dexamethasone kaletra ivermectine lopinavir ritonavir generique stromectol oxytrol pamelor pantozol parafon parexat pariet parlodel paronex paxil cr paxil penegra pentoxi pepcid pepcidine periactin persantine pharmaquine phenhydan phoslo pirocam pirosol pk merz plavix plendil pletal podomexef ponstel pradif prandin precose premarin prevacid priligy prilosec primacton primolut n primolut nor principen prinil probalan prodafem
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

12 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Gönderen Mesaj
Konudaki Mesajlar: ortadogunun satilmis karton liderleri
asil_kalp_4 su an offline asil_kalp_4  
ortadogunun satilmis karton liderleri
160 Mesaj -
Müslüman Arap âlemi,
buralarda yaþayan insanlarýn
dilek ve arzularý dikkate alýnmaksýzýn,
yabancýlar tarafýndan bir
araya getirilmiþ iskambil kâðýtlarýndan
yapýlmýþ geçici bir ev gibidir.








Ortadoðu'nun Satýlmýþ

Karton Liderleri


Arap ülkelerinin lider kadrolarý küresel bir senaryonun figüranlarýdýr. Her biri bu senaryoda kendilerine biçilen rolü oynamaktadýr. Zaman zaman senaryonun dýþýna çýkmaya çalýþanlar, kulaklarý senaryo sahibi "Siyonizm, Ýsrail ve ABD" tarafýndan çekilerek, hizaya getirilirler.






Ýslâm coðrafyasý içinde bulunan devletlerin içler acýsý durumu taraflý tarafsýz herkesin dikkatini çekmeye baþladý bile. Birçok batýlý aydýn, bilim adamý bu durumdan duyduklarý rahatsýzlýðý yazdýklarý makalelerde ya da kitaplarda sýkça dile getirmeye baþladýlar.
Artýk mýzrak çuvala sýðmamakta, oynanan oyuna seyirci kalýnmamaktadýr. Aklýselim insanlar tepkilerini her geçen gün biraz daha artýrmaya baþlamýþlardýr. Batýlý bir yazar, Arap dünyasýnýn bugününü bir tespitle þöyle anlatýr:
"Müslüman Arap âlemi, buralarda yaþayan insanlarýn dilek ve arzularý dikkate alýnmaksýzýn, yabancýlar tarafýndan bir araya getirilmiþ iskambil kâðýtlarýndan yapýlmýþ geçici bir ev gibidir. Keyfî olarak on dokuz devlete bölünmüþlerdir. Her biri birbirine düþman azýnlýklardan ve etnik gruplardan oluþturulmuþtur. Dolayýsýyla bugün her müslüman Arap devleti içten, etnik ve toplumsal çöküntü tehdidi altýndadýr. Bazýlarýnda ise iç savaþ kaynamasý baþlamýþtýr bile." (1)
Arap ülkelerinin lider kadrolarý küresel bir senaryonun figüranlarýdýr. Her biri bu senaryoda kendilerine biçilen rolü oynamaktadýr. Zaman zaman senaryonun dýþýna çýkmaya çalýþanlar, kulaklarý senaryo sahibi "Siyonizm, Ýsrail ve ABD" tarafýndan çekilerek, hizaya getirilirler. Bu yazýmýzda baþta ABD olmak üzere Batý dünyasýndan bir kýsým araþtýrmacý yazarýn eserlerinden tespitlerle örnekler vererek, durumun vahametini gözler önüne sermeye çalýþacaðýz. Ortadoðu'da bulunan ve özellikle Ýsrail'in komþusu olan Arap ülkelerini tek tek ele alarak, ülkelerin durumunu ve lider kadrolarýnýn Ýsrail ile olan iliþkilerini gözden geçireceðiz. Durumun vahametini ve ulaþtýðý boyutu daha iyi kavrayabilmek için sýrasýyla Arap ülkelerine ve bu ülkelerin Ýsrail ile iliþkilerine þöyle bir göz atalým.


Ürdün
Ortadoðu'da Arap ülkeleri arasýnda Ýsrail ile en yakýn iliþki içinde olan devlet, Ürdün'dür. Ürdün, Ýsrail ile o derece yakýn iliþki içine girmiþtir ki, Ürdün krallarý Ýsrail tarafýndan koruma altýna alýnmýþtýr.
Fas Kralý Hasan gibi, Ürdün Kralý Hüseyin de neredeyse yarým yüzyýl süren iktidarý boyunca Ýsraillilerden büyük destek gördü. Ronald Payne'in Mossad: Ýsrail'in Çok Gizli Servisi adlý kitabýnda yazdýðýna göre; Ýsrail gizli servisi,1950'li ve 60'lý yýllarda kendisine karþý düzenlenen darbe giriþimlerini önceden haber vererek, Kral Hüseyin'in iktidarda kalmasýna yardýmcý olmuþtur." (2)
"Ýsrail gizli servislerinin Kral Hüseyin'in iktidarýný ayakta tutmak için gösterdikleri çaba, Le Monde'un Yahudi yazarý Marek Halter'in Krala yazdýðý açýk mektupta ise þöyle anlatýlýyor: "... Ýsrail'e ve Ýsrail gizli servisine güvendiniz. Nisan 1957'de, Temmuz 1958'de, Mart 1959'da, Aðustos 1960'da, Temmuz 1966'da, Nisan 1967'de... Her seferinde sizi Mossad kurtardý." (3)
Ortadoðu'da Ýsrail'e en önemli desteði veren ülkelerin baþýnda Ürdün gelmektedir. Batýlý bir kaynakta bu þöyle anlatýlmaktadýr:
"Hiçbir Arap kralý, Ürdün Kralý Abdullah kadar Ben Gurion'la (Ýsrail eski Baþbakanýgöz kırpma uyuþmadý. Son on yýl içinde Filistin yahudileriyle gerçek iliþkiler kuran tek Arap yöneticisi Abdullah'tý." (4)
Ýsrail'in, yakýn diðer komþusu olan Mýsýr'a baktýðýmýzda onun da Ürdün'den çok farklý olmadýðý görülüyor.

Mýsýr
Mýsýr'da iþ baþýna gelen lider kadrolarýn tamamý Siyonist Ýsrail ve ABD talimat ve yönlendirmelerinin dýþýnda bir icraat ortaya koyamamýþlardýr. Bu liderlerin baþýnda da Kral Faruk gelmektedir. Bir Batýlý gözlemci, Kral Faruk için þu tespitte bulunur:
"Tamamýyla bir etkisiz eleman olan Mýsýr Kralý Faruk da yahudi devletinin Ortadoðu vizyonuna uygun düþüyordu. CIA ile iyi iliþkileri olan Ürdün Kralý Hüseyin de ayný vizyona uygun bir liderdi." (5)
Kral Faruk öyle de diðerleri ondan farklý mý? Elbetteki deðil.
"Arap dünyasýnýn 20. yüzyýldaki en önemli lideri olan Nâsýr'ýn, göz önünde bulundurulmasý gereken dikkat çekici bir özelliði var. Nasýr, bir Mason üstad;ý âzamýdýr. Mýsýr Devlet Baþkaný Nâsýr, Mýsýr Büyük Locasý üstad–ý âzamlýðýný yapmýþ ve iktidarda kaldýðý sürece ülkesini, hep Masonik esaslarla yönetmiþtir." (6)

Suriye
Mýsýr böyle; ya Suriye nasýl? Ona da bir göz atýldýðýnda, Mýsýr'ý aratýr cinsten olduðu hemen anlaþýlmaktadýr. Mýsýr'ýn Mason lideri Nâsýr'ýn sözde ýrkçý Pan;Arabist görüþü Suriye'de de etkili olmuþ, taban bulmuþtur. Bu görüþ, Suriye siyasî hayatýna Arap Baas Sosyalist Partisi'yle girmiþ ve etkisini hâlâ sürdürmektedir. Daha sonra Irak'ta faaliyete geçen Arap Baas Sosyalist Partisi'nin gerçek vataný Suriye'dir.
Arap ülkelerinde meydana gelen her hareketin temelinde muhakkak bir yabancý parmaðý, dolayýsýyla da bir Siyonist parmaðý bulunmaktadýr. Bunun en açýk örneði, "Annesi yahudi, babasý Fransýz olan Miþel Eflak ve Salah el;Bitar'ýn, 1943 senesinde Þam'da Arap Diriliþ Partisi'ni kurmuþ olmalarýdýr." (7)
Bir baþka kaynakta da durumun vahameti çok daha iyi anlaþýlýyor. Bir Ýsrailli politikacý þöyle diyor: "Ýsrail Þam'da bir Sedat'a sahip olmak istiyor." (8)
Ýsrail, Arap ülkelerini etkisizleþtirerek, Siyonist ideallerine hizmet ettirmek için her yolu denemektedir. Onlarýn devlet yönetimlerine dahi müdahale etmektedir. Bir baþka Batýlý kaynak bakýn bunu nasýl doðruluyor:
"Ocak 1982'de Ariel Þaron ve yardýmcýsý Tamir, Cenevre'de Suriyeli General Rýfat Esad ile gizlice buluþtu. Bu, imkânsýz diye bir þeyin olmadýðýnýn delilidir. Ýsrail ve Suriye'nin ortak planý, Lübnan'ý parçalamak ve FKÖ'yü güçsüz kýlmaktý." (9)
Ýsrail ile Suriye'nin birçok konuda benzerlikleri ve icraat birliktelikleri bulunuyordu. Bunun en güzel örneði, 1982 yýlýnda Hama'da yaþandý. "Esad rejiminin 1982 Þubat'ýnda düzenlediði Hama operasyonu katliamdan baþka bir þey deðildi. Aslýnda yapýlan bu hareket, yeni bir olay da deðildi. Bundan iki yýl önce de Suriye'nin Halep, Hama, Humus gibi büyük þehirlerinde evler kuþatýlarak taranmýþ ve sayýsýz yerde toplu katliamlar yapýlmýþtý. Suriye'de acýmasýzlýðý ve caniliðiyle tanýnan Rýfat Esad, yaptýðý katliam sýrasýnda þöyle diyordu:
"Napalm bombalarýyla vurun! Ýçinden ateþ çýkmayan tek ev görmek istemiyorum." (10)
Hama katliamýndan sonra Rýfat Esad yýkýlmýþ þehrin üzerinde helikopterle dolaþýrken "En az beþ yýl için baþarýlý bir nüfus kontrolü yaptýk." demiþti. (11)

Ýran
Þahlýk dönemlerinde Ýran'ýn durumu da Arap ülkelerinden farklý deðildi. Ýran Þahý Ýsrail ile çok iyi dost ve müttefikti. Bu yakýn iliþkilerinden dolayý birbirlerine her türlü karþýlýklý yardýmý yapýyorlardý. Bir Batýlý kaynakta durum þöyle anlatýlmaktadýr:
"Ýran Þahý, Ýsrail'in Araplarla olan savaþýna saygý duydu ve Iraklý yahudiler için Tahran'dan Tel;Aviv'e uçak seferleri düzenledi. Ýsrail'in Ýran'la iliþkisinde temel amaç, Ýran hükümetinde Ýsrail taraftarý bir izlenim yaratmaktý. Mossad ve Shin Beth, Ýran askerlerinin ve Savak ajanlarýnýn eðitilmesini saðlýyordu. Savak'ýn adamlarý sýk sýk Ýsrail'e gider ve Irak Kürt devrimcilerine yapýlan yardýmýn transferine yardýmcý olurlardý." (12)

Irak
Bütün bir Ortadoðu Ýsrail'e yardým için seferber olur da Irak bundan geri kalýr mý? Elbette kalmaz. Irak daha da ileri gider ve Ýsrail'den yardým karþýlýðýnda rüþvet alan bir baþbakaný olur.
Irak baþbakaný, Mossad'ýn kendisine verdiði rüþvet karþýlýðýnda ülkesindeki yahudilerin Ýsrail'e göç etmesinde kolaylýklar göstermiþti. Irak baþbakaný rüþvet alýrda, Ýran Þahý'nýn baþbakaný ne yapar? Ýran Þahý'nýn Baþbakaný Muhammed Said ise, Ýsrail'i resmen tanýmak için 400 bin dolarlýk rüþvet almýþtýr." (13)

Fas
Ýsrail'in, Ortadoðu coðrafyasýnda bulunan Arap devletlerinin lider kadrolarýnýn iþ baþýnda kalmalarýna zaman zaman yardýmcý olduðu da bilinen bir gerçektir.
Fas Kralý Hasan, bunun en ilginç örneklerinden biriydi. Ýsrailliler, 1950'lerin sonundan bu yana Kral'ýn iktidarda kalmasýna destek oldular, rejim muhaliflerini temizlemesine yardým ettiler. Fas ve Ýsrail arasýndaki örtülü iþ birliði, 1966'da ortaya çýktý ve büyük bir enternasyonal krizin doðmasýna sebep oldu: Kriz, Fransa, Fas ve Ýsrail'in karýþtýðý "Ben Barka Olayý" idi. Mehdi Ben Barka, sürgünde yaþayan ve Hasan rejimi tarafýndan ölüme mahkûm edilmiþ Faslý bir muhalifti. Fas gizli servis þefi General Muhammed Oufkir, 1965'de Kral'dan Ben Barka'yý ortadan kaldýrmak için emir aldý ve derhal Mossad'dan yardým istedi. Mossad, Ben Barka'nýn Paris'teki kaçýrýlma olayýný organize etti. Daha sonra da Ben Barka öldürüldü. Fas gizli servisi o zamandan beri Mossad'la hep yakýn iliþki içinde oldu." (14)

Ýran Irak Savaþý
Yazýmýzýn baþýnda yazdýðýmýz gibi bazen iþler senaryo dýþýna çýkýyor. Ýþlerin senaryo dýþýna çýktýðý olay; Þah'ýn devrilip yönetime Humeyni'nin gelmesidir. Humeyni'nin iþ baþýna gelmesi ile Ýsrail, Ortadoðu'daki en önemli yandaþ ve müttefikini kaybetmiþtir. Ýran ileriki yýllarda çok can sýkacaða, Ýsrail'in tekerleðine çomak sokacaða benziyordu. Ýran manevî planda olduðu gibi maddî planda da oldukça güçlü bir yapýya sahipti. Ortadoðu'da kontrol dýþýna çýkan bu ülke bir þekilde ya tekrar kontrol altýna alýnacaktý veya mevcut gücü zayýflatýlacaktý.
Ýran, Irak savaþý için yeni bir senaryo yazýldý ve uygulamaya konuldu. Normal þartlarda Irak'ýn Ýran'la baþ edebilmesi imkânsýz gibiydi. Fakat hiç de öyle olmadý ve her iki taraf, kýyasýya bir savaþa girdi.
"Irak'ýn saldýrýsý geri tepti. Araplar bunu kendilerine yönelik bir saldýrý olarak gördü. Ýsrail'in politikasý þimdi her iki tarafý birden silahlandýrýp, savaþý elden geldiðince uzatmak, böylece Ýran''n zaferini engellemekti." (15)
Baþta Ýsrail olmak üzere Irak'a destek olmaya baþladýlar. Ýran'a karþý Irak desteklenecekti.
Bu yeni plana, Ortadoðu'da Ýsrail kontrolündeki Arap yönetimleri doðal olarak büyük destek verdi: "Suudi Arabistan Krallýðý Ýran'a karþý bir silah ambargosu oluþturup, Irak'a büyük miktarda silah yardýmý yaptý. Mýsýr ile Ürdün de Irak'ý desteklediler." (16)
Savaþ yaklaþýk olarak sekiz yýl sürdü, savaþan taraflardan galibi olmayan bir savaþta her iki taraf da maðlup olmuþtu. Galip olan, Siyonist Ýsrail ve ABD ortaklýðýydý. Milyonlarca insan canýndan oldu, maddî zararýn rakamý belli deðildi. Sonuç; tamamen bitmiþ iki ülkeydi.

Ýslam ülkeleri yerin dibine
batmadýklarýna þükretsinler
Sonuç olarak denilebilir ki; Ortadoðu halklarý lâyýk olduklarý yönetimlerle yönetilmiyorlar. Bütün yönetimler dýþ güçlerin kuklalarýdýr. Bu durum çok açýk ve net bir þekilde ortadadýr. Ýslâm ülkeleri kalkýnamamýþ, üçüncü dünya ülkesi durumunda kalmýþ ve suçu da Ýslâm dinine atmýþlardýr. Burada Ýslâm dininin bunda ne suçu var?! Ýdarede bulunan adam satýlmýþ ise, Ýslâm ne yapsýn?! Arap liderler kendi ülkelerinin kamuoyunda birer kahraman, tam bir Ýslâm mücahididir; perdenin arkasýna geçince Siyonist gibi düþünen bir haindir. Petrol kuyularýnýn baþýna oturmuþ, elde ettikleri geliri nereye harcayacaklarýný þaþýrmýþlardýr. Para o kadar fazla gelmiþ ki, banyo ve tuvaletlerini altýn malzemeden yapýyorlar. Yatlarýný, Avrupa ve ABD'de bulunan malikânelerini, fuhuþ yuvasýna çevirmiþler. Ýnanç, ideal, dava adamlýðýndan eser yok. Sonra, Ýslâm dünyasý geri kalmýþ; Býrakýn geri kalmýþlýðý yerin dibine batmadýðýna þükretsinler.

Dipnotlar:
1; The Zionist Plan For the Middle East 1982, Israel Shahak, s.5
2; Ronald Payne, Mossad: Israel's Most Secret Service, s.171; ;Harun Yahya, Ýsrail'in Dünya Egemenliði Politikasý, Araþtýrma Yayýncýlýk, Ýstanbul 2003, s.72;
3; Þalom, 16 Ocak 1991;Harun Yahya, Ýsrail'in Dünya Egemenliði Politikasý, Araþtýrma Yayýncýlýk, Ýstanbul 2003, s.71;
4; O Jerusalem, Dominipue Lapierre;Larry Collins, s.119
5; David Blum, The CIA: A Forgotten History, s. 98;Harun Yahya, Ýsrail'in Dünya Egemenliði Politikasý, Araþtýrma Yayýncýlýk, Ýstanbul 2003, s.71;
6; Mimar Sinan Dergisi, sayý: 13, s.131
7; Yeni Rehber Ansiklopedisi, cilt: 3, s.108
8; Harun Yahya, Kabala ve Masonluk, Araþtýrma Yayýncýlýk, Ýstanbul 2003, s. 207
9; Every Spy aPrince, Dan Raviv;Yossi Melman, s. 264
10; Harun Yahya, Kabala ve Masonluk, Araþtýrma Yayýncýlýk, Ýstanbul 2003, s. 207;Cumhuriyet, 6 Mart 1982;
11; Harun Yahya, Kabala ve Masonluk, Araþtýrma Yayýncýlýk, Ýstanbul 2003, s.207;Hürriyet, 13 Kasým 1984;
12; Every Spy aPrince, Dan Raviv;Yossi Melman, s. 82
13; Andrew, ve Leslie Cockburn, Dangerous, s.102;Harun Yahya, Ýsrail'in Dünya Egemenliði Politikasý, Araþtýrma Yayýncýlýk, Ýstanbul 2003, s. 71;
14; Benjamin Beit;Hallahmi, The Israel Connection, s. 46;Harun Yahya, Ýsrail'in Dünya Egemenliði Politikasý, Araþtýrma Yayýncýlýk, Ýstanbul 2003, s.72;
15; Siyonizm'in Gizli Tarihi, Ralp Schoenman, s.106
16; Siyonizm'in Gizli Tarihi, Ralp Schoenman, s.107
Gönderme Tarihi: 16.05.2004 - 22:11
asil_kalp_4 üyenin diger mesajlarini ara asil_kalp_4 üyenin Profiline bak asil_kalp_4 üyeye özel mesaj gönder asil_kalp_4 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: dini acidan insanlik tarihi ve ortadogu
asil_kalp_4 su an offline asil_kalp_4  
dini acidan insanlik tarihi ve ortadogu
160 Mesaj -
Pozitivistler geçmiþin tarihini yazarken, özellikle Kur'an'ý
ve onun peygamberini dikkate almadýklarý için,
gerçek sonuçlara ulaþamamaktadýrlar.
Elde ettikleri bir kýsým bilgilere abartýlý tahminleri de ekleyerek, ortaya enteresan görüþler ve efsaneler çýkmaktadýr.







