fluvoxamine generique rhinocortkaletra generique stromectol generique stromectol lamotrine lamprene lanoxin lansoprax largactil lasix leponex levaquin levitra oral jelly levitra professional levitra soft levitra super force levitra lexapro lidocaton lignospan lioresal lipanthyl lipitor lisitril comp lisitril lisopril plus lisopril litarex lithiofor lithobid lodoz lopid lopimed lopresor lopressor lora allergie lorado loratine lotemax lovelle loxazol loxitane lozol sr lozol lur
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

15 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Ekleyen Mesaj
Konu: Düşünüyoruz Ama Taşınamıyoruz !
fazilbey su an offline fazilbey  
Düşünüyoruz Ama Taşınamıyoruz !
32 Mesaj -
Kim ne derse desin hayatın en ciddi eylemi düşünmektir. Bana böyle bir yargıyı söyleten de yine hayatı aktiviteler içerisinde en yükseğe yerleştirdiğim bu düşünce olgusudur.

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz diye sormayacağım. Bir türlü endişeye dönüşmeyen taşıyageldiğiniz şeyler hayatınızın önem sıralamasını yeterince ortaya koymaktadır. Yok canım, hemen alınganlık göstermeyin. Düşünceleriniz düş gücünüze mi katkıda bulunuyor yoksa yerinizi yadırgayıp durumunuzu değiştirecek atılımı yapmaya mı? İşin içinden çıkamadınız değil mi?

Görünen o ki, en özgür konum ve koşullara sahip düşünce yetenegimiz de esaret altında. İnşa ettiğimizi sandığımız düşünce malzemelerinin bir çoğu bizim değil batidan ithal edilme. Dunyevi ve uhrevi ilimlere vakif bir cok alim ve ilim adamlarimiz bile kendilerininde anlamkta zorluk cektigi ithal terminolojiyi kullanrak dusunmeye calistilari icin ne kendileri nede hitap ettikleri kitleleri bulunduklari yerden bir adim oteye tasiyamiyorlar. Bu munasebetle bize ait olmayan sözcüklerin oluşturduğu fikir dünyası dışarıya yönelik bir baski oluşturamadigi içinde hiçbir zaman aksiyoner özellik arzetmiyor. Estirdiğimiz bütün bu beyinsel fırtına, sorulunca söylemek maksatlı bir düşünce taşıyıcılığıdır. Fikirlerin sağa sola savruluşundan ibaret beyhude bir durumdur.

Kur'an-ı Kerim'in bir cok ayetinde geçen;
"düşünmüyor musunuz?" sorusunu "bütün zihinsel gayretinize rağmen "düşünme ciddiyeti taşımıyorsunuz" şeklinde de anlamak mümkündür. Konuşma ve yazma yanlışından daha önemlisi bu düşünsel sorunlardir. Zira, eğri bir cetvelle nasıl doğru bir çizgi çizmek mümkün değilse, yanlış konumlanmış düşünsel dizgeden sağlıklı bir eylemin ortaya cikmasi da beklenemez.

Düşünmek var oluşumuzdan emin olmanın, ontolojik gerçekliğimizin tek aracidir. Düşünmediğimiz anlarda degisik bir sürüklenme, içimizde büyüttüğümüz uçurumdan trajik bir yuvarlanma yaşarız. Yerle gökle arasindaki durusumuz bu düşünsel denge sayesindedir. Bu iç organizasyon ve denge olmasaydı var olduğumuzu bize kim haber verebilirdi?...

Yokluğun yanımıza sokulurcasına dokunulur hale gelmesi de iç merdivenlerini kullanarak kendinden aşağıya inmek yani sadece düşünmekle mümkündür. İnsan adem (yokluk) den kurtulup eşyanın isimlerini sayarak Âdem haline gelmesini böyle bir uyanış (idrak)a borçludur.

İnsan bulunduğu noktayı terk etmek ve terk etme gerekçelerini başkalarına da taşımak için düşünür. Taşınmayla bitmeyen düşünmek sadece boşluğa doğru zihinsel bir akıştır. Bu akışta bir arayış ve bir buluşma yoktur. Halbuki her düşünen kişi kendini evin dışında hissettiğinden bulunduğu soğuk ve dağınık ortamdan yeni değişmez bir düzene taşınmayı arzulayıp hedefler.

