Tirmizi, Ebu Davud)

**Kadýnlarýn yüksek sesle veya yumuþak konuþmalarý ve seslerini namahreme duyurmalarý caiz olmadýðý için, ezan ve ikamet okumalarý da caiz deðildir. (Redd-ül- Muhtar)

**Genç kadýn, yabancý erkeðe selam veremez ve aksýran erkeðe bir þey söylemez ve kendine söylenince de cevap vermez. (Hamevi Eþbah þerhi)

***Kadýnlarýn seslerini erkeklere duyurmasý haramdýr. Bazý âlimler, ihtiyaç zamanýnda, ihtiyaç kadar ve sert, ciddi konuþmalarý caiz olup fazlasý yine caiz olmaz buyurmuþlardýr. (Tezkiye-i ehli beyt

**Çalgý ve kadýn sesi, sima deðil gýnadýr, haramdýr. (Dürr-ül-mearif)
3.. Delil alýnan baþka bi mesele önemli not bu kýssayý delil diye ortaya koyanlar Ýslam'a fitne sokmak istiyen yahudilerdir..

Hz. Âiþe anlatýr: "Bayram günü iki cariye, kahramanlýk þiirlerini def çalarak terennüm ediyordu. Resulullah yataðýna yatýp yüzünü öbür tarafa çevirdi, sonra babam [Hz. Ebu Bekir] içeri girdi. (Bu ne hâl, Resulullahýn huzurunda þeytanýn düdüðü ve sesi ne arýyor?) diye beni azarlayýnca, Resulullah (Býrak onlarý, her milletin bir bayramý vardýr, bu da bizim bayramýmýzdýr) buyurdu. Babam baþka þeyle meþgul olunca cariyelere iþaret ettim, dýþarý çýktýlar

Ve meselenin aslý..

1- Þiir okuyan veya þarký söyleyenler, hür kadýn deðil cariyedir. Cariyelerin saçlarýný, kollarýný açmalarý seslerini erkeklere duyurmalarý günah deðildir. Cariyeyi örnek gösterip, hür kadýnlara da bunlarýn mubah olacaðýný söylemek Müslümana yakýþmaz.

2- Kahramanlýk þiirleri veya þarkýlarý da, mehter marþlarý da caizdir. Bunlarýn caiz olmasý, diðer þarký ve türkülerin de caiz olmasýný gerektirmez. Def ile þarký türkü söylenir, ilahi söylenmez. Çünkü ilahi ibadettir. Ýbadete çalgý karýþtýrýlmaz. Tasavvuf müziðinin dinde yeri yoktur. Resulullah efendimizin geldiði bir evde, küçük zenci kýzlarý [cariyeler] def çalýp þarký söylüyorlardý.

Þarkýyý býrakýp, Resulullahý övmeye baþladýlar. Resulullah efendimiz, (Onu býrakýn, oyun arasýnda beni övmeyin. Beni övmek [ilahi söylemek] ibadettir. Eðlence, oyun arasýnda ibadet caiz deðildir) buyurdu. (K. Saadet).. Birde Tasavvuf müziðinin bidat olduðuna dair Din de bi yeri olmadýðýna dair laf söylerler halt etmiþ o alim kisveli þadýrvan müftüleri...

3- Hz. Ebu Bekrin, def için þeytanýn düdüðü demesi, çalgýnýn mubah olmadýðýný gösterir. Ulema sadece düðünlerde, bayramlarda kadýnlarýn def çalmasýnýn caiz olduðunu bildirmiþtir. Yani def çalmanýn kadýnlara caiz olmasý, düðün ve bayram içindir. Baþka zaman caiz deðildir

Gönderme Tarihi: 15.02.2007 - 09:58
eness_25 üyenin diger mesajlarini ara eness_25 üyenin Profiline bak eness_25 üyeye özel mesaj gönder eness_25 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..7
eness_25 su an offline eness_25  
ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..7
13 Mesaj -
***Ve ma künte tetlü min gablihi min kitabiv ve la tehüttühü bi yeminike izel lertabel mübtilün


BEL HÜVE EYATÜM BEYYÝNATÜN FÝ SUDURULLEZÝNE ÜTÜL ÝLM...VEMA YECHADÜ BÝ EYATÝNA ÝLLAZZALÝMÜN..


Bundan önce sen hiç kitap okuyan deðildin ve onu sað elinle de yazmýyordun. Böyle olsaydý, batýlda olanlar kuþkuya kapýlýrlardý..Hayýr, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sînelerinde (yer eden) apaçýk âyetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkar eder ANKEBUT 48, 49




Ýbni kesir Tefsir'ine göre




Kendilerine kitab verdiklerimiz ona inanýrlar.» Onu Abdullah Ýbn Selâm, Selmân el-Fârýsî ve benzerleri gibi zekî, âlim din adamlarýndan alarak hakkýný vermek suretiyle okuyanlar elbette ona inanýrlar.



(Selaman- ý Farisi r.a) Bi yahudi alim'iydi kendisi gelip EFENDÝMÝZ e biat etti Müslüman olma þerefine erdi ve bir gün Hz Ömer ile konuþurlarken Hz Ömer ya Selman Ýman etmen nasýl oldu diye sordugunda cevaban ya Ömer ben onu görünce anam dan babam dan daha iyi tanýdým kendisini dedi,bunu üzerine (Onlar o PEYGAMBER i kendi ana ve babasýndan daha iyi tanýrlar)Ayetini okudu cünki Tevrat'ta bütün vasfý vardý ve ben onu görür görmez tanýdým ya

Ömer dedi anam dan babam dan daha iyi tanýdým ben anamý babam ý tanýmamki,yani ben anam beni dogurdugunda onu görmedimki babam ýda ha keza öyle ya biri deseydiki sen falan canýn oglusun ben nerden bilebilirdimki ama EFENDÝMÝZ öyle degil ona ALLAH kefil oldu onun garantisi var.Görür görmez vasýflarýndan hemen tanýdým dedi ve biat etti.Hz Ömer bu gercegi kabul edip biat ýndan dolayý tebrik ederim dedi ve alnýndan öptü onu iþte ilim le buldu gönlüyle iman etti iþte kendilerine ilim verilenler denmesinin sebebi budur..Daha öncede bu kýssayý zikir etmiþtik..



«Bunlardan da ona inanan bulunur.» âyetinde Kureyþ ve baþka kabilelerden araplar kasdedilmektedir. «Âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr ederler.» Âyetlerimizi ancak hakký bâtýlla örten, güneþ ýþýðýný elbisesiyle örtmeye çalýþandan baþkasý yalanlayýp inkâr etmez..


«Daha önce sen bir kitabdan okumuþ ve elinle onu yazmýþ deðildin.» Ey Muhammed, sana bu Kur'ân gelmezden önce kavmin içinde bir ömür boyu kalmýþ, bir kitab okumamýþ, güzel bir þekilde yazý da yazmamýþtýn. Gerek senin kavmin ve gerekse baþkalarý iyi bilirler ki sen okumayan, yazmayan ümmî birisisin. Zâten Allah Rasûlü (s.a.)nün niteliði geçmiþ kitablarda da ayný þekildedir. Nitekim Allah Teâlâ bir âyet-i kerîme'de: «Onlar ki; yanlarýndaki Tevrat'ta ve Ýncil'de yazýlý bulacaklarý; okuma-yazma bilmeyen ve nebî olan Rasûle tâbi olurlar. O, kendilerine ma'rûfu emreder, münkerden nehyeder...» (A'râf, 157) buyurmaktadýr.



Cennete soktuklarý ehli kitap diye atýp tuttuklarýna bakýn ALLAH ne buyuruyor .hatta meydan okuyor.Alsýnlar Kitaplarýna baksýnlar.orda senin geliþin yazýlmýyormuydu buyurup inkarýný izah ediyor.bunlarý cennet'e sokanlarýn niyeti bilmemezlik olabilirmi olamaz ya deli ya cahil yada kasýtlý olmalarý lazýmdýr.Bunlar deli veya cahil degil olsa olsa nolur.?Kasýtlý olur.Belkide asrýn yeni Lawrens leridirler bellimi olur.


«Bilakis o, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleþen apaçýk âyetlerdir.» Bîlakîs Kur'ân; emir, yasaklama ve haber olarak gerçeðe delâlet eden apaçýk âyetlerdir. Âlimler onu ezberler. Allah Teâlâ onun ezberlenmesini, okunmasýný ve tefsirini onlara kolaylaþtýrmýþtýr. Nitekim Allah Teâlâ: «Andolsun ki, Kur'ân'ý düþünmek için kolaylaþtýrdýk. Düþünen var mý?» (Kamer, 40) buyururken, Allah Rasûlü (s.a.) de þöyle buyurmuþtur: Hiç bir peygamber yoktur ki bir misline beþerin îmân edeceði (bir mucize) kendisine verilmiþ olmasýn.

Bana verilen ise, Allah'ýn bana vahyetmiþ olduðu bir vahiydir. Umarým ki ben onlann, kendine en çok uyaný olacaðým. Müslim'in Sahîh'indeki Ýyâz îbn Himâr hadîsinde rivayet edildiðine göre, Allah Teâlâ þöyle buyurmaktadýr: Þüphesiz Ben seni deneyeceðim, (insanlarý da) seninle deneyeceðim. Sana öyle bir kitab indireceðim ki onu su yýkamayacak. Sen onu uyurken ve uyanýkken okuyacaksýn. Yani onun yazýlý olduðu yer su ile yýkanmýþ bile olsa yýkanýlan o yere ihtiyâç duyulmayacaktýr.

Baþka bir hadîste þöyle buyrulur: Þayet Kur'ân bir deride (yazýlýgöz kırpma olaydý, onu ateþ yakmazdý. Zîrâ o, göðüslerde hýfzedilmiþ, korunmuþtur. Dillere kolaylaþtýrýlmýþtýr. Kalblere hâkimdir. Lafzý ve anlamý mucizedir. Bu sebepledir ki, geçmiþ kitablarda bu ümmetin sýfatýna dâir þöyle denilmektedir: Onlann kitablan göðüslerindedir. «Bilakis o, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleþen apaçýk âyetlerdir.»





Taberi Tefsir'ine göre



Bilakis Kur'an, kendilerine ilim verilenlerin kalblerinde korunan apaçýk âyetlerdir.


Bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkar eder.
Müfessirler bu âyet-i kerimeyi iki þekilde izah etmiþlerdir. Bunlardan birisi, mealde verildiði gibidir. Diðeri ise þöyledir:


Abdullah b. Abbas, Dehhak, Katade ve Ýbn-i Cüreyc bu âyetin izahýnda þöyle demiþlerdir: "Allah teala, Uz. Muhammed (s.a.v.)in sýfatlanýn Tevrat ve incil'de beyan etmiþ ve onlarý okuyanlarý bildirmiþtir.


Resulullahýn peygamberliðinin alametlerinin okur-yazar olmamasý husu¬su olduðu kitaplarda beyan edilmiþtir. Ýþte bu beyanat bu kitaplarý okuyan insanlann kalbinde apaçýk bir delildir. Ýþte bu âyet-i kerime bunu izah etmektedir. Taberi bu görüþü tercih etmiþtir..



Öyleya okuma yazma bilmiyen birisi böylesine muazzam þeyleri nasýl yazar.?Ýþte ALLAH cc eger o uyduruyorsa sizde bi benzerini getirin buyurmuþtu.Okuma bilmeyen bi insanýn bunlarý getirmesi tamamen ona vahiy gelmesinin iþareti degilmidir.? Ama zalimler bile bile inkar ettiler..


Muhammed gazali Tefsir'ine göre


"aglaEy Muhammed), sen bundan önce bir kitap okumuþ ve onu elinle de yazmýþ deðildin. Öyle olsaydý o zaman iptalciler (hakikati çürütmeye çalýþanlar) kuþ¬kulanýrlardý. Hayýr, o (Kur'ân) kendilerine bilgi verilenlerin göðüslerinde (ýþýl¬dayan) açýk açýk âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi zâlimlerden baþkasý Ýnkâr et¬mez." (Ankebût: 48-49)


Kitap Ehli'nin mezalim fitnesi, pek þiddetlidir.Onlar, bugünlerde, Müslümanlarý dinlerinden döndürmek ve onunla amel etmeyi formel ve dar kapsamlý bir alana hapsetmek için genel bir atak baþlatmýþlardýr.


Ankebût Sûresi, putperestlerin Muhammed (s.a.v)'den mucize getirmesini ister¬lerken ortaya attýklarý þüpheyi, onlara þöyle cevap vererek reddetmektedir: Mucize, âyetlerini iþittikleri bu kitapta bulunmaktadýr:


"Dediler ki: 'Ona Rabbinden âyetler (mucizeler) indirilmeli deðil miydi?' De ki: 'Ayetler Allah'ýn yanýndadýr. Ben ancak apaçýk bir uyarýcýyým. Kendilerine okunan kitabý sana indirmemiz, onlara yetmedi mi?' Þüphesiz inanan bir top¬lum için bunda bir rahmet ve öðüt vardýr." (Ankebût: 50-51)


Kur'ân, asýrlardýr devam eden bir mucizedir. Kur'ân'm psikolojik ve sosyolojik etkisi derindir. Bizim milletimiz, bize indirilen en zor zamanlarda onu ezberlemiþtir. Kiþi ile Rabbi arasýnda takva ve yakîn üzerine kurulu olan iliþkinin tesisinde bunun bir benzerini ben hiç görmedim.


Bu kitabýn evrene bakýþta Allah'ý tarifine gelince, materyalist ilim adamlarýna so¬ruyorum, bu tarifi, bu gizli ve açýk þeyler dýþýnda baþka bir yerde bulabildiler mi? Ha¬yýr bulamadýlar. Neden? Çünkü: "Onu göklerdeki ve yerdeki gizlilikleri bilen (Allah) indirdi. O, çok baðýþlayan, çok esirgeyendir..



Evet senelerdir.KURAN ý KERÝM'in eksikliklerini arayanlar ki,daha dogrusu eksik varmý diye uðraþanlar hiçbireksigi bulmuþ degillerdir.Zaten yokki bulsunlar ama göz göre göre inkarlarýnda devam etmektedirler.Ama ilim veee insaf sahibi olanlar hemen intisap ettiler geldiler ve hakikata iman ettiler Farabi nin dedigi gibi ben insan beyninde trilyonlarca hücre oldugunu duyunca kendimi ALLAH a adamaktan baþka biþey tercih etmedim iþte ilim ve insaf olunca herþey yolunda oluyor..



Fahruddin Er-Râzi, Mefâtihu’l-Gayb,a Tefsir'ine göre



Cenâb-ý Hakk'ýn týpký, "Kulumuz Muhammed'e indirdi¬ðimiz þey hakkýnda bir þüphe içindeyseniz, onun gibi, yani Muhammed gibi, siz de tek bir sûre getirin"aglaBakan.23)


Daha sonra Cenâb-ý Hak " Hayýr, o (Kur'ân), kendilerine ilim verilmiþ insanlarýn göðüslerinde bulunan, apaçýk ayetlerdir" buyurmuþtur ki, Cenâb-ý Hakk'ýn "Kendilerine ilim verilmiþ insanlarýn göðüslerinde" ifadesinde, bunun, insanoðlunun uydurup ortaya koyacaðý þeylerden olmayacaðýna bir iþaret bulunmaktadýr. Çünkü, zihninde, uydurularak sýraya konulmuþ bir ifade bulunan kimse, "Bu, benim kalbimin ve zihnimin ürünüdür" der. Ama, o sözü baþkasýndan alýp ezberlediðinde ise, o zaman o kimse, "O, benim kalbimde ve göðsümdedir" der. Binâenaleyh, Cenâb-ý Hak,,
"Kendilerine ilim verilmiþ insanlarýn göðüslerinde" buyurunca, bu, onlardan hiçkimsenin göðsünden sudur etmiþ olan bir þey olmaz. Cahil bir kimseden böyle bir þeyin sudur etmesi imkânsýzdýr. Binâenaleyh, cahil için, göðüslerden zuhur eden bir þey söz konusu deðildir. Ve onlar, bu ümmete göre müþrikler sýnýfýndan addedilirler. Binâenaleyh, bu demektir ki Kur'ân'ýn zuhuru, Allah katýndandýr...



Elmalýlý Tefsir'ine göre...


Halbuki sen bundan önce yani bu indirilmezden önce kitap okur deðildin hala elinle yazmazsýn da. O vakit, yani ümmi olmayýp da okuyup yazsa idin batýla uyanlar, yani batýl peþinde giden, yahut iptal etmeye sebep arayan o haksýz kâfirler þüphe edebilirlerdi. Gerçi hakký arayan insaflý hak arayýcý kimseler, yine þüphe etmezlerdi. Çünkü icaz için ümmilik þart deðildir


Fakat o Kur'ân ilim verilmiþ kimselerin sinelerinde parýldayan açýk açýk âyetlerdir.Burada nin "beyyinat"a müteallik olmasý ve þüpheyi kaldýrmasý, sözün geliþine göre apaçýk olduðu gibi, haziften kurtarma yönüyle de daha çok tercih edilir. Yani Allah tarafýndan birer iþaret, parlak mucizeler olduðu ilim ehlinin gönüllerinde apaçýk ve hiçbir þüpheye yer vermeyecek þekilde parlamaktadýr. Ve bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder.



Kurtubi Tefsir'ine göre


1- Peygamber (sav)´ýn Ümmiliði:


Þaný yüce Allah´ýn: "Sen bundan önce hiçbir kitab okumuþ deðildin" buy-ruðundaki "bundan önce"de yer alan zamir "kitab"a racidir. Bu da Muham-med (sav)´e indiriimiþ olan Kur´ân-ý Kerîm´dir. Yani ey Muhammed, sen Kur´ân-ý Kerîm´den önce okuma biliniyordun. Kitab ehlinin yanýna da gidip geliniyordun. Bilakis Biz sana bu Kur´ân-ý Kerîm´i son derece mucizevi bir üslup ile gaybî haberleri ve daha baþka hususlarý ihtiva eden bir özellikte indirdik. Þayet sen kitab okuyan ve yazý yazan kimselerden, olsaydýn "o zaman" kitab ehli arasýndan "batýl söyleyenler elbette þüphe ederlerdi" ve bu þüphelerinde bir dayanak noktalan olur ve: Bizim onun hakkýnda kitablarý-mýzda bulduðumuz nitelikler okumasý yazmasý olmayan ümmi birisi olduðu þeklindedir. Halbuki o þu anda böyle deðildir, derlerdi,


Mücahid dedi ki: Kitab ehlt, kitablarsnda Muhammed (sav)´ýn okuma-yaz-ma bilmediðini görüyorlardý. Ýþte bu âyet-i kerime bunun üzerine nazil ol¬muþtur.


en-Nehhâs dedi ki: Bu âyet-i kerime Kureyþliler için onun peygamberliðine bir delil teþkil ediyordu. Zira o ne okumasý, ne yazmasý vardý, ne de kitab ehliyle oturup kalkardý, Mekke´de kitab ehli yoktu. Bununla birlikte on¬lara peygamberlerin ve önceki ümmetlerin haberlerini getirmiþti. Böylelikle peygamberliði hususunda herhangi bir þüphe ve tereddüt kalmamýþ oluyordu.




2- Peygamber Efendimiz Daha Sonralarý Okuma-Yazma Öðrendi mi?:



Derim ki: Müslim´in, Sahih´inde belirtildiðine göre el-Berâ (b. Âzib)´in naklettiði Hudeybiye Barýþý´ný anlatan hadis-i þerife göre Peygamber (sav), Ali (r.a)´a þöyle demiþtir: "Aramýzdaki antlaþmayý yaz! Bismillahirrahmanirrahîm. Bu Allah´ýn Rasûlü Muhammed´in antlaþtýðý hususlarý ihtiva eder." Bunun üzerine müþrikler ona; Eðer biz senin Allah´ýn Rasûlü olduðunu bilseydik, mutlaka sana uyardýk. -Bir rivayette de; sana bey´at ederdik.- Ancak bunun yerine sen "Abdullah´ýn oðlu Muhammed" diye yaz, dediler. Rasulullah (sav), Ali (r.a)´a o yazdýðýný silmesini emretti. Ali: Allah´a yemin ederim ki onu silmem deyince, Rasulullah (sav): "Bana onun yerini göster" dedi. Ona yerini gösterince onu sildi ve (yerine) Abdullah´ýn oðlu... diye yazdý.[


Bunu Buhârî bundan daha açýk ifadelerle rivayet etmiþtir... Dedi ki: Rasûlullah (sav) belgeyi aldý ve yazdý. Bir baþka rivayette þu fazlalýðý da kaydetmektedir: Ancak güzel yazamýyordu


"Sen bundan önce hiçbir kitab okumuþ deðildin ve sað elinle de onu yazmamýþtýn" buyruðu ile hem Peygamber Efendimiz´in: "Biz ümmi bir ümmetiz, ne yazarýz, ne hesab ederiz"[52] buyruðu ile çeliþmemektedir. Bunun yerine onlar bu hususu mucizeleri arasýnda mütalaa etmiþler, onun doðruluðunu ve risaletinin sýhhatini ortaya koyan bir belge olarak deðerlendirmiþlerdir. Çünkü o yazmayý öðrenmeksizin ve bunun için gerekii yollara baþvurmaksýzýn yazabilmiþtir.

Yüce Allah onun elinin ve kaleminin okuyan kimse tarafýndan: "Abdullah´ýn oðlu..." diye anlaþýlacak þekilde hareketler ve çizgiler yapmasýný saðlamýþtýr. Nitekim Peygamber öncekilerin de, sonrakilerin de ilmini herhangi bir þekilde ilim öðrenmeden ve bunu elde etmek için gerekli yollara baþvurmadan öðrenmiþtir. O bakýmdan bu onun mucizeleri arasýnda en ileri mucizelerden, faziletlerinin en büyüklerinden olmuþtur. Bu yolla onun "ümmi´lik vasfý da ortadan kalkmaz. Bundan dolayý ondan bu hususu rivayet eden ravi de: "Güzel yazmayý beceremiyordu" demiþtir. Dolayýsýyla onun hakkýnda "yazdý" demekle birlikte ümmilik vasfý da kalmaya devam etmiþtir.



3- Peygamber Efendimiz Yazý Yazdý mý?


Kadý Iyad´ýn, Muaviye yoluyla kaydettiði bir rivayete göre Muaviye, Pey¬gamber (sav)´ýn önünde yazý yazarken ona þöyle buyurmuþtur: "Mürekkeb hokkasýný (önüne) býrak. Kalemin ucunu sivrilt, "be"yi doðru çek, "sin"aglain diþlerin)! birbirinden ayýr, "mim"i kör yapma, Allah lafzýný güzel yaz, er-Rahman lafzýný uzat, er-Rahlm´in harflerini de açýk seçik olarak yaz." Kadý Iyad dedi ki: Bu rivayet itibariyle, Peygamber (sav)´ýn yazý yazdýðý fiilen sahih olmamakla birlikte, ona yazý ilminin baðýþlanmýþ, bununla birlikte okuma ve yazmasýnýn engellenmiþ olmasý uzak bir ihtimal deðildir.Derim ki: Bu hususta sahih olan budur. O tek bir harf dahi yazmamýþtýr. Ancak yazý yazanlara emirler vermiþtir. Ayný þekilde ne okumuþ, ne de harfleri hecelemiþtir..Peygamber þöyle buyurmaktadýr: "Yazmayý bilen ve bilmeyen her mü´min onu okur.Görüldüðü gibi bu hususta Peygamber efendimiz ümmi olanlar arasýndan yazmayý bilmeyenleri açýkça zikretmiþtir. Bu ise olabildiðince açýk bir cevaptýr.


Aksine o, kendilerine ilim verilmiþ olanlarýn göðüslerinde apa¬çýk âyetlerdir. Âyetlerimizi ancak zalim olanlar bile bile inkâr eder.


"Aksine o, kendilerine ilim verilmiþ olanlarýn göðüslerinde apaçýk âyetlerdir" buyruðunda kastedilen Kur´ân-i Kerîm´dir. el-Hasen dedi ki: el-Ferrâ, Abdullah´ýn kýraatinin "O" zamirini; "O(nlar)" diye okuduðunu ileri sürmüþtür. Aksine Kur´ân´ýn âyetleri apaçýk âyetlerdir, demek olur. el-Hasen dedi ki: Bunun bir benzeri de yüce Allah´ýn: "Bu... gözleri açan belgelerdir." (el-A´raf, 7/203) buyruðudur. Eðer; Bu" yerine; Bu(nlar)" olmuþ olsaydý, bu da caiz olurdu. Yine bunun bir benzeri de: "Ýþ¬te bu Rabbimden bir rahmettir" (el-Kehf, 18/98 ) buyruðudur.


eî-Hasen dedi ki: Bu ümmete hafýzlýk ihsan edilmiþtir. Bizden önceki ümmetler kitaplarýný ancak bakarak okuyabiliyorlardý. Onu kapattýlar mý onun içinde olanlarý peygamberler dýþýnda ezbere bilenleri yoktu. Ka´b da bu ümmetin niteliklerini zikrederken þunlarý söyler: Onlar gerçekten hikmet sahibi kimseler ve ilim adamlarýdýr. Onlar fýkýhta adeta peygamberler gibidir.

"Kendilerine ilim verilmiþ olanlarýn göðüslerinde apaçýk âyetlerdir." Yani bu Kur´ân-t Kerîm batýlcýlarýn ileri sürdükleri gibi sihir veya þiir deðildir. Aksine o, kendileri vasýtasý ile Allah´ýn dininin ve hükümlerinin bilindiði apaçýk"alâmetler ve delillerdir.
Ayný þekilde bunlar kendilerine ilim veril miþ olanlarýn kalplerindedir. Bunlar ise Muhammed (sav)´ýn ashabý ve ona iman edenlerdir. Onlar Kur´ân´ý ezbere biliyor ve okuyorlardý. Ýlim ile nitelendirilmeleri ise onlara verilmiþ olan kavrayýþ sayesinde, Allah´ýn kelamýný, insanlarýn ve þeytanlarýn sözlerini birbirlerinden ayýrdedebilmeleridir ."Âyetlerimizi ancak zalim olanlar" kâfirler "bile bile Ýnkâr ederler." Çün¬kü onlar Peygamber efendimizin nübüvvetini ve getirdiklerini gerçek olduklarýný bilerek inkâr etmiþlerdir



TEFHÝMU'L KUR'AN Mevdudi tefsir'ine göre



Allah der ki: Kitap'ta sunulan derin bilgiler, daha önceki peygamberlerin kýssalarý, birçok deðiþik dinin inanç ve akideleri, eski ümmetlerin tarihleri, sosyal, ekonomik ve ahlâkî hayatla ilgili sorunlar -ki bunlar ümmi bir adam tarafýndan aktarýlýyor- bu Ýnsanýn bu derin bilgileri baþka bir kaynaktan deðil, ancak vahiyden elde ettiðinin apaçýk delilleridir. Eðer o okur-yazar olsaydý ve insanlar onu kitap okurken, ciddi çalýþmalar yaparken görmüþ olsalardý, o zaman bâtýla tapanlar þüphelerine, onun bu bilgileri vahiyden deðil okuma ve inceleme sonucu elde ettiði þeklinde bir dayanak bulabilirlerdi. Fakat onun tamamen ümmî (okuma-yazmasý olmayan kiþi) olduðu gerçeði, böyle bir þüpheye meydan býrakmamýþtýr. Bu nedenle, apaçýk inatçýlýk hariç onun peygamberliðinin herhangi bir þekilde inkâr edilebileceði makul bir zemin yoktur."


Yani hiç okuma-yazmasý olmayan birinin, birdenbire, hiç kimse onu daha önce herhangi bir hazýrlýk yaparken görmediði halde olaðanüstü nitelik ve özelliklere sahip Kur'an gibi bir kitap getirmesi ve onu insanlara sunmasý, aslýnda bilgi ve hikmete sahip insanlar için o kimsenin peygamberliðinin apaçýk delilidir.

Tarihte büyük diye anýlan kiþilerin hayat hikayesi incelendiðinde, çevresinde onun kiþiliðini þekillendiren ve yaþadýðý sürece kendisinden kaynakalanan mükemmellikler için onu hazýrlayan faktörler bulunabilir. Her zaman onun çevresi ile kiþiliðini oluþturan yönler arasýnda apaçýk bir iliþki vardýr. Fakat Hz. Muhammed'in (s.a) çevresinde onun gösterdiði mükemmellik ve mucizelere kaynak teþkil edebilecek hiçbir þey yoktur.

Onun durumu sözkonusu olduðundan, ne o dönemdeki Arap toplumunda, ne de Arabistan'ýn iliþkide bulunduðu komþu toplumlarda, Hz. Muhammed'in (s.a) kiþiliðini oluþturan yönlerle uzaktan bile iliþkisi olan faktörler bulmak imkansýzdýr. Ýþte bu gerçeðe dayanýlarak burada Hz. Muhammed'in (s.a) kiþiliðinin sadece bir tek ayet deðil, birçok ayet olduðu vurgulanmaktadýr. Cahil bir insan, bu ayetlerdeki iþaretlerden hiçbirini görmeyebilir.
Fakat kendilerine ilim verilenler bu ayetleri görerek onun gerçekten Allah'ýn Rasûlü olduðuna kani olmuþlardýr.


Yani, insanlarýn görüp Hz. Muhammed'in (s.a) gerçekten Allah'ýn Rasûlü olduðuna inanacaklarý mucizeler. Yani, "Sen okuma-yazma bilmediðin halde sana Kur'an gibi bir kitab indirildi. Bu, insanlarý senin peygamber olduðuna ikna edecek baþlýbaþýna büyük bir mucize deðil mi? Onlar bundan baþka mucizeler de mi istiyorlar? Diðer mucizeler sadece onlara þahit olanlar için geçerli ve etkilidir. Fakat bu mucize her zaman onlarýn gözleri önünde durmaktadýr. Kur'an onlara hemen hemen her gün okunmaktadýr: Bu mucizeyi istedikleri an istedikleri þekilde gözleyebilirler..


Yani, bu kitabýn indiriliþi hiç þüphesiz, Allah'ýn büyük bir lütfudur ve bu kitab insanlar için büyük uyarýlar taþýmaktadýr. Fakat sadece inanan kimseler ondan yararlanabilirler.Ýnanýp ta ilmiyle keþf edenler haricinde buna kimseler nail olamazlar.Ancak ilim sahibi olanlar idrak ederler.Ýþte Allah cc Ýlim sahibi olanlarýn gönlünede bunlarý anlamayý her ayeti kavramak suretiyle onlarýn gönüllerine bu þekilde yazmýþtýr.Onlarýn sinelerinde ap açýk ayettir buyurmaktadýr..





Savfetü't Tefasir'e göre



Ey Muhammed! Bu Kur'an inmeden önce, sen, okuma yazma bilmiyordun. Çünkü sen bir ümmîsin. Ýbn Abbas der ki: Rasulullah (s.a.v.) ümmî idi. Hiçbir þey okuyamaz ve yaza¬mazdý. Eðer sen okur veya yazar olsaydýn, o takdirde bu kâfirler Kur'an hakkýnda mutlaka þüpheye düþer ve: "Belki de onu önceki¬lerin kitaplarýndan aldý da Allah'a nisbet etti" derlerdi.Bu âyet, Kur'an'ýn Allah katýndan olduðuna bir delildir.

Çünkü Peygamber (a.s.) ümmî olduðu halde, onlara geçmiþ milletlerin haberlerini ve gayb iþlerini kapsayan bu mucize Kitabý getirmiþtir. Bu, onun doðruluðunun en büyük delilidir. Ýbn Kesir þöyle der: "Yani Ey Muhammed! Sen bu Kur'an'ý getirmeden önce kavminin içinde bir ömür boyu kaldýn. Bu süre içinde kitap okuyamýyor ve yazý yazamýyordun.Hattâ kavminden herkes, senin, okuma yazma bilmeyen bir ümmî olduðunu biliyordu. Rasulullah (s.a.v.) ölünceye kadar da bu þekilde kalmýþtýr. O, yazmayý bilmezdi. Eliyle ne bir satýr, ne de bir harf yazmýþtýr. Onun, vahiy katipleri vardý.


49. Ayetin baþýndaki idrâb içindir. Yani durum, o zalimlerin ve bâtýla dalanlarýn sandýðý gibi deðildir. Aksine o Kur'an, apaçýk mucize, Allah katýndan olduðunu açýkça gösteren ve âlimlerin kalplerinde korunmuþ olan âyetlerdir. Tefirciler þöyle der: Allah'ýn, Kur'an'ý deðiþtirilme ve bozulmaktan iki yolla korumuþ olmasý, Kur'an'ýn özelliklerindendir. Bunlardan birincisi, satýrlarda, ikincisi de gönüllerde korumaktýr.

Diðer kitaplar böyle deðildir. Onlar, sahiplerinin elinde yazýlý olarak vardýr ama ezberlenmemiþtir. Dolayýsýyle tahrif edil¬miþlerdir. Bu ümmetin vasfý hakkýnda," indileri yani kitaplarý kalplerindedir" sözü söylene gelmiþtir. Hasan Basrî þöyle der: Bu ümmete, ezberleme Özelliði verildi. Öncekiler, kitaplarýnýn ancak bakarak okurlardý. Kitabý ka¬pattýklarýnda, peygamberlerden baþka hiç kimse ezberden okuyamazdý.Âyetleri ancak inkar ve inatta aþýn gidenler yalanlar.




Tefsir'ül münir Tefsir'ine göre




"Sen Kur'an'dan önce ne bir kitap okuyor, ne de elinle yazý yazýyordun. Öyle olsaydý batýla uyanlar þüpheye düþerdi."



Yani ey Peygamber! Sen kavminle birlikte yaþadýðýn tarihlerde Kur'an'ýn inmesinden önce baþka bir kitap okuyan bir kimse deðildin. Yazý yazmayý da biliniyordun.


Sen okuma yazmayý bilen biri olsaydýn cahil müþrikler sana inen kitap hakkýnda þüpheye düþecekler ve "Belki de bu önceki kitaplardandýmmýþtýr." diyeceklerdi. Sen kitap okuyan ve yazý yazan biri olmadýðýna göre onlarýn þüpheye düþmeleri için hiçbir sebep yoktur.


Mücahid, "Ehl-i Kitap kendi kitaplarýnda Hz. Muhammed (s.a.)'in okuma yazma bilmediði hususundaki ayeti okuyorlardý. Bu sebeple bu ayet nazil oldu." demiþtir.


Nahhas diyor ki: Kureyþliler için Hz. Muhammed (s.a.)'in peygamberliðine delil; onun okuma yazma bilmemesi, Ehl-i Kitapla görüþmemesi ve Mekke'de Ehl-i Kitab'm bulunmamasýdýr. Buna raðmen o, Mekkelilere önceki peygamberlerin ve ümmetlerin haberlerini getirmektedir. Bu þekilde kuþku ve þüpheler ortadan kalkmaktadýr.


"Ondan önce herhangi bir kitap" ifadesi olumsuzluðu tekid etmektedir. "Ne de sað elinle yazý yazýyordun." cümlesi de ayný zamanda tekiddir. "Sað el" tabiri genelleme manasýnda kullanýlmýþtýr. Týpký "iki kanadýyla uçan kuþ..." (En'am, 38) ifadesi gibi.


Kýsaca; Hz. Muhammed (s.a.)'in geçmiþ kitaplardaki ve kavmi arasýndaki bilinen sýfatý onun okuma yazma bilmeyen ümmî biri olmasýdýr.


Nitekim Cenab-ý Hak þöyle buyurmaktadýr:
"Onlar yanlarýndaki Tev¬rat ve Ýncil'de yazýlý bulduklarý, Allah'ýn okuyup yazmasý olmayan elçisi peygambere tabi olurlar. Peygamber onlara iyiliði emreder, kötülüðü nehyeder. "aglaA'raf, 7/157).


O halde bu Kur'an'm Allah tarafýndan indirildiði ve herhangi bir beþer, melek veya cinin ilhamýyla olmadýðý hususunda þüphe etmeye hiçbir sebep yoktur.


Bu gerçeðin açýklýðýna ve Kureyþlilerin Hz. Muhammed (s.a.)'in oku-ma-yazma bilmeyen ümmî bir kimse olduðunu bilmelerine raðmen, onlar yine de onu önceki kitaplardan istifade etmekle itham ettiler. Cenab-ý Hakkýn beyan ettiði gibi:
"Müþrikler: "Kur'an öncekilerin efsaneleridir. Muhammed onu baþkalarýna yazdýrmýþ da, sabah-akþam kendisine tekrarlanýp duruyor." dediler." (Furkan, 25/5).


Daha önce de geçtiði gibi Kur'an'm Allah tarafýndan indirilmiþ olduðu¬nu tekid etmek üzere Cenab-ý Hak þöyle buyurdu: "Doðrusu Kur'an kendi¬lerine ilim verilenlerin kalplerinde -korunan- apaçýk ayetlerdir. Bizim ayet¬lerimizi ancak zalimler inkâr eder."


Yani bilakis bu Kur'an hakka, gerçeðe delâlet ettiði açýk olan ayetlerdir. Bu Ehl-i Kitap'tan olan ve olmayan âlimlerin gönüllerinde yerleþmiþ bir husustur. Fakat Allah'ýn nurlu ayetlerini inkâr eden, yalanlayan, bu ayetleri hafife alan ve bunlarý reddeden ancak zalimlerdir: yani hakký bilip de ondan yüzçeviren kibirli, haddi aþan kimselerdir.


Nitekim Cenab-ý Hak bir baþka ayette de þöyle buyurmaktadýr:
"Þüp¬hesiz ki üzerlerine Rabbinin hükmü gerçekleþmiþ olanlar iman etmezler. Onlara her türlü delil gelse de, onlar can yakýcý azabý görmedikçe iman etmezler." (Yunus, 10/96-97).


Özetle; bu yüce Kur'an insan eseri deðildir. Bilakis bu kitap âlimlerin anladýklarý, ezberledikleri; emir, nehiy ve haber olarak açýkça hakka delâlet eden apaçýk ayetlerdir. Allah, Kuranýn ezberlenmesini, okunmasýný ve tefsirini kolaylaþtýrmýþtýr:
"Andolsun ki biz Kur'aný düþünüp ibret alýnsýn diye kolaylaþtýrdýk. Hiç düþünen var mý?" (Kamer, 54/17).


Buhari Sahih'inde Peygamberimiz (s.a.)'in þöyle buyurduðunu rivayet etmektedir: "Hiçbir peygamber yoktur ki kendisine insanlarýn iman ettiði bir kitap verilmesin. Bana verilen, ancak Allah'ýn bana vahyettiði bir vahiydir. Ben içlerinde ümmeti en çok olan peygamber olacaðýmý ümid ediyorum





Et Tefsir'ül Hadis'e göre



Allah'ýn geçmiþ peygamberlere kitap indirdiði gibi, kendisine bir kitap indirdiði belirtilerek Peygamberimizin konumu pekiþtiriliyor. Bu arada ehl-i kitabýn Allah tarafýndan indirilen kitaplara inandýklarý, bunun doðal bir sonucu olarak içlerinde bazýlarýnýn da peygamberimize indirilen kitaba da inandýklarý dile getiriliyor. Çünkü Kur'an ile önceki kitaplar arasýnda özde ve esasta benzerlik, aynilik olduðunu görüyorlar. Küfrü, inatçýlýðý ve büyüklenme-yi karakter haline getirip zihnini her türlü güzelliðe kapatanlardan baþkasý Allah'ýn ayetlerini inkar etmez, onlar karþýsýnda büyüklük kompleksine kapýlmaz.


Bunun yanýsýra Peygamberimizin Kur'an'm iniþinden önce hiç bir kitabý okumadýðý eline kalem alýp bir kitap yazmadýðý dolayýsýyla Kur'an karþýsýnda büyüklük kompleksine kapýlan batýl taraftarlarýnýn kuþkulanmalarýný haklý çýkaracak bir durumun söz konusu olmadýðý vurgulanýyor.


Son olarak Peygamberimizin okuduðu ayetlerle, Allah tarafýndan indirilen diðer kitaplarýn ayetleri arasýnda öze, ruha ve atmosfere iliþkin bir ahenk bulunduðu, kendile¬rine ilim verilenlerin, ruhlarýný ve göðüslerini ilimle dolduranlarýn bu ahengi, bu uyumu derhal farkettikleri ifade ediliyor.



Þifa Tefsir'ine göre


Bundan (Kur'an'dan) önce sen, herhangi bir kitap okumuþ deðildin. Sað elinle de onu yazmýþ deðildin. (Eðer okuyup yazsaydýn) o zaman batýl peþinde koþanlar þüphe ederlerdi.Mekke müþrikleri Kur'an karþýsýnda aciz kalýnca, Hz. Peygambere if¬tira edip, "evvelkilerin masallarýný bize anlatýyorsun" diyorlardý. Ýþte bu iftiralarýna cevaben Allah (c.c); "Sen bundan önce hiçbir kitap okur de¬ðildin, elinle de yazý yazmýþ deðildin" buyuruyor.


Hz. peygambere getirilen; "Allahümme Sallý Ala Seyyidina Muhammedin Ninnebiyyil-Ümmiyyi" derken "Ümmi" kelimesi Kur'an'dan alýnmýþ bir kelimedir. Hz. Peygamber Ümmi bir insandý, okuma yazmasý yoktu.Ayetin devamýnda; Eðer okuma ve yazman olsaydý, O zaman batýl peþinde koþanlar þüphe duyarlardý, buyruluyor. Zaten þüphe içindeler, bir de okuma yazmasý olsaydý bu þüpheleri katbekat artardý.


Halbuki bütün Mekke'liler bilirlerki; Hz. Peygamber (a.s.) okuma yazma bilmiyordu. Kur'an'ýn bunu haber vermesinin hikmeti de; günümüzdeki ve bundan sonra gelecek olan Mekke müþrikleri düþüncesine de bir cevap olmasý içindir. Peygamber okuma yazma bilmezdi. Bunlarý size Rabbinden bildirmektedir.


Yinede imansýz, iman kalb iþi olduðu için bu tür þeylere inanmakta güçlük çekmekte. Bundan 1400 yýl önce Ümmi olan, okuma yazma bilmeyen bu insan, bugünkü kurgu filimlerinin yeni yeni ortaya koymaya çalýþtýðý, eþyanýn biryerden biryere nakli veya insan suretinin anýnda bir-yerden baþka biryere uçmasý gibi olaylarý Hz. Süleyman (a.s.)'ýn yanýndaki bir alimin yardýmýyla "Saba Melikesi Belkýs'ýn" tahtýný kendinden önce nakledivermesinden bahsetmesi ve bunu hayalinden düþünmesi..., Yusuf (a.s.)'ýn kokusunu 500 km'lik yoldan Yakup (a.s.)'ýn duymasý ve bu okuma yazma bilmeyen kiþinin bunu 1400 yýl önce haber vermesi.!!