Dinî açýdan insanlýk tarihi

ve Ortadoðu


Sümerlerin son devirleri, Babil krallýðýnýn ilk yýllarýnda Hz. Ýbrahim' in yaþadýðý rivayet edilmektedir. Kur'an'da zikredilen Hz. Ýbrahim' in Nemrut ile mücadelesinde, Nemrut'un bir Babil kralý olduðu anlaþýlmaktadýr.






Dünya tarihine gerek dinî açýdan gerekse pozitivist bakýþ açýsý ile baktýðýmýzda insanlýðýn ana vatanýnýn Ortadoðu olduðu açýkça görülmektedir. Kutsal kitaplar olarak bildirilen Tevrat, Zebur, Ýncil ve Kur'an'ýn indiði coðrafya Ortadoðu'dur. Ýlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem ve eþi Havva Ortadoðu'da dünya hayatýný yaþamaya baþladýlar. Ýnsanoðlunun ikinci atasý kabul edilen Hz. Nuh'un da tufandan sonra Ortadoðu'da yaþadýðý ve gemisinin de Musul yakýnlarýndaki Cûdi daðýna oturduðu rivayet edilmektedir.
Nuh Aleyhisselâm'ýn oðullarý deðiþik bölgelere yayýlarak, dünyada ileriki yýllarda meydana gelecek ýrklarýn ilk atalarý olmuþlardýr. Dünya büyük tufaný yaþadýktan sonra, insanoðlunun çoðalýp dünyaya yayýlmasý Ortadoðu'dan olmuþtur. Kutsal kitaplarda ve son kutsal kitap olan Kur'an;ý Kerîm'de zikredilen peygamberler ve gönderildikleri kavimler Ortadoðu menþelidir. Her ne kadar aslýndan uzaklaþmýþ ve tahrif edilmiþ olsa da, üç inanç sisteminin, bir baþka ifade ile Musevî, Ýsevî ve Muhammedîlerin ortak atasý Hz. Ýbrahim'dir.
Ýbrahim Aleyhisselâm'ýn oðlu Ýsmail'in soyundan Araplar dünya sahnesine çýkmýþlardýr ve Hz. Muhammed de bu soydan gelmiþtir. Diðer oðlu Ýshak'tan Ýsrailoðullarý ve peygamberleri dünyaya gelmiþtir.


Pozitivist bakýþ açýsý ile insanlýk tarihi
ve Ortadoðu
Pozitivist bakýþ açýsý ile yapýlan bilimsel çalýþmalardan elde edilen sonuçlarla, dinî anlatýmlar arasýnda çok büyük farklýlýklar bulunmamaktadýr. Yapýlan çalýþmalar neticesinde ilk devir insanlarýnýn Orta Afrika'da yaþadýðý verilerine ulaþýlmýþtýr.
Ortadoðu'da yapýlan arkeolojik kazýlarda insanlýk tarihi ile ilgili elde edilen bulgular, 6 ; 8 bin yýlýna kadar gitmektedir.
Ortadoðu'nun yaþam için cazip olmasýnýn sebeplerinin baþýnda, Ortadoðu'da iki önemli hayat kaynaðýnýn bulunmasý gelmektedir. Bunlardan biri Nil havzasý, diðeri Fýrat;Dicle havzasýdýr. Ýnsanlar bu iki havzanýn çevresinde yerleþim yerleri kurarak toplumsal hayatý baþlatmýþlardýr. Bu iki havzanýn çevresinin verimli topraklara sahip olmasýndan dolayý, insanlar yaþamlarýný bu bölgelerde daha kolay devam ettiriyorlardý.
Nil havzasýnda kurulan Mýsýr uygarlýðý, genellikle Firavunlarla anýlmýþtýr. Nil ve çevresinin de ekili, biçili alanlara elveriþli olmasý, insanlarýn yaþamsal ihtiyaçlarýný teminde kolaylýk saðladýðý için bu bölge tercih edilmiþtir.
Dicle;Fýrat havzasýnda da Sümerler, Babiller ve Asurlar gibi büyük uygarlýklar kurulmuþtur.
Mezopotamya olarak adlandýrýlan topraklarda yapýlan kazý ve araþtýrmalar neticesinde bu topraklarda insanlýk tarihinin 7;9 bin yýllarýna ulaþtýðý tespit edilmiþtir. Mezopotamya'da kurulan uygarlýklarýn içinde en önemlileri ve günümüze kadar da gelen üç uygarlýk bulunmaktadýr. Bunlardan biri olan Sümerlerin bundan yaklaþýk 5 ; 6 bin yýl önce yaþadýklarý anlaþýlmaktadýr. Babil Uygarlýðý'nýn da yaklaþýk hesaplarla 4 ; 5 bin yýl önce varolduklarý anlaþýlmýþtýr. Babil'in ünlü hükümdarý Hammurabi'dir ki, günümüzde kanunlarý ile anýlmaktadýr.
Bir diðer önemli uygarlýk da Asurlardýr ki, bunlarýn da bundan 3 ; 4 bin yýl önce yaþadýklarý tahmin edilmektedir.
Bu büyük uygarlýklarýn yanýnda birçok tâli uygarlýk da var olmuþ; fakat bunlarla ilgili çok fazla bilgi elde edilememiþtir. Kurulan bir uygarlýk, bir baþka uygarlýðýn saltanatýna son vererek, kendi varlýklarýný ortaya koymuþtur. Sonra bir baþkasý çýkmýþ, onun varlýðýný ortadan kaldýrarak kendi krallýðýný ilan etmiþtir. Denilebilir ki, bir uygarlýðý ortadan kaldýrýp onun yerini almak için onlarca deðiþik grup mücadele vermiþ, bunlardan ancak bir tanesi hedefine ulaþmýþtýr.
Sümerlerin saltanat ve krallýðýný ortadan kaldýrmak için onlarca deðiþik grup mücadele vermiþ; ancak baþarý Babillilere nasip olmuþ. Babillilerle de mücadele edilmiþ, onlarýn yerini de Asurlular almýþtýr. Bu böylece devam edegelmiþtir.

Bilimi ateist yaklaþýmla ele
almanýn acý sonucu
Nereden ve hangi bakýþ açýsý ile bakýlýrsa bakýlsýn, insanlýðýn ata vataný Ortadoðu'dur. Medeniyetlerin, kültürlerin ve inançlarýn da ata vataný Ortadoðu'dur. Bunu hem bilimsel çalýþmalar ve arkeolojik kazýlar ortaya koymakta, hem de kutsal kitaplar, peygamberler ve din haber vermektedir.
Arkeolojik kazýlardan elde edilen bilimsel veriler, ilâhî kitaplarda yer alan bilgiler ile karþýlaþtýrýldýðýnda çok daha açýklayýcý bilgilere ulaþýlmaktadýr. Ne yazýk ki, son yüzyýlda dünyayý saran ateist düþünce ve evrim aldatmacasý bilimi de etkisi altýna almýþ bulunuyor. Bu yüzden çok daha faydalý ve aydýnlatýcý bilgilerin ortaya çýkmasý engelleniyor.
Sümerlerin son devirleri veya Babil krallýðýnýn ilk yýllarýnda Hz. Ýbrahim'in yaþadýðý tahmin edilmektedir. Kur'an'da zikredilen Hz. Ýbrahim'in Nemrut ile mücadelesinde, Nemrut'un bir Babil kralý olduðu anlaþýlmaktadýr. Hz. Ýbrahim ile Babil Hükümdarý Nemrut'un arasýnda geçen hâdisenin milattan 2500 yýl önce bundan yaklaþýk 4 ; 5 bin yýllarý arasýnda meydana geldiði tahmin edilmektedir.
Ýbrahim Aleyhisselâm'dan önce yaþamýþ birçok kavim vardý ki, bunlardan ikisi Semud ve Ad kavimleridir. Ýbrahim Aleyhisselâm'dan sonra da yaþayan birçok kavimler olmuþtur. Bunlara örnek; Eyke, Tübba (Kaf, 14) uygarlýðý, Uhdud Ashabý'dýr. (Büruc, 6;7).
Bunlar bize bildirilen, haberleri bize ulaþan uygarlýklardýr. Bir de bildirilmeyenler var ki, sayýlarýný ancak Allah bilmektedir.
Bu kavimlerin çoðunluðu yok olup ortadan kalktý ve günümüze masallarýndan baþka bir þey kalmadý. Bu kavimlerle ilgili bir Kur'an âyetinde þöyle buyrulmaktadýr:
"Bunlar mý daha hayýrlý, yoksa Tübba kavmi ile ondan öncekiler mi? Onlarý yok ettik; çünkü onlar suçlu idiler." (Duhan, 37)
Pozitivistler geçmiþin tarihini yazarken, özellikle Kur'an'ý ve onun peygamberini dikkate almadýklarý için, geçmiþ uygarlýklara kafalarýna göre isimler takmakta, onlar hakkýnda elde ettikleri bir kýsým kalýntýlara birçok abartýlý tahmini de ekleyerek, ortaya enteresan görüþler, efsaneler atmaktadýrlar. Oysa bu bilimsel çalýþmalarý yapanlar, jeolojik kazýlardan elde ettikleri sonuçlarý, vahiyle birleþtirselerdi, çok daha kesin ve aydýnlatýcý sonuçlara ulaþacaklardýr. Ne yazýk ki, bunu yapmamakta ýsrar etmektedirler.


Bütün peygamberlerin
merkezi
Zamanýmýza kadar haberi ulaþan bütün peygamberlerin yaþadýklarý bölge Ortadoðu'dur. Özellikle Musa Aleyhisselâm, Ýsa Aleyhisselâm ve Muhammed Aleyhisselâm'ýn yaþadýðý ve ilk tebliðde bulunduklarý bölge Ortadoðu'dur. Bu mânada bu peygamberlere inananlar için Ortadoðu'nun ayrý bir özelliði vardýr. Diðer yanda da birçok mukaddes yer bu coðrafyada bulunmaktadýr. Bu kadar çok kýymet ve deðer ifade eden bir coðrafya elbette ki, deðer ifade edecektir. "Bu coðrafyaya hâkim olan, dünyaya da hâkim olur." mantýðý doðrudur.
Tarih boyunca Ortadoðu'ya hâkim olan devlet, dünyada söz sahibi olmuþtur.
Peygamberlerden sonra da bu durum devam etmiþtir. Bir zaman Roma Ýmparatorluðu (Bizans) bu coðrafyaya hâkimdi. Sonra sýrasýyla Emevîler, Abbasîler ve Selçuklular bu coðrafyaya hâkim olmalarý sebebiyle dünya devleti oldular. Bu sebepledir ki, Batý birçok haçlý seferini Ortadoðu'ya düzenlemiþtir.
Ardýndan en uzun sürede Osmanlý bu coðrafyayý elinde tuttu ve cihan devleti oldu. Osmanlý'nýn son devirlerinde Ýngiliz idaresine geçen bu coðrafya, Ýngilizlere "Üzerinde Güneþ Batmayan Ýmparatorluk" unvanýný kazandýrdý. Son yarým yüzyýlda da ABD;Ýsrail ortaklýðý neticesinde bu iki devlet, Ortadoðu'ya hâkim oldu ve dünyayý idare etmeye baþladýlar.

Dünyayý bekleyen
tehlike
Dünyanýn yakýn gelecekte iki büyük tehlike ile karþý karþýya kalacaðý, ilim adamlarý tarafýndan ileri sürülmektedir. Bunlardan biri, ekolojik dengenin bozulmasý yani iklim deðiþikliðidir. Diðeri de mânevî ve ahlâkî bozulmanýn neticesinde insan neslinde meydana gelecek bozulma ile insanýn kendi kendini bozguna uðratmasýdýr.
ABD kaynaklý haber ve bilimsel çalýþmalar neticesinde yine ayný ülkeden yayýlan haberlerde, önümüzdeki yirmi beþ yýl içinde özellikle kuzey yarýmkürede önemli iklim deðiþiklikleri olacaðý bildirilmektedir. Örneðin; yirmi yýl sonra Londra'da yaþam olmayabilir. Yirmi yýl sonra Londra Sibirya gibi olabilir. Ayný þey New York için de söyleniyor. Bu durum bütün kuzey yarýmkürenin üst bölgesi için söylenmektedir. Bu tespit sadece ABD'li bilim adamlarý tarafýndan dile getirilmiyor, birçok ülkenin etkili ve yetkili idarecilerinin yanýnda bilim adamlarý da bu tespite katýldýklarýný beyan ediyorlar.
Bu iklim deðiþikliklerinin meydana getireceði önemli olaylardan biri de kitlesel ölümlerin olmasýdýr. Yapýlan hesaplarda milyonlarca insan bu iklim deðiþikliðinden etkilenerek yaþamýný yitirecektir. Bu nedenle dünya nüfusu hýzla azalacak. Bu mânada insan yaþamý için en uygun ortam, hiç þüphesiz Ortadoðu ve Ortadoðu'ya yakýn bölgelerde olacaktýr. Ýþte bu nedenledir ki, Ortadoðu yaþam için en uygun ve en ideal kara parçasýdýr.
Dünyayý bekleyen ikinci büyük tehlike; mâneviyat yoksunu, ahlâkî deðerlerden yoksun yetiþen bir neslin intiharýdýr. Haddinden fazla özgürlük arayýþlarýndan ve demokrasi kavramýnýn içinin gerektiði gibi doldurulamadýðýndan her isteyene istediði özgürlüðü verme hareketi, önümüzdeki on yýllarda olumsuz sonuçlarýný vermeye baþlayacaktýr.
Bunu birkaç örnekle somutlaþtýralým: Birçok Avrupa ülkesinde uyuþturucu sokaklarda serbestçe satýlýr duruma gelmiþ, nüfusun yarýsýna yakýný uyuþturucu veya baðýmlý madde kullanýyor. Birçok ülkede aile mefhumu ortadan kalkmak üzere, ailelerdeki çocuk sevgisi ve çocuk ihtiyacý hayvanlarla giderilir olmuþ. Hollanda'da ailelerin yüzde doksanýnýn evinde bir hayvan beslediði araþtýrmalarla ortaya çýkmýþ. Ayný ülkede her türlü ahlâkdýþý gayrimeþru iliþki yasalarla teminat altýna alýnarak meþrulaþýyor.
Fransa'da 2003 yýlý içinde 13 bin kiþi evinde ölü bulundu. Bu ölüm vakalarýný ya komþularý haber verdi ya da aradan uzun zaman geçince kokmaya baþlayan cesetlerin çevreye saldýðý kokudan öðrenildi. Bütün Avrupa'da nüfus hýzla yaþlanmakta, kalifiye eleman ihtiyacý þimdiden baþ göstermiþ bulunuyor. Örneðin; Almanya'da iþsizlik normal standartlarýn üzerinde olmasýna raðmen çalýþtýrýlacak kalifiye eleman eksikliði çekilmektedir.
Mânevî, ahlâkî ve ailevî deðerlerini yitiren bir Avrupa'nýn geleceði oldukça karanlýk görülmektedir. Demokrasi adý altýnda sýnýrsýz özgürlük talepleri her geçen gün artmaktadýr. Öyle bir noktaya gelinecek ki, bu elde edilen özgürlükler Batý medeniyetinin sonunu getirecektir. Sadece Batý medeniyeti mi, Amerika kýtasý, Asya kýtasý da bundan nasibini aðýr bir þekilde alacaktýr. Bunlarýn sonuçlarýný yirmi beþ yýl içinde görmeye baþlayacaðýz.
Ýþte bu iki önemli tehlikeden dolayýdýr ki, Ortadoðu her geçen gün önem kazanmaktadýr.

Büyük Ortadoðu
projesi mi?
Arz-ý mev;ud mu?
Ýnsanlýk tarihinin baþlangýç bölgesi olan Ortadoðu, ilk çaðlarda yerkürenin insan yaþamý için en cazip bölgesi idi. Þimdi de insanlýk tarihinin sonuna yaklaþýlýrken, yine dünyanýn yaþanabilir en cazip bölgesi Ortadoðu'dur.
Bunu tespit eden süper güçler, Ortadoðu'yu ele geçirmenin planlarýný yapmaktadýrlar. ABD'nin Ortadoðu üzerinde oynadýðý oyunlarýn temelinde bu gerçek yatmaktadýr.
Yirminci yüzyýlýn baþýnda itibaren yürürlüðe sunulan projenin finaline gelinmiþtir. Bu finalin deðiþmez baþrol oyuncularý Siyonistlerdir. Bu oyunda Siyonistler zaman zaman yanlarýna deðiþik baþrol oyuncularý almaktadýrlar. Son yarým yüzyýldaki rol arkadaþlarý ABD'dir. Son yýllarda proje bazýndaki birliktelikleri, çýkar ve menfaat birlikteliði ile pekiþince hedefe varmak için her konuda ittifak ettiler.
Ýsrail ile ABD'nin Ortadoðu'da yapmak istediklerini anlamak için Osmanlý'nýn çekilmesinden sonra Ortadoðu'nun durumuna kýsaca bir göz atmakta fayda var.