İsabetli taşınmalarla neticelenen düşünceler bir daha kendilerine ihtiyaç hissedilmeyecek şekilde pratik değer olarak kalırlar. Böyle bir pratik değerle sonuçlanmayan düşünce hantal bir sessizlikten başka bir şey değildir. Fikir ile aksiyon arasındaki ilgi neyse düşünme ile taşınma rasındaki ilgi de odur. Mekke bir düşünme medine bir taşınmadır. Hicret bir düşünme Mekkenin fethi bir taşınmadır. İntifada bir düşünme şehadet bir taşınmadır.

Taşınmamak şartıyla düşünmemize göz yumulduğu bir çağda yaşıyoruz. Düşüncelerimizin rezervlerini oluşturan muhtelif kitaplar adeta üzerleri arandıktan sonra, tesirsiz hale getirilerek okuyucuya sunulmaktadır. Kitaplar, onlarin sayesinde düşünüp taşındığımız vasıtalar olmaktan çıkarak kafamızda ve yanımızda bulundurup taşıdığımız nesneler haline gelmiştir. Düşüncelerimizin gösterdiği adrese taşınmaya ne cesaretimiz ne cüretimiz ne de kuvvetimiz kalmıştır. İyisimi sımsıkı yapışın peşin fikirlerinize, veresiye düşüncelerden ve vadeli taşınmalardan başınızı kurtarmış olursunuz. Kalem sahiplerine gelince; onlar da nasıl olsa düşünmek suretiyle taşınamayacaklarına göre "yazmak yola koyulmaktır" diye avunmaya devam etsinler.

Sana gelince ey bu yaziyi okurken kafasi karisan veya cok felsefik bir yazi olmus diyen kardesim, kimbilir belki de zihnini dört bir yana savuran yanlış ve dağınık gündemlerden dolayı verdiğin hiçbir adreste yoksun(!) sana ait bütün telefonlar meşgul çalıyor! Bakıyorum ki düşündüğüm yerde de izin yok. Bu düşünsel kışta ve kıyamette gideceğin hiçbir yer yoksa , o halde düş peşimize, adımlarımızı, satırlarımızı izle. İçeriye girmek istiyorsan, hiç düşünme,diyecegim ama anahtarin paspasın altında oldugunuda dusunmeden bulamiyacaksin!

Selam ve dua ile


Bu mesaj 1 kez ve en son fazilbey tarafından 06.11.2005 - 15:08 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 06.11.2005 - 15:01
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Duâ, sessiz, iniltili, gürültüsüz feryattır.
fazilbey su an offline fazilbey  
Duâ, sessiz, iniltili, gürültüsüz feryattır.
32 Mesaj -
Her duâ ruhtan bir filizin yeşermesi, boy sürmesidir. Dal budak salmak için rahmetlere avuç açar gibi yaprak açmasıdır. Her yaprak yakarış, her çiçek açılışı bir duâdır. Tohumun yarılması bir duâdır. Fidanlar bir uzanıştır. Yaratıcıya duâdır ağaçlar dal dal duâ süslü, çiçek çiçek yalvarma bezelidir. Taş duâ; toprak niyaz; deniz yakarıştır. Felekler duâ ile devreder. Kainat duâ doludur. İnsanın duâsı, ruhtaki korkunç şiddete bir buluşma özlemidir, ebedi ve ezeli sevgiyle... Duâ, fani maddeden, mana sonsuzluğuna doğru bir sıçrayıştır. Fakat bir iniştir de duâ. Her samimi duâ mutlak bir kurtuluştur. En iyi bilenin huzurunda hiçbir şey gizlemeye ve inkara cesaret edemeden açık bir muhasebedir.

Şüphesiz ki duâ ak yüreklerden çıkıyorsa menziline ulaşır. Ya da sütteki siyah lekeler gibi içindeki pislikleri temizleme gayreti ise gerçek duâ vasfını kazanır. Beyaz yürekler pisliklere dayanamaz ama bu demek değildir ki, o beyazlık hep lekesizdir. İnsandır bir olur rahmet denizlerinde yüzer, bir olur günah bataklıklarında sürünür. İşte bu zaman beyaza leke düşmüştür ama o yürekle lekeyi taşıyamaz uzun zaman. İsyan eder. Pislik mutlaka temizlenmeli, sütteki leke tutulup atılmalıdır. Yüreği zonklatan bir arzu itiraf ihtiyacıdır, bu arzu, itiraf kime? Sığınılacakların, güvenileceklerin en büyüğüne, hudutsuz af ve bağışlama sahibine.

Duâ, bu itirafın en mükemmel vasıtasıdır. Eğer duâ sağlıklı bir iç hesaplaşmanın sıkıntılarından güç alıyorsa mutlaka müessir olur. Gözyaşı karışmış duâlar ise en samimi yakarışlardır. Çünkü gözyaşları iç hesaplaşmada inanç adına kazanılan zaferlerin muştusudur.