Ýþte sayýlamýyacak kadar bu Örnekler, Kur'an'ýn Hz. Peygambere Allah (c.c.) tarafýndan bildirildiðinin bir delilidir


Hayýr!! Kur'an, ilim verilenlerin gönüllerinde apaçýk ayet¬lerdir. Bizim ayetlerimizi ancak zalimler inkar eder.


Peygamberin, -okumasý yazmasý olmayan (Ümmi) birinin-, böyle þeylerden bahsetmesi, kendilerinde ilim olan, ilim sahibi insanlarýn nezdinde, onun peygamberliðinin delili ve mucizesidir.Ceza yasasý profösörlerinden birisi; "sanýk, þüpheden yararlanýr" kaidesini dersinde anlatmýþ ve bu görüþün Alman hukukçularýndan filan kiþiye ait olduðunu. Ve bu kuralýn, ayýn keþfinden daha önemli olduðunu söylemiþ.


Bende bu hukuk fakültesinde okuyan öðrencilere "Þüphelerle cezayý gideriniz" hadisini anlatmýþtým, bu konuyu destekleyen bir baþka hadiste Efendimiz; "Affederek yanýlmak, cezalandýrarak yanýlmaktan hayýrlýdýr" buyurmuþ.(Tirmizi,Ebvabül Hudut 2, Ýbni Mace Hudut 5)


Öðrencilerden biri söz ister ve bu hadisleri ceza hukuku hocasýna arz eder. Profösör; "hemen hadisin metnini tercemesini vede kaynaðýný yazarsanýz memnun olurum" der.Sahasýný bilen birisi, Kur'an ve sünnette bazý prensibleri görüp, 1400 yýl önce söylenen, ortaya konan bu kurallara dikkat çekmekte..."Ancak zalimler ayetlerimizi inkar eder." Zulümde, haksýzlýkda, hak olaný yerine getirmekte, akýl terazisinin dengesini bozmuþ insanlar, an¬cak ayetleri inkar eder.




Kur'an Yolu Tefsir'ine göre



[color=brown]"Apaçýk âyetler" þeklinde çevirdiðimiz "âyâtün beyyinât" Ýfadesini Zemahþerî, "mucize olduðu apaçýk belli âyetler" (ÝÜ, 193), Kurtubî de "bilgiye mazhar kýlýnmýþ olanlar" diye çevirdiðimiz "ûtü'1-ilm" tabirini, "Allah kelâmý ile beþer sözünü ... birbirinden ayýrma yeteneðine sahip olanlar" (XIII, 367) þeklinde açýklamýþtýr. Buna göre Kur'an, Resûlullah'ýn baþka bir insandan okuyup yazarak derlediði, kendisinin ürettiði bir eser deðildir; zaman zaman müþriklerin ileri sürdüðü gibi bir þiir veya bir sihir ürünü de deðildir; aksine o, zihinsel yetenekleri geliþmiþ olan inançlý ve iyi niyetli Ýnsanlarýn, ilâhî kelâmda bulunmasý gereken apaçýk mucizevî özelliklere sahip olduðunu anlayýp kavradýklarý âyetlerden oluþur.


Zemahþerî (III, 193), bu âyette Kur'an'ýn iki özelliðine vurgu yapýldýðý kanaatindedir: 1. Kur'an'ýn, apaçýk mucize olan âyetlerden oluþmasý, 2. Âyette "sudur" (kalpler) kelimesiyle ifade edilen hafýzalarda ezberlenip korunmasý. Kur'an bu iki özelliði ile öteki kutsal kitaplardan ayrýlmaktadýr. Çünkü o kitaplar, a) Mevcut þekliyle doðrudan Allah kelâmý, dolayýsýyla apaçýk mucizevî âyetler deðildir, aksine onlar -bugün bilimsel olarak da tespit edildiði gibi- bazý Kitâb-ý Mukaddes yazarlanmn kaleminden çýkmýþ eserlerdir; b) Yahudi ve hýristiyan kültüründe bu eserler ezberlenerek korunmuþ deðildir; hafýzlýk geleneði sadece müslümanlarda vardýr



Suat Yýldýrým Meal ve Tefsir'ine göre


Hz. Peygamber (a.s.);ýn ümmîliðin yaygýn olduðu bir topluma mensup olduðu bilinmektedir. Kendisinin de ümmî, yani öðrenim görmemiþ, okur yazar olmayan bir zat olduðu, tarihî bir gerçektir. Halbuki Kur;ân-ý Kerimde çok çeþitli bilim dallarýna ait bilgiler, ilmî prensipler, neticeler, atýflar veya iþaretler vardýr. Sadece Yahudi ve Hýristiyan dinlerine ve kutsal kitaplarýna dair bilgileri gözönünde bulunduracak olursak büyük bir yekün teþkil eder. Bu konulara girmek, hele hele o alanýn ilim adamlarý arasýndaki ihtilaflý konularda görüþ bildirmek, eleþtiri yapmak, karar verip hükme baðlamak, bilgi sahiplerinin bile yanaþamayacaðý bir iþtir.


Þu halde Kurândaki bu bilgilere bir merci lâzýmdýr. Kurâný teblið eden ve kýrk yýllýk ömrünü kendi hemþehrilerinin arasýnda geçiren Hz. Muhammedin; okul, öðretmen görmediði, hatta yazma bile bilmediði kesindir. Zira Kurân, sayýsýz muhaliflere karþý bu âyeti bildirmiþ, hiçbir düþman çýkýp da onun yazý bildiðini ileri sürememiþtir. Öyleyse Kuranýn her þeyi bilen Allah Teâla tarafýndan gönderildiði kesinlik kazanmaktadýr


(Þüpheye en ufak yer yok) .
O, kendilerine ilim nasib edilenlerin kalplerini aydýnlatan parlak âyetlerdir. Evet, Bizim âyetlerimizi zalimlerden baþkasý inkâr etmez.


Celal Yýldýrým Tefsir'ine göre



«aglaEy Peygamber!) Sen bundan önce bir kitaptan okur deðildin ve elinle de yazý yazar deðildin; öyle olsaydýn bâtýlý savunanlar þüpheye düþerlerdi.»



Resûfüllah (A.S.) Efendimiz Mekke'de doðup büyümüþ ve kýrk yaþýna gelinceye kadar ne mektep görmüþ, ne bir âlimin önünde diz çöküp okuma-yazma öðrenmiþ, ne de bir kimseden ilim tahsil etmiþtir. Çocukluðunun beþ altý yýlý badiyede Beni Sa'd kabilesinde geçmiþ, ondan sonra amcasý Ebû Talib'in himayesine verilerek birkaç yýl çobanlýk yapmýþ ve 24 yaþýna girince ticaretle uðraþmýþtýr. O bakýmdan Peygamberimiz (A.S.) okuma ve yazma bilmezdi. Nitekim A'raf Sûresi 157, 158. âyetlerle onun «ümmî» olduðu açýklanmaktadýr. Her ne kadar bu sýfat üzerinde durulmuþ ve þu üç ayrý yorum getirilmiþse de, konumuzu oluþturan âyetle birleþtirdiðimiz zaman, «okur-yazar» olmayan kimse hakkýnda daha yaygýn olduðu aðýrlýk kazanýr.


Üç ayrý yorum :


a) Okur-yazar olmayan kimse,


b) Okuma-yazma bilmeyen bir kavim veya millete mensup olan,

c) Ümmu'l-kura (kasabalar anasý, ana merkezi Mekkejye mensup olan..




Kur'ân, Kendilerine Ýlim Verilenlerin Gönlünde Iþýldamaktadýr




«Bilâkis Kur'ân, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde ýþýl ýþýl ýþýldayan açýk âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi ancak zâlimler inkâr eder.»



Bu âyetle, Kur'ân-ý Kerîm'in daha çok gerçekçi ilim adamlarýnýn kal¬binde ve kafasýnda ýþýl ýþýl ýþýldayacaðý haber veriliyor. Bunun sebebi gayet açýktýr. Þöyle ki : Ýlmi temel kabul eden ve ilim adamýna lâyýk olduðu deðe¬ri ve yeri veren Kur'ân, elbette ki ilim adamýna ýþýk tutan, ana fikir veren, temel bilgiler sunan kudret ve muhtevadadýr


Kur'ân'ýn yansýttýðý mükemmel hukukî sistem, özellikle asrýmýzda ilmî araþtýrmalarýn belirtilen ilim dallarýnda Kur'ân'ýn taþýdýðý temel bilgileri tasdîk etmesi bize neyi öðretmekte veya ne gibi gerçekleri hatýrlatmaktadýr? Hemen cevap verelim ki, Kur'ân'ýn her cümle ve kelimesiyle Allah'tan indirildiðini, insan sözünün ona kanþtýrýlmadýðýný ve Allah'ýn her þeyi en iyi bilen olduðunu, bilimsel alanda getirdiði ana fikirlerin, temel bilgilerin bir insanýn kafasýndan çýkmayacak kadar kusursuz ve mükemmel bulunduðunu isbatlamakta ve Hz. Muhammed'in (A.S.) Allah'ýn Resulü ol¬duðunu, O'ndan alýp öylece tebliðde bulunduðunu hatýrlatmaktadýr.


Nitekim Asr-i Saadet'ten bu yana gecen her çaðda hemen hemen birçok ilim adamlarý bu gerçeði görebilmiþ ve baðlý bulunduðu dini býrakarak Ýsiâmiyeti din olarak seçmiþtir. Son birkaç yýl içinde Batý ülkelerinde de ilmi sahada haklý þöhrete sahip olan Roger Garaudy, Maurice Bucaille ve emsali birkaç ilim adamýnýn da Kur'ân'ýn bütünüyle ilâhî olduðuna inandýklarýný ve o yüzden Ýsiâmiyeti benimsediklerini ilân etmeleri bir gerçektir.O halde Kur'ân'ýn nasýl bir kitap olduðunu, nasýl bir kudret taþýdýðýný bilmek ve anlayabilmek için, ilim gözüyle ona eðilmek yeter






Said nursi hz lerinden ilimle hikmetli sözler uyarýsý



Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir hazine ve servettir ki hiçbir þey ile deðiþtirilemez.


Atalet(tembellik) sýkýntýyý, sýkýntý sefahati, sefahat (lüzumsuz yere zevk ve eðlence) fakirliði ve bedbahtlýðý doðurur.


Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusuru görse o kusur, kusurluktan çýkar. Ýtiraf etse, affa müstehak olur.


Her söylediðin doðru olmalý; fakat her doðruyu söylemek doðru deðil.


Ýdarede kuvvet, kanunda olmalý.
Ve ilimde de kuvvet hakta olmalý. Yoksa istibdat hükümferman olur...

Not; Altý çizgili yazýlar þahsýma aittir,hiçbir hüküm teþkil etmezler.
Gönderme Tarihi: 15.02.2007 - 09:40
eness_25 üyenin diger mesajlarini ara eness_25 üyenin Profiline bak eness_25 üyeye özel mesaj gönder eness_25 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..6
eness_25 su an offline eness_25  
ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..6
13 Mesaj -
HÜVELLEZÝ KÝTABÝ VE ÜHARU MÜTEÞABÝHAT**FE EMMELLEZÝNE FÝ GULUBÝHÝM ZEYÐUN FE YETTEBÝUNE MA TEÞEBAHE MÝN HÜB TÝÐA EL FÝTNETÝ VETÝÐA E TE-VÝLÝHÝ VEMA YE' MELÜ TE-VÝLEHÜ ÝLALLAH**VERRASÝHUNE FÝL ÝLMÝ YEGULÜNE EMENNA BÝHÝ KÜLLÝ MÝN ÝNDÝ RABBÝNA VEMA YEZZEKKERU ÜLÝL ELBEB....


Sana Kitab'ý indiren O'dur. Onun (Kur'an'ýn) bazý âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ýn esasýdýr. Diðerleri de müteþâbihtir. Kalplerinde eðrilik olanlar, fitne çýkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteþâbih âyetlerin peþine düþerler. Halbuki onun tevilini ancak Allah bilir. Ýlimde yüksek pâyeye eriþenler ise: Ona inandýk; hepsi Rabbimiz tarafýndandýr, derler. (Bu inceliði) ancak akl-ý selim sahipleri düþünüp anlar..ali imran 7



Muhkem (anlamý açýk ve kesin) ayetler Müteþabih Ayetler.Manasý acýk olmayan demek ...Ýlmin mevzusu gecen yerler tefsir edilecek Muhkem ve Müteþabih ayetlerden kýsadan bahs edilecek.tefsir edilmiycek Tefsir edilecek mevzu Ýlim mevzusudur...




Taberi tefsiri'ine göre



Bu âyetler, vaad tehdit, sevap, ceza, helal, haram, öðüt ve ibretleri açýk bir þekilde anlatmaktadýr. Buâyetler, dinin temeli olan kitabýn esasýdýr. Bunlar, farzlarý, cezalarý, hükümleri ve bütün zaruri olan husustan kapsamaktadýr. Kur'anýn diðer bir kýsým âyetleri de müteþabihtir, anlaþýlmasý güçtür. Kelimeleri birbirine benzemekte fakat mânâlarý deðiþiktir.

Kalblerinde haktan ayrýlma, doðrudan sapma eðilimi bulunanlar bu müteþabih âyetlere uyarlar. Bunlarýn gayesi karýþýklýk meydana getirmek, fitne çýkarmak ve Allanýn, muhkem âyetlerle açýkladýðý doðru izahý býrakýp âyetleri, kendi arzu ve istelerine göre yorumlamaktýr.Nitekim günümüzde,bazý Zalimler bunu yapmaktadýr.

Halbuki bu müteþabih âyetlerin mânâlarýný yalnýzca Allah bilir. Ýlimde ileri gitmiþ olan saðlam bilgili âlimler ise þöyle derler: "Biz, müteþabih âyetlerin izahýný bilmesek te muhkem ve müteþabih olan bütün âyetlerin rabbimiz katýndan geldiðine kesinlikle iman ederiz." Allanýn kitabýndaki müteþabih âyetler hakkýnda herhangi bir þey söylemekten çekinen ve bunlardan öðüt alanlar ancak akýl sahibi olan kimseledir.Evet ALLAH in diledigi kadarýný biliriz,gerisini bilmeyiz manasýnda söylenmiþtir.Ýlim ehli olmýyan ýn býrakýn müteþabihatlarý mühkemleri namaz'ýn farz vacip'lerini bilseler öpüp baþýmýza koyarýz Ýlim her alanda gerekli..





Ýbni Kesir Tefsir'ine göre



Ýþte bu, Rabbimýz olan Allah'týr. O'ndan baþka ilâh yoktur. Böyleyken siz nasýl olup ta (haktan) .döndürülüyorsunuz?» (Zümer, 6) 7 — Sana kitabý indiren O'dur. O'nun bazý âyetleri muhkemdir ki, bunlar kitabýn anasýdýr. Diðer bir kýsmý da müteþâbihl erdir. Ýþte kalblerinde eðrilik bulunanlar fitne çýkarmak ve te'vîle yeltenmek için müteþâbih olanlara uyarlar. Halbuki onun gerçek te'vîlini,(tev'il döndürmek çevirmek) ancak Allah bilir. Ýlimde derinleþmiþ olanlar: vBiz ona inandýk, hepsi Rabbýmýzm katýndandýr, derler. Ancak akýl sahipleri düþünebilirler.Pek farklý yorum yapmamýþtýr.Taberi Tefsiri gibidir..





Kurtubi Tefsir'ine göre




Ýbn Fûrek, ilimde derinleþmiþ olanlarýn te´vili bileceði görüþünü tercih eder ve bu hususta uzun uzun açýklamalarda bulunurdu. Hz. Peygamber´in Ýbn Abbas´a: "Allah´ým! Onu dinde fakih kýl ve ona tevili öðret"[42] þeklindeki sözünde bu hususa dair açýklama vardýr. Bu Kitabýnýn manalarýný ona öðret anlamýndadýr. Buna göre yüce Allah´ýn: "Ýlimde derinleþmiþ olanlar" buyruðu üzerinde vakýf yapmak ile ilgili olarak hocamýz Ebu´l-Abbas, Ahmed b. Ömer: Doðrusu da budur demiþtir.

Çünkü onlarýn "ilimde derinleþmiþ olanlar" diye adlandýrýlmalarý Arap dilini anlayan herkesin bilmekte müsavi olduðu muhkemden daha fazlasýný bilmelerini gerektirmektedir. Eðer onlar herkesin bildiðinden baþka birþey bilmiyor iseler onlarýn derinlikleri nerede kalýr?Burda bi diger görüþte tevazu ehli olduklarýndan bilmeyiz derler manasýna zikir edilmiþtir. Fakat müteþâbih de türlü türlüdür. Kimisi hiçbir þekilde bilinemez. Ruhun durumu, Allah Teala´nýn gaybýn bilgisini yalnýzca kendisine ayýrdýðý Kýyamet saatinin kopmasý gibi. Bu gibi þeylerin bilgisi Ýbn Abbas´a da baþkasýna da verilmemiþtir.




Evet bazý ilimler bilinmesede ki yukarda zikir edilmiþtir o türler.Ama genel mana itibariyle (ilminde derinleþmiþgöz kırpmaolanlar digerlerine göre tabiki çok çok fazla bilmektedir..



Önemli Dipnot... Evvela þunu zikeredelim burda ilmin degerini anlatan ayet oldugu gibi ilmini bozuk yolda sapýtmak maksatlý anlatan münafýklarada göndermeler vardýr.Hatta münafýktan öte Ýlmiyle müminleri kandýranlar.Onlarý yoldan cýkarmak istiyen leride cehennem azabýný tehdit olarak sunan ayetler vardýr.Þimdilerde milleti kandýrmak için yola çýkan bu siyonist iþbirlikçiler.

Ayetleri yanlýþ te'vil edip çevirip insanlarý kandýrmaktadýrlar. Bu olaylar daha önceden olmamýþtý olmazdýda hz Ömer Halife iken bu müteþabih ve muhkem ayetlerle tevil yapmaya ve kafasýna göre yorum yapýp fitne tohumu serpmeye çalýþanlara daha ilk anda hiç piyasaya çýkmadan hemen ceza verirdi bakýn nasýlmýþ o ceza ..



Þayet maksadý bu deðil ise, iþlediði bu günah dolayýsýyla kýnanmayý hak etmiþ bir kimse demektir. Çünkü o dönemde Kur´ân-ý Kerîm´in indiriliþ maksatlarýndan ve te´vilin hakikatlerinden tahrif edilmesi yolunda zayýf müslümanlarý þüpheye düþürmek ve saptýrmak maksadýný gütmeleri için in¬karcý münafýklara bir yol icad etmiþ oluyordu. Bu kabilden olanlara bir örnek. Ýsmail b. Ýshak el-Kadî´nin bize naklettiði þu haberdir.

Ýsmail dedi ki: Bize Süleyman b. Harb bildirdi. Süleyman Hammad b. Zeyd´den, o Yezid b. Hâ-zim´den, o Süleyman b. Yesâr´dan naklettiðine göre; Sabîð b. Ýsi Medine´ye geldi. Kur´ân-ý Kerîm´in müteþâbih buyruklarýna ve bazý þeylere dair sorular sormaya koyuldu. Ömer (ra) durumdan haberdar olunca arkasýndan birisi¬ni gönderip huzuruna çaðýrttý.


Önceden de ona kuru hurma dallarýndan bir miktar hazýrlamýþ bulunuyordu. Huzuruna gelince Hz. Ömer ona: Sen kimsin dedi. O da: Ben Allah´ýn kulu Sabîð´im dedi. Hz. Ömer de: Ben de Allah´ýn kulu Ömer´im, dedikten sonra elindeki kuru hurma dalýný alýp üzerine yürüdü ve kafasýný yaraladý. Kaný yüzüne akýncaya kadar vurmaya devam etti. Daha sonra Sabîð: Bu kadarý yeter ey mü´minlerin emiri, dedi. Allah´a yemin ederim, daha önce kafamdaki rahatsýzlýklarýn hepsi gitmiþ bulunuyor.Deniyorki ALLAH kullarýný ilimlendirmeye davet ediyor.Bununla beraberde imtihan ediyor.




Evet basit bi ilim için bile senelerce okumak varken KURAN ýn emirleri neden senelerce okumaya ve anlamaya layýk olmasýn?buda bi imtihan ALLAH muvaffak etsin amin..



Belagat tefsiri ..Ve.. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir,....e göre



"Bunlar Kitab'ýn anasýdýr" buyruðunda istiare vardýr. Burada muhkem ayetlerin asýllarý anneye benzetilmiþtir. Sair ayetler ise ona tabi ve ona baðlý¬dýr. Týpký çocuðun annesine baðlý olmasý gibi.



"Ýlimde derinleþmiþ olanlar" buyruðu da bir istiaredir. Dinde belli bir yere sahip olanlar, yerde derine doðru kök salmýþ aðýr þeylere benzetilmiþtir.




Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir,....



. Yüce Allah, Kur'an'ýn diðer semavî kitaplara üstünlüðünün kemalini göstermek için, Kur'an yerine cins isim olan el-Kitab tabirini kullanmýþtýr. Sanki, kitap ismini almaya layýk olan sadece odur, ve gerçekte öyledir


. Þerif Râdî þöyle der: Bu bir istiaredir. Bundan maksat, bu âyetlerin, kitabýn aslý olduðunu ve ondaki bütün özetlerin mânâsýný cem etmiþ bulunduðunu bildirmektir. Bu âyetler, kitabýn anasý durumundadýr, Sanki Kur'an'ýn diðer âyetleri bunlara tabi veya bunlarla alakalýdýr. Bu durum, çocuðun annesi ile olan ilgisine ve önemli iþlerinde ona sýðýnmasýna benzer..Telhisu'l-beyan 17



Bu da bir 'istiaredir.(herhangi bir varlýða, asýl adýný deðil de, benzediði baþka bir varlýðýn adýný verme sanatýna istiare denir.)


Bundan maksat, ilimde derin¬leþmiþ kimselerdir. Böyle kimseler, aðýr bir þeyin çukur bir yere yerleþmesine teþbih edilmiþtir.


Bu ifadesinden daha beliðdir.Ýlim sahiplerinin benzetmelerinden anlaþýlýyorki onlar dünya nýn kökleridirler..


Savfetü't Tefasir'göre


Ey Muhammedi Sana Kur'an-ý Kerim'i indiren O'dur. Kur'an'ýn bazý âyetlerinin delâleti açýktýr. Onlarda herhangi bir| kapalýlýk ve karýþýklýk yoktur. Helal ve haram âyetleri böyledir. Bu âyetler, Kitab'ýn aslý ve esasýdýr. Diðerleri de müteþâbihtir. Ýnsanlarýn bir çoðu bunlarýn ne mânâya geldiðini anlýyamazlar.


Müteþâbih âyetleri, muhkem ve mânâsý açýk olan âyetler yardýmýyle anlamaya çalýþan doðruyu bulur. Bunun aksini yapan sapýtýr. Bunun içindir ki Yüce Allah þöyle buyurur: Kalplerinde hidâyeti býrakýp dalâlete düþme eðilimi bulunanlar müteþâbih âyetlere uyar ve onlarý kendi arzularýna göre tefsir ederler. Bunu yapanlar, insanlarý, dinleri hususunda fitneye düþürmek ve halka, sapýk Hýristiyanlarýn yaptýðý gibi, Allah'ýn kelamýný tefsir etmeyi murat ettikleri intibaýný vermek için yaparlar.


Nitekim Hýristiyanlar Hz. Ýsa (a.s.) hakkýnda, O, Allah'ýn Meryem'e ulaþtýrdýðý kelimesi ve kendisinden bir ruhtur,(Nisa süresi) mealindeki âyeti, Hz. Ýsa'nýn Allah'ýn oðlu olduðu veya ondan bir parça olduðu þeklinde yorumlamýþ ve bunu iddialarýna delil getirmiþler; Hz, Ýsa (s.a.)'nýn ulûhiyyetini iddia etmiþ ve onun Allah'ýn kullarýndan bir kul ve peygamberlerinden bir peygamber olduðuna delâlet eden "O, sadece kendisine nimet verdiðimiz bir kuldur.(Zuhruf süresi) mealindeki muhkem âyeti terketmiþlerdir.


Müteþâbih âyetlerin tefsirini ve hakikî mânâsýný, tek olan Allah'tan baþka hiç kimse bilmez Ýlimde derinleþmiþ kimseler ise, müteþâbih âyetlere ve bunlarýn Allah katýndan geldiðine inanýrlar ve muhkem ve mü-teþâbihin hepsi hak ve gerçektir. Çünkü Allah kelamýdýr, derler. Akl-ý selim sahibi ve münevver kimselerden baþkasý düþünüp öðüt almaz.





Et-Tefsir'ül hadis




Kitab'ý sana O indirdi. O'nun bazý ayetleri muhkem-dir.

(Muhkemât Ayetlerin mânâsýna göre, buradaki muhkemattan maksat, açýk hükümler ve deðiþik yorumlamalara ihtimal vermeyen kesin prensiplerdir.) (ki) Onlar Kitab'm anasýdý (Ümmü'l Kitab Kitabýn kaynaðý, cevheri ve esasý anlamýnda) Diðerleri de müteþa-bihtirki. Kalplerinde eðrilik olanlar, fitne çýkarmak, uyardý¬ðý sonuca uðramak için onun müteþabih ayetlerinin ardýna düþerler.


Oysa onun te'vÝlini Allah'tan baþka kimse bilmez. Ýlimde ileri gidenler "Ona inandýk, hepsi RabbÝmiz katýndandýr" derler. Saðduyu sahiplerinden baþkasý düþünüp öðüt almaz




Þifa Tefsir'ine göre


O'dur sana kitabý indiren. Onda kitabýn anasý olan muhkem (Manasý açýk ve net) ayetler vardýr. Diðerleri de müteþabih (manasý bize göre açýk ve net olmayan) lerdir. Kalblerinde eðrilik olanlar fitne aramak ve yorumunu kendilerine göre yapmak için müteþabih ayetlere uyarlar. Halbuki onun yorumunu AHah'dan baþkasý bilmez. Ýlimde üstün olanlar ise «Biz ona inandýk, hepsi Rabbimizin kalýndandýr» derler. Akýl sahiplerinden baþkasý iyice düþünmezler.


Bu ayet müfessirler arasýnda üzerinde çok konuþulan bir ayettir. Muhkem nedir? Müteþabih nedir? Müteþabih ayetleri ilimde derinleþenler bilebilir mi bilemez mi? gibi sorulara cevap aramýþlar.


Bu cevaplar doðrultusunda doðru yolu bulmuþlar veya sapýtmýþlar.Sahabe, tabiin ve mezhep imamlarý müteþabih ayetlerin manasýný Allah'a havale ettikleri için biz de ayný þeyi yapýyoruz.Bize emirler veren yasaklar koyan, ibret alsýnlar diye geçmiþden kýssalar anlatan, öðütler veren ayetler muhkem ayetlerdir ve biz onlara uyarýz.
Allah'ýn arþýndan, kürsisinden, yed'inden cennetinden cehenneminden, ahiret terazisinden (v.s.) bahseden ayetler, müteþabihdirler. Ýnanýr ve öyle kabul ederiz.Bir alemki alemimize benzemez. O Ahiret alemini bu dünyadaki terimlerle anlatýyor ama o deðildir.


Allah'ýn herþeyi gördüðü, herþeyi iþittiði, herþeyden güçlü olduðu bize bildiriliyor ama görmesi, iþitmesi tutmasý bizimkiler gibi deðildir. O yarattýðýna benzemez. Ama kendisini bize tanýtýrken bizim bildiðimiz kelimelerle tanýtýyor.Cehennem üzerindeki sýrat köprüsü, Mimar Sinanýn köprüsüne de benzemez. Ýstanbul boðazýndaki Fatih köprüsüne de benzemez.


Þunu iyi bilelimki Allah (c.c.) zatým ve sýfatlarým bize tanýtýrken bizim bildiðimiz kelimelerle anlatýyor. Biz gözümüzün görme sýnýrý olduðunu biliyoruz. Her duyu organýmýzýn bir sýnýrý vardýr. Allah (c.c.) bu sý¬nýr içerisine girmez. Öyle olunca bu tür ayetler müîeþabih ayetlerdir.


Kalblerinde eðrilik bulunanlar fitne çýkarmak, manasýný tahrif etmek için bu müteþabih ayetlerin teviline çalýþýrlar.Ýlk nazil olan Ýncil'de ve ilk hristiyanlarda eb (baba) kelimesi yaratan, icad eden manasýna kullanýlmýþ. (Ebul Beka Külliyat Eb maddesi)Fakat kalbi eðriler bu kelimenin manasýný tahrif ederek baba - oðul münasebeti kurarak küfre girmiþler.




Durup dururken Rabhimiz kimsenin kalbini eðmez.(Bakara 7) Onlar eðrilince Allah da onlarýn kalblerini eðer.(Saf süresi..5)




Her günahýn gönülde bir nokta gibi karanlýk meydana getirdiðini, o karanlýðýn ancak tevbe ile parlatýlabileceðini peygamber efendimiz haber verir.(.(Müsned, Ahmed 2/297, îbni Mace K. Zühd 29)Gönüllerindeki eðri düþüncelere Kur'aný Kerimden dayanak arayanlar, tarih boyunca ayetlerin ve kelimelerin manalarýný tahrif etmiþler.Günümüzde hümanist olan bir müslüman Kur'aný Kerimden bir kýsým ayetleri alarak «Ýslam hümanizmi» adý altýnda kitap yayýnladý. Bunlar önce bir fikre sahip olup sonra Kur'aný o fikrin tasdikcisi yaparak yamldýlar.


Efendimiz (S.A.V.): «Kim kendi görüþü doðrultusunda Kur1 aný tefsir ederse, cehennemdeki yerini hazýrlasýn» buyuruyor
[/color[color=darkblue]].(Tirmiz, Tefsir bab 1 Hadis 2952, Ebu Davud, K. Ýlim hadis 3652)
Yani önce liberalizmi, kapitalizmi veya kominizmi benimsedikten sonra Kur'aný o düþünce doðrultusunda tefsir ederse cehennemlik olur.Yoksa çok iyi niyetlerle Allah (c.c.)'in kelamýný anlamak için bütün melekelerini harekete geçirerek Kur'am anlamaya çalýþýrken yanýlacak olursa (Carullah Zamahþeri gibi) hata etmiþ olur. Ama kâfir olmaz.


Müteþabih ayetlerin manasýný Allah'dan baþka kimse bilemez. Ýslami ilimlerde derinleþenler de bunun böyle olduðunu kabul ederler. Bir kýsým alimler özellikle tasavvuf tarafý aðýr basanlar (illallah) da durmazlar ve (verrasihun) de dururlar ve buna göre mana Allah ve ilimde derinleþen¬lerden baþkasý müteþabih ayetlerin manasýndadýr..




Kuran Yolu Tefsir'ine göre


Muhkem ve müteþâbihin terim anlamlan ve bu âyette hangi mânada kullanýldýklarý hakkýnda âlimler arasýnda fikir birliði bulunmamaktadýr. Þevkânî yedi tanýma yer verip bunlarý eleþtirir ve kendi tercihini þöyle belirtir: Muhkem, "ister kendi baþýna ister baþka ifadeler dikkate alýndýðýnda mânasý ve delâleti açýk seçik anlaþýlan"; müteþâbih ise, "gerek kendi baþýna gerekse baþka ifadeler dikkate alýndýðýnda mânasý ve delâleti açýk seçik anlaþýlmayandýr. Bu sebeple Râzî her ekolün kendi görüþüne uygun âyetleri muhkem, karþý görüþe uygun olanlarýn ise müteþâbih olarak niteleme gayreti içinde olduðuna dikkat çeker


Kur'ân-ý Kerîm'de gerçek anlamýný ancak Allah'ýn bildiði veya mânasýný sadece ilimde yüksek mertebelere eriþmiþ kiþilere lütfettiði âyetlerin (müteþâbihat) bulunmasýna birçok açýklama getirilmiþtir. Bunlarýn belli baþlýlarýný þöyle özetlemek mümkündür:Kur'ân-ý Kerîm'in kýyamete kadar yürürlükte kalmak üzere gönderilmiþ olmasý sebebiyle, müteakip bütün zamanlar Ýçin uygun sonuçlann ve deðiþik anlamlan n çýkarýlmasýna kapý aralayan ifadelere sahip olmasý tabiidir.


Yine her dönemin ihtiyaçlarýna cevap verebilecek kudretli bilginlerin yetiþebilmesi zor ifadelerden amaçlan bulup çýkarabilirce melekesini haiz kiþilerin yetiþmesine, bu da araþtýrma ve Ýncelemeye yönelten motivasyonun bulunmasýna baðlýdýr. Þayet dinin bütün bildirimleri kolay bir üslûpla ve tek düze ifadeler Ýçinde gelmiþ olsaydý herkes önlerindeki hazýr malzemeyle yetinme alýþkanlýðý kazanýr, ilerleme ve geliþme mümkün olmazdý.


Kur'ân-ý Kerîm'in bir taraftan çaðrý, öðüt, öðreti ve hüküm kaynaðý özelliklerini bünyesinde toplamasý, diðer taraftan da bütün zamanlara meydan okuyan bir mucize olmasý, zengin anlamlarla yüklü deðiþik üslûplardan oluþan bir ifade örgüsünü gerekli kýlmýþtýr. Ayný þekilde, Kur'ân-ý Kerîm'in temas ettiði metafizik, psikoloji, felsefe, hukuk ve medeniyet tarihi gibi ilimler derinlemesine düþünmeyi ve ifade inceliðini gerektiren üst düzey bilimlerdir. Basit bir dilin dar kalýplan içinde bu Ýlimlerin perdesini aralamak ve yeni ufuklar açmak mümkün deðildir.


Ýnsanoðlu bilim ve medeniyette ne kadar ileriye giderse gitsin hep yeni þeyler bilmek ve öðrenmek ihtiyacý duyar. Bu ihtiyacý karþýlarken bilinmeyen bîr âlemin varlýðýný sezinlemesi, marifet yolunda ilerlerken ve ilimde yeni mertebelere ulaþýrken önündeki meçhullerin tükenmediðini farketmesi, bir taraftan onu bu araþtýrmalarý sürdürmesi için kamçýlayacak, bir taraftan da ilimde ne kadar ileri giderse gitsin "her bilenin üstünde bir bilen olduðu'nu(yusuf-12/76) ve yüce Al¬lah'ýn ilminin sonsuzluðunu yürekten kabullenme erdemine ulaþtýracaktýr.


Esasen insanýn ilim ve irfan basamaklannda yükselmesini saðlayan öðrenme melekesinin geliþmesi de bilinenlerden hareketle bilinmeyenleri sezmek ve bu meçhuller hakkýnda ulaþýlan sonuçlarýn saðlamasýný yine bilinenlere göre yapmak suretiyle gerçekleþir. Öðrencinin bilgi düzeyi yükselip öðrenme melekesi güçlendikçe öðretmen aþama aþama yeni meçhulleri önce ona sezdirip sonra çözdürür. Dolayýsýyla meçhulü sezmek, onu bilme ve öðrenmenin ön þartý konumundadýr.


Yüce Allah kullarýna önce kendi varlýðýný diðerlerinden ayýrt ettiren muhkem bir bilgi saðlayýp sonra müteþâbih halde bulunan meçhulleri sezdirir ve kademe kademe bunla-n muhkeme dönüþtürür. Bir baþka anlatýmla müteþâbihlerin bu özelliði görecelidir. Gerçekte ve sözün sahibi bakýmýndan bunlarýn anlamýnda hiçbir kuþku ve tereddüt bulunmayýp muhataba nispetle kapalýlýk taþýyan ifadelerdir.


Mümin kiþi Kur'an'ýn çeliþkiler içermediðine yürekten inanýr. Zaten Kur'ân-ý Kerîm de bu kitabýn Allah'tan baþkasý tarafýndan gönderilmiþ olmasý ihtimalini ortadan kaldýran çeliþmezlik deliline bizzat iþaret etmiþtir.
"Kur'an'ý inceleyip düsünmüyorlar mý? Eðer Allah'tan baþka birinden gelmiþ olsaydý onda birçok tutarsýzlýk ve çeliþki bulurlardý!" (nisa-4/82) Ýþte Kur'an'da zahir (ilk anda hatýra gelen) anlamlan açýsýndan birbirleriyle uyumlu olmayan ifadelerle karþýlaþan bir mümin bunlarýn ayný kaynaktan geldiðini dikkate alarak ve müteþâbihleri muhkemlere vurarak görünürdeki çeliþkinin gerçek olmadýðýný ortaya çýkaracak fikri bir çalýþma yapar, böylece inancý daha bir güçlenir ve gönlü huzurla dolar


Not: Ayetin tefsirinde Hayrettin Karaman ve ekibi Süleyman Ateþ'in yapmýþ olduðu bu konu hakkýndaki tefsir'inin tamamen yalan,uydurma olduðu görüþündeler.Delilleriylede ýspat etmiþler.




Elmalýlý Tefsir'ine göre...



Mânâsý ve murada delaletleri kesin, kelime ve cümleleri baþka anlamlara çekilmeye engel, saðlam ve þaþmaz ifadelidir, muhkemdir, "bunlar ümmü'l-kitaptýrlar", kitabýn anasý, anlamda temel ve köktürler. Hak ile batýlý ayýran, hakikatleri tasdik edip ortaya koyan asýl bunlardýr. Ýlimde ve amelde peþine düþülmesi ve uyulmasý gereken temel ilkeler ve belgeler, hidayet için deliller bunlardýr. Diðerleri bunlara irca ve havale edilir.




"Allah kelamýn en güzelini (güzellikte) birbirine benzer, ikiþerli bir kitap olarak indirdi ki, Rablerinden korkanlarýn ondan tüyleri ürperir..." (Zümer, 39/23)
hükmü açýða çýkar.ALLAH tan ancak Alim kullar korkar..Ayetinde Alim olmanýn özelliklerini ortaya koymaktadýr.Alim olmakta tabiki Ýlim den gecmektedir..


Ftinecilere de tefsirinde yani Ayette gecen Kalplerinde eðrilik olanlar, fitne çýkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteþâbih âyetlerin peþine düþerler. .
Yani sapýklar insaný kaydýrmaya çalýþanlar.Bu zalimler sözde Ýslam alim'iyiz diyenler. ALLAH ýn ayetlerini satip ehli kitap ý Ayetlerin Tev'il lerini yanlýþ yapýp sapýtanl basitleþen bu insanlarada bu tefsirde güzel bi izah var.Aþagýda ki tefsirde tam onlara biçilmiþ bi kýlýf ....


Allah'ýn ilmine karþý herþeyi halletmiþ, bitirmiþ iddiasýnda bulunan ve müteþabihatýn bütün bütün ortadan kaldýrýlmasýný arzu eden ve tecrübeyi, teþabühten büsbütün arýnmýþ mutlak bir kesinlik sanan bir ilmîlik ve isbatçýlýk iddiasý cehaletten baþka birþey deðildir. Buna karþýlýk, muhkematý esas alan güçlü ve aydýnlýk bir isbat yolu ve metodu üzerinde yürümeyip, doðrudan müteþabihata sarýlmak ve onun muhkem bir gerçeklik içerdiðini inkâr edip þüpheyi esas tutmak ve kafalarýna göre Tev'il etmek le onlar.Haddini bilmemek ve ilâhî hidayeti dinlememek, tehlikelere ve karanlýklara doðru koþmaktadýrlar ki, bunu kalblerinde eðrilik ve kötü niyet, kaypaklýk ve çarpýklýk bulunanlar yaparlar.


Her þeyi kuþkulu hale getirmek, hep garip ve acaip þeylerden bahsetmek, en belli gerçekleri bile birer efsane gibi göstermek isterler ki, bunlar bilinen yolda yürümektan hoþlanmazlar. Diðer bir kýsýmlarý da kendi bilgileri herþeyi çözmeye yetermiþ gibi, kâinat düzeninde, geçmiþte ve þimdiki halde veya sonsuza dek sürecek olan gelecekte sanki hiç bilinmedik birþey yokmuþ gibi, müteþabihatýn hakikatýný kökünden red ve inkâr eder; anlamadýðý, anlayamayacaðý bir hakikat iþitirse, ona hurafe, efsane, esatir deyip geçerler ki, bunlarýn hepsi kalbin kaypaklýðýndan, çarpýklýðýndan ve haddini bilmezlikten ileri gelir..



Yukarda tefsirde gecenlerin tam ispatý var.Onlar ne yaparlar.?Her þeyi kuþkulu hale getirmek, hep garip ve acaip þeylerden bahsetmek, en belli gerçekleri bile birer efsane gibi göstermek isterler ki, bunlar bilinen yolda yürümektan hoþlanmazlar.Mesela neyi efsane yaparlar. iddia ediyorlar.Kabir azabý yok mizan yok sýrad denen köprü yok gusul de þart sadece her yeri yýkamak mazmaza iþtinþak þart degil namaz 5 degil 3 vakit Tesettür bi zina aletidir.

Evet yanlýþ okumuyorsunuz tesettür ki,bunu giyenleri kimse göremedigi için adamlarýn iþtahý kabarýyormuþ ve buda nefislerini fiþekliyormuþ.Dolayýsýyla buda zina ya davetiye oluyormuþ.Her türlü,fuhþiyat silinmiþ Türban fuhuþ aleti olmuþ.Kavram kural tanýmayanlar. Aklar aktan sütten beyaz olmuþlar. Sonra naparlar Nikah ý inkar ederler.Salavatý tefriciye gibi salatlara eðlence derler.

Evet yanlýþ okumuyorsunuz bunlarýn hepsi kanýtlýdýr.Dileyene ispatlarýný veririm bunlar gibi Ýslam ýn temel meselelerini naparlar.Ayetleri çarpýtýrlar.Evet Hz Ali Efendimiz Hz abbas Efendimz e (hariciler)le KURAN ile mücadele etme cünki KURAN ýn tevili cok yönlüdür lastik gibidir ki,isteyen istedigi yere ceker.Onlarla Sünnet'le mücade le et demiþti.Evet Sünnet i ortan silip yani akýllarý sýra KURAN ýda carpýtarak.

Sözde müfessirlik yapýyorlar. Ayette geçen fitne çýkarmak için kelamý bunlarý son derece baglar ki,onlar bunu yapýyorlar.ALLAH fýrsat vermesin oyunlarýný baþlarýna geçir ALLAH ým amin (Vemekeru vemekerAllah Vallahü hayrul makirin)ALLAH onlarýn oyununu bilir oyunlarýný baþýna geçirir onlar oyun yapar ALLAH ý unuturlar.Ama ALLAH oyun oynuyanlarýn hakkýndan gelir.o ne hayýrlý oyunlar yapar onlara..amin uyanýk olmak lazým bol bol Ýlim tahsil etmek lazým yoksa kandýrýlýrýz....



