chloroquine ivermektin kaletra hydroxychloroquine fluvoxamine aldactone aldara aldipin alendron alesse aleve alges x algifor allegra allergodil allo 300 tablinen allo basan allopur altace alutan alzar amanol amaryl amilo basan amilorid comp amiloride hct amiodar amlo eco amlopin amlovasc amoxi basan amoxi cophar amoxi mepha amoxil amoximex anafranil sr anafranil antabus antabuse antalgit antamex antisacer antra antramups anvitoff apcalis oral jelly
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

11 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Gönderen Mesaj
Konudaki Mesajlar: ŞAŞKIN NURSUZLAR
kiyam_mesalesi su an offline kiyam_mesalesi  
ŞAŞKIN NURSUZLAR
14 Mesaj -

17- “Onlarýn (münafýklarýn) durumu, ateþ yakýn kimsenin durumuna benzer. Ateþ çevresindekileri aydýnlatýnca, Allah onlarýn ýþýðýný giderip kendilerini karanlýklar içinde, çevrelerini görmez bir durumda býraktý.”
18- “Onlar saðýrlar, dilsizler, körlerdir. Bu yüzden geri de dönmezler.”



“Düþman meçhul olduðu zaman daha zararlý olur. Kandýrýcý olursa daha habis (fena) olur. Aldatýcý olursa fesadý daha þedid (þiddetli) olur. Dâhili olursa zararý daha azim olur. Çünkü dâhili düþman kuvveti daðýtýr, cesareti azaltýr. Harici düþman ise bilakis asabiyeti þiddetlendirir, salâbeti (dayanýklýlýðýgöz kırpma artýrýr. Nifakýn (münafýklýðýn) cinayeti Ýslam üzerine pek büyüktür. Âlem-i Ýslam’ý zelzeleye maruz býrakan nifaktýr. Bunun içindir ki Kur'an-ý Azimü’þ-þan, ehl-i nifaka fazlaca teþniat ve takbihatta bulunmuþtur. (fenalýk ve kötülüklerini i’lan etmiþtir.) (Ýþaretü’l Ý’caz / Risale-i Nur Külliyatý C.2 syf: 1190)

Yüce Rabbimiz yukarýdaki ayetlerde verdiði müthiþ örnekle münafýklarýn durumlarýný ve halet-i ruhiyelerini bize öðretmektedir. Bilindiði gibi öðretimde misal ve örneklendirmenin faydasý ve tesiri pek çoktur. Getirilen örnek ne kadar güzelse tesir ve faydasý da o nispette artmaktadýr. Hatta bazen insan çok muðlâk ve derin akli meseleleri güzel bir örnekle görüyormuþçasýna anlayýp kavrar.

Üzerine karanlýk çöken her insan karanlýðý kaldýrýp etrafýný aydýnlatacak bir ýþýða ihtiyaç duyar. Ve bunun için bir ateþ yakmak ister. Ancak buna kimisi muvaffak olur kimisi ise olmaz. Ateþi yakmaya muvaffak olanlarýn kimisi ateþin deðerini bilir, sönmemesi ve ondan sürekli olarak istifade edebilmesi için elinden gelen bütün tedbirleri alýr, ona sürekli göz-kulak olur ve sönmemesi için de yakacaklarla onu besler. Kimisiyse ateþi umursamaz, deðerini yeterince bilmez, ona bahþedilen bu fýrsatý deðerlendirmez, gaflete düþer, tembellik eder, ateþini yakacaklarla beslemez. Bir de bakar ki ateþi sönmüþ, karanlýklar içinde ýþýksýz kalmýþ ve hiçbir þey görülmez olmuþ. Iþýða alýþmýþ olan bir insanýn, ýþýk birden bire sönünce ne kadar sýkýldýðý malumdur. Hele iþi olur ve etrafýndan da emin olmazsa iþi ve korkusu nispetinde telaþ ve sýkýntýsý artar.

Ýþte aynen bunun gibi kalbine küfür karanlýðý çöken veya baþlarýna taðuti (gayr-i Ýslami) bir yönetim geçirilen ve zalimlerin pençesinde kendini yalnýz hisseden her insanýn ruhu, kalbi ve aklý- farkýnda olsun veya olmasýn- mutlaka iman nurunu, Ýslam yönetimini ve Müminlerden müteþekkil bir cemaati istemekte ve aramaktadýr. Ýnsan Ýslam fýtratý üzerine yaratýlmýþtýr. Dolayýsýyla -farkýnda olsa da olmasa da- fýtri olarak Ýslam’ý aramaktadýr. Ýslam dýþýnda baþka bir þey onu tatmin etmez. Ýnsanýn sahip olduðu akýl, kalp, ruh ve sair duyu ve melekelere çöken karanlýðý Ýslam’dan baþka bir þey daðýtýp aydýnlatamaz, karanlýk karanlýkla daðýtýlmaz. Bilakis daha da katmerleþtirir. Parlatýcý cilalar, sahte yaldýzlamalar, batýl felsefeler ve zamaný geçmiþ muharref dinler Ýslam’ýn yerini tutamaz. Çünkü insaný yaratan Allahu Teâlâ onun için sadece Ýslam’ý ýþýk ve nur kýlmýþtýr. Ýslam’ýn dýþýnda baþka bir þey peþinde koþanlar yanlýþlýkla karanlýklar peþinde koþuyorlar.

Bilinçli veya bilinçsiz olarak Ýslam’ýn nurunu arayan ve ateþini yakmak isteyen bu insanlardan bazýlarýna Allahu Teâlâ þartlarý oluþturduðu halde onlar, nefsanî istek ve hýrslarýn veya insi ve cinni þeytanlarýn onlara galip gelmesi sebebiyle oluþturulan þartlardan ve imkânlardan istifade etmezler ve içinde bulunduklarý küfür karanlýðýnda yaþamaya devam ederler.

Bazý insanlar da oluþturulan þart ve imkânlardan fýrsatý kaçýrmadan hemen istifade etmeye baþlarlar; iman ederler, Müslüman’ca yaþarlar, Ýslam cemaatiyle beraber hareket ederler. Bunu ilahi bir lütuf olarak görürler. Allahu Teâlâ’nýn kalplerinde yaktýðý nurun sönmemesi için gece gündüz dikkatli davranýrlar, farz ve sünnetlerden müteþekkil deðiþik ibadetlerle beslerler. Ta ki ebedi istirahatgahlarýna ulaþýrlar. Bundan daha güzel bir lütuf yoktur. Rabbimiz bize de ihsan etsin (âmin)

Kimi insanlar da vardýr ki zayýf iradelidirler, tembeldirler, korkaktýrlar, nimetlerin deðerini bilmezler, daima ucuz ve kolay olana taliptirler ve hiçbir þeye tam olarak karar vermezler. Verseler de sebat etmezler. Sebat etseler de muhalif ve zýt olan hiçbir fikre ve düþmana karþý tavýr koyamazlar, her rüzgâra karþý eðilir ve her renge girerler. Arada bocalayýp daima iki yüzlülük ederler. Ýþte bu özelliklerinden dolayý oluþturulan þartlardan, imkânlardan ve Ýslami ortamdan ve nurdan tam olarak istifade etmezler. Ya zahiren Müslüman olur, Müslüman görünür ve dünyada bundan istifade etmeye çalýþýrlar. Veya samimi bir þekilde iman ederler ve Ýslam’ý yamaya çalýþýrlar. Fakat ahlaki yapýlarýndan dolayý onlara bahþedilen nurun kýymetini bilmeyip ömürlerini gafletle geçiririler ve ibadetlerle imanlarýný beslemezler. Böylece gittikçe kalplerindeki iman nuru zayýflar, cesaretleri kýrýlýr ve þer güçlere karþý Müslüman’ca bir tavýr gösteremez duruma gelirler. Ýnsi ve cini þeytanlar kalplerine ve evlerine nüfuz ederler; kalpleri ve evleri þeytanlarýn yuvasý haline gelir. Allahu Teâlâ da onlarý cezalandýrýp kalplerinde yaktýðý iman nurunu onlardan alýr. Ýlahi nur gidince kalpleri küfrün zifiri karanlýklarýna gömülür. Artýk kâfir ve inançsýzdýlar. Fakat zikredilen ahlaki yapýlarýndan dolayý Müslümanlara karþý gerçek yüzlerini ve kimliklerini ortaya koyma cesaretini gösteremezler. Her nabza göre uygun þerbet vererek dünya iþlerini yürütmeye çalýþýrlar.

Saðýrdýrlar. Nifakýn derin çukuruna düþen bu tip insanlar artýk saðýrdýrlar. Bunlar her sesi duyarlar; ama sadece hakkýn sesini duymazlar. Her söz onlar için önemlidir. Malayani (boþgöz kırpma ve nefsanî seslerin müþterileridirler; onlarý duyarlar. Yanlarýnda hak sesin önemi hiç olmadýðý için duymazlar. Ýnsanýn önem vermediði ve alýþageldiði sesleri duymadýðý malumdur. Hakkýn ninni ve nakaratlarýyla büyüyüp araya giren birçok nefsanî oturumlardan dolayý o sese önem vermeyen ve candan dinlemeyenler zamanla hakkýn sesine karþý saðýr hale gelirler. Bütün dünya duysa bile onlar duymazlar. Ýslam’ýn gür sesini dünyanýn en uzak ülkelerinin ve kulaklarý Ýslam’a en kapalý insanlarýn bile duymasý, ondan etkilenip kitleler halinde Müslüman olmalarý buna karþýn yerli münafýklarýn Ýslam’ýn bu gür sesini duymamalarý, ondan etkilenmemeleri ve küfürde asli kâfirleri bile geçmeleri bunun en bariz kanýtýdýr.

Laldýrlar. Kimi insanlar vardýr ki bazý kelimeleri veya harfleri söyleyemiyorlar. Bunlar ise hakký ve doðruyu söyleyemiyorlar, ýþýk veremiyorlar. Söndürülmüþ lamba ýþýk vermez. Kömür etrafýna kirden baþka bir þey saçmaz. Kap ancak içindekini akýtabilir. Bu insanlar gece-gündüz hevai ve nefsanî þeyler konuþabiliyorlar ancak hakka ve Ýslam’a dair konuþmaya gelince lal kesiliyorlar.

Kördürler. Bazý renk körleri veya yarasanýn gündüz görmemesi gibi bunlar da hak ve doðruluk körüdürler. Basarlarý (gözleri) varsa da basiretleri yoktur. Basar fotoðraf çeker, film çeker ve istihbarat toplar. Asýl tahlili yapan, tehlikeleri sezen, hastalýklarýn tespitini koyan ve reçetesini sunan ise basirettir. Basiret kör olduktan sonra basarýn görmesi fazla bir þey ifade etmez. Ebedi kurtuluþun yolunu tespit eden, binlerce batýlýn ve yanlýþýn içinde hak ve doðruyu tespit eden basirettir. Basiretin nuru da iman ve salih ameldir. Münafýklar bunlarý kaybetmekle basireti de kaybetmiþlerdir. Bu sebepler sadece maddeyi görebiliyorlar. Faniye tapýyorlar ve hep dünya menfaatlerinin arkasýnda koþuyorlar. Maneviyata, baki olana ve ahirete ait olan þeylere karþý ise kördürler. Bunlara talip olan Müminleri budala olarak görürler. Olmayan bir þeye talip olduklarýný ve faydasýz bir hayat yaþadýklarýn zannederler.

Medine-i Münevvere’nin münafýklarý, Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam’ýn binlerce güzel ahlakýný, iyiliðine, meziyetlerini ve Kur'an’la beraber yüzlerce mucizesini görmedikleri gibi bugünkü münafýklar da Kur'an-ý Kerim gibi mucizevî bir kitabý, Kur'an’ýn tefsiri ve beþeriyetin tek gerçek hayat programý, rehberi olan sünnet-i seniyyeyi ve binlerce mücessem hakikatler olan Ýslam âlimlerinin, dâhilerinin kitap ve eserlerini göremiyorlar. Fakat denizlerin ötesinde olan batýlýlarýn küflenmiþ, hiçbir ilmi deðeri ve gerçek hayatta hiçbir faydasý olmayan kitaplarýný görebiliyorlar ve gece-gündüz boþ beyinlerini onlarla dolduruyorlar. Hiç keþfedilmemiþ ve sadece onlara nasip olmuþ bir elmas definesi gibi onlarla avunuyor, anlatýyor ve asýl sahiplerine bile satmaya çalýþma komikliðine bile düþebiliyorlar. Kâfirlerin riyakârane yaptýklarý en ufak iyiliklerini görüyor, onlarla aldanýyor, onlara tutunuyor, onunla onlarý öve öve bitiremiyor ve kraldan daha kralcý kesiliyorlar. Fakat Müslümanlarýn dünya büyüklüðündeki binlerce iyilik, hayýr ve salih amellerini göremiyorlar. Görseler de olumsuz olarak görüyorlar; ya onlardan bahsetmezler veya çirkin yorumlarýyla çirkin suretlere sokarlar ve öylece anlatýrlar.

Ýsrail’de, Ýngiltere’de, Amerika’da... patlayan bir bombayý görüyor, kýnýyor, yapanlarý vahþi addediyorlar. Haftalarca üzüntü mesajlarý/yazýlarý yayýnlýyorlar. Ancak baþtanbaþa Ýslam âleminin iþgalini, milyonlarca Müslüman evlatlarýn mürtetleþtirilmesini, Irak’a, Filistin’e, Afganistan’a, Çeçenistan’a… yaðdýrýlan soykýrým bombalarýný görmüyorlar. Ya hiç bahsetmiyorlar veya haklý ve meþru bir savaþ olarak nitelendirip bu vahþetleri sergileyenlere her türlü hizmeti sunmaktan bir an olsun geri kalmýyorlar.

Ýþte nifakta bu derekeye düþen münafýklarýn aklý, esfel-i safiline varmadan baþlarýna gelmez, derin gafletten uyanmazlar. Hidayete yeniden dönmeleri söz konusu deðildir

.

Allahu Teala bizleri ve bütün Müslümanlarý kâfirlerin ve bu tür münafýklarýn þerrinden korusun. (Âmin)


Gönderme Tarihi: 30.08.2008 - 12:19
kiyam_mesalesi üyenin diger mesajlarini ara kiyam_mesalesi üyenin Profiline bak kiyam_mesalesi üyeye özel mesaj gönder kiyam_mesalesi üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: ‘MALUM GÜRUH’UN HAFAKANLARI
kiyam_mesalesi su an offline kiyam_mesalesi  
‘MALUM GÜRUH’UN HAFAKANLARI
14 Mesaj -

Baþtan söyleyeyim: malum güruhu dýþarýdan deðerlendiren, kendilerine yabancý biri deðilim. Bilakis bizden birileri olduklarý zannýyla kendilerine yönelmiþ ve bir yýl boyunca dakika dakika “küçük dünya”larýnýn atmosferini solumuþ bir kimseyim.