O halde duâ bir yeniden doğuştur.

Duâ, sessiz, iniltili, gürültüsüz feryattır.


Duâyı bir ruhi ihtiyaç ve alışkanlık edinmiş kimsede mükemmel bir karakter oluşur. Yakarışımız kendimiz için değildir. Kendimiz için duâ edeceksek, biz de bizim olmayan, gayrılara feda ettiğimiz tarafımız için duâ edelim. Ölücü yanımızda çürüyücü fani tarafımıza değil. “ Kim ki, yanında hazır bulunmayan bir inanmış kardeşi için duâ ederse, etrafındaki melekler, istediğinin bir misli de senin için olsun derler.

Hz. PEYGAMBER'İN TAİF SEFERİ DÖNÜŞÜ YAPTIĞI DUÂ

İlahi, kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğünü, ancak sana arz eder, sana şikayet ederim.

Ey merhametlilerin en merhametlisi! herkesin zayıf görüp de dalına bindiği çaresizlerin Rabbi sensin.

İlahi! Huysuz, yüzsüz bir düşman eline beni düşürmeyecek, hatta hayatının dizginlerini eline verdiğin akrabadan bir dosta bile beni bırakmayacak kadar bana merhametlisin.

İlahi! Sen razı olasıya dek affını diliyorum. Bütün kuvvet, her kudret ancak Sendendir.


NASIL DUÂ ETMELİ ?

Yöntem:

Duâ etmek için, Allah'a doğru kendini yönetmek için sadece çaba gerekir. Bu çaba; zeka ve aklın itimiyle değil ve sevgiyle ve gönülle olmalıdır. Duânın etkili oluşunda tantana büyüklük ve törenin hiçbir değeri yoktur, belki bunlar gereksizdir de. .. Duânın kabul edilebilmesi için, üstün fesahata sahip alimlere ihtiyaç yoktur. Samimi ve kalpten gelen duâlar geçerlidir.

NEREDE VE NE ZAMAN DUÂ ETMELİ

Sokakta, çarşıda, otomobilde, trende, büroda, okulda, iş yerinde duâ edilebilir. Fakat dağlarda ormanlarda ya da odanın sessizliğinde daha iyi duâ edilir. Her türlü samimi şartlarda edilen duâ, tıbbi, psiko-fızyolojik moral ve ruh olarak insanları olumlu yönde etkilemektedir.

BİR ULUSTA DUÂNIN YOKLUĞU O ULUSUN ÇÖKÜŞÜYLE EŞ ANLAMLIDIR

'Durum ne olursa olsun sorun şudur: Duâ anında Allah insanı dinler ve ona cevap verir. (Duâsını kabul eder). Ahlaki ve manevi duygular bir ulusun faal unsurları arasına yer alır bunlar yok oluşa yönelirse o ulusun kesin çöküşü başlamış ve bağlarından koparak yok olmaya giden ortama girilmiş demektir. Bu da yabancılaşmaya zemin hazırlama olur. Eski Yunanın -Grek uygarlığı çöküşü bu nedenlerin etkisine bağlı idi. Ahlaki ve dini faaliyetler pratikte de birbirine bağlıdırlar.

DUÂNIN ETKİLERİ

Duâ keyfiyetine şiddetine ve güçlü söylenişine bağlı olarak ruh ve cismimizi etkiler. Duâ eden çehrelerde önceleri var olan vurdumduymazlık, eksiklik, kıskançlık ve kötülük duyguları yerlerini iyiliğe başkalarına iyilik yapmaya ve hayırlar istemeye terk eder. Zeka, bilgi ve güç itibariyle eşit durumda olan iki bireyden duâ edenin ahlaki özellikleri ve karakteri çok pratik ve vasat bir tutumla etmeyeninkinden daha olgun bir görünüm kazanır.

Duâ ortamında insan kendini olduğu gibi görür, kendine gelir, git gide_ruhsal bir sükuna kavuşur.

DUÂ - Dr.Ali ŞERİATİ
Yayınevi: Birleşik Yayıncılık
Baskı: Ankara / 1993 / 174 shf

Selam ve dua ile
Allah'a emanet olun


Bu mesaj 1 kez ve en son fazilbey tarafından 06.11.2005 - 08:52 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 06.11.2005 - 08:48
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Gelin Kaynana Kavgalarinin Nedeni
fazilbey su an offline fazilbey  
RE:
32 Mesaj -
Alıntı
Orijinali SuMeYRa

Ve Aleykum Selam

Yinede bir tartışmada, görevin en çok Damat adayına düştüğünü düşünüyorum.
Çünkü bir tarafta annesi bir tarafta esi...
Herşey yine onda bitecektir.

