ivermectine chloroquine ivermectin kaletra dexamethasone tricor trileptal triple trial pack trittico tryptizol tylenol ulcidine urispas uroxatral uvadex valif valtrex vaniqa vantin vaseretic vasotec ventolin inhaler ventolin vepesid veracim vermicidin vermox vesanoid vesdil viagra oral jelly viagra professional viagra soft viagra strips viagra sublingual viagra super active viagra super dulox force viagra super fluox force viagra super force viagra vibramycin vicard vigora virazole vistagan volmax cr
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

2 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Ekleyen Mesaj
Konu: GiDEN FIRSATLAR BiR DAHA GELMEZ...
tulip_kbr su an offline tulip_kbr  
GiDEN FIRSATLAR BiR DAHA GELMEZ...
3 Mesaj
Çocuklugumdan beri dar mekanlardan sikilir ve bu tür yerlerden feryat edercesine uzaklasirdim. Ileri yaslarda bunun bir hastalik oldugunu anlamis, fakat bu illetten bir türlü kurtulamamistim...

Oysa ki dar mekanlara, simdi ister istemez girecektim...

Beni sarip sarmalamislar ve uzunca bir tabuta yerlestirmislerdi. Çevremde dolasanlarin sesini gayet iyi duyuyor ve gözlerim kapali olmasina ragmen, her nasilsa onlari görebiliyordum...

- Genç yasta öldü zavalli, diyorlardi. Halbuki yapacak ne kadar çok is vardi...

Gerçekten de bir çok isim yarim kalmisti. Mesela ogluma iyi bir isyeri açamamis, araba ile renkli televizyonun taksitlerini henüz bitirememistim. Büyük bir firma kurup dostlarimi orada toplamak da artik hayal olmustu.Üstelik kis çok yaklastigi halde odun- kömür isini halledememis ve çatinin akan yerlerini aktaramamistim...

Yarida kalan islerimi arka arkaya siralarken, kulaklarimi çinlatan bir sesle irkildim Sanki mikrofonla söylenen bu ses, beynimin en ücra köselerinde yankilaniyor ve : "Geçti artik, geçti.."diyordu...

Içimden "Keske geçmemis olsaydi." diyordum. Nereden basima gelmisti o kaza bilmem ki..? Halbuki ne kadar da iyi araba kullanirdim.

Olup bitenleri hatirlamaya çalisirken, dostlarimin çevremi sardigini ve içinde bulundugum tabutun kapagini örtmeye çalistiklarini farkettim. Onlari engellemek için avazim çiktigi kadar bagirmak ve çirpinmak istedigim halde ne kimildayabiliyor, ne de bir ses çikartabiliyordum. Biraz sonra koyu bir karanlikta kalmis ve gözlerimi tabutun tahtalari arasindan sizan isiga çevirmistim. Dehset içinde :
- Aman Allah'im,dedim. Ne olacak simdi halim..?

Korkudan hiçbir sey düsünemiyordum. Bu arada omuzlara kaldirilmis ve sallana sallana götürülmeye baslanmistim. Disaridaki seslerden yagmur yagdigi belli oluyor ve su damlaciklarinin sesi, tabutumun gicirtisina karisiyordu.

Cenaze namazi için camiye gidiyor olmaliydik.

Cami deyince aklima gelmisti. Çok yakinimizda olmasina ve hergün 5 defa davet edilmeme ragmen bir türlü vakit bulup gidememistim. Ama her zaman söyledigim gibi 50 yasina gelince namaza baslayacak ve herkesin sikayet ettigi kötü aliskanliklarimi terk edecektim. Evet evet, su kaza olmasaydi, ileride ne iyi bir insan olacaktim...

Daha önceden duydugum ve nereden geldigini kestiremedigim ses :
- "Geçti artik, geçti."diye tekrarladi.. "Bitti artik."

Biraz sonra namazim kilinmis ve tekrar omuzlara kaldirilmistim. Mahallemizdeki kahvehanenin önünden geçerken, hergün iskambil oynadigimiz arkadaslarin neseli kahkahalarini isitiyor ve "herhalde ölüm haberimi duymamis olacaklar"diye düsünüyordum.Sesler iyice uzaklastiginda egik bir sekilde tasindigimi hissederek, mezarliga çikan yokusu tirmandigimizi anladim. Siddetle yagan yagmurun tabuttaki çatlaklardan sizarak kefenimi yer yer islattiginin da farkindaydim. Buna ragmen disarida konusulanlara kulak verdim. Dostlarimin bir kismi piyasadaki durgunluktan bahsediyor, bir kismi da milli takimin son oyununu methediyordu. Tabutumu tasiyan diger biri ise yanindakinin kulagina fisildayarak :
Rahmetlinin tersligi, öldügü günden belli, diyordu. Sirilsiklam olduk birader..!

