0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » DİĞER KONULAR » MEZHEPSIZLIK DINSIZLIGE KÖPRÜDÜR.   Cevap Ekle

önceki konu   diğer konu
6 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Gast Fakiri  
MEZHEPSIZLIK DINSIZLIGE KÖPRÜDÜR. Alinti ile cevapla
Misafir
Mezhepsizlik dinsizliðe köprüdür

Sual: 1-(Muhaddis olmayanýn hadis kitabýndan hadis almasý caiz olmaz, günah olur.)
Bu konudaki deliliniz nedir? Tabii sizin delilden anladýðýnýz bir alimin görüþü ise ben bunu kast etmiyorum.
CEVAP
Dinimizde dört delil vardýr: Kitap, sünnet, icma kýyasý fukaha. Kýyas, alimlerin ictihadýdýr. Siz peþinen bunu kabul etmiyorsunuz. Kuran-ý kerimde Allah (alimlere sorun) buyururken, Peygamber efendimiz, (Alimler benim varislerim) buyururken, 1400 yýldýr alimlerin ictihadý delil olarak gelmiþken, bunlarý kabul etmemek mezhepsizliktir. Mezhepsizliði vehhabiler baþlatmýþtýr. Kurucularý her ne kadar Abdulvehhab ise de, asýl fikir babalarý Ýbni Teymiyyedir. 25 yýldýr mezhepsizlerle mücadele ediyorum. (Baþlangýcýndan bugüne mezhepsizler) isimli iki ciltlik kitabým vardýr. Sorduðunuz ve soracaðýnýz bütün sorularýn cevaplarý o kitapta vardýr. Alimler (Mezhepsizlik dinsizliðe köprüdür) buyuruyor. Türkiyedeki vehhabiler, kendilerine selefi diyorlar. Güya selefin yolunda imiþler. Adam kendine peygamberi dese peygamberin yolunda mý olur? Ayet ve hadisten baþka delil kabul etmeyen, kim olursa olsun mezhepsizin daniskasýdýr. Zaten onlar hadislerin çoðunu da kabul etmezler. Kimine zayýf derler, kimine mevzu derler. Hiç bir islam aliminin kitabýnda uydurma hadis yoktur. Mezhepsizin biri çýkýyor, ben o hadisi Kurana ölçtüm, Kurana aykýrý buldum ve o hadis uydurmadýr diyor. Ýmamý Gazali, Ýmami Rabbani, Seyyid Abdülkadiri geylani hazretleri o hadislerin Kurana aykýrý olduðunu bilmeyecek kadar cahil kimseler miydi? Siz biliyorsunuz da onlar Kuraný bilmiyorlar mýydý? Alimlere bu ne biçim çirkin iftiradýr?
Mesela Türkiyede Mason Efganiyi, mason Abduhu ve çömezleri Reþit rýzayý savunan biri, Ýmamý Gazali hazretlerinin ihyasýndaki (Ýlim Çinde de olsa alýnýz) hadisi þerifine uydurma diyor. Halbuki bu hadisi þerif, bir çok hadis kitabýnda vardýr. Ýmamý Gazali ve hadis alimleri bunun uydurma olduðunu bilememiþler de bu mezhepsiz mi bilmiþ?
Mezhepsizler mirac mucizesini de inkar ederler. Mesela Hamidullah, o zaman Mescidi aksa yoktu diyor, bir nevi miracýn hayal olduðunu söylüyor. Bu Hamidullahý da Türkiyedeki mezhepsizler el üstünde tutuyorlar.
Sizin bana yazdýðýnýz ifadelerden son devirde yetiþen mezhepsizlerin kitaplarýndan alýntýlar olduðunu gördüm.. Mevdudi, Mýsýrlý birkaç mezhepsiz, Kardavi, Elbani, Sýddýk Han, Seyyid Sabýk bunlar katýksýz mezhepsiz kimselerdir. Bunlara Mezhepsizler kitabýmda yeterli cevaplar verdim.
Mezhepsizlerin çoðu da Hýristiyan ve Yahudilerin cennete gideceðini savunurlar. Sizin onlardan farkýnýz nedir? Mezhepsizler namazý bizim kýldýðýmýz gibi kýlmazlar. Mesela tehiyyat okumazlar, salli barikleri okumazlar, sübhaneke okumazlar, çünkü bunlar Kuranda yokmuþ.
2-Zaten tanýdýðým bütün alimler kiþinin, Alimin delilini bilmeden onun görüþünü almasýnýn caiz olmadýðýný söylüyorlar.
CEVAP
Mezhepsizlere verdiðim cevabý size de söyleyeyim. Peki sen delillerini biliyor musun? Mesela, namazda imam arkasýnda Fatiha okuyor musun? Mezhebin nedir? Hangi mezhebe göre namaz kýlýyorsun? Diyelim ki hanefiye göre kýlýyorsun. Son teþehhüdde oturmak farz, tehiyyat okumak vacibdir. Sen bunun delilini biliyor musun? Senin alimlerin, yani mezhepsizler, delilini bilmeden bir þeyi yapmanýn caiz olmadýðýný söylüyorlar, o zaman sen bunlarýn delilini biliyor musun? Salli barikleri okumak hanefide sünnet, þafiide farzdýr. Sen salli barik okuduðuna göre, delilini biliyor musun? Ben altmýþdört yaþýndayým, hep bu iþlerle meþgul olduðum halde ben bilmiyorum, senin bilmen de imkansýzdýr. Sen akýntýya kürek çekiyorsun. Orucun farzlarý vardýr. Niyet üç mezhepte, imsakta yapýlýr, hanefide öðleye bir saat kalýncaya kadar yapýlýr. Sen bunlarýn delilini biliyor musun? bilmeden oruç tutuyorsun, mezhepsizlerin dediðine göre delilini bilmeden iþ yapýyorsun? Delilini bilmek demek alim olmak demektir. Alim kim biz kimiz? Biz onlarýn kitaplarýn anlamaktan aciz kimseleriz. Herkes haddini bilmelidir. Ýmamý azam gemisini, arabasýný nereye götürürse oraya giderim. Hangi yollardan gidiyor, nerelere uðrayacak gibi delillerini bilmeme gerek yok. Gerek olmadýðýný islam alimleri söylüyor. Ayeti kerimeye raðmen, Alim adam yerine koyulmazsa, koymayanlarla iþimiz yoktur.
3-Örnek mi istiyorsunuz; Ebu Hanife, Ýmam Þafii, Ýbn Hanbel, Ýbn Kayyim ve buraya yazmadýðým diðerleri.
CEVAP
Son yazdýðýnýz kimse, Ýbni Teymiyyenin mezhepsiz bir talebesidir, onun mezhebi yoktur. Fakat o bu sözü söylerken, kendisini Ýmamý azam gibi müctehid ve mezhep sahibi kabul ediyor. Ýmamý azam hazretleri, (Benim delilimi bilmeden fetva vermek caiz deðildir) buyuruyor. Bunu Ýmamý Ebu Yusuf, Ýmamý Muhammed gibi, sözü dinde senet olan müctehidler için söylüyor. Yoksa avam için söylemiyor. Avam delilden ne anlar. O, müftü ne fetva verirse onunla amel eder. Mezhepsizler hariç, avama hiç bir alim, delilini öðren dememiþtir, demez de. Sana sordum birkaç mesele delillerini her mezhebe göre yaz ve gönder. Malikide namazda sübhaneke okumak mekruhtur, niye mekruhtur, hanefide sünnet niye sünnettir? Ýmam arkasýnda Fatiha okumak iki mezhebe göre farzdýr, Hanefiye göre ise harama yakýndýr. Delilleri ne bunlarýn? Öyle ya namazda ya fatiha okuyoruz veya okumuyoruz. Okuyorsak da okumuyorsak da delilini bilmemiz gerekir. Niçin okuyoruz niçin okumuyoruz? Hanefi kitaplarý okunmaz dediði için biz imam arkasýnda fatiha okumayýz, þafiiler de farz dediði için þafiiler okur, delillerini bilmesi gerekmez. Zaten buna da imkan yoktur. Kurandan ayet almaya da yetkimiz yok, bu iþ yetki iþidir. Müctehidlerin iþidir. Biz ancak islam alimlerinin kitaplarýndan alýrýz.
4-Bir kiþinin alim olduðuna nasýl karar veriyorsunuz?
CEVAP
Biz karar vermeyiz, buna yetkimiz de yoktur. Alime alim diyebilmek ona diploma vermek gibi bir þey, yani ondan üstün olacaðýz veya onun kadar bileceðiz ki onun alim olduðunu söyleyebilelim. Alimlerin kimler olduðu asýrlardýr bildirilmiþtir. Mesela dört mezhep imamý ve o mezheplere baðlý alimler. Mesela imamý Süyuti, imamý Gazali, imamý Rabbani, Abdulkadiri Geylani, birer büyük alim olduðu bildirilmiþtir. Biz onlarýn biri diðerinden daha üstündür diyemeyiz. Buna ilmimiz de yetmez.
5-Alimlerin çeliþtiði konularda hangisinin görüþünü alacaðýnýzý nasýl belirliyorsunuz?
CEVAP
Herkes kendi mezhebine göre hareket eder. Þafiiler yüksek sesle amin der, hanefiler gizli söyler. Biz mezhebimize uyarýz. Alimlerin farklý ictihadýnýn rahmet olduðunu da biliriz. Onu farklý ictihadýndan dolayý ayýplamayýz, rahmet ayýplanmaz. Þafiiler fatiha okumak farz derken, hanefiler öyle demiyor. Herkes kendi mezhebine uyarsa problem kalmaz. Sonra alimlerin ictihadýna görüþ diyorsunuz, bu çok yanlýþ bir ifade, zaten bütün mezhepsizler görüþ derler. Ýctihad da görüþtür ancak, dinde senettir. Görüþ ise senet olmaz, ictihad delil olur.
Ýslam alimi kime denir
Sual: Resulullahýn varisi olduðu bildirilen Ýslâm âlimleri kimlerdir? Bugün bir profesöre Ýslâm âlimi denebilir mi, sözü fetva olur mu?
CEVAP
Resulullahýn varisi olan ve kendilerine Ulema-i rasýhin denilen âlimler eskiden çok idi. Þimdi yeryüzünde böyle âlim yoktur. Mutlak müctehid bulunmadýðý gibi, mezhebde müctehid de yoktur. Þevahid-ül-hakta buyuruluyor ki:
Hicri dördüncü asýrdan sonra, dünyada ictihad edebilecek âlim hiç kalmadý. Þimdi bütün müslümanlarýn, bilinen dört mezhebden birine uymalarý gerekir.
Din âlimi olmak için, 8 yüksek din bilgisini, bütün inceliðiyle öðrenmek, fen bilgisinde de kâfi ilme sahip olmak gerekir.
Ýslâm âlimlerinden müfessir, muhaddis, mütekellim, mütesavvýf ve fakih denilen zatlar, din imamýdýr. Bunlarýn her sözü, her beyaný, Kur'an-ý kerimin ve hadis-i þeriflerin açýklamasýdýr. Her sözleri sabit ve müsellem ve muhakkak doðrudur. Müfessir, tefsir kitabý yazan demek deðildir. Müfessir, kelam-ý ilahiden, murad-ý ilahiyi anlayandýr. Tefsir, ancak Fahr-i âlemin mubarek lisanýndan, Sahabe-i kiram ve onlardan Tabiin ve Tebe-i tabiine ve böylece saðlam, kýymetli insanlarýn söylemesi ile, tefsir kitabý yazanlara, daha doðrusu fýkh ve kelam âlimlerine gelen haberlerdir.
Müctehid olmak için
(Eshab-ý kiram) kitabýnda da buyuruluyor ki:
Müctehid olmak için Arabi ilimleri ve Kur'an-ý kerimi ezbere bilmek, her ayet-i kerimenin manay-ý müradisini, manay-ý zýmni ve iltizamisini bilmek ve ayet-i kerimelerin geldikleri zamanlarý ve gelme sebeplerini ve ne hakkýnda geldiklerini, külli ve cüzi olduklarýný, nasih veya mensuh olduklarýný, mukayyed veya mutlak olduklarýný ve kýraet-i seba ve aþereden ve kýraet-i þazzeden nasýl çýkarýldýklarýný bilmek, hadis kitablarýndaki, yüzbinlerce hadisi ezberden bilmek ve her hadisin ne zaman ve ne için irad buyurulduðunu ve manasýnýn ne kadar geniþlediðini ve hangi hadisin diðerinden önce veya sonra olduðunu ve baðlý bulunduðu olaylarý ve hangi vaka üzerine buyurulduðunu ve kimler tarafýndan nakil ve rivayet olunduðunu ve nakledenlerin ne hâlde ve ne ahlâkta olduklarýný bilmek, fýkýh ilminin üsul ve kaidelerini tanýmak, 12 ilmi ve Kur'an-ý kerimin ve hadis-i þeriflerin iþaretlerini, rumuzlarýný ve açýk ve kapalý manalarýný kavramak ve bu manalar kalbinde yer etmiþ olmak, kuvvetli iman sahibi olmak ve itminan ile dolu, nurlu ve saf bir kalbe ve vicdana malik olmak gerekir. Bütün bu üstünlükler, ancak Eshab-ý kiramda ve sonra, 200 yýl içinde yetiþen, bazý büyüklerde bulunabildi. Daha sonralarý, fikirler, reyler daðýlýp, bid'atler çýkýp yayýldý. Böyle üstün zatlar azala azala, 400 yýl sonra, bu þartlara haiz olan, yani mutlak müctehid olarak meþhur olan görülmedi.
Yüksek din bilgileri, tefsir, usul-i kelam, kelam, usul-i hadis, ilm-i hadis, usul-i fýkýh, fýkýh, ilm-i tasavvuftur. Bu 8 ilmi öðrenebilmek için gerekli alet ilimleri ise 12 dir. Bunlar, sarf, iþtikak, nahv, kitabet, iþtikak-ý kebir, lügat, metn-i lügat, beyan, meani, bedi, belagat, inþa ilimleridir. (Hadika)
Mevduat-ül-ilim kitabýnýn (Tefsir Ýlminin Dallarýgöz kırpma bölümünde, Kur'an-ý kerim ilmi, içinde þaþýlacak, akýllara durgunluk verecek sayýsýz acayip haller bulunan engin bir denizdir. Öyle yüksek ve metin bir daðdýr ki, ondaki hayret veren þeyleri öðrenmek, her sýrrýna eriþmek imkansýzdýr. Bu ilmin sayýlmayacak kadar dalý vardýr, denilerek altmýþýn üstünde tefsir ilminin kollarý bildirilmiþtir.
Fetva ne demektir?
Fetva, bir hususun dine uygun olup olmadýðýný, hangi fýkýh kitabýnýn neresinden alýndýðýný bildiren hüküm demektir. Mehazýný göstermeden caiz veya caiz deðil demek fetva olmaz.
Müftinin müctehid olmasý gerekir. Müctehid olmayan kimse müftü yapýlýrsa, bunun müctehidlerin bildirdiklerini okuyup, öðrenerek bunlarý söylemesi gerekir. (Ýbni Hümam)
Müctehid olmayan kimse bir hadis iþitince, bu hadisten kendi anladýðýna uyarak amel edemez. Mezhebindeki müctehidlerin verdiði fetva ile amel etmesi gerekir. (Kifaye)
Cengiz Han, Fatýmiler ve hatta Abbasiler zamanýnda, haramlara caiz diyen müftü adýný taþýyan devlet memurlarý vardý. Bunlarýn yanýnda bir kýsmý da gerçekten islâm müftüsü idi. Bir kýsmý ise, o zamanki hükümdarýn arzusuna göre konuþurlardý. Ýslâm müftüleri, Allahü teâlânýn emirlerini ve yasaklarýný bildiren âlimlerdi. Müftü denilen devlet memurlarý ise, zaten dini bilmezlerdi. Allahü teâlânýn yasak ettiði bir þeyi, hükümdar emr etmiþ ise, (Bunu yapmak caiz deðil) demezlerdi. Yahut bir zâlim, Allahü teâlânýn emrettiði bir þeyi yapmamýþ olsa, (Bunu yapmak gerekir) diyemezlerdi. Böylece müslümanlarý günaha ve büyük felaketlere sürüklemiþlerdi. Böyle uydurma fetvalarýn verildiði zamanlarda, dinini kayýran müslümanlar, âlimlerin yazdýðý fýkýh ve ilmihal kitaplarýna uyup dinlerini kurtardýlar.
Nassa, dayanan hükümler zamanla deðiþmez
Sual: "Yeni fen vasýtalarý çýktý, devir deðiþti. Yeni olaylarla karþýlaþýyoruz. Din görevlileri toplanmalý, bir þura kurulmalý, alacaðý kararlarla, yeni tefsirler, yeni ictihadlar yapýlmalý, bazý farzlar azaltýlmalý, kolaylýklar getirilmeli, âlimleri, mezhebleri taklid devri kapanmalýdýr!" deniyor. Dinde deðiþiklik yapmak caiz midir?
CEVAP
Dürer-ül hükkam þerhinde, (Zamanýn deðiþmesi ile, örf ve adete dayanan hükümler deðiþebilir. Nassa, dayanan hükümler zamanla deðiþmez) deniyor. Ýmam-ý Rabbanî hazretleri de buyuruyor ki: Bazý kimseler, yapacaklarý deðiþikliklerle dini düzelteceklerini zannediyor, ortaya bid'at çýkarýyorlar. Bid'atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalýþýyorlar. Yaptýklarý deðiþikliklerle dinin noksanlýklarýný tamamladýklarýný iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan deðildir. Kur'an-ý kerimde buyuruluyor ki:
(Bugün sizin için dininizi ikmal eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladým ve size din olarak Ýslâmiyeti vermekle razý oldum.) [Maide 3]
Dinimiz noksan deðildir
Dinimiz, kýyamete kadar hayat þekillerinde ve fen vasýtalarýnda yapýlacak deðiþikliklerin, yeniliklerin hepsine þamil olan hükümleri bildirdi. Müctehidler de bunlarýn hepsini açýkladý. Sonra gelen müceddid âlimler bu hükümlerin yeni olaylara nasýl tatbik edileceklerini, tefsir ve fýkýh kitaplarýnda birdirdi. Müceddid âlimler kýyamete kadar mevcuttur.
Dini deðiþtirip yýkmak isteyen reformcularýn kuracaklarý þuradakiler, ya Ýmam-ý a'zam hazretleri gibi birer müctehiddir veya deðildir. Eðer müctehid iseler, ictihadlarýný birleþtirmezler. Mesela Ýmam-ý a'zam hazretlerinin üç talebesi müctehid olduklarý ve hocalarýndan farklý ictihadda bulunduklarý hâlde, hocalarýnýn ictihadýnýn yanlýþ olduðunu söylememiþlerdir. Çünkü ictihad, ictihadla nakzedilmez, yani hükmü ortadan kaldýrýlmaz. En mühimi de farklý ictihadlarýn rahmet olmasýdýr. Hadis-i þerifte, (Müctehid âlimlerin farklý ictihadlarý rahmettir) buyuruluyor. (Beyhekîgöz kırpma
Bu rahmeti ortadan kaldýrmak caiz olmaz. Reformcularýn kuracaklarý þurada 5 reformcu guslün farzýnýn 2 olduðuna, 7 reformcu da 4 olduðuna karar verse, 5 müctehid, 7 müctehidin kararýna uymaya mecbur mu edilecektir? Hâlbuki, her müctehid kendi ictihadý ile hareket eder. Baþka müctehide uymasý caiz deðildir. Sonra gusül ile namaz ile fen vasýtalarýnýn ilerlemesinin ne alakasý olur? Zamanla farzlar deðiþmez.
Reform þuraý, ittifakla namaz vakitlerini, rekat sayýlarýný azaltsalar, zekât 1/40 iken 1/100e indirseler, yaptýklarý bu reform, dine hizmet mi olur, yoksa dini yýkmak mý olur?
Þuradaki reformcular müctehid deðilse, o zaman alacaklarý kararlarýn ne kýymeti olur? Her iki hâlde de yapacaklarý iþ, dini deðiþtirmekten baþka birþey deðildir. Þura sözünü aðzýna alanlarýn cahil deðilse, sapýk olduðu apaçýk meydandadýr.
M.Hadimi hazretleri buyurdu ki:
(Edille-i þerýyyenin 4 olmasý, müctehidler içindir. Mukallidler, yani dört mezhebden birinde olanlar için delil, senet, bulunduðu mezhebin hükmüdür. Çünkü, mukallidler, nasstan [ayet ve hadisten] hüküm çýkaramaz. Bunun için, bir mezhebin bir hükmü, nassa uymuyor gibi görünse de, yine o mezhebe uymak gerekir. Çünkü Nass, ictihad isteyebilir, tevili gerekebilir, neshedilmiþ olabilir. Bunu da ancak müctehid anlar.) [Berika s.94]
Hatalý inanýþ ve kanaatleri yayanlar kimler
M.Þevket Eygi, Milli Gazetedeki yazýsýnýn ilk iki paragrafýnda diyor ki:
(Bir ilahiyat profesörü çýkýyor, Ehl-i Sünnet Müslümanlýðýna savaþ açýp, *Kuran Müslümanlýðý* safsatasý altýnda masonik bir hümanizmanýn propagandasýný yapýyor. Bir baþka reformcu, *Allah göktedir* diyen aþýrý bir adamýn mezhebini ülkemizde yaymak istiyor. Bir ötekisi, imanýn þartlarýný altýdan beþe indiren ve Amentü formülünden kadere iman maddesini kaldýran Pakistanlý bir yazarýn metodunun Türkiyeyi kurtaracaðýný iddia ediyor. Velhasýl ortalýkta bir sürü yamuk, bozuk, çarpýk inanç görüþ dolaþýyor. Peki bu hatalý inanýþ ve kanaatleri yayanlar kimlerdir? Bunlar kendilerine Ýslâmcý diyorlar ama peþlerinden gittikleri adamlar genellikle 19. ve 20. asýrda zuhur etmiþ on kadar malum ve mahut þahýstýr. Hâlbuki Ýslâm dünyasýnda, bahusus Ehl-i Sünnet dairesi içinde binlerce büyük din âlimi, fakih, mürþid, allame, imam, rehber yetiþmiþtir. Bizim reformcularýn hiçbiri Gazalînin, Süyutînin, Þaranînin, Birgivinin, Ebülleysin, Ebussuudun, Fahreddin Razinin, Cüveyninin, Ýmam-ý Rabbanînin eserlerinden bahsetmez. Onlar ehl-i sünnet imamlarýdýr. Bizimkiler ise selefi, mezhebsiz, Necdi, telfikçi, reformcu, aktivist birkaç kiþinin peþine takýlmýþtýr.)
Not: M.Þevket Eyginin kaderi inkar eden Pakistanlý yazar dediði kimse, Mevdudidir. Necdi dediði de vehhabidir. Allah gökte diyenler de vehhabilerdir.
Dinde olmayan birþey meydana çýkarýlýrsa
Sual: Allaha daha iyi kulluk etmek için ibâdetleri deðiþtirmek uygun olur mu?
CEVAP
Allahü teâlâ, kullarýný kendisine ibâdet etmek için yarattý. Ýbadet, züll ve zillet demektir. Yani, insanýn Rabbine, mabuduna, hakir olduðunu, aciz, muhtaç olduðunu göstermesidir. Bu da, her aklýn ve adetlerin güzel ve çirkin dediklerine uymayýp, Rabbin güzel ve çirkin dediklerine teslim olmak ve Rabbin gönderdiði Kitaba ve Peygamberlere inanmak ve bunlara tabi olmak demektir. Bir insan, bir iþi, Rabbinin izin verdiðini düþünmeden, kendi görüþü ile yaparsa, Ona kulluk yapmamýþ, müslümanlýðýn icabýný yerine getirmemiþ olur.
Bu iþ, itikadda, inanmakta ise ve inanýlmasý gerektiði sözbirliði ile bildirilmiþ olan þeylerden ise, bu inanýþý küfre sebep olan bidat olur. Gayrý müslimlerin ibâdet olarak yaptýklarý þeyleri müslümanlarýn yapmasý caiz olmaz. Mesela papazlar, ibâdet niyetiyle bellerine zünnar kuþanýrlar, boyunlarýna haç takarlar. Müslümanlarýn, böyle yapmalarý caiz olmaz. Bidat, itikadda olmayýp da, amele ait iþte kalýrsa, fýsk, büyük günah olur. Hadis-i þerifte buyuruldu ki:
(Dinde olmayan birþey meydana çýkarýlýrsa, o þey reddedilir.) [Buharî]
Âdetlerde yenilik olur
Bu hadis-i þerif gösteriyor ki, dinden olmayan bir itikad, bir söz, bir iþ, bir hâl ortaya çýkarýlýr ve bunun din ve ibâdet olduðuna inanýlýrsa, yahut islâmiyetin bildirmiþ olduklarýnda bir ziyadelik veya noksanlýk yapýlýrsa ve bunu yapmakta sevab beklenirse, bu yenilikler, deðiþiklikler, bidat olur. Ýslâmiyete uyulmamýþ, ona iman edilmemiþ olur.