Ýslâm coðrafyasý
parçalandý
Baþýndan beri hedefleri Ortadoðu'dur. Bu hedeflerinin önünde en büyük engel de hiç þüphesiz Osmanlý Ýmparatorluðu idi. Osmanlý Ýmparatorluðu Batýlý güçlerin bu emellerine yüzyýllar boyu mani oldu. Ancak Batý bu emelinden bir an olsun vazgeçmedi. Osmanlý'nýn deðiþik sebeplerden gücünü yitirmesi ile tarihî bir vaka olarak Yahudîlerin yüzyýllara varan sürgün ve dýþlanmýþlýktan kurtulma gayretleri kesiþir. 19. ve 20. yüzyýllar dünya tarihi açýsýndan çok enteresan geliþmelere sahne olmuþtur. Bu enteresanlýklar birçok yeni geliþmeyi beraberinde getirmiþse de dünya üzerinde meydana gelecek büyük hâdiselerin de bir noktada habercileridirler. Sanayi devrimi, demokratikleþme, evrim teorisi, Komünizm'in ve dolayýsýyla ateizmin yaygýnlaþmasý; Yüzyýllardýr ezilen, horlanan, insanlýk tarihinden silinme noktasýna gelen bir milletin yeniden dirilmesi... Bilim ve iletiþimin sýnýr tanýmaz geliþmesi; Bunlar gibi büyük olaylar, özelikle 20. yüzyýlda meydana gelmiþtir. Bütün geliþmelerin sonucu ve finali de yirmi birinci yüzyýlýn birinci çeyreðine denk düþmektedir.
Önce 21. yüzyýlýn ilk çeyreðine giderek, Ortadoðu'nun nasýl parsellendiðine bir bakalým.
Birinci Dünya Savaþý öncesi ve sonrasý "Ortadoðu'da cetvelle sýnýrlarýn çizildiði bir dönem yaþanýr. Kuzey Yemen, Güney Yemen, Irak, Kuveyt, Ürdün, Suriye, Lübnan. Sonraki yýllarda Umman, Katar ve benzeri birçok irili ufaklý devletçik. Ýngiltere kendi oluþturduðu ve baþlarýna karton liderler getirdiði bu devletçikleri bu karton liderlerle yönetmeye baþlarlar. Bugün Ortadoðu'da bulunan onlarca devletin hiçbiri baðýmsýz devlet deðildir. Þöyle bir söz vardýr: "Ýçte baðýmsýz, dýþta baðýmlý." Bunlar býrakýn dýþta baðýmsýzlýðý içte bile baðýmsýz deðillerdir. Zaten Osmanlý'nýn bu coðrafyadan çýkmasý ile Ýngilizlerin burada vaziyet almasý ve vaziyet alýrken de konumunu saðlam temellere dayandýrmasý için tamamen bölünmüþ bir Ortadoðu gerekliydi.
Araplarýn içine atýlan milliyetçilik tohumlarý kýsa zamanda yeþermiþ, Osmanlý'ya düþman olma ve topraklarýndan Osmanlý'yý çýkarma idealine dönüþmüþtür. Batýlý güçler ve özellikle Ýngilizler Araplarý çok güzel kandýrdýlar. Onlarý büyük hedeflere (!) yönlendirdiler ve bu hedeflerinin önünde tek engel olarak da Osmanlý'yý gösterdiler. Arap topraklarýnýn birçok yerinde, Arap milisleri Osmanlý'ya karþý Ýngilizlerle ve Batýlý güçlerle iþbirliði yaptýlar. Ve beklenen son geldi, Osmanlý Arap topraklarýndan çýkarýldý. Þimdi Arap idealinin oluþturulmasý zamanýydý. Nedir Arap ideali?
Toroslardan Hint okyanusuna kadar uzanan Büyük Arap devleti idealiyle yola çýkan Araplar için tam bir hayal kýrýklýðý söz konusuydu. Osmanlý Ýmparatorluðu'ndan kurtulmuþlar; ama bu kez baþka bir gücün boyunduruðu altýna girmiþlerdi. Üstelik yeni efendileri, hüküm sürdüðü 500 sene boyunca bölgeye barýþ ve istikrar getiren Osmanlý'nýn aksine sömürgeci politikalar takip ettiler.
ABD, Ýngiliz ve Ýsraillilerin haçlý seferlerinin tarihsel tecrübesi, bu noktada gerek kendi ideallerine, gerekse Yahudî devletine yol gösterdi. Haçlýlar, Ortadoðu'daki müslümanlarýn birbirleri ile çekiþtikleri, parçalanýp bölündükleri zamanlarda onlar baþarýlý olmuþlardýr. Ne zaman müslümanlar birlik olmuþlar, bir lider etrafýnda toplanmýþlarsa, Sultan Alparslan, Selahaddin Eyyûbî gibi liderlerin önderliðinde birleþtiklerinde ise, onlar bozguna uðramýþlardýr. Dolayýsýyla Yahudî devleti, muhtemel bir bozgundan sakýnmak için kendisini çevreleyen Müslüman;Arap dünyasýnýn birleþmesini kesinlikle engellemesi gerektiðini düþündü. Zaten bölünmüþ olan Arap dünyasýnýn mümkün olduðunca daha fazla bölünmesi, daha küçük parçalara ayrýlmasý gerektiðini hesapladý. Ýsrailli stratejistlere göre, Arap ülkeleri, bir tür Ýslâmî ya da Pan;Arap bir "Enternasyonal" altýnda birleþmek bir yana, kendi mevcut "ulusal" birliklerini bile koruyamamalý, daha küçük parçalar oluþturacak þekilde daðýlmalý, parçalara ayrýlmalýydý. Bu plan günümüze kadar baþarý ile uygulandý. Bugün ne yapmak istediðini bilmeyen bir Arap coðrafyasý, küçük küçük devletçikler, bu devletlerin baþýnda da kukla lider ve idareler; Sonuç, Ýsrail devletinin ekmeðine yað sürmekten baþka bir þey deðil.



ORTADOÐU;DA
ÝSRAÝLOÐULLARI GERÇEÐÝ

Ortadoðu'da Ýsrailoðullarý gerçeði inkâr edilemeyecek kadar açýktýr. Ýsrailoðullarý'nýn tarih sahnesine çýkýþý, Ýbrahim Aleyhisselâm'ýn oðlu Ýshak'ýn oðlu Yakub Aleyhisselâm ile baþlamýþtýr. Ýsrailoðullarý'nýn atasý Yakub Aleyhisselâm dýr. Yakub Aleyhisselâm'ýn milattan önce 2000 ; 2500 yýllarý arasýnda Filistin'de yaþadýðý rivayet edilmektedir. Yakub Aleyhisselâm'ýn oðlu Yusuf, baþýndan geçen olaylar neticesinde Mýsýr'a gider. Mýsýr devletinin önemli makamlarýndan birinin baþýna geçer. Yaþanan kýtlýk sebebiyle Filistin'de yaþayan Ýsrailoðullarý atalarý Yakub Aleyhisselâm'ýn liderliðinde Mýsýr'daki oðlu Yusuf'un yanýna gelip yerleþirler. Ýsrailoðullarý'nýn yaklaþýk beþ yüz yýl sürecek Mýsýr maceralarý baþlamýþ olur. Mýsýr'da Yusuf Aleyhisselâm'dan sonra iþler iyi gitmez. Musa Aleyhisselâm ile Mýsýr'dan ve Firavunlarýn zulmünden kurtulurlar.
Ýsrailoðullarý insanlar içinde seçkin bir millet idiler. Bu durumu Kur'an þöyle bildirmektedir:
"Ey Ýsrailoðullarý! Size verdiðim nimeti ve sizi (bir zamanlar) cümle âleme üstün kýlmýþ olduðumu hatýrlayýn." (Bakara, 122)
Bu, Kur'an'ýn bildirdiði bir gerçektir. Ýsrailoðullarý cümle âleme üstün kýlýnmýþtý. Ancak sonra ne oldu? Ýsyan ve bozgunculuklarý sebebiyle bu büyük nimet onlardan alýndý ve lânete uðradýlar. Musa ve Harun Aleyhimesselâm'dan sonra uzun bir suskunluk ve eziklik devresi geçirirler. Birçok kavim Ýsrailoðullarý'nýn baþýna musallat olur. Nitekim Davud ve Süleyman Aleyhimesselâm sayesinde Ýsrailoðullarý, devletlerini kurarlar ve her geçen gün geliþirler. Bu olay, milattan bin yýl önce, bugünden de yaklaþýk üç bin yýl önce meydana gelir. Süleyman Aleyhisselâm'dan sonra Ýsrail devleti fitne, fesat, iç çekiþmeler ve bozgunculuklarýndan dolayý zayýflar ve nihayet yýkýlýr.
Gönderme Tarihi: 16.05.2004 - 22:04
asil_kalp_4 üyenin diger mesajlarini ara asil_kalp_4 üyenin Profiline bak asil_kalp_4 üyeye özel mesaj gönder asil_kalp_4 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Sevmeli Insan
asil_kalp_4 su an offline asil_kalp_4  
s.a.
160 Mesaj -
ÇOK HARÝKA BÝ ÞÝÝR ALLAH cc RAZI OLSUN ÇOK HOÞUMA GÝTTÝ..SELAMETLE KALIN..
Gönderme Tarihi: 16.05.2004 - 21:11
asil_kalp_4 üyenin diger mesajlarini ara asil_kalp_4 üyenin Profiline bak asil_kalp_4 üyeye özel mesaj gönder asil_kalp_4 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: niyet sevabi günaha günahi sevaba cevirir
asil_kalp_4 su an offline asil_kalp_4  
niyet sevabi günaha günahi sevaba cevirir
160 Mesaj -
Niyet sevabý günaha

günahý sevaba çevirir



Niyet, kalbin bir þeye yönelmesi, kasýt, maksat, gaye, hedef gibi manalar taþýr. Ve kalpte verilen kararlara niyet denir.

Niyet, günahlarý sevaba, sevaplarý günaha çevirir. Niyet bir ruhtur. Onun ruhu da ihlâstýr.

Niyet samimiyettir, samimiyet bütün hayýrlarýn anahtarýdýr. Cenab;ý Hak ancak kalbe, yapýlan amellere ve ameldeki maksada ve niyete bakar.

Ýyi niyet sahibi olanýn her iþi güzel olur, güzel sonuç alýr; niyeti kötü olan da yolda kalýr, niyetinin karþýlýðýný görür. Ýyi niyetin güzel sonuç vermesi, amelin de sâlih olmasýna baðlýdýr. Kötü amelde güzel niyet olmaz. Haram bir iþ, iyi niyetle helâl olmaz.

"Ameller, ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise, eline geçecek olan da odur. Kimin hicreti, Allah ve Resûlünün rýzasý ve hoþnutluðu ise, onun hicreti Allah ve Resûlüne doðru sayýlýr. Kim de nâil olacaðý bir dünya ve nikâhlanacaðý bir kadýndan ötürü hicret etmiþse, onun hicreti de hedeflediði þeye göredir." (Buhârî, Müslim)

Ýnsan bir iþe karar verdiðinde niyeti Allah ve Resûlü ise, karþýlýðýnda onu bulur. Bu namazda da, oruçta da, zekâtta da, hacda da hep böyledir.

Fakat niyeti Allah için olmayan insan, bütün çaba ve gayretine raðmen, eðer gayesi bir kadýnsa, bütün çektiði zahmetler bedeni bir zevk için çekilmiþ ve bir bakýma katlandýðý her þey hebâ olup gitmiþtir. Niyet, Mevlâ'nýn rýzasý, maksat Hakk'ýn hoþnutluðu olmadýktan sonra ne yapýlsa boþtur; kimseye faydasý yoktur.

"Mü'minin niyeti amelinden hayýrlýdýr."

Mevlâ'nýn engin rahmetidir ki, yapýlan amelden çok, kiþinin kalbindeki niyetine göre muamele etmektedir. Böylece niyetin kazandýrdýðý, yaptýklarýndan daha fazla olacaktýr. Bu yönü ile niyet, kiþinin amelinden hayýrlýdýr. Cihanlar Sultaný Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

"Dikkat edin! Ýnsanýn bedeninde bir et parçasý vardýr. Eðer o salâh bulursa bütün ceset salâh bulur; eðer o bozulursa bütün ceset de bozulur. Dikkat edin o, kalptir" buyurur. (BuhariMüslimMüsned)

Niyetle âdet ve alýþkanlýklar birer ibadet hükmüne geçer. Akþam yatarken gece ibadetine niyetli olan insanýn uykudaki soluklarý dahi zikir yerine geçer. Mü'mine ötede ebedi bir hayat ve cennet lütfedilecekse bu, onun ebedi kulluk niyetine bahþedilecektir.

Evet kiþi niyetindeki ebedi kulluk düþüncesiyle cennete hak kazanýr. Kâfir de niyetindeki ebedi nankörlük azmiyle cehenneme... Evet, küçük;büyük amellerin hepsine ruh veren, deðer kazandýran ancak niyettir.

Niyet edilmeden yapýlan amelin bir deðeri yoktur. (Beyhakîgöz kırpma Amellerin Yüce Mevlâ katýnda kabul veya reddedilmesinde esas olan kiþinin niyetidir. Niyet iyi ise sonuç mutluluk ve kurtuluþ, niyet kötü ise hüsran ve piþmanlýktýr.

"Ýnsanlar, niyetleri üzere haþr olacaktýr" (Buhari, Müslim)

Kiþi hayýr iþleme niyetinde olduðu müddetçe devamlý hayýr iþlemiþ ve bu niyeti sayesinde her saatini ibadetle geçirmiþ olur. Niyet hâlis deðilse, yapýlan iþ büyük;küçük olmuþ hiçbir deðeri yoktur. Niyeti halis olanýn ise yardýmcýsý Allah Teâlâ'dýr.

Nefis, insana dünyaya sarýlmayý, ahireti unutmayý, zevke dalmayý, kalbi ve ruhu ihmal etmeyi;dinlememeyi telkin eder. Buna karþý insan, ancak kalbindeki güzel niyet ve ulvî duygular sayesinde doðru yola ulaþýr.

Ýyiliklerde ise niyet, insana çok þey kazandýrýr. Bir iyiliðe niyet eden, onu yapmasa da yine bir sevap alýr. Eðer onu yaparsa, durumuna göre bazen on, bazen yüz bazen de daha fazla sevap kazanýr. Halbuki kötülükler, niyette kalsa günah yazýlmaz, yapýldýðý zaman da sadece bir günah yazýlýr. Günaha samimi tövbe edenin günahlarý affedilir. (Buhari s.31;Müslim.s.206)

Ötede herkesin amel defteri ellerine verildiði ve "oku kitabýný" denildiði zaman nice kimseler: "Yâ Rabbi! Bu kitapta bir çok ameller yazýlmýþ ki, ben onlarý iþlememiþtim" diyecek. Buna karþýlýk, "Sen samimi, ve iyi niyetle:

"Ýmkâným olsaydý Allah rýzasý için þu hizmetleri ben de yapsaydým" diyordun ya, iþte o niyetine binaen o hayýrlarý yapmýþ gibi sana sevap yazýldý. Hani hac mevsimlerinde niceleri akýn akýn enbiya ülkesine giderken sen, içtenlikle:

"Ah imkân olsaydý, mübârek Kâbe'ye ben de yüz sürseydim' diyordun ya, iþte o samimi iþtiyakýn için sana îfa etmiþ gibi bir hac sevabý da yazýldý." denecek. (Buhari)

Kiþi Allah'a kulluk, insanlara iyilik ve çevresine faydalý olma yolunda olmalý. Buna imkân bulamadýðý yerde ise, öyle bir imkâný bulduðu zaman o iyiliði yapma arzusunu taþýmalý. Yüce Allah, iyi;kötü, küçük;büyük;iþlenen hiç bir amelin karþýlýksýz kalmayacaðýný ferman ediyor. (Zilzâl:8)

Art niyetli, kötü maksatlý kiþilerle ilgili olarak da þu Hadis;i Þerifler, müthiþ birer ibret levhasý halinde karþýmýzda durmaktadýr:

"Bir kiþi geri vermemek niyetiyle borç alsa veya bedelini ödememek niyetiyle mal satýn alsa ve bu durumda iken ölse, o kiþi hâin ve hýrsýzdýr," (Ahmed bin Hanbel;Taberanîgöz kırpma

Öte yandan iyi niyetli ve samimi kiþiler devamlý Allah'ýn himayesinde, kötü niyetli kimseler ise, Allah'ýn takibindedirler. Yine bir Hadiste:

Geri ödememek niyetiyle borçlanan ve bu haldeyken ölen kiþiye kýyamet gününde:

"Kulumun hakkýný almayacaðýmý mý zannettin?" diye nida edildikten sonra, bu kiþinin borcuna karþýlýk olarak onun sevaplarýndan alýnýr ve borçlu olduðu kiþiye verilir. Þayet sevabý yoksa, borçlu olduðu kiþinin günahlarýndan alýnarak bu kiþinin üzerine yazýlýr." (Ve böylece cehenneme atýlýr.)" (Ahmed bin. Hanbel;Ýbni Mâce)

"Bir kimse az veya çok bir mihr, nikâh bedeli" üzerinde bir kadýnla anlaþarak evlenir ve hakkýný ödemek niyetinde olmayarak onu aldatýrsa ve ödemeden ölürse, kýyamet günü zina yapmýþ olarak Allah'a kavuþur. (Taberanîgöz kırpma

"Ýki Müslüman kýlýçlarý ile karþýlaþtýklarý zaman ölen de öldüren de cehennemdedir."

"Ölenin suçu nedir?" diye sorulunca, "çünkü o da onu öldürmek istiyordu." (Buhari;Müslim) buyurdu ve niyetin yol açtýðý müthiþ âkýbeti duyurdu.

"Bir kimse, biraz uyuduktan sonra kalkýp namaz kýlma niyetiyle gece yatýp uyusa ve sabaha kadar uyanamasa, Allah ona yapmaya niyet ettiði þeyin sevabýný verir." (Ebu. Dâvud;Nesâî;Ýbni. Mâce)

"Þehid olmak niyet ve arzusuna sahip olan kimse, yataðýnda da ölse þehit olarak ölmüþ olur. Savaþ meydanlarýnda nice öldürülenler vardýr ki, onlarýn niyetini ancak Allah bilir." (Ahmed bin Hanbel) "Þüphe yok ki Allah, kulunun niyetine göre mükâfatlandýrýr veya cezalandýrýr" (Ahmed, Nesaîgöz kırpma

Türkistan Beylerinden bir beyi, vefatýndan sonra, keþif ehli çaðýn ünlü velisi, onu kabrinde, cennet asâ bir yerde görür ve:

"Bu büyük þerefe hangi hizmet ve tâat sayesinde nâil olduðunu" sorar. Devrin Türkmen Beyi: Cenâbý Hakk'ýn kendisini baðýþladýðýný ve maðfireti ile karþýladýðýný söyler. Büyük veli:

"Allah Teâlâ seni hangi amelinden dolayý maðfiret eyledi?" der.

O da: "Bir gün ordularýmla filan daða çýkmýþtým. Orada, yenilmez orduma bakýp, kalpten derin bir hasretle þöyle demiþtim:

"Keþke þu güçlü ordularýmla "Bedir Savaþýnda" olsaydým, Uhud'da bulunsaydým da Peygamberim Aleyhisselâm'a saldýran o küfür ordusunun hakkýndan gelseydim. Efendimin hizmetinde olsa ve yardýmýnda bulunsaydým" demiþtim.

"Keremi sonsuz olan Allah, kalbimin derinliklerinden gelen bu dilek, bu arzu ve bu hasret için beni baðýþladý" der.

Niyet ve âkýbetimizin hayýr olmasý niyazlarýyla.
Gönderme Tarihi: 15.05.2004 - 14:22
asil_kalp_4 üyenin diger mesajlarini ara asil_kalp_4 üyenin Profiline bak asil_kalp_4 üyeye özel mesaj gönder asil_kalp_4 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: günümüzün hassas meselesi (TALAK)
asil_kalp_4 su an offline asil_kalp_4  
günümüzün hassas meselesi (TALAK)
160 Mesaj -
Günümüzün hassas meselesi

TALAK





Efendim! Geçenlerde hanýmla aramýzda bir münakaþa geçti ve ben bu münakaþa anýnda hanýmýma üç kere boþ ol, boþ ol, boþ ol veya üç talâkla boþsun dedim. Ne olur bana bir çýkýþ yolu gösterin!



Ýslâm Hukuku'nda þakayla yapýlsa dahi ciddî sayýlan ve son devirde toplum tarafýndan âdeta umursanmayan talâk (boþanma) müslüman toplumun çokça hassasiyet göstermesi gereken meselelerdendir. Aksi hâlde toplumda nikâhsýz aileler çoðalacak ve nesebi sahih olmayan zürriyetler ortaya çýkacaktýr. Bunun neticesinde toplumun temel taþlarý yerinden oynayacaktýr.

Her müslümana, ilmihâlini öðrenmesi emrolunmuþtur. Müslüman namaz kýlacaksa, namazla ilgili hükümleri bilmesi ona farzdýr. Aksi hâlde kýldýðý namaz kabul olmayacaktýr. Ayný þekilde bir müslümanýn, evleneceði zaman nikâh ve talâkla (boþanmayla) ilgili meseleleri bilmesi gerekir. Bilmediði takdirde aile binasý âdeta heyelân bölgesine yapýlmýþ bir bina gibi olacaktýr ve en ufak bir kaymada bir daha bir araya gelmemek üzere yýkýlacaktýr.