Duyduklarim herhalde yanlis olmaliydi. Yoksa bunlar, uykularimi onlar için feda ettigim dostlarim degil miydi?

Yolculugum bir müddet sonra bitmis ve tabutum yere indirilmisti. Kapak tekrar açildi ve cansiz vücudumu yakalayan kollar, beni dibinde su toplanmis olan çukura dogru indirdi...

Boylu boyunca yattigim yerden etrafima baktim...
Aman Allah'im, bu kabir degil miydi?
O ana kadar buraya girecegimi neden düsünmemistim...

Sessiz feryatlarimi kimseye duyuramiyor ve dostlarimin üzerimi örtmek için yaristigini hissediyordum.
Tekrar zifiri karanlikta kalmis ve bütün acizligimle dua etmeye baslamistim...

Ya Rabbi, diyordum. Bir firsat daha yok mu, senin istedigin gibi bir kul olayim. Ve kabrimi, Cennet bahçelerinden bir bahçeye çevireyim?
Ayni ses, her zamankinden daha siddetli olarak : "Geçti artik, geçti." diye tekrarladi. "Her sey bitti artik."

Mezarimi örten tahtalarin üzerine atilan topraklarin çikardigi ses gökgürültüsünü andiriyor ve bütün benligimi sarsiyordu...

Son bir gayretle yerimden firlayarak gözlerimi açtim. Odamdaki rahat yatagimda yatiyor, fakat korkunç bir kabus görüyordum. Bitisik dairede oturan doktor arkadasim beni ayiltmaya çalisarak : "Geçti artik, geçti." diye bagirip duruyordu. "Geçti, bak hiç bir sey kalmadi."

Yattigim yerden yavasça dogruldum. Terden sirilsiklam olmus ve sanki 20 kilo birden vermistim. Disarida saganak halinde yagmur yagiyor, simsek ve gökgürültüsünden bütün ev sarsiliyordu.

Etrafimdakilerin saskin bakislari arasinda kendimi toparlamaya çalisirken :