Ýbadette olmayýp, adette olan yenilikler, yani yapýlýrken sevab beklenilmeyen deðiþiklikler bidat olmaz. Mesela, yemekte, içmekte, binme ve taþýma vasýtalarýnda yapýlan yenilikleri, deðiþiklikleri dinimiz reddetmez. Bunun için, masada, ayrý tabaklarda, çatal kaþýk ile yemek, otomobile, uçaða binmek, her çeþit bina, ev ve mutfak eþyasý kullanmak ve bütün fen ile ilgili bilgi ve aletler dinde bid'at deðildir. Bunlarý yapmak ve faydalý yerlerde kullanmak günah deðildir.
Enes bin Malik hazretleri, birgün aðlýyordu. Sebebi soruldukta, (Resulullahtan öðrendiðim ibâdetlerden, deðiþtirilmemiþ bir namaz kalmýþtý. Þimdi, bu da elden gidiyor, yani insanlarýn çoðu, namazýn þartlarýný, vaciplerini, sünnetlerini, müstehaplarýný yerine getirmiyor, mekruhlarýndan, müfsidlerinden, bidatlerinden sakýnmýyorlar. Onun için aðlýyorum) dedi. Bunlar, Peygamberlerin, Evliyanýn, salih ve sadýk müminlerin büyüklüklerini anlýyamayanlardýr. Onlarýn yollarýný býrakýp, kendi görüþlerine göre ibâdetleri deðiþtiriyorlar.
Bidat, selef-i salihin zamanýnda olmayýp, sonradan ortaya çýkarýlan herþeye denir. Adet ve ibâdetlerde yapýlan deðiþiklikler bidattir. Bidatin ýstýlah manasý ise þöyledir: Resulullah efendimizin ve Onun 4 halifesinin zamanlarýnda dinde bulunmayan bir inanýþý, bir iþi, bir sözü veya ahlâký, sonradan ortaya çýkarmak, sonradan ortaya çýkan böyle bir bozukluðu yaymak ve bundan sevab beklemek, yasak edilen bidat olur.
Adet, sevab beklenilmeden, dünya menfaati için yapýlan þeylerdir. Yiyip içmekte, giyinmekte, ev yapmakta, bineklerde zamanla deðiþen adetler, bir ibâdeti bozmadýkça veya dinin yasak ettiði birþeyi iþletmedikçe yasak edilen bidat olmaz. Mesela çatal-kaþýk günah olan bid'at deðildir. Eðer bir adet, ibâdeti bozuyorsa veya dinin yasak ettiði birþey ise, bunu iþlemek haram olur. Ýbadetlere bidat karýþtýrmak büyük günahtýr.
Bidatin Büyük Zararý
Hadis-i þeriflerde buyuruldu ki:
(Her bidat dalalettir ve her dalalet ehli de ateþtedir.) [Ý.Asakir]
(Bidat ehlinin namazý, orucu, sadakasý, haccý, umresi, cihadý, farzý, nafilesi kabul olmaz, yaðdan kýlýn kolayca çýktýðý gibi Ýslâmiyetten çýkmasý, kolay olur.) [Ý.Mace]
(Bidat ehlinin tövbesi, bidati býrakana kadar kabul olmaz.) [Taberânî]
Tövbesi kabul olmaz demek, bid'at ehli, bid'atinden sevab beklediði, iyi bir iþ yaptýðýný sandýðý için tevbe etmeyi düþünmez. Bu bid'atten vazgeçmediði için de ibâdeti kabul olmaz, demektir.
Âlimler, bidati, bidat-i hasene ve bid'at-i seyyie diye ikiye ayýrmýþlar, okul, kitap gibi sonradan yapýlan þeylere (bid'at-i hasene) demiþlerdir. Hadikada, (Böyle bir bidat, bir ibâdetin yapýlmasýna yardýmcý olduðu için, dinimiz buna izin vermiþtir) buyuruluyor. Ýmam-ý Rabbanî hazretleri ise, dinin izin verdiði böyle faydalý þeylere bid't denmemesini, bidat kelimesinin bunlara bulaþtýrýlmamasýný ve bunlara sünnet-i hasene, yani iyi iþ denmesini istemektedir. Sünnet, burada yol, iþ demektir. Yolun, iþin iyisi de, kötüsü de olur. Müslimdeki hadis-i þerifte, sünnet-i hasene [iyi çýðýr] açanlar övülmekte, sünnet-i seyyie [kötü çýðýr] açanlar ise kötülenmektedir.
Sünnete yapýþmak ne demektir
Sual: Sünnete yapýþmak ne demektir?
CEVAP
Hadis-i þerifte buyuruldu ki:
(Ümmetim arasýnda ayrýlýk olunca, benim sünnetime ve Hulefa-i raþidinin sünnetine yapýþýn!) [Tirmizî]
Bu hadis-i þerif, bu ümmette çeþitli ayrýlýklar olacaðýný haber veriyor. Bunlar arasýnda, Resulullahýn ve Onun 4 halifesinin yolunda olana sarýlýnýz diyor. Sünnet, Resulullahýn, sözleri, bütün ibâdetleri, iþleri, itikadlarý, ahlâký ve birþey yapýlýrken görünce, mani olmayýp susmasý demektir. Bir hadis-i þerifte buyuruldu ki:
(Fitne fesad yayýldýðý zaman, sünnetime yapýþana yüz þehid sevabý verilir!) [Hakim]
Yani nefse ve bid'atlere ve kendi aklýna uyarak islâmiyetin hududu dýþýna taþýldýðý zaman, benim sünnetime uyana, kýyamette yüz þehid sevabý verilecektir. Çünkü fitne fesad zamanýnda islâmiyete uymak, kâfirlerle harb etmek gibi güç olacaktýr. Bir hadis-i þerif meali:
(Ýslâm dini garip olarak baþladý. Sonu da garip olacaktýr. Bu gariplere müjdeler olsun! Bunlar, insanlarýn bozduðu sünnetimi düzeltir.) [Müslim]
Yani, islâmiyetin baþlangýcýnda, insanlarýn çoðu, müslümanlýðý bilmedikleri, onu yadýrgadýklarý gibi, ahýr zamanda da, dini bilenler azalýr. Bunlar, benden sonra bozulmuþ olan sünnetimi ýslah ederler. Bunun için, emr-i maruf ve nehy-i münker yaparlar. Sünnete, yani islâmiyete uymakta baþkalarýna örnek olurlar. Ýslâm bilgilerini doðru olarak yazýp, kitaplarýný yaymaya çalýþýrlar. Bunlarý dinleyenler az, karþý gelenler çok olur.
Sizi dalalete, fitneye düþürmesinler
Sual: Peygamber efendimiz, (Allahýn kullarý, kardeþ olun) buyurduðuna göre, birbirlerinin hatalarýný görmeyip Ehl-i sünnet ile bid'at ehli niçin birleþmiyor?
CEVAP
Bu hadis-i þerifin manasý, (Kardeþ olmanýzý saðlayacak þeyleri yapýn) demektir. Buna göre, bid'at sahiplerinin, hak yolda bulunan müslümanlarla kardeþ olabilmeleri için, bid'ati terk etmeleri ve sünneti kabul etmeleri gerekir. Bid'ate devam edip de, Ehl-i sünnet olanlarý kendileri ile kardeþ olmaya çaðýrmalarý, açýk sapýklýk ve çirkin bir hiledir. (Umdet-ül-kari)
Bid'at ehli ile görüþmeyi yasaklayan hadis-i þeriflerden birkaçý:
(Bid'at ehline sert davran! Allah, onlara düþmandýr.) [Ýbni Asakir]
(Onlardan kaçýn! Sizi dalalete, fitneye düþürmesinler.) [Müslim]
(Hasta olurlarsa, ziyaretlerine gitmeyin!) [Ebu Dâvud]
(Karþýlaþýnca, onlara selam vermeyin!) [Ýbni Mace]
(Onlarla birlikte bulunmayýn, birlikte yiyip içmeyin!) [Ukayli]
(Onlarýn cenazelerine gitmeyin, onlarla birlikte namaz kýlmayýn!) [Ýbni Hibban]
(Ben onlardan deðilim, onlar da benden deðildir. Onlara karþý cihad etmek, kâfirlerle cihad etmek gibidir.) [Deylemî]
(Bid'at ehli, bid'atini Allah rýzasý için terk etmedikçe, hiçbir ameli kabul olmaz.) [Ý.Neccar]
Yani itikadda veya amelde veya sözde yahut ahlâkta bid'at olan birþeyi yapmaya devam edenin bu cinslerden ibâdetleri sahih olsa da, hiçbiri kabul olmaz. Ýbadetlerinin kabul olmasý için, bu bid'ati terk etmesi gerekir.
Ýslam âlimlerine nasýl tabi olunur
Sual: Yazýlarýnýzda Ýslâm âlimlerinin kýymetinden, onlara tabi olanlarýn hidayete kavuþacaklarýndan bahsediyorsunuz. Ýslâm âlimlerine nasýl tabi olunur?
CEVAP
Âlimlere tabi olmak, dört mezhebden birine uymak demektir. Asýrlardan beri bütün Ýslâm âlimleri, dört mezhebden birine uymuþlar ve müslümanlarýn da uymalarýnýn gerektiðini bildirmiþlerdir. Bunlara uymakta Ýcma hasýl olmuþtur. Ýcmadan, cemaatten, birlikten, topluluktan ayrýlan helak olur. Hadis-i þeriflerde buyuruldu ki:
(Ýki kiþi, bir kiþiden, üç kiþi, iki kiþiden iyidir. O hâlde cemaatle birlikte olsun! Allahýn rýzasý, rahmeti, yardýmý cemaatten ayrýlan Cehenneme düþer.) [Ýbni Asakir]
(Cemaatten ayrýlan, yüzüstü Cehenneme düþer.) [Taberânî]
(Ümmetimin âlimleri, hiç bir zaman dalalette birleþmezler. Ýhtilaf olunca sivad-i a'zama [âlimlerin ekseriyetinin bildirdiði yola] tabi olun!) [Ýbni Mace]
(O gün her fýrkayý imamlarý ile çaðýrýrýz.) mealindeki Ýsra suresinin 71. ayet-i kerimesini Kadi Beydavi hazretleri (Her ümmeti peygamberleri ve dinde uyduklarý imamlarý ile çaðýrýrýz.) þeklinde açýklamýþtýr. Ruh-ul beyan ve Tefsir-i Hüseynide ise, (Herkes mezhebinin imamý ile çaðýrýlýr. Mesela "Ya Þafiî" veya "Ya Hanefi" denir.) þeklinde açýklanmaktadýr. Bu açýklamalar da, her müslümanýn dört hak mezhebden birine uymasý gerektiðini açýkça bildirmektedir.
Ýcmadan ayrýlmak caiz deðil
Medarik tefsirinde (Müminlerin [itikad ve ameldeki] yolundan yarýlan Cehenneme gider.) mealindeki Nisa suresinin 115. ayet-i kerimesi bildirdikten sonra, (Kitab ve sünnetten ayrýlmak gibi icmadan da ayrýlmak caiz deðildir.) buyuruluyor. Beydavi tefsirinde ise ayný ayet-i kerimenin açýklamasýnda (Bu ayet, icmadan ayrýlmanýn haram olduðunu göstermektedir. Müminlerin yolundan ayrýlmak haram olunca, bu yola uymak da vacip olur, þart olur.) buyuruluyor.
Ahmed bin Muhammed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
(Kur'an-ý kerimdeki (Allahýn ipi)nden maksat, cemaattýr. Cemaat da, fýkh ve ilm sahipleridir. Fýkh âlimlerinden bir karýþ ayrýlan dalalete düþer. Sivad-ý A'zam, fýkýh âlimlerinin yoludur. Fýkýh âlimlerinin yolu da, peygamber aleyhisselamýn ve Hulefa-ý raþidinin yoludur. Bu yoldan ayrýlanlar, Cehenneme gider. Kurtuluþ yolu, Ehl-i sünnet vel cemaat fýrkada bulunanlara, gazabý da bu yoldan ayrýlanlaradýr. Fýrka-i naciyye, bugün dört mezhebde toplanmýþtýr. Bu dört mezhebde toplanmýþtýr. Bu dört mezheb, Hanefi, Maliki, Þafiî ve Hanbelidir. Bu zamanda bu dört hak mezhebden birine tabi olmayan, bid'at sahibi olup Cehenneme gider.) [Tahtavi]
Abdülgani Nablüsi hazretleri de (Bugün dört mezhebden baþkasýna uymak caiz deðildir.) buyuruyor. (Hadika)
Ýmam-ý Rabbanî hazretleri de, (Mezhebden ayrýlmak, mezhepsiz olmak ilhaddýr.) buyuruyor. (Mebde ve Mead)
[Ýlhad, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiði doðru yoldan ayrýlmak demektir.]
Not :Bu yazý huzuradoðru.com dan alýnmýþtýr.