Yine kendilerine yöneldiðimde bugün sahip olduðum menfi düþünce ve kanaatlere de sahip deðildim. O dünya vesilesiyle rabbime yakýnlaþacak ve nurlarda mesafe katedecektim. Yanýlmýþým… Ýyi niyetimde yanýldýðýmý baþkalarý deðil onlar gösterdi.

Her þeye raðmen iyiniyet ve kardeþlik hukukunu muhafaza etme adýna en azýndan sessiz kalmak ve aleyhlerinde bulunmamak kanaati doðrultusunda karar vermiþtim ki bu kanaatimde de yanýldýðýmý bilakis malum güruh’un kardeþlerimin koynuna saldýðý yýlana karþý kardeþlerimi uyarmam gerektiðini bana ders verdiler.

Ýþte bu yazý malum güruh’un hezeyan ve hafakanlarýný, yaþamýþ birinin zaviyesinden masaya yatýracak ve bu kiþi bir kýsým iyi niyetli kardeþlerine karþý sorumluluðunu ifa edecektir. Zira “Mü’min mü’minin aynasýdýr” ondaki kusur, eksiklik ve yanlýþlýklarý ona yansýtmakla mükelleftir. Yine “Hakiki iman eden kimse kendisi için istediðini kardeþi için de isteyendir.” Biz kendimiz için o tür hezeyan ve hafakanlarla sersemleþmeyi istemediðimiz gibi halen sersemleþmemiþ kardeþlerimiz için de istemeyiz.

Daha fazla israf-ý kelam etmeden malum güruh’un hafakan ve hezeyanlarýný þehadet aynasýndan yansýtalým:

Birincisi; malum güruh amacýný Türklüðe ve Türk milliyetçiliðine “hizmet” olarak tayin etmiþ, olumsuzluklarýn bir kýsým þahýslardan kaynaklandýðýný kabul etmekle beraber Türk ve Türkçü devlet ve iktidar yapýsýný kutsamýþtýr. Türk MÝT’i kutsal, Türk Ordusu kutsal, Türk Polisi kutsal binaenaleyh devlet kutsaldýr.

Ýkincisi; malum güruh bu topraklarda ve tüm topraklarda dinin bir örf ve anane olarak amaca (haþa) meze yapýlmasýndan yanadýr. Bu yüzden dini ve dindarlarý kullanmak pek tabii ve gerekli olarak görülmektedir.

Üçüncüsü; malum güruh “Ýslam hizmetkarý, Müslüman, mücahid” bilinmekten ve görünmekten þiddetle sakýnýr. Ancak mütedeyyin kimseleri hizmet saflarýna, örgüte, kazandýrabilmek için dini ve dini tabirleri kullanmak gerekirse kullanmaktan perva etmez. Ancak dine alerjisi olanlara karþý dindarlýðý ve dini tabirleri kesinlikle tasvip etmez. Onlarýn moda kavramlarý ve inançlarý “milliyetçi, demokrat… vs”dir.

Dördüncüsü; malum güruh dünyayý ondan ibaret sandýðý “küçük dünyam”lara insanlarý hapseder ve özellikle de Ýslam dünyasý denen dünyayý, örgüte katma ataklarý dýþýnda, yok sayar. Dergiyse, gazeteyse, TV’yse, radyoysa, okulsa, kolejse, dersaneyse, kýrtasiyeyse, maðazaysa, þirketse, holdingse, bankaysa, kitapsa, albümse… artýk her neyse dünyalarý tamamdýr. Baþka renkten kardeþleri yoktur. Ýhvan, Ýran, Hizbullah, Milli görüþ, nurcular, Süleyman Efendiler, tarikatler… yoktur. Ne varsa onlarda vardýr. Gerisi yoktur. Yok olduðundan, varsa da haberleri yoktur. Bana göre vardýr. Malum güruh da ben olmadýðýna göre…

Beþincisi; Pkk kendisini – temelde hiç alakasý olmamasýna raðmen- nasýl ki yegane Kürd, Kürd temsilcisi, Kürdlerin kurtarýcýsý görüyorsa ve kendinden olmayan sað-sol herkesi düþman, kandýrýlmýþ, hain, iþbirlikçi…vs görüyorsa malum güruh da kendisi dýþýndaki herkesi kandýrýlmýþ, düþman, hain, iþbirlikçi, ajan vs görür.

Kendisini dev aynasýnda gören malum güruh kendisi dýþýndaki Müslümanlardan söz dinlememeye ve saðýr-dilsiz-kör olmaya yabancý deðildir; hatta baþlýca ahlaklarýndan biridir bu. Buna raðmen malum güruh içerisindeki insanlarýn nasýl bir psikolojik hava içerisinde hezeyan ve hafakanlara müptela edildiðini anlatmak açýsýndan þahit olduðum bazý noktalarý zikredeyim:

a- Malum güruha göre Türkçeyi yaymak vaciptir. Bu yüzden siyahý ve kýrmýzýsýyla tüm dünya çocuklarýna Türk marþlarýný ve müptezel þarkýcýlarýn nemenem þarkýlarýný ezberletip m.kemal’i dünyanýn her tarafýndaki körpe zihinlere tanýtmayý en büyük hizmet görürler.

b- Malum güruha göre Kürdü, Lazý, Çerkezi, Arabý ve sairesiyle herkesin anayurdu ortaasyadýr.

c- Malum güruh öðrenci evlerinde kalanlara daima amerikan ve batý menþeli filmler seyrettirip ders ve ibretler çýkarttýrýr. Ýslami filmlerin özellikle de Ýran Ýslami filmelerinin esamesi okunmaz. Nelerine lazým… Ashab-ý Kehf’i, Hazret-i Meryem, hidayet imamlarý onlara ne ders verecek ki… Futbol, film, dizi ve benzeri þeyleri amaç deðil araç yaptýðýnýzý söyleyecek ancak bunlarýn kuþatmasý altýnda amacýn ne olduðunu hatýrlayamayacaksýnýz. Zira inandýðýnýz gibi yaþamadýðýný için yaþadýðýnýz gibi inanmaya baþlayacaksýnýz.

d- Malum güruh kurgu ve korku üzerine kurulu bir dünyada yaþatýr baðlýlarýný. Buna göre sürekli olaðan dýþý þeyler vukua gelmekte her hareketleriyle mucize ve kerametlere mazhar olmaktalar. Rüyalar, iþaretler....neler neler…

e- Korku denen þey de þudur: malum güruh örgüt elemanlarýný herkesin ajan ve düþman olabileceði paradoksuyla yaþatýr. Özellikle malum güruhtan olmayan mütedeyyin insanlar… onlar bilmem kimin ajanlarýdýrlar. Sefahet içerisinde yaþayan biri ajan olmayabilir ancak dindar birinin ajan olmadýðýný düþünmek mümkün deðildir. Herkes ajan…herkes düþman…

f- Malum güruh çok yüzlülükle(iki yüz yetmiyor) iþlerini görür. Hep olduðundan farklý görüneceksin. Dindara dindar ayaðýyla yaklaþýp örgüte kazandýrmaya çalýþacaksýn. Türkçüyü Türkçülükle…

g- Ýlgilendiðin kimseye bilmem kaç cm’den fazla yakýn durmayacaksýn. Senin abdest aldýðýný, uyuduðunu görmeyecek. Adeta melek gibi davranmalýsýn. Daha doðrusu seni melek olarak tasavvur etmeli… sigara içeceksen, karý-kýz iliþkileri kuracaksan ilgilendiðin kimseler seni görmeyecek. Top sakalýný öðrencilerine ders anlatacaðýn güne göre ayarlayacaksýn. Ev abisi sýnýftaki kýzý ayartacak, aðabeyler sýnýftakilerle p.... cd’ler alýp verecek, bölge abisi sapýðýn daniskasý olacak… ama hep dindar görüneceksin örgüt içinde…

h- Örgüte kazandýrmak için olmadýk yakýnlýk ve samimiyet göstereceksin baktýn örgütten olmuyor duvar gibi bir surat ve bir daha selam-kelam yok… hele ki baþka bir Ýslamcý kesimden ise…

j- F.g’nin vaaz ve kitaplarýný hayatýnýn kaçýnýlmaz motiflerinden biri yapacak ancak hiç alakasý olmayan bir yaþam sürdüreceksin. Týpký söyleminle eylemin uyuþmadýðý gibi…

k- Dünyanýn en hayýrlýlarý Türklerdir ve tüm dünya batmýþ halde malum güruh dýþýnda kurtarýcý ve gayret eden yok. Yegane kurtarýcý malum güruh olup herkes onlara muhtaçtýr.

l- Risale-i Nur gruplarýndan öðrenci koparacak onlara gitmemeleri için tedbirler düþüneceksin. Maneviyat mý? Önemli deðil. Önemli olan benim örgütüme katýlmasý…

m- Örgütünün en önde gelenleri ve kurucularýaglamesela Nureddin Veren) senden kopunca hain-alçak olacak, sözü yalan olacak, onu konuþturmayacak gerekirse devlet gazetesinin yayýnýný bile durduracaksýn. Ancak bir müslümanýn aleyhine konuþan herkese büyük ümitlerle sarýlýp, Müslümanlara emansýz bir savaþ açacaksýn, saldýracaksýn.

n- Amerikada amerikan bayraðýnýn dalgalandýðý malikanelerde ABD’ hükümetinin resmi korumasýnda yaþayacak, kafirler tarafýndan övülüp takdir edilecek, papaz ve hahamlarla samimiyetin had safhada olacak, en pis iþlere bulaþanlarý istihdam edecek, iþkenceci polislerin bulunacak –iþkence arasý namaz kýlan- en derin adamlar seninle olacak, seni övecek ve sen deðil de senden olmayanlar satýlmýþ-ajan olacak… malum güruh dediðin böyle ve daha fazlasý olacak.

o- Hoþgörüyü aðzýna sakýz edip Müslümanlarý tekfir, tahkir ve tezyif edip sonra da radikal-aþýrý sen deðil de sana bile Müslüman ve kardeþ bakanlar olacak… malum güruh böyle ve daha fazlasý olacak…

p- Temiz Müslüman çocuklarýný alýp Müslümanlýðýn malum örgüte hizmet ve direktiflerine uymak olduðunu idrak ettirecek ve onu ahlaken ami bir seviyede iðfal edeceksin.


Hala aklý baþýnda olanlara ve istima’ makamýndaki mülhide derim ki:

Vakit varken aklýnýzý baþýnýza alýn. Kendinize gelin. Bilin ki iman sevgi ve buðz’dan ibarettir. Allah’a döndürülüp her þeyden hesaba çekileceðinizi ve dünyevi iktidarlarýn geçici olduðunu unutmayýn.



Eðer düþmanlýðýnýza devam ederseniz evvel ahir sözümüz “HASBUNALLAHU WE NÝ’MEL WEKÝL’DÝR.”


Gönderme Tarihi: 30.08.2008 - 12:08
kiyam_mesalesi üyenin diger mesajlarini ara kiyam_mesalesi üyenin Profiline bak kiyam_mesalesi üyeye özel mesaj gönder kiyam_mesalesi üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: Konu icon HIRİSTİYANLARIN GAZETESİNDEN PEYGAMBER EFENDİMİZE HAKARET!..
kiyam_mesalesi su an offline kiyam_mesalesi  
RE: RE: Hani nerde kaldi dinlerarasi diyalog???
14 Mesaj -
Alıntı
Orijýnalý Abdullahbiri

Alıntı
Orijýnalý RuBAi

Dinler arasi diyalog deniliyordu, hani nerede???????? Nerde kaldi diyalogçular?? Heryerde diyalog naralari atiliyordu, neden simdi hiçbir tepki gelmiyorrr???
Bastan beri belliydi niyetleri..
Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v.), canimiz herseyimiz Peygamberimiz karikatürize ediliyor, ama nedense "HOCA EFENDI"nin sesi çikmiyor, diyalog denilince medya'da yer almayi biliyor nedense..telaşlı
KINIYORUM!!



Kýnýyorum...

Teblið yaptýklarýný iddia edenler..

Bizim onlarla Amentumuz birdir diyenler..

Yapmayýn bunlarýn sizlerle bir diyalog kurma gibi niyetleri yok dediðimizde, bizi kendi cemaatlerinin düþmaný gibi görenler..

Müslümanlarýn gördükleri zulüm karþýsýnda göstermiþ olduklarý direniþleri islami terör diye nitelendirenler...

Biz onlarla diyalog kuruyor ve içlerine girip kültürümüzü yayýyoruz, Dünya barýþýný saðlýyoruz, dinler arasý hoþgörüyü saðlýyoruz medeniyetler arasý köprü kuruyoruz diye seminerler düzenleyenler, bahçeler kuranlar..

Bunlar bizim peygamberimizi kabul etmiyor, nasýl bunlarla diyalog kurabiliyorsunuz diye uyarmýþtýk.

Ýþ þimdi hakarete geldi dayandý.

Kýnýyorum...

Diyalogunuzu da, seminerlerinizi de, köprünüzü de, bahçenizi de






dinler arasý diyaloðmu????

hangi dinlerle?

Allah indinde tek din ve mübarek din islam deðilmiydi?

diðer dinlerin reddiyesi verilmiyormu bu þekilde??

o zaman denilmiyecekmiydi dünyada tek din var oda ÝSLAMDIR!

Dinler arasý diyaloðu çýkartmaya çalýþanlarýn tek bir amacý vardýr oda islamýn izzetini, papalarýn ellerini öperek, ayaklar altýna almaya çalýþmaktýr. filistinde onca çocuk þehid edilirken, israilde bir þehadet timinin yaptýðý operasyon sonucu yalnýþlýkla ölen israili çocuðun yerinde olmak isteyenler asla islam dinine mensub olamazalar onlar ancak kendilerini kandýrýyorlar.

konuya gelince


LA ÝLAHE ÝLALLAH MUHAMEDUN RESULULLAH
LA ÝLAHE ÝLALLAH ÝSA RUHULLAH
LA ÝLAHE ÝLALLAH MUSA KELÝMULLAH
LA ÝLAHE ÝLALLAH ÝBRAHÝM HALÝLULLAH........