Bunlara karþýlýk ilimde rüsuh sahibi (uzman) olanlar, eðilmez, eðrilikten hoþlanmaz, ilim yolunda saðlam, bildiðini ve bilmediðini seçebilen, bildikleri sayesinde bilmediklerinin önemini mümkün mertebe çözebilen ilim erbabý da þöyle der: biz bu kitaba inandýk, muhkemi ve müteþabihi ile hepsi Rabbimiz katýndandýr. Hepsi haktýr ve gerçektir.

Hakikaten böyle temiz akýl, güzel dikkat ve kavrayýþ sahiplerinden baþkasý da hakkiyle düþünemez, kendi zihnindekini bile iyice seçip net olarak düþünemez, muhkematý esas olarak hafîaglagizli ,açýkta olmýyan) müþkil,
(sözün sahibi tarafýndan anlamý açýklanmaksýzýn ne kastedildiði anlaþýlamayan sözcüktür. Namaz, oruç, hac sözcükleri böyledir.)mücmel gibi te'vili mümkün olan müteþabihatý bile doðru dürüst te'vil edemez.

Bu konuda te'vil ve ictihat baþkalarýnýn deðil, muhkematýn mertebeleri ile müteþabihatýn mertebelerini seçebilen, te'vili caiz olup olmayanlarý ayýrabilen, fitneden, kendisini ve herkesi baþtan çýkarmaktan sakýnan, haddini bilen, ilâhî bilgiye havale edilmesi gerekenleri O'na havale eden, kâmil iman sahibi, ilim yolunda kuvvetli, temiz ve ince akýllý, doðru düþünmesini bilen ve seven, hasýlý hikmete mazhar olmuþ rasih
(Temeli kuvvetli, saðlam. Bilgisi, bilhassa dini bilgileri çok geniþ olan) âlimlerin hakký vardýr, bu iþe ancak öyleleri yetkilidir. Bunlar muhkem ve müteþabih hepsinin hakikatýna iman ederler ve önünü sonunu hesaba katarak iyi düþünürler. ELMALLI TEFSÝRÝ....... Evet yazýldýgý üzre Ýlim ehli olana var ne varsa inþ bizde olalým amin..
..


TEFHÝMU'L KUR'AN Mevdudi tefsir'ine göre...


Bu þöyle bir soruya neden olabilir: Kiþi müteþabih ayetlerin gerçek anlamýný bilmediði halde nasýl onlarýn hak olduðuna inanabilir? Bu soruya þöyle cevap verilebilir: Müteþabih (müphem) ayetler yorumlandýðýnda deðil, muhkem (anlamý açýk ve kesin) ayetler iyice incelendiðinde, bu inceleme, anlayýþlý bir kiþiyi Kur'an'ýn gerçekten Allah'ýn kelâmý olduðu inancýna götürür.

Muhkem ayetleri inceleme, kiþiyi bir kez Kitab'ýn gerçekten Allah'tan olduðu inancýna götürdükten sonra, müteþabih ayetler onun zihninde þüphelere yol açmaz ve kiþi bu ayetlerden anladýðý en basit anlamý kabul edip, ayet anlamlarýnda karmaþýklýklara rastlandýðýnda ise, bunlarý bir tarafa býrakýr. Kýlý kýrk yarýp onlarý araþtýracaðýna Allah'ýn Kelâmý'na bütün olarak inanýr ve dikkatini daha faydalý iþlere yöneltir.. Dogruya bilmeyince nasýl Hak olduguna inansýn..




Fahruddin Er-Râzi, Mefâtihu’l-Gayb,a Tefsir'ine göre


Ýster açýk bir delil ile olsun, ister gizli bir delil ile olsun, bilinebilen herþey muhkem, bilinmeyen herþey de müteþâbihtir. Meselâ, kýyametin ne zaman kopacaðýný, insanlarýn sevab veya cezalarýnýn miktarýný bilmek gibi.. Bunun bir benzeri, Allah Teâlâ'mn, "Sana kýyametin ne zaman demir atacaðýný sorarlar" (A-raf, 187) âyetidir.


Kalplerinde maraz,hastalýk,eðrilik olanlar.Fitne peþinde olanlarýn haliyle alakalý ayetin tefsiri..


Sapýklar hakkýnda ayetleri sapýtarak Yani fitne çýkarmak süretiyle mide bulandýran küçük sineklerin ve onlarýn yolunda caný ekþili istiyen kolay hayat derdinde olan daha dogrusu kolay fetva aslýnda herþeyin serbest olmasý gerektigine varana kadar fetva arýyan Bedbaht lar.Ýçin olan

Kalplerinde eðrilik olanlar, fitne çýkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteþâbih âyetlerin peþine düþerler ayetinin çok güzel tefsirini yapmýþlar veeee Ebu Müslim el- Ýsfehanî ise þöyle demiþtir "Fitneyi isteyen sapýk kimse, dalâl (yani ALLAH ýn sapýk diye niteleme yaptýgýgöz kırpma âyetleriyle ilgilenen ve bunlarý, Allahu Teâlâ'nýn, "Sâmfri onlarý saptýrdý" (Tâ-hâ, 65); "Firavun, kavmini saptýrdý, doðru yola iletmedi" (Tâ-hâ,79)ve "aglaAllah) onunla fâsýklardan baþkasýný þaþýrtmaz" {Bakara, 26) âyetleri ile beyân ettiði muhkem âyetlere baþvurup onlarý tefsir etmeyen kimsedir.

Yine onlar Hak Teâlâ'nýn, "Bir memleketi helak etmek istediðimiz zaman, onun nf'met ve refahtan þýmarmýþ elebaþlanna emrederiz de orada Ýtaatten çakarlar" (isra. 16) âyetini, "Allah Teâlâ onlarý helak etmiþ, fâsýk olmalarýný istemiþ ve mahlûkâtýný helak etmek için sebep aramýþtýr" diye tefsir etmiþl



Ne kadar bal sürsen okadar acý kalýr bu tefsir in yanýnda!!!..Bakýn Fitneyi istiyen ve veren Firavun saptýrdý istiyende gitti saptý ee ne demiþler Hacý Hacý'yý Mekke'de sapýk sapýðý dakkada bulur.Ne yerinde bi laf ,þimdi bulmuyorlarmý hocam þu serbestmi bu serbetmi sorarlar.Tabi fetva makineleri cok iþte bunlarda yok yok yasak yok herþey serbest e bunu duyanda zaten ben bi göz istiyordum iki göz oldu olsun diyor.

Üryan Namaz kýlarsýn diyor ama neymiþ tek olunca kimse olmýycakmýþ yanýnda ah be akýl sarhoþu aklýna turp sýkayým ALLAH ve Melek leri görmüyormu güya þart koymuþ neymiþ iþte tek olunca bak buda ne minarenin kýlýfý hani bak hakkýný yeme adam tek olunca dedi görüyonmu iþi biliyor bu hoca derler. Seferber olur topallar körler.

Ýþte ALLAH cc Firavun'dan bahs ederken þunu izah etmek istiyor.Ey kullarým Fivarun öldü ama torunlarý var.Onlarda onlardan KURAN kýyamete kadar bakiyse kalýcýysa ve bu ayet hala orda ise ee Fravun lanetlenmiþi yoksa azabýna kavuþtuysa ve hala fitne ayetleri duruyorsa bu nedemek olur.?Hani lokantada yemek yerken garson sorarya çorba içerken abi çorbanýn arkasý varmý ? yani baþka biþeyde yiycekmisin adamda haliyle genelde ne der var var.

Getir tuttugunu dimi iþte onun misali gibi Firavun gitti ama arkasý var.Tabi Musa a.s ýnda arkasý var.Ýþte içinde fitne olan anarþistler ALLAH ýn ayetlerini böyle çarpýtýp uyduruyor.zaten ALLAH böyle ayetlerinin tefsir edilmesinde gizli bi imtihan yaptý.Ak koyun kara koyun belli olsun diye ve artýk sapýtan sapýtacak sapýtmýyanlar kalacak.ALLAH ým sana sýgýndýk ..




Ýlmi boyutunun Tefsiri..


Ýlimde yüksek pâyeye eriþenler ise: Ona inandýk; hepsi Rabbimiz tarafýndandýr, derler. (Bu inceliði) ancak akl-ý selim sahipleri düþünüp anlar.


Arapçada "rusûh", birþeyin iyice içinde olmak demektir. Bil ki ilimde râsih olan, yakînî ve kat'î deliller ile Allah'ýn zât ve sýfatlarýný; Kur'ân'ýn Allah'ýn kelâmý olduðunu bilen kimsedir.


Cenâb-ý Allah onlarýn daha sonra dediklerini nakletmiþtir ki bunun mânâsý "Onlardan herbiri, "muhkem de, müteþâbih de Rabb'imizin katýndandýr" derler" þeklindedir. peki neden Muhkem ve Müteþabih ler derler hepsi neden demezler.? bakalým nedenmiþ..


âyett"Hepsi Rabb'imizdendir" denilmiþ olsaydý, bu da yeterli olurdu. Öyle ise, âyette ayrýca (katýnda) lafzýnýn ge¬tirilmesindeki fayda nedir? Müteþâbih âyetlere îman hususunda, daha güçlü ifâdeye ihtiyaç duyulur. Ýþte bundan dolayý, ifâde daha (te'kidli)(Kuvvetlendirme, saðlamlaþtýrma. * Üsteleme. Bir iþ için evvelce yazýlan bir yazýyý tekrarlama) olsun diye, kelimesi zikredilmiþtir.


Allahu Teâlâ daha sonra "Bunu ancak akýl sahipleri düþünebilir" buyurmuþtur. Bu, Allah Teâlâ tarafýndan, "Biz ona inandýk" diyenlere bir medh-ü senadýr. Mânasý ise, "Kur'ân'da bulunanlardan ancak aklý kâmil olan kimseler va'z-ü nasihat alýr" þeklindedir


Bu âyet, aklî delillerden bahseden, bunlar ile Allah'ýn zât, sýfat ve fiillerini bilmeye yol arayan ve Kur'ân'ý aklî delillere göre, dit ve i'râba(Kelime ve fiillerin sonunda bulunan harf veya harekelerin deðiþmesi ve bu deðiþikliði ve sebeblerini öðreten ilim.)uygun gelecek þekilde tefsir eden kelâmcýlarýn makamlarýnýn yüceliðini gösterir.


Bil ki, birþey ne kadar þerefli olur ise, onun zýddý da o kadar âdî olur. Aynen bunun gibi, Kur'ân'ý tefsire çalýþan kimse, bu sýfatlan taþýrsa, onun mertebesi de, Allah'ýn medh-ü sena ettiði yüksek derecelere çýkmýþ olur. Usûl, dil ve nahiv ilimlerinde derinleþmeden Kur'ân hakkýnda söz söylendiðinde bu, Allah'ýn muradýndan gayetuzak bir söz olur. Ýþte bundan dolayý Hz. Peygamber (s.a.s'Kur'ân'ý sýrf kendi anlayýþýna göre tefsir eden kimse, cehennemdeki yerine hazýrlansýn' buyurmuþtur


Üstad Said Nursi'den Ýlim beyan'ý

lâzým olan amel ve iktidar cihetinde,Tarafýnda en ednâ (Pek az cuzi biþey) bir serçe kuþuna yetiþmez. Fakat Hayat-ý mâneviye ve uhreviyesine lâzým olan ilim ve iftikar(Tevazu) ile tazarru(birþeye gizlice yaklaþmak tevazu ile gönülden istemek) ve ibâdet cihetinde hayvanâtýn sultaný ve kumandaný hükmündedir.

Demek ey nefsim! Eðer hayat-ý dünyeviyeyi gaye-i maksad yapsan ve ona daim çalýþsan, sen edna bir serçe kuþunun bir neferi hükmünde olursun. Eðer hayat-ý uhreviyeyi gaye-i maksad yapsan ve þu hayatý dahi ona vesile ve mezraa etsen ve ona göre çalýþsan; o vakit hayvanâtýn büyük bir kumandaný hükmünde ve þu dünyada Cenâb-ý Hakk'ýn nazlý ve niyazdar bir abdi, mükerrem ve muhterem bir misafiri olursun..Üstad Said Nursi..
Kýsaca Üstad diyorki ilmin yoksa serce kadar etmezsin

Alti çizgili yazýlar þahsýma aittir.Her hangi bi hüküm içermez..


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son eness_25 tarafından, 12.02.2007 - 07:36 tarihinde.
Gönderme Tarihi: 12.02.2007 - 07:32
eness_25 üyenin diger mesajlarini ara eness_25 üyenin Profiline bak eness_25 üyeye özel mesaj gönder eness_25 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..4
eness_25 su an offline eness_25  
s.a
13 Mesaj -
M.Masum kardeþim yorumlarýný okudum ALLAH cc ilmini anlayýþýný ziyade eylesin bu garip kardeþinide duanda unutma emi.
Gönderme Tarihi: 12.02.2007 - 07:19
eness_25 üyenin diger mesajlarini ara eness_25 üyenin Profiline bak eness_25 üyeye özel mesaj gönder eness_25 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..5
eness_25 su an offline eness_25  
ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..5
13 Mesaj -
yerfe'illahullezine emenu minkum vellezine ütül'ilme derecativ vallahü bima ta'melune habirun.'


Mücâdile 58/11 : «Ýman edenleri Allah yükseltir, ÝLÝM verilenleri ise kat kat dereceleri ile büyültür.





Ýbni Kesir Tefsir'ine göre




«Allah içinizden îmân etmiþ olanlarý ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah, yaptýklarýnýzdan haberdârdýr.» Sizden biriniz, kardeþi yanýna geldiðinde ona yer açýnca veya kendisine çýkmasý emredildiðinde çýkýnca bunu, kendisi için bir eksiklik olarak kabul etmesin. Bilakis bu, Allah katýnda yücelik ve meziyyettir. Allah Teâlâ bu durumu heba etmez, aksine onu yapanlara dünya ve âhirette mükâfat verir. Çünkü kim Allah için tevazu' gösterirse; Allah onun deðerini yüceltir ve þânýný yaygýnlaþtýrýr. Bunun için


«Allah içinizden îmân etmiþ olanlarý ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin.» buyuruyor. Ve Allah, yaptýklarýnýzdan haberdârdýr.» Buna müstehak olan ve olmayaný iyi bilir, tmâm Ahmed Ýbn Hanbsl der ki: Bize Ebu Kâmil... Ebu Tufeyl Âmir Ýbn Vâile'den nakletti ki; Nâfý' Ýbn Abd'ül-Hâris Us-fân'da Hattâb oðlu Ömer'e rastladý. Ömer onu Mekke'ye âmir olarak göndermiþti. Ömer ona vâdî halkýna kimi halef ta'yîn ettin? dedi. O da; Ýbn Ebzâ'yý halef ta'yîn ettim, dedi. Ömer îbn Ebzâ da kim? deyince o; kölelerinizden bir adam, dedi. Hz. Ömer onlara bir köleyi mi halîfe ta'yîn ettin? dedi.


Nâfi' dedi ki: Ey mü'minlerin emîri, doðrusu o, Allah'ýn kitabýný okuyor, farzlan biliyor ve hüküm veriyor. Bunun üzerine Hz. Ömer þöyle dedi: Ama sizin peygamberiniz (s.a.) þöyle buyurmuþtur : Doðrusu Allah, bu kitab ile bir kavmi yüceltir ve bir baþka kavmi de alçaltýr .Müslim de bu rivayeti birden çok þekilde Zührî kanalýyla Nâfi' den nakleder. Yine birden çok þekilde Hz. Ömer'den benzer rivayet nakledilir. Ben, ilim ve ilim ehlinin faziletine dâir hadîsleri Buhârî Þerhi'-nin ilim kitabýnda uzun uzadýya açýkladým. Hamd ve minnet Allah'a mahsûstur





Fahruddin Er-Râzi, Mefâtihu’l-Gayb,a Tefsir'ine göre




"Allah sizden iman etmiþ olanlarla, kendilerine ilim verilmiþ olanlarýn derecelerini artýrýr" buyurmuþtur. Bu, "Allah, peygamberin emrine uymalarý sebebiyle mü'minlerin ve onlardan özellikle âlim olanlarýn derecelerini artýrýr" demektir. Sonra buradaki derecelerin yükselmesi hususunda iki görüþ vardýr:


a) Pek duyulmadýk bir görüþe göre, bu Resûlüllah'ýn meclisinde yükselme, temayüz etmedir.


b) Meþhur olan görüþe göre ise, bundan murad, mükâfaat dereceleri ve Allah'ýn hoþnutluðunun mertebeleri bakýmýndan yükselmektir.




Ýlmin Fazileti



Bil ki, ilmin faziletini, "aglaAllah) Âdem'e bütün isimleri öðretti" (Bakara. 31)
(Bu ayetin Tefsir'i Detaylý olarak bilginize sunulacak) . Kâdî þöyle demiþtir: "Hiç þüphe yok ki âlimin ilmi, taatinden ötürü normal bir mü'min için söz konusu olmayan bir makam ve mertebeyi gerektirir. Iþt ebundan Ötürü yaptýðý bütün iþlerde âlime uyulur ve âlim olmayana uyulmaz. Çünkü âlim, haram ve þüpheli þeylerden kaçýnma yollarýný, baþkalarýnýn bilemediði, nefsi hesaba çekme yollarýný bilir.

Yine o, ibadette baþkalarýnýn bilemediði, huþu ve tesellül keyfiyetini bilir. Yine o, baþkasýnýn bilemeyeceði tevbe keyfiyetini, vaktini ve niteliklerini bilir. Öte yandan bu kimse, baþkalarýnýn aksine, boynuna düþen, haklara riayet eder. Bu durum, pek çok þeyde böyledir. Fakat, nasýl ki taatlarýndan ötürü onun mükâfaatýnýn derece ve mertebesi yükseliyorsa, ayný þekilde iþlediði günahlarýn ikâb ve cezasý da büyük olur. Çünkü, ilminden ötürü iþlemekten imtina edeceði ve baþkasýna göre küçük olan pek çok günah, onun için büyük günah sayýlýr.



Savfetü't Tefasir Tefsir'ine göre




Bilin ki Allah, kendisinin ve Peygamberinin emirlerine sarýlmalarýndan dolayý mü'mirileri, Özellikle inanan âlimleri en yüce mertebelere yükseltir ve onlara cennette en yüksek dereceleri verir. Ýbn Mes'ûd þöyle der: Yüce Allah bu âyette alimleri övdü. Ey insanlar! Bu âyeti iyice anlayýn. Bu âyet sizi ilme teþvik etmelidir.


Çünkü Yüce Allah diyor ki: Allah âlim mü'mini, âlim olmayan mü'minden kat kat üstün kýlar. Kurtubî de þöyle der: Yüce Allah bu âyette, Allah katýnda üstünlüðün, meclislere önce gelip baþa oturmakla deðil, ilim ve iman ile olduðunu açýkladý.


Hadiste þöyle buyrulmuþtur: "Alimin âbide üstünlüðü, dolunay gecesindeki ayýn, diðer yýldýzlara üstünlüðü gibidir"
(Kurtubi 17/300) Yine Rasulullah (s.a.v.)'tan þöyle rivayet edilmiþtir:


Kýyamet günü üç zümre þefaat edebilecektir Peygamberler, âlimler, sonra þehitler
.(kurtubi 17/300) Bu ne büyük bir rütbedir ki, bu rütbe, peygamberlik ile þehitlik rütbeleri arasýnda yer aldýðý Allah'ýn Rasulü'nün þahitliðiyle bildirilmektedir. Yüce Allah lütuf ve sevaba müstehak olan ile olmayaný bilendir.



Tefsir'ül Münir'e göre



Allah Tealâ iman edenlerinizi" dünyada onlara yardým ederek, güzel ün nasip ederek, ahirette de cennetine koyarak "derecelerini yükseltsin." Özellikle "kendilerine ilim verilenlerin" ilimle ameli birleþtirenlerin mevkilerini, saygýnlýklarýný ve "derecelerini yükseltsin." Çünkü ilim zaten derecesi yüksek olmakla beraber sahibinin daha da yücelmesi için amel etmeyi gerektirir.


Hadiste þöyle buyurulur: "Alimin abide (çok ibadet edene) üstünlüðü, ondördünde ayýn diðer yýldýzlara üstünlüðü gibidir. Allah Tealâ yaptýklarýnýzýn hepsinden haberdardýr." "Allah yaptýklarýnýzýn hepsinden haberdardýr." cümlesi, emrine uymayanlara yönelik bir tehdittir.



Allah iman edenlerinizi ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah yaptýklarýnýzýn hepsinden haberdardýr." .Yani Allah Tealâ ahirette nasiplerini bolca vermek suretiyle dünyada ve ahirette ma¬kamlarýný yüceltir. Yine dünyada saygý ahirette sevap ihsan etmek suretiy¬le yüksek dereceler vererek, bilhassa alimlerin makamlarýný yüceltir.


Kim ilimle imaný birleþtirirse imanýndan dolayý derecesini yükselttiði gibi ayrý¬ca ilminden dolayý da makamýný yüceltir. Meclislerde saygý görmesi de bunlardan biridir. Allah Teâla buna lâyýk olaný da olmayaný da bilir, bütün kullarýnýn niyet ve hallerine muttalidir. Hayýr olsun þer olsun bütün amellerinin karþýlýðýný verecektir.


Ahmed b. Hanbel ve Müslim'in Ebuttufeyl Amir b. Vasile'den naklettiklerine göre Nafi b. Abdulharis Usfan'da Hz. Ömer ile karþýlaþtý. Hz. Ömer onu Mekke'ye yönetici tayin etmiþti. Hz. Ömer ona: "Vadi (Mekke) ehlinin baþýna kimi býraktýn." dedi. O da "Azadlý kölelerimden Ýbni Ebza'yý býraktým." dedi. Hz. Ömer "Onlarýn baþýna bir köleyi mi býraktýn?" dedi. Nafi: "Ey müminlerin emiri! O Allah'ýn kitabýný okur, farzlarý bilir, kadýlýk yapar." dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer "Peygamberiniz þöyle demiþti: Allah bu kitap sebebiyle bir kýsým insanlarý yükseltir diðer bir kýsmýný alçaltýr." dedi





Ayetlerden Çýkan Hüküm Ve Hikmetler:




Rabbimiz dünyada saygý, ahirette sevap vermek suretiyle müminlerin ve alimlerin derecelerini yükseltir. Mümini mümin olmayana, alimi alim olmayana göre yüceltir. Ýbni Mesud "Allah bu ayette alimleri övmüþtür." demiþtir.


Ayný þekilde "Kendilerine ilim verilenler..." ayeti de Allah katýnda yüksekliðin, meclislerin baþýnda oturmakla deðil ilim ve imanla olduðuna delâlet etmektedir. Buna göre Allah mümini önce imanýyla sonra ilmi ile yüceltir.


Alimlerin faziletine dair pek çok hadis-i þerif bulunmaktadýr, bazýlarý þunlardýr:


Ebu Nuaym Muaz'dan þöyle rivayet etmiþtir: "Alimin abide nispetle fazileti, dolunayýn diðer yýldýzlara üstünlüðü gibidir."


Ýbni Mace'nin Hz. Osman'dan rivayet ettiði hasen hadiste þöyle buyurulmuþtur: "Kýyamet günü üç kiþi þefaat eder: Önce peygamberler, sonra alimler, sonra þehitler." Rasulullah'ýn (s.a.) bu hadisi, alimlerin mertebesinin peygamberlik mertebesinden hemen sonra geldiðine delâlet etmektedir.



Ýbni Abbas'dan þöyle rivayet edilmiþtir: "Süleyman'dan (a.s.) ilim, mal ve saltanattan birini tercih etmesi istenmiþ, o ilmi tercih etmiþ, Allah da ilimle beraber mal ve saltanatý da vermiþtir



El Veciz ve Ahkam Tefsir'ine göre



"Allah sizden iman edenleri yükseltir" Rasule itaat etmekle. "Ýlim verilenleri derecelerle yükseltir" Cennette


Allahu taala âyete, «Ey müminler» hitabýyla baþlayarak müminlere vermiþ olduðu yeri ve deðeri göstermektedir. Bu hitabýn hemen arkasýndan da ulemayý zikrederek ulemanýn yer ve ehemmiyetini göstermektedir. Zira «Ey Ýman edenler» hitabý zatan ulemayý da Ýçine almaktadýr. Ulemanýn tekrar zikredilmesiyle ilmiyle amil olan ilim ehlinin yeri¬nin yüceliðine iþaret edilmektedir.


Kur'an-ý kerim, alimlerin Allah (cc) katýnda yüce bir yerleri olduðunu beyan etmiþtir. Alimlere þeref ve iftihar bakýmýndan ' Kur'anda varid olan âyetler kafidir.
Alimler hakkýnda Resulullah (sav) da, «Ýslâmý canlandýrmak Ýçin Ýlim arayan, okuyan ve okutanlarla peygamberler arasýnda tek bir derece vardýr.buyurmuþtur..(Darimi. Ömer bin Kesir Anil-Hasan'dan rivayet etmiþtir.)





Kurtubi Tefsir'ine göre




Ýman ve Ýlmin Fazileti:


"Allah sizden iman edenleri ve kendilerine Ýlim verilenleri dereceler ile yükseltsin."

Âhiretteki mükâfat ve sevab, dünyadaki þeref ve üstünlük1 itibariyle "yükseltsin" demektir. Yüce Allah mümini mümin olmayana göre, alimi de alim olmayana göre yükseltir. îbn Mesýýd dedi ki: Yüce Allah bu âyet-i kerimede ilim adamlarýný övmektedir. Kendilerine ilim verilenleri iman edip, ilim verilmeyen kimselerin üzerine "dereceler ile" yükseltecektir, demektir. Bu da emrolunduklarýný yerine getirdikleri takdirde dinlerinde onlarý derecelerle yükseltecek anlamýndadýr


Bu âyet-i kerimede AlÝah nezdinde yüksekliðin, ilim ve iman ile olduðunu, meclîslerin ön taraflarýna erkence gidip oturmakla olmadýðýný açýklamaktadýr


Yahya b, Yahya, Malik´ten þöyÝe dediðini rivayet eder: "Allah sizden iman edenleri" ashab-ý kiramý "ve kendilerine Ýlim verilenleri dereceler ile yükseltsin." Allah ilim sahibini ve hakký isteyeni yükseltir.
Yüce Allah´a hamdolsun. Peygamber (sav)´dan da þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir; "Aiim ile abid arasýnda yüz derece vardýr. Her iki derece arasýndaki mesafe hýzlý koþan, zayýf, asil adarýn koþusu ile yetmiþ yýllýk bir mesafedir.
[Deylemî, Firdevs, III)


Yine Peygamber (sav)´dan þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir; "Âlimin âbi¬de olan üstünlüðü ondördündeki ayýn diðer yýldýzlara üstünlüðü gibidir." [DarÝmi, I, 110; Ýbn Mâce, 1, KÝ]

Yine Peygamber (sav) þöyle buyurmuþtur: "Kýyamet gününde üç tür insan þefaat edecektir. Peygamberler, sonra alimler, sonra þehidler." [Ýbn. Mâce, II, 1443]


Rasûlullah (sav)´ýn tanýklýðý ile peygamberlik ile þchadet arasýnda orta bir yerde bulunan bir mevki ne kadar da büyüktür.!


Ýbn Abbas´tan þöyle dediði rivayet edilmiþtir: Süleyman Ca.s) ilim, mal ve hükümdarlýktan birisini seçmekte muhayyer býrakýldý. O da ilmi seçince ona onunla birlikte hem mal, hem de hükümdarlýk verildi.




TEFHÝMU'L KUR'AN Mevdudi tefsir'ine göre...


Yani, Hz. Peygamber'in (s.a.) meclisinde, O'ndan uzak bir yerde oturmakla kýymet derecenizin düþtüðünü sanmayýn ve size "kalkýn artýk, sohbet sona erdi" denildiðinde, bunu kendinize bir hakaret kabul etmeyin.


Çünkü gerçek ölçü iman ve ilimdir. Ýþte sizlerin dereceleri ona göre belirlenecek, Hz. Peygamber'e (s.a.) yakýn ya da uzak oturmakla deðil. Hz. Peygamber'in (s.a.) yanýnda oturmakla hiç kimsenin mertebesi yükselmez.(Yani ilim li bir insana kýyasla aþaðýda netleþiyor.) Mertebenin yükselmesi, iman ve ilim nimetine sahip olan kimseler içindir. Ayrýca bilinmelidir ki, Hz. Peygamber'in (s.a.) yanýnda oturan bir kimse O'na eziyet verebilir, bu da cehalettir.


Allah indinde, Hz. Peygamber'in (s.a.) sohbetinden iman ve ilim kazanan ve bir mümine gerekli ahlâkî kurallarý öðreten kimsenin mertebesi, Hz. Peygamber'in (s.a.) yanýnda boþ oturan kimsenin mertebesinden yücedir.



Elmalýlý Tefsir'ine göre


Allah içinizden iman edenleri, yani hakikaten imanlý olan ve bu emirlere de temiz yürekle iman eden müminleri yükseltsin. Ýman ile emre boyun eðmelerinin mükafatý olarak dünyada baþarý ve güzel ünvan, ahirette cennet köþklerinde makam ile üstünlük versin. Kendilerine ilim verilmiþ olan zatlarý da derecelerle yükseltsin bilhassa ilim ile uðraþýp gereðince amel eden âlimleri de derecelerle daha yüksek makamlara geçirsin


Bu âyet, ilmin fazileti ve âlimlerin üstünlüðü hakkýndaki açýk delillerdendir. Bu konuda birçok hadis de vardýr. Kýsaca ifade etmek gerekirse denilebilir ki, imam-ý Azam Ebu Hanife'nin Müsned'inde Ýbnü Mesud'dan naklettiði þu hadis, bu hussutaki hadislerin en mühimlerindendir.
Peygamber buyurmuþtur ki: "Allah Teâlâ kýyamet günü âlimleri toplayýp da buyuracak ki: 'Ben size sýrf hayýr istediðim cihetle hikmetimi kalplerinize koydum. Haydi cennete girin. Çünkü sizden ortaya çýkacak kusurlara karþý sizi affettim." Tirmizi, Ebu Davûd ve Dârimî þu hadisi merfu olarak Ebu'd-Derdâ'dan rivayet etmiþlerdir..





Celal Yýldýrým Tefsir'i




Ýmân Eden Bahtiyarlar Ve Ýlim Sahipleri


Kalkýn denilince de kalkýverin ki Allah sizden dosdoðru imân edenlerle kendileri¬ne ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah, yaptýklarýnýzdan haber¬lidir.»


Cenâb-ý Hakk'ýn övdüðü ve derecelerini yükselttiði iki sýnýf insan söz konusudur:


a) Dosdoðru imân edenler,


b) Kendilerine ilim verilenler.


Þüphesiz Cenâb-ý Hakk'ýn yalnýz bu iki sýnýfýn deðil, daha birçok sýnýflarýn da derecelerini yükseltir. Ancak gerek gizli toplantý ve fýsýldaþmalarda, gerekse toplantý yerlerine girip çýkmada ve yer almada imân ile ilmin rolü çok büyüktür. Zira imân, Allah korkusunu ve murakabasýný durmadan hatýrlatýr; ilim de faydalý düþünmeyi ve müslümanlardan yana yararlý karar almayý ilham eder. Yeter ki bu iki paha biçilmez nîmet kiþinin kalbinde ve dimaðýnda birleþip bütünleþsin.


Böylece ilgili âyetle, sosyal iliþkilerin düzeninde, hayatýn dengesinin Ýmân ve ilimle gerçekleþebileceðine iþaret edilmekte ve mü'minlerin dikkati bu iki ana faktöre çekilerek saðlam ölçü verilmektedir.


Bilerek, anlayarak, öðrenerek, kýsacasý ilme ve irfana sarýlarak kendini saðlam imân çizgisine getirip günlük hayatýný sâlih amellerle süsleyen bahtiyar mü'minlerin dünyada da, âhirette de derecelerini Cenâb-ý Hak yükseltir. Dünyadaki dereceleri, nezih bir ömür yaþayýp çevrelerine huzur ve güven havasý estirmeleri ve güzel örnek olmalarýdýr. Öyle ki bu düzeyde olan mü'minin yüzünü gören bir kiþi Allah'ý hatýrlar da kendini toparlayýp onun tertemiz hayatýna gýpta eder. Âhiretteki dereceleri ise, Cennet'in yüksek makamlarý, ilâhî rýza ve iltifattýr.


Ýlmi imân ve ahlâkla birleþtirip sâlih amellerle zinetlendirerek insanlýðýn hizmetine sunan âlimler ülkenin temel taþlarý, kültürün öncüsü, huzur ve güveni saðlamanýn kaynaðýdýr. Onlara verilecek uhrevî mükafatýn bir baþka derecesi ise, peygamberler, sýddikler ve þehîdlerle beraber olmaktýr.


Âyetin sonunda «Allah yaptýklarýnýzdan haberlidir» buyurularak, imân ile ilmin bütünlük içinde ilâhî rýza doðrultusunda deðerlendirilip deðerlendirilmediðinden Cenâb-ý Hakk'ýn haberdar bulunduðuna ve ona göre karþýlýk vereceðine, kiþinin niyetine göre onun imân, ilim ve ameline deðer biçeceðine iþaret vardýr.




Et Tefsir'ül hadis ve Beðavi Tefsir alýntýsý



Ayet'i Kerime'de moral verme, gönüllere su serpme amaçlý ifadenin verdiði mesajýn yaný sýra, ilim adamlarýnýn, vakar sahiplerinin önemine yönelik bir iþaret de algýlamak mümkündür. Dolayýsýyla bu sýnýfýn öncelikliliðine iþaret ediliyor. Bundan ayrýca þu evrensel mesajý da çýkarabiliriz: Yüksek bir deðere ermek; dýþ görünüme, meclislerde ve toplantýlarda kendini ön plana çýkarmaya baðlý deðildir. Güzel ahlak, edepli davranma, akýl ve ilim bunun tek koþuludur.


Müfessirler, ayette "ilim verilenler" ifadesinin geçmesinden dolayý, ilim adamlarýnýn üstünlükleri hususu üzerinde de durmuþ, konuya iliþkin olarak çeþitli hadisler rivayet et¬miþlerdir. Bunlardan biri Ebu Derda'dan rivayet edilen þu hadistir:


"Rasulullah'ýn (s) þöyle buyurduðunu duydum: Bir kiþi ilim elde etmek üzere bir yol tutarsa, yüce Allah onu cennete giden yollardan birine iletir. Melekler kanatlarýný, ilim talep edenden duyduklarý memnunluktan dolayý indirirler. Gökler, yer ve hatta suyun içindeki balýk onun için dua eder. Alimin abide üstünlüðü, ondördüncü günündeki dolunayýn, diðer yýldýzlara olan üstünlüðü gibidir. Alimler Peygamber'in varisleridir. Onlardan dinar ve dirhem miras almadýlar. Ýlim miras aldýlar. Kime ilim verilmiþse, büyük bir nasip verilmiþtir."
(Tirmizi Ebu Davud..Bkz. et-Tac, c. 1, s. 54-55..Beðavi Tefsir'i)



Abdullah b. Ömer'den þöyle rivayet edilir: "Bir gün Rasulullah, mescidinde oluþan iki ayn halkýnýn yanýndan geçti. Birinci halkayý oluþturan insanlar, Allah'a dua ediyor, O'n-dan bir þeyler istiyorlardý. Diðerleri ise ilimde derinleþiyor, fýkhedip baþkalarýna öðretiyorlardý. Rasulullah: Her iki halkada hayýr üzeredir; ancak biri diðerinden daha üstündür. Þunlar Allah'a dua ediyorlar, O'na yakanyor, bir þeyler istiyorlar. Allah dilerse, onlara verir, dilemezse vermez. Ama bunlar fýkýh öðreniyor ve bilmeyenlere öðretiyorlar. Dolayýsýyla bunlar onlardan üstündür. Ben bir öðretici olarak gönderildim" buyurdu..
(Beðavi Tefsiri)



Üstad Said Nursi'den Ýlim beyan'ý



Cenâb-ý Hakk'ýn ilim ve kudret, Hakîm ve Rahîm gibi sýfât ve esmâsý; muhit, (Ýhata eden. Etrafýný kuþatan, çeviren) hududsuz, þeriksiz olduðu için onlara hükmedilmez ve ne olduklarý bilinmez ve hissolunmaz. Öyle ise hakikî nihayet ve hadleri olmadýðýndan, farazî ve vehmî (Olmadýðý halde var zannederek) bir haddi çizmek lâzým geliyor. Onu da enaniyet (benlik) yapar.


Kendinde bir rubûbiyyet-i mevhume
, (Cenab-ý Hakk'ýn her zaman her yerde her mahluka, muhtaç olduðu þeyleri vermesi) bir mâlikiyet, bir kudret, bir ilim tasavvur. (Tasarlamak., Düþünce) eder; bir had çizer. Onun ile mûhit (Ýhata eden. Etrafýný kuþatan, çeviren) sýfatlara bir hadd-i mevhum vaz'eder. «Buraya kadar benim, ondan sonra onundur» diye bir taksimat yapar. Kendindeki ölçücükler ile, onlarýn mahiyetini yavaþ yavaþ anlar. Meselâ: Daire-i mülkünde mevhum rubûbiyyetiyle, daire-i mümkinatta (Kâinat. Ýmkân âlemi) Hâlýkýnýn rubûbiyyetini anlar ve zâhir mâlikiyyetiyle, (Malik ve sahib olma.)
(Orjinal Sayfa:569)


Hâlýkýnýn hakikî mâlikiyetini fehmeder(Ulular büyültür)ve «Bu hâneye mâlik (Eve sahip olmak) olduðum gibi, Hâlýk da þu kâinatýn mâlikidir.» der ve cüz'î ilmiyle onun ilmini fehmeder ve kesbî
(Çalýþmakla kazanýlan) san'atçýðýyla o Sâni'-i Zülcelâl'in (Görülen iþ.) ibdâ-i san'atýný anlar. Meselâ: «Ben þu evi nasýl yaptým ve tanzim ettim. Öyle de þu dünya hânesini birisi yapmýþ ve tanzim etmiþ» der.




Muhammed gazali konulu Tefsir'e göre



Ýslâm, insanlarý iman ve ilme uygun bir konuma getirir. Namaz saflarýnda Resû þöyle der: Akýl ve idrak sahipleri beni takip ediniz. Genel meclislerde Yüce Allah þöy le buyurur:


"Allah, sizden inananlarý ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. (Mücâdele: 11)


Müslümanlar peygamberlerini çok fazla seviyorlar. Neden sevmesinler. O, onla rý karanlýklardan aydýnlýða çýkarmýþ, onlara kendilerini yarataný ve rýzýk vereni öðret miþ, onlarý gündüzün ve geceleyin Allah'ý överek ve O'nun önünde saf baðlatmýþýn Hem sonra onun seçkin þahsiyeti, sevgi ve saygýya lâyýktýr. Onun beþerî olgunluðu haddinden fazla sevgiyi hak etmiþtir. Ancak Resûl'ün etrafýnda bulunma ve onunl birlikte oturma isteði, din ve dünya iþlerinin düzelmesi ve Resûl'ün kendine ve aile sine vakit ayýrabilmesi için mutlaka düzenlenmelidir
Gönderme Tarihi: 11.02.2007 - 07:06
eness_25 üyenin diger mesajlarini ara eness_25 üyenin Profiline bak eness_25 üyeye özel mesaj gönder eness_25 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..4
eness_25 su an offline eness_25  
a.s
13 Mesaj -
Huri Ve mehmetduru kardeþlerim ALLAH cc sizlerden de razý olsun inÞ devam edecegiz ilim tefisri daha bitmedi 11 bölüm ALLAHcc nasip ederse 11 inide bitirip ekliyecegim...Sonra sýradaki konularýda sizlerin bereketi ile ekliyecegim..Dua larýnýzda unutmayýn Maes Selam


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son eness_25 tarafından, 11.02.2007 - 07:02 tarihinde.
Gönderme Tarihi: 11.02.2007 - 07:01
eness_25 üyenin diger mesajlarini ara eness_25 üyenin Profiline bak eness_25 üyeye özel mesaj gönder eness_25 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..4
eness_25 su an offline eness_25  
ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..4
13 Mesaj -
***ÞEHÝDALLAHÜ ENNELÜ LA ÝLAHE ÝLLA HÜVEL MELA ÝKETÜ VE ULU ÝLMÝ GA ÝMEN BÝL GISD LA ÝLAHE ÝLLA HÜVEL AZÝZÜL HAKÝM.....



[size=12]Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) su hususu açiklamistir ki, kendisinden baska ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmislerdir). Mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan baska ilâh yoktur... Ali.Ýmran...18[/size]


Taberi tefsir'ine göre


AlIah, kendisinden baþka ilah olmadýðýna, adaleti ayakta tutarak þahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de þahitlik ettiler. Allah'tan baþka ilah yoktur. O, her þeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.


Allah, yarattýklarý arasýnda adaleti ayakta tutarak, kendisinden baþka ilah olmadýðýna, bütün varlýklarýn yaratýcýsý olmasý hasebiyle kendisinden baþka hiç¬bir þeyin gerçek ibadete layýk olmadýðýna þahitlik etmiþtir. Melekler ve ilim sahipleri de Allahtan baþka ilah olmadýðýna, Allahtan baþkasýný rab edinenlerin yalancý olduklarýna þahitlik etmiþlerdir. Allah, kendisinden baþka ilah olmayan dýr. O, her þeye galiptir, yaptýklarýnda hüküm ve hikmet sahibidir.


Müfessirler, bu âyette zikredilen "Allah þahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de þahitlik ettiler." ifadelerindeki þahitliði çeþitli þekillerde tefsir etmiþlerdir.


a- Bazýlarýna göre buradaki þahitlikten maksat, bilinen bir þeyi haber vermedir. Buna göre Allahýn þahitliði, kendi varlýk ve birliðini haber vermesidir. Meleklerin ve âlimlerin þahitliði ise, Allahýn kendilerine bildirdiði varlýðý ve birliðini haber vermeleridir.

b- Diðer bazýlarýna göre ise, Allahýn þahitliði, kendisinin, mevcudatý yaratarak varlýðýný göstermesidir. Meleklerin ve âlimlerin þahitliði ise Allahýn varlýðýný gösteren mevcudatý görüp bu sebeple Allahýn varlýðýný kabu etmeleridir.