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son Fakiri tarafından, 01.12.2003 - 12:41 tarihinde.
Gönderen: 01.12.2003 - 12:38
Bu Mesaji Bildir   Yukari
cem_80 su an offline cem_80  
Selamın Aleyküm Alinti ile cevapla
51 Mesaj -
Allah (c.c.) razý olsun kardeþim..
Gönderen: 01.12.2003 - 12:51
Bu Mesaji Bildir   cem_80 üyenin diger mesajlarini ara cem_80 üyenin Profiline bak cem_80 üyeye özel mesaj gönder cem_80 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
feyza27 su an offline feyza27  
Alinti ile cevapla
350 Mesaj -
Mezhebler tarihi ve mezheblerin ortaya çýkýþý ile ilgili eserler okumadan bu tür yazýlarý kimsenin irdelemesi doðru olmasa gerek diye düþünüyorum.Mezheb hiçbir zaman din diye algýlanmamalý,dinin hükümlerinin yorumlarý olarak algýlanmalýdýr.
-------------------------------------------------
MEZHEB, MEZHEBLER

Sözlük anlamý gitmek, izlemek, gidilen yol demektir. Mecazi olarak kiþisel görüþ, inanç ve doktrin karþýlýðýnda da kullanýlýr. Terim olarak bir müctehidin, dinin ayrýntýlarýna iliþkin, kendine özgü kural ve yöntemlerle oluþturduðu inanç ya da hukuk sistemini dile getirir.