Toplumumuzda bugün gelinen nokta çok vahimdir. Birçok insan þuursuzca laflar edip, bunun akabinde ilim ehline müracaatta bulunuyor ve þöyle diyor:

"Efendim! Geçenlerde hanýmla aramýzda bir münakaþa geçti ve ben bu münakaþa anýnda hanýmýma üç kere boþ ol, boþ ol, boþ ol veya üç talâkla boþsun dedim. Ne olur bana bir çýkýþ yolu gösterin!"

Maalesef ilim ehli, bu gibi meselelerde bir çýkýþ yolu bulamýyor. Böylesine mühim bir meselenin toplumda küçümsenmesi, toplumun dinî hassasiyet konusunda geldiði noktayý ve cehaleti gözler önüne seriyor. Ýnanan bir insan olarak yapmamýz gereken; talâkla ilgili meseleleri çokça okuyup, içinden çýkamadýðýmýz yönlerini mutlaka ehline sormaktýr. Burada talâkla ilgili fýkhî hükümleri açýklamayý faydalý gördük.

Fýkýh açýsýndan

talâk (boþanma)

Ýslâm Hukuku'nda nikâhla kurulan evlilik baðýný çözmeye ve ortadan kaldýrmaya "Talâk" denir.(1) Ýslâm'da boþanma yetkisi erkeðe verilmiþtir. Evlilik hayatýnda yüklendiði sorumluluk ve külfet açýsýndan erkek buna daha lâyýk görülmüþtür. Ancak talâkýn geçerli olabilmesi için de erkeðin bazý þartlara hâiz olmasý gerekir. Bu þartlarda erkeðin akýllý ve bulûða ermiþ olmasý gerekir. Nikâh akdinde þart koþulursa, talâk hakký kadýna veya üçüncü bir þahsa devredilebilir. Bu devir iþine "Tefvizi Talâk" denir. Erkek dilerse, nikâhtan sonra da eþine boþama yetkisi verebilir. Ama bu tavsiye edilen bir þey deðildir.

Talâkýn Hikmeti

Evliliðin huzur ve mutluluk içinde devam ettirilebilmesi, her þeyden önce eþlerin birbirlerini sevip saymalarýna baðlýdýr. Hemen her evlilik bu düþünce ile kurulur. Fakat hepsinin bu hedefe ulaþtýðý söylenemez. Güzel ve samimî duygularla evlenenler, daha sonra mutlu olamamýþlar ve olmalarý da mümkün deðilse, ömür boyu müþterek hayata katlanmalarýnýn bir anlamý yoktur. Bu durumda evliliðe son vererek, bu ýstýraptan kurtulmalarý gerekir.

Ýnsaný maddî ve manevî özellikleriyle ele aldýðýmýzda, onun her yönüyle mükemmel olmadýðýný görürüz. Bu nedenle, taraflardan biri, evliliðin kuruluþunda veya devamý sýrasýnda bir hata, kusur yapmýþ olabilir. Bu hata veya kusurlarýn telâfisi imkânsýz da olabilir. Taraflarýn bunun cezasýný bir ömür boyu çekmeleri doðru deðildir. Öyleyse çözüm, çekilmez hâle gelen evliliði sona erdirmek, taraflarýn belki de mutlu olabilecekleri diðer bir evliliðe imkân tanýmaktýr.



Talâkýn Hükmü

Ýslâm gerçekçi bir dindir. Yani hükümleri, insan fýtratýnda varolan gerçekler dikkate alýnarak konulmuþtur. Ýnsaný en iyi tanýyan Cenâbý Hak, bu durumda, çekilmez hâle gelen evliliklere son verilmesine müsaade etmiþtir: "Talâk (boþama) iki keredir. Sonra ya iyilikle geçinmek ya da güzellikle ayrýlmak gerekir."agla2)

"Ey Peygamber! Kadýnlarý boþayacaðýnýz zaman iddetleri vaktinde boþayýn; iddeti de sayýn.."agla3)

Hz. Peygamber de: "Allah nezdinde helâlin en sevimsiz olaný boþanmadýr." buyurmuþtur.(4)

Bu nasslardan da anlaþýldýðý gibi talâk caizdir, mubahtýr. Ancak, ihtiyaç ve zaruret hâlinde baþvurulmasý gereken bir çaredir. Talâkýn genel hükmü bu olmakla birlikte, bu hüküm, yerine göre deðiþir. Mesela bid'î boþamalar haramdýr. Kusuru bulunmayan bir eþi, usulüne uygun olarak boþamak mekruh; dindar ve iffetli olmayan eþi boþamak mendub; geçimsizlik hâlinde hakemlerin gerekli bulduðu boþama farz; sevilmeyen eþin boþanmasý ise, caizdir.

Talâk sigasýnda

aranan þartlar

Talâk sigasýnda (söylendiði kalýp) aranan þartlar ikidir:

1Siga, açýk (boþsun, seni boþadým, boþ ol gibi) veya kinaye (iddet say, sen teksin, sen hürsün gibi) olarak talâka delâlet eden bir söz olmalýdýr. Talâk sigasý açýk lafýzla olduðu zaman niyete bakýlmaksýzýn talâk vâki olur. Kinayeli lafýzlarda ise, niyet muteberdir. Eðer bu kinayeli lafýzlarda boþamaya niyet edildiyse, talâk vâki olur. Aksi takdirde talâk vâki olmaz. Talâk fiillerle de vâki olmaz. Meselâ karýsýna öfkelenip babasýnýn evine gönderir, sonra da eþyalarýný ve mehrinin kalan kýsmýný ona gönderir ve bütün bunlar olup biterken de talâk kelimesini telaffuz etmezse, bu yaptýðý iþler talâk sayýlmaz.

2Talâk lafýnýn kastedilmiþ olmasýdýr. Bir kimse karýsýna "sen hoþsun" diyeceði yerde "sen boþsun" derse, karýsý dinen boþ olmaz. Yani talâk vâki olmaz.(6)

Muhalaa yoluyla talâk

Herhangi bir nedenle evlilik hayatýný sürdürmek istemeyen kadýnýn, kocasýna ödediði bir bedel karþýlýðýnda evlilik baðýndan kurtulmasýna "Muhalaa" denir.(7) Bu evlenme biçiminde kadýn istemediði evlilikten kurtulurken, erkek de uðrayabileceði maddî zararý telâfi ederek yeniden evlenme imkânýný elde etmiþ olur. Allah Teâlâ Kur'an–ý Kerîm'de: "Kadýnlara vermiþ olduðunuz bir þeyi geri almak helâl deðildir. Meðerki karý koca Allah'ýn çizdiði sýnýrlara riayet edememekten korkarlar. Þayet onlarýn, ilâhî sýnýrlara riayet edemeyeceðinden korkarsanýz, zevcenin kurtulmak için bir þey vermesinde ikisi için de günah yoktur."agla8) buyurarak muhalaa yoluyla boþanmayý meþru kýlmýþtýr.

Hâkim kararýyla

boþanma (tefrik)

Ýslâm Hukuku'nda boþama, prensip olarak, kocanýn iradesiyle ve mahkeme kararýna gerek olmaksýzýn meydana gelir. Koca bizzat boþayabileceði gibi, vekil aracýlýðý ile de boþanabilir ya da karýsýna boþama yetkisi (tefviz) verebilir. Ancak bazý boþanma sebepleri ortaya çýkýnca kadýnýn da mahkemeye baþvurarak evliliðe son verdirmesi mümkündür. Evliliðin bu þekilde sona erdirilmesine "Tefrik" denir. Bu boþama sebeplerini dört maddede toplayabiliriz.

1) Hastalýk ve kusur,

2) Nafakayý kesmek,

3) Kayýplýk,

4) Þiddetli geçimsizlik.

1Hastalýk ve Kusur

Evlilik akdi sýrasýnda mevcut olan ve daha sonra meydana gelen bazý hastalýk ve kusurlar sebebiyle kadýnýn boþanma davasý açma hakký vardýr. Kocanýn mahkemeye baþvurmadan evliliðe son verme imkâný her zaman bulunduðu için, bu durumda onun dava açma hakký söz konusu olmaz. Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'a göre; kadýna boþanmak için hâkime baþvurma imkâný veren kusurlar beþ tanedir.

a.Kocanýn iktidarsýz olmasý,

b.Husyelerinin çýkarýlmýþ bulunmasý,

c.Cinsiyet uzvunun çýkarýlmýþ olmasý,

d.Onun büyü, sihir vb. etkilerle baðlý olmasý,

e.Erkeðin cinsiyetinin kadýn mý erkek mi olduðunun belli olmamasý.

Ancak bu kusur ve hastalýklar bilinerek evlenilmiþse, artýk bunlara dayanarak boþanma talebinde bulunamayacaðý konusunda görüþ birliði vardýr.

2Nafakayý Kesmek

Bir erkek hanýmýnýn maiþetini saðlamakla yükümlüdür. Koca bunu kendiliðinden saðlarsa, sorun kalmaz. Aksi hâlde kadýnýn baþvurusu üzerine hâkim nafakaya hükmeder. Ancak koca fakir olur ve hâkimin hükmettiði nafakayý ödeyecek malý bulunmazsa, durum ne olur? Acaba kadýn buna dayanarak, boþanma davasý açabilir mi? Bu konuda iki görüþ vardýr:

a. Ebû Hanîfe'ye göre bu sebebe dayanarak hâkimin boþamaya karar vermesi caiz deðildir.

Kadýnýn sabretmesi gerekirse, kocasýnýn izniyle çalýþmasý ve kocasýnýn nafakayý borçlanmasý gerekir. Kadýn bu þekilde de nafakayý temin edemezse, kocasý ölseydi ona kim nafaka verecek idiyse, ondan alýr. Bunlar sonradan kocaya rücû eder.

b. Ýmam Þafiî, Mâlik ve Ahmed bin Hanbel'e göre; kadýn bu sebeple boþanma davasý açabilir. 1917 tarihli "Osmanlý Hukuký Aile Kararnamesi" bu konuyu Ebû Hanîfe'nin görüþüne uygun olarak düzenlemiþtir.

3Kayýplýk

Bulunduðu yer veya hayatta olup olmadýðý bilinmeyen kimseye "mefkûd" denir. Hayatta olduðu hâlde evine gelmeyen kiþiye de "gâib" denir. Ebû Hanîfe ve Þafiî'ye göre; mefkudun ölümüne hükmetmek için, karýsý ve malý için akranlarýnýn hayatý kadar bir süre beklemek gerekir. Böyle bir karar, evliliði de sona erdirir. Gâiblik hâlinde ise, boþanma davasý açma hakký bulunmaz. Ýmam Mâlik ve Ahmed bin Hanbel'e göre; hâkim, kocanýn yeri bilinmez ve üzerinden bir yýl da geçmiþ bulunursa, kadýnýn isteði üzerine evliliðe son verilir. Yeri bilinen gâib kocayý ise, ihtar eder ve eve dönmesi için makul bir süre tanýr. Bu süre geçtiði hâlde eve dönmezse, evliliðe son verir.

4Þiddetli Geçimsizlik:

Koca, eþine iyi davranmaz ve zulme varan muamelelerde bulunursa, kadýn, hâkime baþvurarak boþanma davasý açabilir mi? Prensip olarak, kadýn, kocanýn zulmünü önlemek için her zaman mahkemeye baþvurabilir. Hâkim zulmünü önler ve ona, karýsýna iyi muamele etmesi için nasihatte bulunur. Geçimsizlik her iki eþten olabilir. Maðdur olan eþ, hâkim yoluna baþvurabilir.



TALÂKIN KISIMLARI

1) Sünnî Talâk

Bu kýsým talâk, Kur'an ve sünnetin talimatýna uygun olan boþanma biçimidir. Bu talâk biçiminin üç temel þartý vardýr:

a.Kadýnýn hayýz hâlinde bulunmamasý,

b.Hayýzdan temizlendikten sonra cinsî münasebetin bulunmamasý,

c.Boþanmanýn yalnýz bir talâkla veya üç temizlikte birer talâkla yapýlmasý.

2) Bid'î Talâk

Kadýný hayýz günlerinde veya temizlik hâlinde cinsî temastan sonra yahut temizlik hâlinde, birden fazla boþamaktýr. Hanefî, Þafiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre; "Bid'î Talâk"la boþama hukukî açýdan muteberdir. Ancak bu yola baþ vuran kimse, Ýslâm'ýn koyduðu kurallara uymadýðý için günahkâr olur.

3) Ric'î Talâk

Ýddet içerisinde yeni bir nikâh akdi yapýlmadan ve hanýmýn rýzasýna bakýlmadan kocanýn, karýsýna "sana döndüm" sözüyle veya eþini öpmesi veya þehvetle yaklaþmasý gibi fiilî bir hareketle geri dönmesine denir.(5)

4) Bâin Talâk

Yeni bir nikâh akdedilmeden erkeðin normal evlilik hayatýna dönüþüne imkân vermeyen boþanma þekline denir.

BOÞANMA MEHRÝ

Mehir, evlenirken erkeðin karýsýna vermesi gereken maddî bir meblaðdýr. Bu, para, altýn, gümüþ, ev, tarla vb. olabilir. Aslolan mehrin nikâh anýnda peþin verilmesi iken, kadýn kabul ederse mehrinin tamamýný veya bir kýsmýný kocasýna te'cil edebilir. Yani kocasýnýn ödeme iþlemini sonraya býrakabilir. Ýsterse, aldýðý ya da alacaðý mehrin tamamýný veya bir kýsmýný kocasýna hibe edebilir. Erkek, karýsýný boþadýðý zaman, daha önce ödememiþse mehrini ödemek mecburiyetindedir. Bu mecburiyet, bir nevi geçici boþama olan ric'i talâkta deðil, boþamanýn tamamen kesinleþmiþ hâli olan bain talâkta ortaya çýkar. Erkek nikâhlandýðý karýsýný, birleþme veya sahih halvetten önce boþarsa, mehrinin yarýsýný verir. Birleþme veya sahih halvetten sonra boþarsa, mehrinin tamamýný vermesi gerekir. Birleþme veya sahih halvetten önce, kadýnýn sebep olmasýyla ayrýlýk vâki olursa, kadýnýn mehir alma hakký olmaz, yani mehir düþer. "Sahih halvet", kimsenin göremeyeceði ve ansýzýn gelemeyeceði bir yerde nikâhlý çiftlerin baþ baþa kalmalarýdýr. Bu þartlar bulunmaksýzýn çiftlerin bir arada bulunmasýna da "fâsid halvet" denir. Meselâ, nikâhlý çiftlerin sokakta, kapý önlerinde yan yana gelmeleri gibi.

Nikâh kýyýlýrken mehir tayin edilmemiþse, böyle bir kadýný boþayan kocanýn "mehri misil" (benzer mehir) ödemesi gerekir. "Mehr–i misil", kadýnýn emsâline bakýlarak takdir edilen mehirdir. Bu hususta göz önüne alýnacak ölçüler; yaþ, güzellik, servet, yaþadýðý çevre, dindarlýk, bekârlýk veya dulluk, bilgi, güzel ahlâk, sosyal ve kültürel seviye gibi hâllerdir.
Gönderme Tarihi: 15.05.2004 - 14:14
asil_kalp_4 üyenin diger mesajlarini ara asil_kalp_4 üyenin Profiline bak asil_kalp_4 üyeye özel mesaj gönder asil_kalp_4 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: sevgi safsataya dönüstügünde
asil_kalp_4 su an offline asil_kalp_4  
sevgi safsataya dönüstügünde
160 Mesaj -
Sevgi "safsata"ya dönüþtüðünde;

Gerçek sevgi iki kelimeye sýðmaz. Onu kelimeler anlatamaz. Asýl sevgide sadece dil deðil; tüm beden ve tüm ruh birlikte hareket eder. Dilden ziyade hâl anlatýr sevgiyi.

Safsata ve sevgi Birbirinden çok uzak; hatta iki zýt kavramdýr. Safsata kelimesi sevgi için kullanýlan en aðýr bir sözdür belki de. Fakat ben safsatayý gerçek sevgiye, sevginin kutsallýðýna, Mevlâ'dan gelen sevgiye deðil; bilinçsiz bir þekilde "Seni seviyorum!" diyenlere, sevginin ne anlama geldiðini bilmeden, anlamadan, kaynaðýný nereden aldýðýný telâkki etmeden söyleyenlere; kim için ve neye dayanarak sevdiðini bilmeden daha doðrusu sevdiðini ya da sevildiðini zannedenlere ve bu iki kelimeyi aðýzlarýnda sakýz edenlere söylüyorum. Evet, "seni seviyorum" sözü yalandýr, safsatadan baþka bir þey deðildir. Aþk üzerine oynanan oyunlarýn temel parçasý olarak kullanýlýr. Seni seviyorum sözü kandýrmacadan ibarettir. Aþk gözyaþlarý dökmemek için söylenilen bir sözdür. Sadece iki kelimeye indirgenmiþ aþk düzenbazlýklarýnýn yok olmamasý içindir. Bu iki kelimeyi söylemediðinde ya da duymadýðýnda aþkýn biteceðini düþünenlerin yalanýdýr: "Seni seviyorum Hem de kocaman bir yalan ve müthiþ bir safsata... Çünkü gerçek sevgi iki kelimeye sýðmaz. Onu kelimeler anlatamaz. Asýl sevgide sadece dil deðil; tüm beden ve tüm ruh birlikte hareket eder. Dilden ziyade hâl anlatýr sevgiyi. Söylemeye, ifade etmeye, anlatmaya gerek kalmaz. Sevgi anlaþýlýr ve sevgi yaþanýr

Ýsterseniz, gelin, beraberce karlý bir güne gidelim. Her yer bembeyaz ve bir adam en çok sevdiði, zevk aldýðý bembeyaz karlarýn üzerinde yürüyor. Ne mi olmuþ? O hâlde karlý bir günü birlikte yaþamaya hazýr olun. Yürüyen adamdan dinleyelim:

Karlý bir gün

Her yer kar ve her yer bembeyaz

Ve yürüyorum yavaþ yavaþ

Açýkçasý nereye yürüdüðümü hiç önemsemeden atýyorum her adýmýmý. Bir türlü bitmek bilmeyen dünyanýn dertlerini ve meþakkatlerini bir tarafa býrakmýþ olduðum hâlde yürüyorum

Yürüdüðüm için mi düþünmeye baþlamýþtým; yoksa düþündüðüm için mi yürümeye devam ediyordum; onu da anlayamamýþtým, o kadar da önemli deðildi zaten. Çünkü yürüyordum ve yürüdükçe rahatlýyordum. Fakat yürüyen sadece ben deðildim o karlý günde Dünyayý ve içindekileri bir tarafa býrakan iki kiþi daha vardý yürüyen ve bana doðru gittikçe yaklaþan. Týpký benim gibi onlar da yürüdükleri yola bakmýyorlardý. Kim bilir belki onlar da nereye gittiklerini bilmeden yürüyorlardý. Daha doðrusu onlar yola bak(a)mýyorlardý, yol önemli deðildi onlar için Çünkü görme iþlevini icra eden göz, onlara yolu deðil birbirlerini gösteriyordu. Birbirlerinin gözlerine, gözbebeklerine bakarak yürüyorlardý. Bir baþkasýnýn gözünde yine kendisini, kendi varlýðýný görmek için yürüyorlardý sanki… Yürüdükçe mesafeler azalmýþ ve iyice yaklaþmýþtýk birbirimize. Ben onlarý tüm varlýðýmla fark etmeme raðmen; onlar beni görmüyorlar yahut görmek istemiyorlardý. Ki zaten dünyayý ve içindekileri bir tarafa býrakmýþ bir hâlde yürüyorlardý; beni görseler bile ne deðiþecekti? Ýþte tam o anda safsata hareketi baþlamýþtý benim için: "Seni seviyorum! Seni çok seviyorum!" demiþti kýz, erkeðin gözüne bakarak "Seni sevdiðimi daha ne kadar söylemem gerekiyor, niçin beni anlamýyorsun?" diye de eklemiþti. Ondan sonrasýný hatýrlamýyorum bile. Ne oldu, ne deðiþti, erkek kýza ne dedi, kýz hangi cevabý verdi umurumda deðildi

Sonra ben daha ne kadar yürüdüm ve nereye kadar gittim, bilmiyorum. Bildiðim þey, o karlý günümün: "Seni seviyorum!" sözüne, bu iki kelimeye, bu safsataya odaklanmýþ ve bu iki kelimeyle yoðrulmuþ olduðu Seni seviyorum demekle acaba: "Senin beni sevdiðini sevmek istiyorum" ya da "senin, benim bu sevgimi fark etmeni, anlamaný, bilmeni seviyorum" mu demek istemiþti? "Seni seviyorum" deme ihtiyacý duyuyorsa bir kiþi: Sevmeyi deðil; sevilmeyi istiyor demektir. Ben seni seviyorum Sevilen kim: "Sen!" O hâlde bu sevgimi fark etmeli, anlamalýsýn. Beni fark et, beni gör ve beni anla. Ben seni seviyorum; bu sevgime karþýlýk ver

Ýyi de insan, sevdiði bir insana, kendisini zorla fark ettiriyorsa, bu sevgi ne derece yükselebilir? Nereye kadar gidebilir? Sevgi, kalp aynasýnda kendine yer bulamýyorsa, dil sonsuza kadar "Seni seviyorum" dese bile ne deðiþecektir? Kalp aynasý, o sevgiyi yansýtmadýktan sonra kelimeler anlamýný yitirir. Sözcükler yetim kalýr. Dil söyler; ama kelimeler kalbe ulaþmaz. Oysaki sevgide asýl önemli olan, dil deðil hâldir. Sevginin yükselebilmesi için, ilahî bir boyuta doðru yol alabilmesi için ve "Muhabbetullah" derecesine ulaþabilmesi için, Yüce Yaratýcý'nýn lutfetmiþ olduðu sevgi pýnarýndan beslenmesi gerekmektedir. Yaratýcý'ya ulaþmayan ve ulaþtýrmayan sevgi, sevgi deðildir; olsa olsa safsatadýr. Evet, Allah'tan gelmeyen her sevgi, safsatadan baþka bir þey deðildir. Allah'a ulaþmayan ve ulaþtýrmayan sevgiler yok olmaya mahkûmdur.