Haklıya haklısın, haksız olana haksızsın diyebilmeli, demeli...




Evet kardesim buna ben de yurekten katiliyorum. Ayni zmanda hakem rolunde olmasi gereken kisi damattir. Gorevini cok iyi yapmasi gerekir. Bunun icinde Islami iyi bilmeden ozellikle Islam'in evlilik konusundaki ogutlerini iyi ogrenmeden kimse evlenmemeli. Bu konuda merhum Timurtas Ucar Hocanin su sozleri cok yerinde sozler. "Islami ogrenmeden evlenmeyin, ev yaptirmayin, araba almayin, ticaret yapmayin, zenginlige heveslenmeyin... yoksa hem kendinize hem de baskalarina zulmedersiniz." der.

Alıntı
Orijinali HaSReT
Kaynanalar, bir zamam gelin olduklarını; gelinlerse, zamanı gelince kaynana olacaklarını unutmasınlar...



"En kotu anne-babalar, cocuklarinin terbiyesi konusunda, genclikte yaptiklarini unutanlardir."

Selam ve dua ile


Bu mesaj 1 kez ve en son fazilbey tarafından 06.11.2005 - 03:26 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 06.11.2005 - 03:25
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Gelin Kaynana Kavgalarinin Nedeni
fazilbey su an offline fazilbey  
Gelin Kaynana Kavgalarinin Nedeni
32 Mesaj -
Selamun Aleykum gonul dostlarim!

Bu yazimda, gelin kaynana,damat kayinpeder iliskileriyle ilgili,1999 yilnda yaptigim bir arastirmayi ve ulastigim sonuclari faydali olur dusuncesiyle sizlerle paylasmak istedim.
Adaylar icinde tenbihat niteligi tasir diye dusunuyorum inseallah.

Gelin ve kaynanalar arsindaki hir gür kavgalari hepimiz bilir ve duyariz.
Yaptigim arastirmada,oncelikle kaynana olanlara su sorulari yonelttim.

1- Gelininden memnunmusun?
2- Memnun degilsen,neden memnun degilsin?

Iki soruyada deneklerden aldigim cevaplar sasirtici.
Gelininden memnun olup iyi gecinenlerin yada, eh el kizi ancak bu kadar olur diyenlerin orani %15 civarinda kalirken, memnun olmayanlarin orani %85 lere tirmanmaktadir.Evet bu toplumsal bir vakia.

Gelininden memnun olmayanlarin cevabi; gelinim sabah erken kalkmiyor,gozum gibi bakip buyuttugum oglumun hizmetini iyi yapmiyor, bana anne demiyor, oglumu bana karsi kiskirtiyor, vah talihsiz zavalli oglum,elini sallasa ellisi kolunu sallasa tellisini alirdi gibi bir cok sikayet ve serzenislerde bulunduklarini tesbit ettim. Hatta ogullari evlendikten sonra, daha cok ilgilenme gayreti icerisine giren annelerin oranida bir hayli yuksek.


Ve butun bunlari yan yana koydugumuzda su sonuca ulasiyoruzki, gelin kaynana kavgalari toplumumuzda bir hayli yaygin haldedir. Peki nerden kaynaklaniyor bu kavgalar ve surtusmeler? Kaynana,gelini, gelin kaynanayi neden hos gormez ve neden anne kiz iliskisi icerisine giremezler bir turlu?

Simdi buyrun sebeplerine beraberce bakalim.

Suphesizki insanin yaratilisinda,sahip olmak,ait olmak ve kiskanmak gibi
duygular vardir ve aktiftir. Bu aktiflik bazilarinda daha az one cikarken bazilarinda daha fazladir. Bu duygularin, domuz haric butun hayvanlardada var oldugu bilim adamlarinca tesbit edilmistir.
Kiskanmanin gerekcesi, sahip olmak ve ait olmaktir. Sahip olan,sahip oldugu seyi, ait olanda ait oldugu yeri baskalarindan hep kiskanir. Kiskanclik durtulerinin harekete gecmesinin temelindede genellikle bu yatar. Birde hasetlikten dolayi kiskanmak vardirki oda asagilik kompleksinden beslenen bir duygudur.Konumuzlada alakali degildir.

Dikkat ederseniz gelininden memnun olmayan kaynanalarin sikayetlerinin tamamina yakini, oglunu kendi hemcinsinden biriyle paylasamama icgudusunden kaynaklandigini anlayabilirsiniz. Cunku, "Anne oglunu kiskanir gelininden,baba kizini kiskanir damadindan!" Neden?