"Adaleti ayakta tutma" sýfatýnýn kime ait olduðu hakkýnda da farklý görüþler zikredilmiþtir. Taberinin tercih ettiði görüþe göre bu, Allah tealanýn sýfatýdýr. Buna göre âyetin mânâsý, mealde zikredildiði gibidir.

Diðer bazý âlimlere göre de bu sýfat, ilim sahiplerine aittir. Bu görüþe göre âyetin meali þöyle olmaktadýr: "Allah, melekler ve adaleti yerine getiren ilim sahipleri, ondan baþka ilah olmadýðýna þahitlik etmiþlerdir". Allah teala bu âyet-i kerime ile, Hz. Muhammed (s.a.v.) ile tartýþmaya giriþen Hristiyan Necran heyetinin, Hz. Ýsaya isnad etmiþ
olduklarý "Allanýn oðlu" þeklindeki iddialarýný reddetmiþ, kendisinden baþka hiçbir ilah olmadýðýný eþi benzeri ve emsali bulunmadýðýný beyan etmiþtir. Buna hem bizzat kendisini hem de Meleklerinin ve âlim kullanýlýn þahitlik ettiklerini beyan etmiþtir. Böylece Resulullah ile asýlsýz bir tartýþmaya giriþen Hristiyan Necranlýlarýn heyetine cevap vermiþ ve onlarý susturmuþtur.




Tefsir'i Kebir Mefatihü'l-Ðayb' a göre


Âlimler âyetinin izahý hususunda þu iki görüþü belirtmiþlerdir:


1- Allah'ýn ve meleklerle ilim sahiplerinin þehâdeti ayný mânâdadýr.
2- Hepsi ayný manada deðildir.
iki þekilde izah mümkündür:


Birinci görüþü þu iki þekilde izah mümkündür:


a) Þahadeti, "ilme dayalý olarak haber vermek" mânâsýndan ibaret saymak... Bu mânâ, hem Allah, hem melekler, vermesidir. Biz, bu konuda nakli delille istidlal
(Ýman ve Ýslâmiyet yolundan çýkarmaða, dalâlete düþürmeðe çalýþmak). edilebileceðini daha önce söylemiþtik.


Bunun melekler ve ilim sahipleri için ayný mânada oluþu ise, hepsinin de Allah'ýn bir olduðunu, eþi ve benzeri olmadýðýný haber vermeleridir. Bu izaha göre, âyetteki "þahâdet'ten anlaþýlan mânânýn, gerek Allah, gerek melekler ve gerekse ilim sahipleri için ayný olduðu sabit olmuþ olur. hem de ilim sahipleri için aynýdýr. Allah tarafýndan bu mânâda oluþu, Cenâb-ý Hakk'ýn Kur'ân-ý Kerim'de, kendisinin bir olduðunu ve kendisinden baþka Ýlah olmadýðýný haber


b) Âyetteki þahadeti, "açýklayýp ortaya koyma" mânâsýnda anlamak... Çünkü Allah Teâtâ, kendisinin tek ilah olduðuna delâlet edecek þeyleri yaratmak suretiyle, bu þehâdeti açýklamýþ ve ortaya koymuþtur. Melekler ve ilim sahipleri de Allah'ýn tek olduðunu ortaya koymuþ ve bunu hem nakit hem de aklî delillerle beyân etmiþlerdir.



Melekler bunu peygamberlere; peygamberler, âlimlere; âlimler de bütün insanlara açýklamýþlardýr.


Buna göre aradaki fark, sadece açýklama ve beyan etmenin þeklindedir. Binâenaleyh açýklama ve ortaya koyma mânâsý, gerek Allah hakkýnda, gerekse ilim sahibleri hakkýnda aynýdýr. Bu sebeple "þahâdet'ten anlaþýlan mânânýn, her iki izaha göre de ayný olduðu ortaya çýkmýþ olur.


Bütün bunlardan maksad, Cenâb-ý Hakk'ýn, Hz. Peygamber (s.a.s)'e sanki þöyle demesidir: "Allah'ýn birliði, kendi þahadeti ve þahadetlerine itibar edilen bütün mahlûkatýnýn þahadeti ile sabit olmuþ bir hakikattir. Bu güçlü din ve saðlam yol, hristiyanlardan ve putperestlerden kendini bilmez câhillerin karþý çýkmalarý ile zayýflamasýn. O halde sen ve ümmetin bu din üzere devam edin. Çünkü bu Ýslâm'dýr. Allah katýndaki din de iþte bu Ýslâm'dýr.


Ýkinci görüþ þöyle diyenlerin görüþüdür: Allah'ýn kendi birliði hususundaki þahadeti, bir olduðuna dâir delilleri yaratmasýndan ibarettir.


Meleklerle ilim sahiplerinin þahadeti ise, bunlarýn Allah'ýn birliðini ikrar edip imân etmelerinden ibarettir. Bu iki mânâdan herbiri "þahadet" kelimesi ile ifâde edilebildiði için, her ikisini de "þahadet" kelimesiyle anlatmak, garip görülecek bir þey deðildir.


Bunun bir benzeri de:



"Þüphesiz Allah ve melekleri o peygambere salât ederler. Ey Ýmân edenler siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selâm verin" (Ahzâb. 56)



âyetidir. Hepsi ayný lafýzla ifâde edildiði halde, Allah'ýn salâtýnýn meleklerinkinden, me- leklerinkinin de mü'minlerin salâtýndan farklý olduðu herkesin malumudur.


Âyetteki "ilim sahiplerinden maksad, Allah'ýn birliðini kat'î delillerle bilen kimselerdir. Çünkü þahadet, ancak bir bilgiye dayalý olarak yapýldýðýnda makbul olur. Ýþte bundan ötürü Hz. Peygamber (s.a.s), "Birþeyi güneþ gibi iyice bildiðin zaman, þahadet et" buyurmuþtur.Bu, bu yüce mertebenin ve þerefli derecenin ancak usûl âlimleri (kelâmcýlar) için söz konusu olduðunu gösterir..




Tefsir'ül Münir'e göre


Nuzul Sebebi

Resulullah (s.a.) Medine'ye geldikten sonra durumu açýða çýkýp etrafa yayýlýnca Þam (Suriye) halký hahamlarýndan iki haham huzuruna geldiler. Medi¬ne'yi gördüklerinde biri ötekine, "Bu þehir son zamanda çýkacak peygamber þehrinin niteliklerine ne kadar da benziyor" dedi. Resulullah (s.a.)'ýn huzuruna girdiklerinde sýfat ve özellikleriyle onu tanýdýlar.


Ýkisi de Hz. Peygambere, *Sen Muhammed misin?" dediler. O, evet dedi. Sonra "Sen Ahmed misin? dediler. O evet dedi. Bunun üzerine, "Biz sana bir þahitliði soracaðýz. Eðer sen olduðu gibi onu haber verirsen sana iman eder, seni tasdik ederiz" dediler. Resulullah (s.a.) onlara, "Sorunuz" deyince þöyle dediler:


"Allah'ýn kitabýndaki en büyük þahitliðin hangisi olduðunu bize haber ver." Bunun üzerine Yüce AllahAllah kendisinden baþka hiçbir ilâh olmadýðýný adaleti ayakta tutarak açýkladý (þahitlik etti), melekler de ilim sahipleri de" buyruðunu indirdi. Her ikisi de bunun üzerine Müslüman oldular ve Resulullah (s.a.)'ý tasdik ettiler...



Açýklamalar..

Þaný Yüce Allah bütün insanlara vahdaniyetini, afak ve enfüste (iç ve dýþ dünyalarýnda) bulunan tekvin! ve tasarrufi (yaratma ve tasarrufunun) delâletleri ile açýklayýp beyan etti. Melekler de bu gerçeði rasullere bildirdi ve apaçýk bilgiyle desteklenmiþ þahitlikte bulundular. Ýlim ehli de bu þekilde haber verdiler, bunu açýkladýlar ve delil ve belgeler eþliðinde þahitlik ettiler.

Bu, böyle bir konumda ilim adamlarýnýn oldukça büyük bir özelliðini ortaya koymaktadýr, el-A'meþ der ki: Ben de Allah'ýn þahitlik ettiði þeye þahitlik ederim. Bu þahitliðimi Allah'a emanet olarak tevdi ediyorum. Bu, Allah nezdinde benim bir emanetimdir.
Akaid, ibadetler, adab ve ameller ile kâinatta ve yaratýklar arasýnda bütün hallerde adaleti ayakta tutandýr bu. Adaletin niteliklerinden bir tanesi de Yüce Allah'ýn aþaðýdaki ve benzeri diðer buyruklarýnda vurgulandýðý gibi hükümlerde adaleti hak ile emir Duyurmasýdýr:



"Muhakkak Allah adaletle ve iyilikle emreder." (Nahl, 16/90) "Bir de insanlar arasýnda hükmettiðiniz zaman adaletle hükmediniz." (Nisa, 4/58)


Yüce Allah indirdiði þeriatýnda da, kâinattaki uygulamalarýnda da adil olandýr. Çünkü O, kâinat düzenini sapasaðlam yapmýþ, maddî ve ruhî güçler arasýnda, insan ve yaratýcýsý arasýndaki hükümlerde, fert ile toplum, insan ile insan, herhangi bir toplumdaki insan gruplarý arasýnda, zengin ve fakir arasýnda ve buna benzer karþýlýklý taraflar arasýnda son derece hassas bir denge kurmuþtur.


Daha sonra Yüce Allah, "Ondan baþka hiçbir ilâh yoktur. Azîz'dir, Hakîm'dir" buyruðu ile ulûhiyette tek ve eþsiz olduðunu bir daha pekiþtirmektedir. Azîz, asla yenik düþürülemeyen, güçlü, kudreti kâmil, azamet ve kibriyasý en yüce olandýr. Hakîm ise sözlerinde, fiillerinde, þeriat ve kaderinde olsun her þeyi en doðru ve en uygun yerine koyan demektir.



Ayetlerden Çýkan Hüküm Ve Hikmetler


18. ayet-i kerimenin konusu Yüce Allah'ýn vahdaniyetini, Allah'ýn afak ve enfüste açýklamýþ olduðu tekvini delillerle indirmiþ olduðu ayetleriyle ispat et¬mektir. Melekler ve ilim adamlarý da bunu haber verip açýklamýþlardýr. Kurtu-bî der ki: Ayet-i kerime, ilmin faziletine, ilim adamlarýnýn da þeref ve üstünlük¬lerine delildir.

Eðer ilim adamlarýndan daha þerefli bir sýnýf bulunsaydý, Yüce Allah onlarý da kendi ismi ve meleklerinin ismiyle birlikte zikrederdi; týpký ilim adamlarýnýn ismini birlikte zikrettiði gibi. Bunu yüce Allah'ýn Resulullah (s.a.)'a vermiþ olduðu ilmini artýrma talebinde bulunmasýný emrettiði þu buyruðu da tekit etmektedir:

"De ki, Rabbim ilmimi artýr." (Tâ-Hâ, 10/114).

Sünen'de yer alan hadiste de, "Ýlim adamlarý peygamberlerin mirasçýlarýdýr" buyrulmak-tadýr.


Yine Hz. Peygamber, "Ýlim adamlarý Allah'ýn yaratýklarý üzerindeki eminleridir"aglae/-Kudaf ve Ýbn/AsakirHz. Enes'ten rivayet etmiþtir,) buyurmuþtur. Ýþte bu ilim adamlarý için çok büyük bir þereftir ve dinde yerlerinin çok önemli olduðunu ortaya koymaktadýr.(Kurtubi) Enes (r.a.) de Resulullah (s.a.)'m þöyle buyurduðunu rivayet etmektedir: "Her kim Yüce Allah'ýn, "Allah kendisinden baþka hiçbir ilâh olmadýðýný, adaleti ayakta tutarak açýkladý. Melekler de ilim sahipleri de. Ondan baþka hiç bir ilâh yoktur Azîz'dir, Hakîm'dir" buyruðunu uyuyacaðý vakit okursa Allah onun için kýyamet gününe kadar kendisine maðfiret dileyecek yetmiþ bin melek yaratýr."



Savfetü't Tefasir'e göre



Nuzul sebebi..


Rasulullah (s.a.v.) Medine'de yerleþince, Suriye'deki Yahudi âlimlerinden ikisi geldiler. Yanma girdiklerinde, hususiyetlerinden Hz. Peygamberi tanýdýlar ve: "Sen Muhammed misin?" diye sordular. Rasulullah (s.a.v.) "Evet" dedi. Onlar: "Sen Ahmed misin?" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Evet" diye cevap verdi. "Sana þahitliði soracaðýz, eðer sen onu bize bildi rirsen, sana iman eder ve tasdik ederiz" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Sorunuz" diye buyurdu. Dediler ki: "Allah'ýn kitabýndaki en büyük þahitliði bize bildir" Bunun üzerine ... ol âyeti nazil oldu. Adamlarýn iki si de müslüman oldular ve Rasulullah (s.a.v.)'ý tasdik ettiler..


Tefsir'i


Allah, kendisinden baþka Ýlâh olmadýðýn; þehâdet etti. Yani kendisinin vahdaniyetini ve tek olduðunu kullarýna bildi rip açýkladý. Zemahþerî þöyle der: Allah'ýn, birliðine delaleti, bir þeyi U yan etmek ve açýða çýkarmak için þahidlik edenin þehadetine benzetild Melekler ve ilim ehli olanlar da, O'nun yarattýðý ve güzý yaptýðý varlýk delilleriyle O'nun birliðine þahitlik ederler. Yüc Allah, taksim ettiði eceller ve rýzýklar hususunda da adaletli davranmal tadýr, O'ndan baþka hiç bir hak mabud yoktur. Mülküm güçlü, yaptýðýnda hikmet sahibidir..(el-Kurtubî, IV/415 el- Bahru'l-muhît 11/401)




El-Veciz tefsir'ine göre



18- “Allah ondan baþka ilah olmadýðýna þahitlik etti.”
Birliðine dair delilleri açýkladý.
"Mekkeler ve” Ýlim sahibleri"
Bütün iþlerinde adaletin gereðini yapan ilim sahibleri
“Allah’dan baþka ilah olmadýðýna þahitlik ettiler.”




Elmalýlý Tefsir'ine göre


Allah Teâlâ'nýn "kendisinden baþka bir Ýlah olmadýðýna, yani tek ve yegane ilâh" olduðuna bütün melekler, gerek tekvinî anlamda, gerek teþri'î herhangi bir hususta ilâhî emri ve iradeyi teblið ve icra ile görevli Allah elçileri olmalarý anlamýyla bütün melekler, bütün idrak ve akýl sahibi olan görülmez varlýklar, bedensel varlýklarýndan soyutlanmýþ ruhlar dahi þahitlik ettiler, üstelik þehadetlerinin doðru olduðuna Hak Teâlâ'yý da þahit tuttular. Zira Allah Teâlâ kendi þehadetini evvela bunlara bildirdi ve bunlarý þahit gösterdi.


Allah Teâlâ'nýn "kendisinden baþka Ýlah olmadýðýna, yegane tapýlacak ilâhýn kendisi olduðuna" yani, gerçekten ilim sahibi olanlar, bütün peygamberler, büyük âlimler ve O'nun birliðine þahitlik ettiler. Ýlim ehli arasýnda görülüp de adalet ve hakkaniyetten sapan, adalet ve hakperest olmayanlarýn inkâr veya þehadetlerini gizlemeleri, ketm eylemeleri önemli deðildir. Adalet ve insaf sahibi olan hiçbir ilim sahibi yoktur ki, hiç olmazsa kendi içinde, Allah'ýn birliðine þahitlik etmesin.



Zaten ilmin ve âlimin bilfiil yeryüzündeki varlýðý bile Allah'ýn birliðinin açýk delillerindendir.

Ýlim zaten vakýaya uygun deðilse, yani hakkýn ve gerçeðin olduðu gibi tanýnmasý demek olan hak ve gerçek deðilse ilim olmaz. Bildiðinin doðruluðu ve gerçekliðine iman ve þehadeti olmayan da âlim deðildir. Hak Teâlâ ezel ve ebed bakýmýndan gerçekten kendisinin tek ilâh olduðuna ve birliðine þahit deðilse; ne ilimde hakikat bulunabilir, ne de kimse kendi kendini tanýyýp bilebilirdi. Sofistler gibi ilmi inkâr ederek veya gerçekleri tersyüz ederek þüpheye ve inkâra sapanlar ise kendilerinde Hakk'ýn þahitliðini yapan bir ilmin bulunmamasýndan dolayý þahitlik ehliyetinden mahrum kalmýþlar ve bu davada mahkum olanlar arasýna girmiþlerdir..



Et-Tefsir'ül Hadis'e göre


Allah'ýn, meleklerin ve samimi ilim sahiplerinin Allah'ýn birliðine þahitlik etmeleri ile baþlayan ayetlerde, ifade edilen mânâyý kuvvetlendirmek, bu mânânýn tartýþmasýz hak ve doðru olduðunu ortaya koymak için "ta'birî" bir üslup kullanýlmýþtýr. Bu, þüphesiz güçlü ve saðlam bir üsluptur. Ýslam davasýnýn özünü ve temel prensibini Kur'an'ýn diliyle anlatan Peygamber (sav) bu üslubu kullanmýþtýr. Ýslam davasýnýn bu iki temel unsuru Allah'ýn mutlak vahdaniyeti ve O'nun birliðine teslim olmanýn gerekliliðidir. Ýþte hak din budur ve üzerinde ne tartýþmaya ne de çekiþmeye yer yoktur. Oysa kitap ehli olanlar arasýnda bu durum bir hayli yaygýn idi ve aralarýnda meydana gelen tartýþmalar kendi nevalarý ve azgýnlýklarýndan kaynaklanýyordu.


Yoksa Allah'ýn kendilerine indirdiði ilahi kitaplardan ve peygamberlerden deðildi. Bu ayetlerin son kýsmý ise tartýþmaya asla yer olmayan hususlarda tartýþmak isteyenlere karþý Peygamber (sav) uyarýlmýþ, kendini ve kendine uyanlarý Allah'a teslim ettiðini ilan ederek konumunu belirlemesi ve müslüman olarak yaþadýðý sürece Allah'ýn vereceði yüceliklere talip olmasý ile emrolunmuþtur. Ayrýca, onlar da eðer müslüman olurlarsa Allah'ýn kendilerine göstereceði hidayet yolunun kendilerini bir araya toparlayacaðýný, eðer yüz çevirirlerse bunun kendi aleyhlerine olduðunu, kendine düþen görevin yalnýzca teblið olduðunu ve Allah'ýn insanlarý hakkýy¬la gözetip iþlerine vakýf olduðunu ilan etmesi emredilmiþtir.


Son ayette Hz. Peygamber'e verdiði emrin, hem Ehli Kitab'a hem de diðer kesimlere yönelik olduðu mülahaza edilmektedir. Ancak buradaki hitap muhtemelen bir genelleme olabilir. Çünkü ayette kullanýlan ifade genel bir çaðrý þeklindedir. Ayrýca ayetler-deki hitap tartýþmaya þahid olan bazý tarafsýz Arap müþrikleri de olabilir




Þifa Tefsir'ine göre


Allah, melekler ve ilim sahipleri adaleti yerine getirerek, O'ndan baþka ilah olmadýðýna þahidlik yaptýlar. O'ndan baþka ilah yoktur. O Aziz'dir, Hakimdir.


Ýslam hukukunda þahid; kiþinin duyduðu, gördüðü, bildiði bir þeyi hakim huzurunda ifade eden kimsedir.
Melekler isyansýz itaatlarý, emredileni yerine getirmeleri ile þahitliklerini yaparlar.


Ýlim adamlarý Allah'ýn Kur'an ayetleri ile tabiat ayetlerinden gördüklerini ve bildiklerini dilleri ve kalemleriyle açýklayarak þahitlik yaparlar.
Mücahidler kanlarýyla þahidlik yaparlar ve þehid olurlar. Allah (c.c.) ise kendi varlýðýna kendisi þahiddir.


Hz. Musa'ya indirdiði Tevratý, Hz. Davud'a indirdiði Zebur'u, Hz. Ýsa'ya indirdiði Ýncil'i Hz. Muhammed'e indirdiði Kur'an ayetleri ve diðer sahifelerle þahidlik yapar. (Allah'ýn selamý bütün peygamberlerin üzerine olsun)


Kur'an inmeye baþladýðýnda o devrin ünlü þair ve edipleri hayretler içinde kalýrlar. "Muhammed'i ve edebi üstünlüðünü biliriz ama, bu sözleri söyleyebilecek güçte deðildir." derler.


Tabiat ayetleri de Allah'a þahittir. Elinizi kaldýrýn ve ona dikkatle bakýn. Seven, okþayan, ele bakýn. Döven acýtan ele bakýn.Allah'ýn varlýðýný inkar edene delil olarak herhangi birþeyi söyleyi verin. O anda ilk gördüðünüzü delil olarak hatýrlatýverin.Bu dünya galerisinde gezerken gördüðünüz her þaheseri gördüðünüzde fe Sübhanellah diyerek yaratýcýsýna teþbih ediniz. Galerilerde ressamýn defterine takdirkar sözler yazdýðýnýz gibi bu galeride de Allah'a yönelerek: Anladýk iman ettik varsýn, birsin ya Rabbi diyelim.

Þahid: bildiðini hakim önünde ifade edendir dedik. Allah'ýn varlýðýna ve birliðine camide, yolda, otobüsde, uçakda, dairede, askeriyede, okulda heryerde þahidlik yapýlmalýdýr.


Allah'a inandýðý halde hiçbir kimseye bildirmeden ölenlere biz gayri müslim muamelesi yaparýz.

Þehadet kelimesi diye bildiðimiz:


«Eþhedü Enlâ-Ýlahe Ýllallah. Ve Eþhedü enne Muhammeden abdü-hü ve Rasülüh» kelimei tayyibesinin manasýný bilmeliyiz.


Kâfir bir insan bu kelimeyi söyleyerek müslüman olur ancak manasýný bilmesi þarttýr.

Alman veya Amerikan kâfirine bu kelimeyi manasýný bilmeden söyletseniz müslüman olmaz



Kurtubi Tefsir'ine göre


1- Bu Âyetin Önemi:
Said b. Cübeyr dedi ki: Kabe´nin etrafýnda 360 tane put vardý. Bu âyet-i kerime nazil olunca bu putlar yüzüstü secde eder gibi yýkýldýlar.
2- îlmin ve Alimlerin Fazileti:



Bu âyet-i kerimede ilmin faziletine, ilim adamlarýnýn þeref ve üstünlüðüne delil vardýr. Çünkü þayet ilim adamlarýndan daha þerefli bir kimse bulunsaydý yüce Allah ilim adamlarýný birlikte sözkonusu ettiði gibi; onlarý da el¬bette kendi ismiyle, meleklerinin ismiyle birlikte burada zikrederdi. Yüce Al¬lah ilmin þerefi ile ilgili olarak Peygamberine (sav) þunu buyurmuþtur:


"De ki.Rabbim, ilmimi artýr." (Ta-Hâ, 20/114)


Eðer ilimden daha þerefli birþey olsaydý elbette ki yüce Allah peygamberine ilmini artýrmasýný istemesini emretmiþ olduðu gibi; onun da artýrýlmasýný istemesini emrederdi.


Hz.Peygamber de: "Þüphesiz ilim adamlarý peygam¬berlerin mirasçýlarýdýr" (Tirmizî, Ýlm 19; Buhârl, tim 10 (muallak) dediði gibi: "Ýlim adamlarý Allah´ýn, yaratýklarý üze¬rindeki eminleridir" (el-Azîzî, es-Sirâcu´l-Munîr, II, 437) diye de buyurmuþtur. Bu da ilim adamlarý için, büyük bir þereftir; dinde onlarýn çok büyük bir yer iþgal ettiklerini göstermektedir


3- Bu Âyetin Fazileti:

Gâlib el-Kattân rivayetle der ki: Ben bir ticaret maksadýyla Kûfe´ye gittim. el-A´meþ´e yakýn bir yerde konakladým. Ona zaman zaman gidip gelirdim. Bir gece Basra´ya doðru gitmek isteyince geceleyin kalkýp teheccüd kýldýðýný gördüm. Þu:



"Allah adaleti ayakta tutarak- þehadet etti ki, gerçekten O´ndan baþka ilâh yoktur, melekler ve ilim sahipleri de buna þehadet ettiler. O´ndan baþka ilâh yoktur, o Azizdir, Hakimdir. Muhakkak Allah katýnda din Ýslâm´dýr." (Âl-i Ýmrân, 3/18-19)


âyetlerini okudu. el-A´meþ dedi ki: Ben de Al¬lah´ýn þahitlik ettiði þeye þehadet ediyorum. Bu þehadetimi Allah´a emanet bý rakýyorum.


Ve bu benim Allah nezdindeki bir emanetimdir. Ve: "Þüphesiz Al¬lah katýnda din Ýslâm´dýr" -sözlerini defalarca tekrarladý-. Sabahleyin yanýna gittim, onunla vedalaþtýktan sonra þöyle dedim: Ben senin bu âyet-i kerimeyi okuduðunu iþittim. Bu âyet hakkýnda sana ulaþan haber nedir? Ve bir seneden beri senin yanýnda olduðum halde bunu bana anlatmýþ deðilsin.


Ba¬na: Allah´a yemin ederim, bir sene daha kalsan yine sana anlatacak deðilim. (Gâlib devamla) dedi ki: Onun yanýnda ikamet ettim ve kapýsýna bana bu söz¬leri söylediði günün tarihini yazdým. Üzerinden bir sene geçince ona: Ey Mu-hammed´in babasý iþte sene geçmiþ bulunuyor, dedim. Deki ki: Bana Ebu Va-il, Abdullah b. Mesud´dan þöyle dediðini nakletti: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Kýyamet gününde bu emanetin sahibi getirilir. Yüce Allah þöyle buyu¬rur: Kulum bana bir ahid vermiþti. Verilen sözleri yerine getirmeye en layýk olan Benim, haydi kulumu cennete koyunuz.(( Suyûti, ed-Durru´l-Mensûr, II, 166))



Yine Enes´ten Peygamber (sav)ýn þöyle buyurduðu rivayet edilmektedir: "Her kim: "Allah -adaleti ayakta tutarak- þehadet etti ki, gerçekten O´ndan baþka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de buna þehadet ettiler. O´ndan baþka ilâh yoktur. O Azîzdir, Hakimdir" âyet-i kerimesini uyuyacaðý vakit okuyacak olursa, Allah Teala ona Kýyamet gününe kadar kendisi için maðfiret dileyecek yetmiþbin tane melek var eder."


Tefhimu'ul-Kur'an Mevdudi'ye göre



Bu, Allah'ýn kendisinin tüm evrende mâbudluk sýfatýna, otorite ve haklarýna sahip tek Mâbud olduðuna þehadet etmesidir. Bu O'nun þahitliðidir ve kimin þahitliði, evrendeki tüm gerçeklikleri doðrudan bilen Allah'ýn þahitliðinden daha güvenilir olabilir? O, tüm yarattýklarýný görür ve ne yerde, ne gökte O'ndan gizli bir þey yoktur.


Allah'tan sonra en güvenilir þahitler evren'deki iþleri yöneten meleklerdir. Onlarýn delili kendi kiþisel bilgilerine dayanýr; yani "Bu ülkenin tek Hakim'i Allah'týr, dolayýsýyla gök ve yerle ilgili iþlerde O'ndan baþka emir verebilecek kimse yoktur." Daha sonra Hak bilgisiyle donanan herkes, dünyanýn baþlangýcýndan bugüne dek, tüm evrende sadece Allah'ýn Hakim ve düzenleyici olduðuna þahitlik etmektedir




Risale-i Nur'dan Ýlim Beyan'ý


Ýnsan, saray gibi bir binadýr; temelleri, erkân-ý îmâniyedir (imanýn,esaslarý,temelleri,rükünleri.). Ýnsan, bir þeceredir; kökü esâsât-ý îmâniyedir. Îmanýn rükünlerinden en mühimmi, Ýman-ý Billâh'týr.(Allah'a ve O'nun sýfatlarýna inanmak.) Allah'a îmândýr. Sonra Nübüvvet ve Haþir'dir (Haþreden, toplayan. Cem'eden)

Bunun için, bir insanýn en baþta elde etmeye çalýþtýðý ilim; îman ilmidir. Ýlimlerin esâsý, ilimlerin þâhý ve pâdiþahý; îman ilmidir

***Yu-til hikmete mey yeþa-e* ve mey yu-tel hikmete fe gad ütiye hayran kesira* vema yezekkeru illa ülil elbeb***


Allah hikmeti dilediðine verir. Kime hikmet verilmiþse, þüphesiz ona çokça hayýr verilmiþ demektir. Bunu ancak akýl sahipleri anlar. bkr 269



Taberi Tefsirine göre ....



Müfessirler, âyette zikredilen hikmetten neyin kastedildiði hususunda farklý görüþler zikretmiþlerdir:

.
a- Abbasýýý þunlarý söylediði rivayet edilmektedir. Âyetteki "Hikmef'ten maksat, Kur'anýn nâsihini, mensuhunu muhkemini, müte-þabihini, mukaddemini, muahharýný, helalini, haramýný ve misallerini anlamak ve bilmektir.

b- Mücahitten nakledilen diðer bir görüþe göre burada zikredilen Hikmetten maksat, sözde ve iþte isabetli olmaktýr.

c- Ýbn-i Zeyde göre, burada zikredilen hikmetten maksat, dini anlamak ve ona uymaktýr.

d- Ýbrahim en-Nehaiye göre hikmet'ten maksat, anlayýþlý olmakür.

e- Reb1 b. Enese göre bundan maksat, Allahtan korkmadýr. Çünkü her þeyin baþý Allahtan korkmaktýr. Ve Allah teala: "Kullan içinde Allahtan hakkýyla korkanlar ancak âlim kullardýr. buyurmuþtur.....(Taberi tefsiri.).




Ýbni Kesir e göre...


Ýbn Merdûyeh... Ýbn Mes'ûd'dan merfû' olarak rivayet ediyor ki «Hikmetin baþý Allah korkusudur.»
Yine Ýbn Mes'ûd'dan Ebu'l-Âliye rivayet eder ki, hikmet, «Kitâb ve anlayýþtýr.»
Ýbrahim en-Nehaî hikmetin, anlayýþ olduðunu söylemiþtir.
Ebu Mâlik hikmetin; sünnet olduðunu söylemiþtir.
Ýbn Vehb, Mâlik'den rivayetle anlatýyor ki, Zeyd Ýbn Eþlem; hikmet akýldýr, demiþtir... (Ýbni kesir Tefsiri)....




Elmamlýlý Hamdi Yazýr Tefsir'ine göre



Allah kime hikmet verirse o muhakkak ki, birçok hayra erdirilmiþ olur. Çünkü hikmetsiz binde bir hayra erilirse, bir hikmet ile binlerce hayra erilir

HÝKMET. VERÝR YANÝ HÝKMETÝN Güzel ameller içindeki yeri de ilme yöneliktir. Yani bir iþi körü körüne deðil de, önünü sonunu düþünerek ve ondan doðacak bütün tehlikeleri bertaraf etmeyi gözeterek yapmak demektir. Bütün bunlardan anlaþýlmaktadýr ki; hem ilim, hem iþ yapma hikmetin en esaslý mânâsýný teþkil eder.

HÝKMET demek Sözde ve fiilde doðruyu tutturma..

Hikmet; ilim ve fýkýh demektir (MücahiD..Hikmet, icad demektir (Ta'rifat-ý Seyyid'den

Hikmet varlýklarýn özündeki mânâlarý anlamaktýr ..Hikmet, Allah'ýn emrini anlamaktýr (Zeyd b. Eslem ve oðlu). (Elmalýlý Tefsiri..)




Fahruddin Er-Râzi, Mefâtihu’l-Gayb,a göre


Hikmef'ten murad, ya ilim, veyahut da yerli yerinde yapýlan iþtir. Mukâtil'in þöyle dediði rivayet edilmiþtir: "Hikmetin Kur'an'da dört manasý vardýr:

a) Kur'an'ýn va'z-ü nasihatlarý.. Nitekim Cenâb-ý Hak, "aglaAllah'ýn) size öðüt vermek için indirdiði kitabý (Kur'an) ve hikmet..."aglaBakara,231) yani "Kur'an'ýn va'z-ü nasihatlarý.." buyurmuþtur. Nisa sûresinde de: "Allah sana kitabý ve hikmeti indirdi (Nisa, 113), yani "Kur'an'ýn nasihatlarýný indirdi" buyurmuþtur

b) Anlayýþ ve ilim... Cenâb-ý Allah'ýn: "Henüz çocuk iken biz o (Yahya'ya) hikmet verdik" (Meryem, 13) âyeti ile, Lokman süresindeki, "Biz Lokmana hikmet verdik"kokman, 12), yani "ilim ve anlayýþ verdik" âyeti ve En'am sûresindeki "Onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiðimiz kimselerdir"aglaEnam,89) âyeti gibi...

c) Nübüvvet (Peygamberlik)... Nitekim Hak Teâlâ: "Bizgerçekten Ýbrahim'in soyuna da kitap ve hikmet verdik" (Nisa, 54); "Biz O (Davud'a) hikmet ve fasl-ý hitap (güzel konuþma ve hükmetme kabiliyeti) verdik" (Sa'd, 20) ve, "Allah O (Davud'a) saltanat ve hikmet, yani peygamberlik verdi" (Bakara, 251) buyurmuþtur

d) Kur'an'ýn harikulade sýrlarý.. Allah Teâlâ, Nahl sûresinde, "Rabbinin yoluna hikmet ile davet ef"aglaNaný. 125) ve tefsirini yaptýðýmýz bu ayette, "Kime hikmet verilir ise, þüphesiz ona çok hayýr verilmiþ demektir" buyurmuþtur."


Bütün bu mânâlar incelendiðinde, netice itibarý ile "ilim" mânâsýna gelir.Ey zavallý insan bir düþün! Allah Teâlâ insanlara çok az bir ilim vermiþtir. Nitekim O, "Size az bir Ýlimden baþkasý verilmemiþtir" (isra. ss) buyurmuþtur. Bütün dünya bile, "pek az bir þey" diye tavsif edilmiþtir. Allah Teâlâ, "De ki : Dünya malý pek azdýr" (Nisa, 77) buyurmuþtur. Bu az þeyin ne kadar olduðuna bir bak da, çok olanýn ne kadar olacaðýný anla Aklî deli de bu hakikati göstermektedir. Çünkü dünyanýn, miktarý ve ömrü sonludur. Ýlimlerin mertebelerinin, sayýlarýnýn, ne kadar süreceklerinin ve bunlardan elde edilecek saadetlerin ise sonu yoktur. Bu da, sana ilmin ne kadar üstün olduðunu gösterir.. (Fahruddin Er-Râzi, Mefâtihu’l-Gayb)




Kurtubi Tefsir'ine göre


Yüce Allah´ýn: "Hikmeti dilediðine verir" buyruðu hikmeti kullarýndan dilediði kimseye verir, demektir. Ýlim adamlarý burada geçen *hikmet"in an¬lamý hakkýnda farklý görüþlere sahiptir. es-Süddî, hikmet nübüvvettir derken, Ýbn Abbas þöyle demektedir: Kur´ân´ý bilmek, Kur´ân´ý fýkhetmek (derinliðine kavrayýp anlamak) neshini, muhkemini, müteþabihini, garibini, önce inenini sonra inenini bilmektir.


Katade ve Mücahid der ki: Hikmet, Kur´ân´da fýkýh sahibi olmaktýr. Mü-cahid der ki: Hikmet söz ve fiilde isabettir.


Ýbn Zeyd der ki: Hikmet dini akletmektir. Malik b. Enes der ki: Hikmet Allah´ýn dinini bilmek, o dinde fakih olmak ve ona uymaktýr
Allah´ýn Kitabý bir hikmettir, Peygamberinin sünneti bir hikmettir. Üstün kýlmaya (tafdil) dair sözü geçen herþey bir hikmettir.


Hikmetin asýl anlamý kendisi vasýtasýyla sefihlikten uzak durulan þeydir. Ýlme hikmet denilmiþtir. Çünkü onunla (kâhinlikten) uzak durulur ve onunla sefihlikten uzak durma gereði öðrenilir. Sefihlik ise çirkin olan her türlü iþtir. Kur´ân, akýl ve fehm (kavrayýþgöz kırpma da böyledir. Buhârî´de: "Allah kimin hakkýnda hayýr murad ederse onu dinde fakih kýlar" [247] hadisi yer almaktadýr.


Bu¬rada da yüce Allah: "Kime hikmet verilirse gerçekten ona pek çok hayýr verilmiþtir" diye buyurulmaktadýr.Yüce Allah´ýn: "Kime hikmet verilirse gerçekten ona pek çok hayýr verilmiþtir. Özlü akýl sahiplerinden baþkasý iyice düþünemez" buyruðu ile il¬gili olarak þöyle denilmektedir: Kendisine hikmet ve Kur´ân-ý Kerîm verilen kimseye öncekilerin kitaplarýndan oian sahifelerdeki ve baþkalarýndaki ilmi tamamýyla toplayan kimseden daha faziletli birþey verilmiþ olur.


Hikmet ehlinden birisi þöyle demiþtir: "Her kime ilim ve Kur´ân verilirse kendisini tanýmasý gerekir. Dünyalýklarý sebebiyle dünya ehlinin önünde alçakgönüllülük göstermemelidir. Çünkü ona dünyada bulunan kimselere verilebileceklerin en faziletlisi verilmiþtir. Zira yüce Allah dünyayý azýcýk bir meta´ diye nitelendirerek þöyle buyurmuþtur: "De ki: Dünyanýn metaý (menfaati) pek azdýr."aglaen-Nisa, 4/77) Diðer taraftan ilim ve Kur´ân´dan ise "pek çok hayýr" diye söz etmektedir........... (Kurtubi tefsiri)




TEFHÝMU'L KUR'AN Mevdudi.2ye göre


"Hikmet", neyin doðru, neyin yanlýþ olduðunu ayýrmaya yarayan bilgi anlamýnda kullanýlýr. O halde hikmet sahibi bir kimse þeytanýn dar yollarýný deðil, Allah'ýn geniþ yolunu takip eder. Þeytanýn cimri takipçilerine göre ise akýllýlýk, servetleri ile övünmek, her zaman daha fazla kazanmaya çalýþmaktýr. Bunun aksine kendilerine gerçek hikmet verilenler bu tür davranýþý akýlsýzlýk olarak kabul ederler. Mevdudi ...




Tefsir'ül münir'e göre



"Hikmeti" amele götüren, ruhu etkileyen faydalý bilgiyi "dilediðine verir." Ýlim adamlarý hikmet hakkýnda farklý görüþlere sahiptir. Ýbni Abbas, "Kur'an'ý bilmek, fýkhýný, neshini, muhkemini, mütaþebihini, garibini, mukaddemini, muahharýný bilmektir" der. Katade ve Mücahid de þöyle der: Söz ve fiilde isabet etmektir. Ýbni Zeyd, "Hikmet, dinde akýl sahibi olmaktýr" der. Mâlik b. Enes ise, "Hikmet, Allah'ýn emri üzerinde tefekkür etmek ve o emre tabi olmaktýr veya Allah'a itaat ve dinde ve din gereðince amelde fýkýh sahibi olmaktýr" der.


Bütün bu görüþlerin ortak tarafýna göre hikmet, sahih anlayýþ, faydalý bilgi ve dünya ile ahiret mutluluðuna götürdüðü bilinen þeylere tabi olmaktýr.


"Kime hikmet verilirse gerçekten ona pek çok hayýr verilmiþtir." Çünkü hikmet o kiþiyi ebedî mutluluða ulaþtýrmýþtýr. "Özlü akýl sahiplerinden baþkasý da iyice düþünemez", öðüt ve ibret alamaz.


Allah hikmeti kullarýndan dilediðine verir. Hikmet sahih olan görüþe göre peygamberlik deðildir. Cumhurun dediði gibi hikmet ilim, fýkýh ve Kur"an'dýr. O bakýmdan hikmet, özel olarak peygamberlik anlamýna gelmez, peygamberlikten daha genel kapsamlýdýr. Hikmetin en üst derecesi nübüvvettir. Risalet ondan da özeldir. Hikmet gerçekleri vehimlerden ayýrt etme yolunu, vesveselerle ilhamý birbirine karýþtýrmamayý gösterir.


Hikmetin aracý akýldýr. Kur-an-ý Ke-rim'de yer alan hükümleri, sýrlan bilip selim aklý ile ümmete saðladýðý hayýrla-rýyla, infak edene saðladýðý pek çok sevaplarýyla infakýn faydalarýný idrak eden bir kimse, þeytanýn vesveselerinden etkilenmez, Allah yolunda harcamakta ve infak etmekte tereddüt göstermez.


Ýbni Mes'ud'dan þöyle dediði rivayet edil¬mektedir: Resulullah (s.a.)'ý þöyle buyururken dinledim: "Ýki þey dýþýnda hiç bir þeyde kýskançlýk yoktur. Bu iki þeyden (birisi) Allah'ýn birisine bir mal vermesi ve bu malý hak yolda tüketecek gücü vermiþ olmasý, (ikincisi de) birisine Allah'ýn hikmet vermesi ve o kiþinin bu hikmet gereðince hüküm vermesi ve onu baþkasýna öðretmesidir."


Allah kime ilim, özellikle de Kur'an-ý Kerim'i ve dini kavrayabilme meziyetini ihsan etmiþ ve akim gösterdiði yola iletmiþ ise, o kimse dünya ve ahirette hayra iletilmiþ, iþleri gerçek þekilleriyle idrak etmiþ olur.


Þerhî hitabý ve Ýlâhî buyruðun anlamýný kavrayan saðlýklý akýl sahibi kimseler dýþýndakiler ilimden öðüt ve ibret almazlar. Öðütten etkilenmez ve verilen öðütten yararlanmazlar


Ayetlerden Çýkan Hüküm Ve Hikmetler


Her kime hikmet (doðru ve faydalý ilim) ile Kur'an-ý Kerim'i anlayýp kavrama gücü baðýþlanmýþ ise, o kimseye geçmiþlerin kitaplarýndaki sa-hife ve benzerlerindeki ilmi toplamaktan daha üstün ve deðerli þeyler verilmiþ olur. Ayet-i kerime ilmi teþvik etmekte, hikmetin deðerini yüceltmekte ve aklý, yaratýlýþ sebebinin en þerefli olan alanýnda kullanmaya iletmektedir. Kimi hikmet sahibi kimseler þöyle derler: Kendisine ilim ve Kur'an verilmiþ kimsenin kendisini tanýmasý gerekir. Dünyalýklarý sebebiyle dünya ehline tevazu göstermemelidir. Çünkü ona dünyaya sahip olanlara verilenden daha üstün þeyler verilmiþtir. Çünkü Yüce Allah, "De ki: Dünya metaý pek azdýr." (Nisa, 4/77) buyruðuyla dünyadan "azýcýk meta" diye söz ederken, ilim ve Kur'an'dan "pek çok hayýr" diye bahsetmektedir..