Ýslâm tarihinde, mezheb kelimesi genel olarak itikadi, siyasi ve fýkhi görüþlerin hepsi için kullanýlmýþtýr. Buna karþýlýk siyasi ve itikadi mezhepler daha çok Fýrka, Nihle, Makale kelimeleriyle ifade edilmiþtir. Fýrka (çoðulu fýrak), farklý görüþlere sahib insan topluluðu demektir. Nihle (çoðulu nihal), görüþ, inanýþ ve kabul ediþ tarzý demektir. Makale (çoðulu makalat), fikir, inanýþ, görüþ ve söz demektir. Çeþitli dinleri belirtmek için de Milel (tekili mille) kelimesi kullanýlmýþtýr.

Bazý mezheb tarihçileri, Ýslâm mezheblerini Hz. Peygamber'den rivayet edilen bir hadise göre taksim etmiþlerdir. Bu hadiste Yahudilerin yetmiþ bir, Hristiyanlarýn yetmiþ iki, fýrkaya ayrýldýðý, Ýslâm ümmetinin ise yetmiþ üç fýrkaya ayrýlacaðý, müslümanlardan Cehennem'den kurtulacaklarýn Rasulullah'ýn ve ashabýnýn yolunu takib eden fýrka (baþka bir rivayette de birlik ve beraberlikten ayrýlmayan cemaat) olduðu beyan edilmektedir (Tirmizi, Ýman, 18; Ebu Davud, Sünnet, 1; Ýbn Mace, Fiten 17; ed-Dârimî, Siyer, 75. Bu hadisin çeþitli rivayetleri için bk. Abdulkahir el-Baðdadi, el-Fark beynel-Fýrak, Kahire, t.y. s. 4-10.).

Bazý mezheb tarihçileri bu hadiste söylenen rakamýn çokluktan kinaye olmayýp hakiki sayý olduðuna inanarak yazdýklarý eserlerde ana mezhebleri tesbit etmiþ ve bunlarý da kendi aralarýnda kollara ayýrarak mezheblerin sayýsýný yetmiþ üçe ulaþtýrmýþlardýr. Yetmiþ üç sayýsýný doldurmak isteyen bu âlimler, ne ana fýrkalarýn, ne de kollarýnýn sayýsýnda ittifak edebilmiþlerdir. Abdulkahir el-Baðdâdî (v. 429/1037) "el-Fark beynel-Fýrak" isimli eserini, Ebul-Muzaffer el-Esferayînî (v.471/1078) "et-Tabsir fi'd-Din"isinýli eserini bu þekilde yazmýþlardý. Bazý âlimler de hadiste bildirilen rakamýn yalnýzca çokluðu ifade ettiðini kabul ederek, eserlerini mezheblerin sayýsýna önem vermeden yazmýþlardýr. Ebul-Hasen el-Eþ'arî (v.324/936) "Makalatü'l-Ýslamiyyin"i, Fahrettin er-Râzî (v.606/1210) "Ýtikadatü Fýrakýl-Müslimîn vel-Müþrikîn"i bu tarzda yazmýþlardýr. Ýbn Hazm da (v. 456/1064) sahih olmadýðýný iddia ederek bu hadisi reddetmiþ ve "el-Fasl fil-Milel ve Ehvai ve'n-Nihal" isimli eserinde tesbit edebildiði mezhebleri yazmýþtýr.

Ýslâm Tarihinde Mezheblerin Çýkýþ Sebebleri

Müslümanlar arasýnda mezheblerin çýkýþýný etkileyen baþlýca sebepler þunlardýr:

1- Ýnsanlarýn anlayýþ ve idrak seviyelerinin farklý oluþu, arzu ve isteklerinin uyuþmazlýðý.

2- Metod ve ölçülerin farklý oluþu. Mesela; Mu'tezile aklý esas almýþ ve nakli buna tabi kýlmýþ, Ehl-i Sünnet nakli esas almýþ ve aklý bunu destekleyici mahiyette kullanmýþ, Ýslâm filozoflarý sadece aklý esas almýþlardýr.

3-Arab ýrkçýlýðý. Hz. Peygamber zamanýnda ortadan kalkan Hz. Osman'ýn hilafetinin son yýllarýnda yeniden açýk bir þekilde ortaya çýkarak anlaþmazlýklar üzerinde etkili oldu.

4- Hilafet münakaþalarý ve bunun neticesinde ortaya çýkan fitne ve iç savaþlar. Bu savaþlarda müslümanlardan ölenlerin ve öldürülenlerin durumu, öldürme (katl), büyük günah iþleyenlerin (mürtekib-i kebirenin) durumu meselesi, büyük günah iþleyenin kâfir olup olmamasý, kader, cebir ve kulun iradesi meselesi, bu iç savaþlarda kaderin rolü, gibi meseleler müslümanlar arasýnda farklý görüþlerin ortaya çýkmasýna neden olmuþtur.

5- Karþýlaþýlan eski kültür ve inançlarýn etkisi. Fethedilen ülkelerin deðiþik kültür ve dinlere mensub halkýnýn bir kýsmý samimi olarak ve bir kýsmý da zahiren müslüman olmuþlardý. Bunlar eski din ve inanýþlarýnýn etkileri altýnda cebir, ihtiyar, Allahýn sýfatlarý hakkýnda fikirlerini ortaya koþmuþlar ve bir kýsým müslümanlarý da tesirleri altýna almýþlardý. Selef alimlerinin bunlara cevap vermekte yetersiz kalmasý sebebiyle Mutezile mezhebi ortaya çýktý. Bu mezhebin salikleri de akaidde akla önem veren bir metod geliþtirmiþlerdi.

6- Eski Yunan, Hind ve Ýran felsefesinin Arapçaya tercüme edilmesi. Eski felsefenin pek çok hükümleri Ýslam akaidi ile uyuþmuyordu. Bazý müslümanlar Ýslam Akaidini felsefenin tesiri altýnda kalarak mütalaa etmiþler ve çeþitli görüþ ayrýlýklarýna sebep olmuþlardýr. Mutezile, felsefe ile meþgul olmuþ, Ýslam akaidini açýklamada felsefi metodlarý uygulamýþlardýr.

7- Bir takým kýssacý ve hikayeciler, Ýslamla uyuþmayan asýlsýz hikayeleri nakletmiþler ve müslümanlar arasýnda yaymýþlardýr. Ýsrailiyat denilen ve Ýslâmla baðdaþmayan bu hikayeler tefsirlere ve Ýslâm tarihlerine girmiþ ve bu da müslümanlar arasýnda ihtilaflara yol açmýþtýr.

8- Ýslâmýn tanýdýðý fikir hürriyeti. Hicri I. asrýn sonlarýndan itibaren herkes istediði gibi düþünür ve görüþünü söylerdi. Açýkça zarurat-ý diniyyeden birini veya birkaçýný inkâr etmek hâriç, fikirler ve kanâatler üzerinde baský yoktu. Ýlim adamlarý ortaya atýlan meseleler üzerinde deliliyle birlikte hakikati arar, fikir ve kanaatýný serbestçe beyan ederdi.

9- Nasslarýn karakteri. Kuranda muhkem ve müteþahih ayetlerin bulunmasý. Müteþabih naslarýn belirlenmesi ve bunlarýn tefsir ve te'villeri ihtilafa yol açmýþtýr.

10- Hadislerin, zabt edilme ve senedi konusunda konulan þartlar sebebiyle sahih, hasen ve zayýf kýsýmlarýna ayrýlmasý, zayýf hadisle amel edilip edilemeyeceði de ihtilaflara yol açmýþtýr.

11- Arabçanýn gramer ve belâgatýný bütün incelikleriyle bilememek. Ýslâmýn maksadýný anlamamak, hüküm çýkarýrken cehalet sebebiyle Kur'ân'ýn bütünlüðüne riayet edememek.

12- Heva ve nefse uymak, arzulara tabi olarak delilsiz hüküm vermek, baþkalarýný delilsiz taklid etmek.

13- Örf ve âdetlerin deðiþik olmasý da mezheblerin çýkýþ sebeplerinden birisidir.

Mezheplerin Çýkýþý

Hz. Peygamber (s.a.s), hayatta iken sahabiler arasýnda herhangi bir ihtilaf' yoktu. Dinin usul ve füruunda sahabilerden bazýsýnýn anlamadýðý bir mesele çýkarsa, Hz. Peygamber'e sorar, o da açýklardý. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer devirleri ile Hz. Osman'ýn hilafetinin ilk yýllarýnda da herhangi bir ihtilaf çýkmamýþtý. Sahabe ve tabiin devirlerinde akaidde bir mesele çýkarsa, hemen güvenilir alimlere müracaat olunur, hükmü alýnýr, ihtilafýn çýkmasýna fýrsat verilmezdi. Akaid konularýnda vukua geldiði zaman ihtilaf ve çekiþme ümmet için zararlý olur. Sahabe ve tabiin zamanlarýnda Ferâiz meseleleri gibi amele ait bazý ayrýntýlarda görüþ ayrýlýklarý olmuþsa da ameli sahadaki ihtilafýn, çekiþmeye sebep olmasý þöyle dursun Ýslâm toplumu için bir rahmet olmuþtur. Hz. Osman'ýn þehadetinden sonra tehlikeli olan siyasi ihtilaflar çýkmaya baþladý. Özellikle hakem olayýndan sonra Ýslâm'da ilk siyâsî ayrýlýk ve bid'at mezhebleri kendilerini gösterdiler. Ýlk çýkan mezhebler siyasý mahiyette olup bunlar dini bir kisveye bürünmüþlerdi.