O karlý günde, bu iki kelimeden zihnimde kalan çok küçük parçalardý bunlar. Bu iki kelimeden dolayý ben o gün bunlarý düþünmüþtüm. Sevgisine karþýlýk bekleyen, karþýlýk görmediðinde yýkýlan, kahrolan, dünyasý alt üst olan insanlarý düþünmüþtüm. Derin muhtevasý hiç anlaþýlmadan, kaynaðýnýn nereden geldiði hiç düþünülmeden, yaþanmadan söylenilmiþ ve söylenmeye devam edilen bir söz olmuþtu: "Seni seviyorum Bu yüzden artýk bu söz de gerçek anlamýný yitirmiþ, asýl anlamýndan çok uzaklaþmýþtýr. "Seni seviyorum", karþýlýk bekleyen bir söz hâline gelmiþtir: "Ben seni seviyorum, ya sen? Sen de beni seviyor musun?" Karþýlýk gelmediðinde ise, sevgi hüsrana dönüþmektedir. Ýnsan, yaþadýklarýný "aþk" olarak görüyor; fakat karþýlýk bulamayýnca dünya ona zindan oluyor, iç dünyasýnda fýrtýnalar kopmaya baþlýyordu. Yýkýlýp kahroluyor, yakýp yýkýyordu "Nerede hata yaptým? diye sýzlanmalar baþlýyordu daha sonra. Aþka bir suçlu aranýyordu ve suçlu olarak aþka hüküm biçiliyordu: "Bir daha asla âþýk olmayacaðým Bir daha hiç kimseyi sevmeyeceðim Lânet olsun aþka ve lânet olsun sevgiye

Bununla da bitmiyordu her þey Kiþi, baþta kendisi olmak üzere toplumdan kopuyordu. Toplumdan uzaklaþtýkça kendi yalnýzlýðýna bürünüyor, bunun sonucunda ise, hem kendisine, hem de tüm dýþ dünyaya karþý bir yabancýlaþma baþlýyordu. Kendisini deðersiz, bir "hiç" olarak görerek kendisinden nefret ediyor; insanlardan koptukça toplumdan uzaklaþýyor; toplumdan uzaklaþtýkça kendi yalnýzlýðýna gömülüyor ve artýk tüm insanlýk onun için "iðrenç mahlûklar" oluveriyordu. Zindana dönen bu melankolik dünyadan kurtulmak için tek bir yol kalýyordu geriye: Ýntihar

Tüm bunlardan sonra bir soru dolaþýyordu zihnimde: "Seni seviyorum!" demekle her þey hallediliyor muydu? Sevgi bu muydu? Sevgi iki kelimeye indirgenebilir miydi? Oysa gerçek sevgi iki kelimeye sýðmýyordu. Gerçek sevgiyi kelimeler anlatamýyordu. Kelimeler, sözcükler, cümleler asýl sevgi karþýsýnda anlamlarýný yitiriyordu.

Zannetmeyin ki, ben, sevginin ifade edilmesine karþýyým. Hayýr, sevgi yeri ve zamaný geldiðinde elbette ki söylenmeli, ifade edilmelidir. Kiþi sevdiðine, bu sevgisini iletmeli, onunla da paylaþmalýdýr. Ben sevginin ifade ediliþine deðil; onun sadece dilde, sözde kalýþýna, hayata aktarýlmayýþýna tepki gösteriyorum. Sevginin ne demek olduðunu, kimin adýna baþlayýp, nereden nereye götürdüðünü bilmeden, anlamadan sadece "Seni seviyorum!" diyenlere ise, tekrar sesleniyorum: Sevgi anlatýlamaz, yaþanýr. Gerçek sevgiyi yaþayanlar bilir. "Seni seviyorum!" demekle ne sevgi yücelir, ne de "aþk''Gerçek sevgi "Leyla"dan, "Mevlâ"ya ulaþan sevgidir. Leyla amaç deðil; araç olmalýdýr ki, böylece Arþ'a çýkýp Mevlâ'ya yükselebilsin.

Ýþ bu hâlden sonra Fuzûli'nin dediði gibi diyebilmektir gerçek sevgi:

"Çekil önümden Leyla! Ben LEYLAM'A gidiyorum."



Sonuç olarak;



Allah'tan gelmeyen, Allah'a ulaþtýrmayan ve Allah için olmayan her sevgi ve her aþk yok olsun diyor ve hem aþkýn, hem de sevginin en yücesine ulaþabilmek için, hep birlikte, Ebû Nuaym Radýyallahu Anh'ýn rivayet ettiði, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in duasýyla dua etmeyi teklif ediyorum:

"Allahým! Bana senin sevgini, seni sevenin sevgisini, senin sevgine ulaþtýracak olan her sevgiyi nasip et."
Gönderme Tarihi: 06.05.2004 - 15:44
asil_kalp_4 üyenin diger mesajlarini ara asil_kalp_4 üyenin Profiline bak asil_kalp_4 üyeye özel mesaj gönder asil_kalp_4 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ASK DEDİGİN SONSUZ OLMALI
asil_kalp_4 su an offline asil_kalp_4  
ASK DEDİGİN SONSUZ OLMALI
160 Mesaj -
AÞK DEDÝÐÝN SONSUZ OLMALI

Sordum kendime: "Aþk nedir?" diye

Elbette bu soruyu önce kendime sormalýydým ve önce kendim cevaplamalýydým. Defalarca sordum aþký kendime ve cevap verdi içimdeki ben:

"Aþk" dedi, "aþk tarif edilemez, tanýmlanamaz, aþk þudur yahut aþk budur denilemez. Onu yaþamak gerek, onu hissetmek gerek, tüm benliðinle onu duymak, algýlamak gerek

Onun için aþký anlatmayacaðým size, aþký tanýmlamayacaðým. Tariften uzak olaný tanýmlamaya çalýþmanýn adý tanýmsýzlýk olsa gerek. Bu nedenle tanýmlamaktan ziyade tanýmayý, anlatmaktan ziyade anlamayý tercih edeceðim.

Aþk dediðin ya Allah'tan gelmeli, ya Allah için olmalý ya da Allah'a ulaþtýrmalý; yoksa yerle bir olmalý. Aþk "sevgi" boyutuna ulaþmýyorsa adý batmalý Sevgi ki, Allah'ýn varlýklarý yaratmasýndaki yegâne gayesi. Sevgi ki, Allahu Teâlâ'nýn kullarýna yerleþtirdiði en güzel hediye. O'ndan gelen ve O'na dönecek olan en anlamlý duygu

Mutlak bir varlýk olan Allah'tan besleyemediklerinde sevgilerini, o sevgi yok olmaya mahkûm olacaktýr. Kaynaðý Allah'tan gelmeyen tüm aþklar yok olmaya, batmaya mecburdur çünkü.

Yaratýlýþ itibari ile tüm insanlarda sevgi mayasý vardýr. Her insana bahþedilmiþ olan bu hazineyi kullanabilenler, önce aþk sonra da bütün sevgileri içine alan "Muhabbet" derecesine ulaþabilirler. Onun için "Aþk"ý, aþktan ayýrmak gerekmektedir. Günümüzde aþk denilince anlaþýlan, cinsellikten baþka bir þey deðildir. Aþk bu kadar küçültülemez, aþk bu kadar basitleþtirilemez. Aþký cinsellikle ayný seviyeye indirgeyenler, ne yazýktýr ki, birçok konuda olduðu gibi bu konuda da bir kavram karmaþasý yaþadýklarýný anlayacaklardýr. Toplumumuzun en fazla acý çektiði bu gibi kavram karmaþalarý yüzünden neredeyse her alanda iletiþim sorunlarý yaþanmaktadýr. Bu durumdan "aþk" da nasibini almýþ ve asýl boyutundan uzaklaþmýþ, çok farklý bir anlam yüklenmiþtir. Her gün gazete ve dergi sayfalarýnda çok rahat karþýlaþtýðýmýz yazýlarý þöyle bir analiz ettiðimizde þunu görmekteyiz:

Aþk, sahiplenme motifinin en üst düzeyi olarak görülmektedir. Özellikle eðitim sistemimizin kanayan yarasý hâline gelen, aþký (!) için derslerini aksatan, eðitimini tamamlayamayan, günlerini ve gecelerini hep onu düþünmekle geçiren, her þeyi göze alan hatta aþký (!) için ölümü bile göze alýp: "ya benimsin ya topraðýn!" diyerek önce âþýk olduðu insaný sonra da kendini öldüren, "Aþk ki, aþktýr varsa sonunda ziyan" nidâlarýyla hiçbir þeyi umursamayan ve "aþk cellâdý" kesilen insanlara bir bakýn. Aþktan anlaþýlan þey bu mudur? Aþk bu mu olmalýdýr? Bunun adýna aþk mý denir?

"O bedenimdeki ruhtu. O bendim. Ben onda anlam kazanýyordum. Tüm varlýðýmla ben ondaydým. Kendi iniltimi onda duyuyordum. O benim her þeyimdi Onsuz hayat benim için hayat deðildi. Ne ben anlatabiliyordum, ne de o anlayabiliyordu. Bu nasýl bir duyguydu? Ýnsan niçin sevilme ihtiyacý duyuyordu? Kendimi ona farkettirmek için elimden geleni yapmýþtým. Onun beni farketmesi, benim için neden bu kadar önemliydi? Çileyse çile, dertse dert, acýysa acý; yeter ki onunla olaydým, her þeye razýydým. Onun yanýnda; yeter ki, yeter ki (hýçkýrýklar ve gözyaþlarýgöz kırpma... Ben bu aþka yenik düþtüm diyerek baþlýyordu dinlemiþ olduðum bir aþk hikâyesi.

Aþk bu kadar aðýr mýydý? Ýnsanlar niçin aþka yenik düþüyordu? Ýnsanlar, aþkta huzur ve mutluluk bulmalarý gerekirken; niçin acý, elem, dert ve keder çekiyorlardý? Âþýk olduðu için acý çeken, kendisini mahveden binlerce insan aþký anlayamamýþlar mýydý; yoksa aþk mý kendini anlatamamýþtý?..

Hayýr! Aslýnda sorun aþkta deðil; insanlarýn aþka bakýþ açýlarýndaydý. Yerli ve yabancý tüm dizilerin temel konusu "aþk"tý; fakat cinsellikten öteye gitmeyen bir aþký anlatýyorlardý insanlara. Filimler aþka deðinmeden edemiyorlardý; fakat bu nasýl bir aþktý?.. "Seni seviyorum!" demekle aþk kelimelere mi bürünüyordu. Kelimelerle anlatýlamayan bir olgu, nasýl oluyordu da kelimelere sýðdýrýlmaya çalýþýlýyordu? Aþkýn karþýsýnda kelimeler anlamýný yitirirlerken, cümleler yetim kalýrken filimler, diziler, romanlar ve diðerleri aþký anlatmaya kalkýþýyorlardý. "Seni seviyorum!" Ya sen? Sen de beni seviyor musun?..

Tam bu noktada þunu vurgulamak gerekir: Aþk, baþkasýný sevmekmiþ gibi görülse de aslýnda hiç de öyle deðildir. Aþk ve sevgi iliþkilerinde sevmekten ziyade sevilmek; önemsemekten ziyade önemsenmek; deðer vermekten ziyade deðer verilmek vardýr.

Aþk konusunda kimse yalan söylememeli. Günümüzde aþkýn bir baþkasýný sevmek olduðunu söylemek koca bir yalandýr. Aþk, karþýlýksýz yaþayamaz olmuþ, aþký besleyen sevilme ve önemsenme duygusu olmuþ. Aþk dedikleri þey, iki "yok"un birleþmesi anlamýna gelmiþ. Aþk, bu anlamda bir baþkasýnýn dünyasýnda var olma çabasý hâline dönüþmüþtür.

Aþk tutkuya dönüþmüþ; duygular aklýn önüne geçer olmuþ Saatlerce hayaller kurmalar, dalýp gitmeler insanýn kendi varlýðýna gölge düþürmüþ. Duygular melankolikleþmiþ. Hayatýn en büyük amacý, "o kiþi"yi kazanmaktan ibaret sayýlýr olmuþ. Toplumumuz dizilerle, filimlerle, sinemalarla aþka özendirilmiþ; fakat aþk cinsellikle ayný kefeye konulur olmuþ. Sonra ortaya çýkan ruhsal çöküntülerin ve psikolojik bozukluklarýn önüne geçilemez olunmuþ. Ruhsal sorunlarýn yol açtýðý fiziksel bozukluklar ise, psikosomatik rahatsýzlýklara geçit vererek, ciltte tahribatlarýn meydana gelmesine, tansiyonda ve kalpte görülen deðiþikliklere ve daha birçok fiziksel rahatsýzlýklara neden olmuþtur. Siz de küçücük bir sivilceyi kendisine sorun eden insanlarla elbet karþýlaþmýþsýnýzdýr!

Günümüzde birçok þey gibi aþk da anlamýný yitirmiþtir. Ýnsanlar kendilerine verilen bu üstün duyguyu tanýyamamýþlar ve yanlýþ yerlerde, yanlýþ zamanlarda ve yanlýþ kiþilerde kullanýr olmuþlardýr. En nihayetinde de aþk, masum olmayan bir görünüme bürünmüþtür: Âþýk olduðu insaný yüceltmeler, kutsamalar, ilahlaþtýrmalar "O benim her þeyimdi; onsuz yapamýyorum. O yoksa bu benim için yaþamak deðil diyen henüz on dokuz yaþýndaki genç bir insanýn aþktan acý duymasý, hayatýnýn anlamýný kaybetmesi sizce ne anlama geliyor? Onunla mý dünyaya geldi, o da kendisi gibi bir insan deðil miydi, o da "yok" olacaklar arasýnda yer almýyor muydu? Allah'tan baþka her þey yok olmayacak mýydý? O hâlde sorun nereden kaynaklanýyordu? Aþk ve sevginin yüceliðinin anlaþýlamamasýndan mý; yoksa bunlarý kendimizce yüceltirken aslýndan uzaklaþtýrmamýzdan mý?

O halde aþk nasýl

sonsuz olur?

Aþký sonsuza ulaþtýrabilecek en kýsa yol sevgidir. Allah'tan gelen, Allah için olan ve Allah'a ulaþtýran bir sevgi. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduðu gibi:

"Allahým! Bana senin sevgini, seni sevenin sevgisini, senin sevgine ulaþtýracak olan her sevgiyi nasip et."

Sevgiyi anlamadan "aþk"ý anlayamayýz. Her ailede bulunmasý gereken ve her aileyi "Örümcek aðlarý"ndan kurtaran yegâne güçtür sevgi... Öyleyse sonsuz bir aþka kapýlarýmýzý sonuna kadar açmak istiyorsak, önce sevginin ne demek olduðunu, kimin adýna baþladýðýný, kaynaðýný nereden aldýðýný ve bizi nereye ulaþtýrmasý gerektiðini bilmek zorundayýz.

Kapýlarýnýzý sevgiye açmak için hazýr mýsýnýz?

Sevgiye bir çaðrýdýr her varlýk ve her güzellik: "Gel beni sev" der kendi hâlince. Sevgi kâinatýn mayasýnda vardýr. Sonsuzluk içinde sadece sevgi hayata bir mâna verir. Sevgi olmasaydý, insan yaþayamazdý bu dünyada öleceðini bile bile Bir þey ne olursa olsun, sevmeden ona inanamazsýnýz. Ýnanmadýðýnýz þeyi ise kesinlikle yapamazsýnýz. Ýnsanýn sevmediði, inanmadýðý bir þeyi isteyerek, caný gönülden yaptýðý görülmemiþtir. Her þey sevgiyle baþlar; þu anda bizim dünyada oluþumuz, yaþýyor oluþumuz, mücadelemiz, hatta hýrs ve gururumuz bile. Sevmeyen çaba göstermez çünkü; sevmeyen bir þeyler yapmak, koþuþturmak, mücadele etmek istemez.

Sevgi, sevgi, sevgi...

Sevgisiz yürek cehennem, sevgisiz hayat zindan oluyor. Mevlânâ'yý döndüren, Yunus'u peþinde koþturan sevgi deðil de neydi? Büyük ve ünlü liderleri, lider yapan neydi? Ýnsan, önce sevmeyi öðrenmelidir. Ya siz! Siz neresindesiniz sevginin? Hep baþkasýnýn sizi sevmesini bekleyemezsiniz; sevgiyi her zaman "baþka"larýnda arayamazsýnýz, buna hakkýnýz da yok.