Þifa tefsir'ine göre


Hikmeti dilediðine verir. Kimede hikmet verilmiþse muhakkak ona çok hayýr verilmiþtir. Akýl sahiplerinden baþkasý ibret alýp düþünmez.


Hikmet, Kur'an-ý Kerimde bir çok manalarda kullanýlmýþ. Hikmet peygamberlik manasýna gelir. Allah dilediðine hikmeti verir" derken bir Ayeti kerimede peygamberliði verir, "Allah ona kitabý ve hikmeti verdi" Ayeti kerimesinde Peygamberliði verdi manasýnadýr. Burada ise iyi ile kötülüðü bir birinden ayýrtetme melekesidir.


Kime de o verilirse ona en büyük hayýr verilmiþ demektir. En büyük hayýr en fazla mala sahip olmak deðildir. Akla ve o aklý kullanabilecek fevkalade kabiliyete sahip olmak en büyük hayýrdýr. Yani birinci derecede Allah (c.c.) ten isteyeceðimiz þey, iyi ile kötüyü bir birinden ayýrt etmek kabiliyeti ve melekesi, ve aklýný istememiz, verilenide iþletmemiz gerekiyor




Kur'an Yolu Tefsir'ine göre


Hikmet hüküm kökünden olup bu kökün mânasý "menetmek, engellemektir. Hikmet de sahibini yanýlmak ve sapmaktan koruduðu için bu ismi almýþtýr. Atýn aðzýna vurulan ve onun yanlýþ yola girmesini engelleyen geme de bu sebeple- "hakeme" denilmiþtir. Ýslâm düþüncesinde hikmet, baþka milletlerde daha önceden doðan ve geliþen felsefenin de intikal ve etkisiyle "Ýnsanýn gücünün yettiði kadarýyla eþyayý, varlýkta mahiyeti ne ise o olarak bilmeyi, bu mânada gerçeðin bilgisine ulaþmayý hedefleyen bir ilim" þeklinde tanýmlanýp nazarî ve amelî gibi kýsýmlara ayrýlmýþtýr.


Ancak Kur'ân-t Ke-rînrin nazil olduðu çevrede hikmetin bu mânada kullanýlmadýðý, bu mânada bir hikmetten söz edilmediði bilinmektedir. Araplar hikmet kelimesini "içinde nefsi uyaran, iyiliði tavsiye eden, saadet ve bedbahtlýkla ilgili tecrübeleri aktaran, edep ve ahlâkýn özünü yansýtan sözler" mânasýnda kullanýrlardý. Kur'ân-ý Kerîm de bu kelimeyi "insanlarý eðitip olgunlaþtýran, nefisleri ýslah eden peygamberlik, hidayet ve irþad" mânalarýnda kullanmýþtýr.


Hikmet ilk asýrlarda yaþayan tefsircilerden Ýbn Abbas'a göre Kur'an bilgisi, Süddî'ye göre peygamberlik, Katâde'ye göre Kur'an'la ilgili doðru anlayýþ (fýkýh), Mücâhid'e göre sözde ve davranýþta doðruyu yakalamak, daha baþkalarýna göre din üzerinde düþünmek, akýl yürütmek, ilâhî emir üzerinde düþünmek ve ona uymak, Allah'tan korkmaktýr.


Râgýb el-Ýsfahânî'nin Kur'an lügati olarak yazdýðý el-Müfredâfm&d verdiði bilgiye göre genel mânasý "bilginin gerçeðe uygun olmasý ve aklýn gerçeði yakalamasý" demektir. Hikmetin Allah'a mahsus olaný "Varlýklarý (eþya) bilmek ve kusursuz olarak yaratmak", insana ait olaný ise "yaratýlmýþlarý bilmek ve iyi þeyler yapmak" þeklinde tanýmlanýr. Allah Teâlâ "Lokman'a hikmeti verdik" buyururken iþte bu ikinci mânadaki hikmeti kastetmiþtir.


Bu sûrenin 251. âyetinde Allah'ýn Hz. Davud'a L'mülk ve hikmet" verdiði bildirilir. Müfessirlerin açýklamasýna göre mülk, Hz. Davud'a verilen maddî ve dünyevî gücü, hikmet de peygamberliði ve bu sayede mazhar olduðu zengin bilgileri yani manevî ve zihinsel gücü ifade eder. Fahreddin er-Râzî ve Kadý Beyzâvî gibi felsefî birikimi olan müfessirler ilgiü âyeti yorumlarken hikmeti, "nazarî bilgileri ve elden geldiðince iyi iþler yapma alýþkanlýðýný kazanmak suretiyle ulaþýlan ruhî olgunluk" þeklinde açýklamýþlardýr.


"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel Öðütle çaðýr..." mealindeki âyette hikmet, teblið ve Ýrþad çalýþmalarýnýn temel yöntemi olarak gösterilmiþtir. Bütün müfessirler buradaki hikmet kavramýnýn, "kesin kanýtlara dayalý, muhatabý taný olarak ikna edecek ve kötü niyetli tartýþmalara son verecek kesinlikte doðru ve saðlam bilgi" anlamýnda kullanýlmýþ olduðunu belirtirler. Þu halde hikmet, dinî olan ve olmayan bütün yararlý bilgileri içine alan bir kavramdýr ve konumuz olan âyet bu anlamdaki hikmetin, Allah'ýn Ýnsana, birçok hayra vesile olacak büyük bir lütfü olduðunu ifade etmektedir.


Bu sebeple olmalýdýr ki Resûlullah, hem kendisi hem de bazý sahâbîler Ýçin Allah'tan hikmet dileðinde bulunmuþ"Bayaðý (sefih) kimselere hikmetten söz etme!" anlammdaki uyarýsýyla da hikmete ancak fýtratý bozulmamýþ, ahlata temiz kiþilerin lâyýk olduðuna iþaret etmiþtir. Ýkvân-ý Safa Risâleleri'nde bu husus, þu hakimane ifade ile vurgulanýr:




"Hikmet bir gelin gibidir ve sadece süslenmiþ eve inmek Ýster" Sonuç olarak hikmet terimi baþlangýçta "akýllý ve bilgili bir kiþinin deneyim ve birikimlerini özlü þekilde ifade ettiði sözü" anlamýnda kullanýlýrken Ýslâmî dönemde zaman içinde þu anlamlan kazanmýþtýr: Bütün özel bilgi alanlarýný kuþatan kapsamlý ve derin bilgi veya felsefe, ilâhî gerçekleri ve Kur'an'ýn derin anlamýný kavramaktan doðan bilgi ve bu bilgilere uygun yaþama tarzý, Hz. Peygamber'in sünneti, bir hükmün se¬bebi veya amacý, bir eylemden beklenen yarar (maslahat).



Ýbn Âþûr, felsefe mânasýndaki hikmetin kaynaðýný ve mahiyetini þöyle özetlemektedir: "Hikmet ilimleri, Ýlâhî vahye mazhar olan rehberlerin verdikleri bilgi ve gösterdikleri yollarýn bütünüdür ki insan aklýnýn terbiye ve ýslah edilmesi bu temele dayanýr. Hikmet önce dinlerde ortaya çýkmýþ, sonra üstün zekâ sahibi insan¬larýn bu temci üzerinde geliþtirdikleri düþünceleri de buna eklenmiþtir. Keldan, Mýsýr, Hindistan ve Çin'de birbirine yakýn asýrlarda yaþamýþ bulunan kadîm ha¬kimler hikmetin yollarým ve yöntemlerini belirlemiþlerdir. Ancak bu hikmet sapmalardan, hayal ve vehimlerden ayýklanmýþ deðildir.


Ýslâm bilgin ve düþünürleri, özellikle hicrî IV. asýrdan itibaren dinî, felsefî ve ilmî bilgilerin tamamýný hikmet kavramý içinde deðerlendirerek, teorik bilgilere "nazarî hikmet", pratik bilgilere "amelî hikmet" adýný vermiþlerdir. Öte yandan bütün ahlâkî erdemleri "hikmet, adalet, yiðitlik, iffet" olarak dört temel erdem Ýçinde toplayan ve bunlarýn baþýnda da hikmeti gösteren felsefî anlayýþ, zamanla Râgýb el-Ýsfahânî, Gazzâtî, Ýbn Hazm gibi ahlâka dair eserler yazan din âlimleri tarafýndan da benimsenmiþtir



Savfetü-t Tefasir- Ve Belagat Tefsir'ine göre


O, iyi iþ yapmaya sevk edecek faydalý ilmi kullarýndan dilediðine verir, Kime hikmet verilirse, ona, sahibini ebedî saadete götürecek pek çok hayýr verilmiþtir. Kur'an'ýn darb-ý mesellerini ve hikmetlerini ancak nefsin arzularýndan kurtulmuþ, nurlu hakýl sahipleri anlar ve öðüt alýr
"Hikmeti dilediðine verir." Bir cümle, bir okuyuþta da Yüce Allah'a hitap olmak üzere (teþâe) þeklindedir (yani hikmeti dilediðine verirsin). O vakit bu bir iltifattýr. Çünkü gaib ifadeden muhataba geçilmiþtir. [




Maverdi Tefsir'ine Ebu'l Hasan Ali Bin Muhammed'e göre


Allah dilediðine hikmet verir.” “Hikmet” hakkýnda yedi yorum vardýr:


1- Kur’an’da anlayýþlý olmak. Ýbn Abbas’ýn görüþü vardýr.
2- Dinde bilgili olmak. Ýbn Zeyd’in görüþü budur.
3- Peygamberliktir.
4- Haþyet’tir.(Allah’tan korkmak). Bunu Rebi söylemiþtir.
5- Doðruya isabet etmektir. Ýbni Ebi Müceyh bunu Mücahid’den aktarmýþtýr.
6- Kitabet’tir. Bunu Mücahid söylemiþtir.
7- Akýldýr. Zeyd b. Eslem’in görüþü budur.
Bir yoruma daha ihtimal vardýr. O da buradaki “Hikmet” in dinin salahý (uygunluðu) ve dünyanýn ýslahý olmasýdýr.




Risale-i Nur'dan


Senin gibi zaîf-i mutlak, âciz-i mutlak, fakîr-i mutlak, fâni, küçük bir mahluka koca kâinatý müsahhar etmek ve onun imdadýna göndermek; elbette hikmet ve inâyet ve ilim ve kudreti tâzammun(kuþatmak içine almak) eden hakikat-ý rahmettir. Elbette böyle bir rahmet, senden küllî ve hâlis bir þükür ve ciddî ve sâfî bir hürmet ister. Üstad .Said Nursi....



ÝÞTE KÝME HÝKMET VERÝLDÝYSE O TUTTURDU HER ÝÞÝNDE...
ODA ÝLÝMLÝ OLURSA DÜNYA ONUN PEÞÝNDE...
YABANDA GEZME YEME ÖMRÜNÜ ETME HEBA ..
ÝLÝMSÝZÝN BOYNUNDA DÜNYA OLUR VEBA......

Gönderme Tarihi: 10.02.2007 - 04:58
eness_25 üyenin diger mesajlarini ara eness_25 üyenin Profiline bak eness_25 üyeye özel mesaj gönder eness_25 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..3
eness_25 su an offline eness_25  
ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..3
13 Mesaj -
[size=12]EMMEN HÜVE GANÝTÜN ENE ELLEYLÝ SECÝDEV VE GA ÝMEY YEHZARÜL EHIRATE VE YERCÜ RAHMETE RABBÝHÝ. GUL HEL YESTE VÝLLEZÝNE YE-A LEMÜNE VELLEZÝNE LA YE-A LEMÜNE ÝNNEME YETEZEKKERUL ULÜL ELBEB..


****Yoksa geceleyin secde ederek ve kýyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkarcý gibi) midir? (Resûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doðrusu ancak akýl sahipleri bunlarý hakkýyla düþünür.zümer 9



Habîbim! De ki: Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?, (Sûre-i Zümer 9) ..
[/size=12]

Buyurarak ilmin ve âlimin mutlak üstünlügünü beyan buyurmustur.




Kurtubi Tefsir'ine göre


Hayýr itaatte bulunan kimse, sözü edilen kimseden daha üstündür.!!!


Kanit: Ýtaat eden" dört türlü açýklanmýþtýr:

1- Bundan kasýt itaatkâr kimsedir. Bu açýklamayý Ýbn Mesud yapmýþtýr.
2- Namazýnda huþu duyan kimsedir. Bu açýklamayý Ýbn Þihab yapmýþtýr.
3- Namazýnda kýyamda duran kimse demektir. Bu açýklamayý Yahya b. Sel-lam yapmýþtýr.
4- Rabbine dua eden kimsedir

Peygamber (sav)´dan þöyle buyurduðu rivayet edilmiþtir: "Kur´ân´da geçen bütün "kunut" lafýzlarý aziz ve celil olan Allah´a itaat anlamýndadýr.Taberani, Evsat, II, 224.
Cabir´den rivayete göre Peygamber (sav)´a hangi namaz daha faziletlidir diye sorulmuþ, o da: "Kunutu uzun olan" diye cevab vermiþtir.11] Müslim, I, 520; Tirmizi, II, 229

Ýlim ehlinden bir takým kimseler bunu kýyamýn uzun olmasý diye yorumlamýþlardýr.
Abdullah´ýn, Nafî´den, onun Ýbn Ömer´den rivayetine göre Ýbn Ömer´e ku-nutun ne demek olduðu sorulmuþ, o da: Benim bildiðim kunut namazda kýyamý uzun tutmak ve Kur´ân okumaktan baþka bir þey deðildir, demiþtir.

Mücahid dedi ki: Rüku´un uzunca yapýlmasý ve gözün baþka yerlere bakmaktan alýkonulmasý kunutun kapsamý içerisindedir.
Ýlim adamlarý namaza durdular mý gözlerini saða sola bakmaktan alýkoyar ve hu´du´ ile hareket eder (boyun bükerek durur), namazlarýnda etrafa ba-kýnmazlar. Bir yerleriyle oynamaz ve unutmalarý hali dýþýnda- dünya ile ilgili bir þeyi hatýrlarýna getirmezlerdi.

Gece saatlerinde" buyruðu ile ilgili olarak el-Hasen þöyle demiþtir: Gecenin saatleri baþý, ortasý ve sonudur. Ýbn Abbas´tan ise "gece saatleri" gecenin ortasý, yarýsý demektir, dediði nakledilmiþtir. Ýbn Abbas da þöyle demiþtir: Kýyamet gününde mevkýfte beklemenin Allah tarafýndan kendisine hafifletilmesini, kolaylaþtýrýlmasýný isteyen kimseyi Allah gece karanlýðýnda secde ederken, ayakta durup namaz kýlarken, âhiretten korkarak ve Rabbi-nin rahmetini umarak görsün.

Gece saatlerinin akþam ile yatsý arasý olduðu da söylenmiþtir. Bununla birlikte el-Hasen´in açýklamasý umumi bir açýklamadýrÂhiretten korkarak" buyruðunu Said b. Cübeyr âhiret azabýndan korkarak diye açýklamýþtýr.

Rabbinin rahmetini umarak" [color=darkblue]cennet nimetlerini umarak... demektir.ez-Zeccac dedi ki: Yani nasýl bilenlerle bilmeyenler bir deðil ise ayný þekilde itaat eden ile isyankâr kimse de eþit deðildir.
Baþkasý ise þöyle demektedir: Bilenler, bildiklerinden istifade edenler ve gereðince amel edenlerdir. Bildiðinden faydalanmayan ve gereðince amel etmeyen bir kimse, bilmeyen kiþi konumundadýr."Ancak özlü akýl sahipleri" yani mü´minlerden akýl sahibi olan kimseler ",öðüt alýr."




Fahruddin Er-Râzi, Mefâtihu’l-Gayb,a göre


Allah Teâlâ, müþrikler ile sapýklarýn sýfatlarýný ve onlarýn, Allah'dan baþkalarýna tutunmalarýný anlatýnca, bunun peþinden, ancak Allah'a rücû eden, Allah'ýn lütfundan baþkasýna itimat etmeyen hak ehli, mü'mýnlerýn durumunu anlatmak üzere Yoksa, o, "... gecenin saatlerinde secdeye kapanýr, kýyamda durur bir halde taat ve ibâdet eden kimsenin durumu böyle midir?" buyurmuþtur.


Peki niçin gece dersek..Bu lafýzda, gece ibadete durmanýn faziletine ve onun, gündüz ibadete durmaktan daha üstün olduðuna bir dikkat çekme bulunur. Bazý açýklamalar da bunu teyit eder:
1) Gece ibâdeti, gözlerden daha saklýdýr. Bu sebeple, riyadan da çok uzak olur?

2) Karanlýk, görmeyi engellerken, insanlarýn uykuda olmalarý da, duyulmaya mani olur. Kalb, haricî hallerle meþgûliyyetten uzak olunca, esas arzu edilmesi gereken (aslî matluba) döner ki bu da, Marifetullâh ve O'na kulluk hizmetidir.

3) Gece, uyku zamanýdýr. Uykuyu terketmekte, aðýr ve zor olur. Bu vakitte yapýlan ibadetin sevabý da, daha çok olur.

4) Cenâb-ý Hak þöyle buyurmuþtur.Þüphesiz, gece kalkýþý (kalb ile uzuvlar arasýnda) tam bir uyuma ve saðlam bir kýraata daha elveriþlidir" <Müzemmil.buyurmuþtur.Ayetteki, sâciden kelimesi, hâl'dir. Bu kelimeler, peþpese gelen iki haber olmak üzere, sâcidun ve kâimun þeklinde de okunmuþtur. Arapçadaki vâv Ýse, iki sýfatýn arasýný birleþtirmek için gelmiþtir.


Bil ki bu ayet, pekçok acîb sýrlara delâlet etmektedir


1. Bu ayete, amel'in zikredilmesine baþlanmýþ, ilmin zikredilmesiyte de bitirilmiþtir. Amel'e gelince, bu, kiþinin itaatkâr, sâcid ve kâim olmasýdýr. Ýlme gelince, bu da, Cenâb-ý Hakk'ýn,"Hiç, bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?*' buyruðudur. Bu ifade, Ýnsanýn kemâlinin bu iki maksûdun gerçekleþmesine baðlý olduðunu gösterir. Çünkü amel, baþlangýç; ilim ve mükaþefe ise, nihayet ve sonuçtur.

2) Allah Teâlâ, amelden yararlanmanýn, ancak insan, ona devam ettiði sürece meydana geleceðine dikkat çekmiþtir. Çünkü kunût, kiþinin, kendisine vâcib olan tâatleri yapmasýný ifade eder. Bu da, amelin ancak, insan ona devam ettiði sürece faydalý olacaðýný gösterir. Ayetteki, kelimeleri amellerin çeþidine; "ahiret (azabýn)dan korkarak,

Rabbinin rahmetini umarak (...)" ifadesi de, insan amellere devam ettiðinde ona önce, kahr ve korku makamýnýn tecellî ettiðine iþarettir."Ahiret (azabýgöz kırpmandan korkarak.."ifadesi, bunu gösterir. Bundan sonra ise rahmet makamý gelir ki, "Rabbinin rahmetini umarak" ifadesi de bunu gösterir. Sonra da, mükaþefe nevileri meydana gelir ki, "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" ayeti de bunu gösterir.


Reca'nýn Havf'a Galibiyeti

3) Cenâb-t Hak, korku makamýndan da, "ahiret azabýndan korkarak..." diyerek bu korkuyu kendisine nisbet etmemiþtir. Ümit makamýnda ise,"Rabbinin rahmetini umarak"buyurmuþ ve bu ümidi kendisine nisbet etmiþtir ki Allah'ýn huzurunda olmaya, recâ (ümid) tarafýnýn daha uygun olduðuna delâlet eder.


"Gecenin saatlerinde secdeye kapanan... kimse (gibi)midir?" ayeti ile, Hz. Osman (r.a)'ýn kastedildiði, çünkü onun tek bir rekâtla bütün geceyi ihya ettiði ve tek rekâtta bütün Kur'ân'ý okuduðu söylenmiþtir. Ama doðru olan, bu ifade ile, böyle olan herkesin kastedilmiþ olmasýdýr. Buna böyle mana verilmesi halinde, içine hem Hz. Osman (r.a), hem de baþkalarý girmiþ olur. Çünkü ayet, Hz. Osman (r.a)'a hasredilmemiþtir..


Allah Teâlâ'nýn, "De kiHiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"hitabý ilmin fazileti ile ilgili önemli bir dikkat çekiþtir. Bu hususu,"Âdem'e bütün isimleri Öðretti" (Bakara, 3i>ayetini tefsir ederken, alabildiðine anlattýk. Keþþaf sahibi þöyle der: "Hak Teâlâ, "bilenler" Ýfadesiyle, bahsi geçenleri, yani "taat ve ibadet eden" kimseleri; "bilmeyenler" ifadesiyle de, böyle olmayan kimseleri kastetmiþtir.

Böylece, kânitu (yani taat ve ibadet edenleri) "âlimler" saymýþtýr ki bu, ameli olmayanýn, gerçek âlim olamayacaðýna dikkat çekmedir." Keþþaf sahibi sözüne þöyle devam eder: "Ýþte bu ayette, ilimleri az olup, sonra da itaat ve ibadette bulunmayýp, hem o ilimlerinde aldanan, hem de dünya hususunda fitneye düþen kimseler için büyük bir ayýp vardýr. O halde bunlar, Allah katýnda câhil kimselerdir."

Daha sonra Allah "Ancak temiz akýl sahipleridir ki, hakkýyla düþünür" buyurmuþtur ki bu,Alimler ile cahiller arasýndaki büyük farký, yine ancak temiz akýl sahipleri anlar" demektir. Alimlerden birisine "Sizler, ilmin maldan daha üstün olduðunu söylüyorsunuz. Ama ilim adamlarýný, krallarýn ve zenginlerin kapýlarýnda görüyoruz.

Bunlarýn, âlimlerin kapýlarýna gittiklerini görmüyoruz" denilmiþ. Buna o âlim, "Bu da ilmin üstün olduðuna delâlet eder. Çünkü âlimler, maldaki-zenginlikteki menfaati anlamýþ ve dolayýsýyla bunun peþine düþmüþtür. Cahiller ise, ilmin faydasýný anlamadýklarý için, ilmin peþine düþmemiþlerdir" diye cevap vermiþtir





Tefsir'ül münir'e göre


Yoksa o, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan ve Rabbinin rahmetini uman gibi midir? De ki: "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Doðrusu ancak aklý selim sahipleri öðüt alýr..


Nüzul Sebebi:

"Yoksa o, gece saatlerinde..." þekilde baþlayan 9. ayetin nüzul sebebiyle ilgili olarak Ýbni Ebî Hatim, Ýbni Ömer (r.a.)'den, þöyle dediðini rivayet et¬miþtir: "Bu ayet Osman b. Affân hakkýnda nazil oldu." Ýbni Sa'd da Ýbni Abbâs (r.a.)'m þöyle dediðini rivayet etmiþtir: "Bu ayet Ammâr b. Yâsir (r.a.) hakkýnda inmiþtir." Cüveybir ise Ýbni Abbâs (r.a.)'dan, "Bu ayet, Ýbni Mesud, Ammâr b. Yâsir ve Ebû Huzeyfe'nin azatlýsý Salim hakkýnda indi." dediðini rivayet etmiþtir

Yoksa o gece saatlerinde" geceye tekabül eden saatlerde namaz için "ayakta durarak ibadet eden" Allah'a itaat eden ve Ondan korkan, "ahiret-ten korkan" ahiret azabýndan çekinen "ve Rabbinin rahmetini uman gibi midir?" Yani Rabbinin cennetini uman. Burada hazfedilmiþ bir cümle vardýr. Takdirî ifade þöyledir:

Bu kimse, küfür ve baþka sebeplerle Rabbine asi olan gibi midir? Bunun bir benzeri de þu ayettir: "De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Bu ifade, anýlan iki sýnýfýn eþit olmadýðýný bildirmektedir. Yani bu iki zümrf birbirine eþit deðildir. Týpký alimlerle cahillerin bir olmadýðý gibi, Allah'a ibadet edenlerle isyan edenler de bir deðildir. "Ancak akl-ý selim sahipleri." doðru düþünebilen akýl iz'an sahibi "öðüt alýr" ders çýkarýr

Ýnsana bir zarar dokundu mu, hemen içtenlikle Rabb'ine yönelerek Ona dua eder. Sonra Allah ona kendisinden bir nimet verdi mi, önceden O'na yalvarmakta olduðunu unutur da, O'nun yolundan saptýrmak için Al¬lah'a eþler koþmaya baþlar." Bu, kâfirlerin ortaya koyduðu çeliþkili bir tutumdur.

Kâfir, hastalýk, fakirlik, korku gibi bir sýkýntýya maruz kaldýðý zaman Rabbine dönererek ve Ona tevbe ederek yakarýþlarda bulunur. Üzerine çöken musibetin kalkmasý için O'na sýðýnýr. Derken ona musallat olan sýkýntý kalkar. Sonra Allah Tealâ ona bir nimet verdiði veya onu bir mülkün sahibi yaptýðý ve o kimse bolluk ve refah haline ulaþtýðý zaman bu dua ve tazarruyu, daha önce kendisine dua ettiði Rabbini unutur.

Rahata eriþtiði zaman putlarý veya baþka þeyleri Allah'a ortak koþmaya baþlar ve onlara kulluk eder; hem kendi dalâlete düþer, hem de bu ameliyle diðer insanlarý dalâlete düþürür ve onlarýn Ýslâm'a girmesine ve Allah'ý birlemelerine mani olur. Buradaki "Allah'ýn yolu" ifadesi, Ýslâm ve tevhidtir.

Dolayýsýyla bu ayetin ille anlamý þöyle olmaktadýr: "Bu kimse, muhtaç olduðu zaman Allah'a tazarru eder ve O'na sýðýnýr." Nitekim Yüce Allah'ýn þu kavl-i ilâhisi de buna benzemektedir: "Denizde size bir sýkýntý dokun¬duðu zaman, O'ndan baþka bütün yalvardýklarýnýz kaybolur. Fakat sizi kurtarýp karaya çýkarýnca yine yüzçevirirsiniz. Gerçekten insan nankördür." (Ýsrâ, 17/67)




(Burada çok ince mesajlar verilmekte,o kafir ki,kendisine bi sýkýntý vurdugunda yada zorlukla karþýlaþtýðýnda.ALLAH 'a dua eder deniyor.Peki bi kafir nasýl olurda dua eder.?Ýþte buna Ýsra süresi 67.ayeti kerimesinin tefsirden güzel bi cevap geliyor.Cevap'a geçmeden önce yahudilerin bi kýssasýný anlatalým.Onlar iman etmiyorlarda Cebrail a.s ALLAH ým bunlar iman etmiyorlar demiþti.ALLAH cc ben onlara ettiririm buyurdu..Daha sonra bir Meleðe emir verdi Tur dað'ýný Melek onlarýn üstüne kaldýrdý.(Bakara Süresi 93.) Baktýklarki dað üstlerine geliyor.

Tamda baþlarýnýn üstüne geldi ve onlar baktýlarki durum ciddi sýkýþtýlar.Öyleki Tur dagi üzerlerine kadar kondu ve eðildiler.Yanaklarý topraða deðdi.Ozaman söz verdiler ALLAH'ým tamam iman ettik secde edecegiz dediler.Ne zmaanki dað üstlerinden kalktý gene isyanlarýna devam ettiler.Ayet-i kerime'de þimdi yazýlacak olan Hz Ýkrime olayýylada daha net biþekilde bu kafirlerin nasýl dua edip sonradan sapýttýklarýný daha güzel anlýyacaðýz .



Ebu Cehil oðlu Ýkrime Hz. Peygamberden kaçýp kurtulmak istemiþ ve Habeþistan'a geçmek üzere deniz yolculuðuna çýkmýþ, bu sýrada korkunç bir fýrtýna belirmiþ. Bunun üzerine gemidekiler birbirlerine demiþler ki: Bu fýrtýnanýn geçmesi için yalnýz ve yalnýz bir tek Allah'a duâ edip yalvarmanýz gerekir. Bunun üzerine Ýkrime kendi içinden þöyle demiþ :

Allah'a andolsun ki eðer Allah'tan baþkasý denizde fayda vermiyorsa, elbette ki karada da fayda vermeyecektir. Allah'ým Sana ahdim olsun, eðer beni bu fýrtýnadan kurtarýrsan, gider elimi eline koyar ve onu Rauf ve Rahîm olarak bulurum muhakkak. Denizden kurtulmuþlar ve Ýkrime Rasûlullah'a dönüp gelerek müslümanlýðý kabul etmiþ ve iyi bir müslüman olmuþ. Allah ondan razý olsun ve onu hoþnûd etsin.

«Ama O, sizi karaya çýkarýp kurtarýnca yüz çevirirsiniz.» Denizde Allah'ýn birliðini hatýrlamanýzý unutur ve eþsiz olarak yalnýz ve yalnýz Allah'a duâ etmekten vazgeçersiniz.«Ve insan zâten pek nankör olandýr..Bakýnýz Hz Ýkrime sözünde durdu ama bazýlarý ise caydý týpký Selman'ý Farisi r.a ýn PEYGAMBER imizi görüp hemen ona biat etmesi ve diðerlerinin yani yahudi alimlerinin yüz cevirmesi gibi halbuki ALLAH cc o hahamlarýn EFENDÝMÝZ sav ý kendi ana babalarýný tanýdýklarýndan daha fazlasý ile onu tanýdýðýný beyan etmekteydi.

Selman'ý Farisi r.a Hz Ömer r.a ile konuþurken Hz Ömer kendisine ey Selman sen RASULULLAH'ý görünce hemen tanýdýnmý diye sordu oda evet ya Ömer anamdan babamdan daha iyi tanýdým çünki o tam tarif üzre Tevrat'ta anlatýlmýþtý halbuki ben anamý babamý onu tanýdýgým gibi tanýyamam(zira annemi ve babamý dogarken görmüþ degilim ve onlara RAB 'bim bunlar senin annen babanda demedi)oysa EFENDÝMÝZ'e ALLAH cc kefil oldu deyince hz Ömer alnýndan öptü onu bu kabulünden dolayý oysa diger hahamlar kýskançlýk ve kibirlerinden dolayý inkar ettiler.Bu konu ile alakalý Bakara Süresi 101 ve 174 tefsir'lerinde geniþ ölçüde anlatýmlar mevcuddur.Ehli kitap'ýz diyenler neler yapmýþlar orda yazýlýdýr.




“Allah tarafýndan kendilerine, yanlarýnda bulunaný tasdik edici bir elçi gelince ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah'ýn kitabýný bilmiyormuþ gibi onu arkalarýna atýp terk ettiler.”(Bakara, 2/101)

“Allah'ýn indirdiði kitaptan bir þeyi (âhir zaman Peygamberinin vasýflarýnýgöz kırpma gizleyip onu az bir paha ile deðiþenler yok mu, iþte onlarýn yeyip de karýnlarýna doldurduklarý, ateþten baþka bir þey deðildir. Kýyamet günü Allah ne kendileriyle konuþur ve ne de onlarý temize çýkarýr. Orada onlar için can yakýcý bir azap vardýr.”(Bakar, 2/174)



Bunlar gibi isyankarlar. ALLAH'a isyanlarýnda haddi aþtýklarý alani biþekilde ortada.Ýþte bunlar gibi kafir kefereler,zalimler,sýkýþtýklarýnda ALLAH diye inlerler.Rahat olunca inkar ederler.Ýsyan ederler.
Ýkinci anlam ise þöyledir: "Bu kimse, refaha ulaþtýðý zaman önceden yaptýðý dua ve tazarruyu unutur." Þu ayet de bu anlamý desteklemektedir:



"Ýnsana bir darlýk dokunduðu zaman yaný üzere yatarken, otururken, yahut ayakta bize yalvarýr; ama biz onun darlýðýný kaldýrýnca, sanki ken¬disine dokunan bir darlýktan ötürü bize hiç yalvarmamýþ gibi hareket eder. " (Yûnus, 10/12).


Yoksa o, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan ve Rabbinin nimetini uman gibi midir?" Yani hal ve kazanç itibariyle bu kâfir mi daha güzeldir, yoksa Allah'a iman eden, itaat ve huþu ehli olan, gece saatlerinde Allah için namaz kýlan kimse mi? Onun huþuu, secde ve kýyam hali boyunca devam eder. O kimse ahiretten korkar ve Rabbinin rahmetini umar.

Bu kimse bu haliyle korku ve ümit hallerini birlikte yaþar. Ýþte sahibini kazanca erdiren kâmil kulluk budur. Bu ayetin sorduðu sorunun cevabý ise açýktýr. Ebû Hayyân þöyle der: "Bu ayette gece namazýnýn gündüz namazýna üstün olduðuna ve gece namazýnýn gündüz namazýna tercih olunacaðýna delil vardýr "De ki: "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doðrusu ancak akl-ý selim sahipleri öðüt alýr."

Yani alimlerle cahiller bir midir? Allah'ýn ayetlerinden gerekli öðüdü alan ve onlar hakkýnda gereði gibi düþünenler ancak akl-ý selim sahipleridir, cahiller deðil! Bu iki sýnýf arasýndaki farký da cahiller deðil, ancak akýl sahibi kims'eler bilir.
Bu iki fýrka bir deðildir. Hakk'ý idrak eden ve dosdoðru yöntemi bilip uygulayarak gereðince amel eden alim kiþi, karanlýkta önünü görmeden yürüyen ve batakta ve dalâlette yürüyen kiþi ile bir deðildir.

Bu ayette, anýlan iki fýrkanýn bir olmadýðý gerçeðinin soru tarzýnda gelmesinin sebebi þudur: Böyle bir ifade, önce zikredilen iki grubun bir olmadýðý konusunda tekit bildirir. Bu iki grup, kendi içinde çeliþkili olan kâfir ile, Allah'a itaat eden ve huþu ehli olan mümindir. Týpký alim ile cahilin bir olmadýðý gibi, mümin ile insanlarý Allah'ýn yolundan çýkarýp dalâlete sürüklemek için Allah'a ortaklar koþan müþrik de bir deðildir. Bunlardan ilki hayýr ve ilmin zirvesinde, diðeri ise þer ve cehaletin en aþaðý mertebelerindedir.

Ebû Hayyân þöyle der: "Bu ayet, insanýn kemâle ulaþmasýnýn, ancak þu iki amacý gerçekleþtirmekle mümkün olur: ilim ve amel. Týpký bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadýðý gibi, itaat edenle isyan eden de bir deðildir. Buradaki "ilim"den maksat, Allah'ý bilmeye götüren ve kulu, Allah'ýn gazabýndan kurtaran þey'dir




Et-tefsir'ül hadis'e göre


Yoksa o, gece saatlerinde boyun eðerek, secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan ve Rab-bi'inin rahmetini uman gibi midir? De ki; "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Doðrusu ancak akýl sahipleri öðüt alýr.


Ayetlerde, sadece Allah'a boyun eðen ve O'na kul olanýn, gece yarýlarýnda, gündüzün belli saatlerinde, zorluk ve refah vakitlerinde O'nu zikr eden, ahiret hesabýný ve ahvalini hesaplayan, Rabbi'nden rahmetine kendisini de katmasýný dileyenden daha efdal (üstün) birinin olup olamayacaðý sorgulanýyor. Peygamber (s)'e ikinci soru Rabbani emirle geliyor; bilen kimselerle bilmeyenler arasýný eþitlemek ya da her iki grubu bir makama koymak doðru mudur? Saðlam ve ileri görüþlü akýl sahipleri, sadece iþlerin ha¬kikatini zikreder ve idrak ederler.

Ýlk sorunun, geçen ayette iþaret edilen kafir müþrik ile salih mü'min arasýnda karþý¬laþtýrma yolu ile sorulduðu akla gelebilir. Allah'ý zorluk anýnda hatýrlayan, refah anýnda O'nun yolundan sapan müþrik, kafirdir. Ýkinci soru birinci soruyu tamamlamaktadýr. Sa¬lih toplumun sadece bilenler ve idrak edenler olduðunu uyarmaktadýr.

Bu ayet ile geçen ayet arasýnda üslup yönünden bir münazara vardýr. Her ikisinde de konu geneldir. Her ikisi de Pcygamber(s)'c inkar ile idrak ve itaatin neticelerini ilan et¬mesi için emrolunur. Bu nedenle, bu ayetin ilkin önceki ayette baðlantýlý olduðu söyle¬nebilir. Her ikisi de siyak ile baðlantýlýdýr. Uyarma ve açýklama babýnda gelmiþtir.

"Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir Olur Mu?"

Ayetin ikinci yarýsý, sosyal konumuna bakmaksýzýn sapýk ve delalette olan müþrik¬ten, salih mü'minin daha üstün olduðunu olumlu bir isbatla açýklýyor. Bilmeyenler ile bilenler arasýnda eþitlemeyi inkar ediyor. Burada, salih mü'minin üstünlüðünün ispatý Kýyamete kadar açýkça belirtiyor.

"Bilen kimselerle, bilmeyenler" ibaresiyle kastedilenler, müminler ve kafirlerdir.Her nekadar müminlerin alim'leri övülsede burdaki mevzu mümin,kafir mevzusudur. Ýlk kesim iþlerin hakikatini idrak ederek hidayet yoluna tabi oldular, diðerleri ise bunu gör¬meyerek kör oldular. Bununla beraber bu Ýbareyi þu þekle koyarak söylemek mümkün:
ÝkÝ durum yada iki adam yada iki grub arasýnda kýyas konusu olacak her þeyi içine alýr. Biri görüþ yada tavrýný apaçýk bir hüccetle ilme ve düþünceye dayandýrýyor, diðerleri ise hakikati anlamýyor, hakkýn konumunu bilmiyor, tavrýný da ilim ve delile dayandýrmýyor. Bu nedenle bu ibare, hakký, doðruyu ve hikmeti içermesi nedeniyle Kur'an'ýn meselle¬rinden bir meseli oluþturuyor.

Bazý müfessirlcr.ayetin, Ammar bin Yasir ile müþriklerin zengin ve liderlerinden Huzeyfe el-Mahzumi arasýnda kýyas için indiðini rivayet ederler. Birincisi gece gündüz Allah'a ibadet eder, hududlarýna uyar, rahmetini temenni eder. O bu davranýþlarýyla sapýtan, müstekbir müþrikten Allah katýnda daha üstündür, Ammar.yerine Ebu Bekir yada Osman veya Ýbn Mesud'un adlarýný zikreden rivayetler vardýr.

Bununla beraber birden lazla müfcssirler, bu ayetin müminler ile müþrikler arasýnda tercih yapmak için geneli kapsamaktadýr demektedirler Bu ayetin özel münasebetten ayrý düþünüyoruz. Ayclin Allah Rasulü'nün ashabýndan çok namaz kýlan, Allah için ibadet eden bir þahýs ile bu þahsa karþý tercih ve teselli babýnda buðzedici bir tavýr koyan, müstekbir, asi ve zengin bir þahsý kýnamak ve uyarmak amacýný içermesi ihtimal dahilindedir.




Þifa Tefsir'ine göre


(Ateþde yanacak olan kafirler mi hayýrlý?) yoksa ahiretten sakýnarak, Rabbinin rahmetini umarak geceleri secde ederek, kýyamda durarak gönülden ibadet eden mi? (daha hayýrlýgöz kırpma Deki; "hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Ancak akýl sahipleri öðüt alýrlar.


Kul darda kaldýðýnda insanlardan ümidini kesdiðinde Allah'a yalvarýr yakarýr. Ama Allah ona bol nimetler verdiðinde ise verenin Allah olduðunýi unutur ve sebebleri il ahi aþtýrýr.

"Bana filan verdi" der. Halbuki o filan bir perdedir, o perdeyi ilahlaþtýrýr. Onu ve kurallarýný Allah'ýn yerine koyar. Yoldan çýkar. Bir müddet dünyadan faydalanabilir. Ama sonu cehennemdir.

Allah'a inanan kýyam, rüku ve secdede bulunan ve ahiret azabýndan sakýnan, Rabbin rahmetini isteyenler daha hayýrlýdýr.
"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"



Tabiatta yüzün üzerinde elementi bulup da; "bunlarý tabiat yarattý, tabiat kendiliðinden oluþtu" diyen bir bilim adamý ile, "bu elementleri de, tabiatý da yaratan Allah'týr" diyen bir mü'min eþit deðildir.

Asýl bilen mü'mindir. Çünkü o iþin aslýný bilmektedir. Allah'a inanmayan binlerce bilim adamýyla, iman eden bir mümini hiçbir zaman, gönül terazininiz kefelerine koyarak tartý bile yapmayýn..


Yukarýda mavi yazý ile yazýlmýþ olan bu yazý daha doðrusu Tefsir gerçekten çok bariz bi þekilde mümin olmanýn þerefini ortaya koyuyor.Bazý Müslüman kardeþler Mümin'ler neden biþey bulamýyor.Hep baþkalari buluyor bizler geri kaldýk diyorlar.Ve batýlý bilimcilerin bizimle alay ettigini diyorlar.Evet bende günlerdir bunun izah ýný yapmaya çalýþýyorum ilim bu ilim ALLAH ýný bilen herþeyi bilir.

Bunlara sayýsýz örnekler var biakçýndan bahs edeceðiz ÝNÞAALLAH.. Hadi bakalým konuþsun batýlý bilimciler. Týp,Matematik,Astroloji,Fen,Coðrafya,Kimya,Teknik Ýlimler,Jeoloji,(Jeoloji Dünyamýzla ilgili problemleri araþtýran bir ilim dalýgöz kırpmaki Müslüman bilim adamlarý bu konuda çýðýrlar açmýþlardýr.Ve sayamýyacaðým kadar çok Bilim dallarýnda Müslümanlar'ýn açtýgý çýðýrlar..

Týp diyorlar Lokman Hekim'in Týp'pýný kullanýyorlar Yunan Týp pý onun öncülügünde bulgular yaptý inkar edebiliyorlarmý bunu? Matematik diyorlar. Ebul Vefa'yý ve Harezmi'yi unuttularmý? hint rakamlarýna 0 ý ekleyen ve bugünki kullanýlan rakamlarý bulan Harezmi Degilmi?