Gönderme Tarihi: 30.08.2008 - 11:50
kiyam_mesalesi üyenin diger mesajlarini ara kiyam_mesalesi üyenin Profiline bak kiyam_mesalesi üyeye özel mesaj gönder kiyam_mesalesi üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: HZ. MUHAMMED’İN HAYATINA BAKIŞ (nebevi hareket metodu)
kiyam_mesalesi su an offline kiyam_mesalesi  
14 Mesaj -

6.DÖNEM : FÝTNE KALKINCAYA VE DÝN YALNIZ ALLAH’IN (CC) OLUNCAYA KADAR SINIR TANIMADAN MÜCADELE ETME



Mekke’nin fethiyle Müslümanlarýn önündeki büyük engel ortadan kalkmýþ ve o coðrafyada Müslümanlar en güçlü ve dinamik topluluk olmuþlardý. Bundan sonra, Allah’ýn (cc) ismini yüceltmek, Ýslam mesajýný insanlara ulaþtýrmak ve fitneyi ortadan kaldýrmak için sýnýr tanýnmadý. Bakara suresi 193. ayette ifade edilen emir ve prensip üzere hareket edilmiþtir. Allah (cc) bu ayet ile Müslümanlara cihad emri vermiþ ve yeryüzünde fitnenin kaldýrýlmasýna deðin mücadelenin kesintisiz sürdürülmesini istemiþtir. “Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnýz Allah için oluncaya kadar onlarla savaþýn. Þayet vazgeçerlerse zalimlerden baþkasýna düþmanlýk ve saldýrý yoktur.” (Bakara 193)

Bu döneme bu yüzden; FÝTNE KALKINCAYA VE DÝN YALNIZ ALLAH’IN (CC) OLUNCAYA KADAR SINIR TANIMADAN MÜCADELE ETME dönemi denebilir.

Savaþ ayetleri iki çeþittir. Bir kýsmý savaþ için izin ve cevazdýr ki, bu savunma savaþýdýr. Hac suresi 39 ve 40. ayetlerde belirtildiði gibi. Bir kýsmý da savaþ için emirdir ki, bu cihad savaþýdýr. Tevbe suresi baþlý baþýna Müþriklere ihtar ve Mü’minleri teþfik olmakla birlikte, 36. ayet bu cümledendir. Yine Bakara suresi 190-195 ayetleri bu cümledendir. Savaþ için izin deðil, savaþ için emir ifade etmektedir. Bakara suresi 193. ayet, Müslümanlarýn bu konudaki hareket tarzýný ifade eden genel prensip ve ilkeleri içermektedir.

Cihad emri ve Mekke’nin fethiyle birlikte, Müslümanlar yeni bir döneme girmiþlerdir. Bu dönemde artýk sadece savunma harbi yapýlmamaktadýr. Artýk Allah’ýn (cc) kelimesini yüceltmek, Ýslam mesajýný mümkün olan her yere ulaþtýrmak ve böylece insanlara kurtuluþ yolunu göstererek Rablerini tanýyýp ibadet etmelerinin önündeki fitneleri kaldýrmak için cihad yapýlmaktadýr.

Bu dönemde Müslümanlarýn bir devleti olmakla birlikte, iktidar sahibidirler. Yönetim þekillenmiþ ve tüm faaliyetler devlet eliyle yürütülmektedir. Mekke’nin fethinden sonra Ýslam hakimiyeti altýna giren bütün beldelere bizzat Rasulullah (sav) tarafýndan valiler tayin edilmiþ ve onlar vasýtasýyla Ýslam ahkamý tatbik ettirilmiþtir. Rasulullah’ýn (sav) irtihalinden sonra da Ýslam halifeleri tarafýndan ayný yol izlenmiþ ve yönetim konusunda taviz verilmeyerek Ýslam ahkamý devlet eliyle icra edilmiþtir.

Mekke’nin fethinden sonra Huneyn seferi, Taif kuþatmasý ve Tebük seferi bu dönemde yapýlmýþtýr. Ýslam düþmanlarýnýn Müslümanlara karþý hazýrlýk yaptýðýný duyan Rasulullah (sav) ordu hazýrlayýp üzerlerine gitmiþtir. Bu þekilde Ýslam devleti caydýrýcý bir rol üstlenmekle birlikte, Ýslam mesajýnýn diðer beldelere ulaþmasýnýn da yolu açýlmýþtýr.
Rasulullah (sav) vefat ettikten sonra, ardýndan gelen halifeler çok sayýda seferler düzenlemiþ, pek çok beldeyi Ýslam topraklarýna katarak Ýslam davetini dünyanýn bir çok yerine ulaþtýrmýþlardýr. Bu seferler sýrasýnda çetin savaþlar yaþanmýþ ve Müslümanlar þehit vermiþlerdir. Çünkü Rasulullah’ýn (sav) vefatýyla vahiy sona ermiþ ancak, Ýslam daveti son bulmamýþtýr. Ýslam ümmeti, Rasulullah’ýn (sav) miras býraktýðý Ýslam davetini omuzlayýp sürdürmekle mükellef kýlýnmýþtýr. Bu mükellefiyetini yerine getirmek için fitne ile mücadele etmek, Ýslam’ýn önündeki engelleri kaldýrýp Allah’ýn (cc) kelamýný yüceltmek gerekir. Ýþte bu sorumluluðun gereðidir ki, Rasulullah’tan (sav) sonra gelen halifeler Ýslam davetini yaymýþlar ve bu uðurda savaþlara giriþmiþlerdir. Yoksa burada amaç ne toprak elde etmek ve ne de insanlarý zorla Ýslam dinine dahil etmektir. Çünkü dinde zorlama olmayacaðýný bizzat Kur’an emrediyor.

Biz bu dönemi özellikleri itibariyle maddeler halinde sýralarsak þu sonuçlar ortaya çýkar.

1-Müslümanlar artýk devletleþmiþ ve devlet düzeni içinde hareket etmiþtir.

2-Yetki sahiplerinin eliyle bireysel, ailevi, sosyal, ekonomik, hukuki, siyasi ve askeri alanlarda Ýslam’ýn emir ve yasaklarý bütünüyle uygulamaya konulmuþtur.

3-Ülke içinde olduðu gibi ülke dýþýnda da (diðer devletlerle) iþler devlet eliyle ve devlet düzeninde yürütülmüþ ve bu konuda Ýslam’ýn koyduðu (siyasi ve askeri) emir ve yasaklar çerçevesinde hareket edilmiþtir.

4-Ýslam mesajý, devletin gücü ve imkanlarý nispetinde ülke sýnýrlarý dýþýnda mümkün olan yerlere ulaþtýrýlmaya ve bunun önündeki engeller, Ýslam’i kurallar içinde ortadan kaldýrýlmaya çalýþýlmýþtýr
.
Gönderme Tarihi: 29.08.2008 - 10:32
kiyam_mesalesi üyenin diger mesajlarini ara kiyam_mesalesi üyenin Profiline bak kiyam_mesalesi üyeye özel mesaj gönder kiyam_mesalesi üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: HZ. MUHAMMED’İN HAYATINA BAKIŞ (nebevi hareket metodu)
kiyam_mesalesi su an offline kiyam_mesalesi  
14 Mesaj -

5.DÖNEM : SADECE SALDIRGANLARA KARÞI KUVVET KULLANMA




Mekke’den Medine’ye yapýlan hicretten sonra, daha önce sair yerlere hicret edenlerin bir kýsmýnýn da gelmesiyle, Müslümanlar Medine’de toplanmýþ ve Medine’nin en güçlü yapýsý (topluluðu) haline gelmiþlerdi. Bu arada Rasulullah (sav), Müslümanlarýn, kendileriyle ayný kavimden, kabileden veya aileden olsalar bile, iman etmeyenlerden tamamen baðýmsýz ve ayrý bir topluluk olduðunu ilan etmiþ ve Müslümanlar arasýnda imana dayalý bir kardeþlik baðýný tesis etmiþti. Ýbni Sa’d’a göre; Enes b. Malik’in evinde ikiþer ikiþer kardeþ yapýlan Müslümanlarýn 45’i Mekkeli Muhacirlerden, 45’i Medineli Ensardan olmak üzere 90 kiþiydi. Bunlar arasýnda kurulan kardeþlik, varis olma hükmünü içeriyordu. Ta ki Bedir savaþýndan sonra inen Enfal suresi 75. ayet ile kaldýrýlýncaya kadar. Bununla birlikte, ayrý bir topluluk olan Müslümanlar ile iman etmeyen kabileler arasýnda çeþitli antlaþmalar yapýlmýþtý. Böylelikle Rasulullah (sav) önderliðindeki Müslümanlar, Medine’de inisiyatifi ele almýþ ve özgür hareket etme imkanýna kavuþmuþlardý. Artýk Medine’de Ýslam devletinin temelleri atýlýyor, buna dair bireysel, ailevi, sosyal, hukuki, siyasi ve de askeri kural ve kaideler birer birer açýklanýp devreye sokuluyordu.

Rasulullah (sav) Medine’nin yönetimini üstlenmekle birlikte, ilk yönetmeliði ve ilk anayasayý yazýlý hazýrlatýp Medineli bütün halka ilan ettirdi. Bu yazýlý metinde; Müslümanlarýn sair insanlardan ayrý ve baðýmsýz bir topluluk olduklarý, Müslümanlarýn kan diyetlerini kendi aralarýnda ortaklaþa ödeyecekleri, hiçbir Mü’minin diðer bir Mü’min aleyhinde baþkalarýyla anlaþma yapamayacaðý ve hiçbir Mü’minin diðer bir Mü’min aleyhinde kafire yardým edemeyeceði, Ýslam’a ve Müslümanlara karþý azgýnlýk edenlere karþý bütün Müslümanlarýn tek bir el olarak kalkacaðý, hiçbir Mü’minin diðer Mü’minlerden ayrý olarak hareket edemeyeceði ve Allah yolundaki bir savaþta onlardan ayrý olarak barýþ yapamayacaðý, Mü’minlerin birbirlerinin Allah yolunda dökülen kanlarýnýn öcünü almakla mükellef olduðu, kýsasýn uygulanacaðý, ihtilaf halinde ve sorunlarýn çözümünde konunun Allah’a ve Rasulüne havale olunacaðý vs gibi konular yanýnda, Medine’deki Yahudi ve Müslüman olmayan diðer kabilelerle anlaþmalarý içeriyordu. (Ýbni Ýshak, Ýbni Hiþam)


Bunlarla birlikte, Rasulullah (sav) Medine’nin sýnýrlarýný belirledi. (Ahmet b. Hanbel, Buhari), Medine’nin çarþý ve Pazar yerini belirleyip kurdurttu ve ticari hayatý Ýslami esaslara göre düzene koydu. Çarþý ve pazarda yapýlan alýþ-veriþler ve diðer muamelelerle de yakýndan ilgilenirdi. (Ahmet b. Hanbel, Asým Köksal), Ýslami esaslara göre hüküm verilmesi için Medine’nin adalet iþlerini düzene koydu. Bu husus, Mü’min, Müþrik, Yahudi vs bütün Medineliler için yazýlan Medine yönetmeliðinde de kabullenilmiþ ve açýklanmýþ bulunuyordu. (Ýbni Ýshak, Ýbni Hiþam), Medine’deki arazi ve sulama iþlerini de yine Rasulullah (sav) Ýslami esaslara göre düzene koydu. (Malik-Muvatta, Asým Köksal) ve hakeza.

Bu arada Müþrikler boþ durmuyor, Medine’de güçlenip inisiyatifi ele alan Müslümanlarýn geliþip yayýlmasýný önlemek, hatta onlarý Medine’de dahi rahat býrakmayýp Ýslam davasýný tamamen yok etmek için, eskisinden daha geniþ çaplý ve daha etkili siyasi ve askeri manevralar yaparak Ýslam davasýnýn önüne büyük engeller çýkarýyorlardý.

Bütün bunlarý en iyi þekilde bilen Allah (cc), Hicretten hemen sonra Müslümanlara, saldýrganlara karþý kendilerini savunma konusunda savaþma izni verdi. Hac suresinin 39 ve 40. ayetlerinde bu emir þu þekilde yer almaktadýr : “Haksýzlýða uðratýlarak kendilerine savaþ açýlan kimselerin karþý koyup savaþmasýna izin verilmiþtir. Allah onlara yardým etmeðe elbette Kadir'dir. Onlar haksýz yere ve «Rabbimiz Allah'týr» dediler diye yurtlarýndan çýkarýlmýþlardýr. Allah insanlarýn bir kýsmýný diðeriyle savmasaydý, manastýrlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ýn adý çok anýlan camiler yýkýlýp giderdi. And olsun ki, Allah'a yardým edenlere O da yardým eder. Doðrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür.” (Hac 39-40)

Ýþte bu emir üzerine, Müþriklerin bütün çabalarýný boþa çýkarmak, davayý ve Müslümanlarý muhafaza edebilmek ve davanýn önündeki engelleri kaldýrýp yolunu açmak için, saldýrganlara karþý kuvvet kullanýlarak bu dönemde çeþitli seferler düzenlenmiþ ve savaþlar yapýlmýþtýr. Ancak Ýslam’a ve Müslümanlara karþý saldýrgan olmayan ve böyle bir suça iþtirak etmeyenlere karþý (velev ki bunlar saldýrganlarla ayný kabileden veya aileden olsalar bile) kuvvet kullanma yoluna gidilmemiþ, ayný durumdaki kavim ve kabilelere karþý da anlaþma veya korunma tedbirleriyle yetinilmiþtir.

Bu çerçevede Müþriklerle Bedir, Uhud ve Hendek gibi önemli savaþlar yapýlmýþ ve çok sayýda seriyeye çýkýlmýþtýr. Sa’d b. Muaz’ýn ifadesine göre seriyye ve gazveler; Hac yollarýný Müslümanlara týkayan Kureyþ müþriklerine, buna karþýlýk Müslümanlarýn da Suriye ticaret yollarýný kesmek suretiyle kendilerini ticari ve iktisadi sýkýntýya düþürebilecekleri uyarýsýnda bulunmayý ve ayný zamanda onlarýn Müslümanlara karþý ne gibi bir hazýrlýkta bulunduklarýný öðrenmeyi, ileride yapýlacak savaþlarda bazý kabilelerin Kureyþ müþrikleriyle birleþmelerini önlemeyi amaçlýyordu.(Ahmet b. Hanbel, Buhari, Asým Köksal)

Özelliklerine bakarak bu döneme; SADECE SALDIRGANLARA KARÞI KUVVET KULLANMA dönemi diyebiliriz. Bu dönem, nübüvvetin 13. yýlý olan Hicretten, Mekke’nin fethine kadar olan zamaný kapsamaktadýr.

Biz bu dönemi özellikleri itibariyle maddeler halinde sýralarsak þu sonuçlar ortaya çýkar.

1-Medine’ye hicret edildikten hemen sonra Müslümanlar arasýnda Ýslam kardeþliðine dayalý birlik kurulmuþ ve ayný kabileden veya aileden olsa bile, inanmayanlardan ayrý bir topluluk olduklarý ilan edilmiþtir.

2-Ýnisiyatif Müslümanlarda olmak kaydýyla, þerlerinden emin olmak için Medine’deki diðer kabile ve topluluklarla anlaþma yapýlmýþtýr.

3-Baþta inanç ve ibadet konularýnýn eðitimi olmak üzere, Ýslami kural ve kaideler her alanda uygulamaya konulmuþ, Ýslam devletinin temelleri atýlarak þekillendirilmeye çalýþýlmýþtýr.

4-Gerek Medine içinde ve gerekse dýþýnda, caydýrýcýlýða ve istihbarata büyük önem verilmiþ ve üzerinde ciddiyetle durulmuþtur.