- Ya Rabbi sana zerrelerim adedince sükürler olsun, diyordum. Iyi bir kul olmak için ya bir firsat daha vermeseydin!..
Ekleme Tarihi: 24.12.2005 - 18:41
tulip_kbr üyenin diğer mesajları tulip_kbr`in Profili tulip_kbr Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: AŞIKTI DELİKANLI..
tulip_kbr su an offline tulip_kbr  
AŞIKTI DELİKANLI..
3 Mesaj
Aşıktı delikanlı. Sevgilisinin isminden başka bir şey bilmediğinden mi, konuşmaya mecali olmadığından mı bilinmez, arkadaşı anlatıyordu onun halini:
- Gözleri günlerdir uyku görmedi efendim, diyordu, yemiyor, içmiyor, işi gücü, gecesi gündüzü havası suyu o kız oldu sanki. Ne desem kâr etmiyor, son bir çare diye geldik size. Halbuki "sen bir garip çobansın, o padişahın kızı, davul bile dengi dengine" dedim ya, dinlemiyor efendim, ama herhalde aşkın gözü kördür diye de buna diyorlar, değil mi efendim...
İhtiyar adam bu esnada gözlerini dikmiş, iskeletinin üstüne deriden bir zırh giydirilmişcesine zayıf, çelimsiz, saçı sakalına karışmış, uzaklara dalıp dalıp giden, gözlerinde aşktan gayrısı kalmayan diğer çobanı süzüyordu. Sonra bir ah çekti, yüzünü nefes almadan konuşmasını sürdüren delikanlıya çevirip tebessüm etti.
- Kolay evlat kolay, dedi, çaresizseniz çare sizsiniz. Ve tane tane anlatmaya başladı.
İki genç çobanın, çökmek üzere olan bu kulübesinde dertlerine derman aradıkları ihtiyar adam, aslında padişahın bütün dertlerini paylaştığı, her meselesini danıştığı bir bilge idi. Yıllar önce padişah kendisini tanıyıp sevdiğinde bir tek şey istemişti ondan; burada yaşamaya devam edecekti ve kimsecikler bilmeyecekti kim olduğunu. O günden beri de bu kulübede yaşıyar, gelen geçene ikram edip, gül alıp gül satıyordu. Padişahın kızının aşkıyla eriyip muma dönen genç çoban ve yanındaki kadim dostu nereden bilsindi bu garip ihtiyarın padişahın gönlüne sultan olduğunu.
Aşık genç, ihtiyar adamın anlattıklarını dinledikten sonra, her şeyin bittiği anda başlayan son ümide sımsıkı sarılanların o saf ve tertemiz teslimiyetiyle:
- Sahiden bu kadar kolay mı efendim, dedi, yani o mağarada elimde tesbih, kırk gün Allah dersem sevdiğime kavuşabilir miyim, onunla evlenebilir miyim?
- Evet, dedi bilge, kırk gün o mağarada gece gündüz Allah diyeceksin, kırk gün sonra padişahın kızı senindir.
İki dost hemen yola çıktılar, aşık çobanın yüzüne kan, dizlerine derman, yüreğine yeniden can gelmişti. Arkadaşına sarılıp, elinde tesbih, gönlünde aşk, yüzünde ümit çiçeklerinden örülme bir tebessüm, mağaranın yolunu tuttu. Gelir gelmez hiç vakit kaybetmeden diz çöktü, dualar etti, gözlerini kapattı, kalbini padişahın kızına bağladı, eline tesbihi aldı ve dudakları kıpırdamaya başladı: Allah, Allah, Allah...
Günler günleri padişahın kızının hayaliyle tespih taneleri gibi kovalayadursun, mağaranın yakınındaki köyleri bir söylenti çoktan sarmıştı. Herkes birbirine karşı dağdaki mağarada gece gündüz Allah diyen gençten bahsediyordu. Cami çıkışında ihtiyarlar, çeşme başında kadınlar, tarlada işçiler, top oynarken çocuklar, herkes onu konuşuyordu:
- Şu karşı mağarada bir genç varmış, kendini Allah'a adamış, gece gündüz durmadan Allah diyormuş, Allah Allah..."
Aşık dostunun ne halde olduğunu merak eden genç çoban, mağaraya geldiğinde üç hafta geride kalmıştı bile. Bizimkinin gözleri kapalıydı, dudaklarının da kıpırdamadığını görünce, uyuyakaldı herhalde diye düşündü. Tespih tanelerinin parmaklarının arasında dolaşmaya devam ettiğini görünce de, bu nasıl uyku diye sordu kendine. Bu sırada gözlerini açan genç adam, karşısında arkadaşını görünce, günlerdir yalnızlığıyla paylaştıklarını birbiri ardına anlatmaya başladı: Kırk günün yarıdan fazlası geçmişti, o durmadan Allah diyordu, ama ne padişahın kızı vardı, ne bir haber, ne bir ümit kırıntısı... Acaba, diyecek oluyor, yutkunuyor, hayır diyor, tespihine bakıyor, bir kalp gibi atan sağ el işaret parmağını sabitlemeye çalışıyor, avuçlarını sıkıyor, gözleri doluyordu. Vedalaştılar. Ay ışığında dostunun gözlerine yayılan başkalık dikkatini çekmişti genç çobanın.
Aşık çoban yeniden eline tesbihini aldı, gözlerini kapattı, boynunu neye bağlayacağını bilemediği kalbine doğru büktü, dudakları kıpırdamıyordu artık, sustu gece, mağaranın duvarları sustu, tükendi her şey, hiç tükendi, an bitti, sadece bir söz kaldı: Allah...