Müslümanlar arasýnda zuhur eden iç savaþlarda Hz. Ali'nin yanýnda yer alan sahabe ve tabiine Þia-i ûlâ denilmiþti. Daha sonra ortaya çýkan Hz. Ali taraftarý mutaassýb grublarýn da Þia diye anýlmalarý sebebiyle Þia-i Ûla'ya bu "Ehl-i Sünnet vel-Cemaat" denilmiþtir.

Hakem olayýna itiraz edip Hz. Ali'nin ordusundan ayrýlanlara Havâric (hariciler) veya Marika veyahut Muhakkime-i Ülâ denilirdi. Diðer taraftan Hz. Osman'ýn katillerinin yakalanýp kýsas yapýlmasýný isteyenlere Þia-i Osman denilmiþti. Hz. Osman'a sevgi besleyip Muaviye tarafýný tutanlara da Nasýba deniliyordu. Emeviler devletinin yýkýlmasýndan sonra Nasýba tamamen silinip gitmiþtir.

Hz. Ali'nin vefatýndan (40/660) sonra Ýbn Ömer, Ýbn Abbas gibi daha bir kýsým sahabe hayatta iken akaidde meydana gelen ilk bid'at mezhebi, Kaderiyye olmuþtur. Kader kulun ihtiyar ve iradesi hakkýnda ilk konuþan, Ma'bed el-Cüheni (80/699), sonra bunun görüþlerini yayan Gaylan ed Dýmeþki (126/743) olmuþtur. Ma'bed, kulun tam ve mutlak bir iradesi olduðunu, kaderin bulunmadýðý fikrini ortaya atýnca, o zaman hayatta olan Ýbn Ömer ve Ýbn Abbas, bu fikirlere karþý çýkarak onu þiddetle kýnamýþlardý. Sonra Ca'd b. Dirhem (v. 118/726 cebir fikrini ortaya atmýþ, talebesi Cehm b. Safvan (v. 128/745) Ermenilere karþý bir ayaklanmaya katýldýðý için öldürülünceye kadar bu fikrin yanýnda Allah'ýn sýfatlarý hakkýnda görüþlerini yaymýþtý.

Hz. Ali'nin þehid edilmesinden (40/660) sonra, ashabýn yolunda giden Ehl-i Sünnetin karþýsýnda olan beþ ayrý ana bid'at mezhebi ortaya çýkmýþtýr ki bunlar ileride zuhur edecek diðer bid'at mezheplerine kaynaklýk etmiþlerdir. Bu beþ ana bid'at mezhebi Havaric, Kaderiyye, Cebriyye (Cehmiyye), Þia (Keysaniyye, Zeydiyye, Ýmamiyye) ve Mürcie'dir.

Ýslamda Mezheplerin Hükmü

Usul-i dinde (akaidde) ihtilaf zararlýdýr. Akaidde ihtilaf, bid'at ve sapýklýða götürür. Sapýklýk da büyüdüðü zaman küfre kadar iletir. Akaidde ihtilaf, Ýslam ümmetinin birliðini bozar, dinde tefrika doðurur. Bu sebeple, sahabe ve bunlara güzellikle tabi olan selef alimleri Usul-i dinde (akaidde) ihtilafý haram saymlþ1ar ve buna asla cevaz vermemiþ1erdir. Çünkü ümmetin birlik ve dayanýþmasýný ayný iman esaslarý etrafýnda ittifak etmek saðlar. Kamil imanýn mü'minleri birbirleriyle birleþtirdiði kadar baþka hiç bir þey birleþtiremez: "Ve (Allah) onlarýn gönüllerini (iman ve Allah sevgisiyle birleþtirendir. Sen yeryüzünde bulunan her þeyi harcamaz olsaydýn yine onlarýn (müslümanlarýn) gönüllerini bu derece kaynaþtýramazdýn Çünkü Allah onlarýn aralarýný (iman ile) birleþtirip kaynaþtýrdý. Çünkü O mutlak galibtir, yegane hüküm ve hikmet sahibidir" (el-Enfal, 8/63).

Ýslam birliðini parçalayýcý nitelikteki akide ayrýlýklarýnýn haram olduðuna delalet eden ayetler çoktur: "Hepiniz toptan Allah'ýn ipine sarýlýnýz. Ayrýlýp parçalanmayýnýz." "Siz kendilerine apaçýk deliller geldikten sonra ihtilaf ederek daðýlýp parçalananlar gibi olmayýn"aglaAlu Ýmran, 3/103,105). Hz. Peygamber'in Allah tarafýndan' getirmiþ olduðu kesin delillerle sabit olan bir hükmün kendisi ihtilaf konusu yapýlamaz. Dinden olduðu kesin delillerle bilinen esaslardan (zarurâtý diniyyeden) birini veya birkaçýný inkâr eden bir mezhebin Ýslâm ile alakasý kesilir.

Fýkýhtaki ihtilaflar, itikattaki ihtilaflar gibi bid'at ve delâlete götürmez. Usul-i din ile füru-ý dindeki (amelî hükümdeki) ihtilaf arasýnda büyük fark vardýr. Ýslâm dininin akaidinde kesin delilsiz ihtilaf haram, bid'at ve dalalet sayýlýrken fýkhi meselelerde içtihadlarýn farklýlýðý rahmet sayýlmýþtýr. Böylece zaman ve mekânlara göre Muhammed ümmetine geniþ imkânlar saðlanmýþ olur. Hz. Peygamber (s.a.s.) Muaz Ýbn Cebel'i (v.19/640) Yemen'e vali olarak gönderirken ona sordu. "Ne ile hükmedeceksin?" O da "Allah'ýn kitabýyla" "-Onda bulamazsan." Muaz: "Rasulullah'ýn sünnetiyle hükmederim" dedi- "Bunlarýn herikisinde de bulamazsan ne yaparsýn." diye sorunca, Muaz: "O zaman re'yimle içtihad ederim." dedi. Rasulullah bu cevaptan memnun kalarak

"Rasulünün elçisini, rasulünün razý olacaðý bir þeye muvaffak kýlan Allah'a hamdolsun " dedi (Ebû Dâvûd, el-Akdiye, 11; Ahmed b. Hanbel,Müsned, V, 230, 236). Böylece Rasulullah Kitab ve Sünnet'te hükmü bulunmayan meseleler hakkýnda ictihad etmesine izin verdi. Fakih sahabiler de Muaz b. Cebel'in yolunu takip ettiler.

Yalnýz "mevrid-i nas'da içtihada mesað yoktur" yani Kitab ve Sünnet'te hükmü bulunan bir mesele içtihad konusu olamaz. Nasslardaki hükmü ne ise onunla hüküm verilir. Hadisler mütevatir, meþhur, ahad, muttasýl, munkatý, mürsel gibi kýsýmlara ayrýlýr. Mütevatir (bunun sayýsý çok azdýr) ve meþhur hadisi her müctehid delil olarak alýr. Hanefiler hadis hususunda titiz davrandýklarý için çoðu zaman ahad haberi delil olarak kabul etmezlerdi. Þâfiî, ahad haberi kýyasa tercih ederdi.

Tabiin ve Tebe-i Tabiin devrinde Hicaz'da hadis bilenler çok olduðu için Hicaz fukahasýna "Ehlül-Hadis" denmiþtir. Irak'ta daha çok rey, kýyas ve içtihad yoluyla hüküm verildiði için, Irak fakihlerine de "Ehl-i Rey" denilmiþtir.

Hicri I. asrýn sonlarýndan itibaren mezheblerin kurucularý, akaid ve fýkýhtaki görüþlerini beyan ederler, meselelerin hükümlerini açýklarlardý. Bunlardan okuyanlar ve yazanlar, sözlerini ve içtihadlarýný duyan insanlar, bunlarýn görüþ ve açýklamalarýna uyarlardý. Böylece bu zatlarýn görüþ ve içtihadlarý halkýn anlayýþlarýnda bir mezheb olarak yerleþir kalýr. Mezheb sahibi olan bu büyük âlim ve imamlar hiç bir zaman, biz bir mezheb kuruyoruz, bize uyunuz, diye halký görüþlerine uymaya çaðýrmazlardý. Hükümdar, emir gibi kimselerin davet ve emriyle de bir mezheb kurmaya yeltenmemiþlerdi.

Fýkhi ihtilafýn cevazýyla beraber mezhebi içtihadýn Kur'ân'ýn ruhuna uygun olmasý gereklidir. Yani içtihat tevhid, mahlukata þefkat, baþkalarýnýn can, namus ve mal haklarýna hürmet, iffet, adalet, eþitlik, istikamet, emanet ve vazifelere riayet, iyilik ve bunda yardýmlaþma esaslarýna aykýrý olmamalýdýr. Peygamberimiz, müctehidin içtihadýnda isabet ederse, iki sevab, iyi niyetle Allah rýzasý için yaptýðý içtihadýnda hata ederse, bir sevab alacaðýný söylemiþtir (Buhari, el-Ý'tisam, 21; Müslim, el-Akdýye, 6).

Bid'at Mezheplerinin Özellikleri

Bid'at; bazý kimselerin dinde olmayan bir þeyi sonradan ortaya atýp bunu þer'î imiþ gibi göstermeleri ve bununla Allah'a ibadeti kasdetmeleridir. Bid'atlar, küfre götüren ve küfre iletmeyen olarak iki kýsýmdýr. Mesela; Bahaîlerin Hz. Muhammed'in son peygamber olmayýp ondan sonra rasullerin geleceðini iddia etmeleri. Nusayrîlerin Hz. Ali'ye ulûhiyyet isnad etmeleri küfürdür. Mu'tezile'nin Kelâmullah'ýn mahlûk olduðu görüþünde olmalarý ise, küfre götürmeyen bir bid'attir.