Astroloji diyorlar. Alýn 300 sene önce yazýlan ve yüksek bi ilim ile donatýlmýþ Ýbrahim Hakký Efendi'nin Marifatnamesi ki,bu Marifetname'yi Ýngiliz'ler araþtýrmýþlar.Diyorlarki Dünya ile yýldýzlar arasýndaki mesafeyi 300 sene önce bi hesapla (tabi bilmiyorlar nasýl hesapla buldugunu)bulmuþ büyük bi baþarý gerçekten ayakta alkýþlarýz demiþler.Ama neymiþ 6 saat yanýlmýþ 6 saat fark etmiþ tabi daha sonra daha yüksek bi teknoloji ile yanýlmýyorsam 98 de olsa gerek tekrar araþtýrma yapýlmýþ bakmýþlar gene ayný hesap en son 2002 de yapmýþlar..

Daha yüksek teknolojý ile bakmýþlar gene ayný hesap ama bu sefer biþeyi fark etmiþler.Hani 6 saat yanýldý demiþlerdiya iþte o 6 saat senede bi uzaklýk ve yakýnlýk mesafesinde oynama sonucu ortaya çýkmýþ yani senede 6 saat fark edermiþ al iþte teknolojileri daha 300 sene öncesi gibi ölçemiyor.Ayýp ayýp biraz daha modernleþin tekniginiz külüstür çalýþmýyor

Daha sonra Fen diyorlar.Ahmet Fergani'yi unutuyorlarmý? enlemler arasýndaki mesafeyi hesapladýðý gibi, Dünya'nýn eksenindeki eðimi en doðru þekilde hesaplýyor ve bi çýðýr açýyordu.Batýlý bi fen bilimci vardý ismi aklýmda kalmadý ama onlarýn en ünlü Fen'cilerindendi Fergani bi çýgýr açmýþ bu konuda deyince ona karþý karalama baþlatmýþlardý.Bakýn doðruyu kabul edecek bi medeniyet bile degil bu batý medeniyeti ama mecburen kabul ediyorlardý.

Sonra coðrafya diyorlar bundan 450 sene önce yaþamýþ Piri reis i unutuyorlarmý? Portekiz'liler denizde yol bulmayý onun Kitab-ý Bahriye adlý eseriyle öðrenmedilermi ? daha yeni yeni onun çizmiþ olduðu Dünya haritasýyla keþifler yapýlýyor.1500 lü yýllar nerde þimdiki zamane nerde bakýn 450 sene önce çizilen bi harita ve yeni yeni keþf eden üstelik en donanýmlý teknikle keþf eden bir bilim hangisi daha efdal ya Piri Reis te zamanýnda da olsa idi bu teknik nolurdu acaba acaba kürre'yi ,zerre'yi,Atom'u kaç milyar'a bölerdi??

Ýslam dünyasýnda yetiþen bilim adamlarýndan Cabir Bin Hayyan Kimyasal maddeleri, uçucu maddeler, uçucu olmayan maddeler, yanmayan maddeler ve madenler olarak dört grupta toplar. Cabir Bin Hayyan'ýn bu çalýþmasý, modern kimyanýn kurucusu olarak bilinen Lavoisier'e öncülük eder.
El-Kindi, Einstein'dan 1100 yýl önce 800 yýlýnda, izafiyet teorisi ile uðraþýr. El-Kindi, Zaman cismin var olma süresidir, zamanla bilinebilen ve ölçülebilen hýz ve yavaþlýk da hareketin sonucudur.

Zaman, mekan ve hareket birbirinden baðýmsýz deðildir, göðe doðru çýkan bir insan aðacý küçük görür, inen insan ise büyük görür der.
Týp ve eczacýlýkta Lokman Hekim Razi gibi alimler, anatomi ve tedavi alanýna pek çok yeni bilgi eklerken ki sayýlamýyacak kadar 'büyük iþler yapmýþlar.Kalp'e yapýlan masaj tekniðiinden tutunda týrnak ucuna varana kadar Týp'ta çýgýr açmýþlardýr.

Tarih ve coðrafya bilimlerinde Idrisi, Hamevi ve Taberi ve adýný bu satýrlara sýðdýramayacaðýmýz pek çok Ýslam alimi, bilimsel teorilerde önemli ilerlemeler kaydetmiþlerdir. Özellikle optik alanýnda, on birinci yüzyýlda Ýbn-i Heysem, bu bilim dalýný tek baþýna yeniden inþa etmiþtir.

Dokuzuncu yüzyýlda yaþamýþ olan Sabit bin Kurra, astronomi alanýndaki ilk büyük yeniliði gerçekleþtirmiþ, Batlamyusçu sisteme dokuzuncu yýldýzsýz küreyi eklemiþtir. Onüçüncü yüzyýlda, bu sistemin karþýlaþtýðý güçlükleri fark eden yine Müslüman astronomlar olmuþ ve Batlamyusçu olmayan gezegen modellerini geliþtirmiþlerdir.

Yüzyýllar önce Semerkant, Baðdat ve Ýstanbul'dan Latinceye veya Fransýzcaya çevirilen kitaplar, buluþlar, ilk bulan alimler göz ardý edilerek Avrupalý bilim adamlarý tarafýndan nasýl sahip çýkýldý?
Dekart, Galile, Kopemik, Newton, Lavoisier, Kepler, Wright Kardeþler, Toriçelli, Kristof Kolomb, Vasco de Gama...

Ýçinizde bunlarý tanýmayan var mý? Ýlkokuldan baþlayarak tanýmaya baþladýðýmýz bu yabancý bilim adamlarý tarih kitaplarýna bakarsanýz, birçok önemli buluþun ilk sahibi. Yüzyýllar önce Semerkant, Baðdat ve Ýstanbul'dan Latinceye veya Fransýzcaya çevrilen bir çok kitaplar ilk bulan alimler göz ardý edilerek Avrupalý bilim adamlarý tarafýndan sahip çýkýldý. Günümüzde batýlý bilim adamlarý bunlarý yer yer itiraf etmektedirler.
Mesela Newton'dan yerçekimini ilk bulan kiþi diye bahsederiz.Aslýnda bahs ettiriliyoruz. Oysa yerçekimini ilk keþfeden, bilim adamý, pek tanýmadýðýmýz bir Müslüman Razi'dir.

Þimdi gelin, Batý kaynaklý önyargýlarý bir kenara býrakalým ve bilimsel birçok buluþu ilk yapan Ýslam bilginlerini tanýyalým bakalým kimler neyi bulmuþ kimlerde onlarýn bu bilgilerini her zamanki gibi hainlikle çalmýþ!!!



Ýlk kaðýt fabrikasýný kuran alim Ýbni Fazýl
• Kýzamýk ve çiçek hastalýðýný keþfeden; alim Razi
• Mikrobu ilk tanýmlayan alim Akþemseddin
• Cüzzamý bulan alim ... Ýbni Cessar
• Vebanýn bulaþýcý olduðunu bulan alim Ýbni Hatip
• Verem mikrobunu bulan alim Kambur Vesîm
• Retina tabakasýný bulan alim Ýbni Rüþd
• Ýlk göz ameliyatýný yapan alim Ammar
• Ýlk kanser ameliyatýný yapan alim Ali bin Abbas
• Küçük kan dolaþýmýný bulan alim Ýbnünnefis
• Ýlk Tabipler odasý baþkaný Ali bin Rýdvan
• Sýfýrý ilk kullanan alim Harizmi
• Trigonometriyi ilk bulan alim Battani
• Tanjant, kotanjant ve kosekantý ilk kullanan alim Ebul Vefa
• Trigonometri kitabýný yazan alim Nasiruddin Tusi
• Ýlk trigonometrik dönüþüm formülünü bulan alim Ýbni Yunus
• Binom formülünü ilk bulan alim Ömer Hayam
• Ýlk difransiyel kitabýný yazan alim. Sabit bin Kura
• Ondalýk kesiri ilk bulan alim Gýyaseddin Cemþid
• Ýlk usturlabý yapan alim Zerkali
• Dünyanýn döndüðünü keþfeden ilk alim Biruni
• Dünyanýn çevresini ilk ölçen alim Musa kardeþler
• Güneþin yüzündeki lekeleri ilk bulan alim Fergani
• Yýldýzlarýn yer ve açýklýklarýný ölçen ve ilk cetveli geliþtiren alim Cabir bin Eflah
• Ýlk otomatik kontrol sistemleri tasarlayan alim Ahmet bin Musa
• Sibernetiði ilk kuran alim Ýsmail-El Gezeri
• Ýlk optik temellerini koyan alim Ýbni Heysem
• Sesin .fiziki açýklamasýný ilk yapan alim Farabi
• Ýlk torna tezgahýný yapan alim Ýbni Karara
• Kanatlarla uçan ilk alim Hazerfen Ahmed Çelebi
• Ýlk uçaðý yapan alim Ebu Firnas
• Yer çekimini ilk bulan alim Razi
• Sarkaçlý saati ilk yapan alim Ýbni Yunus
• Maddelerin özgül aðýrlýðýný ilk hesaplayan alim Hazini
• Atomun parçalanabileceðim ilk bulan alim Cabir bin Hayan
• Gök kuþaðýný ilk açýklayan alim Kutbettin Þirazi
• Ýlk kimya laboratuarýný kuran alim Cabir
• Saf alkolü ilk elde eden alim Razi
• Fosforu ilk bulan alim Beþir
• Havan topunu ilk bulan alim Fatih Sultan Mehmed
• Ýlk kýta seyahatnamesini yazan alim Ýbni Battuta
• Ýlk dünya haritasýný çizen alim Mürsiyeli Ýbrahim
• Ýlk ecza kitabýný yazan alim Ýbni Baytar



Ve bunlar gibi sayýlamýyacak kadar buluþ ve ilim iþte, Müslüman budur.Akýllý keþfi açýk yaptýgýný ferasetle yapan ilmini adeta güneþ gibi saçandýr.Batý medeniyetinin iþide gerek ABD olsun gerek yandaþlarý fark etmez anca yapsalar yapsalar Müslüman'larýn haklarýný çalýp yaðma ederler.Þimdilerde de öyle deðilmi.?

Dedem Fatih Sultan Havan top'unu döktürdügünde ve gemileri karadan yürüttüðünde Bizans þaþkýn ördeðe dönmüþtü.Batý'lý bazý ilim adamlarý (tabi vicdan sahibi)olanlar. Müslüman alimlerin buluþlarýný büyük buluþlar olarak çýðýr açan buluþlar olarak kabul etmiþtir.

Onlarda biþey yok çalma çýrpma kopyalama hariç.....Ancak bunu yaparlar iþleri güçleri hak hukuk ezmek çalmak talan etmek...Bizde Ýlim bitmedi Ýlim'ci bitti..Þimdi onlar bizim tekniklerimizi bize satýyorlar.Meydan onlara kaldý. Onlara çýgýr açýyorlar,Müslüman'larda iþ yok diyen kardeþim öyle deðil iþin aslý burda iþ bizde ilim,teknik bizde yapýlan çok büyük iþler bizde ama þimdi ne eksik bizde okuyan keþf eden bulan

Fatih'ler,Cabir'ler,Razi'ler,Hazini'ler,Fergani'ler Biruni'ler ,Farabi'ler ,sayýlamýyacak kadar çok alim'ler eksik..Ýlim var ama tahsil edeni yok daha doðrusu ALLAH cc istediði kývama gelen insan yok olsa eger ALLAH'a layýk olunsa veya olunmaya çalýþsa neler olurdu neler.

Alýn iþte Osman'lý þanlý ecdad'ta bunlarýn mekik araçlarý bunlarýn mekanik leri makina takýmlarý yoktu ama onlar öyle iþler yaptýlarki batý medeniyeti þimdi ellerindeki bu teknoloji ile ancak onlarýn bulgularýna ayna oluyorlar.Ama gizli bi ayna iþine geleni yansýtan gelmiyeni sakllýyan bi ayna güneþ balçýkla sývanmaz ne kadar saklasalarda uzayda ezan seslerini dinledik ELHAMDULÝLLAH...

Birazdan yazýlacaklarý okuduðumuzda þu kelam ýn ne kadar yerinde ve anlamlý olduðunu gayet net anlýyacaðýz nedir o kelam. VARKEN ÝLMÝ KURAN'Ý NE LAZIM ÝLMÝ YUNAN'Ý iþte þimdi buna bi göz atalým evvela Fatih Sultan Mehmet'in döktügü havan topundan tutunki diðer Ýslam alimlerine verilmiþ bunca nimeti asýl nedeni nerde imiþ görelim ALLAH KURAN'la ilme bilgiye yön verir.

Evet bu çok akýllýca ancak akýl sahibi düþünen tefekkür edenlerin anlýyacaðý biþey...Boþuna RAB bimiz akýl sahibleri anlar buyurmadý yeryüzünde ibretler var.Biz bu KURAN'da kuru yaþ ne varsa zikir ettik. Gibi ve benzeri ayetleri anlamak çok farklý bi akýl ve ilim gerektiriyor iþte nereye gidersek gidelim illa ilim illa ilim lazým..Bakalým KURAN ý KERÝM bize ne ögütler vermiþ ne mucizevi imalar var....




1.."Derken doðum sancýsý onu bir hurma dalýna sürükledi. Dedi ki: "Keþke bundan önce ölseydim de, hafýzalardan silinip unutuluverseydim." Altýndan (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapýlma, Rabbin senin alt (yan)ýnda bir ark kýlmýþtýr." Hurma dalýný kendine doðru salla, üzerine henüz oluþmuþ-taze hurma dökülüversin."

Artýk, ye, iç, gözün aydýn olsun. Eðer herhangi bir beþer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan Allah) a oruç adadým, bugün hiç kimseyle konuþmayacaðým."" (Meryem Suresi, 23-26)



Evet burda neden hurma dan bahs edilmiþ niye patates,sogan,buðday,lahana vs vs þeyler degil ALLAH cc hamileliði sýrasýnda Hz. Meryem'i her açýdan, en güzel þekilde desteklemiþtir.

Çok iyi bakým gerektiren ve hayati riskler içeren bir olay olan doðum esnasýnda, týbbi malzemeleri, tecrübeli bir yardýmcýsý olmayan bir kiþinin, yalnýz baþýna bu iþin üstesinden gelebilmesi zordur.

Buna raðmen bu konuda hiçbir tecrübesi olmayan Hz. Meryem, Allah'ýn rahmeti ve yardýmý ile bu zor iþi tek baþýna baþarabilmiþtir.Peki neden hurma??



..El Cevap..Yüce Allah'ýn, Hz. Meryem'e 'hüzne kapýlmamasýný', 'hurma yemesini' bildirmesinin ve onun yaný baþýnda 'bir su arký yaratmýþ olmasýnýn' pek çok hikmeti vardýr. Tüm bu ayetler, doðumu kolaylaþtýran birçok iþaret içermektedir. Nitekim Allah'ýn Hz. Meryem'in doðumunu kolaylaþtýrmak için sunduðu bu nimetlerin, özellikle hamile ve doðum yapan kadýnlar için önemi ve faydalarý, bugün bilimsel olarak da bilinmektedir..Bakýn hurma'nýn Týp ta ki yeri daha yeni kefþ ediliyor.


Baþka bi yaklaþýmlada Evrimcilerin kabul ettigi muazzam jeoloji olaylarý var bi kaç tanesi þunlardýr.



Geceyi, gündüzü, Güneþi ve Ay'ý yaratan O'dur; herbiri bir yörüngede yüzüp gidiyor. (Enbiya Suresi, 33)

Güneþin sabit olmadýðý, belli bir yörüngede yol almakta olduðu bir baþka ayette de þöyle bildirilmektedir:
Güneþ de, kendisi için (tesbit edilmiþgöz kırpma olan bir karar yerine doðru akýp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir. (Yasin Suresi, 3


Kuran'da bildirilen bu gerçekler, çaðýmýzdaki astronomik gözlemlerle anlaþýlmýþtýr. Astronomi uzmanlarýnýn hesaplarýna göre Güneþ, Solar Apex adý verilen bir yörünge boyunca Vega Yýldýzý doðrultusunda saatte 720 bin km.'lik muazzam bir hýzla hareket etmektedir.

Bu, kabaca bir hesapla, Güneþ'in günde 17 milyon 280 bin km. yol katettiðini gösterir. Güneþ'le birlikte onun çekim sistemi içindeki tüm gezegenler ve uydularý da ayný mesafeyi katederler. Ayrýca, evrendeki tüm yýldýzlar da buna benzer planlý bir harekete sahiptirler




Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatýlmýþ' göðe andolsun. (Zariyat Suresi, 7


Evrende yaklaþýk 200 milyar galaksi mevcuttur ve her galakside ortalama 200 milyar yýldýz bulunur. Bu yýldýzlarýn pek çoðunun gezegenleri, bu gezegenlerin de uydularý vardýr.

Tüm bu gök cisimleri çok ince hesaplarla saptanmýþ yörüngelere sahiptir. Ve milyonlarca yýldýr her biri kendi yörüngesinde diðerleriyle kusursuz bir uyum ve düzen içinde akýp gitmektedir. Bunlarýn dýþýnda pek çok kuyruklu yýldýz da kendisi için tespit edilmiþ yörüngede yüzüp gider
Kuran'da Allah, gökyüzünün ilginç bir özelliðine þöyle dikkat çeker:




Gökyüzünü korunmuþ bir tavan kýldýk; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 32)


Gökyüzünün bu özelliði, 20. yüzyýldaki bilimsel araþtýrmalarla kanýtlanmýþtýr

Yerküremizi çepeçevre kuþatan atmosfer, canlýlýðýn devamý için son derece hayati iþlevleri yerine getirir. Dünyaya doðru yaklaþan irili ufaklý pek çok göktaþýný eriterek yok eder ve bunlarýn yeryüzüne düþerek canlýlara büyük zararlar vermesini engeller.





Gökyüzünü korunmuþ bir tavan kýldýk; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 32



Atmosfer, bunun yanýsýra, uzaydan gelen ve canlýlar için zararlý olan ýþýnlarý da filtre eder. Ýþin ilginç olan yaný, atmosferin sadece zararsýz orandaki ýþýnlarý, yani görünür ýþýk, kýzýl ötesi ýþýnlar ve radyo dalgalarýný geçirmesidir. Çünkü bunlar yaþam için gerekli ýþýnlardýr.

Atmosfer tarafýndan belirli oranda geçmesine izin verilen ultraviyole ýþýnlarý, bitkilerin fotosentez yapmalarý ve dolayýsýyla tüm canlýlarýn hayatta kalmalarý açýsýndan büyük önem taþýr. Güneþ tarafýndan yayýlan þiddetli ultraviyole ýþýnlarýnýn büyük bölümü, atmosferin ozon tabakasýnda süzülür ve Dünya yüzeyine yaþam için gerekli olan az bir kýsmý ulaþýr.. (Harun Yahya KURAN ve Bilim)





ATMOSFERÝN KATMANLARI


Kuran ayetlerinde evren hakkýnda verilen bilgilerden biri, gökyüzünün yedi kat olarak düzenlendiðidir:


Sizin için yerde olanlarýn tümünü yaratan O'dur. Sonra göðe istiva edip de onlarý yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herþeyi bilendir. (Bakara Suresi, 29)

Sonra, duman halinde olan göðe yöneldi... Böylece onlarý iki gün içinde yedi gök olarak tamamladý ve her bir göðe emrini vahyetti... (Fussilet Suresi, 11-12)



Kuran'da gök kelimesi tüm evreni ifade etmek için kullanýldýðý gibi, Dünya göðünü ifade etmek için de kullanýlýr. Kelimenin bu anlamý alýndýðýnda, Dünya göðünün, bir baþka deyiþle atmosferin 7 katmandan oluþtuðu sonucu ortaya çýkmaktadýr. Nitekim bugün Dünya atmosferinin üst üste dizilmiþ farklý katmanlardan meydana geldiði bilinmektedir. Üstelik ayette bildirildiði gibi, tam yedi temel katmandan...
Bilimsel bir kaynakta bu konu þöyle açýklanýr

Bilim adamlarý atmosferin birçok katmandan oluþtuðunu keþfettiler. Katmanlar, basýnçlarý ve bunlarý oluþturan gazlarýn bileþimi gibi belirgin fiziksel özelliklerle birbirlerinden farklýlaþýrlar... Atmosferin Dünyaya en yakýn katmaný "TROPOSFER"dir.

Atmosferin toplam kütlesinin %90'ýný oluþturur... Troposfer'in üzerindeki katman "STRATOSFER" dir... Stratosfer'de ultraviyole ýþýnlarýnýn emildiði katmana "OZONOSFER" adý verilir... Stratosfer'in üzerindeki tabakaya "MEZOSFER" adý verilir... Mezosfer'in üzerinde "TERMOSFER" yer alýr... Ýyonize olmuþ gazlar Termosfer'in içinde "ÝYONOSFER" adý verilen bir katman oluþtururlar... Dünya atmosferinin en dýþ tabakasý 450 km. den 960 km. ye uzanýr. Bu katmana "EKZOSFER" adý verilir..Harun Yahya KURAN ve Bilim)



Daglarýn düzeneði...



Daðlarý görürsün de, donmuþ sanýrsýn; oysa onlar bulutlarýn sürüklenmesi gibi sürüklenirler. (Neml Suresi, 8



Daðlarýn bu hareketi, üzerinde bulunduklarý yer kabuðunun hareketinden kaynaklanýr. Yer kabuðu kendisinden daha yoðun olan manto tabakasý üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. Ýlk olarak bu yüzyýlýn baþlarýnda Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamý, yeryüzündeki kýtalarýn dünyanýn ilk dönemlerinde bir arada bulunduklarýný, daha sonra farklý yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrýlýp uzaklaþtýklarýný öne sürmüþtü.

Ancak jeologlar, Wegener'in haklý olduðunu onun ölümünden 50 yýl sonra yani 1980'li yýllarda anlayabildiler. Wegener'in, 1915 yýlýnda yayýnladýðý bir makalede belirtmiþ olduðu gibi yeryüzündeki kara parçalarý yaklaþýk 500 milyon yýl önce birbirlerine baðlýlardý ve Pangaea ismi verilen bu büyük kara parçasý Güney Kutbu'nda bulunuyordu.

Yaklaþýk 180 milyon yýl önce Pangaea ikiye ayrýldý. Farklý yönlere sürüklenen bu iki dev kýtadan birincisi Afrika, Avustralya, Antartika ve Hindistan'ý kapsayan Gondwana idi. Ýkincisi ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Hindistan'sýz Asya'dan oluþan Laurasia idi. Bu bölünmeyi izleyen yaklaþýk 150 milyon yýl içindeki çeþitli zamanlarda Gondwana ve Laurasia daha küçük parçalara ayrýldýlar.(Harun Yahya KURAN ve Bilim)





Ýþte demir mucizesi!!!




Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeþitli) yararlar bulunan demiri de indirdik... (Hadid Suresi, 25)


Ayette, demir için özel olarak kullanýlan "indirme" kelimesi, mecazi olarak insanlarýn hizmetine verilme anlamýnda düþünülebilir. Fakat kelimenin, "Gökten fiziksel olarak indirme" þeklindeki gerçek anlamý dikkate alýndýðýnda, ayetin çok önemli bir bilimsel mucize içerdiði görülmektedir.

Çünkü modern astronomik bulgular, Dünyamýz'daki demir madeninin dýþ uzaydaki dev yýldýzlardan geldiðini ortaya koymuþtur.
Evrende aðýr metaller, büyük yýldýzlarýn çekirdeklerinde üretilir. Güneþ sistemimiz ise demir elementini kendi bünyesinde üretebilecek bir yapýya sahip deðildir.

Demir ancak Güneþ'ten çok daha büyük yýldýzlarda bir kaç yüz milyon dereceye varan sýcaklýklarda oluþabilmektedir. Nova veya süpernova olarak adlandýrýlan bu yýldýzlardaki demir miktarý belli bir oraný geçince, artýk yýldýz bunu taþýyamaz ve patlar. Bu patlama sonucu, içinde demir bulunan gök taþlarý uzaya daðýlýr ve bir gök cisminin çekimine yakalanýp çarpana kadar boþlukta dolaþýr.

Tüm bunlardan anlaþýlacaðý gibi demir madeni dünyamýzda oluþmamýþ, gök taþlarý vasýtasýyla süper novalardan taþýnarak, aynen ayette bildirildiði þekilde "Dünya'ya indirilmiþtir". Bu gerçek, herþeyi sonsuz bilgisiyle kuþatan Allah'ýn sözü olan Kuran'da yer almaktadýr.Sadece "hadid" kelimesinin sayýsal deðeri 26'dýr. 26 sayýsý ise demirin atom numarasýdýr.(Harun Yahya KURAN ve Bilim)

Kuran'da, insanlarý ölümden sonra diriltmenin Allah için çok kolay olduðu anlatýlýrken, insanlarýn özelikle parmak uçlarýna dikkat çekilir:




Evet; onun parmak uçlarýný dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz. (Kýyamet Suresi, 3-4)



Parmak uçlarýnýn vurgulanmasý, son derece hikmetlidir. Çünkü tüm insanlarýn parmak izi, tamamen kendilerine özeldir. Þu an dünya üzerinde yaþayan her insanýn parmak izi birbirinden farklýdýr. Dahasý, tarih boyunca yaþamýþ insanlarýnki de birbirlerinden farklýdýr.Harun Yahya KURAN ve Bilim)




Ýþte Yaðmur mucizesi!!!



Kuran'ýn bir ayetinde rüzgarlarýn "aþýlama" özelliðine ve bunun sonucunda yaðmurun oluþtuðuna dikkat çekilir:



Ve aþýlayýcýlar olarak rüzgarlarý gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladýk. (Hicr Suresi, 22



Ayette, yaðmur oluþumundaki ilk aþamanýn rüzgarlar olduðuna dikkat çekilmektedir. Oysa bu yüzyýlýn baþlarýna kadar, rüzgarla yaðmurun yaðmasý arasýnda bir baðlantý bulunduðu bilinmiyordu. Rüzgarlarýn yaðmurun oluþumunda önemli bir "aþýlayýcý" rol oynadýklarý, modern meteorolojik çalýþmalarla fark edildi.

Rüzgarlarýn bu aþýlama özelliði þöyle gerçekleþir:
Okyanuslarýn ve denizlerin yüzeyinde, köpüklenme nedeniyle her an sayýsýz hava kabarcýðý oluþmaktadýr. Bu kabarcýklar patladýklarý anda, milimetrenin 100'de biri çapýndaki binlerce parçacýðý havaya fýrlatýrlar. "Aerosol" adý verilen bu parçacýklar, rüzgarlar sayesinde karalardan gelen tozlarla karýþarak atmosferin üst katmanlarýna taþýnýr.

Rüzgarlarýn bu þekilde yükseklere taþýdýðý parçacýklar, burada su buharý ile temas eder. Su buharý da bu parçacýklarýn etrafýna toplanarak yoðunlaþýr ve su damlacýklarýna dönüþür. Bu su damlacýklarý önce bir araya gelerek bulutlarý oluþturur, bir süre sonra da yaðmur olarak yeryüzüne iner.

Görüldüðü gibi rüzgarlar, havada serbest halde bulunan su buharýný denizlerden taþýdýklarý parçacýklarla "aþýlamakta" ve böylece yaðmur bulutlarýnýn oluþumunu saðlamaktadýr. Eðer rüzgarlarýn bu özelliði olmasa, yüksek atmosferdeki su damlacýklarý hiçbir zaman oluþamayacak ve yaðmur diye birþey de olmayacaktý...(Harun Yahya KURAN ve Bilim)
Burada önemli olan nokta ise, rüzgarlarýn yaðmur oluþumundaki bu kritik görevinin asýrlar önce Kuran ayetinde bildirilmiþ olmasýdýr.




DENÝZLERÝN BÝRBÝRÝNE KARIÞMAMASI



Denizlerin, araþtýrmacýlar tarafýndan çok yakýn bir geçmiþte tespit edilen bir özelliði, Kuran'ýn bir ayetinde þöyle bildirilir:


Birbirleriyle kavuþmak üzere iki denizi salýverdi. Ýkisi arasýnda bir engel (berzah) vardýr; birbirlerinin sýnýrýný geçmezler. (Rahman Suresi, 19-20)




Birbirine açýlan, fakat sularý kesinlikle birbiriyle karýþmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliði, okyanus bilimciler tarafýndan çok yakýn bir zaman önce keþfedilmiþtir. "Yüzey gerilimi" adý verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komþu denizlerin sularýnýn karýþmadýðý ortaya çýkmýþtýr. Denizlerin farklý yoðunluklarýndan kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularýnýn birbirine karýþmasýný engeller.(Harun Yahya KURAN ve Bilim)



Not: Captan Custo'nun bu gerçeði KURAN'dan keþf edip iman ettiði söylenmiþtir..Mevzusu gecen yerinde Kýzýldeniz olduðu söylenir.


BEBEÐÝN CÝNSÝYETÝ


Yakýn bir zamana kadar, insanlar, bebeðin cinsiyetinin anne hücreleri tarafýndan belirlendiðini sanýyordu. Ya da en azýndan, anne ve babadan gelen hücrelerin birlikte cinsiyet belirledikleri zannediliyordu. Ancak Kuran'da bu konuda farklý bir bilgi verilmiþ ve erkeklik ve diþiliðin, "rahme dökülen meniden" yaratýldýðý bildirilmiþtir:



Rahime dökülen meniden erkek ve diþi iki çifti O yarattý... (Necm Suresi, 45-46)



Kuran'ýn verdiði bu bilginin doðruluðu, genetik ve mikrobiyoloji bilimlerinin geliþmesiyle birlikte bilimsel olarak da ispatlandý. Cinsiyetin tümüyle erkekten gelen sperm hücreleri tarafýndan belirlendiði, kadýnýn ise bu iþte hiçbir rolü olmadýðý anlaþýldý.(Harun Yahya KURAN ve Bilim)



ANNE SÜTÜ



Biz insana anne ve babasýný (onlara iyilikle davranmayýgöz kırpma tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnýnda) taþýmýþtýr. Onun (sütten) ayrýlmasý, iki yýl içindedir. "Hem bana, hem anne ve babana þükret, dönüþ yalnýz banadýr." (Lokman Suresi, 14)





Gözdeki mucize


"De ki: 'Sizi inþa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur.' Ne az þükrediyorsunuz? " (Mülk Suresi, 23)


Göz, görüntünün ayný anda hem siyah-beyaz, hem de renkli fotoðrafýný çeker. Daha sonra bu fotoðraflar beyinde sentezlenerek normal görüntü halini alýr.

Retina tabakasýnda bulunan çubuk hücrelerinin görevi, bakýlan nesnenin biçimini siyah-beyaz olarak ayrýntýlý bir þekilde algýlamaktýr. Koni hücreleri ise nesnenin renklerini tespit ederler. Sonuçta, her iki hücreden alýnan sinyallerin deðerlendirilmesiyle, dýþ dünyanýn görüntüsü þekillenir ve renkli bir halde beynimizde oluþur.



Gözdeki Üstün Teknoloji


Fotoðraf makinesi göze göre son derece ilkel bir yapýya sahiptir. Hatta gözün görüntü iletme tekniði en geliþmiþ kameralardan bile kat kat üstündür. Sonuç olarak da gözün ilettiði görüntü insanoðlu tarafýndan yapýlmýþ herhangi bir aletin iletebildiði görüntüden çok daha kalitelidir.

California Teknoloji Enstitüsü'nden Carver Mead baþkanlýðýnda bir araþtýrma ekibi, retinada kolayca gerçekleþtirilen iþlemlere imkan tanýyan tasarýmýn sýrrýný araþtýrmaktadýr. Carver Mead, Caltech firmasýndan biyolog Misha Mahowald ile birlikte retinadaki sinir aðýna benzer yapýda elektronik devreler tasarlamýþtýr. Yapýlan bu devrelerde gözdeki gibi ýþýk algýlayýcýlarý bulunmaktadýr. Algýlayýcýlar týpký retinada olduðu gibi bir diðer algýlayýcýyla baðlantý halindedir. Kullanýlan direnç, amfi gibi elektronik devre parçalarýnýn, ýþýk algýlayýcýlarýnýn, retina hücreleri gibi kendi aralarýnda haberleþebilmelerine imkan tanýmaktadýr.

Ancak tüm çabalara raðmen, bu devreyi, retina aðýnda olduðu gibi birebir olarak taklit edebilmek mümkün olmamýþtýr. Çünkü canlý bir retinadaki hücrelerin ve bunlarýn arasýndaki baðlantýlarýn sayýsý çok fazladýr. Bunun yerine tasarým mühendisleri þu an için, retinadaki sinir aðýnýn ön iþlemlerini nasýl yaptýklarýný anlamaya çalýþýp, ayný iþi yapabilen daha basit devreler tasarlamaktadýrlar. Allah eþi olmayan, tek güç sahibi olandýr. (Renkli Dünyaya Açýlan Pencere: Gözlerimiz HaRun Yahya)



Hangi mucizeyi yazalým yerdeki tohumlardan, çiçeklerden ,agaçlardan, denizlerden,gökteki bulutlara kadar.Zerreden kürreden maddeden neye bakarsanýz bakýn orda KURAN'ý bulacaksýnýz.ALLAH'ýn sanatlarýný bulacaksýnýz...Ýþte hiç bilenle bilmiyen bir olurmu bu olsa gerek..

Þimdi daha net anlaþýlýr VARKEN ÝLMÝ KURAN'Ý NE LAZIM ÝLMÝ YUNAN'Ý kelamý ne yokki neler yokki ALLAH cc parmak uçlarýmýza varana kadar herþeyi ayan beyan belirtmiþtir.Bu KURAN ne büyük bi Kitap'týr.Onu okuyanlar anlýyanlar iþte akýl sahipleri olanlar onlardýr.. Her ayette baþka bi muamma baþka bi gizem var aklýný ona yoranlar keþifler yapýyorlar.Aklýný tombalaya at yarýþlarýna yoranlarda ancak hýý bune yeniyormu diyorlar.

.He yeniyor geç bile kaldýn ye yakýnda aþ diye kaðýtlarý yiycekler.ALLAH hidayet nasip etsin.. Bak neden battýk anladýkmý þimdi yürü kýzým koþ oðlum diye ganyanlarda baðýran insanlar ve hangi kumar kaðýdýný nereye kullanýcaðýnýn hesabýný yapanlar elbette bu hesaplardan bi haber olur.Sonra trene bakarýz daha da geç kalýrsak Bolu pazarýndan Niðde'ye geçeriz Bolu pazarý dünya Niðde'de ahiret olur.

Sonra ahlar vahlar kar etmez.Nasýl ki bi insan usta olmadan önce çýrak oluyor.Sonra usta oluyorsa aynen KURAN içinde çýrak olmak ve sonra usta olmak gerekiyor. Bu Kitap hem þifa hem deva hem fizik hem matematik hem coðrafya hem astronomi kýsaca bu Kitap herþey bütün var yok bunda yazýlý bulanlara helal olsun....Kim ki KURAN bilmedi sanki o dünyaya gelmedi derler.Ne güzel derler...

.Ýþte bilenle bilmiyen bir olmazýn baþka boyutlarda izahýydý bunlar.Ýþte geri kalmamýzýn tek nedeni var KURAN'dan koptuk baþka biþey degil tek sebeb bu.....Þimdi ayetin tefsirine Müfessirlerin yorumu ile devam ediyoruz...



Ýbni Kesir Tefsir'ine göre


Yoksa o, geceleyin secde ederek, kýyamda durarak (secde ve kýyamý halinde) Allah'a itaat eden kimse gibi midir?» Kunût'un namazdaki huþu' olduðunu ileri sürenler bu âyeti delil getirirler. Buna göre Kunût; baþkalarýnýn ileri sürdükleri gibi sâdece kýyamdan ibaret deðildir. Sevrî'nin Firâs kanalýyla... Ýbn Mes'ûd'dan rivayetine göre o, Kânit'i; Allah'a ve Rasûlüne itaat eden, anlamýna almýþtýr.

Ýbn Abbâs, Hasan, Süddî ve Ýbn Zeyd âyette geçen) kelimelerini; gecenin ortasýyla açýklarlar. Sevrî ise Mansûr'dan rivayetle der ki:. Bize ulaþtýðýna göre bu, akþam ile yatsý arasýdýr. Hasan ve Katâde ise bu ifâdeleri; gecenin evveli, ortasý ve sonu ile açýklamýþtýr.

Yoksa o, (ibâdet ettiði sýrada) âhiretten korkan ve Rabbýnýn rahmetini dileyen kimse gibi midir?» Ýbâdette her ikisinin de (korku ve ümit halinin de) bulunmasý gerekir. Ayrýca korkunun hayat süresince gâlib duygu olmasý þarttýr. Bu sebepledir ki: «Âhiretten korkan ve Rabbýnýn rahmetini dileyen...» buyurmuþtur.

Ölüm halinde ise gâlib olan duygu ümid olmalýdýr. Nitekim Ýmâm Abd Ýbn Humeyd, Müsned'inde der ki: Bize Yahya Ýbn Abdülhamîd'in... Enes'ten rivayetine göre; o, þöyle anlatmýþ: Allah Rasûlü (s.a.) ölüm halindeki birinin yanýna girmiþti. Ona: Kendini nasýl buluyorsun? diye sordu da adam: Umuyo-yorum ve korkuyorum, diye cevab yerdi.

Allah Rasûlü (s.a.) þöyle buyurdular: Böyle bir yerde kulun kalbinde bu iki duygu birleþmiþse þüphesiz Allah Teâlâ onu umduðuna nail eder, korktuðundan emîn kýlar. Hadîsi Tirmizî ve Neseî, Gece ve gündüz babýnda Ýbn Mâce ise Seyyar Ýbn Hatim kanalýyla Ca'fer Ýbn Süleyman'dan rivayet etmiþlerdir.. Ýbn Ebu Hâtim'in Ömer Ýbn Þebbe kanalýyla...

Yahya el-Bekkâ'dan rivayetine göre; o, Ýbn Ömer'i «Yoksa o, geceleyin secde ederek, kýyamda durarak itaat eden, âhiretten korkan ve Rabbýnýn rahmetini dileyen kimse gibi midir?» âyetini okurken iþitmiþ. Ýbn Ömer peþinden þöyle demiþ:

Bu, Osman Ýbn Affân (r.a.)dýr. îbn Ömer'in böyle demesi Hz. Osman'ýn geceleyin çok namaz kýlmasý ve Kur'ân okumasý sebebiyledir. O1 kadar ki Hz. Osman bazan bir rek'atta bütün Kur'ân'ý okurmuþ. Bu Ebu Ubeyde tarafýndan Hz. Osman'dan rivayet ediliyor. Þâir Hassan Ýbn Sabit onun hakkýnda þöyle diyor:

«Yüzünde secde nurlarý parlayan, Geceyi tesbîh ve kýrâetle parçalayan, Ak saçlý bir ihtiyarý kurbân ettiler.»
Ýmâm Ahmed der ki: Rebî' Ýbn Nafî'nin kitabet yoluyla... Temîm ed-Dârî'den rivayetine göre Allah Rasûlü (s.a.) þöyle buyurmuþtur: Kim bir gecede yüz âyet okursa, ona bütün geceyi kunutla geçirmiþ sevâbý yazýlýr. Bu hadîsi Neseî de gece ve gündüz babýnda Ýbrahim Ýbn Ya'kûb kanalýyla... Heysem Ýbn Humeyd'den rivayet etmiþtir.

«De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?» Bu kimse ile bundan ve Allah yolundan saptýrmak için Allah'a eþler koþan kimse hiç bir olur mu? «Doðrusu, ancak akýl sahipleri hakkýyla düþünür.)» Bu ikisi arasýndaki farký ancak aklý olanlar bilir




Taberi Tefsir'ine göre



( kâfir mi hayýrlýdýr?) Yoksa gecenin saatlerini, secde ederek, ký¬yamda durarak ibadetle geçiren, âhiretten korkup da rabbinin rahmetini uman mý? Ey Muhammcd, sen onlara þöyle de: "Hi ç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akýl sahipleri düþünür.


*Bu âyet-i kerimenin baþý farklý kiraatlarla okunduðu için farklý þekiller¬de izah edilmiþtir. Bu izahlardan biri, mealde verildiði gibidir.

Baþka bir izah þekli de þöyledir: "Ey kâfir, sen cehennemliklerdensin. Gece saatlerinde secde ederek ve kýyamda durarak ibadet eden kiþi cennetlik, sen ise cennetliklerdensin."

Baþka bir izah þekli de þöyledir: "Gece saatlerinde secde ederek ve kýyamda durarak ibadet eden âhiret azabýndan korkan ve rabbinin rahmetini uman kimse, insanlarý Allahýn yolundan saptýrmak için ona ortak koþan kimse gibi olur mu?"

Âyet-i kerimede "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" buyurulmaktadýr. Bunun izahý ise þöyledir: "Hiç, rablerine itaat ettikleri takdirde sevap kazanacaklarýný ve ona karþý geldikleri takdirde günahkar olacaklarýný bilenlerle hiç-birþey bilmeyen, yaptýðý amellerden hayýr ve þer ümit etmeyenler bir olur mu? Elbette ki bunlar bir deðildir. Fakat bunu ancak akýl sahibi olanlar düþünüp anlarlar. Cahiler böyle bir farký idrak edemezler.




TEFHÝMU'L KUR'AN Mevdudiye göre


28. Burada, biri kendisine bir musibet geldiðinde sadece Allah'a rücu eden, baþka zamanlarda O'nun dýþýndaki kimselere kulluk yapan kimseler, diðeri her türlü halde Allah'a yönelen kimseler olmak üzere iki tip insan arasýnda bir mukayese yapýlmaktadýr.

Bu birinci grubu Allah Teâlâ, cahil, ikincileri ise, alim olarak nitelemektedir. Bunlar okuma yazma bilmeseler de âlimdirler, zira asýl ilim, hakikatin ilmidir ve bu ilme göre amel etmektir. Ýnsanýn kurtuluþu buna baðlýdýr. Sanki þöyle denmek isteniyor "Bu iki grubun eþit olmasý mümkün mü?" Bu insanlarýn dünyada bir araya gelmeleri nasýl mümkün deðilse, ahirette de bir araya gelmeleri mümkün olmayacaktýr.

29. Yani, sadece iman etmekle yetinmeyin, yanýsýra Allah'tan korkarak, O'nun emirlerini yerine getirin. Yasak ettiði þeylerden uzak durun ve dünyada Allah'tan korkarak hayatýnýzý sürdürün.

30. Yani, onlara bu dünyada da ahirette de güzellik vardýr.

31. Þayet bir belde, Allah'a itaat eden kimseler için, yaþanamayacak hale gelirse, onlar zorluðun ve sorunlarýn daha az olduðu bir yere hicret etsinler.

32. Yani, onlar Allah yolunda her türlü musibete ve sýkýntýya katlanarak, hak yolda yürümeye devam ettiler. Bunlarýn içine, hicret ederek, öz vatanlarýna hasret duyanlar ile, hicret edemeyip bulunduklarý yerde, musibetlere göðüs geren ve müslümanlýklarýnda diretenler de dahildir.