Hiç düþündünüz mü dünya neden bu kadar güzeldir ya da öyle görünür? Niçin sevilir ve sevilmeye lâyýktýr tüm güzeller? Niçin þu koca dünya küçücük bir kalbi dolduramayacak kadar küçük kalýr? Çünkü sonsuz bir sevgi barýnýr kalpte. Sonsuzun yanýnda dünya da küçük kalýr, içindekiler de. Ýnsan bir sevdi mi, ne dünya kalýr, ne de içindekiler. Öyleyse bu sonsuz sevgiye lâyýk olan kimdir? Ya da sonsuz bir sevgi var mýdýr gerçekten? Varsa kaynaðý nereden gelmektedir? Hayat, sevgisiz de hayat olmaz mýydý?

Sevgiyi anlatmak için bir deðil binlerce dil yetmez, hatta kâinat bile yetmez. Çünkü her sevgi O'nun sevgisinden bir iz taþýr. O'nun kullarýna olan muhabbetini dile getirir. O'nun nasýl bir sevgiyle sevilmeye layýk olduðunu anlatmak ister. Fuzuli'ye:

"Çekil önümden Leyla; ben "LEYLA"ma gidiyorum" dedirten bu sevgidir. Fakat þunu iyi bilmeliyiz ki, Fuzuli'ye bunu dedirten önce insaný sevmesiydi. Ýþe bireyle, insanla baþlamasýydý. Ýnsana, "insan" olduðu için deðer vermesiydi. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e:

"Birbirinizi sevmedikçe iman etmiþ olmazsýnýz" dedirten þey de kim bilir belki bu derin ve anlamlý ayrýntýda gizliydi. Bizler önce birbirimizi sevmeliyiz, daha sonra asýl sevgiliyi. Yaratýlaný sevmeden, Yaratan'ý asla sevemeyiz. Basit, sýradan ve banallaþmýþ üç günlük sevgi deðil benim anlatmak istediðim sevgi; ne olursa olsun sonuna kadar giden, gidilmeye lâyýk olan sevgi.

Siz hiç sesiniz çýktýðý kadar haykýrdýnýz mý: "Seviyorum! Seviyorum!" diye.

Sevmediyseniz, sevemediyseniz diyemezsiniz. Çünkü sevgi demek, coþku demektir, sýnýr tanýmamaktýr, gittiði yere kadardýr yani. Ya hiç içine girmeyeceksiniz ya da girdiðiniz zaman geriye dönüp bakmayacaksýnýz, geriye dönmeyi aklýnýzdan bile geçirmeyeceksiniz. Sevgiye sýnýr koyduðunuzda bitmiþ, yok olmuþ, hiçlik deryasýna gömülmüþ demektir.

Sevgi, sevgi, sevgi, yine sevgi, her zaman, her yerde yine sevgi Sevmeyen eleþtiremez, yorumlayamaz, anlayamaz ve algýlayamaz. Çünkü o anlamsýzlaþmýþtýr.

Anlam demek, sevgi demektir. Sevgi ne demektir öyleyse?

"Anlam" mý, dediniz?

Peki, anlam ne demek? Öyle ya sevgi anlam demekse, anlam ne anlama geliyor?

Anlam demek, Allah demektir.

Sonuç, sevgi Allah demektir.
Gönderme Tarihi: 06.05.2004 - 14:47
asil_kalp_4 üyenin diger mesajlarini ara asil_kalp_4 üyenin Profiline bak asil_kalp_4 üyeye özel mesaj gönder asil_kalp_4 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: IMAM GAZALI!
asil_kalp_4 su an offline asil_kalp_4  
IMAM GAZALI!
160 Mesaj -
Ebu Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Ahmed' (H. 450/505/m. 1058-1111) Tus sehrinde dogdu. Yasadigi yüzyil siyasî bakimdan çalkantili, fakat Ilmî ve dinî hayat bakimindan Islâm dünyasinin ve hatta o günkü dünyanin en parlak dönemini teskil eder

. Ayrica Gazzâlî, yalniz döneminin degil, bütün Islâm düsüncesi tarihinin en önde gelen düsünürlerindendir. Ehl-i sünnet inancina yaptigi hizmet, kendisine Huccetü'l-Islâm lakabinin verIlmesine sebep oldu. FIkihta Sâfiî, kelâmde Es'ariyye ekolünü benimsemis olan Gazzâlî ömrünün sonlarini tasavvufî bir hayat içinde geçirdi.

Gazzâlî; Kelâmcilar, sûfiyye, bâtinîler ve özellikle yunan kaynakli felsefe dahil, devrinin bütün düsünce sekillerini olabildigince tahlil ve tenkitten geçirdi (De Boer, Islâm'da Felsefe tarihi, Çev, Yasar Kutlay s. 109).

Eserleri, Islâm dini ve düsüncesinin hemen her alani ile ilgili oldugu gibi, her zihin seviyesindeki Insan a hitabedecek sekilde de hem yaygin hem yüksek bir özellige sahiptir. Baslicalari; 0hyâ'ü-Ulûmi'd Dîn: Sam'da inzivada bulundugu sirada yazdigi, 0nanç, Ibâdet ve tasavvufa dair konulari içine alir. El-Munkiz'u-mine'd-Dalâl: Düsünce hayatini ve kendisinin geçirdigi ruhâ-manevî merhaleleri anlattigi eseridir. Bu eser degeri bakimindan Augustin'in "Les C onfessions" (itirafla) ina; Descardes'in "Metod üzerine Konusma" sina ve Rousseau'nun "itiraflar" ina benzetilir (HIlmi Ziya Ülken, Islâm Felsefesi-Kaynaklari ve Tesiri, Istanbul, 1967, s. 120). Mekâsidu'l-Felâsife: Felsefenin mahiyetini ve filozoflarin delillerini sergiler. Daha sonra tenkit edecegi Islâm messaî (Aristocu) felsefesinin güzel bir tanitimi mahiyetindedir.

Mi'yâru'l-Ilm ve Mihakkü'n-Nazar: Bu Iki eser, klâsik mantigin temel problemlerini sergiler ve mantigin öneminden bahseder.

el-Iktisad fi'l-i'tikad, Ilcamu'l-Avân an Ilmi'l-Kelâm, Mizânu'l-Amel, Miskâtu'l-Envâr, Cevâhiru'l-Kur'ân, er-Risâletü'l-ledunniyye Faysalu't-Tefrika, Kimyayi Saadet, Mearicü'l-Kuds, el-Mustasfa isimli eserleri ise Kelâm, tasavvuf ve ahlâka dairdir. Gazzâlî, sözü geçen eserleriyle Islâm inanç ve düsünce hayatinin günümüze kadar gelen meselelerinin hemen hepsiyle ilgilendigini göstermektedir.

Bütün endisesi Islâm akidesini, buna bagli olarak da Islâm ahlâkini ve düsüncesini savunup yaymak olan Gazzâlî, din ile dogrudan ilgili bulunmayan diger ilimleri de Islâm dinini esas alarak degerlendirmistir. Bu sebeple de devrinin gelenegine uyarak bütün ilimleri, Islâm inancini esas kabul ederek bir siniflamaya tâbi tutmustur.

Buna göre, ilimler önce;

a-Ser'î (dinîgöz kırpma ilimler: Usûl, yani Tevhid Ilmi ve furu' amelî ilimler.

b-Aklî ilimler: Rîyazî ve mantikla ilgili olanlar; Tabiî ilimler, metafizik (varlik Ilmi) diye ana bölümlere ayrilir. Daha sonra, Ilâhiyât, Siyâset ve Ahlâk da ayn ilimler olarak yer alir (Gazzâlî, Makasidu'l Felâsife Nsr. Süleyman Dünya, Kahire,1960, s. 134 vd).

Gazzâlî'nin ilimleri degerlendirisi, din-ilim ve din-felsefe iliskileri gibi, günümüz Insanini yakindan ilgilendiren hususlara isik tutacak mahiyettedir. Ona göre, matematik, Geometri ve Astronomi gibi ilimlerin olumlu veya olumsuz denebilecek sekilde din ile ilgili bir yönü bulunmamaktadir. Bu ilimlerin meseleleri, aklî delillerle ispat edilen konular olup, ögrenildikten sonra inkâra mahal bulunmayan hususlardir. Din adina bu gibi ilimlere karsi çikmak, dine zarar verir. (Gazzalî, el-Munkiz'u-mine'd-Dalâl, çev. HIlmi Güngör, Istanbul 1948 s. 18). Mantik Ilmi de dinin esaslariyla ilgili bulanmadigindan, onun reddedIlmesi dogru degildir. Sayet, yukardaki bu söz konusu ilimler din adina reddedilecek olursa, reddedenin aklinda hatta dininde bir kusur oldugu süphesi uyanabilir (Gazzâlî, a.g.e., s. 20-21).

Tabiati kendine konu edinen ilimlere gelince, bunlar, âlemdeki cisimlerden yani, gökler, yildizlar, yerdeki su, hava, toprak, ates gibi basit cisimlerden, hayvanlar, bitkiler, madenler gibi bilesik cisimlerin degisme ve gelismelerinden bahseder. Din, tip Ilmini oldugu gibi, bu çesit tabiata dair ilimleri de inkâr etmez. Ancak, felsefeciler (felâsife) ilâhiyata dair ve metafizikle ilgili konularda yanIlmislardir der (Gazzâlî a.g.e., s. 22-25).

Gazzâlî, Islâm dünyasinin siyasî çalkantili döneminde ve Islâm inancinin çesitli düsünce akimlariyla mücadele ettigi bir sirada yasadigindan, inanç konularini ele alip savunun kelâm Ilmini, aklî meseleleri isleyen felsefeyi ve dini hayati bu Ikisinin üstünde ve disinda tamamen ruhî bir yaklasim içinde görmeye çalIsan tasavvuf ekollerini ciddi bir tenkit ve tahlilden geçirme ihtiyaci duymustu. Onun birinci gayesi, Islâm inancina ve ehl-i sünnet akidesine gelebilecek her çesit hücuma karsi koymakti (Mâcit Fahri, Islâm felsefesi Tarihi, Çev. Kasim Turhan, Istanbul 1987, s. 174). Bu sebeple, günümüz müslümanlarina da isik tutacak bazi temel Ilkeler tesbit etmisti. Buna göre,

Kelâmcilar, Islâm dininin inanç esaslarini bid'at ehline yani, ehl-i sünnet ve'l-cemaat yoluna uymayan her çesit inanç ve düsünceye karsi savunurken, onlarin delillerini ve mantigini da kullanmak durumunda kalmislar, sadece karsilarindakilerin fIkirlerinin yanlisligiyla ugrasmamislardir. Oysa Gazzâlî'ye göre bu usûl ile halki bile ikna etmek mümkün degildir. Yine, kelâmcilar bu Ilmin amaci disina çikmislardir. Çünkü, herkes için yararli olmayacak olan bu Ilmi çok yayginlastirmislardir. Gazzâlî, Islâm inanç esaslarini bir savunma araci olan kelâm Ilmini, süpheye düsmüs zeki kimselerin süpheden kurtulmak gayesi ile ve Islâm inancini savunan bilginlerin' dini savunmak için ögrenmesinin uygun olacagini söyler.'

Gazzâlî'nin en mühim yönlerinden biri de, felsefe ile olan iliskisidir. Onunun felsefe çalismasi, Islâm düsüncesinde ve ilâhiyet alaninda kendisinden sonra gelen düsünürlerin ve düsünce alanlarinin herbirinde etkili olmustur. Bu konuda kullandigi metot ise, felsefesine karsi oldugu, Aristo mantigini kabul ederek ve felsefeyi yakindan taniyarak, felsefe tenkitçiligi seklinde ortaya çikar. (W. Montgommery Watt, Islâmî Tetkikler, Islâm Felsefesi ve kelâmi, çev. Süleyman Ates, Ankara 1968, s. 108 vd.).

Gazzâlî'nin bir felsefe tenkitçisi olarak Islâm dünyasinda derin etkisine ek olarak, onun "süphe, hakki götürür." prensibiyle Fransiz düsünürü Descartes'e "Sebep ile sonuç arasinda zorunlu bir baglilik yoktur" düsturu ile David Hume'a ve "Aklin bütün meseleleri kavrayamadigini" ileri süren Ilkesiyle de Alman düsünür Kant'a öncülük ettigi söylenir (Cavid Sunar, Islâm Felsefesi Dersleri, Ankara,1967, s. 115).

Gazzâlî'nin felsefe'den amaci, dinin felsefeden üstün oldugunu göstermektedir. Uasmak Istedigi sey de, her türlü süpheden uzak kesin (yakînîgöz kırpma bilgidir. O, aradigi kesin bilgiyi dünya ile ilgilerini kesmis olan kalbin safiyetinde bulur. bu tavriyla da genelde tasavvufa meyleder. Allah hakkinda bir bilgiye sahip olmanin sarti; mal, evlat, makam, mevki, vb. dünya ile ilgili baglardan kurtulma, dilin daima Allah'i zikretmesi ve nihayet dildeki zikrin kalbe intikâl edip, hatta kisinin kalbinden de lâfiz ve kelimelerin silinip, sadece onlari manasinin kalmasidir. Kisi ruhu temizleme yoluna girip, bu yolun gerektirdigi seyleri uygulamaya baslayinca, kendisinde Allah'i taniyip bIlmeye yarayan kesifler ve müsâhadeler zuhûr etmeye baslar (Gazzâlî, ihya, III, s. 19).

Hayatinin sonlarinda yazdigi ve bir otobiyografik eser olan el-Munkiz'u mine'd Dâlâl'de Gazzâlî kendi zihnî ve ruhî durumunu anlatir. Burada derin ve hakikati arayan bir süphe sergilenir. O, bu yipratici süpheden Allah'in lütfu ile kalbine attigi bir nur yardimiyla kurtulur. Böylece, apaçik hakikatleri aklin, akil yürütmenin ve mantigin yardimi olmaksizin yani delilsiz ve ispatsiz bir sekilde birdenbire kavramasi mümkün olmustur (Gazzâlî, el-Munkiz, s. 8), Allah'in kereminden gelen bu nur ile gerçege ulastiktan sonra, kendi zamanindaki hakikat arastiricilarini bu sahip oldugu ölçüye göre dört sinifa ayirir ki, bu tasnif, Islâm düsüncesindeki ana ekollerin bir elestirisi demektir.

a) Kelâmcilar: Bunlar, dinin esaslarini mantiktan çikardiklari delil ve kaidelere göre savunmaya çalisirlar. Fakat bunlar, "Hâl gözüyle" kesfedIlmemis apaçik dayanaklardan çikmadigi iç in yeterli gayretler degildir.

b) Felsefeciler (felâsife): Kendi gayretleriyle arastirdigi felsefede Gazzalî filozoflari üç ana grupta toplar:

1- Dehriyyûn (Materyalistler): Allah'in varligini ve ruhu inkâr eden; âlemin ezelî ve ebedî (baslangiçsiz ve sonsuz) oldugunu ileri sürenlerdir. Bunlar, kâfir ve zindik bir guruptur.

2- Tabîiyyûn (Natüralistler): Gazzâlî'ye göre bunlari da inkârci (zindik) saymak gerekir. Çünkü onlar, âlemi taniyinca, Allah'in varligini kabul ettiler fakat, ruhun ölmezligini ve ahiret hayatini inkâr ettiler.

3- 0lâhiyyun: Gazâlî'ye göre bu gurubun da iman esaslarina uygun bulunan yönlerinin yaninda, imanla uyusmayan taraflari da vardir. F elâsife (felsefeciler) zümresini teskil eden bunlarin önde gelenleri, Eflâtun ve Aristoteles'in düsüncelerini Islâm dünyasinda devam ettirenlerdir. Gazzâlî'ye göre felsefecilerin en mühim yanlislari, ilâhiyyat konusudur. Aristocu (messâîgöz kırpma diye bilinen bu filozoflar, gurubunun Tehâfütü'l-Felâsife (Filozoflarin tutarsizligi) adli ünlü eserinde üç meselede küfre, onyedi meselede de bid'at ve sapikliga düstüklerini ileri sürer (Gazzâlî, Tehâfütü'l-Felasife (Filozoflarin tutarsizligi) çev. H. Bekir Karliga, Istanbul 1981 s. 14-16). Buna göre felâsife; Kiyamet günü hasrin beden ile olmayacagini yani sadece ruhen vücud bulacagini, Allah'in âleme ait teferruati degil de sadece Küllî (genel kanunlari bildigi), Üçüncüsü de, âlemin kadîm (ezelîgöz kırpma oldugunu ileri sürdükleri için Gazzâlî'ye göre küfre girmisler yani, Islâm dini açisindan inkârci durumuna düsmüslerdir.

c) Bâtinîler: Gazzâlî'nin ehl-i sünnet inanci karsisinda degerlendirdigi ve reddettigi diger bir grup da, kendi döneminde Islâm akidesi için büyük tehlike teskil eden bâtinîlerdir. Bunlar, herseyin zahirî (dis) ve bâtinî (içderûnîgöz kırpma manalari bulundugunu iddia edenlerdir. Bunlara göre, bütün farzlarin ve sünnetlerin zahirleri birer Isaret ve remizden ibarettir, gerçek manalar ise, bâtinda gizlidir. Bâtinîler bu iddialarindan yola çikarak Ayetler Hadisler ve din ile ilgili her hususu bâtinî bir yoruma (te'vile) tabî tutarlar. Halbuki bu durum Islâm dinine uygun degildir.

Gazzâlî zamaninda Hasan Sabbah gizli bir teskilat kurup, etrafindaki fedâilerle dehset saçari hareketlere girismisti, kendini de ma'sum (hata etmez ve günahsiz) Imam diye tanitmisti. Bu durum, Islâm dini için hem inanç bakimindan hem de siyasî olarak bir tehlike olusturmustu. Onlarin temel Ilkeleri, birligi te'min etmek için bir Imam-i masum'â baglanmak ve bütün bilgileri ondan ögrenmek gerektigi seklindeydi (Gazzâlî, Munkiz, s. 31, vd.) Gazzâlî, onlara karsi, müslümanlarin Imam-i masum'u Hz. Muhammed (s.a.s)'dir. Biz, Allah tarafindan ona indirilen Kur'an-i Kerîm'e ve onun sünnetine bagliyiz diyerek, bâtinîligi kesinlikle reddeder (0brahim Agah Çubukçu, Gazzâlî ve Bâtinîlik, Ankara 1964 s. 51, 70).

d) Mutasavvife: Tasavvuf ehli

Gazzâlî, yukarda sözü edilen üç zümreyi Islâm dini karsisinda tenkit ettikten sonra, derinlemesine sûfileri tenkid eder. Ona göre sûfiler, Ilmin yaninda amelin de lüzumuna inanmis olan gurubu teskil eder. Onlarin gayesi, nefsi kötülüklerden temizlemek ve zIkir yoluyla kalpten, Allah sevgisinden baska her seyi atmaktir. Düsünce ile fiili (ameli) birlestiren tek yol buydu. Ona göre büyük sûfilerin arzu ettikleri sey, tatmak ve yasamakti. Nefsin arzularini yok etmek, kalbin dünya ile alâkasini kesmek, gurur, kibir, söhret ve gelecek endiselerini asmak onlarin baslica faziletleridir. Bu faziletler gerçeklesince Insanda kalp gözü açi lir. Gazzâlî'nin kalbin mahiyeti ve Kalp Gözü hakkindaki açiklamalari 0hya, Mizânu'l-Amel, munkiz, Risâletü'l-Ledunniyye ve Mikatü'l Envâr isimli eserleri basta olmak üzere, diger eserlerinde de yay Ilmis durumdadir. Burada onun kalp ve kalbî bilgi hakkindaki düsüncesi söyle özetlenebilir:

Kalp, Allah hakkindaki bilginin dogdugu yerdir. O, bir çesit cevherdir, Insan hakikati onunla kavrar. Kalp, Insan ruhunun kesf ve sezgi gibi en yüksek derecesini teskil eder. Ve bir ayna gibi esyanin aslini kavrar. Kalp, akilli kimseyi hayvandan, küçük çocuktan, deliden, ayiran bir mana tasir, maddî göz yani beden gözü disi (zahiri) görür fakat içi görmez. baskasini görür, kendisini görmez, sonluyu görüp kavram sonsuzu kavrayamaz. Kalp gözündeki nur ise bir olgunluk (kemâl)'tur, yukarda maddî göz için söylenen eksiklikler onda yoktur. O, baskasini idrak ettigi gibi, kendini de idrak eder. Ona, uzak-yakin birdir, esyanin sirlarina nüfûz edebilir. Kalp gözüne Akil, Ruh, Insanî nefs gibi isimler verilir. (Necip Taylan, Gazzâlî'nin Düsünce SIsteminin Temelleri, Bilgi-mantik-iman, Istanbul, 1989, s. 91 vd.).