Acaba akaidde hangi ihtilaf sünnet dairesinde, yani Rasulullah ile ashabýnýn takib ettiði yola uygun, hangisi Rasulullah'ýn akide sünnetinin dýþýndadýr. Küfre giren bir mezhebi tesbit etmek kolaydýr. Fakat akaid sahasýnda ortaya atýlan bütün bid'atlarý tesbit etmek, imkânsýz deðilse de çok zordur. Bid'at mezheblerinin bütün alâmetlerini tam olarak vermek zor ise de bunlarýn açýk ve genel özellikleri þöyle sýralanabilir.

1- Müslümanlarýn büyük kalabalýðýndan, ehl-i Ýslâmýn büyük çoðunluðundan ayrýlmak. Sahabiler ve büyük müçtehid imamlarýn yolundan gidenler, müslümanlarýn büyük kalabalýðýný teþkil ederler. Bunlara da sünnîler denilir.

2- Kendi heva ve heveslerine tabi olmak. Delilsiz takib edilen yollar eðridir ve bid'at yoludur.

3-Mütevatir hadisten baþkasýný kabul etmemek küfre götürmezse de sahih hadisleri kabul etmemek eðrilik ve sapýklýða götürür.

4-Kitab ve Sünnet'te bulunmayan bir kavli veya bir fiili þer'î ve dini olarak ortaya attýklarýnda, halký bunu kabul etmeye zorlamak, halký buna uymasý için baský yapmak.

5- Kur'an'ýn muhkemini býrakýp müteþabihlerine tabi 6lmak ve muhkem âyetleri de delilsiz keyfi olarak te'vil etmek.

6- Hüküm çýkarýrken Kur'anýn bütünlüðüne riayet etmemek. Halbuki Kur'an'ýn birbirleriyle çeliþen hiç bir âyeti yoktur. "Eðer o (Kur'an) Allah'tan baþkasý tarafýndan olsaydý, elbette içinde birbirini tutmayan pek çok þeyler bulurlardý" (en-Nisa, 4/82).

7- Zarurat-ý diniyyeden birini veya bir kaçýný inkâr etmek, iman esaslarýnýn zýddý olan bir takým inançlar taþýmalarý sebebiyle bazý mezhebler küfre düþmüþlerdir.

Mezheblerin genel tasnifi

slâm tarihinde zuhur etmiþ mezhebler baþlýca üç kýsýmdýr:

A) Siyasi mezhebler: Bunlar önceleri siyasi bir maksatla ortaya çýkmýþ, sonralarý itikadî bir kisveye bürünmüþlerdir. Ýlk önce zuhur eden siyâsî mezhebler üçtür. Nasýba: Hz. Osman ve Muaviye taraftarlarý, Þia: Hz. Ali taraftarlarý; Havaricde: Hz. Ali ve Muaviye'ye karþý çýkanlardýr.

B) Ýtikadi Mezhebler (akaid mezhebleri): Ýkiye ayrýlýr:

1- Ehl-i Sünnet mezhebleri: Bunlar da ikiye ayrýlýr: a) Eh1-i Sünnet-i hassa denilen Selefiyye. Selefiyye'nin mütekaddimini ve müteahhirini vardýr. b) Eh1-i Sünnet-i amme: Matüridiyye, Eþ'ariyye. Bunlara Halefiyye de denir.

2- Ehl-i Bid'at: Ehl-i Bid'at mezhebleri de ikiye ayrýlýr:

a) Küfre düþmeyenler. Ýki kolu dýþýnda Hariciye, Kaderiyye, Mutezile, Cebriyye (sorumluluk yoktur diyenleri hariçgöz kırpma, Zeydiyye, Ýmamiyye (Ýsna Aþeriyye), Kerramiyye, Naccariye, Haseviyye.

b) Küfre düþen bid'at mezhebleri: Haricilerden Acâride'nin Meymuniyye kolu, Yezidiyye, Batýniyye-i Nizariyye (ki bu mezheb hicri 5. asrýn sonlarýna doðru Hassan Sabbah tarafýndan kurulmuþtur), Nusayriyye, Dürziyye (Dürzilik), Babilik ve Behailik (Behaiyye).

C) Fýkhî mezhepler: Fýkýh mezheblerinin hepsi de Kur'an ve Sünneti esas alýrlar. Bunlar da ikiye ayrýlýr:

1- Bugün tabileri bulunan mezhebler: Hanefiyye, Þafüyye, Malikiyye, Hanbeliyye, Caferiye, Zeydiye ve Zahiriyyedir. Bu sonuncusunun müntesibi pek az kalmýþtýr. Hindistan taraflarýnda Zahiri mezhebine baðlanan pek az kimse vardýr.

2- Tabileri kalmamýþ olanlar: Bugün tabi ve müntesibleri kalmamýþ ve fýkýh tarihine geçmiþ olan mezheblerin imamlarý þunlardýr: Abdullah b. Þübrüme (v.h. 144), Abdurrahman el-Evzai (v. 157), Süfyan es-Sevri (v. 161), Muhammed b. Abdurrahman b. Ebi Leyla (v. 148), Ýshak bin Rahuye (Raheveyh, v. 238), Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi (v. 310), Leys b. Sa'd (v.175), Müzeni (v. 264), Ebu Sevr Ýbrahim b. Halid Muhammed b. Ýshak b. Huzeyme (v. 311).

Akaid mezheblerin muhtelif açýlardan taksimi:

A) Allah'ýn sýfatlarý. Allah'ýn sýfatlarýný, zat-ý Bari ile kaim, hakiki ve vücudi olarak kabul edenlere Sýfatiyye denilir. Ehl-i Sünnet mezheblerinin hepsi, Hiþâmiyye ve Kerramiye gibi. Yalnýz Hiþamiyye ve Kerramiyye Mücessime (Allah'a cismiyet isnad edenler) ve Müþebbihe'den (Allah'ý baþkalarýna benzetenlerden) idi.

Allah'ýn zatýndan baþka sýfatlarý yoktur, O'nun sýfatlarý zatýnýn aynýdýr, zatýnýn tealluk ettiði þeylere göre bir durumudur diyenler; Cehmiyye ve Mu'tezile'dir. Bunlar, Allah bilir, âlimdir ama onun zâtýna zaid hakiki bir ilim sýfatý yoktur, zatýnýn bilme hali (alimiyyet = biliciliði) vardýr, derler. Allah'ýn sýfatlarýný zatýnýn ayný kabul edenlere, sýfatlarý nefy ettikleri için "muattýla" denilir.

B) Ýmanýn hakikatý konusunda mezhebler. Ýman edilecek konular mü'menün bih veya imanýn müteallaký denilir. Mü'menün bih, Hz. Peygamber'in Allah tarafýndan getirip teblið etmiþ olduðu kesinlikle bilinen esas ve hükümlerdir. Bunlara zarurat-ý diniyye de denilir. Namaz kýlmak, zinadan kaçýnmak gibi zarurat-ý diniyyenin neler olduðunda -bunlar hem subutu, hem de manaya delaleti kat'i nasslar ile sabit olduðu için, küfre düþen mezhebler hariç- bütün Ýslâm mezhebleri ittifak etmiþtir. Mü'menun bihe inanmak keyfiyetine imanýn hakikatý denilir. Ýmanýn hakikatý konusunda baþlýca 5 mezheb vardýr:

1- Cumhur-ý Muhakkikin. Bunlar Matüridiyye'nin çoðunluðu ve Eþ'ariyye'nin bir kýsmýdýr. Bunlara göre; irnan kalb ile tasdiktir. Mü'menün bihi kalbiyle kabul edip doðrulamaktýr. Bir kimseye diliyle ikrar, müslüman olduðunun bilinip ona Ýslâm muamelesinin uygulanmasý için lazýmdýr.

2- Kavl-i Meþhurcular. Bunlar Þemsül-Eimmeti's-Serahsi, Muhammed Pezdevi gibi bir takým Hanefiyye fukahasýna uyanlardýr. Bunlara göre iman, kalb ile tasdik ve dil ile ikrardýr. Bunlar, "öldürülmek veya evinin yakýlmasý korkusu gibi bir mazereti olmadan diliyle de ikrar etmeyen, mü'min olmaz" diyenlerdir.

3- Hariciler, Mu'tezile, Zeydiyye. Bunlara göre, iman kalb ile tasdik, dil ile ikrar, farzlarý ile ifa etmek ve haramlardan kaçýnmaktýr. Büyük günahýna tevbe etmeden ölen kimsenin ebediyyen cehennemde kalacaðýna inandýklarý için bu mezheblere baðlý bulunan kimselere Va'idiyye de denilmiþtir.

4- Kerramiyye. Ýman sadece dil ile ikrardýr, diyenlerdir. Bu mezheb zamanla ortadan kalkmýþtýr.

5- Mürcie. "Ýman Allah'ý bilmektir. Kâfire yaptýðý iyilik fayda vermediði gibi mü'mine de günah zarar vermez. Günahkâr mü'min cehenneme girmez, hasenâtý kabul edilir, seyyiâtý affedilir" diyenlerdir. Böyle diyenlere, mezhebler tarihinde "Mürcie-i ehl-i dalal" da denilir. Bu mezheb de zamanla yok olmuþtur.

C- Kulun ihtiyarý ve kader konusunda çýkmýþ olan baþlýca üç mezheb vardýr.

1- Cebriyye: Kulun ihtiyar ve iradesinin olmadýðýný iddia edenlerdir.