Hani sahiplenme duygusu varya butun sebep budur. Anne oglunu hep sahiplenir. Bir baska kadinin onu sahipleniyor olmasina tahammul edemez kiskanir. Tahammul ediyormus gibi gozuksede yaratilis olarak bu var olan sahiplenme duygusu onu hic rahat birakmaz. Bu bazi kaynanalarda bastirilir ve az aciga cikar. Bazilarinda ise acikca gorulur. Ve ondan sonrada baslar oglunu kiskanip gelininden sikayet etmeye. Arkasindanda sogukluklar, surtusmeler ve kavgalar kendiliginden ortaya cikar.
Iste bu noktada gelin pozusyonunda bulunan kisiye onemli gorevler duser. Yukarida bahsettigimiz inceliklere vakif olarak dikkatli davranmasinda her zaman kendisi ve yuvasinin selameti icin buyuk faydalar vardir. Kesinlikle Kaynanayi kiskandiracak onu tahrik edecek soz ve davranislardan kacinmasi gerektigini aklindan cikarmamalidir. Cunku siz bir rakipsiniz bunu bilmeniz gerekir. Boylece neden kaynanam bana karsi boyle davraniyor diye husumeti tirmandirmamalidir. Nedeni yukardada zikrettigimiz gibi cok aciktir. Hatta kaynananin kendisi bile, neden boyle oldugunada bir turlu anlam veremez. Kaynana olmadan oncede gecimsiz kaynanalari hep kinarken, kendiside oyle bir kaynana olur cikar.

Hal boyleyken gelinde esini kendi hemcinsleriyle paylasmak istemiyor. Bu esinin annesi yada kiz kardeside olsa !

Damat kayinpeder arasinadaki adi konulmamis surtusmelerin temelindede ayni gerekceler yatar. Burada evlilik muessesinin direksiyonunu elinde bulunduran erkek su anlattiklarimizdan haberdar degilse, kendisini cok seven annesinin esine karsi neden boyle bir tutum icerisine girdigini neden kendisinin, esi ve annesi tarafindan paylasilamadigini veya kayinpederinin kendisine neden mesafeli davrandigini hic bir zaman anlayamiyacaktir. Bu da olaylari yatistirmak icin en onemli gorevi ustlenmis olan erkegin yanlis teshisler koyarak yanlis sonuclara goturen kararlar almasina sebep olacaktir. Hatta olaylar oyle bir noktaya gelebiliyorki; anneler ogullarina, ya ben ya karın diyebilecek kadar ileri gidebiliyorlar.

Not: Bu konuda siz arkadaslarimizn dusucelerini almak isterim.Boylece onemli bir konuyu tartismaya acmis oluruz.

Selam ve dua ile
Allah'a emanet olun

Rotterdam


Bu mesaj 2 kez ve en son fazilbey tarafından 05.11.2005 - 13:43 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 05.11.2005 - 13:41
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Evliligin 30 Cesidi Vardir
fazilbey su an offline fazilbey  
Evliligin 30 Cesidi Vardir
32 Mesaj -
Türkiye genelinde yapılan bir araştırmaya göre ülkemizde 'görücü usulü'nden oldu bittiye kadar birbirinden ilginç 30 çeşit evlilik var. Kültürler arasında değişen evlilik biçimlerinin çoğu da kadına söz hakkı tanımıyor

İki yetişkinin birlikte yaşamaları için evlilik kararı vermeleri hiç de zor değil. Bunun için de bir nikah dairesine başvurmak gerekiyor. Fakat ülkemizde bu sanıldığı kadar kolay gelişmiyor. Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Türkçe Bölümü öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Lütfi Sezen, ülkemizde birbirinden ilginç 30 çeşit evlenme türü olduğunu ortaya çıkardı. Türkiye genelinde araştırma yapan Yar. Doç. Dr. Sezen, evlenme türlerini sıraladığı "Türkiye'de Evlenme Biçimi" konulu çalışmasında, Türkiye'deki evlilik biçimlerinin çoğunun kadına söz hakkı tanımayan evlilikler olduğunu ve geleneklerin devam ettiği yörelerde yaygın olduğunu açıklıyor. Birbirinden ilginç evlenme yöntemleri şöyle sıralanıyor:

1 . Görücü usulüyle evlenme: Gelenekselliğin ağır bastığı yörelerde görülen evlenme biçimidir. Bunda kız seçme girişimi, doğrudan doğruya evlenecek gencin annesi, babası veya yakınları tarafından başlatılır. Gencin kızı beğenmesi yeterli değildir.