Gazzâlî bu fIkirleriyle, soyut düsünce ve mantiga karsi, yasanmis tecrübeyi ve zevki koyarak, bunu hakikate ulastiran bir yol olarak görmüstü. Ona göre tasavvufun asil degeri de akil üstü (irrasyonel) âleme açIlmis bir kalp gözü olmasindan, nazârî olan ile amelî olani birlestirmesinden, hakikati bizzat yasanan tecrübeden çikarmasindan ve ahlâkî hayat için bir örnek olmasindan geliyordu.

Görüldügü gibi Gazzâlî, sûfîlerin zevk ve dînî tecrübe metotlarini benimser, fakat burada yanlis bir hükme varanlari da tenkit eder, meselâ; Allah ile birlestigini, ona hulûl ettigini, dînî cezbe ve istigrak (ekstaz) halinde, kendilerini her türlü dînî emrin üstüne çikmis diye kabul eden bazi sûfilerin bulundugunu, oysa, bu gibi durumlarina dine tamamen aykiri seyler oldugunu söyler (Gazzâlî el-Munkiz, s. 44, vd.; Necip Taylan, a.g.e. s. 108. vd.).

Gazzâlî'nin üzerinde durdugu çok önemli kavramlardan biri de Akil kavrami ve aklin din ile olan iliskisidir. O, akli çesitli anlamlarda kullanmistir. Meselâ; nazarî bilgileri kavramak için Insanin yaratilistan sahip oldugu kâbiliyettir. Insan, hayvandan bu hususiyeti ile ayrilir. Bazan, tecrübeden elde edilen bilgilere de akil denir. Nitekim, tecrübeli kimseye akilli kisi denIlmektedir. Ayni sekilde devamli olan mutlulugu kazanma kabiliyetine de akil denir. Bundan hareketle Gazzâlî'ye göre aklî ilimleri ser'î (dinîgöz kırpma ilimlere aykiri diye görenler câhillerdir. Akil, dogru yolu serîatsiz bulamadigi gibi, serîat (din) da ancak akil ile anlasilip açikliga kavusabilir, Bu anlamda akil göze, serîat da isiga benzer. Baska bir ifadeyle, din binadir, akil ise, onun temelidir. Binasiz temel anlamsizdir, temelsiz bina ayakta duramaz.

Akil ile Nakil (nass) iliskisinde yorum (te'vil) yapanin durumunu da Gazzâlî söyle tesbit eder. Te'vil yapanlar söyle gruplandirilabilir: 1- Yalniz nakle deger verenler, 2- Sadece Akla deger verenler. 3- Akli esas tutup nakli, akla tabi kilanlar. 4- Nakli esas alip, akli nakle tabi kilanlar, 5- Hem nakli hem akli esas alip Ikisine birden deger verenler. Gazzâlî'ye göre en dogru yolu bu besincisi bulmustur. KIsaca Gazzâlî'ye göre akil ve din birbirini tamamlar. Aslinda bu Iki taraf, birbirine aykiri da degildir. Din aklin degerini inkâr etmedigi gibi, onun önemini vurgulayan ve Insani düsünmeye yönlendiren bir çok Ayet-i Kerime ve hadisler vardir. Böylece Gazzâlî akil-din iliskisini karsilikli bir ihtiyaç ve uzlasma tarzinda yorumlayarak, aklî ilimler ile dinî ilimleri, din ile dine aykiri düsmeyen düsünceyi uzlastiran bir yol tesbit eder.

Gazzâlî'nin yasadigi dönemin dinî bakimdan oldugu gibi siyasî bakimdan da önemli oldugunu biliyoruz, o, siyasetle ilgili düsüncelerini et-Tibri'l-Mesbuk fi Nasaihi'l-Mülûk, el-Munkiz, ihya, Kimyay'i-Saadet, el-Iktisad fi'l-0'tikad gibi eserlerinde ilgisi oldukça belirtmistir. 0limler siniflamasinda siyasete ayri bir yer vermis ve siyasetin Insan ve toplum hayati için geregini belirtmistir.

Gazzâlî'ye göre siyaset, Insani iyi yola yönlendiren bir ilim olan ahlâkin yaninda yer alir. Insan hayati için bu dünyada belirlenmis davranis Ilkeleri gereklidir. Çünkü, onlar ayni zamanda ahiret hayatina hazirligin da bir geregidir. Saglam bir dünya teskilati ve çalismasi olmadan ahiret hayati içinde istikrar içinde çalIsamaz. Bir yerde kanun ve nizamin temin edilememesinden dolayi siyasî bir istikrarsizlik varsa, orada Allah'a hizmet edebilecek zihnî bir sükunet de olamaz onun için Insan dünya-ahiret uyumunu kurmalidir.

Gazzâlî, Insanin tek basina yasayamayacagi yani daima hem cinsine muhtaç oldugu Ilkesinden hareketle Islâmî yönetimi yani devletin gerekliligini belirtir. Bu durum, neslin devaminin sarti oldugu gibi, ihtiyaçlarin karsilikli iliskilerle temin edIlmesinin de sartidir. Fakat Insanlar toplum halinde yasarken, karsilikli iliskiler içinde bulunacaklarindan, aralarinda bazi kavga ve anlasmazliklar da tabiî olarak çikacaktir. Bunu önlemek için bir hukuk sIstemi ve hükümet gerekli bulundugu gibi, bu siyâsî nizami sagliyacak bilgi, basiret ve önderlik vasiflarina sahip kimselerinde bulunmasi gereklidir.

Gazzâlî, Islâm devlet baskanligi için altisi yaratilistan, dördü müktesep on özelligin bulunmasi gerektigini belirtir. Bunlar, bulûg çagina gelmis olmali, akilli, hür, erkek, duyu organlari saglam olmali, cesaretli ve otoriter olmali, adil olmali, çikacak yeni durumlara göre en uygun yolu seçebIlmeli, takva sahibi, cömert ve bilgili olmali (Harun Han Sirvanî, Islâm da siyasî Düsünce ve 0dare, s. 97. vd).

Gazzâlî'nin düsünce sIsteminin orjinal kabul edilen yönlerinden biri de, kendisinin bu konuda batili filozoflarla karsilastirIlmasina gerek duyulan sebeplilik (nedensellik) meselesidir. Tehâfütü'l-Felâsife isimli eserinde filozoflari tenkit ettigi en önemli felsefe problemlerinden biri olan bu konu, sebep-sonuç arasinda görülen iliskinin mutlak ve zarurî olmadigi seklinde özetlenebilir. Oysa, sebep-sonuç münasebeti felsefe ve mantikta birbirine kesin ve zarurî olarak bagli görülmektedir. Gazzâlî, böyle bir düsüncenin mucizeyi inkâr etmek olacagi anlayisindan hareketle, sebep-sonuç iliskisinin neticesini bir zarûret (vucûb) degilde olabilir (caiz) olarak görür. Çünkü sözkonusu Iki taraftan birinin varligi, digerinin de var olmasini gerektirmez ve böyle bir gereklilik anlayisi aliskanliktan kaynaklanir. Meselâ; susuzlukla su içmek, bunun kesIlmesiyle ölüm, ilâç ile sifa bulmak, gibi iliskilerin sonuçlari kaçinIlmaz degildir. Bunlarin birbirine bagliligi, Allah'in takdirinden dolayidir. Ve Allah kendi kudretiyle Isterse bunlari yaratmayabilir (Gazzâlî, Tehâfütü'l-Falâsife, s. 85)

Eserleri ortaçagda Lâtinceye çevrilen Gazzâlî, el-Gazel adiyla meshur olmustur. Özellikle yukarda degindigimiz sebeplilik konusunda Ockhamli William, Nikola ve Peter gibi hristiyan filozoflari etkilemisti. Bunun yaninda Gazzâlî, bilhassa Endülüslü Iki filozof olan Ibn Rüsd ve Ibn Tufeyl tarafindan ciddi sekilde tenkit edildi. Ancak Gazzâlî, onbirinci yüzyildan günümüze kadar ehl-i sünnet akidesinin saglam bir sekilde devam edip gelmesinden ve tasavvufta Ilmî otoritesiyle kendini daima hissettirmistir. Zamanimizda da Kelâm, FIkih, Islâm Hukuku, Tasavvuf, Ahlâk ve Felsefede önemli yerini muhafaza etmektedir.
Gönderme Tarihi: 26.02.2004 - 19:48
asil_kalp_4 üyenin diger mesajlarini ara asil_kalp_4 üyenin Profiline bak asil_kalp_4 üyeye özel mesaj gönder asil_kalp_4 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ANNE,BABA,COCUK,İSİM VE YETİMLE İLGİLİ HADİSLER!!!
asil_kalp_4 su an offline asil_kalp_4  
ANNE,BABA,COCUK,İSİM VE YETİMLE İLGİLİ HADİSLER!!!
160 Mesaj -
710. Bir adam, Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme gelip, þöyle dedi:
"Ey Allahýn Resûlü! Kendisine iyilik yapmaya kim daha lâyýktýr?"
"Annen, sonra annen, sonra baban, sonra yakýnlýk derecelerine göre diðer yakýnlarýn," buyurdu.
Ebû Hureyre radýyallahu anh. Buhârî.


711. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Yanýnda ana babasý, ya da onlardan biri yaþlanýp da, gerekeni yaparak cennete giremeyen kimsenin burnu sürtülsün!"
Ebû Hureyre radýyallahu anh. Müslim.

712. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allahýn hoþnutluðu babanýn hoþnutluðunda, öfkesi de babanýn öfkesindedir."
Ýbn Amr radýyallahu anh. Tirmizî.

713. Cahime dedi:
"Ey Allahýn Resûlü! Harbe katýlmak istiyorum, sana danýþmaya geldim."
"Annen var mý?"
"Evet."
"Onun yanýndan ayrýlma! Çünkü cennet, onun ayaklarý yanýndadýr."
Ýbn Cahime radýyallahu anh. Nesêî.

714. Esma: Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme sordum:
"Müþrik olan annem yanýma geldi. Ona yardým edeyim mi?"
"Evet. Annene yardým et!" buyurdu.
Esma radýyallahu anha. Buhârî.

715. Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme dedi ki:
"Ey Allahýn Resûlü! Çok büyük bir günah iþledim, acaba tevbe edebilir miyim?"
"Annen var mý?" buyurdu.
"Hayýr."
"Teyzen var mý?"
"Evet."
"Öyleyse ona bir iyilikte bulun!" buyurdu.
Ýbn Ömer radýyallahu anh. Tirmizî.

716. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir gün oturuyordu. Süt babasý geldi. Ona hemen elbisesinin bir tarafýný serdi. Süt babasý onun üzerine oturdu. Sonra süt annesi geldi. Elbisesinin öbür tarafýný da ona serdi. O da onun üzerine oturdu. Sonra süt kardeþi geldi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hemen ayaða kalktý, onu önüne oturttu.
Ýbn Sâib radýyallahu anh. Ebû Dâvud.

717. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Ana babasýna iyilik yapana ne mutlu! Allah onun ömrünü artýrsýn!"
Ýbn Enes radýyallahu anh. Taberânî.

718. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Babalarýnýza iyilik edin ki, oðullarýnýz da size iyilik etsin.
Siz kendiniz namuslu olun ki, kadýnlarýnýz da namuslu olsunlar."
Ýbn Ömer radýyallahu anh. Taberânî.

719. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"En iyiniz, ailesine iyi davranandýr. Ben, ailesine en iyi davrananýzým."
Aiþe radýyallahu anha. Tirmizî.

720. Yanýma bir kadýn geldi. Beraberinde iki kýzý vardý. Yanýmda bir hurmadan baþka yiyecek de yoktu. Hurmayý ona verdim. Onu iki kýzýna paylaþtýrdý. Kendisi bir þey yemedi. Sonra çýkýp gitti.
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem gelince, bu olayý ona anlattým. Þöyle dedi:
"Kimin bu þekilde kýzlarý olup da, onlara iyilik ederse, onun bu iyiliði, ateþe karþý bir perde olur."
Aiþe radýyallahu anha. Buhârî.

721. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Bir baba, çocuðuna güzel terbiyeden daha iyi bir miras býrakamaz."
Ýbn As radýyallahu anh. Tirmizî.

722. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim üç kýza, ya da kýz kardeþe, yahut iki kýz kardeþe, veya iki kýza bakýp, onlarý güzelce terbiye edip yetiþtirir, sonra da evlendirirse, cenneti hak eder."
Ebû Saîd radýyallahu anh. Tirmizî.

723. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim, erginlik çaðýna eriþinceye kadar iki kýzý yetiþtirirse, kýyamet gününde, o ve ben yanyana iki parmak gibi oluruz."
Enes radýyallahu anh. Müslim.

724. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kýyamet gününde, siz kendi isimleriniz ve babalarýnýzýn ismi ile çaðýrýlacaksýnýz. isimlerinizi güzel takýn!"
Ebû Derda radýyallahu anh. Ebû Dâvud.

725. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Muhammed adýný koyarsanýz, onu dövmeyin ve yoksun etmeyin!"
Ebû Rafi radýyallahu anh. Bezzâr.

726. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, çirkin ismi deðiþtirirdi.
Aiþe radýyallahu anha. Tirmizî.

727. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, "Asiye" adýný deðiþtirip yerine "Cemîle" ismini taktý.
Ýbn Ömer radýyallahu anh. Müslim.

728. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Ben ve yanaklarý solmuþ dul kadýn, kýyamet gününde, yanyana iki parmak gibi beraber olacaðýz. Mevki ve güzellik sahibi bu kadýn, kocasýndan dul kalmýþtýr. Kendini yetimlerine adamýþ ve bu durum onlar evleninceye, ya da ölünceye dek böyle devam etmiþtir."
Ýbn Mâlik radýyallahu anh. Ebû Dâvud.

729. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, parmaklarýný yanyana getirerek þöyle buyurdu:
"Ben ve yetime bakan kimse cennette iki parmak gibi yanyanayýz."
Sehl radýyallahu anh. Buhârî.

730. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim, müslümanlarýn arasýndan, bir yetimi yedirip içirirse, Allah onu elbette cennete koyar. Baðýþlanmayacak günahý varsa o baþka."
Ýbn Abbas radýyallahu anh. Tirmizî.

731. Bir adam, Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme, kalbinin katýlýðýndan yakýndý.
Bunun üzerine þöyle buyurdu:
"Yetimin baþýný okþa, yoksulu doyur!"
Ebû Hureyre radýyallahu anh. Ahmed.

732. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Sofralarýnda yetim bulunduran kimselerin sofrasýna þeytan asla yaklaþamaz."
Ebû Mûsa radýyallahu anh. Taberânî.

733. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Dul kadýnlarýn ve yoksullarýn yardýmýna koþan kimse, Allah yolunda savaþan, býkmadan gece namazý kýlan ve devamlý oruç tutan gibidir."
Ebû Hureyre radýyallahu anh. Buhârî.
Gönderme Tarihi: 25.02.2004 - 22:46
asil_kalp_4 üyenin diger mesajlarini ara asil_kalp_4 üyenin Profiline bak asil_kalp_4 üyeye özel mesaj gönder asil_kalp_4 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: EVLILIK,KADIN,DUGUN VE MAHREMLE İLGİLİ HADİSLER!!!
asil_kalp_4 su an offline asil_kalp_4  
EVLILIK,KADIN,DUGUN VE MAHREMLE İLGİLİ HADİSLER!!!
160 Mesaj -
456. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Ey gençler topluluðu! Gücü yeteniniz, evlensin. Çünkü bu, gözü haramdan daha iyi korur, edep yerini de.
Gücü yetmeyen ise, oruç tutmalýdýr. Çünkü orucun, þehveti kýrma özelliði vardýr."
Alkame radýyallahu anh. Buhârî.


457. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Dünya bir metadýr. Onun en iyi metaý ise, saliha bir kadýndýr."
Ýbn Amr radýyallahu anh. Müslim.

458. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Evlenen, îmanýn yarýsýný tamamlamýþ olur, kalan yarýsý hakkýnda ise Allahtan korksun!"
Enes radýyallahu anh. Taberânî.

459. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Karýsý olmayan adam yoksuldur, yoksul."
"Çok malý olsa da mý?"
"Çok malý olsa da."
"Kocasý olmayan kadýn yoksuldur, yoksul!"
"Çok malý olsa da mý?"
"Çok malý olsa da."
Ýbn Ebî Necih radýyallahu anh. Buhârî.

460. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kadýnla dört þey için evlenilir: Malý, soyu, güzelliði ve dini için. Öyleyse, elleri toprak olasý, sen dindarýný al!"
Ebû Hureyre radýyallahu anh. Buhârî.

461. Evlenmiþtim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sordu:
"Kiminle evlendin?"
"Dul bir kadýnla..."
"Neden dul kadýnla evlendin. Onun seninle, senin de onunla cilveleþeceðiniz bakire yok muydu?" buyurdu.
Câbir radýyallahu anh. Buhârî.

462. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Biriniz bir kadýnla evlenmek isterse, evlilik kararý vermede önemli olacak yerlerine baksýn!"
Câbir radýyallahu anh. Ebû Dâvud.

463. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Biriniz ailesiyle cinsel iliþki kurarken, "Bismillah! Allahým! Þeytaný bizden uzaklaþtýr, bize lütfedeceðin çocuktan da onu uzaklaþtýr," diye dua edip, sonra aralarýndaki bu iliþkiden çocuk yaratýlýrsa, ona þeytan asla zarar veremez."
Ýbn Abbas radýyallahu anh. Buhârî.

464. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve selleme, kadýnýn gebe kalmamasý için döl suyunu dýþarýya akýtma meselesini sorduk.
"Yapmanýzda hiçbir sakýnca yoktur. Eðer kýyamete kadar canlý bir varlýk yaratýlýp meydana getirilecekse, mutlaka yaratýlýr, meydana gelir. Olacak olur," buyurdu.
Ebû Saîd radýyallahu anh. Buhârî.

465. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Evlenme iþi için, iki kiþi arasýnda aracýlýk yapmak, en üstün aracýlýklardandýr."
Ebû Ruhm radýyallahu anh. Ýbn Mâce.

466. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Dul, kendisini evlendirme hususunda velîsinden daha yetkilidir. Kýzdan izin istenir, susmasý izin sayýlýr."
Ýbn Abbas radýyallahu anh. Müslim.

467. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Dininden ve ahlâkýndan hoþnut olduðunuz biri sizden kýz istemeye gelirse, verin! Vermezseniz, yeryüzünde kargaþa ve büyük bozgunculuk olur."
Ebû Hureyre radýyallahu anh. Tirmizî.

468. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Rabbiniz bir, babanýz bir. Arabýn arap olmayana, kýrmýzýnýn karaya üstünlüðü yoktur! Üstünlük, günahlardan sakýnýp iyi kulluk etmekledir."
Ebû Saîd radýyallahu anh. Taberânî.

469. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kadýnlarýnýzýn hayýrlýsý ile evlenmeye bakýn. Denginiz olanlarla evlenin! Birbirlerine denk olanlarý evlendirin."
Aiþe radýyallahu anha. Ýbn Mâce.

470. Ebû Talha, Ümmü Süleym ile evlenmek istedi. Onun cevabý þu oldu:
"Ey Ebû Talha! Vallahi, senin gibisi geri çevrilmez, fakat sen kâfir bir adamsýn, bense müslüman bir kadýným. Seninle evlenmem helâl olmaz. Müslüman olursan, bunu mehir yerine kabul ederim. Bundan baþka da senden hiçbir þey istemem."
Hemen müslüman oldu ve müslüman oluþu onun, evlenmede erkeklerin kadýnlara vermekle yükümlü olduklarý para ya da mal yerine geçti.
Enes radýyallahu anh. Nesêî.

471. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Bu evlenmeyi duyurun! Evlenme iþlerini mescidlerde yapýn! Üzerine de defler çalýn! Çünkü, helâl ile haramý ayýran þey, onu duyurmaktýr."
Aiþe radýyallahu anha. Rezîn.

472. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, kýzý Fatýmayý, bir yatak, bir su kabý ve bir de içi ot dolu bir yastýkla gelin gönderdi.
Atâ radýyallahu anh. Nesêî.

473. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Düðün yemeði birinci gün haktýr, ikinci gün sünnettir, üçüncü gün ise gösteriþtir. Her kim gösteriþ yaparsa, Allah onu herkese açýklar."
Ýbn Mesûd radýyallahu anh. Tirmizî.

474. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"En kötü yemek, zenginlerin çaðýrýlýp, fakirlerin çaðýrýlmadýðý düðün yemeðidir. Kim davete gelmezse, Allah ve Resûlüne âsi olur."
Ebû Hureyre radýyallahu anh. Buhârî.

475. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"iki kiþi yemeðe çaðýrýrsa, kapý bakýmýndan hangisi yakýnsa onunkini kabul et, çünkü kapýca yakýn olan, komþu olarak da yakýndýr. Eðer birisi önce çaðýrmýþ ise, onun davetini kabul et."
Humeyd radýyallahu anh. Ebû Dâvud.

476. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Haram, helâl olaný haram kýlmaz!"
Ýbn Ömer radýyallahu. Ýbn Mâce.

477. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allah, soydan haram kýldýðýný sütten de haram kýlmýþtýr."
Ali radýyallahu anh. Tirmizî.

478. Gaylan bin Seleme müslüman oldu. Câhiliye döneminde on tane karýsý vardý, onlar da onunla birlikte müslüman oldular.
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, ona dört tanesini alýkoyup gerisini boþamasýný emretti.
Ýbn Ömer radýyallahu anh. Tirmizî.

479. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Ey insanlar! Ben size, kadýnlarla "mutâ" nikâhý yapmak hususunda izin vermiþtim. Allah, þimdi süresi sýnýrlý olan bu tür nikâhý Kýyamete kadar haram kýlmýþtýr. Kimin de yanýnda bu çeþit kadýnlardan biri varsa, ondan hemen kurtulsun, verdiklerinden hiçbir þeyi de geri almasýn."
Sebre radýyallahu anh. Müslim.

480. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Karý koca birbirlerine bir sýr söylerler de, sonra onlardan birisi ötekinin sýrrýný yayar. Kýyamet gününde, mertebe bakýmýndan o Allah indinde en kötü insandýr."
Ebû Saîd radýyallahu anh. Müslim.

481. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Eðer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, kadýnýn, kocasýna secde etmesini emrederdim."
Ebû Hureyre radýyallahu anh. Tirmizî.

482. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Herhangi bir kadýn, kocasý kendisinden hoþnutken ölürse, cennete girer."
Ümmü Seleme radýyallahu anh. Tirmizî.

483. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kadýn, kocasýnýn yataðýný terkederek gecelerse, yataða dönünceye kadar melekler ona lânet eder."
Ebû Hureyre radýyallahu anh. Buhârî.

484. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"En hayýrlý kadýn, kocasý kendisine bakýnca onun gönlüne huzur veren, emrettiði zaman itaat eden, nefsinde ve malýnda kocasýnýn hoþlanmadýðý bir þey yapmayan kadýndýr."
Ebû Hureyre radýyallahu anh. Nesêî.

485. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Bir kadýn, beþ vakit namazýný kýlarsa, Ramazan orucunu tutarsa, namusunu korursa, kocasýna itaat ederse, ona, "Cennetin kapýlarýndan hangisini istersen oradan gir," denilir."
Abdurrahman radýyallahu anh. Ahmed.

486. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allahýn diþi kullarý olan kadýnlarýnýzý dövmeyin! Muhammed ailesine birçok kadýnlar geliyor, kocalarýnýn kendilerini dövmelerinden yakýnýyorlar.
Onlarý dövenler en hayýrlýlarýnýz deðildir!"
iyas radýyallahu anh. Ebû Dâvud.

487. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Cehennemliklerden olup da, henüz görmediðim iki sýnýf insan:
Ellerinde sýðýr kuyruklarý gibi kamçýlar, durmadan insanlarý dövüyorlar.
Giyinik, çýplak, baþlarý deve hörgücü gibi, eðilim duyan ve kendine eðilim duyuran kadýnlar sýnýfý.
Ýþte onlar cennete giremeyecekler ve kokusunu da bulamayacaklar."
Ebû Hureyre radýyallahu anh. Müslim.

488. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Benden sonra, erkeklere, kadýnlardan daha zararlý bir sýnanma nedeni býrakmadým."
Üsame radýyallahu anh. Buhârî.

489. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kocasý evde olmayan kadýnlarýn yanýna sakýn girmeyin. Çünkü þeytan, kanýnýzýn dolaþtýðý yerde dolaþýr."
Câbir radýyallahu anh. Tirmizî.

490. Kadýnýn, kocasýnýn erkek akrabalarýyla ýssýz yerde beraber bulunmalarý soruldu.
Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem: "Onlarla yalnýz kalmasý, ölümdür!" buyurdu.
Ukbe radýyallahu anh. Buhârî.

491. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Yanýnda uygun bir yakýný olmaksýzýn, hiçbiriniz bir kadýnla sakýn baþbaþa kalmasýn."
Ýbn Abbas radýyallahu anh. Buhârî.

492. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Ey Ali! Bakýþýna bakýþ ekleme! Zira, ilk bakýþ sanadýr, ama ikinci bakýþ zararýnadýr."
Büreyde radýyallahu anh. Tirmizî.

493. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Birbirini sevenler için nikâh kadar güzel bir þey görülmemiþtir!"
Ýbn Abbas radýyallahu anh. Ýbn Mâce.
Gönderme Tarihi: 25.02.2004 - 22:43
asil_kalp_4 üyenin diger mesajlarini ara asil_kalp_4 üyenin Profiline bak asil_kalp_4 üyeye özel mesaj gönder asil_kalp_4 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: BUNLARI BILIYOMUYDUNUZ!!!
asil_kalp_4 su an offline asil_kalp_4  
BUNLARI BILIYOMUYDUNUZ!!!
160 Mesaj -
cocuklar baharda daha fazla buyuyor.

odemeli telefon konusmalarinin cogu babalar gununde
ediliyor.

ortalama bir pire, kendi buyuklugunun 150
katiyukseklige ziplayabiliyor.bu orani tutturmak icin
bir insanin yaklasik 30 metre ziplamasi gerekli.

eger barbie gercekten yasasaydi vucut olculeri 97-72
82 cm olacakti.


ýnsanlar vucutlarinda 300 adet kemikle doguyorlar ama
yetiskin olduklarinda bu sayi 206 ya dusuyor.

her dort amerikalidan biri mutlaka televizyonda
gorunuyor.

uyurken, televizyon seyrederken yaktigimizdan daha
fazla kalori harciyoruz.

kelebekler ayaklariyla tat alirlar.

sariþinlarin esmerlere gore daha fazla saci vardir.

yillara gore ortalama alindiginda , her sene esekler
tarafindan oldurulen insan sayisi ucak kazalarinda
olenlerin sayisindan dahafazla.

kadinlar erkeklere oranla iki kat fazla goz kirpar.

ýnsan vucudundaki en guclu kas dildir.

gozleri acik tutarak hapsirmak imkansizdir.

ýnsanlar beyinlerinin sadece %10`unu kullanirlar.

filler ziplayamayan tek memelidir.

elektrikli sandalye bir disci tarafindan icat
edilmistir.

bir karincanin koku alma yetenegi en az bir kopeginki
kadar gelismistir.

amerikan havayollari, ucuslarda yolculara sundugu
kahvaltilarda hertepsiden bir zeytini kaldirarak 1987
yilinda 40 bin dolar kar etmistir.

yetiskin bir ayi, bir at kadar hizli kosabilir.

atlarin insanlardan 18 tane fazla kemigi vardir.

fareler kusamaz.

hapsirdiginiz zaman, kalbiniz de dahil olmak uzere
butun vucut fonksiyonlariniz bir an icin durur.

tom sawyer daktiloda yazilan ilk romandir.

hamambocekleri yaklasik olarak 250 milyon yildir
yasadiklari halde hicbir degisime ugramamislardir.

gozlerimiz hicbir zaman buyumez. ama burnumuz ve
kulaklarimizin buyumesi asla sona ermez.

kediler ultrason seslerini duyarlar.

zurafalarin ses telleri yoktur.

bir hamambocegi kafasi koptuktan sonra acliktan
olmeden dokuz gun yasayabiliyor.

ýngiltere`deki butun kugular kralicenin malidir.

kutup ayilari solaktir.

amerika`da satisa sunulan ilk cd, bruce springsteen`in
"born in theusa" albumudur.

bir karinca kendi agirliginin elli kati agirligi
kaldirabilir.

timsahlar dillerini disari cikaramazlar.

zurafa 35 cm uzunlukta siyah bir dile sahiptir.

yunuslar bir gozleri acik uyurlar.

kangurular geri geri yuruyemezler.

zebralar beyaz uzerine siyah cizgilidir.

dunyanin bir numarali domuz ureticisi ve tuketicisi
cinliler.

mexico city her sene 25 cm kadar batiyor.

buckingham sarayi`nda 602 oda bulunuyor.

yeni zelanda, dunyadaki her turlu iklimin yasandigi
tek ulke.

peru `da hic umumi tuvalet yoktur.

newton, yer cekimi kanununu fark ettigi zaman 23
yasindaydi.

dunyada insan basina dusen karinca sayisi bir milyon.

sag elini kullanan insanlar sol elini kullananlara
gore ortalama dokuzyil daha fazla yasiyorlar.

bir big mac hamburgerin ekmeginde ortalama 178 adet
susam bulunuyor.

bir insan yasami boyunca iki yuzme havuzunu dolduracak
kadar tukuruk salgilar.

bugune kadar bilinen en agir bobrek tasi 1.36 kg.

dunyanin en hizli buyuyen bitkisi bambu, bir gunde 90
cm kadar uzuyor=.

18 subat 1979 yilinda sahra colune kar yagmisti.

insanlar yasamlari boyunca alti filin agirligina esit
miktarda yiyecek tuketiyorlar.

dunyanin en buyuk seker ihracatcisi kuba`dir.

eskimo dilinde kar yagislarinin farklarini tarif etmek
icin kullanilan yirmiden fazla sozcuk vardir.

en yakin olduklari noktada, rusya ve amerika`nin
birbirlerine uzakliklari dort km `den daha azdir.

central park`ta yuzmek yasalara aykiridir.

kirli kar, temiz kardan daha kolay erir.

pablo picasso, parasizlik cektigi genclik gunlerinde
yaptigi resimleri yakarak isinirdi.

suudi arabistan`da hic irmak yoktur.

monakonun ulusal orkestrasi ordusundan daha genis bir
kadroya sahiptir.

zurafalar yuzemez.

ortalama olarak, amerika`da gunde uc adet cinsiyet
degistirme operasyonu gerceklesmektedir.

insan beyninin % 80`i sudur.

amerika`da her saat 40 kisi kanserden hayatini
kaybediyor.

bir kromozom bir genden daha buyuktur.

ýleri dogru bir adim atildiginda, insan vucudundaki 54
kas calisir.

ýnsan beyninin ortalama agirligi 1.3kg`dir.

birinin yuzunu hatirlamak icin beynin sag tarafi
kullanilir.

yetiskin bir insan gunde ortalama olarak 23 bin kez
nefes alir.

kaslari yukari kaldirmak icin 30 kasi harekete
gecirmek gerekiyor.

erkekler kadinlara gore on kat daha fazla renk koru
oluyorlar.

sadece bir tane kovboy filmi kadin yonetmen tarafindan
cekilmistir

amerikan havayollari, ucuslarda yolculara sundugu
kahvaltilarda her tepsiden bir zeytini kaldirarak 1987
yilinda 40 bin dolar kar etmistir.

penguen yuzebilen ama ucamayan tek kustur.

sineklerin bes gozu vardir.

baykus mavi rengi gorebilen tek kustur

bugune kadar bilinen en agir bobrek tasi 1.36 kg.

ortalama bir insan hayati boyunca iki yilini telefonda
konusarak harciyor.

ortalama bir buzdaginin agirligi 20 milyon ton.

new york bir zamanlar amsterdam`di.

virginia woolf kitaplarinin cogunu ayakta yazmistir.

pablo picasso, parasizlik cektigi genclik gunlerinde
yaptigi resimler yakarak isinirdi.

sigirlarin dort tane midesi vardir.

zurafalar yuzemez.yüzse bile kesin boðulur

sadece bir tane kovboy filmi kadin yonetmen tarafindan
cekilmistir.

döllenmeden sonra çocuðun boyu 5 milyon kat büyür...
Gönderme Tarihi: 18.02.2004 - 23:08
asil_kalp_4 üyenin diger mesajlarini ara asil_kalp_4 üyenin Profiline bak asil_kalp_4 üyeye özel mesaj gönder asil_kalp_4 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: EBU HUREYRE (r.a.)
asil_kalp_4 su an offline asil_kalp_4  
EBU HUREYRE (r.a.)
160 Mesaj -
Doðumu ve Yetiþmesi:


Ýsmi: Abdurrahman b. Sahr ed-Dûsi.


Yetim olarak büyüdü ve Besra bt. Gazvan'ýn yanýnda gündelikçi olarak çalýþýyordu.


Yemen'de doðdu, fakir bir ailenin çocuðu idi ve annesinden baþka kimsesi yoktu.


Cahiliye dönemindeki ismi "Güneþin kulu" anlamýna gelen Abdu'þ-Þems idi.


Müslüman Oluþu:


Ebu Hureyre (r.a), Tufeyl b. Amr ed-Dûsi'nin vesilesi ile Müslüman oldu. Hicretten altý sene sonraya kadar Medine'ye Resulüllah (s.a.v)'ýn yanýna hicret etmeyip kavmi Dûs arasýnda kaldý.


Resulüllah (s.a.v), Abdurrahman olarak isimlendirdi ve çoðunlukla ey Eba Hir diye nida ederdi.


Ebu Hureyre olarak isimlendirilmesi ise, çocukluðunda küçük kedisi ile çok oynamasýndan dolayý yaþýtlarýnýn Ebu Hureyre diye çaðýrmalarýndandýr.


Resulüllah (s.a.v)'a Hizmet ile Þereflenmesi:


Ebu Hureyre, Müslüman olduktan sonra kendini Resulüllah (s.a.v)'ýn sohbetlerine ve hizmetine adadý.


Annesinin Müslüman olmasý için dua etti ve annesi Resulüllah (s.a.v)'ýn duasý sonucu Müslüman oldu. Annesine iyilikte hiç kusur etmiyordu.


Ebu Hureyre, Suffe'de (Mesci-i Nebevi'de fakir sahabelerin kaldýðý bölüm) ikamet ediyordu. Böylece Resulüllah (s.a.v)'ýn tüm hareketlerini takip ediyor ve O'ndan hiç ayrýlmýyordu. Özellikle Resulüllah (s.a.v)'ýn ilmi unutmamasý için dua etmesinden sonra birçok hadis ezberlemiþtir.


Ebu Hureyre, Resulüllah (s.a.v)'tan 1600'den fazla hadis ezberlemiþtir. Ebu Hureyre: Muhacir kardeþlerim ticaretle, Ensar kardeþlerim ziraat ile uðraþýyorlar ben ise hadis ezberliyorum, diyordu.


Ýlim Sevgisi:



Ebu Hureyre (r.a) ilmi çok seven bir þahsiyet idi. Medine'de pazara gidip; siz burada oturuyorsunuz ve Mescit'te Resulüllah (s.a.v)'ýn mirasý daðýtýlýyor. Sizi bundan alýkoyan nedir? diyordu. Ýnsanlar Mescit'e gittiklerinde namaz kýlan veya Kur'an okuyan ya da ilim halkalarýndan baþka bir þey bulamadýklarýný söylemeleri üzerine Ebu Hureyre: Ýþte bunlar Resulüllah (s.a.v)'ýn mirasýdýr, diyordu.


Fetihlerden alýnan ganimetler ve bolluk arttýðýnda Ebu Hureyre'nin de evi, eþi ve çocuklarý oldu. Fakat bunlar onun ilme olan sevgisinden, tevazusundan, ibadetinden, cihadýndan ve itaatinden hiçbir þey eksilttirmedi.


Takvasý:


Muaviye b. Ebu Süfyan döneminde Medine valisi oldu. Bu durum takvasýndan hiçbir þey kaybettirmemiþ olup gündüz oruç tutar gece namaz kýlardý.


Ebu Hureyre (r.a) þu sözü hiç dilinden düþürmezdi: Yetim yetiþtim, fakir hicret ettim, Besra bt. Gazvan'ýn yanýnda karýn tokluðuna gündelikçi olarak çalýþtým, hayvanlara binerken ve inerken insanlara yardým ettim. Allah Teala beni (Besra bt. Gazvan ile) evlendirdi. Dinini yücelten ve Ebu Hureyre'yi imam kýlan Allah Teala'ya hamd olsun.




allah bizide inþ böyle buyukler gibi takva yapsýn dua ve slm ile...


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son endulus tarafından, 13.02.2004 - 00:21 tarihinde.
Gönderme Tarihi: 13.02.2004 - 00:06
asil_kalp_4 üyenin diger mesajlarini ara asil_kalp_4 üyenin Profiline bak asil_kalp_4 üyeye özel mesaj gönder asil_kalp_4 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konu olarak göster

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1016 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
nailgencer (44), Orchidee (37), onersinanc (67), sivas58 (59), selale 1 (48), kir cicegi (33), Türkiz (54), murad safak (48), hanik (56), musti58 (52), hvv23 (41), meryema (44), YUSSF (51), erdal.sahin (45), kadir_eyup (44), ufux (49), sankay (49), Ebu Muhammed (49), UmutK (47), yasmin79 (45), Turkiyeli 66 Ac.. (35), sayyad82 (42), Cerez (56), serapbuyukcivel.. (56), Mustafa. (53), crixso (47), fatihbeyza (51), aydinfuat1991 (34), bekar ögretmen (45), leventay24 (60), selyum (45), fatihmeskul (47), altug utku (46), emrebey (51)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.62532 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.