2- Kaderiyye ve Mu'tezile: Kulun mutlak hür olduðunu ve iþini kendisi dinleyip yarattýðýný iddia edenlerdir.

3- Ehl-i Sünnet mezhebleri: Kulun hür olduðunu kabul etmekle beraber kadere de saygýlý olan kimselerin mezhebidir.
Gönderen: 01.12.2003 - 13:57
Bu Mesaji Bildir   feyza27 üyenin diger mesajlarini ara feyza27 üyenin Profiline bak feyza27 üyeye özel mesaj gönder feyza27 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Gast Muvahhid  
SELAM OLSUN RABBİM ALLAH DİYENLERE Alinti ile cevapla
Misafir
Allah’ýn Koyduðu Kurallar

Haramlar ve helaller, günah-mübah, sevab vb. nin TEK ve biricik kaynaðý Kur'an'dýr (=Allah sözügöz kırpma. Yani Kur'an'dan helal ve haramlar çýkarýmsanabilir ve baþka bir yol ASLA yoktur (Allah'a þirk olur). Örneðin Ayet þöyle der: "Namazda Kur'an’dan kolayýnýza geleni okuyunuz (kýraat ediniz). Bu Ayetten "Kýraat=Namazda okumak FARZ" deriz ve bunun aksini söyleyen din dýþý kalýr. Ayete yeniden göz atalým: KIRAAT namazýn 12 farzýndan biridir. Bu farzý dosdoðru uygulamayan da din dýþýna itilir (namazý iade ile terslenir). Örneðin Ayette, "Kur'an'DAN KIRAAT EDÝNÝZ" diyor. Kur'an'dan okuyacaksýnýz. Sübhaneke, Ettehýyyatü vb. okunursa, Kur'an'dan olmadýðý için NAMAZINIZ MAUN ile yüzünüze çarpýlýr. Farz olan namazda Kur'an'dan okumaktýr.


“Ettehýyyatü (Oturduk) lillahi (Allah ile dizdize)”... Bunun yerini gösteriniz... Bu iþleri ekstremlerde arayacaðýmýza Kur’an'dan kolayýmýza geleni okuyalým. Diðerlerini de selam verip namazdan çýkýnca "Amin" diye dua ederken okuyalým. “Rabbena”larý ve “Sübhaneke”yi... Bunlar namazý bozar, DUA'yý bozmaz elbette.

Bakara 201. “Ve minhüm mey yekulü rabbena atine fid dünya hasenetev ve fil ahýrati hasenetev ve kýna azaben nar”

Eðer "Ve minhüm mey yekulü rabbena atine fid dünya hasenetev ve fil ahýrati hasenetev ve kýna azaben nar" derseniz, yani baþýna "Ve minhüm mey yekulü" korsanýz “Rabbena atina” olacaktýr. Ayrýca bir baþka önemli nokta da þu: “Rabbena atina” ve “Rabbenaðfirli” ÝKÝ ayrý yerde geçen ÝKÝ AYRI pasajdýr. Yani birbirinin devamý, yamasý deðildir. Bunlarý namaz içinde ardarda okumayýnýz. Selam verip namazdan çýktýktan sonra okuyunuz. Önemli olan NAMAZI bozmamaktýr. En iyisi kolayýmýza gelen bir Ayeti okumaktýr. Riske etmeden... Diðerleri ise namazýn dýþýnda okunabilir, çünkü dua kapsamýndadýr. Özellikle "Kul (Hüvellahü ehad gibi) baþlayanlarý KOLAYIMIZDAN kabul etmekteyiz. Böylece FARZ'ýn dosdoðrusunu ve sakýncalý olanýný size iletmek için bu konuyu açmýþtým.

Haramlarý da Kur'an denen tek mercii belirler. Belirteç Allah'ýn sözü ve deðiþmez hükmüdür. Kur'an'da haramlar bellidir tek kelimedir. Harame ve Hurrema.

En'am 150. Þunu da söyle: "Allah þunu haram etmiþtir diye tanýklýk edip duran þahitlerinizi getirin." Eðer tanýklýk ederlerse sakýn onlarla birlikte tanýklýk etme! Ayetlerimizi yalanlayanlarla âhirete inanmayanlarýn keyifleri ardýnca gitme! Onlar, kendi Rab'lerine baþkalarýný denk tutuyorlar.

Haram olmayaný haram etmek, EBEDÝ CEHENNEMÝ SATIN ALMAKTIR. Domuz eti haramdýr. Helal diyen dinden çýkar. Ýçki, kumar ve fal oklarýndan UZAK DURULMALIDIR; ama bu üçüne HARAM diyen Allah'ý hiçe sayarak bir þirk gibi "Bu da benim haramým" demiþ olur ve dinden çýkar.



Tahrim 1. "Ey Peygamber! Allah'ýn sana helal kýldýðý þeyi, eþlerinin hoþnutluðunu isteyerek neden haramlaþtýrýyorsun?"

Evet peygamber kendi sünnetini Allah’a þirk koþamaz. Sünneti Muhammedi ile Sünnetullah asla düello edemezler....
Þafiilikte anne-kýzkardeþ-özkýzýnýz-halanýz sizin abdestinizi bozuyor... Þafiilik ve Hanbelilik kadýn için "Necis=Pislik" diyor (açýkça ilmihallerinde yazýlýdýr). Erkek cenazeyi 50 cm; kadýný ise 85 cm. derine gömdürüyor. Gerekçesi þöyle :"Kadýn pisliktir, cesedi bile çok kokar!". Þimdi bizim doktorlara soruyorum. ÝNSAN (Kadýn ve erkek deðil) cesedi EÞÝT HIZDA bakteryel dezentagrasyona uðramaz mý? Bu durumda kadýný aþaðýlayan ve hatta ensest paranoyalar kokan bu sapýk mezheblere hak mezhebi falan demeyelim. Köpek=Þeytan diye yazýyorlar ilmihallerine. Bunlar Ýslamdan deðildir, bidattýr, inanýlmamalýdýr. Ne demek yani, ben annemin elini öpeceðim ve ABDEST alacaðým. Ne demek bu? Kýzým benim elimi öpecek ve namaz abdestim bozulacak! Býrakalým bu iþleri artýk. Yezidiliðin dört mezhebi var (Aslýnda Malikilik ve Hanefilik mezheb deðil, mezhebleþtirilmiþ, öyle sunulmuþtur). Süfyaniliðin iki mezhebini bize HAK MEZHEBÝ diye yutturdular Ve de yuttuk! Hep Ebu Süfyan-Muaviye-Yezid kazandý... Hep Ehli Beyt kaybetti. Þafii ilmihalinde þöyle yazýyor: "Anne-bacý-hala-teyze vb. den sonra tokalaþanlar namaz abdesti alýrlar. TERCÝHAN BOY ABDESTÝ almalýdýrlar. "Eðer sizi yanlýþlýkla bir köpek yalarsa" BOY ABDESTÝ ALMANIZ GEREKÝYOR. Buyrun hak mezheblerimizi... Muaviye bu iþleri böyle yaptý. Ve o Ayeti anýmsadýnýz mý? "Ýntikamlarýný aldýlar". Þuara Suresi’nin en sonuncu Ayetleri... Orada bildirilen Muavite ve Yezid'dir. 221. Þeytanlarýn kime ineceðini size haber vereyim mi? 222. Onlar, günaha, iftiraya düþkün olan herkesin üzerine inerler. 223. Onlar, kulak verirler ve onlarýn çoðu yalancýdýr. 224. Þairler(e gelince), onlara da sapýklar uyar. 225-226. Onlarýn her vadide þaþkýn þaþkýn dolaþtýklarýný ve gerçekte yapmadýklarý þeyleri söylediklerini görmedin mi? 227. Ancak iman edip iyi ameller iþleyenler, Allah'ý çok çok ananlar ve haksýzlýða uðratýldýklarýnda kendilerini savunanlar müstesna; haksýzlýk edenler, hangi dönüþe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakýnda bileceklerdir.

“Allah'ý çok çok ananlar ve haksýzlýða uðratýldýklarýnda kendilerini savunanlar müstesna; haksýzlýk edenler, hangi dönüþe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakýnda bileceklerdir”. Oradaki kelime "Haksýz iftira atanlara karþý ÝNTÝKAMLARININ alýnacaðý yazýlmýþtýr (Dünya’da yani tarih boyunca)., Yezidi vb. de "haksýzlýk” edenler, hangi dönüþe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakýnda bileceklerdir, bunu öðreneceklerdir.

...
Ýbrahim babamýz kadýnlara çok önem veriyordu. Zaten ANNE sevgisini (öksüzdügöz kırpma ararken Allah arayýþýna girmiþti. 13 yaþýndaydý ama ARÞ'ý sallýyordu. Sara ve Hacer, iki hanýmýna çok düþkündü. Ýbrahim döneminde 100 yaþ þimdiki 60 yaþ gibiydi. Erkeðin bir andropozu olmadýðýndan ve sürekli androjen üretimi yapýldýðýndan heryaþta çocuk sahibi olmasý olasýdýr. Nuh 600 yaþýndaydý Tufan sýrasýnda, dedesi ona "çocuksun" diyordu. Adem 950 yaþýnda vefat etti. Ebedi çocuktu ve hiç büyümedi... Ebediyen de büyümeyecek (Safiyullah asla büyümez, hep çocuktur).
Gönderen: 05.12.2003 - 22:47
Bu Mesaji Bildir   Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

  Cevap Ekle Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1773 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
umut_627 (43), ONAY (49), meryem04 (43), mandev (57), Ali ÇATAL (60), henna (35), karetta (62), sýlairah.. (55), ^^bg^^ (62), JUBITER (54), BUGRA_55 (50), by_turkey (44), okyanuz (42), muhammetturhan (51), beyaz-gelincik (42), hasan_1424 (40), amine1 (40), mekund (49), cihad_53 (44), Seydihan (45)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.81963 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.