5-Saldýrganlara karþý kuvvet kullanma yoluna gidilmiþ, ancak saldýrgan olmayanlara karþý kuvvet kullanýlmamýþ ve siyasi çerçevede anlaþma veya korunma tedbirleriyle yetinilmiþtir.

Gönderme Tarihi: 29.08.2008 - 10:31
kiyam_mesalesi üyenin diger mesajlarini ara kiyam_mesalesi üyenin Profiline bak kiyam_mesalesi üyeye özel mesaj gönder kiyam_mesalesi üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: HZ. MUHAMMED’İN HAYATINA BAKIŞ (nebevi hareket metodu)
kiyam_mesalesi su an offline kiyam_mesalesi  
14 Mesaj -

4.DÖNEM : ARAYIÞ VE HÝCRET




Risaletin 10. yýlýnda Rasulullah (sav), hamisi olan amcasý Ebu Talib ile büyük teselli kaynaðý olan hanýmý Hz. Hatice’nin (ra.ha) vefat etmeleriyle adeta yalnýz ve korumasýz kalmýþtý. Çünkü bunlarýn varlýðý, müþriklerden gelen baský ve þiddetleri büyük ölçüde engelliyordu.

Bunlarýn vefatýyla müþrikler baský ve iþkencelerini artýrmakla kalmadý, Mekke’yi, baþta Rasulullah (sav) olmak üzere Müslümanlar için adeta yaþanmaz bir hale getirdi. Artýk dava beklendiði gibi ilerlemiyor, hatta týkanýklýk yaþanýyordu. Bu arada dinden dönmelere bile rastlanýyordu. Bu hal dolayýsýyla Rasulullah (sav), Müslümanlarýn bu sýkýntýdan kurtularak daha rahat hareket edebilecekleri ve davanýn, týkanýklýðý aþýp rahat nefes alabileceði güvenli bir yer ve ortam arayýþýna girdi.

Rasulullah (sav), azatlý kölesi Zeyd b. Harise ile birlikte bu amaçla Taife gittiler. Taif’e varýnca, Rasulullah (sav) orada Sakif kabilesinin ileri gelenlerinden bazýlarýyla konuþup Ýslam’ý teblið etti ve kendisini korumalarýný talep etti. Onlar ise hakaret dolu sözler sarf ettiler ve “Yurdunun halký, kavmin seni istememiþ ve kabul etmemiþler. Sen de kalkmýþ bize gelmiþsin. Biz vallahi senin geliþine razý deðiliz, seni reddediyoruz” dediler. Bununla kalmayýp, halkýn serseri takýmýný toplayýp Rasulullah’ý (sav) taþlayarak oradan kovdular. (Ýbni Ýshak, Ýbni Hiþam, Tarih-i Taberi)

Rasulullah (sav) Taif dönüþünde tekrar Mekke’ye giriþte temkinli hareket etti. Çünkü himayesiz olarak orada bulunmak tehlikeliydi. Bu nedenle Mekke yakýnýndaki Hira daðýna geldiðinde Uraykýt adýndaki birine rastladý ve kendisini elçi olarak Mekke’ye gönderip himaye istetti. Elçi, Rasulullah’ýn (sav) isim vermesi sonucu birinci defa Ahnes b. Þerik’e, ikinci defa da Süheyl b. Amr’a gidip Rasulullah için himaye istedi ancak bu ikisi de kabul etmedi. Üçüncü defa Mutim b. Addiy’e gidip Rasulullah (sav) içi himaye isteyince o kabul etti ve Rasulullah (sav) Mutim b. Adiy himayesinde Mekke’ye girdi. (Ýbni Saad, Taberi, Ýbni Kayyým)

Bu arayýþlar, tam üç yýl sürdü ve Medine’ye hicret etmekle sona erdi. Bu üç yýllýk zaman zarfýnda Rasulullah (sav), Mekke civarýnda uðramadýðý yerleþim yerleri ve konuþmadýðý kabileler býrakmadý. Gittiði her yerde, konuþtuðu her insandan (birkaç istisna dýþýnda) eziyetler ve hakaretler gördüðü halde, býkmadan ve usanmadan bu arayýþtan asla vazgeçmedi. Ayrýca Hac mevsimlerinde de, Hac için Mekke’ye gelen diðer kabile mensuplarýyla tek tek görüþüyor ve yardýmcý olmalarý konusunda onlarý ikna etmeye çalýþýyordu.

Bu konu, Ýbni Ýshak, Ýbni Hiþam tarihlerinde þu þekilde ifade edilmiþtir : Peygamberimiz (sav) Taif’ten Mekke’ye geldikten sonra Kureyþ müþrikleri O’na karþý büsbütün sert ve katý davranmaya baþlayýnca, Yüce Allah kendisine, Arap kabilelerine baþvurmasýný emretti. Bunun üzerine peygamberimiz (sav) her yýl Hac mevsimlerinde Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz panayýrlarýna giderdi. Bu üç panayýr Mekke çevresinde idi. Bu panayýrlar büyük ve kalabalýk olurdu, her kabilenin eþrafý orada hazýr bulunurdu. Peygamberimiz (sav) bu panayýrlarda bulunan 15’e yakýn Arap kabilelerinin konak yerlerine kadar varýp onlara kendisini arz ve takdim eder, onlarý Allah’a, Allah’ýn birliðini ikrara, yalnýz O’na ibadet etmeye ve Ýslamiyete davet eder, kendisinin onlara Allah tarafýndan peygamber olarak gönderildiðini haber verir, kendisini tasdik etmelerini, Rabbinin elçilik vazifelerini açýklayýncaya ve yerine getirinceye kadar kendisine yardým etmelerini, kendisini barýndýrýp korumalarýný onlardan isterdi. Fakat ne yazýk ki onlardan ne davetini kabul edecek, ne kendisini barýndýracak, ne de kendisine yardým edecek bir kimse çýkmaz, aksine kimisi Peygamberimize suratýný asar, kaba ve katý davranýr, kimisi ‘O’nu kendi kavmi daha iyi bilir’, kimisi de ‘Senin kavmin seni daha iyi bilir, onlar niye sana tabi olmuyor’ deyip kendisiyle tartýþmaya kalkardý. Peygamberimiz (sav) da onlara gereken cevabý verir ve kendilerini Allah’a imana davet etmeye devam ederdi. Bir yandan da halini Allah’a þikayetlenirdi (Ýbni Ýshak, Ýbni Hiþam, Asým Köksal)

Nihayet Allah (cc) Medine’den gelenlerden bir kýsým insana hidayet nasip etti. Nübüvvetin 11. yýlýnda Medine’den gelen insanlar arasýnda 6 kiþi Rasulullah’ýn (sav) davetini kabul etti. Bunlar Rasulullah (sav) ile bir yýl sonra, yani nübüvettin 12. yýlýnda 12 kiþi olarak Akabe’de buluþup beyat ettiler. Bu nedenle buna, birinci Akabe beyatý denmiþtir. Nübüvvetin 13. yýlýnda ise 70 dolayýnda kiþi olarak gelip ayný yerde Rasulullah (sav) ile buluþup beyat ettiler. Buna da ikinci Akabe beyatý denmiþtir.

Ensardan Cabir b. Abdullah (ra) bunu þu þekilde anlatýr : “Rasulullah (sav) Hac mevsiminde halkýn Ukaz, Mecenne ve Mina’daki konak yerlerine varýp ‘Rabbimin elçilik vazifesini yerine getirinceye kadar beni barýndýracak kim var? Bana yardým edecek kim var ki kendisine Cennet verilsin?’ diye seslenirdi. Nihayet Yüce Allah bizi Medine’den O’na gönderdi de biz iman ettik. Nihayet Ensar evlerinden, içinde Ýslamiyeti açýklanmayan bir ev kalmadý. Sonra da Medine Müslümanlarý bir araya gelip konuþtuk. Bunun üzerine Hac mevsiminde, bizden 70 kiþi O’nun yanýna vardý.” (Ahmet b. Hanbel, Asým Köksal)

Medinelilerin Müslüman olmalarýyla, Ýslam davasýna Medine yolu açýlmýþ oldu. Neticede bu gayretli Müslümanlarýn çabasýyla, Medine’de aranan ve arzu edilen bir ortam oluþtu ve Mekke’de geçirilen toplam on üç yýl sonunda Rasulullah (sav) dahil, Müslümanlarýn geneli Medine’ye hicret etti.

Peygamberimiz (sav), Müslümanlara hitaben : “Sizin hicret edeceðiniz yurt bana gösterildi. Orasýnýn, iki kara taþlýk arasýnda, hurmalýk, çorak bir yer olduðunu gördüm. Orasý Yesrib (Medine)’dir. Gitmek isteyen oraya gitsin” dedi. (Ýbni Saad, Asým Köksal)

Böylece Rasulullah (sav) bütün Müslümanlara Medine’ye hicret etmelerini emretti. Müslümanlar da gizli bir þekilde, kimi ferdi, kimi grup halinde, kimi ailesiyle, kimi ailesini Mekke’de býrakarak Medine yolunu tuttu.

Rasulullah (sav) ise, yanýnda bulunan emanet eþyalarý sahiplerine vermek üzere Hz. Ali’yi Mekke’de býrakýp kendisi ve Hz. Ebu Bekir (ra) birlikte gizlice Mekke’den çýkýp önce Sevr maðarasýna gittiler. Müþriklerin sýcak takibinden emin olduktan sonra da yine birlikte, yanlarýnda bir yol rehberi olduðu halde Medine’ye hicret ettiler. (Bu konu için Ýbni Ýshak, Ýbni Hiþam ve Asým Köksal’ýn tarihlerine bakýnýz)

Bu özelliklerinden dolayý Mekke’de geçirilen bu son üç yýllýk döneme, ARAYIÞ VE HÝCRET dönemi demek mümkündür.

Biz bu dönemi özellikleri itibariyle maddeler halinde sýralarsak þu sonuçlar ortaya çýkar.

1-Mekke, dava ve Müslümanlar için yaþanmaz hale gelince, mücadelenin daha rahat sürdürülebileceði güvenli bir yer ve ortam arayýþýna girilmiþtir.

2-Müslümanlarýn inancýna, ibadetlerine ve mücadelesine engel olmadýðý müddetçe, müþrik olanlarýn dahi himayesi kabul edilmiþtir.

3-Müslümanlar toplu halde toplumdan tecrit edildikleri ve çok aðýr þartlar içeren boykota maruz kaldýklarý halde, faaliyetlerin hiç birisinde yeniden gizliliðe, ara vermeye veya deðiþikliðe izin verilmemiþtir.

4-Israrlý arayýþ çabalarý sonucu Medine’de uygun ortam oluþunca, bütün Müslümanlarýn oraya hicret etmesi emredilmiþ ve Rasulullah (sav) da hicret etmiþtir.

Gönderme Tarihi: 29.08.2008 - 10:29
kiyam_mesalesi üyenin diger mesajlarini ara kiyam_mesalesi üyenin Profiline bak kiyam_mesalesi üyeye özel mesaj gönder kiyam_mesalesi üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: HZ. MUHAMMED’İN HAYATINA BAKIŞ (nebevi hareket metodu)
kiyam_mesalesi su an offline kiyam_mesalesi  
14 Mesaj -

3.DÖNEM : KUVVETE BAÞ VURMADAN MÜCADELE




Risaletin 6. yýlýnda Hz. Hazma (ra) ve ardýndan da Hz. Ömer’in (ra) iman etmesiyle, Müslümanlar (Mekke’deki mevcut yapý ve iktidar gücü açýsýndan) ayakta kalabilecek belli bir kemiyet ve güce ulaþmýþ bulunuyorlardý. Çünkü Müslümanlarýn sayýsý yanýnda, Hz. Hazma ve Hz. Ömer, Mekke’de herkesin korkup çekindiði iki yiðit insandý. Hz. Ömer (ra) Müslüman olduktan sonra, bir karargah olarak kullandýklarý Erkam’ýn evinde bulunan Müslümanlar çýkýp saf tuttular. Ýlk safýn bir baþýnda Hz. Hazma, diðer baþýnda Hz. Ömer olduðu halde topluca Kabe’ye kadar bir gösteri yürüyüþü yaparak kendilerini ve Ýslam davasýný ilan ettiler. Bu ilandan sonra her ne kadar kendisini gizleyen ve imanýný açýða vurmayanlar olsa da, çoðunluk itibariyle Müslümanlar kendilerini açýða vurmuþ ve saflarýný belli etmiþlerdi.

Bu hal, müþrik iktidar sahiplerini çok etkilemiþ ve korkuya sevk etmiþti. Bunun üzerine baský, þiddet ve iþkencelerini aðýrlaþtýrarak yaygýnlaþtýrdýlar

Bu dönemde, Müslümanlar çok aðýr iþkencelere maruz kalmýþtýr. Yasir ve hanýmý Sümeyye, iþkence altýnda canlarýný vermiþ ve þehit olmuþlardýr. Üstelik, oðullarý Ammar’ýn yanýnda ve gözleri önünde. Ammar da, üzerine çelikten zýrh giydirilir, güneþin sýcaðýna býrakýlýr ve kemiklerindeki iliklerin erimesi saðlanýrdý. Defalarca bu iþkence altýnda bayýlýr ve öylece býrakýlýrdý. Diðer bazý sahabeler de ayný iþkence çeþidine uðruyorlardý.

Yine bu dönemde; Bilal-i Habeþi ve Habbab b. Eret gibi bazý sahabeler, öðle sýcaðýnda Ramda denen kumluk yerde, kor haline getirilmiþ ateþ üzerine sýrt üstü yatýrýlýr ve vücut yaðlarý ateþi söndürürdü. Çoðu kez kendilerinden geçerlerdi. Bazen de sýrt üstü yatýrýlýr ve karýnlarý üzerine aðýr taþlar býrakýlýrdý.

Bazý sahabeler de; her bir ayaðý bir baþka atýn kuyruðuna baðlanarak, atlar taþlýk yerde koþturulmak suretiyle iþkence ediliyorlardý. Bu dönemde eziyet ve aðýr iþkence görmeyen Müslüman kalmamýþtý. Bu yüzdendir ki Ebuzer gibi bazý Müslümanlar; iman ettikleri vakit, “bütün inananlar eziyet ve iþkence görüyorlar, biz de görmeliyiz” deyip Kabe’nin yanýnda, Müþriklerin karþýsýnda imanlarýný haykýrmýþ ve Kur’an okumuþ, bunun üzerine dayaktan geçirilmiþlerdi. (Bu konular için; Asým Köksal’ýn Ýslam Tarihine ve Ýbni Ýshak-Ýbni Hiþam siyerine müracaat edilebilir)

Bunlara raðmen tebliðden, davaya baðlýlýktan ve teblið edilen konularýn (müþriklerin hoþuna gitmez, kýzgýnlýklarýný ve yaptýklarý baský ve iþkenceleri artýrsa bile) Kur’an’a uygun ve Ýslam’ýn özü olmasýndan taviz verilmiyordu. Bununla birlikte bu safhada, kuvvete baþ vurmadan ve uygulanan baský ve þiddete sabrederek iktidar sahibi müþriklerle mücadele ediliyordu.