Kırk günün dolmasına üç-beş gün kala, mağaradaki dervişin namı bütün ülkeyi sarmış, nihayet sarayın koridorlarında konuşulur olmuştu. Meselenin aslını merak eden padişaha, bu insanların bir yerde sürekli kalmadıklarından, bulundukları mekâna bereket getirdiklerinden, ne yapıp edip bu dervişi ülkelerinde yaşamaya ikna etmeleri gerektiğinden uzun uzun bahsetti başveziri. Ne yapması gerektiğini artık bilen padişah, nasıl yapması gerektiğini bilemediği bütün zamanlarda yaptığı gibi, dağ kulübesinin yolunu tuttu. Hürmetle diz çöktü bilge ihtiyarın önünde. Derdini anlattı, derman diledi. Sarayının yanına bir saray yaptırmaktan, o dervişi veziri yapmaya, sancak-tuğ vermeye kadar saydığı her şey, bilgenin:
- Hünkârım, gönül erleri mala-mülke, makama-mansıba itibar etmezler, demesiyle son buldu.
Kaderdi bu, padişahlarla köleleri aynı eteğin önünde diz çöktürür, birinin derdini diğerine derman eyler, ikisini de aynı tebessümle bahtiyar ederdi. Güldü ihtiyar:
- Neden kerimenizin nikâhını teklif etmiyorsunuz sultanım, dedi. Şaşırma sırası padişaha gelmişti.
- Nasıl yani, diyebildi, bu şerefi bize lütfederler mi, kabul ederler mi?
Kırkıncı günün güneşi batmak üzereydi genç aşığın mağarasının üstünden... Padişah ve ihtiyar bilge en önde, arkalarında vezirler, onların arkasında halktan meraklı bir kalabalık ve en arkada da olup bitenlere bir mana vermeye çalışan aşık çobanın arkadaşı, mağaraya doğru yürümeye başladılar. Bu arada bizim aşık kendinden öylesine geçmiş, tesbihiyle öylesine bir olmuştu ki, gelenler içeri girseler ve bir tesbihten başka bir şey bulamasalar şaşırmazlardı.
Padişah edepte kusur etmemeye çalışarak içeri girdi, ellerini birbirine bağladı, duyulması güç bir sesle;
- Efendim, dedi, sizi ziyarete geldik.
Yavaşça başını çevirdi aşık, sonra bütün vücuduyla döndü, gözlerinde en ufak bir şaşkınlık emaresi yoktu, sapsarı bir heykel gibiydi. Herkes heyecan içinde. Vezirler, halk, genç çoban, mağara, tespih, sessizlik, duvar... Hatta güneş bile batmaktan vazgeçmiş, kafasını mağaranın içine doğru uzatarak olan biteni görme telaşındaydı.
Padişah meramını anlattı, türlü tekliflerde bulundu. Ne saray, ne vezirlik, ne tuğ ne de sancak, hiç birinde gözü yoktu dervişin.
- Efendim, diyebildi en son, sessizce, benim bir kızım var efendim, zat-ı âlinize layık değil belki, ama lütfeder nikâhınıza alırsanız bizi bahtiyar edersiniz...
Kırk günlük çile nihayet bitmiş, olmaz denilen olmuştu. İşte aşık maşukuna kavuşacak, murad hasıl olacaktı. Bizimkinin arkadaşı sevinçten ağlıyordu. Soru ve cevap sanki bu soru sorulsun, cevabı verilsin diye yaratılmıştı. Sessizlik ilk defa bağırmak, haykırmak istiyordu ve bütün gözler genç adamdaydı.
Usulca doğruldu oturduğu yerden, etrafını şöyle bir süzdükten sonra, gözlerini padişahın gözlerine dikti, sarhoş gibiydi. Kendinden emin bir ifadeyle:
- Hayır, dedi, kızınızı istemiyorum.
Birden ortalığı bir sessizlik kaplayıverdi. Padişah mahzundu, halk hayret içindeydi, vezirler şaşkınlıkla birbirine bakıyor, bilge tebessüm ediyordu. Aşık çobanın genç arkadaşı yaşlı gözlerini silip, birden ileri atılarak bozdu sessizliği. Dostunun yanına geldi, kulağına eğilip:
- Sen ne yapıyorsun, dedi, kırk gündür bu çileyi ne diye çektin sen, neyi reddettiğinin farkında mısın?
Güldü aşık çoban gözleriyle ihtiyar bilgeyi arayarak:
- A dostum, dedi, ben kırk gün padişahın kızı için Allah dedim, Allah padişahla vezirlerini ayağıma getirdi. Ya bir de Allah için Allah deseydim...
Ekleme Tarihi: 23.12.2005 - 19:01
tulip_kbr üyenin diğer mesajları tulip_kbr`in Profili tulip_kbr Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 867 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
dayi054 (64), ÝsmailEn.. (56), kibris (56), merickizmaz (51), RUYAM (36), yükselelektrik (54), selcukosman (48), Aycan (57), HuZuR_38 (45), babakadir (45), Cihan Ersoy (46), servet ekici (51), ayhan3867 (47), erhankaya351 (40), Kizmaz (51), EBRARALEYNA (47), erkan34 (51), efira (37), Sirac Barman (53), bedevi5 (65), Sadettin Dursun (41), cartime (55), S.Ekici (51), ALTUN (45), vus_lat (45), ayaza (38), drkdn (45), fetih60 (34), beko03 (76), talha türk&cced.. (33), dilara1 (26), asudetuba (43), struggle (42), Ayhan_Esad (41), nnur (47), YSBY (53), COLONEL (37), nazmi (47), umit535 (52), hsalma (42), ByAfatsum (36), nuretin (61), malkomxaa (42), salma (42)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.52375 saniyede açıldı