2 . Kız kaçırma (Düğünsüz evlenme): Ailelerin evliliğe kesin karşı çıkması durumunda kız kaçırma olayı gündeme gelir. Bu durum, sosyo-ekonomik ve diğer sebeplerle en çok kız tarafının engellemesiyle ortaya çıkar. Bu engeller arasında kız tarafının başlık parası istemesi önemli bir yer tutuyor.

3 . Başlık parasıyla evlenme: Başlık, evlenecek gencin kız tarafına ödediği paraya denir. Bu nakit para yanında; altın, ev, bahçe, tarla veya hayvan olarak da gerçekleşebilir. Doğu ve Güneydoğu kırsalında yaygın olan başlık parası üzerinde yapılan pazarlığın sonuçlanmasına "başlık kesme" denir. Başlık, kadını bir mal olarak gören anlayışın ürünü olması yönüyle ilkel bir zihniyetin devamıdır.

4 . Oturak alma evlilik : Erkeğin kızı zorla kaçırması yanında, kızın bohçasını alarak oğlan evine gidip oturması durumu vardır ki buna bazı yörelerde, 'oturak alma' denilir. Bir kızın bazen gözünü tuttuğu herhangi bir erkeğe kaçtığı görülür.

5 . Baş örtüsü kaçırma yoluyla evlilik: Hakkâri, Van, Ağrı ve Erzurum'un ilçelerinde rastlanılan bu evliliğin gerçekleştirilmesinde; kıza ait bir eşyanın kaçırılması, kızı kaçırmakla eş tutulmaktadır. Oğlanın ailesi, kız tarafıyla anlaşmak zorundadır.

6 . Beşik kertme evliliği: Birbirini çok seven eş-dost, komşu veya yakınlar, çocukları beşikteyken, beşiklerine birer kertme vurarak nişanı gerçekleştirilir.

7 . Tay geldi evlilik: Dul bir kadının, eski kocasından olan çocuklarını da alarak dul bir erkekle ya da dul bir erkeğin eski karısından olan çocuklarını alarak dul bir kadınla yaşamasından doğan evliliğe denir. Kadın veya kocanın yanında getirdikleri çocuklar, 'tay geldi' olarak adlandırılırlar."

8 . Kuma getirme evliliği: Cumhuriyetten önce, karısı kısır olan veya erkek çocuk doğuramayan erkek, yeniden evlenirdi. Günümüzde Doğu ve Güneydoğu'nun kırsal kesimlerinde hâlâ devam etmektedir. Bu gibi evlenmelerde ilk kadın, sonradan gelenin yanında ikinci plana düşer.

9 . Berdel (bedel) evliliği: Doğu v e Güneydoğu Anadolu'da uygulanır. Başlık sorununu ortadan kaldıran bu tür evlilik; hem kızı hem de oğlu bulunan iki ailenin, karşılıklı olarak hem kızlarını hem de oğullarını evlendirmeleriyle gerçekleştirilir.

10 . Kepir (yaban değişimi) evliliği: Zor kullanılarak gerçekleştirilen evlilik biçimidir. Evlenmek isteyen fakat başlık ve düğün masraflarını karşılayacak kadar paraları olmayan ya da ailelerin çıkardıkları zorluklardan çekinen bekâr iki arkadaş, kız kardeşlerini kendi aralarında değiştirirler.

11 . Ölen kardeşin karısıyla evlenme (Levirat evlenme): Doğu ve Güneydoğu'da rastlanılan ve törelerden kaynaklanan bu evlilik biçimi, "namusu başkalarına kaptırmamak" anlayışıyla gerçekleştirilir. Ölen kardeşin karısı, bekâr olan erkek kardeşle evlendirilir veya evli olan erkek kardeşin ikinci eşi olması yoluna gidilir.

12 . Baldızla evlilik (Sorarat evlilik): Özel kültürel bir âdettir. Dul kalan kocanın, eşinin ölümünden sonra baldızıyla evlenmesidir. Öksüz kalan çocuklara "üvey anne" olarak seçilen teyzenin daha hoşgörülü davranabileceği düşüncesi bu evlenme biçiminin tercih edilmesinde etkili olmaktadır.

13 . İçgüveyi evliliği: Erkek çocuğu olmayan, ekonomik durumu iyi bazı aileler, kızı dışarı verme yerine, damadı "içgüveyi" olarak eve almaktadırlar. Özellikle tek kız çocuğu olan bazı aileler bu yola başvurmaktadır.