Hatta bir gün Rasulullah (sav) Kabe’nin yanýnda otururken, Habbab b. Eret gelip çektikleri aðýr iþkence ve eziyetlerden þikayetlenerek O’ndan dua etmesini ve Müþriklere karþý kendilerini savunmak için Allah’ýn yardýmýný dilemiþti. Bunun üzerine Rasulullah’ýn (sav) benzi solmuþ ve : “…Vallahi Allah bu iþi mutlaka tamamlayacaktýr. Öyle ki, bir kiþi hayvanýna binip San’a’dan Hadramevt’e kadar gidecek de Allah’tan baþka kimseden korkmayacaktýr. Ancak hayvanlarý hakkýnda Kurttan çekinecektir. Fakat siz acele ediyorsunuz.” demiþti. (Ýbni Esir, Ahmet b. Hambel)

Ýslam’ýn hakikatý net anlatýlýrken, müþriklerin her türlü çirkinlikleri teþhir ediliyordu. Ýster inançlarý, ister yaþam tarzlarý, ister iktidar yapýlarý ve isterse bireysel kimlikleri hakkýnda olsun, bütün kötülükleri deþifre edilip ortaya konuyordu.

Bu konuda Kur’an; Müþriklerin Darunnedve’de toplanýp Rasulullah’a (sav) takacaklarý lakap üzerine tartýþmalarýný (Müddessir suresi), Ebu Leheb’in Rasulullah’a (sav) karþý tavrýný (Tebbet suresi), Rasulullah’a (sav) soyu kesik dediklerini (Kevser suresi), Müþriklerin ölümden sonra tekrar dirileceklerini inkar etmelerini (En’am 29, Ýsra 49, Mü’minun 37, Yasin 78, Saffat 16, Duhan 35, Vakýa 47, Kýyamet 3 ve baþka ayetler), Rasulullah’tan (sav) sürekli mucize istemelerini (Bakara 118, Ra’d 7, 27, Ýsra 90-93, Furkan 7, 21 ve benzer ayetler gibi), getirdiði hakikatler konusunda O’nunla tartýþmalarýný (Necm suresi, Kýyamet suresi gibi)…..konu edinmiþ ve bunlarý bir yandan deþifre etmiþ, bir yandan da tartýþma ve itirazlarýna cevap vermiþtir. Rasulullah (sav) de açýk, net ve yalýn bir þekilde Kur’an’ýn bu metodunu uygulamýþ ve bu yolla Müþriklere karþý mücadelesini sürdürmüþtür.

Müþrikler; yaptýklarý hiçbir þeyin fayda getirmediðini gördükçe deðiþik arayýþlara giriyorlardý. Bir gün ileri gelenleri toplandý ve Rasulullah (sav) ile konuþmak üzere Utbe b. Rebia’yý temsilci olarak yanýna gönderip bazý tekliflerde bulundular. Utbe b. Rebia Rasulullah’ýn (sav) yanýna gelip kendisine þu tekliflerde bulundu : “Ey kardeþimin oðlu! Sen de biliyorsun ki; kabile içinde þeref ve soyca aramýzda üstün bir mevkidesin. Fakat kavminin baþýna büyük bir iþ, bir gaile getirdin. Onunla, onlarýn topluluklarýný daðýttýn, akýllarýný akýlsýzlýk saydýn, ilahlarýný ve dinlerini ayýpladýn, babalarýndan gelip geçmiþ olanlarý tekfir ettin….Gel, sen beni dinle. Sana bazý þeyler teklif edeceðim. Onlarýn üzerinde dur, düþün. Belki onlardan bazýsýný kabul etmek iþine gelir” dedi. Peygamberimiz (sav): “Söyle ey Ebu’l-Velid! Dinliyorum” buyurdu. Utbe: "Ey kardeþimin oðlu! Eðer sen getirdiðin bu iþle mal elde etmek istiyorsan, sen malca en zenginimiz oluncaya kadar mallarýmýzdan senin için mal toplayalým. Eðer sen bununla þeref ve þan kazanmak istiyorsan, seni üzerimize seyyid (ulu kiþi) yapalým ve sensiz hiçbir iþe karar vermeyelim. Eðer sen bununla kral olmak istiyorsan, seni kendimize kral yapalým. Eðer bu sana gelen þey, sana görünüp de kendinden uzaklaþtýrmaya güç yetiremediðin bir cin iþi ise, seni tedavi ettirelim.” dedi.

Utbe sözlerini bitirinceye kadar Peygamberimiz (sav) onu dinledi ve: “Ey Ebu’l-Velid! Söyleyeceklerini bitirdin mi?” diye sordu. Utbe evet deyince, Peygamberimiz (sav): “Sen de þimdi beni dinle” dedi ve besmele çekerek Fussilet suresini okumaya baþladý. Secde ayeti olan 37. ayetini de okuyup secde ettikten sonra: “Ey Ebu’l-Velid! Hiç iþitmediðini dinlemiþ bulunuyorsun. Artýk iþte sen, iþte o.” Diye buyurdu. (Ýbni Ýshak, Ýbni Hiþam)

Müþrikler; bu kadar aðýr iþkence, eziyet ve baskýlara ilaveten, Müslümanlara çok aðýr þartlar dayatmaya baþladýlar. Nübüvvetin 7. yýlýnda bütün Müslümanlara genel bir ambargo konuldu. Müslümanlar, zorunlu olarak bir mahalleye yerleþmiþlerdi ve çok aðýr ambargo þartlarý altýnda bulunuyorlardý.

Müþrikler; Peygamberimiz, öldürülmek üzere kendilerine verilinceye kadar Haþimoðullarýyla barýþmamak, Müslümanlara kýz alýp vermemek, onlarla alýþ-veriþ yapmamak, onlarla akrabalýk ve sosyal münasebetleri kesmek, onlara yardým etmemek…üzerine anlaþmýþ ve bu anlaþmalarýný yazýlý bir þekilde Kabe’ye asmýþlardý. (Ýbni Ýshak, Ýbni Hiþam)

Müslümanlar; 3 yýl süren bu ambargo süresince öylesine sýkýntý çektiler ki yiyecek bir þeyleri kalmamýþ, deri parçasýný kaynatýp çocuklarýný onunla oyalayan bile olmuþtu.

Buna ilaveten ayrýca 10. yýlda Hz. Peygamberin (sav) hamisi ve amcasý olan Ebu Talib ve ardýndan da, ta nübüvvetin baþýndan beri O’nun en yakýný ve destekçisi durumunda olan eþi ve Mü’minlerin annesi Hz. Hatice (ra) vefat ettiler. Bu 10. yýla hüzün yýlý ismi verildi. Ancak bütün bunlara raðmen Rasulullah’ýn (sav) öncülüðündeki Müslümanlar, Ýslami inanç, duruþ, tavýr ve söylemlerinden vazgeçmiyor ve taviz vermiyorlardý.

Bu özelliklerinden dolayý bu döneme, KUVVETE BAÞ VURMADAN MÜCADELE dönemi denebilir. Yani bu dönemde hareket kendini ilan etmiþ ve açýk idi. Ancak kuvvete baþ vurmadan mücadele ediyordu. Yalnýz þu var ki; hareket her ne kadar ilan edilmiþ ve açýk olsa bile, alýnacak kararlar, tatbik edilecek strateji ve yapýnýn muhafazasýna dönük tedbirler gibi hassas konular, baþta düþman olmak üzere kamuoyundan gizli tutuluyordu. Bu dönem, 6. yýldan 10. yýla kadar olan zamaný kapsamaktadýr.

Biz bu dönemi özellikleri itibariyle maddeler halinde sýralarsak þu sonuçlar ortaya çýkar.

1-Mekke’deki Müþrik iktidar yapýsýna nazaran belli bir keyfiyet kazanan ve kemiyete ulaþan hareket, (gizliliði býrakýp) bir yürüyüþ ile kamuoyuna ilan edilmiþtir.

2-Kuvvetin hiçbir çeþidine baþ vurmadan Müþrikler (iktidardakiler) direkt hedef alýnmýþ ve onlarla açýktan siyasi mücadeleye giriþilmiþtir.

3-Her türlü baský, þiddet ve iþkencelere maruz kalýndýðý halde, Ýslam’ý net olarak teblið etmekten ve müþriklerin çirkinliklerini deþifre edip açýkça eleþtirmekten taviz verilmemiþ, teblið konularýnda da tadilata gidilmemiþtir.

4-Müþriklerden teklif gelmesine raðmen, onlarýn sunduðu imkanlardan yararlanmak ve meþru gördükleri yollarla hareket etmek suretiyle, takip edilen metottan taviz verme yoluna gidilmemiþtir.

5-Aðýr sýkýntý, baský ve iþkencelere karþý topyekün direnme, (dava ve davetçiler için) adeta sembol haline getirilmiþtir.

Gönderme Tarihi: 29.08.2008 - 10:28
kiyam_mesalesi üyenin diger mesajlarini ara kiyam_mesalesi üyenin Profiline bak kiyam_mesalesi üyeye özel mesaj gönder kiyam_mesalesi üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: HZ. MUHAMMED’İN HAYATINA BAKIŞ (nebevi hareket metodu)
kiyam_mesalesi su an offline kiyam_mesalesi  
14 Mesaj -

2.DÖNEM : AÇIKTAN TEBLÝÐ, GÝZLÝDEN YAPILANMA



Nübüvvetin 3. yýlýnda Allah’tan (cc) gelen emir üzerine Rasulullah (sav) tebliði açýktan yapmaya baþladý. Bu emir, Hicr suresinin 94. ve Þuara suresinin 214. ayetinde þu þekilde geçmektedir : “Artýk buyurulaný açýkça ortaya koy, puta tapanlara aldýrýþ etme.” (Hicr 94) “Önce en yakýn hýsýmlarýný uyar.” (Þuara 214)

Bu emir üzerine Rasulullah (sav) kendi akraba ve kavminden baþlamak suretiyle ulaþtýðý her insana Ýslam’ý teblið etti.

Hz. Ali’nin (kv) bildirdiðine göre; Rasulullah’ýn (sav), “Sen, ilkin en yakýn hýsýmlarýný inzar et, ahiret azabýyla korkut” (Þuara 214) ayetiyle Allah’tan aldýðý emir üzerine bir gün kendisini çaðýrýp yemek hazýrlamasýný ve Kureyþlileri eve davet etmesini ister. Hz. Ali (kv) kendisine söyleneni yapar ve yaklaþýk 40 kadar Kureyþli evde toplanýr. Yemeklerini yedikten sonra Rasulullah (sav) söze baþlamak istediði sýrada Ebu Leheb söze karýþýr sonra da Rasulullah’a hitaben: 'Sen, dinden sapkýnlýðý býrak! Ýyi bil ki kavmin senin için bütün Arap topluluklarýna karþý koymayý göze alacak deðildir. Ey kardeþimin oðlu! atanýn oðullarýna, senin getirdiðin gibi þer ve kötülük getiren bir kimse daha görmedim!' der ve Rasulullah’ýn konuþmasýna imkan vermez. Ondan sonra da daðýlýrlar. Hz. Ali (kv) devamla þunlarý söyler:

“Ertesi günü sabahleyin Rasulullah (sav) beni çaðýrýp tekrar ayný þekilde onlarý toplamamý istedi. Yemeði yaptým ve onlarý topladým. Yemeklerini yedikten sonra Rasulullah (sav) onlara hitaben þöyle konuþtu : 'Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamdederim. Yardýmý da O'ndan dilerim. O'na inanýr, O'na dayanýrým. Þüphesiz bilir ve bildiririm ki Allah'tan baþka ilah yoktur. O, birdir, O'nun eþi ve ortaðý yoktur. Sizi Kendisine davet ettiðim Allah öyle bir Allah'týr ki, O'ndan baþka hiçbir ilah yoktur. Vallahi, sizler uyur gibi öleceksiniz, uykudan uyanýr gibi de dirilecek ve bütün yaptýklarýnýzdan hesaba çekileceksiniz. Ýyiliklerinizin mükafatýný görecek, kötülüklerinizin de cezasýný çekeceksiniz. Bunlarýn sonucu ya temelli Cennette, yada temelli Cehennemde kalmaktýr. Ýnsanlardan, ilk inzar ettiðim kimseler sizlersiniz. Ben sizi, dile kolay gelen, mizanda aðýr basan iki kelimeye davet ediyorum ki, o da: Allah'tan baþka hiçbir ilah olmadýðýna ve benim de Allah'ýn kulu ve resulü olduðuma þehadet etmenizdir.Yüce Allah, sizi buna davet etmemi bana emir buyurdu. Ey Abdulmuttalib oðullarý! Ben, özel olarak size, genel olarak da bütün insanlara peygamber gönderildim. Hanginiz bu yolda kardeþim ve sahibim olmak üzere bana bey'at eder?' buyurdu ve üç kere bu teklifini tekrarladý, hiç kimse ayaða kalkmadý, her üçünde de ben kalktým. Rasulullah bana otur dedi. Ya Rasulallah! Bunlarýn yaþça en küçükleri olsam da sana ben kardeþ ve yardýmcý olurum dedim. Hepsi sustular. Sonra elini benim elimin üzerine koyup, içinizde bu benim kardeþim, vasim ve vekilimdir, onun sözlerini dinleyiniz ve kendisine itaat ediniz…dedi. Davetliler gülüþerek ayaða kalktýlar ve Ebu Talib’e; ‘bak, sana oðlunu dinlemeni emrediyor. ona itaat et’ dediler…. “ (Ýbni Ýshak, Ýbni Esir)

"Sen, ilkin en yakýn hýsýmlarýný uyar" mealli ayet nazil olduðu zaman; Rasulullah (sav) bir gün Safa tepesine çýkýp yüksek sesle “Ey Kureyþ cemaatý!” diye baðýrarak Kureyþlileri oraya toplar. Kureyþliler toplandýktan sonra onlara kendisinin peygamber olarak gönderildiðini bildirir ve Ýslam’ý teblið eder. Her kabileye bizzat ismiyle seslenerek : “Yüce Allah; en yakýn hýsýmlarýmý azab ile korkutmamý bana emretti. Sizler La ilahe illallah=Allah'tan baþka hiçbir ilah yoktur demedikçe, ben size ne dünyada bir yarar, ne de ahirette bir nasip saðlayabilirim. Ey Kureyþ cemaati! Kendinizi cehennem ateþinden kurtarýnýz” diye buyurdu. Ancak Ebu Leheb burada da Peygamberimize (sav) engel olmaya çalýþtý ve O’na atmak için eline bir taþ alýp “Yuh sana! Sen bugün bizi bunun için mi topladýn?” diyerek baðýrdý. (Ýbni Sa’d, Kurtubi tefsiri)

Rasulullah (sav) tebliði açýktan yapýyordu ancak yapýlanma tamamen gizliydi. Nübüvvetin 3. yýlýndan, 6. yýlýna kadar devam eden bu dönem AÇIKTAN TEBLÝÐ, GÝZLÝDEN YAPILANMA dönemi idi. Yani hareket yarý açýk idi. Bu yüzden inananlarýn çoðu inançlarýný gizliyorlardý. Buna raðmen inancýný açýða vuran bazý sahabeler de vardý. Rasulullah (sav), bunlar da dahil, hepsine gizli kalmalarýný söylediði halde kesin emir vermediði için bunlar inançlarýný açýða vurmayý tercih etmiþlerdi. Bu dönemde teblið, iki ana konuyu oluþturuyordu. Ýman ve Rasulullah’a (sav) baðlýlýk.