33. Yani, benim görevim sadece teblið etmek deðildir. Örnek olmak ve teblið ettiklerimi de bizzat yaþamak da görevlerim arasýndadýr.

34. "Hüsrana uðrayanlar", Allah'ýn insana verdiði ömür, akýl ve diðer nimetleri boþa harcayanlardýr. Ýnsan bunlarý dünyada boþ yere heder eder



El-Veciz Fi Tefsir’il Kitab’il Aziz e göre


“Yoksa itaat eden” Kalkýp Allah'a itaat eden “Gece saatlerinde” Vakitlerinde “Korkar” Azabýndan “Ahiretten”
Bu kimse ile isyan eden kimse bir midir? Sonra bu ikisinin bir örneðini vermektedir.

“Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Yani alimle cahil bir olur mu?Ýþte böylece itaat edenle isyan eden de bir olmaz.

“Ancak akýl sahipleri öðüt alýr” Ancak akýl sahibi kimseler Allah'ýn bu nasihatinden ders alýr..




Savfetü't Tefasir Muhammed Ali Es'Sabuni'ye göre


Yoksa gece saatlerinde, namazda secde edip ayakta durarak Rabbine ibadet eden itaatkâr kimse, Allah'a þirk koþup onun ortaklan olduðunu kabul eden kimse gibi midir? Kurtubî þöyle der: Yüce Allah, mü'minin, yukarda anlatýlan kâfire benzemediðini açýkladý. mü'min, âhiret azabýndan korkarak ve Rabbinin rah¬meti olan cenneti umarak ibadet eder. Ýþte bu takva sahibi mü'min, o günahkâr kâfir ile bir olur mu? Allah katýnda bunlar eþit olmaz.

Yüce Allah buna bir misal vermek üzere þöyle buyurdu: De ki: Âlim ile câhil bir olur mu? Bu ikisi nasýl eþit deðilse, itaat edenle isyan eden de ayný þekilde eþit olmaz.Ancak akl-ý selim sahibi kimseler öðüt ve ibret alýr.
Fahreddin Râzî þöyle der: Bi¬lin ki, bu âyet bir çok hayret verici sýrrý göstermektedir. Yüce Allah âyetin baþýnda ameli anlattý, sonunda da ilmi anlattý. Amele gelince o, ibadet, secde ve kýyamdýr. Ýlim ise, Yüce Allah'ýn, "bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" kelâmýnda anlatýlmýþtýr. Bu gösteriyor ki, insanýn olgunluðu sadece bu iki maksada baðlý kýlýnmýþtýr. Zira amel baþlangýçtýr.

Ýlim ve bilgi ise sonuçtur. Âyette hazif vardýr takdiri þöyledir: Ýtaat eden kimse baþkasý gibi olur mu? Ýfadeden anlaþýldýðý için bu hazif güzel olmuþtur. Çünkü Yüce Allah, bu âyetten önce kâfiri anlattý. Sonra da, bilen¬lerle bilmeyenlerin bir olamayacaðýný misal verdi. Burada ilmin üstünlüðü¬ne, önemli bir þekilde dikkat çekilmektedir.





Abdulvahit Metin belagat Tefsir'ine göre


Yoksa o, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden...


" cümlesinde hazf, eksiltme yapýlmak suretiyle gerçekleþtirilmiþ icazlý bir anlatým vardýr. Yani böyle kimse, kâfir olan gibi midir?..Tevekkül eder ile tevekkül edenler ve iyi iþ yaptýlar ile iyi iþ" arasýnda cinâs-ý iþtikak(ayný türden benzer) vardýr.Yani iyi iþ yapanla yapmýyan birmidir.



Celal yýldýrým Tefsiri


Yoksa böylesiý gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibâdetini yapýp Âhiret'ten çekinen, Rabbmin rahmetini uman kimse gibi midir?..»


Varlýk âleminde bunca nimetlere ve açýk belgelere; indirilen âyetlere raðmen hâlâ inkâr ve nankörlük içinde ömrünü harcayýp tüketmeye çalýþan gafillerin karakteri üzerinde durulduktan sonra, kendini imân ve amel-i sâlih düzeyinde Hakk'a verip teslimiyet içinde gece kalkarak ümit ve korku duygusuyla ibâdet eden mü'minler övülüyor ve bunlarla o inkarcý nan¬körlerin hiçbir zaman bir tutulmayacaðý açýklanýyor.

Zira birinciler, yaratýldýklarý amaca yönelik, baðlý bulunduklarý fýtrat ve hilkat kanunlarý doðrultusunda Allah'a kulluk etmenin derin zevkine eriþenlerdir. Ýkinciler ise, fýtrat ve hilkat kanununa ters düþüp kâinatta kendilerine ayrýlan çizgiden sapanlar, yaratýlýþýnýn hikmet ve amacýný bilmeyenler ve o sebeple de Hakk'a baþ kaldýranlardýr
«De ki: hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bunu ancak akýl sahipleri düþünüpöðüt alýr.»

Bu anlatým tarzýyla, ilme ve ilim adamýna takdîr sunulmakta; akýl sahibi övülmekte ve aklýný gerçeði bulmak için kullananlarýn ilâhî iltifat ve rahmete mazhar kýlýnacaklarýna iþaret edilmektedir.Böylece Cenâb-ý Hakk'ýn varlýðý ve birliði, kâinatta hükümrân olan yüksek kudreti ve indirdiði kitap, gönderdiði peygamber ancak ilimle bilinip anlaþýlýr.

O bakýmdan Resûlüllah (A.S.) Efendimiz ilmi ve ilim adamýný över, teþvik eder mahiyette 130'a yakýn hadîs buyurmuþtur. Biz onlardan sadece üç tanesini teberrüken buraya nakletmekle yetiniyoruz.

«Ýlim tahsil etmek her müslümana farzdýr.» (ibni mace mukaddime17)
«Kim ilim tahsiline çalýþýrken eceli gelirse, onunla peygamberler arasýnda, peygamberlik derecesinden baþka bir derece olmadýðý halde Allah'a kavuþur..(Taberâni/el-Evsat'ta : Ýbn Abbas (R.A.)dan)

«Sadakanýn en üstünü, müslüman kiþinin ilim öðrenmesi ve öðrendikten sonra onu müslüman kardeþine öðretmesidir.»aglaibni mace mukaddime 20)



Risale-i Nur'dan Damlalar..


Þu Varlýk âleminin ilim ve hikmetle âdeta kaynaþtýðýný hepimiz biliyor ve görüyoruz. Göz hakkýnda kütüphaneler dolusu kitap yazýlmýþ olmasý gözdeki mânâ zenginliðinin en güzel bir ifadesi olduðu gibi, o kitaplar da sanki göze yerleþtirilen ve onda kendini gösterin ilmin kitaplaþmýþ hâli gibidir.

Göz, kâinat kitabýndan sadece bir kelime yahut bir harf. Onun penceresinden âleme baktýðýmýzda her þeyin bir lafz-ý mücessem yani cisim giymiþ bir söz, mânâ dolu bir kelâm olduðunu daha rahat görebilir ve okuyabiliriz. Said Nursi Hz'leri



Kur'an yolu Tefsir'inegöre


[color=brown][b]Buradaki "insan"la öncelikle Kur'an'ýn muhataplarý arasýndaki inkarcý kiþilerin kastedildiði âyetin devamýndan anlaþýlmaktadýr. Baþka yerlerde de belirtildiði gibi(bakara-177) gerçek mümin hem sýkýntýlý zamanlarýnda hem rahat zamanlarýnda hep Allah ik olur, O'na güvenip dayanýr. Bu baðlýlýðýný kötü günlerinde isyan etmeden sabýrla, Ýyi günlerinde azmadan þükürle gösterir,

Allah'tan gelen her þeyi, "Lütfün da hoþ, kahrýn da hoþ" diyerek karþýlar. 9. âyet, inancýnda döneklik yapan biriyle her durumda Allah'a iman ve baðlýlýðýný sürdürenin ayný deðerde olamayacaðýný ifade etmektedir.

Hâlis imanýn ve samimi din-darlýðýn çok veciz bir özeti olan bu âyette, böyle bir dindarlýðýn en çarpýcý amelî tezahürü olan gece namazýna, sorumluluk boyutu olan ahiret endiþesiyle rahmet ümidine ve dindarlýðýn zihnî þartý olan bilgi donanýmýna dikkat çekilmiþtir.

Ýbadette dinî þuur ve duygu ne kadar yoðun olursa ibadetin deðeri de o oranda yüksek olur. Bu yoðunluk geceleri daha da fazla olacaðý için âyette Özellikle gece ibadetinden söz edilmiþtir.

Derin dindarlýðýn diðer bir tezahürü de âhiret bilincinin canlý oluþudur. Ebedi hayata inanan iyi bir mümin, her durumda Rabbine kulluk görevlerini yerine getirmekle birlikte, bir yandan da kulluðuyla O'nun merhamet ve sevgisini kazanmayý, bu sayede âhiret kurtuluþuna nail olmayý arzular.

"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu" ifadesindeki "bilme"den maksat, bu âyetler baðlamýnda öncelikle, yalnýz zor durumda kalýndýðý zaman deðil, her zaman Allah'ý bilip tanýmayý (ma'rifatullah), bu Ýrfan sayesinde yaratýlmýþlara kul olmaktan kurtulup yaratana kul olmanýn önemini kavramayý ifade eder.

Bununla birlikte "HÝç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu" cümlesi, daha genel olarak -hangi konuda olursa olsun- ilmin yani doðru bilginin Allah katýnda mutlak bir deðer olduðuna iþaret eder. Esasen iman da ilim sayesinde kazýnýlýr. Nitekim kaynaklarda ilim, "bir þeyi gerçek yönüyle kavramak, gerçekle örtüþen inanç (itikad) þeklinde tanýmlanýr.(Râgýb el-Isfahânî, el-Müfredât,)

Kur'an-ý Kerîm'de gerek dinî gerekse din dýþý konularla Ýlgili olarak ilim kelimesi ve türevlerinin 750 defa geçmesi, bilginin ve bilme faaliyetinin önemine iþaret eder. Kendisini de Allah'tan gelmiþ bir bilgi olarak tanýtan Kur'an(Bakara 2/120) "Rabbim, ilmimi arttýr!" diye Allah'a dua etmemizi öðütler. Hz. Peygamber de ilmi övmüþ ve teþvik etmiþtir.(Tirmîzî, "Ýlim", 19)

Âlimleri peygamberlerin vârisleri olarak gösteren hadis(Buhârî, "Ýlim" 10)bilginin deðeri yanýnda ilim adamlarýnýn, bilgilerini insanlýðýn haynna kullanmakla sorumlu olduklarýna da iþaret eder. Buna1 göre, ilim bizatihi bir deðer olsa da birçok hadiste Ýlmin amelle bütünleþmesi gerektiðine vurgu yapýlmýþtýr.(meselâ bk. Müslim, "ez-Zikir ved'du'âgöz kırpma

Þu halde davranýþ ve uygulama planýnda olumlu sonuçlar doðurmayan veya kötülükle
Gönderme Tarihi: 09.02.2007 - 04:23
eness_25 üyenin diger mesajlarini ara eness_25 üyenin Profiline bak eness_25 üyeye özel mesaj gönder eness_25 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..1
eness_25 su an offline eness_25  
s.a
13 Mesaj -
Sayýn Huri...

Bu arada 2 mesajin var, sanirim yeni uyesin, Ravda'miza, aramiza hosgeldin diyorum...
Guzel paylasimlarini sabirsizlikla bekliyoruz...
Bu gibi yazilarini da bekliyoruz insaAllah..

Demiþsiniz öncelikle benim nerde 2 mesajým var bilmiyorum baktým ama göremedim acemiyim bulamadýmsevinçli

Ayrýca hoþ buldum tþk ederim paylaþýmlarýmýzýda inþ beraberce yapacaðýz...Dualarýnýzýn bereketi ile..Maes Selam

Gönderme Tarihi: 09.02.2007 - 03:31
eness_25 üyenin diger mesajlarini ara eness_25 üyenin Profiline bak eness_25 üyeye özel mesaj gönder eness_25 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..1
eness_25 su an offline eness_25  
s.a
13 Mesaj -
Öncelikle bu çalýþmalarýn hayýrlý olmasýný temenni ediyorum..


ALLAH cc bizi niçin gönderdiðini beyan ederek buyurduki halaktül cinne vel inse illa li ya-büdün..

Yani ben cinleride insanlarýda ancak kulluk etsinler için yarattým buyurdu..

Ýbadet etmek içinde ibadeti sevmek sevmek içinde o þeyin vasýflarýný bilmek lazým insan bilmedigi biþeyi sevemez bilirse sever.Ýþte bilmek sevdirmenin kapýsýdýr zaten nasip olursa bilmenin(ilim'in) önemini inÞ Müfessilerin görüþü ile beyan edecegiz..

Bundan sonraki yapýlacak diger konularýn tefsirlerinide inþ sizlerle paylaþacaðýz.

Daha rahat ve iþtahla okumanýz için önemli noktalarýda gözünüzden kaçýrmamanýz için renklendirmesinede özen gösterdik..ALLAH muvaffak etsin dualarýnýz beklerim..

Siz bildiklerinizle amel ederseniz RAB biniz size bilmediklerinizi öðretecektir..h.þ

Gönderme Tarihi: 09.02.2007 - 03:23
eness_25 üyenin diger mesajlarini ara eness_25 üyenin Profiline bak eness_25 üyeye özel mesaj gönder eness_25 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..2
eness_25 su an offline eness_25  
ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..2
13 Mesaj -
Bismillahirrahmanirrahim......ALLAH'cc Hz'lerine hamd RASUL'üne onun yolundan gidenlere selam olsun..


Evvela yapýlan bu çalýþmanýn verimli,istifadesi bol ve hayýrlý bi çalýþma olmasýný niyaz ediyorum. Yapýlan bu çalýþma yaklaþýk 14 tefsir kitab'ýndan istifade edilerek hazýrlanmýþtýr.

Ýbni Kesir,Taberi, Kurtubi ,Elmalýlý, Mevdudi, mefatihü-l gayb,Belagat,Tefsirül Münir, Ettevsir'ül hadis ,Þifa Tefsir'i, El Veciz, Ahkam Tefsir'i, Safvetü-t Tefasir, Muhammed,Gazali tefsir'lerinden ve degiþik Tefsir Kitaplarýn 'dan istifade edilerek hazýrlanmýþtýr.Bir mevzuyu yaklaþýk 14 Tefsir sahibine yani Müfessir'e göre yazmaya gayret edilmiþtir.

Degiþik yorumlar ve görüþlerinde oldugu bu Ýlim le alakalý mevzularý içine alan yazýmýz Ýnternet ortamýnda degil günümüzde ortamýnda bile bu kadar geniþ bi þekilde deðerlendirilmemiþtir.Çok tefsir kitaplarýndan baktým ama bu kadar derin oldugunu görmedim ÝNÞAALLAH bu yazýmýz cok detaylý olacak ve Tefsir alanýnda büyük bi eser olarak bu mevzuda internet ortamýnda istifadenize sunulacaktýr.Yapýlan tefsir'ler Müfessir'leri belirtilerek hangi Tefsir kime aitse bildirilecektir.

Ayet ve Hadis þerif'lerde kaynaklarýyla beraber verilecek bu vesile ile bütün þüphe edilecek þeylerin ÝNÞAALLAH önü kesilecektir.ALLAH'ýn izni ilede Sahabe,Tabiin, Fakif,Ulema,Alim'lerinde sözlerine yer verilecektir.ALLAH'tan baþarý sizlerden dua beklerim..




Ýlim sudur o var hayat var o yok hayat yok (Þehit Bayram Ali Öztürk Hocaefendi)


Hadis-i Þerif'ler

***Kim ilim ögrenmek için yola çikarsa, Cenâb-i Hak onun için cennet yolunu kolaylastirir. (Et-Tergib ve’t-Terhib 1/68..

***Evinden ilim talebi için çikan hiç kimse yoktur ki, melekler yaptigi isten râzi olduklari için kanatlarini onun yoluna sermis olmasinlar. (Et-Tergib ve’t-Terhib 1/68..

***(Hakîkîgöz kırpma âlim için, denizdeki baliklara varincaya kadar gökte, yerde ne varsa hepsi Allah’tan magfiret diler. (Ibn-i Mace 1/87
***"Hikmetli söz mü'minin yitiðidir. Onu nerede bulursa, hemen almaya ehaktýr."aglaTirmizi ilim..).





***ÝLÝM***


Ýnnema yahþellahe min ibadihil ulema' innellahe azýzün ðafur
Allahtan, kullarý içinde, ancak âlimler korkar (S. Fâtýr, 28..



Ýbn-i Abbas radýyallâhü anhümâya göre,âyet-i kerimesinin mânâsý þudur
Allahtan, kullarýnýn içinden, ancak onun ceberûtunu, izzetini, saltanâtýný bilenler korkar. Burada âlimlerden murad, Cenâb-ý Hakký sýfatlarýyla bilip de, onu tâzim edenlerdir. Kimin ilmi artarsa, o nisbette Allah korkusu da artar.


. Ýmâm-ý Azam Ebû Hanîfe ve Ýbn-i Sîrîn rahýmehümallâh hazerâtýna göre, âyet-i celîlede geçen haþyetten murad tazimdir, büyük saygýdýr. Haþyetin þartý ise, mârifetullahtýr, Cenâb-ý Hakkýn sýfat ve fiillerini bilmektir





Ýbni kesir Tefsir'ine göre

«Allah'tan ancak bilgin kullarý korkar.» Allah'tan ancak bilgin ve âlim kullan gerektiði gibi korkarlar. Çünkü güzel isimlerle ve mükemmel sýfatlarla nitelenen Alîm, Kadîr ve Azîm olan Allah'ýn azameti ne kadar daha mükemmel bir bilgiyle bilinirse, ondan korkup ürpermek de daha muazzam ve daha fazla olur.

Nitekim Ali Ýbn Ebu Talha, Abdullah Ýbn Abbâs'ýn bu âyet-i kerîme hakkýnda þöyle dediðini bildirir: Allah'ýn her þeye gücünün yettiðini bilen âlim kullarý ancak Allah'tan korkarlar.

îbn Lehîa da... Ýbn Abbâs'tan þöyle dediðini nakleder: O'na hiç bir þeyi ortak koþmayan, helâlim helâl sayan, haramýný haram kabul eden, buyruðunu koruyan ve bir gün mutlaka O'na ulaþacaðýný kesinkes bilip, yaptýklarýndan hesaba çekileceðini kabul edenler Rah-mân'ý bilendir.

Saîd Ýbn Cübeyr der ki: Haþyet, seninle Allah Azze ve Celle'ye isyanýnýn arasýna giren þeydir.
Hasan el-Basrî der ki: îmân; görmeyerek Rahmân'dan haþyet edenin îmânýdýr. Allah'ýn teþvik ettiði þeye raðbet eden ve hoþlanmadýðý þeyden kaçmanýn îmânýdýr. Sonra Hasan el-Basrî, «Allah'tan ancak bilgin kullarý korkar.» âyetini okumuþtur.

Abdullah îbn Mes'ûd (r.a.) der ki: Bilgi, çok sözden ibaret deðildir. Ancak bilgi, çok haþyetten ibarettir.

Mýsýr'h Ahmed Ýbn Salih, Ýbn Vehb kanalýyla Mâlik'in þöyle dediðini bildirdi: Ýlim, çok rivayetten ibaret deðildir. Ýlim, ancak Allah'ýn kiþinin kalbine koyduðu bir nurdur. Mýsýr'lý Ahmed Ýbn Salih der ki: Bunun anlamý þudur: Çok rivayetle haþyete ulaþýlamaz. Allah Azze ve Celle'nin uyulmasýný emrettiði ve farz kýldýðý bilgi, Kitâb ve Sünnet'-in bilgisidir.

Sonra da sahâbe'nin Allah onlardan razý olsun getirdikleriyle onlarý ta'kîb eden müslüman imamlarýn getirdikleri þeylerin bilgisidir. Bu bilgi, ancak rivayetle elde edilir. Bu takdirde Ýmâm Mâ-lik'in sözünün te'vîli þöyle olur: Ýlim; bilginin anlaþýlýp bunlarýn anlamlarýnýn bilinmesi için istenen bir nurdur.

Süfyân es-Sevrî, Ebu Hayyân kanalýyla bir adamýn þöyle dediðini nakletti: Üç tür bilgin olduðu söylenirdi: Biri Allah'ý ve Allah'ýn emirlerini bilen. Diðeri Allah'ý bilip Allah'ýn emirlerini bilmeyen, üçüncüsü de Allah'ýn emirlerini bilip Allah'ý bilmeyen bilgin.

Allah'ý ve emirlerini bilen, Allah'tan korkup Allah'ýn hududunu ve farzlarým bilen bilgindir. Allah'ý bilip Allah'ýn emirlerini bilmeyen bilgin ise, Allah'tan korkup Allah'ýn hududunu ve farzlarýný bilmeyen kimsedir. Allah'ýn emirlerini bilip Allah'ý bilmeyen bilgin ise, Allah'ýn hududunu ve farzlarýný bilip te Allah Azze ve Celle'den korkmayan bilgindir
.





Kurtubi Tefsir'ine göre

Kullarý arasýnda Allah´tan ancak alimler korkar. Þüphesiz Allah, Aziz­dir, Gafurdur." Bu buyruk ile, Allah´ýn kudretinden korkan ilim adamlarý kas­tedilmektedir. Yüce Allah´ýn herþeye kadir olduðunu bilen bir kimse günah dolayýsýyla cezalandýracaðýna da kesinlikle inanýr.

Nitekim Ali b. Ebi Talha, Ýbn Abbas´tan yüce Allah´ýn: "Kullarý arasýnda Allah´tan ancak alimler korkar" buyruðu hakkýnda þöyle dediðini rivayet etmektedir: Bunlar yüce Al­lah´ýn herþeye kadir olduðunu bilen kimselerdir.

er-Rabî´ b. Enes dedi ki: Allah´tan korkmayan bir kimse alim deðildir. Mü-cahid de þöyle demiþtir: Alim ancak Allah´tan korkan kimsedir. Ýbn Mes´ud´dan da þöyle dediði nakledilmiþtir: Ýlim olarak yüce Allah´tan korkmak, cahillik olarak da gurura kapýlmak yeterlidir.

Sa´d b. Ýbrahim´e: Medinelilerin en fakihi kimdir? diye sorulmuþ, o da: Ara­larýndan Rabblerine karþý en çok takvalý olanlarýdýr, diye cevab vermiþtir.
Yine Mücahid´den þöyle dediði nakledilmiþtir: Fakih (dinde derin bilgi sa­hibi) ancak yüce Allah´tan korkan kimsedir.

Ali (r.a)´dan da þöyle dediði nakledilmiþtir: Gerçek anlamýyla fakih, insan­lara Allah´ýn rahmetinden ümit kestirtmeyen, Allah´a isyan etmeleri için on­lara ruhsatlar bulmayan, Allah´ýn azabýndan emin olmalarýna sebep teþkil et­meyen, baþkasýna duyduðu arzu sebebiyle Kur´ân´dan yüz çevirmeyen kim­sedir. Çünkü ilimsiz ibadette hayýr olmadýðý gibi, fýkhý bulunmayan ilimde hayýr yoktur, tedebbürü (iyiden iyiye düþünmeyi) olmadan da kýraat (Kur´ân okumak) olmaz.

Darimî Ebu Muhammed, senedini kaydederek Mekhul´den þöyle dediði­ni nakletmektedir: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Alimin, abide olan üstün­lüðü benim sizden en alt mertebede olanýnýza göre üstünlüðüm gibidir." Da­ha sonra þu: "Kullarý arasýnda Allah´tan ancak alimler korkar" âyetini oku­du.

Bize Hammad b. Zeyd anlattý: O Yezid b. Hazim´den dedi ki: Bana amcam Cerir b. Zeyd anlattý: O Tubey´i, Ka´b´tan rivayetle þöyle derken dinlemiþ: Ben amelden baþka maksatla ilim öðrenen, ibadetten baþka maksatla fýkýh öðre­nen, âhiret ameliyle dünya isteyen, kalbleri Ebu Cehil karpuzundan daha acý olmakla birlikte koyun postlarý giyinen kimseleri, niteliklerini biliyorum.

(Yü­ce Allah, haklarýnda þöyle buyurmaktadýr): Onlar Benim rahmetime mi alda­nýyorlar? Beni mi kandýrmaya çalýþýyorlar? Kendi zatýma yemin ederek söy­lüyorum ki; onlar için aralarýnda bulunan aklý baþýndaki kimseleri dahi þaþ­kýn býrakacak bir fitnenin zamanýný bekliyorum.[49](Darimi I 102..





Tefsir'ül Münir Veybe Zühayli'ye göre


"Kullarý arasýnda Allah'tan gerçekten korkanlar ancak âlimlerdir." ifa­desi sýfatýn mevsufa tahsis edilmesi, Allah korkusunun âlimlere tahsis edilmesi (kasr) sanatý yapýlmýþtýr..

Kullarý arasýnda Allah'tan gerçekten korkanlar, ancak âlimlerdir." Mekke halký gibi cahil olanlar bunun hýlafmadýr. Zira korkunun þartý korkulanýn bilinmesi, onun sýfatlarýnýn ve fiillerinin bilinmesidir. Kim onu daha çok tanýyorsa, ondan daha çok korkacaktýr.

Bunun için Buhari, Müslim ve Neseî'nin Enes'ten rivayet ettikleri ha-dis-i þerifte Peygamberimiz (s.a.) þöyle buyurmuþtur: "Allah'tan en çok ür­pereniniz ve O'ndan en çok korkanýnýz benim." "Azýz" en üstün olan ve ezici güce sahip olandýr. "Gafur" tevbe eden mümin kullarýnýn günahlarýný çok baðýþlayandýr. "Þüphesiz ki Allah Azizdir, Gafur'dur.

" ifadesi Allah korku­sunun vacip ve þart olduðunun sebebini beyan etmektedir.
"Allah'ýn kitabýný okuyanlar," Kur'an-ý Kerim okumaya devam edenler, "namazý dosdoðru kýlanlar," namazý vakitlerinde bütün erkâný ve zikirle-riyle eda etmeye devam edenler, "kendilerine verdiðimiz rýzýktan gizli ve açýk infak edenler" ki bu ifadeyle nasýl mümkün olursa olsun infak etmeye teþvik edilmektedir.

Ancak gizlice yapýlan infak, açýk yapýlan infaktan da­ha üstündür. Bu kimseler "tükenmeyecek", kesada uðramayacak ve hüsran­la yok olmayacak "bir kazanç" taatin sevabýnýn elde edilmesi kazancýný "umarlar."

Allah'ýn birliði ve kudretine delâlet eden kâinattaki deðiþik cins ve renklerdeki manzaralarýn anlatýldýðý bir baþka delildir. Bunun gereði olarak kâinat ilimlerini iyi bilen âlimler kâinatýn azametini en iyi idrak eden insanlar olup dolayýsýyla Allah'tan en çok korkan kimseler olmuþlar­dýr.

Bunun ardýndan Allah'ýn kitabýyla amel eden âlimlerin durumu beyan edilmiþtir. Bunlar itaatlerinden dolayý Allah'ýn sevabýný uman kimselerdir.
"Allah'ýn gökten su indirdiðini görmez misin?" takriri istifhamdýr (cevap alma maksadý ile deðil, kabul ettirme maksadý ile sorulan sorudur). Ayrýca burada hayret etme anlamý bulunmaktadýr"Allah'ýn gökten su indirdiðini görmez misin?" Bilmez misin, demek­tir. Buradaki görmek kalbin görmesi, yani bilmek anlamýndadýr.



"Biz bu su ile deðiþik renklerde meyveler çýkarmýþýzdýr." Cinsleri, sýnýflarý, durumlarý ve sarý, kýrmýzý, yeþil, beyaz ve siyah gibi renkleri deðiþik meyveler çýkar­mýþýzdýr..Fatýr 27


Yeryü­zünde birbirine komþu birçok toprak parçalarý vardýr. Bu topraklarda üzüm baðlarý, ekinler, toplu ve ayrý hurma aðaçlarý yer alýrlar. Ayný suyla sulanmalarýna raðmen, onlarý tat ve þekil yönünden birbirinden farklý kýl-mýþýzdýr. Þüphesiz ki bunda aklýný kullanan bir kavim için nice ibretler vardýr." (Ra'd, 13/4..


Allah Tealâ bu varlýkîardaki renk bakýmýndan farklýlýðý zikretmek­tedir. Zira bu farklýlýk Allah'ýn kudretinin ve Onun eþsiz sanatýnýn en büyük delillerinden biridir. Allah Tealâ, önce meyvelerdeki renklerin çeþit­liliðini, sonra da cansýz varlýkîardaki, daha sonra insanlardaki ve hayvan­lardaki renk çeþitliliðini zikretti.

Hafýz Ebubekir el-Bezzar, Ýbni Abbas (r.a.)'den naklediyor: Bir adam, Peygamberimiz (s.a.)'e geldi.
- Rabbin (varlýklara) boya vurur mu? diye sordu. Peygamberimiz (s.a.):
- Evet, silinmeyen bir boya; kýrmýzý, sarý, beyaz, diye buyurdu.
Cenab-ý Hak daha sonra bunun güzelliðini ve inceliklerini bilen kim­seleri -yani âlimleri- zikretmektedir..


Kullarý arasýnda Allah'tan gerçekten korkanlar ancak âlimlerdir. Þüphesiz ki Allah Azizdir, Gafur'dur." Ancak Allah'ý tanýyan ve O'na lâyýk yüce sýfatlarý ve güzel fiillerini bilen, dilediðini yapma hususunda muaz­zam kudretini bilen âlimler Allah'tan korkarlar. Allah'ý kim daha iyi bilir­se, Ondan daha çok korkar. Kim de Allah'tan korkmuyorsa; o kimse âlim deðildir. "Alim'den murad tabiat ve hayat ilimlerini ve kâinatýn esrarýný bilen kimsedir.

Alimlerin Allah'tan korkmalarýnýn sebebi, Allah'ýn kâfirlerden in­tikam almakta gayet güçlü olmasý, kendisine iman edenlerin ve kendisine yönelenlerin günahlarýný çok baðýþlayýcý olmasýdýr. Cezalandýran ve sevap verenin hakký, kendisinden korkulmasýdýr. Bu ise korku ve ümidi gerekli kýlar. Cenab-ý Hakk'm "intikam sahibi ve Azîz" olmasý tam korkuyu gerek­tirir. Onun "Gafur" olmasý mükemmel ümidi gerektirir.

Ýbni Abbas diyor ki: Rahman'ý bilen "âlim" kendisine hiçbir þeyi þirk koþmayan, O'nun helâllerini helâl kýlan, haramlarýný da haram kýlan, Onun vasiyetini tutan, Onun huzuruna çýkacaðýný ve ameli sebebiyle he­saba çekileceðini yakînen bilen kimsedir.

Hasan-ý Basrî diyor ki: "Âlim" Rahman'dan O'nu görmediði halde kor­kan, Allah'ýn teþvik ettiði þeyleri teþvik eden, Allah'ýn buðzettiði þeylerden uzaklaþan kimsedir. Daha sonra da þu ayeti okudu: "Kullarý arasýnda Al-lah'tan gerçekten korkanlar ancak âlimlerdir. Þüphesiz ki Allah Azizdir, Gafur'dur."
Said b. Cübeyr diyor ki: "Haþyet", seninle Allah'a isyan arasýnda perde olan ürperti, Allah korkusudur.

Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'m þu sözü naklediliyor: Alim çok hadis-i þerif bilen kimse deðil, Allah'tan çok ürperen kimsedir.
Ýmam Malik diyor ki: Ýlim çok rivayette bulunmakta deðildir. Ýlim an­cak Allah'ýn kalbe koyduðu bir nurdur.
Cenab-ý Hak daha sonra Allah'ýn kitabýný bilen ve onunla amel eden­lerin durumunu haber vererek þöyle buyurdu:

"Allah'ýn kitabýný okuyanlar, namazý dosdoðru kýlanlar, kendilerine verdiðimiz rýzýktan gizli ve açýk infak edenler, tükenmeyecek bir kazanç umarlar." Yani Kur'an-ý Kerim okumaya devam edenler, Kur'an-ý Kerim'de-ki farz kýlýnan namazlarý vakitlerinde bütün erkâný ve þartlarýyla huþu içerisinde kýlmak ve Allah'ýn kendilerine verdiði lütuf ve rýzýklardan gece-gündüz gizli-açýk infakta bulunmak gibi farzlarý iþleyen kimseler taat-lerine karþýlýk Allah'tan mutlaka meydana gelecek sevabý talep ederler.
Bunun için Cenab-ý Hak þöyle buyurmaktadýr



"Böylece Allah, onlarýn mükafatýný eksiksiz verir ve lutfuyla da artýrýr. Þüphesiz O, çok affedicidir ve þükrün karþýlýðýný bol bol verendir."
Böylece Allah onlara yaptýklarýnýn sevabýný tam olarak verir ve onlara akýllarýna hiç gelmeyen ziyadelerle kat kat lütufta bulunur. O þüphesiz on­larýn günahlarýný çok affeden, onlarýn az olan taatleri ve amelleri ile þükre karþýlýðý bol bol verendir.


"Allah iman edip salih amel iþleyen­lerin mükâfatlarýný eksiksiz verecek ve lutfundan daha da artýracaktýr." (Nisa, 4/173.. "Böylece Allah'ýn kendilerini iþlediklerinin en güzeliyle mükâfatlandýracak ve lutfundan kendilerine daha da fazlasýný ihsan edecektir." (Nur, 24/38..






Fahruddin Er-Râzi, Mefâtihu’l-Gayb,a göre


Ýnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan, yine böyle renkleri çeþit çeþit olanlar vardýr. Allah'tan, ancak âlim kullan korkar. Þüphesiz Allah azfz ve gafurdur"
(Fâtýr. 28..




Bu ayet, Allah Tealâ'nýn kudret ve irâdesine getirilen bir baþka delildir. Binâenaleyh Cenâb-ý Hak sanki, içinde bulunduðumuz bu alemdeki, yani terkibler (bileþikler) alemindeki mahlukâtta bulunan delilleri ikiye ayýrmýþtýr: Canlýlarda olan, cansýzlarda olan... Cansýzlar da, ya bitkiler, ya madenlerdir. Bitkiler, cansýzlarýn (hareketsizlerin) en kýymetlisi olup, Hak Teâlâ buna, "O (yaðmurla) çeþit çeþit meyveler çýkardý" buyurarak iþaret etmiþtir.

Daha sonra madenlerden de, "Daðlardan da..." ifadesiyle bahsetmiþ, bunun peþisýra da canlýlardan bahsederek, iþe onlarýn en þereflisi olan insanla baþlayýp, "insanlardan..." demiþ, sonra hayvanlarý zikretmiþtir.

Çünkü hayvanlarýn insana faydasý, bu hayvanlarýn canlý olmalarý haline Daðlýdýr. Davarlarýn faydasý ise, onlardan yeme ile ilgilidir. Yahut söyle de diyebiliriz: "dâbbe" denilince Örfen at akla gelir. At ise, insanlardan sonra canlýlarýn en Kýymetlisidir.


Ayetteki, "renkleri çeþit çeþit" ifadesiyle ilgili olarak þunu deriz: Bu varlýklarýn bizzat kendileri Allah'ýn kudretine ve iradesine delil olduklarý gibi, renklerinin farklý farklý oluþu da buna delildir. Ayetteki ifadesindeki zamirin müzekker getiriliþi, sanýn bunlar cümlesinden olarak zikredilmesinden ve zamiri müzekker getirmenin daha evla ve üstün oluþundan dolayýdýr.

Cenâb-ý Hak sonra "Allah'tan ancak âlim kullan korkar. Þüphesiz Allah, aziz ve gafurdur" buyurmuþtur.
Çekinme ve saygý, saygý duyulan varlýðýn tanýnmasýna - bilinmesine göredir. Âlim olan, Allah'ý bilir ve O'ndan hem korkar, hem de O'na ümid baðlar. Bu, âlimin derece bakýmýndan, âbid'den daha üstün oluþunun delilidir.


"Sizin Allah katýnda en þerefliniz, en müttakî olanýnýz, (Allah'dan en çok korkanýnýzdýr)"'(Hucurat, 13)

buyurarak, þerefin ve kýymetin, takvaya göre; takvanýn da Ýlme göre olacaðýný beyan etmiþtir.
O halde, Allah katýnda þeref ve kýymet, amele göre deðil, ilme göredir, Evet, âlim, ameli býraktýðýnda (ilmiyle amel etmediðinde), bu onun ilmini zedeler.

Çünkü onu gören kimse, "Eðer bilseydi, gereðini yapardý" der.
Daha sonra Cenâb-ý Hak, "Þüphesiz Allah azýz ve gafurdur" buyurmuþ, böylece korku ve ümidi gerektiren sýfatlarýndan bahsetmiþtir.

Çünkü Allah'ýn intikam alan, cezalandýran bir aziz olmasý, tam bir korkuyu; þirkin dýþýndaki günahlar için baðýþlayýcý (gafur) olmasý da, ileri derecede bir ümidi gerektirir. Buradaki "ulemâ" kelimesini mansub, "Allah" kelimesini merfû okuyanlara göre, ayetin manasý, "Allah, âlim kullarýný tebcîl eder ve yüceltir" þeklinde olur





Elmalýlý Tefsir'in Hamdi Yazýr'a göre

Ýnsanlardan, hayvanlardan, davarlardan da böyle deðiþik deðiþik renklileri vardýr. Bunlar da öyle þeklî ve manevî görüntülere ayrýlarak seçilmiþlerdir. Öyle ki insanlar içinde ilmi olanlar, olmayanlar vardýr. Fakat Allah haþyetini, Allah korkusunu, Allah saygýsýný kullarý içinden ancak bilginler duyar, ancak Allah'ý bilenler o saygýyý hissederler. Yani

"Sen ancak görmeden Rabbinden korkmakta olanlarý sakýndýracaksýn." (Fâtýr, 35/18..

buyurulduðu üzere, Allah saygýsýný sürekli duyup da Peygamberin uyarmasýndan yararlanacak ve dolayýsýyla temizlenip korunacak olanlar, Allah'ý celal ve cemaliyle, kemal sýfatýyla bilen ilim sahibleridir.
Çünkü bir þey hakkýnda saygý, onun þanýna olan bilgi ve bilginin dercesiyle uyumlu olur.

Bir kulun da Allah'a dair ilmi ne kadar mükemmel ise, korkusu da o oranda mükemmel olur. Onun için Resulullah (s.a.v.) "Ben sizin Allah'tan en çok korkanýnýz ve en çok müttaki olanýnýzým" demiþtir.

Niçin Allah'ý bilmek korkmaya sebeb oluyor? Çünkü Allah çok güçlüdür, baðýþlayýcýdýr. Yalnýz baðýþlayýcý deðil güçlü baðýþlayýcýdýr. Sadece bir baðýþlayýcý olsaydý, O'nu bilmek belki nazlanmaya, maðrur olmaya, hiç korkusuz ümit baðlamaya sebeb olabilirdi.

Fakat Allah yalnýz baðýþlayan, merhamet eden deðil, aziz, hiç bir sebebe boyun eðmeyen, yenilmeyen, hiçbir kanun altýna alýnma ihtimali bulunmayan, dilediði anda kahredip yerle bir eden, çok kuvvetli, çok azametli, galib ve kahredici bir baðýþlayýcýdýr.

Maðfireti çok olduðu gibi cezasý, intikamý da çok þiddetlidir. Onun için Allah'ý bilmeyenler her haltý ederler. O'nu bir kul ne kadar iyi bilirse, o kadar çok saygýlý, o kadar çok hürmetli olur. Bununla birlikte bilginlerin saygýsý, korkusu, haþyeti ne kadar yüksek olursa, ümidi de o oranda çok olacaðý unutulmamalýdýr
.





Muhammed gazali Tefsir'ine göre


Adeta dinler tarihini bilenler arasýnda, Ýslâm'ýn evreni düþünme, hayatý görme, hararetle dünyayý, dünyadaki âyetleri, güçlen, sýrlan ve kanunlarý kafa yorup düþün­meye davet etme üzerine kurulduðu noktasýnda görüþ birliði saðlanmýþtýr.

Allah'ýn zâtýný düþünme mümkün deðildir. O'nun büyüklüðünü tanýma yolu, an­cak yaratý ki arý ndakî âyetleri araþtýrma ile mümkündür. Bu, Allah'ýn ilminin, kudreti­nin, celâlinin ve cemâlinin yalanlanamayacaðýna bir delildir. Yeryüzünün belli alan­larýnda, hepsi ayný yerden çýkan tatlarý, renkleri ve kokulan farklý olan meyveler gör­mektesiniz.

Baþýnýzý göðe kaldýrýp baktýðýnýzda büyük ve geniþ bir âleme iþaret eden parlayan bir güneþ, aydýnlatan bir ay ve ufuklara saçýlmýþ yýldýzlar görürsünüz.
Bütün bunlar büyük yaratýcýnýn eseridir. Bu baðlamda Yüce Allah'ýn þu buyruðu­nu bir okuyunuz:




"Görmedin mi Allah gökten su indirdi. Onunla renkleri çeþit çeþit meyveler çý­kardýk. Daðlardan (geçen) beyaz, kýrmýzý, deðiþik renklerde ve simsiyah yollar (yaptýk). Ýnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kullan içinde ancak âlimler, Allah'tan (gereðince) korkar. Þüphe­siz Allah, dâima üstündür, çok baðýþlayandýr." (Fâtýr: 27-28.


Âyetin siyakýndan, âyette geçen âlimlerden kast edilenler içinde , týp, mühendislik, astronomi bilimadamlarýna ilâveten botanik, zooloji, jeoloji, fizik, kimya bilginleri olduðuda anla­þýlmaktadýr.

Bu bilim adamlarýnýn, Yüce Allah hakkýnda yaptýklarý açýklamalarý dinle­diðimizde ve sözlerini araþtýrdýðýmýzda, Allah'ý, övülen ve saygý duyulan büyük ve kulluða layýk olarak zikrettiklerini görmekteyiz.

Her þeyde O'nun Ýçin âyet vardýr, O'nun tek olduðuna iþaret eden...
Kur'ân kavramlarý, bu eksen üzerinde dönüp dolaþmaktadýr. îman, zekî ve araþ­týrmacý aklýn bir sonucudur.

Din, ancak inanmýþ bir akýl ve Allah'a yönelerek yaþayan bir kalbin sonucudur. Ýslâm ümmeti, din gerçeklerini bu kavram çerçevesinde yüklen­miþ ve insanlar arasýnda böyle temsil etmeyi istemiþtir.