14 . Yetim evliliği: Anne ve babası ölmüş, kardeşleri olmayan bir delikanlı veya kızın, ileride kimsesiz kalmaması için yakın akrabalarından biriyle evlendirilmesidir. Bu evliliğin temelinde yardımseverlik ve sosyal dayanışma arzusu yatmaktadır.

15 . Yakın akraba evliliği: Türkiye'de evli çiftlerin yaklaşık dörtte birinin akraba ve eşlerin yüzde 80'inin kardeş çocukları oldukları belirtilmektedir.

16 . Oldu bitti evlilik: Bir oldu bitti sonucu, bir kişinin diğerini evliliğe zorladığı evliliktir. Kızın erkeğin zayıf tarafını yakalayıp onunla ilişkiye girmesi veya erkeğin kızın zayıf tarafını yakalayıp iğfal etmesi sonucunda bu yola başvurulmaktadır.

17 . Para karşılığı evlenme: Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun kırsalındaki yoksul ve eğitimsiz çevrelerde gerçekleşir. İlköğretim çağındaki çocukların okula gönderilmeyerek veya okuldan alınarak para karşılığında evlendirilmesidir.

18 . Kan parası karşılığı evlenme: Doğu ve Güneydoğunun kırsalında, öldürülen kişinin kan bedeli olarak para, altın, ev ve tarla yanında kız verildiği de görülmektedir. Temelinde eğitimsizlik olan ilkel bir evlenme biçimidir.

19 . Tanışıp anlaşarak evlenme: Büyük kentlerde ve eğitim düzeyinin yükseldiği çevrelerde en yaygın olan evlenme biçimidir. Kız ve erkek belli bir süre arkadaşlık yaparak birbirlerini iyice tanıdıktan sonra gerçekleştirdikleri evlenme biçimidir. Kişiliğini bulmuş, ekonomik özgürlüğü olan eğitim düzeyi yüksek gençler, bu yolla evliliği tercih etmektedirler.

20 . Çok eşli evlilik: Cumhuriyetten sonra yasaklanmış ama eğitim düzeyi düşük kırsal kesimlerde devam etmektedir. Daha çok erkek çocuk sahibi olup bulunduğu çevreye hükmetmek amacı ön planda gelmektedir.

21 . Anlaşmalı evlilik: Dul kalan kadın veya erkeklerin yaşlılık döneminde gerçekleştirdikleri evlenme biçimidir. Yaşlı erkeğin bakımı için muhtaç dul veya evlenmemiş bir kadınla anlaşılarak dini nikah yapılır. Nikâhlanan kadına para ve altın gibi ekonomik destek sağlanılır. Yaşlı erkek ölünce, evlendiği kadın resmi nikahlı olmadığı için kendisine verilenlerle yetinir. Kalan miras, erkeğin varisleri tarafından paylaşılır

22 . Rastlantı evliliği: Rastlantı sonucu, sonu düşünülmeden gerçekleştirilen evliliktir. Bir yolculuk sırasında veya arkadaş, eş dost, akraba evinde karşılaşma, telefon konuşması sırasında sesten etkilenme, gözden, bacaktan göğüsten etkilenme gibi nedenlerle bu evliliğe kısa bir sürede karar vermektedir.

23 . Tercihli evlilik: Bu tür evlilik, genellikle ana baba, büyükanne, büyükbaba gibi aile büyüklerinin onayı ile gerçekleştirilmektedir. Genellikle komşu ve yakın akraba grupları arasında gerçekleşir. Topluluk içinde ekonomik güçleri aynı olan aileler arasında bu evlenme biçimi yaygındır.

24 . Yabancıyla evlilik: Yurtdışında çalışanların gerçekleştirdikleri evlenme biçimidir. Bu evlilik, yabancıdan kız alma veya yabancıya kız verme şeklinde görülmektedir. Birtakım hoşlukları, boşlukları ve problemleri olan evliliklerdendir.

25 . Farklı mezhep evliliği: Evliliklerin gerçekleştirilmesi sırasında karşılaşılan engellerin başında din ve mezhep farklılıkları gelmektedir.

26 . Metres edinme evliliği: Büyük kentlerde yaşayan eğitimsiz zenginler arasında; refah ve zenginlik göstergesi olarak "metres edinme" modası görülmektedir. Her türlü bakım ve masrafı üstlenilen başka bir evde ikame ettirilen ikinci bir kadınla sürdürülen gayr-i meşru ilişkidir.

27 . Muta evliliği: Geçici bir süre için yapılan evliliktir. Daha çok İran'da uygulanan bu evlenme biçiminin, Türkiye'de de bazı çevrelerde gerçekleştirildiği görülmektedir.