Rasulullah (sav) tebliði açýktan yapmakla birlikte, Müþriklerin tuttuðu yolun yanlýþlýðýný açýkça ortaya koyuyor ve putlarýný yeriyordu. Rasulullah’ýn (sav) tebliði açýktan yaptýðý ve inananlardan da bir kýsmýnýn kendilerini açýða vurduklarý bu dönemde, inanmayanlar ve iktidarý ellerinde bulunduranlar, Ýslam’ýn geliþmesini ve Müslümanlarýn çoðalýp güçlenmesini engellemek için baský ve þiddet yoluna baþ vurdular. Baþta Rasulullah (sav) olmak üzere tespit edilen Mü’minler her türlü baský ve iþkencelere maruz býrakýlýyorlardý.


Bir gün Mekke’nin ileri gelenleri kendi aralarýnda toplanýp, Peygamberimizin amcasý ve ayný zamanda O’nun hamiliðini yapan Ebu Talib’in yanýna gittiler ve Peygamberimizin yaptýklarýný ona þikayet ettiler. Peygamberimizin kendi dinlerini yermemelerini, putlarýný kötülememelerini isteyip Ebu Talib’in O’nu engellemesini istediler.

Ebu Talib’in bu konuda bir þey yapmadýðýný gören Müþrik ileri gelenleri, bu sefer tekrar ona gidip; “Ey Ebu Talib! Sen aramýzda yaþça, þeref ve mevkice bizden ileridesin! Biz senden kardeþinin oðlunu bizimle uðraþmaktan men etmeni istemiþtik. Sen onu bizimle uðraþmaktan men etmedin! Biz, vallahi artýk onun atalarýmýza dil uzatmasýna, akýllarýmýzý akýlsýzlýk saymasýna, ilahlarýmýzý yermesine katlanamayacaðýz! Sen ya onu bizimle uðraþmaktan vaz geçirirsin, yada iki taraftan birisi yok oluncaya kadar onunla da, seninle de çarpýþýrýz” dedikten sonra dönüp gittiler.

Bu iþten endiþelenmeye baþlayan Ebu Talib, Peygamberimizi çaðýrýp onunla konuþtu. Kendisine : “Ey kardeþimin oðlu! Kavminin ileri gelenleri bana geldiler. Senden bana þikayetlendiler, beni çok üzdüler. Atalarýna dil uzatmak, ilahlarýný yermek. gibi onlarýn hoþlanmayacaklarý þeylerden vazgeç. Hem bana, hem kendine acý. Güç yetiremeyeceðim, altýndan kalkamayacaðým bir iþi bana yükleme” dedi. Peygamberimiz (sav); Ebu Talib’in fikir deðiþtirdiðini ve artýk kendisine yardým etmeyi býrakacaðýný sanarak: “Ey amca! Vallahi bu iþi býrakmam için Güneþi sað elime ve Ayý sol elime koysalar da, Allah onu üstün kýlýncaya yada ben bu yolda ölüp gidinceye kadar býrakmam” dedi. (Ýbni Ýshak, Ýbni Hiþam)

Bu arada Rasulullah’ýn (sav) davetini kabul edip O’na katýlan ve belli olan Müslümanlar, Mekkeli müþrikler tarafýndan çeþitli iþkencelere tabi tutuluyorlardý. Kimi evlerde hapsediliyor, kimine her gün kaba dayak atýlýyor, kimi ateþe atýlýyor, kimi taþlarýn altýna alýnýyordu. Rasulullah’ýn (sav ) öldürülmesi için de ödül koymuþlardý. Hz. Hazma (ra), Rasulullah’a (sav) Kabe’nin yanýnda yapýlan aðýr hakaret üzerine Ebu Cehil’e vurmuþ ve kendisinin de Müslüman olup Rasulullah ile birlikte olduðunu ilan etmiþti. Hz. Ömer (ra) da, Rasulullah’ýn (sav) canýna kast etmek için O’nu (sav) ararken bacýsýnýn evine uðramýþ, kalbi yumuþamýþ ve Habbab b. Eret ile Rasulullah’a (sav) gidip Müslüman olmuþtu.

Tüm bunlara raðmen, Mü’minlerin sayýsýnýn azlýðý, yapýnýn kamilen tamamlanmadýðý ve güç dengesi oluþmadýðý için savunmaya dahi izin verilmiyor ve sadece sabýr tavsiye ediliyordu. Ancak tebliðden vazgeçilmiyor ve Rasulullah’a (sav) baðlýlýktan ödün verilmiyordu. Bununla birlikte, iktidar sahibi müþriklerin memnuniyet yada kýzgýnlýklarý dikkate alýnmýyor, baský ve iþkenceler kalksýn diye teblið edilen konularda tadilata veya ara verme yoluna gidilmiyordu. O dönem için söylenmesi gereken konular söyleniyordu ama her ne söyleniyorsa Kur’ani ifadelerle doðru söyleniyordu.

Biz bu dönemi özellikleri itibariyle maddeler halinde sýralarsak þu sonuçlar ortaya çýkar.

1-Yapý gizli tutulmuþ, ancak teblið açýktan yapýlmýþtýr.

2-Kararlý, dinamik ve istikrarlý olmasý için, yapýnýn disiplini ve eðitimi üzerinde ciddiyetle durulurken, özellikle cemaatin güçlenmesi için çaba sarf edilmiþtir.

3-Tebliðe aðýrlýk verilerek (bireyle birlikte) toplum muhatap alýnmýþtýr.

4- Tebliðde;

a) Öncelikle iman esaslarý olmak üzere, Ýslam net olarak ifade edilmiþtir.

b) Müþriklerin inançlarý açýkça reddedilmiþ ve eleþtirilmiþtir. (Yerilmiþtir)

c) Ýmana ve Rasulullah’a (sav) baðlýlýða, ayný zamanda Rasulullah önderliðinde oluþan birliðe (yani cemaate) katýlmaya davet edilmiþtir.

5-Baský ve iþkencelere karþý sabýr ön plana çýkarýlmýþtýr.
Gönderme Tarihi: 29.08.2008 - 10:25
kiyam_mesalesi üyenin diger mesajlarini ara kiyam_mesalesi üyenin Profiline bak kiyam_mesalesi üyeye özel mesaj gönder kiyam_mesalesi üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: HZ. MUHAMMED’İN HAYATINA BAKIŞ (nebevi hareket metodu)
kiyam_mesalesi su an offline kiyam_mesalesi  
HZ. MUHAMMED’İN HAYATINA BAKIŞ (nebevi hareket metodu)
14 Mesaj -
Allah’ýn adýyla !

Hamd, alemlerin Rabbýna, salat ve selam O’nun Rasulüne, aline ve ashabýna olsun.

Hz. Muhammed (sav); Allah’ýn (cc) Rasulü olmasý hasebiyle ferdi, ailevi ve sosyal olarak hayatýnýn her yönüyle Müslümanlar için örnektir. Çünkü Allah (cc) tarafýndan peygamber olarak seçilmiþ ve insanlara Ýslam dinini teblið edip hayatlarýnda nasýl yaþayacaklarýný öðretmek üzere görevlendirilmiþtir.

Rasulullah (sav) bir beþer olmasýna raðmen, Ýslam dinini teblið edip yaþayarak gösterdiði için, dinin emir ve yasaklarýna beþeri herhangi bir þey katýlmasýn diye Allah (cc) onu her türlü hata ve yanlýþlýktan muhafaza etmiþtir. Böylece Rasulullah (sav), sözleri ve davranýþlarýyla Ýslam dininin bir kaynaðý ve Müslümanlar için uyulmasý gerekli örnek bir þahsiyet olmuþtur.

Bu bakýmdan Rasulullah’ýn (sav) hayatýnýn her yönüyle öðrenilmesi ve tatbik edilmesi, Müslümanlar için son derece önemlidir. Zira O’nun (sav) hayatý, Kur’an demek, Ýslam dininin insan hayatýndaki pratiði demek, Müslümanlarýn uymakla mükellef olduðu Ýslami yaþam biçimi demektir.

Rasulullah’ýn (sav) hayatýný her yönüyle ele alýp incelemek geniþ ve uzun bir çalýþmadýr. Biz burada, O’nun (sav) hayatýnýn bazý bölümlerini alýp özet halinde sunmaya çalýþacaðýz.


Rasulullah’ýn (sav) hayatýný;

O’nun Ahlaký (Aile ve toplum içinde ortaya koyduðu örnek hayatýgöz kırpma

O’nun Mücadelesi (Tevhid mücadelesinde ortaya koyduðu örnek hayatýgöz kırpma þeklinde iki ana baþlýk halinde mütalaa edebiliriz.

Biz burada Rasulullah’ýn (sav) hayatýný Tevhid Mücadelesi açýsýndan ele alýp deðerlendirmeye çalýþacaðýz inþaallah.

RASULULLAH’IN (SAV) TEVHÝD MÜCADELESÝ



Rasulullah (sav), Allah’ýn (cc) emirlerini insanlara teblið etmekle ve yaþantýsýnda gerek ibadi, gerek ahlaki ve gerekse siyasi açýdan pratize edip yol göstermekle vazifeli kýlýnmýþtý. Dolayýsýyla söz ve hareketleriyle bir bütün olarak Allah’ýn (cc) murakabesinde bu ulvi vazifesini ifa ediyor, kendi heva ve hevesinden bir þey yapmýyordu.

“O, kendiliðinden konuþmamaktadýr. Onun konuþmasý ancak, bildirilen bir vahy iledir.” (Necm 3,4)

Bu nedenle O’nunla (sav), kýyamete kadar gelecek olan bütün Müslümanlara örnek teþkil edecek bir hayat ortaya konmuþ oluyordu. Müslümanlar, hayatlarýný yaþarlarken O’nu örnek alacak ve O’nun yolunu sürdüreceklerdi.

“Ey iman edenler! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuþmayý umanlar ve Allah'ý çok anan kimseler için Rasulullah en güzel örnektir.” (Ahzap 21)

Muhammed (sav), Allah’ýn (cc) son peygamberidir. Ondan sonra artýk bir peygamber gelmeyecektir. Vahiy kesilmiþtir. O’nunla gönderilen Kur’an da son kitaptýr ve ondan sonra artýk bir kitap gelmeyecektir. Ancak Muhammed’in (sav) irtihalinden sonra hayat bir müddet daha devam edecek. O’nun ümmeti Ýslam dinini tatbik etmekle, iyiliði emir ve kötülüðü nehiy etmekle görevli kýlýnmýþtýr. Yani tevhid mücadelesini kýyamete kadar sürdürecektir. Dolayýsýyla Allah (cc); tevhid mücadelesi açýsýndan da Rasulullah’ýn (sav) hayatýnda, kendisinden sonra gelecek olan Müslümanlarýn örnek alýp uyacaklarý bir yol ve sünnet ortaya koymuþtur.

Rasulullah’ýn (sav) hayatýna ve pratik uygulamasýna tevhid mücadelesi ve hareket metodu açýsýndan baktýðýmýzda, özellikleri itibariyle altý döneme ayýrmak mümkündür.


1. DÖNEM : TAM GÝZLÝLÝK



Rasulullah (sav) risalet vazifesini aldýðý zaman teblið ile iþe baþladý ve bunu gizli yaptý. Çünkü daha yalnýzdý. Tebliðin önünün kesilmemesi için evvela güvendiði, sýr saklayabilen yakýnlarýndan ve yakýn çevresinden iþe baþladý. Onlara da, iþi gizli tutmalarýný söyledi. Bu arada inananlar gizlice toplanýyor ve inen ayetler çerçevesinde Rasulullah’tan (sav) Ýslam’ý öðreniyorlardý.

Bir yandan da rengi, dili, kavmi, kabilesi ve konumu ne olursa olsun, imaný temel alan, kardeþlik esasýna dayanan ve Rasulullah (sav) önderliðinde bir araya gelen yeni bir topluluk (cemaat) oluþuyordu. Bu cemaat, Ýslam toplumunun çekirdeðiydi ve büyüdükçe Ýslam toplumu þekillenecekti. Bu dönemde teblið de yapýlanma da tamamen gizli idi. Yani bu dönem, TAM GÝZLÝLÝK dönemi idi. Bu dönem, nübüvvetin 0-3 yýllarýný kapsamaktadýr. Yani, ilk üç yýllýk dönemdir.

Bir gün Hz. Ali, Peygamberimiz (sav) ile Hz. Hatice'nin namaz kýldýklarýný görünce, "Nedir bu?" diye sordu. Peygamberimiz (sav) : “Bu; Allah'ýn kendisi için seçtiði, peygamberlerini onunla göndermiþ olduðu dinidir. Ben seni bir ve tek olan Allah'a imana ve O'na ibadete; ne yarar, ne de zarar veremeyecek olan Lat ve Uzzayý inkara davet ediyorum” diye buyurdu.

Hz. Ali: “Ben bu dini bugüne kadar hiç iþitmedim.” Ben babam Ebu Talib'e söylemedikçe ve ona danýþmadýkça bir iþ yapamam.” Dedi.

Peygamberimiz (sav) ; peygamberlik iþinin, açýklanmasýndan önce yayýlmasýný istemediðinden: “Ey Ali! Sana söylediðimi yaparsan yap, yapmayacak, Müslüman olmayacaksan, sana söylediðim bu iþi gizli tut, açýða vurma” buyurdu. (Ýbni Ýshak, Ýbni Esir, Beyhaki)

Bu dönemde gizlilik ve bireyin muhatap alýnmasý dikkat çeken iki temel unsurdur.

Davet, ta baþýndan beri alenen yapýlsa ve toplum muhatap alýnsa, gerek kemiyet, gerek keyfiyet ve gerekse imkanlarýn azlýðý ve yetersizliði açýsýndan mukavemet gösterilemez, iþ baþlamadan sona ermiþ olur. Çünkü Ýslam düþmanlarý Ýslam davasýna ve davetçilere fýrsat vermezler.

Bu nedenle; Ýslam davetçilerinin iþin baþýnda, Ýslam düþmanlarýna karþý mukavemet gösterebilecek kemiyet ve keyfiyete ulaþýncaya kadar iþi gizli tutmalarý, Rasulullah’ýn (sav) Ýslam’a davet metoduna muvafýktýr. Böylelikle dava ve davetçiler daha iþin baþýnda hedef olmaktan ve darbe yemekten korunmuþ olurlar.