Et-Tefsir'ül Hadis'e göre


insanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var, kullarý içinden ancak âlim­ler, Allah'tan (gereðince) korkar. Þüphesiz Allah daima üs­tündür, çok baðýþlayandýr..Fatýr 27/28..


Ayette, Allah'ýn yarattýklarýndan bazý görünümlere ve evrenin kanunlarýna dikkat çekilmektedir. Gökten suyu indirip, onunla binbir renk, tür ve þekildeki bitkileri çýka­ran Allah'týr.

Daðlardaki kýrmýzý, beyaz ve siyahýyla yollan o yaratmýþtýr. Yaratýlanlar-daki bu çeþitlilik insanlarda, ehil ve yaban hayvanlarda da gözlemlenir. Tüm bunlarda O'nun kudretine, yüceliðine ve yaratýlýþýndaki eþsizliðine, kalplerde özellikle de baþka­larýna nisbetle bunlarý daha derinden idrak edebilecek olan alimlerin kalplerinde, huþu doðuracak nitelikte deliller vardýr.

Daha sonra da Allah'ýn izzet ve baðýþlayýcýlýðma iþaret eden iki sýfat gelmiþtir. O hiçbir þeyin kendisini aciz duruma düþüremeyeceði ve hiçbir kötülüðün kendisine ulaþamayacaðý, güçlü ve aziz olandýr ve o piþman olup tevbe etmeleri durumunda insanlarý da çok baðýþlayýcýdýr.

Bu iki ayet ait olduklarý baðlamdan bir kopukluk arzetmemektedir. Önceki, Allah'ýn kudreti, evrenin büyüklüðüne gözlemi ile ilgili belirlemeler içeren, davet, nasihat ve desteðin ifade edildiði önceki bölümlere benzeyen bir bölümü teþkil etmektedirler.

Söylediklerimize ilaveten ayetler, Hz. Peygamberi teselli ediyor. Allah'ýn yarattýðý herþey farklýlýk arzetmektedir. Ýnsanlarda bunlara dahildir. Ýnsanlar arasýnda bilgisiz, ah­mak, inatçý, kibirli, bilinçli, hakka boyun eðen, hidayete kulak veren kiþilerin bulunmasý garipsenecek birþey deðildir.

"Allah'tan sadece kullarýndan alimler korkar" ifadesi, âlimlerin üstünlüðünü, onlarýn örnek ve seçkinliðini vurguluyor. Buna ek olarak onlara baþka sýnýflarýn üstlenmediði sorumluluklar yükleyerek onlarýn özel görevlerinin bulunduðuna dikkat çekiyor. Alim­ler kelimesi ayette genel olarak geçmektedir.

Buna Al­lah'ýn kâinattaki ve yarattýðý bütün varlýklardaki gerçekleri kavratan bilimleri bilen alim­ler dahildir. Alimlere seçkinler, akýllýlar, bilinçliler tabakasý da girebilir. Her ne kadar bunlar ilimde derinleþmemiþ olsalar da böyledir.

Bütün bu bilginler ister akýllarý ve yetenekleri sebebiyle, ister araþtýrma ve inceleme sebebiyle, ister gerçeklere ve nefsi haki­katlere mukayese yoluyla ulaþsýnlar fark etmez. Ýþte burada üzerine dikkat çektiðimiz sorumluluk ve üstünlüðün anlamý bulunmaktadýr. Bu kelimeyi yalnýzca din alimlerine indirgemek keyfilik olur.

Bütün bunlar, ayetlerde ve özellikle de üstün anlamlar içeren cümlede alimlere, seç­kinlere ve bilinçlilere hüccet teþkil etmektedir. Her koþul ve oranda onlarýn ilimleri fark­lýlýk arzetmektedir





TEFHÝMU'L KUR'AN Mevdudi'ye göre

Burada, Allah'ýn kâinat içerisinde ne kadar muhtelif ve çeþitli varlýklar yarattýðýna iþaret olunmaktadýr. Ayný toprak ve sudan, farklý vasýflarda bitkiler yaratýlýrken, ayný tip aðaçlardan farklý tad ve büyüklükte meyveler meydana getirilmiþtir. Þayet bir daða bakarsanýz, onun deðiþik renklerde bezenmiþ olduðunu ve deðiþik kýsýmlarýnda birbirinden çok farklý özelliklere sahip madenler bulunduðunu görürsünüz.
Mizaç, tabiat ve zihniyetlerin bu kadar farklý olmasýný (bu konuya 19. ayetten 22. ayete kadar olan bölümlerde iþaret edilmiþtir) insanýn havsalasýnýn almasý mümkün deðildir.

Çünkü tüm insanlarýn huylarý, istekleri, duygularý, zihniyetleri, düþünce biçimleri ayný olsaydý eðer, yeni bir mahluk yaratmak gerekmezdi. Hâlik olan Allah, yeryüzünde sorumluluk taþýyacak olan varlýðýn irade sahibi olmasý gerektiðinden, onu farklý özelliklerde ve zihniyetlerde yaratmýþtýr.

Tüm bunlar, bu hikmetin arkasýnda Hakîm ve Azim bir planlayýcýnýn olduðunu göstermektedir. Bu muazzam nizamýn ardýnda, bir planlayýcýnýn olduðunu ancak bir akýlsýz düþünemez.

Yani, insan Allah'ýn sýfatlarýný yeterince kavrayamadýðý zaman Allah'dan korkmaz, fakat Allah'ýn gücüne, O'nun Ýlim, Hikmet, Kahhar, Cabbar gibi sýfatlarýna ne kadar vakýfsa Allah'dan o derece korkar.

Dolayýsýyla burada ilimden, matematik, felsefe, tarih ve diðer pozitif bilimler kastolunmuyor, buradaki söz konusu ilim, Allah'ýn sýfatlarýný bilmektir. Bir kimse tahsil görmüþ olsa da, olmasa da Allah'ýn sýfatlarýndan habersizse eðer, o kimse cahildir. Öyleki pozitif bilimlerde "allame-i cihan" olsa bile bu böyledir.

Fakat bir kimse hiçbir tahsil görmemiþ olduðu halde Allah'ýn sýfatlarýný biliyor ve O'nun içinde Allah korkusu bulunuyor ise, o kimse ilim ehlidir. Bu ayetteki "alim" ifadesi ile, Kur'an, Hadis, Kelam ilimlerini bilenler kastedilmektedir. Ancak bir þahýs dini bilgiye sahip olduðu ölçüde, içinde Allah korkusu taþýyorsa, o zaman ayetin bahsettiði "alim" sýnýfýna girer.

Nitekim Abdullah bin Mes'ud'dan (r.a) nakledilen bir söz bu hususu doðrulamaktadýr. "Ýlim sadece çok sayýda hadis bilmek deðildir. Ýlim Allah'dan çok korkmaktýr." Hasan Basri (r.a) , "alim, Allah'ý görmediði halde korkan, Allah'ýn sevdiðini seven ve Allah'ýn sevmediðinden uzak kalan kimsedir" diye buyurmuþtur. Bu ayet böyle kimselere iþaret etmektedir.

Yani, O kuvvet sahibidir, dilediði zaman mücrimleri yakalar ve hiçkimse O'ndan kaçamaz. Fakat O, ayný zamanda affedicidir. Bu yüzden, zalimlere fýrsat tanýyarak onlarý hemen yakalamaz..





Þifa Tefsir'i Mahmut Toptaþ'a göre

Ýnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da böyle çeþitli renklerden olanlar vardýr. Kullarýndan ancak alim olanlar, Altah'dan korkar. Þüphesiz Allah herþeye gücü yetendir,baðýþlayandýr.

Allah (c.c.) þimdi bu ayetlerde gökten su indirdiðini ve yeryüzünde rengarenk çiçekler ve meyvalar yarattýðýný bildiriyor. Daðlarda yollar verdiðini hayvanlardan yiyecek içecek temin ettiðimizi ve o hayvanla­rýnda rengarenk olduðu konusunda bilgi verdikten sonra bize "Allah'tan ancak alimler korkar" . Ýmansýzlar zannedersinizki korkmazlar. Hatta derlerki; "Allah varsa beni dövsün, bana vursun." diyor..

Þunu unutmamak gerekirki aslandan ceylanlar korkar, sinekler hiç korkmazlar, hatta sinek, aslanýn sýrtýna gözüne v.s. konar. Ceylan kor­kar, çünkü ceylanlar aslanýn ne olduðunu, nasýl güçlü olduðunu bilmek­tedir.Kafirlerin korkmamasý ise, sinek tabiatlý oluþlarýndandýr..

Alim der­ken burada sadece hoca dediðimiz insanlar kastedilmiyor. Tüm mü'minler kastediliyor, çünkü herkes bildiðinin alimidir, hocasýdýr. Allah (c.c.) "Rahman" ve "Kahhar'dýr.".....Allah'tan korkuyoruz derken; hani çocuk annenin tokadýndan korkar da yinede Annenin kucaðýna gelir ya, iþte o korkmayý kastediyoruz. Sevdiðimizin sevgisini yitirme korkusu gibi bir korku




Kur'an Yolu Tefsir'ine göre

Ayette "haþyet" kökünden gelen ve "büyüklüðü karþýsýnda heyecan duyarlar" diye çevirdiðimiz kelime burada, "büyüklük karþýsýnda duyulan heyecan ve korku, zarar görmekten deðil, hakkýný verememekten kaynaklanan endiþe" mânasýna gelmektedir. Muhataplarýný doðadaki muhteþem görünümlerden hareketle akýllara durgunluk verecek incelikleri keþfetmeye yönlendiren Kur'an'ýn, bu baðlamda bilmenin deðerine vurgu yapmasý oldukça ilginçtir.


Fakat burada kullanýlan ve "bilenler" þeklinde çevrilen ulemâ kelimesinin kök anlamlarý arasýnda, bir þeyi derinlemesine tanýyýp mahiyetini idrak etme, bir konuda kesin bilgiye ulaþma, bir iþin hakikatine nüfuz etme mânalarýnýn bulunduðu göz önüne alýnýrsa, kendilerine gönderme yapýlan ve Allah saygýsý duyma hususunda ön plana çýkarýlan kiþilerin, meslek olarak bilimsel faaliyet icra edenler veya bir takým bilgileri öðrenip belleklerine yerleþtirmiþ olanlar deðil, zihnî çabalarýný Allah'ýn evrendeki kudret delillerinden sonuçlar çýkarabilme düzeyine yükseltebilmiþ kiþiler olduðu anlaþýlýr.

Zaten sahabe ve tabiîn büyüklerinden bir çoðundan yapýlan rivayetlerde ne kadar bilgili olurlarsa olsunlar Allah'a saygý yolunda mesafe alamamýþ kimselerin âlim olarak nitelenemeyecekleri belirtilmiþtir. (meselâ bk. Zemahþerî, III, 274; Þevkânî, IV, 398)

Gerek insaný ve toplumlarý gerekse evrendeki diðer varlýklarý inceleyen deðiþik bilim dallarýna mensup bilim adamlarýndan pek çoðunun -baþlangýçta ateist veya Allah inancý konusunda mütereddit olsalar bile- bu araþtýrmalar sonucunda kâinattaki þaþmaz dengeyi, akýllan zorlayan ince hesaplan ve hayranlýk uyandýran ahengi müþahede ederek ya doðrudan ilâhî kudret ve azamete atýf yapan veya bu güç karþýsýndaki aczin itirafý anlamýna gelen ifadeler kullanmalarý bu âyetlerde ilime yapýlan göndermenin anlaþýlmasýný daha bir kolaylaþtýrmaktadýr.

Yine, sosyal çevrenin etkisiyle dine karþý kayýtsýz kalmýþ ve metafizik konularýyla ilgilenme fýrsatý bulamamýþ birçok insanýn az önce sözü edilen araþtýrmalarýn sonuçlarýný izleyince düþünce dünyalarýnda önemli deðiþikliklerin hatta sarsýlmalarýn meydana gelmesi, varlýklar alemindeki bu düzenin kör bir tesadüfün eseri olamayacaðý üzerinde düþünmeye baþlamalarý, bu sayede kendilerini sorgulama ve hayatý anlamlandýrma çabasý içine girmeleri de, Kur'an'a gönül vermiþ kiþilere önemli bir görevi yani Ýlim yolunda öncülük etmenin de müslümanlýðm gereklerinden olduðunu hatýrlatmýþ olmaktadýr





Risale-i Nur'dan

Bir þeyi bilmemek, cehildir(cahilliktir). Bilmediðini bilmemek yani bilmediðinin farkýna varmamak ise, cehl-i mürekkeb(Bilmemekle beraber, bilmediðini de bilmemek) Ýçinde yaþadýðýmýz þu harika âlemde, güneþin her gün doðup batmasý, her sene bahar olmasý, kýþ olmasý gibi olaylar,devamlýlýk arzettiðinden, pek çok insanda harikalýðý örten bir perde olmuþtur.

Ülfet perdesini yýrtabilenler, kainata adeta baþka boyuttan bakarlar. Baþkalarýnýn görmediðini görürler. Ýlmî keþiflerde bulunan kiþilerin en seçkin bir meziyetleri, bu boyutu yakalamýþ olmalarýdýr ..

Bütün bu nefsin engellerine raðmen, bir hakikat aþýðý ve bir gerçek arayýcýsý olarak insan, hakikata ulaþmaya, gerçeði bulmaya gayret eder ve etmelidir. Zaman zaman ayaðý engellere takýlsa da, hemen doðrulup yolunda yürümelidir. Zira, engeler takýlmak için deðil, aþýlmak için vardýr.





Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmet el-Vahidi....El-Veciz Fi Tefsir’il Kitab’il Aziz e göre

Daðlardan beyaz, kýrmýzý ve deðiþik renklerde simsiyah yollar yarattý”
Yani daðlarda olan ve damarlar gibi beyaz ve kýrmýzý yollar yarattý. Yine siyah kayalarla dolu daðlar yarattý.

Ýnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan muhtelif renkte olanlar vardýr”
Daðlarýn ve meyvelerin renkleri gibi onlarýn da renkleri farklý farklýdýr.
Kullar içinden ancak alimler Allah'tan korkarlar”
Yani kim alim olursa onun Allah korkusu daha fazladýr






Savfetü-t Tefasir Muhammed Sabuni' ye göre

Allah, insanlardan hayvan­lardan ve davarlardan, meyve ve daðlarýn farklýlýðý gibi, renkleri farklý varlýklar yarattý. Bir kýsmý beyaz, bir kýsmý kýrmýzý, bir kýsmý siyah. Bun­larýn hepsi Allah'ýn yarattýklarýdýr. Yaratanlarýn en güzeli olan Allah mübarektir.

Yüce Allah, âyetlerini, kudretinin alâmetlerini, sanatýnýn eser­lerini ve farklý cinslerde yarattýklarýný saydýktan sonra ardýndan þöyle bu­yurdu. Allah'tan ancak âlimler korkar. Çünkü âlimler Allah'ý hakkýyle bilirler. Ýbn Kesîr þöyle der: Allah'tan ancak Onu tanýyan âlimler hakkýyle korkar.

Çünkü Yüce Allah tam olarak tanýnýp mükemmel bir þekilde bilinince, O'ýýdan korkmak da daha çok ve büyük olur.Allah, büyüklüðü ile herþeyden üstündür. Kullarýndan tevbe edip Ona dönenleri çokça baðýþlayýcýdýr.



Taberi Tefsir'ine göre


Ýnsanlardan, diðer canlý varlýklar ve büyük baþ hayvanlardan da çeþitli renkte olanlar vardýr. Kullan içinde Allahtan hakkýyla korkanlar ancak âlimlerdir. Þüphesiz ki Allah, herþeye galiptir, çok affedendir.

Allah teala bu âyet-i kerimelerde, gökten yaðmur yaðdýrarak çeþitli renklerde meyveler var ettiðini, daðlan da beyaz kýrmýzý, siyah gibi çeþitli renk­lerde yarattýðýný, ayrýca insanlarý, canlýlarý ve büyük baþ hayvanlarý da çeþitli renklerde yarattýðýný bildirmekte ve kudretinin büyüklüðünü bizlere göstermek­tedir.

Aynca yüce Mevlanýn bu kudretinin büyüklüðünü ancak âlim kullarýnýn idrak ederek rablerinden hakkýyla korkabileceklerini de beyan etmektedir. Bu da ilmin ve âlimlerin faziletini göstermekte ve bizleri ilme teþvik etmektedir

Gönderme Tarihi: 08.02.2007 - 03:39
eness_25 üyenin diger mesajlarini ara eness_25 üyenin Profiline bak eness_25 üyeye özel mesaj gönder eness_25 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..1
eness_25 su an offline eness_25  
ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..1
13 Mesaj -
Bismillahirrahmanirrahim......ALLAH'cc Hz'lerine hamd RASUL'üne onun yolundan gidenlere selam olsun


Ýlim sudur o var hayat var o yok hayat yok (Þehit Bayram Ali Öztürk Hocaefendi


Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) su hususu açiklamistir ki, kendisinden baska ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmislerdir). Mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan baska ilâh yoktur... Ali.Ýmran...18

Bu âyet-i kerimede ilmin faziletine, ilim adamlarýnýn þeref ve üstünlüðü­ne delil vardýr. Çünkü þayet ilim
adamlarýndan daha þerefli bir kimse bulun­saydý yüce Allah ilim adamlarýný birlikte sözkonusu ettiði gibi; onlarý da el­bette kendi ismiyle, meleklerinin ismiyle birlikte burada zikrederdi. Yüce Al­lah ilmin þerefi ile ilgili olarak

Peygamberine (sav) þunu buyurmuþtur:"De ki.Rabbim, ilmimi artýr." (Ta-Hâ, 20/114)


Eðer ilimden daha þerefli birþey olsaydý elbette ki yüce Allah peygambe­rine ilmini artýrmasýný istemesini emretmiþ olduðu gibi; onun da artýrýlmasý­ný istemesini emrederdi..(Kurtubi Tefsiri..)


Ýkra' bismi rabbikellezi halak* Halekal'insane min 'alak* Ikra' ve rabbükel'ekram* Ellezi 'alleme bilkalem* Allemel'insane ma lem ya'lem

Yaratan Rabbin adýyla oku. O, insaný bir alak'tan yarattý. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir;Ki O, kalemle (yazmayýgöz kırpma öðretendir.. Ýnsana bilmediðini öðretti.(Alak..1..5



Ýbni Kesir Tefsir'ine göre


Ýmâm Ahmed Ýbn Hanbel der ki: Bize Abdürrezzâk... Hz. Aiþe'nin þöyle dediðini nakletti: Rasûlullah'a gelen ilk vahiy uyku halinde görülen sâdýk rü'yâ þeklinde idi. Hangi rü'yâyý görürse mutlaka gün aydýnlýðý gibi çýkardý. Sonra ona yalnýzlýk hoþ gösterildi. Hirâ daðýna gelip orada pek çok gece ibâdete koyulurdu. Bunun için de azýk alýrdý. Sonra Hz. Hadîce'nin yanýna gelir ve yine azýðým alýr giderdi. Nihayet Hirâ maðarasýnda iken gerçek anîden ona geliverdi. Melek orada iken gelip dedi ki: Oku. Rasûlullah (s.a.) der ki: Ben; okuyamam ki, dedim.

Rasûlullah (s.a.) dedi ki: Melek beni aldý takatim kesilinceye kadar sýktý. Sonra býraktý ve; oku, dedi. Ben; okuyamam ki, dedim. Sonra ikinci kez beni sýktý ve takatten kesildim. Sonra býrakýp; oku, dedi. Ben; okuyamam ki, dedim. Bunun üzerine üçüncü kez tutup sýktý takatimi kesti. Ve býrakýp dedi ki: «Yaratan Rabbýnýn adýyla oku.» Bu âyeti «insana bilmediðini öðretmiþtir.» kavline kadar okudu. Nihayet Rasûlullah (s.a.) boyun ile omuz arasýndaki etleri titreyerek dönüp Hadîce'nin yanýna geldi ve; beni örtün, beni örtün, dedi.

Korkusu ve titremesi gidinceye kadar onu örttüler. Sonra dedi ki: Ey Hadîce bana ne oluyor? Ve olanlarý Hz. Hadîce'ye anlattý,- kendimden endiþeleniyorum, dedi. Hz. Hadîce ona dedi ki: Hayýr, .asla, Seni muþtulanýn. Allah'a andolsun ki Allah seni hiç bir zaman için mahcûb etmez. Çünkü sen akrabalarýna gider gelirsin. Sözün doðrudur, sýkýntýya katlanýr, müsâfire ikram eder, haktan gelen musibetlere dayanýrsýn. Sonra Hadîce onu Varaka Ýbn Nevfel Ýbn Esed Ýbn Abd'ül-Uzzâ Ýbn Kusayy'm yanma getirdi.

Varaka, Hz. Hadîce'nin amcasýmn oðluydu. Câhiliyet devrinde Hýristiyan olmuþ ve arap-ça yazý yazabilen bir kiþiydi. Arapça Ýncil'den Allah'ýn dilediði kadarýný yazmýþ ve sonra gözü görmez bir ihtiyar olmuþtu. Hz. Hadîce dedi ki: Amcazadem, kardeþinin oðlunun baþýna gelenleri -dinle.

Varaka: Yeðenim ne gördün? deyince, Rasûlullah (s.a.) gördüðü þeyleri ona bildirdi. Varaka dedi ki: Bu, Mûsâ (a.s.)ya inen Nâmûs-u Ekber (Cebrail) dir. Ne olurdu keþke ben genç bir delikanlý olsaydým da, Allah seni kavminin arasýndan çýkarýrken yaþasaydým. Rasûlullah (s.a.) dedi ki: O, beni kavmime karþý mý çýkaracak? Varaka dedi ki: Evet. Sana gelen gibi kime gelmiþse mutlaka o, kavmine karþý çýkarýlmýþtýr.

Eðer ben, senin günlerine eriþirsem sana kuvvetlice destek saðlar ve yardým ederim. Ne var ki Varaka fazla durmadan vefat etti. Bir süre vahiy kesildi. Nihayet Rasûlullah (s.a.) —bize ulaþtýðýna göre derin üzüntüye düþtü ve pekçok kerre sabahleyin kalkýp kendisini daðlarýn tepesinden fýrlatmak istedi. Ne zaman kendini atmak üzere daðýn tepesine çýktýysa, Cibril (a.s.) ona görünüp dedi kj;

Ey Muhammed; muhakkak ki sen, Allah'ýn gerçek Ra-sûlüsün. Bu haber onun ýzdýrâbýru dindiriyor, gönlü huzur buluyor ye geri dönüyordu. Bir seferinde vahiy uzun süre kesilince, ayný þekilde sabahleyin evinden çýktý. Daðýn zirvesine ulaþýnca Cebrail görünerek ona ayný þekilde söyledi.

Bu hadîs, Buhârî ve Müslim'in Sahîh'lerinde, Züh-rî kanalýyla tahrîc,edilmiþtir. Biz, bu hadîsin senedini, metnini ve muhtelif anlamlarýný Buhârî þerhimizin baþ taraflarýnda uzun uzadýya açýkladýk. Ýsteyen oraya baþvurabilir. Hamd ve minnet Allah'a mahsûstur. Kur'ân'dan ilk olarak inen mübarek ve deðerli âyetler, ayný zamanda Allah'ýn kullarýna merhamet ettiði ilk rahmet ve onlara ihsan ettiði ilk nimeti de dile getirmektedir. Bu âyetlerde insanýn pýhtýlaþmýþ kandan yaratýldýðýna,

Hak Teâlâ'nm ikramýyla bilmediði þeyleri öðrendiðine ve böylece ilim, þeref ve keramete nail olduðuna dikkat çekilmektedir, Bu þeref öyle bir þereftir ki; insanlarýn atasý Âdem bu þerefle meleklerden üstün kýlýnmýþtýr. Ýlim; bazan zihinlerde, bazan dilde/ bazan da parmak ucuyla yazýlan yazýda olur. Yani zihnî bilgi, lafzý bilgi ve resmî bilgi. Resmî bilgi, ister istemez ilk ikisini gerektirir ama onlar bunu gerektirmezler.

Bu sebeple Allah Teâlâ: «Oku, Rabbm nihayetsiz kerem sahibidir. Ki O kalemle öðretti. Ýnsana bilmediðini öðretmiþtir.» buyuruyor. Haberde vârid olur ki; bilgiyi yazýyla kaydedin, denilmiþtir. Yine vârid olan bir hadîste bildiðiyle amel eden kimseye Allah Teâlâ bilmediði þeylerin bilgisini de ihsan eder, Duyuruluyor.





Tefsir'ül Münir'e göre

"Bildiði ile amel edene Allah bilmediklerini de verir." denmiþtir.
Daha sonra ise, zenginliði durumunda azan insaný kýnayarak þöyle buyurdu:

"Sakýn! Çünkü insan muhakkak azar. Kendini ihtiyaçtan uzak gördüðü için." Ey insan! Kendini mal, güç ve çevren ile müstaðni görüp de, Allah'ýn sana olan nimetlerini inkârý ve isyanda haddi aþmayý býrak, kendine gel.

Ýnsanýn durumu hayret vericidir. Fakir ise güçsüzlüðünü hisseder, ezilir. Eli geniþler, gücü ve kudreti artarsa kibirlenir, isyan eder. Müfessir-lerin ekseriyetine göre ise, burada insan ile kastedilen Ebu Cehil ve em­salidir.
Sonra ahiretteki ceza ile uyarmýþtýr:

"Dönüþ muhakkak Rabbinedir." dönüþ ve varýlacak yer, baþkasýna deðil yalnýz Allah'adýr. O, her insaný malýný nereden toplayýp nereye har­cadýðý konusunda hesaba çekecektir. Bu cümlenin, tehdit ve azmasýnýn aký­beti konusunda uyarmak için insana hitaba dönüþen üslubuna dikkat edil­melidir.

Ýbni Ebi Hatim, Abdullah b. Mesud'dan rivayet etti: Ýki tamahkâr doy­maz: Biri ilim sahibi, diðeri dünya sahibi. Bunlar denk de olmazlar. Ýlim sahibi Rahman'ýn rýzasýný artýrýr. Dünya sahibi ise, azgýnlýkta devam eder. Abdullah sonra: "Sakýn! Çünkü insan muhakkak azar. Kendini ihtiyaçtan uzak gördüðü için." ayetini okudu. Diðeri için de: "Allah'tan ancak alim kullarý korkar." ayetini okudu.

Bu söz, Rasulullah (s.a.)'dan merfu olarak da rivayet edilmiþtir: "Ýki tamahkâr doymaz: Ýlim isteklisi ve dünya isteklisi."

Ayetlerden Çýkan Hüküm Ve Hikmetler:
Ayetler aþaðýdaki hususlara iþaret etmiþtir:

1- Allah Tealâ'nýn yaratmadaki kudretinin beyaný: O yaratýcýdýr. Ýn-sanýn bir kan pýhtýsýndan yaratýlmaya baþlanmasýna dikkat çekilen bu ayet-i kerimeler, Kur'an'ýn ilk inen bölümüdür. Onlar Allah'tan kullarýna lütfettiði ilk rahmet ve nimettir.

2- Allah Tealâ Rasulullah'a (s.a.) Kur'an'ý yaratan Rabbinin adýyla ve insana bilmediklerini öðretenin adýyla okumasýný emretti.

3- Allah Tealâ okuma ve yazmanýn öðrenilmesini de emretti. Çünkü on­lar din ve vahiy ilimlerini bilmede, sosyal bilimlerin ispatý ve insanlar arasýnda yayýlmasýnda alettirler. Bilimlerin, kültürlerin, edebiyat ve sanat­larýnýn ilerlemesinde, uygarlýk ve medeniyetlerin geliþmesinde esastýrlar.

4- Allah Tealâ'nýn cehalet karanlýðýndan ilim aydýnlýðýna çýkarmak için insana bilmediðini öðretmesi, O'nun keremi ve fazlýndandýr. Onu ilim­le þerefli ve onurlu yapmýþtýr. Ýnsanlýðýn babasý Âdem de meleklere onunla üstün gelmiþtir. Ýlmin kaydedilmesi, daha sonraki nesillere intikali yazý-ve kalem iledir. Katade: "Kalem Allah Tealâ'dan büyük bir nimettir. O ol­masaydý din olmazdý, hayat sürmezdi." demiþtir.

Yazýnýn faziletleri çoktur. Öyle ki Allah, yazý ve talimi insana ihsan ederken zatýný nihayetsiz kerem sahibi olmakla methetmiþtir. "Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. Ki O, kalemi (yýza yazmayýgöz kırpma öðretendir." Yani in­sana kalem vasýtasý ile bilmediklerini, ilimleri öðretti. Ya da, kalemle ona yazýyý öðretti.

Sahih bir hadiste þöyle rivayet edildi: "Allah'ýn ilk yarattýðý kalemdir. Ona: "Yaz." dedi. Kýyamete kadar olacaklarý yazdý. O Arþ'ýnýn üstünde, Zikirde kendi katýndadýr."





Savfetü't Tefasir' göre


Ây]etlerin Tefsiri

1. Bu, Hz. Peygamber (a.s.)'e yöneltilmiþ ilk ilâhî hitaptýr. Bu hitapta okuma, yazma ve ilme, çaðrý vardýr. Çünkü ilim, Ýslam dininin simgesi ve sembolüdür. Yani Ey Peygamber! Bütün mahlûkâtý yara­tan ve bütün âlemleri meydana getiren Yüce Rabbinin adýyla baþlýyarak ve ondan yardým dileyerek Kur'ân'ý oku.
Bundan sonra Yüce Allah, insanýn þanýnýn yüce olduðunu göstermek için bu yaratma olayým þöyle buyurarak açýkladý:

2. Allah, Mahrukatýn en þereflisi ve güzel þekilli bu insaný alakadan yarattý. Alaka, küçük kurt (embriyon) demektir. Modern týp isbat etmiþtir ki, insanýn yaratýlmýþ olduðu meni, gözle görülmeyen, ancak mikroskopla görülebilen, baþý ve kuyruðu olan küçücük spermleri ihtiva et­mektedir. En güzel yaratýcý olan Allah yücedir.Kurtubî þöyle der: Yüce Allah, insanýn þerefini göstermek için burada özellikle onu zikretti. Alaka, sývý kan parçasýdýr. Rutubetli olduðu için, üzerinden geçtiði þeye yapýþtý­ðýndan dolayý ona bu isim verilmiþtir.


3. Ey Peygamber! Oku, Rabbin yüce ve kerem sahibidir. Hiçbir kerem sahibi O'na denk olamaz ve denklikte O'na yaklaþamaz. Kul­lara, bilmedikleri þeyleri öðretmesi, O'nun kereminin sonsuzluðunu göste­rir.

4, 5. O, kalemle yazýp çizmeyi öðretendir. Ýnsanlara, bilmedikleri ilim ve bilgileri O öðretmiþtir. Onlarý cehalet karanlýklarýndan ilim aydýnlýðýna çýkaran O'dur. Yüce Allah kalem­le yani bir vasýtayla öðrettiði gibi, her ne kadar okuma-yazma bilmeyen bir ümmî olsan da, vasýtasýz olarak da sana öðretecektir. Kurtubî þöyle der: Yüce Allah, yazmayý öðrenmenin fayda ve faziletine dikkat çekti. Çünkü onda, insanýn kavrayamayacaðý kadar büyük faydalar vardýr.

Yazmakla an­cak ilimler tedvin edilmiþ, hikmetler kayda geçirilmiþ, öncekilerle ilgili haberler ve onlarýn sözleri zaptedilmiþ ve Allah tarafýndan indirilmiþ olan kitaplar yazýlmýþtýr. Yazý olmasaydý ne dünya ne de din iþleri düzelirdi.




Þifa Tefsir'ine göre


Yaratan Rabbinin adýyla oku.

Hatipler konferanslarýnda ilk cümlelerine çok önem verirler. Ýyi bir hatip binlerce veya onlarca insana çok önemli bir konuþma yapacaðýnda kürsiye gelip, mikrofona yaklaþýp ilk söyleyeceði söze çok dikkat eder. Niye? O cümle bütün konuþmasýnýn bir nevi özeti sayýlýr da ondan.

Allah (c.c) Hz. Ýsa'dan sonra aradan geçen 600 küsur senelik bir aradan sonra bir Peygamber gönderiyor. Bu Peygamber en son Peygamber olacaktýr. Kýyamete kadar insanlarýn ufkunu bu peygambe­rin getirdiði mesaj aydýnlatacak. Efendimiz vasýtasýyla insanlarýn uf­kunu aydýnlatacak bir kelam indirecek.

Bu kelamýn ilk cümlesinin ilk kelimesinin ilk harfi çok önemli. Hepimizin bildiði "ikra" emri ile baþlýyor ayet-i kerime.
Þöyle düþünün; bir gün siz Yunanistan'da Ýslâmî teblið etmek üzere görevlendirildiniz. Ýslâm'ý teblið etmeye ne ile baþlarsýnýz? Nasýl bir metod takip edersiniz? Allah (c.c) bize bunu öðretiyor. "Oku" diyerek baþlýyor. Ve bizim de ilk kelimemizin bu olmasýný istiyor.

Yani kurtuluþumuz okumaktan geçiyor. Çünkü ilim, hayatýn bir þakülüdür. Yani eðrilmeyi doðrultacak alettir derler. Ona göre kendimizi ayarlayacaðýz.

Kur'ân bizim þa'külümüzdür. O bizi düzeltecektir. Kur'ân'ýn bizi dü­zeltebilmesi için bizim onu bilmemiz gerekmektedir. Onun için Rabbim; "Yaratan Rabbinin adýyla oku" diyor. Buradan ilk olarak þunu anlýya-caðýz. Bir kere her Kur'ân okumaya baþladýðýmýzda besmele çekeceðiz.

Kur'ân okurken þeytan size nasýl musallat olur? Þöyle olur. "Yahu þu önemli iþi yapta ondan sonra Kur'ân'ý oku" dedirtiverir. Onun için dikkatli olacaðýz, þeytanýn her türlü vesvesesine karþý Allah'a sýðýna­caðýz. Okumaya ve hayatýmýzý Kur'ân'a göre düzenlemeye dikkat edeceðiz.

Kur'ân bir eczahane gibidir. Nasýl ki, eczahanede eczacý raflarýna binlerce ilacý koymuþtur ve her hastalýðýn ilacý ayrýdýr. Ayný þekilde Allah (c.c) de 114 surede (yani rafda) 6 bin küsur ilaç koymuþtur. Biz de bir eczacý gibi hangi surede, hangi ayetlerin olduðunu, hangi ayetle­rin hangi hastalýðýn devasý olduðunu bilmemiz gerekiyor. Ýnsanlar bunu bizden bekliyor.

Yeni dünya düzeninde insanlar arayýþ içerisinde. Bazýlarý art niyetle hareketler ediyorlar, ama herkes art niyetli deðil. Batýda ve Doðuda inanan ve inanmayan insanlar arasýnda çok iyi niyetlerle, insanlýða hu­zur getirecek bir sistemin arayýþý içindeler.

Onlarýn bu isteklerine bizim cevap vermemiz gerekiyor. Cevabýmýzda aklýmýza göre olmasýn. Çünkü insan aklý bütün insanlarý idare edecek kadar kapasiteli yaratýlmamýþtýr. Bu sebeble bizim Kur'ân'ý çok iyi bilmemiz gerekir.
Yaratan Rabbinin adýyla oku! okuduðumuz ve okuttuðumuz bütün ilimlerde Allah'ýn adý hatýrlanmalý ve hatýrlatýlmalýdýr.

Onun için Mazhar Osman; "bir ilim adamý, bir doktor Allah'a inanmýyorum" diyorsa "onun diplomasý sahtedir." demiþtir. O adam eðer týbbý okumuþ olsaydý Allah'a iman etmiþ olmasý gerekirdi demiþtir. Öyleyse bütün yaratýl­mýþlarý yaratan Allah'ýn adýyla okuyacaðýz.

Baþta Kur'ân okuyacaðýz. Çünkü okunacak tabiatý yaratan Allah, ayný okunacak kitabý da indiren Allah (c.c)'týr. Zaten insanlarýn tabiatý kirletmeleri ve tabiata zarar vermeleri Kur'ân'a göre hareket etmeme-lerindendir...





Celal Yýldýrým Tefsir'ine göre


«Yaratan Rabbýnýn adýyla oku!»

Âdem'i (A.S.) topraktan yaratýp kendi kudret ruhundan ona üfleyen Cenâb-ý Hak, yarattýðý bu seçkin canlýyý akýl, idrâk, hafýza, duygu ve düþünce gibi yeteneklerle donatmakla kalmamýþ,muhtaç bulunduðu eþya ve nesnelerin ismini, dolayýsýyla faydalarýný da ona öðretmiþ ve böylece insan oðlunun mevcut yeteneklerini kullanarak her þey ve olayda Yüce Yaratanýn varlýðýna ve birliðine dalalet eden belgeleri görmesini ve her iþe Allah adýyla baþlamasýný emretmiþtir.

O bakýmdan rahatlýkla diyebiliriz ki, ilk insan vahþi, þuursuz, idraksiz deðildi. Ayný zamanda ne yapacaðýný bilmeyen ibtidai bir hayat süren bir canlý hiç deðildi.Adem(A.S),hazýrlanýp döþenen yeryüzüne indirildiði gün kendisine,insanlýðýna ve Peygamberliðine yakýþýr þekilde yaþamasý için gerekli bilgiler de verilmiþti.Nitekim Bakara Suresi 31-33. ayetlerle bu gerçeðin ana çizgileri belirtilmekte ve bu konuda bilgi edinmek isteyenlere ana fikir verilmektedir.

Böylece insanýn menþei hakkýnda araþtýrma yapan ilim adamlarýnýn bir takým tahminler ve varsayýmlar ileri sürmelerinin anlamsýz olduðu ortaya çýkýyor.Kur’an bu konuda da onlara hareket noktasý belirleyerek sonuç çýkarmalarýný ilham ediyor.

Gerçek bu olunca Allah adýyla okumanýn buradaki anlamý nedir?Cenab’ý Hak ilk indirdiði ayette kullarýna neden böyle bir emir vermektedir?Konuyu dikkatle incelediðimizde karþýmýza dört yorum çýkmaktadýr.Þöyle ki;

1- Okuyup öðrenmek;yazýp bilgi vermek ve bilgi toplamak insan hayatýnýn kopmaz parçasýdýr;buna(lazým-i gayr-i müfarik)de diyebiliriz.Zira dünya da ,ahiret de ancak okuyup bilgi sahibi olmamýzla gerçek mutluluða dönüþebilir.
O bakýmdan okuyup yazanla okumayanlar arasýndaki fark,ölülerle diriler arasýndaki fark gibidir.
Okuma,tutkularýn en soylusudur.Bir ülkede okumaya karþý istek artmadýkça,gaflet ve bu gafletten doðacak felaket azalamaz.
Kainat,okuyanlar için yaratýlmýþtýr.Okuma zevkini öðrenip içine sindiren kiþi,mutlu bir insandýr.

Okuma hiçbir hazineyle deðiþtirilemeyecek kadar kýymetlidir.Okumak,yetenekleri;deneyler de okumayý geliþtirir.
Þüphesiz okumakla ilgili buna benzer birçok vecizeler söylenmiþtir.Biz çeþni olsun diye sadece birkaç tanesini yazdýk.Ancak okunacak þey Allah’ý hatýrlattýðý,O’nun üstün kudretini yansýttýðý ve insaný doðruya,güzele,iyiye
Yönelttiði;aklý ,zekayý ve irfaný artýrdýðý nisbette fayda ve hikmetine uygundur.

Bunun için Resulüllah(A.S.) okuyup bilgi sahibi olmayý teþvik edip, ilmin vataný olmadýðýna iþarette bulunurken þu dört þeyden Allah'a sýðýnmþýtýr: «Allahýml Korkmayan kalpten, doymak bilme­yen nefisten, fayda vermeyen ilimden ve kabul olunmayan duadan sana sýðýnýrým.» (Müslim, Zikir: 73; Ebu Davud, Vitr: 32; Tirmizi, Deavat: 68

2- Okumaya, kitap yazmaya, öðrenmeye ve öðretmeye Allah'ýn adý­ný anarak baþlamamýz, hem insan, hem de Müslüman olmamýzýn gereðidir. Zira Allah'ý anmaktan uzak ve kopuk bir okuma, aklý, zekâyý geliþtirebilir) ama kalbi ve ruhu cýlýz býrakýr, vicdaný silik hale sokabilir.

Böylece insanýn iç yapýsýnda meydana gelen dengesizlik, onun günlük,hayatýna da sirayet eder. Unutmamak gerekir ki, en faydalý insan, en dengeli yetiþendir. Den­geli beslenmeye muhtaç olduðumuz kadar, dengeli eðitim ve öðretime de muhtacýz.
Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bu hususu þöyle belirtmiþtir: «Anlamlý ve yararlý olan her söz ve ise Bismillah i'r- Rahman i'r-Rahîm ile baþlanmazsa, o noksandýr, bereketsizdir.»aglaSuyuti, Camiu’s-saðir: 2/92)

3- Her þey ve olayda Allah'ýn kudretinin izini görüp satýrlarýný oku­mak; yaratýlýp istifademize býrakýlan þeylerden yararlanýrken Cenâb-ý Hakk'ýn yegâne nzýk veren ve tek yaratan olduðuna inanmak, kul ile Rab-býsý arasýndaki engelleri kaldýrýr ve böylece kulu Allah'a yaklaþtýrýp onu faziletli bir düzeye getirir.

4- Hilkatin bütün safha ve kademelerinde Cenâb-ý Hakk'ýn plân ve programýný okumak suretiyle O'nun yegâne yaratan olduðunu idrâk etmek de «oku!» emrinin kapsamýna girmektedir

Gönderme Tarihi: 08.02.2007 - 03:38
eness_25 üyenin diger mesajlarini ara eness_25 üyenin Profiline bak eness_25 üyeye özel mesaj gönder eness_25 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Sayfa (1): (1)
İmzalar gizle - Konu olarak göster

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 730 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
hasanelm (54), _gazel_ (33), feza (47), nihat surgun (55), Rabbanice (46), kuzpinar (45), alex (38), rümeyza (50), flash.gs (40), xbü&#254;rax (31), gelisimci (44), ranaezgi (42), xxsevgixx (51), ömeru-l faruk (45), maviboncuk1988 (36), Selman-i Farisi (41), evvelim (50), Engin1 (40), avci11 (53), nur1982 (42), koksal06 (54), ergenekon58 (59), M. Emin (59), mak99 (52), furkancanpolat (45), meergin (52), osmanhan1 (47), seyma1987 (37), RahLee (37), zöhre (43)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.71845 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.