Ýþin gizli tutulmasý, Ýslam teblið vazifesine önce en yakýnlardan ve en güvenilir, sýr saklayabilen bireylerden baþlanmasý ve zarar verecek olan kimselere karþý aleni yapýlmamasý demektir. Tebliði kabul edenler arasýnda Ýslam kardeþliðinin tesis edilmesi ve bu kardeþlerin Ýslam ilmi, akidesi, ahlaký, ibadeti, kültürü ve yaþam tarzý ile ilgili eðitilmesi ve yetiþtirilmesi, tebliðin ana hedeflerindendir. Nitekim Rasulullah’ýn (sav) tevhid mücadelesindeki ilk dönemde bunlar en güzel þekliyle pratize edilmiþtir.

Bu bakýmdan biz bu dönemi özellikleri itibariyle maddeler halinde sýralarsak þu sonuçlar ortaya çýkar.

1-Tam gizlilik içinde hareket edilmiþtir.

2-Teblið, çalýþmalarýn esasýný oluþturmuþtur.

3-Tebliðe; güvenilen, sýr saklayabilen yakýnlardan ve yakýn çevreden baþlanmýþtýr.

4-Ýman edenler arasýnda, Ýslam kardeþliðine dayalý bir cemaat oluþturulmuþtur.

5-Cemaat üyeleri, vakit geçirilmeden gerekli eðitime tabi tutulmuþtur.

Gönderme Tarihi: 29.08.2008 - 10:23
kiyam_mesalesi üyenin diger mesajlarini ara kiyam_mesalesi üyenin Profiline bak kiyam_mesalesi üyeye özel mesaj gönder kiyam_mesalesi üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: İBRET ALMAK MÜMİNİN SERMAYESİDİR
kiyam_mesalesi su an offline kiyam_mesalesi  
İBRET ALMAK MÜMİNİN SERMAYESİDİR
14 Mesaj -
Mümin kullar her hadiseden, her olaydan kendini Allah’a yaklaþtýracak ibretler çýkarmasýný ve bunlarý Allah namýna pratiðe dökmesini bilen kiþilerdir. Ýþte bunlardan bir tanesi öykü bu ya anlatýlýr;

4 MAHALLELÝ KASABA



Küçük bir kasabanýn dört ayrý mahallesi varmýþ. Birinci mahallede Evetama'lar yaþýyormuþ. Evetama'lar ne yapýlmasý gerektiðini bildiklerini düþünürlermiþ. Yapma zamaný geldiðinde ise "evet, ama" diye yanýtlarlarmýþ. Yanýtlarý hep yanlýþ olurmuþ. Suçu baþkalarýna atmakta da ustaymýþlar.

Ýkinci mahallede Yapýcam'lar yaþarmýþ. Ne yapacaklarýný bilirlermiþ. Kendilerini yapacaklarý þeye adým adým hazýrlarlarmýþ, ama yapacaklarý sýrada þanslarýný kaçýrdýklarýnýn farkýna varýrlarmýþ. Bu mahallede insanlarýn dizleri dövülmekten yara bere içindeymiþ. Yaþamý ertelememek için verdikleri kararý bile ertelerlermiþ.

Üçüncü mahallede yaþayan Keþkeci'lerin, hayatý algýlama güçleri mükemmelmiþ. Neyin yapýlmasý gerektiðini daima en isabetli þekilde bilirlermiþ ama, her þey olup bittikten sonra. Keþke'cilerin de baþlarý hep kanarmýþ, duvarlara vurmaktan.

Kasabanýn en yeþil bölgesinde, en güzel evlerin olduðu mahallede ise iyikiyaptým'lar otururmuþ. Keþkeci'ler bu mahallede yürüyüþe çýkar, etrafa hayranlýkla bakarlarmýþ. Yapýcam'lar Keþkeci'lerle birlikte bu mahallede yürüyüþe çýkmak ister ama bir türlü fýrsat bulamazlarmýþ. Evetama'lar ise mahallenin güzelliðini görmek yerine, aðaçlarýn gölgelerinin yeterince geniþ olmadýðýndan, güneþin daha erken saatte doðmasý gerektiðinden þikayet ederlermiþ. Ýyikiyaptým mahallesindeki insanlarýn kusuru da, beyinlerinde mazeret üretme merkezlerinin olmayýþýymýþ.

Bu öykü son zamanlarda Ýslam Cemaatini karalamaya çalýþanlarýn ruh halini yansýtmaktadýr. Ýslama ve Müslümanlara hizmet namýna bir þey yapamayanlarýn yapacaðý tek þey elbetteki hizmet edenleri karalamadýr. Bu Hz. Adem’den günümüze kadar devam edegelmiþ bir nefs-i emmare ürünüdür. Ama Elhamdulillah Müslüman halkýmýzýn göstermiþ olduðu basiretli tutum ve olgunca tavýr, þer güçlerinin oynadýklarýn oyunlarý baþlarýna geçirmiþtir. Bu tip kötü karakter oyuncularýnýn memleket evlatlarý olmadýklarýný gördük. Üstlendikleri çirkin oyunlarý dahi iyi oynayamadýklarýný ve kaçarak ecnebi ellerinde Hahamlýk yaptýklarýna þahit olduk.

Bu bilinen bir gerçektir ki; tüm hareketlerde kazanýmlar olduðu gibi kayýplarda olagelmiþtir. Bununla birlikte yapýlar, hareketler kazanýmlarýný halklarýyla paylaþtýklarý gibi kayýplarýnýn da izalesine giderler, o eksikliklerini gidermenin çaresini düþünürler, ama bu hiçbir zaman Evetamacýlar veya Yapýcamcýlar ve Keþkeciler’in göstermiþ olduðu tür ve davranýþlar olmamalýdýr.

Ýslami Camia içinde en acýklý durum ve duruþ þudur ki; Bana karýþmayan yýlan bin yýl yaþasýn görüþünün hala zinde oluþudur. Öyleyse ellerimizi açalým ve Rabbimizden dileyelim; Ey Rabbimiz! Bizlere hakký hak olarak tanýt ve hakký yaþamayý nasip eyle, batýlý batýl olarak tanýt ve bizi ondan uzat tut.

Genelde Ýslam Ümmetinin, özelde Ýslami Cemaatlerin bugün içine düþtüðü içler acýsý durum yukarda anlatýlan öykünün somutlaþmýþ bir hali görünümündedir. Her Müslümanýn bundan çýkarmasý gereken ibretleri en güzel þekilde çýkarmasý dileðiyle



HAYAT VE HÜRRÝYETÝN GERÇEK SAHÝPLERÝNE SELAM OLSUN.




Mesaj 1 kez düzenlendi. En son kiyam_mesalesi tarafından, 29.08.2008 - 10:13 tarihinde.
Gönderme Tarihi: 29.08.2008 - 10:12
kiyam_mesalesi üyenin diger mesajlarini ara kiyam_mesalesi üyenin Profiline bak kiyam_mesalesi üyeye özel mesaj gönder kiyam_mesalesi üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Konudaki Mesajlar: HİCABIN TOPLUMSAL ETKİLERİ
kiyam_mesalesi su an offline kiyam_mesalesi  
HİCABIN TOPLUMSAL ETKİLERİ
14 Mesaj -
Hicap, Müslüman kadýnlar için dini ve þer’i bir emir olmakla birlikte ayný zamanda insanoðlunun toplumsal ihtiyaçlarýndan biridir. Hicap saðlýklý bir toplumun oluþumunda derin ve kapsamlý bir etki oluþturabilmekte, hicapsýzlýk ise, toplumsal kültürde oluþturacaðý bozuk etkilerin yaný sýra, ekonomi ve siyasette de önemli oranda zararlara yol açar. Kadýn, hicabýna sahip çýkmakla, saðlýklý toplumsal irtibatlarda, insani ve manevi deðerleri korumada güçlü bir etkiye sahip olabilir. Bundan dolayý hicap, Müslüman kadýnýn kimliðinin en açýk ve belirgin göstergesidir.

Sömürgecilerin istilasýna uðradýktan sonra hicabýn ortadan kalkmasý veya zayýf bir hal almasýyla Ýslam ülkelerinin içler acýsý durumu ve hicapsýzlýðýn toplumda yol açtýðý zararlarý açýkça görmekteyiz. Bu yazýda hicabýn etkilerinden bazýlarýna deðineceðiz:


[red]1- Aile Temellerinin Saðlamlaþtýrýlmasý


Toplumda hicaba riayet etmenin ilk etkileri, toplumun en küçük birimi ve en önemli temeli olan ailenin muhkem ve saðlam temellere dayanmasýna yol açar. Evin dýþýnda hicaba ve örtüye kamil þekilde riayet etmekle, kadýn ve kocasýnýn herimi (kutsal olan, korunan yer) korunduðu gibi aile köklü bir zemine oturur.

Allah Teala Nur suresinde konuyla ilgili þunlarý buyurmaktadýr: Ýnanan kadýnlara da söyle: "Bazý bakýþlarýný kýssýnlar, ýrzlarýný korusunlar. Süslerini göstermesinler. Ancak kendiliðinden görünenler hariç. Baþ örtülerini (göðüs) yýrtmaçlarýnýn üstüne koysunlar…” (Nur, 31)

Kuran-ý Kerim, kadýnlarýn ellerinin dirseklerinden parmaklarýna kadar olan bölümü ile yüzleri hariç bütün bedenlerini örtmelerini emretmektedir. Bu emir, kadýn ile kocasýnýn arasýnda samimi baðlarýn kurulmasýna sebep olup cinsi lezzetleri evin ortamýyla ve evlilik sýnýrlarýyla çevrelemektedir. Sonuçta kadýn ve kocasý arasýndaki baðlarýn saðlamlaþmasýna, bunlarýn neticesinde ailenin saðlam temeller üzerinde oturmasýna sebep olur.

Toplum içinde kadýnlarýn süslenip uygun bir þekilde örtünmemeleriyle oluþturduklarý cinsi cazibelik, ailesel hayatlarýný ve toplumun diðer fertlerinin hayatýný tehlikeye atmaktadýr. Bu durum ailelerde derin ihtilaflarýn oluþmasýna zemin hazýrlamaktadýr. Hicaba riayet etme veya etmemede ilk fayda veya zarar þahsýn kendisine dönmektedir. “Kim hayra yönelik bir iþ yaparsa kendi lehinedir. Kötülük yapan da kendi aleyhine yapmýþ olur. (Casiye, 15)

Hicapsýzlýðýn ve çýplaklýðýn artmasý, laubaliliðe ve boþanmalarda önemli artýþa yol açmakta, bunun karþýlýðýnda evliliklerde düþme olduðu gibi ailelerdeki saðlýklý irtibatlar gittikçe zayýflamaya baþlamaktadýr. Hicapsýz kadýnlarýn ölçüsüz hareket ve irtibatlarý, toplum içerisinde süslerini ortaya çýkarmalarýyla, sorumluluklar, sýnýrlamalar ve aðýr mesuliyet olan evlilik çok pahalý bir iþ olarak ortaya çýkmakta, evliliklere duyulan alaka önemli ölçüde azalmaktadýr.

Neticede, gençlerin evliliðe ilgi duymamalarýyla toplumun ahlaki saðlýðý tehlikeye girmekte ve fesat gittikçe yaygýnlaþmaktadýr. Bu fesat dalgasý eski-yeni pek çok aileyi önüne alýp sona doðru götürmektedir. Evlilikleri birbirlerine karþý besledikleri aþkla baþlayan kadýn ve erkekler, toplumu saran laubalilik ve cezp edicilik karþýsýnda yeni ve deðiþik þeylerin peþine takýlmakta, zaman geçtikçe kendi ailelerinde heyecan ve cazibe bulamamaktadýrlar.

Hicapsýzlýkla toplumun yapýsýný bozmaya çalýþanlarýn karþýsýnda Kuran’ýn ipine sarýlan ve Ýslami ahlakla donanmýþ insanlar kendilerini rahatlýkla muhafaza edebilirler. “(Resulüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ýrzlarýný da korumalarýný söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranýþtýr. Þüphesiz Allah, onlarýn yapmakta olduklarýndan haberdardýr.” (Nur 30)

2- Psikolojik (Ruhi) Rahatlýk (Sükunet):

Hicap ve iffetin toplumdaki ikinci etkisi, ruhi rahatlamaya yol açýp içsel alevlenmeyi engellemesidir. Kadýnlarýn örtünmemeleri ve erkeklerle ölçüsüz irtibatlarý cinsi alevlenme ve heyecanlanmalarý arttýrdýðý gibi, bu felakete kapýlma durumunda insanlarda oluþan büyük huzursuzluk ruhta oluþan bir hastalýk gibi insaný her gün daha çok baþkaldýran ve isyan eden bir þekle dönüþtürmektedir. Bu meyil sadece cinsi alanlarla sýnýrlý kalmamakta, ayný zamanda sýnýrsýz ruhi bir bunalýma yol açtýðýndan beden buna ayak uydurmaya güç yetirememekte. Neticede mahrumiyet hissi ve ruhsal kompleksler þahsýn ruhi dengesini altüst etmektedir. Yeni yapýlan bazý araþtýrmalar; cinsi güdüler tahrik edildiðinde onlarýn sükunete ulaþmalarý için uygun meþru ortamdan yoksun olunursa, þahsýn büyük ruhi bunalýmlara girdiðini ortaya koymaktadýr. Bu esnada sýkýntý veren zehirli hormonlar kana sýzmaya baþlar. Ýrtibat kanallarýyla bütün bedene baðlý olan beyin, hipofiz bezlerinin yardýmý ve hipotalamus merkezinin emriyle söz konusu zehir, bir ile on saniye içerisinde bütün bedene yayýlýr.[1]
3- Kadýnýn Asaletinin Korunmasý

Kadýnýn þahsiyetinin ve asaletinin korunmasý hicap ve örtü vasýtasýyla gerçekleþebilir. Kadýnlarýn büyük çoðunluðu, kendilerine cinsi açýdan yönelecek bakýþlardan ve bedensel dýþ güzelliklerinin görünmesinden çok, faziletleriyle ve istidatlarýyla tanýnmak isterler. Dýþ güzelliklerinden dolayý kendilerine deðer verilmekten ve cezp edecek dýþ güzelliklerinin altýnda kaybolacak pek çok faziletlerinden çok, Ýnsani þahsiyetlerinden dolayý toplumda bir konumlarýnýn olmasýný isterler.

Ýslam, bugünkü dünyanýn bakýþ açýsýyla kadýnýn mal gibi kullanýlmasýný, farklý ticari mallarý pazarlamak için müþteriyi cezbeden kadýnýmsý bir rabýta aracý olmasýný kabul etmemektedir. Bunlardan dolayý kadýnýn gerçek kimliðinin sadece Ýslami hicapla korunabileceðini ileri sürmektedir. Tabii olarak ahlak, ilim, bilim, basiret ve asaletle tanýnmak isteyen kadýnlar hiçbir þekilde kendilerini hevesperestlerin, sömürgecilerin, siyasetçilerin ve ekonomistlerin oyuncaðý haline getirmedikleri gibi, gösteriþe ve süslenmeye de ihtiyaç duymazlar. Buna karþýlýk insani kimliklerinden faydalanmayan, manevi ve ahlaki sermayeleri bulunmayanlar, bu eksikliklerini düþ görüntülerini teþhir ederek gidermeye çalýþýrlar. Bunlar insan olarak deðil, sadece kadýn olarak anýlýrlar. Ýstidat ve kabiliyetleri olsa da asla meyve veremezler.

Hz. Ali (ra) konumuzla ilgili þöyle buyurmaktadýr: “Ýnsani þahsiyet ve asaletle olgunlaþamamýþ kiþileri hýyanet ve anlamsýz hayat terbiye eder”

Kuran-ý Kerim hicabý, kadýnýn asaleti ve hürmetinin korunma sebebi olarak sayýp bu konuda þöyle buyurmaktadýr: Ey Peygamber! Eþlerine, kýzlarýna ve müminlerin kadýnlarýna, dýþarý çýkarken üstlerine örtü almalarýný söyle; bu, onlarýn hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayý incitilmemelerini daha iyi saðlar. Allah baðýþlar ve merhamet eder. (Ahzab, 59)

Ýslam’a göre hicap, sadece vücudu örtme manasýný içermemektedir. Kuran-ý Kerim hoþ bir beyanla buna açýklýk getirmektedir. “Mümin kadýnlara da söyle: Gözlerini bakýlmasý yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar...” “Yahfizne” tabiriyle hedef korumaktýr. Örtme olmadan korumanýn manasý yoktur. Yani kendini örtebilir, fakat bakýþlardan ve tehlikelerden korunamayabilir. Ýnsanlar, hicapsýz kendilerini koruyabileceklerini iddia edemeyecekleri gibi, her asýlan örtünün de koruyacaðýný iddia edemezler.

Hicap Felsefesi

Kuran-ý Kerim, hicabýn sebep ve felsefesini þu ifadelerle beyan eder: “...bu, onlarýn hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayý incitilmemelerini daha iyi saðlar...” (Ahzab 59) Çünkü onlar toplumda, iffet ve asaletin timsalidirler. Bu ayetle ilgili þu tefsire yer verilmektedir: Bütün bedenin örtülmesiyle kadýnlar, hicap, iyilik, temizlik ve iffete daha çok yakýnlaþmaktadýrlar. Neticede, bu unvanla tanýndýklarý zaman kendilerine eziyet edilmez. Yani fasýklar onlara iliþmez.[2]

Kuran-ý Kerim’in hicapla ilgili beyan ettiði bu felsefi yaklaþýmý günümüz beþeri toplumlarýnda gözlemek mümkündür. Batý ülkelerinin eðitim kurumlarýnda, fabrikalarýnda, maðazalarýnda ve daha baþka yerlerde kadýnlarýn tecavüze uðradýðý ve haraç ödediklerine çok fazla tanýk olunmaktadýr. Birçok kadýn çalýþtýðý iþ yerinde iþçiler veya idarecilere haraç ödeme, cinsi saldýrýlara maruz kalma, korku ve tehditle karþýlaþmaktadýr. Yapýlan araþtýrmalar, sanayisi geliþmiþ ülkelerde kadýnlarýn cinsi eziyet ve saldýrýlardan dolayý her on kadýndan birinin iþini terk etmek zorunda kaldýðýný ortaya koymaktadýr. Ýþverenler tarafýndan cinsi saldýrýlara uðrayan kadýnlarýn genelde ruhi bunalým yaþadýklarý müþahede edilmiþtir. 23 ülkede yapýlan araþtýrmalar üzerine hazýrlanan Birleþmiþ Milletler raporu; bu tür rahatsýz etmelerin gittikçe artmakta olduðunu belirtmektedir. Cinsi saldýrýlara uðrayan çalýþan kadýnlarýn % 60’ý, kendi izzetlerini korumak için bu tür rahatsýzlýklarý þikayetten kaçýnmaktadýrlar.

Bütün bunlardan öte, hicap, kadýnýn kendi kendine deðer kazanmasýna ve mevkiinin yükselmesine yol açar. Hicap, zariflik ve tazeliði korumak için kullanýldýðýndan toplumun temiz olmayan gözlerinin önünde solmaya terk edilmemektedir. Kuran-ý Kerim, cennetin büyük nimetlerinden biri saydýðý cennetin kadýnlarýný hicap vasfýyla zikretmekte ve hiç kimsenin elinin onlara deymediðini beyan etmektedir: “Sedefte saklý inciler gibi” (Vakýa 22) “Orada, bakýþlarýný yalnýz eþlerine çevirmiþ, daha önce ne insan ve ne de cinlerin dokunmuþ olduðu eþler vardýr.” (Rahman 56)

4- Kadýnlarýn Saðlýklarýnýn Korunmasý

Toplumda hicaba riayet etmenin önemli etkilerinden biri de farlý hastalýklarýn önüne geçmek ve saðlýðýn korunmasýdýr. Kadýnlarýn uygun þekilde örtünmemeleriyle meydana gelen cinsi baþýboþluklarýn doðurduðu ruhi etkilerle cinsi problemleri beraberinde getirmekte. Bu problemlerin ve hastalýklarýn faili bizzat insanýn kendisidir. Örneðin, insanlýðýn baþýboþluðunun eseri olan Aids hastalýðýnýn önüne geçmek için her yýl milyarlarca dolar para harcanmaktadýr. Ahlaki kýstaslara riayet etmeyen ve dinden mesafe alan toplumlarda bu hastalýðýn müptelalarý oldukça fazladýr. Ahlakýn yerleþik, hicabýn da yaygýn olduðu ülkelerde bu hastalýða yakalanmýþ insanlar oldukça azdýr. Batý kültürü, çýplaklýk ve baþýboþluðun yaygýnlaþtýðý yerlerde bu hastalýðýn da aþýrý derecede arttýðý görülmektedir. Bütün bunlar asrýmýzýn cahiliyesi insanlarýnýn eliyle oluþmaktadýr.
5- Dýþ Güçlerin Nüfuzuna Karþýlýk Ýslam Toplumunun Saðlamlaþtýrýlmasý:

Bugün bir hastalýk gibi yaygýlaþan çýplaklýktan kurtulma ve hicabýn en önemli etkisi, toplumun korunmasý ve muhkem hale getirilmesindeki tesiridir. Ýslam ülkelerinde hicapsýzlýk ve artan çýplaklýk, dýþ güçlerin bu ülkelerdeki tasallutunun en önemli sebeplerinden birini oluþturmaktadýr.

Ýslam ülkelerindeki büyük insani kaynaklarý ve ekonomiyi istismar etmek isteyen sömürgeciler, öncelikle bunlarý içten hazýrlamaya baþladýlar. Ýlk olarak dini kimliklerinin yok edilmesi gerekiyordu. Hicap, onun deðerli ve güçlü iþaretlerinden biriydi. Bu nüfuzun gerçekleþmesi için kadýnlar en iyi seçimdi. Zira kadýnlar, erkeklerden daha çok dünyanýn zahiri görüntüsüne tutunmuþ olup duygusal yönleri daha kuvvetlidir: “Yoksa onlar, süs ve ziynet içerisinde yetiþtirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açýk olmayan kýzlarý mý O'na isnat ediyorlar?” (Zuhruf 18)

Kuran-ý Kerim, genelde kadýnlarda görünen ve onlarýn duygusallýðýndan kaynaklanan iki özelliði ortaya koymaktadýr. Bunlardan birincisi onlarýn ziynet ve süse duyduklarý þiddetli ilgi, ikincisi ise çekiþme ve mücadelede maksatlarýný ispat için yeterli güce sahip olamamalarý. (Delil getirme güçlerinin zayýflýðýgöz kırpma

Ýslam ülkelerinde faaliyet yürüten sömürgecilerin seçkin casuslarý, Müslüman toplumlarýn yaþadýðý ülkelerde hakim olan kültürü tanýyarak, onlarýn Ýslami kültürlerine önemli ölçüde sýzmanýn ve nüfuzun bu yolla olabileceði teþhisinde bulunmuþlar. Ýngiltere’nin eski casusu Hamfer, hatýratýnda bu konuyu þu sözlerle dile getirmektedir: “Müslüman kadýnlarýn hicaptan sýyrýlmalarý ve gönüllüce giydikleri çarþaflarýný terk etmeleri için bu alanda olaðanüstü çalýþma sergilemeliyiz. Tarihi dayanaklarýn tanýklýk ettiðini ileri sürüp, bunun kesinlikle Ýslami bir giysi olmadýðýný, kadýnlarýn Abbasiler devrinde örtünmeye baþladýðýný anlatmalýyýz. Çarþafýn, Ýslam’dan önceki Ýran’ýn eski bir giysisi olduðunu, abanýn da Abbasi halifelerinin Müslüman kadýnlar için geliþtirdiði bir gelenek olduðunu dile getirmeliyiz. Kadýnlarý çarþaf ve abadan sýyýrdýktan sonra gençleri, onlarýn arkalarýna takýlmalarý için tahrik etmeli, böylece Müslümanlarýn arasýnda fesadýn artmasýnýn yolunu açmalýyýz. Bu planlarýn daha iyi iþlemesi için öncelikle Müslüman olmayan kadýnlarý hicaptan arýndýrmalýyýz ki Müslüman kadýnlar hicapsýzlýðý onlardan öðrensinler”[3]

Batý dünyasýnýn bu ülkelerdeki hakim kültürü tanýmasýyla, hicap ve iffet bilincinin karþýsýnda durup insanlarý siyasi ve toplumsal olaylar karþýsýnda duyarsýzlaþtýrmayý, kadýnlarýn cinselliklerinden istifade ederek ve hicapsýzlýðý yaygýnlaþtýrarak deðerlerin önüne geçilmesine yol açarak mahrum milletlere nüfuz edip onlarý rahatlýkla sömürmeyi hedefliyorlardý. Bütün faaliyetlerini kadýnlarýn hicaptan uzaklaþtýrýlmasý üzerine yoðunlaþtýrýp, kadýnlarýn özgürlüðü, katýlýmlarý ve geliþmeleri sloganlarýyla onlarý iffet ve namus gibi Ýslami geleneklerden uzaklaþtýrmaya çalýþtýlar. Bu durum toplumun farklý kesimleri arasýnda iffetsizlik ve laubaliliðin artmasýna, tedrici olarak da insan þahsiyetinin ölmesine ve dini gayretin yok olmasýna yol açtý.

Batý dünyasýnýn, kadýnlarýn özgürlüðü, ilerlemeleri ve geliþmeleri sloganlarýyla hicabýn yok edilmesi ve kadýnlarýn iffet sýnýrýnýn dýþýna çýkarýlmasýyla ilgili faaliyetleri sadece siyasi sebeplere dayanmamaktadýr. Batý’nýn kapitalist sisteminin ürettiði mallarýn pazarlanmasý, bu mallarý kullanan tüketicilerin artmasý için sürekli kadýnlar üzerinde çalýþýlmakta, hicap ve iffetin ortadan kalkmasý ve kültürlerinin deðiþime uðramasýyla kapitalistlerin tüketim pazarlarý ýsýnmakta, uluslararasý þirketlerin ceplerine daha çok para akmaktadýr. Bu sebeplerden ötürü kapitalistlerin en önemli muhatabý kadýn topluluklarýdýr. Çünkü onlardaki süslenme ruhu ve güzelliðe olan düþkünlük erkeklerden daha fazladýr. Onlarýn çoðu, parýldayarak baþ döndüren zahiri güzelliklerden çabuk etkilenebilirler. Bunlarla birlikte hicap, kapitalist güçlerin yolunun üzerindeki en büyük engellerdendir. Müslüman bir kadýn eþinin ya da sadece kadýnlarýn bulunduðu ortamýn dýþýnda hicabýna bürünürse, Batýlý kapitalistler için uygun bir tüketici olamayacaðý gibi, toplumun ahlaki çöküþüne ve insanlarýn günaha girmesine sebep olmayacaðýndan, bu durumu, toplumu dönüþtürmek ve çökertmek isteyen sömürgecilerin menfaatine olmayacaktýr.

Hicabýn yok oluþuyla hayat, daha çok tüketime ihtiyaç duyar. Hicabýn hakim olduðu toplumda kadýnlar, süslenerek evin dýþýna çýkma gibi bir arzuyu taþýmayacaklar. Hicapsýz kadýnlarýn büyük bölümü, moda fýrtýnasýndan geri kalmama uðruna, kendisi, ailesi ve toplumu için hiçbir faaliyeti ve mesuliyeti olmayan kiþiler gibi yeni ayakkabý ve yeni elbiseyle sokak ve caddelere inip boy göstermeye, yeni çanta, ayakkabý, elbise… gibi eþyalarda baþkalarýyla rekabete girip her geçen gün renklenen bu rekabetin kazancýnýn kapitalistlerin ve Batýlý üreticilerin cebine girmesine yol açacaklar. Bunlarýn çoðu, her gün artan ve doyuma ulaþamayan ruhi susamýþlýk gibi, akýlsýzca yapýlan tüketimler, israf ve boþ süslerden ibarettir.


Ey Peygamber! Eþlerine, kýzlarýna ve müminlerin kadýnlarýna, dýþarý çýkarken üstlerine örtü almalarýný söyle; bu, onlarýn hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayý incitilmemelerini daha iyi saðlar. Allah baðýþlar ve merhamet eder. (Ahzab, 59)


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son kiyam_mesalesi tarafından, 29.08.2008 - 10:02 tarihinde.
Gönderme Tarihi: 29.08.2008 - 10:01
kiyam_mesalesi üyenin diger mesajlarini ara kiyam_mesalesi üyenin Profiline bak kiyam_mesalesi üyeye özel mesaj gönder kiyam_mesalesi üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konu olarak göster

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 876 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
dayi054 (64), ÝsmailEn.. (56), kibris (56), merickizmaz (51), RUYAM (36), yükselelektrik (54), selcukosman (48), Aycan (57), HuZuR_38 (45), babakadir (45), Cihan Ersoy (46), servet ekici (51), ayhan3867 (47), erhankaya351 (40), Kizmaz (51), EBRARALEYNA (47), erkan34 (51), efira (37), Sirac Barman (53), bedevi5 (65), Sadettin Dursun (41), cartime (55), S.Ekici (51), ALTUN (45), vus_lat (45), ayaza (38), drkdn (45), fetih60 (34), beko03 (76), talha türk&cced.. (33), dilara1 (26), asudetuba (43), struggle (42), Ayhan_Esad (41), nnur (47), YSBY (53), COLONEL (37), nazmi (47), umit535 (52), hsalma (42), ByAfatsum (36), nuretin (61), malkomxaa (42), salma (42)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.62311 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.