28 . Öç alma karşılığı evlenme: Aralarında kan davası bulunan feodal dönem kalıntısı kimi aileler, karşı tarafın onurunu incitip saygınlığını zedelemek amacı ile bu yola başvurur.

29 . Dış güveyi evliliği: Son günlerde, bir Japon televizyonunun çöpçatan aracılığı ile Türkiye'ye eş seçmeye gelen Kuni Nakazon'a gösterilen aşırı ilgi, Türk erkeklerinin "dış güveyilik" konusuna ilgi duyduğunu ortaya çıkardı.

30 . İlan yoluyla eş seçme: Son zamanlarda, gazete, dergi, televizyonların teletex sayfalarına ve internete ilan vererek eş seçme yoluna gidildiği sıkça görülmektedir.

Selam ve dua ile
Allah'a emanet olun
Ekleme Tarihi: 03.11.2005 - 22:53
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Mimar Sinan'daki Peygamber Aski !
fazilbey su an offline fazilbey  
RE:
32 Mesaj -
Alıntı
Orijinali GoLGe

Aci gercekleri tatli bir lisan ile anlatmissiniz...
Yüreginize ve kaleminize saglik olsun gönüldostu`muz...

Ameller niyete göredir dost ve Rabbimiz herkesin gönlüne göre verir...!

Osmanli bir deryadir ve bizler bugün o deryada boguluyoruz maalesefağlar

Anlattiginiz demiryolu insâ edilirken "ses olupta (sav) Efendimiz rahatsiz olmasin diye" raylar kece ile dösenmis...
Bakarmisiniz su güzellige, duyarliliga ve saygiya...

Rabbimiz cümlemizi Kendine hakiki kul, Habibine de hakiki ümmet olmayi nasib eylesin...!

gül



Allah razi olsun guzel kardesim.

Evet varlik sebebimiz,rahmet Peygamberi,o guzel insana saygi olsun diye Cennet mekan Abdul Hamit Han, tren yolunu Medine-i Munevvere'ye ulastirirken, su emri veriyor! Peygamberimin huzuruna 30 km kala raylarin altina kece doseyeceksiniz! Raylardan cikacak pervasiz seslerle Efendimiz (sav)í rahatsiz etmekten haya ve hicap duyarim...

Selam ve dua ile
Allah'a emanet olun
Ekleme Tarihi: 01.11.2005 - 19:20
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Mimar Sinan'daki Peygamber Aski !
fazilbey su an offline fazilbey  
Mimar Sinan'daki Peygamber Aski !
32 Mesaj -



Selamun aleykum gönül dostlarim.

Bu yazimda sizinle biraz Medine'i Munevvere'ye yolculuk yapalim istedim.

Hacc'a gidenleriniz varsa, Medine'i Münevvere'de Peygamberimiz (sav) in mubarek kabrinin bulundugu Mescid-i Nebevi'ye yaklaşık 1 km uzaklikta
Osmanli'larin Hicaz demir yolunun son istasyonu bulunmaktadir. Özellikle Türkiye'den giden hacılar geleneksel olarak, o ecdat yadigari tren istasyonunu ziyaret ederler. Ziyaret ederseniz görürsünüz cennet mekan ecdaddimiz, bir yolcu icin ne ihtiyac varsa düşünmüş, onlarin tamamini karsilayacak sekilde han, hamam, dinlenme yerleri, mescit vesaire inşa etmisler. Tamamen Osmanli Turk mimarisiyle yapilmis olan tren istasyonu atıl vaziyette zamana direnmeye calisiyor.
Bu istasyonun hemen yani basinda yıne Osmanlı mimari yapisiyla mutevazı bir cami inşa edilmis.Caminin yapildigi yerin Mimar Sinan'la ilgili cok guzelde bir tarihi hatirasi vardir.

Mimar Sinan merhum, Islam cografyasinda mimari yapılari incelemek üzere cıktıgı yolculukta, Umre hacci yapmak uzere once Peygamberimiz (sav)'in kabri serifini ziyaret etmek icin Medine-i Munevvere'ye ugrar. O zamanlar Medine'ye gidenler direkt olarak Efendimiz(sav)'in kabri şerifini ziyarete gidemezlermis ve bunu büyük saygisizlik olarak gorurlermis. Önce Medine'nin dışında beklerler,ruyalarinda Efendimiz (sav)'in davetini almadikcada ziyaret gerceklesmezmis.
İşte Merhum Mimar Sinan'da simdiki Osmanli tren istasyonunun yanı başında, sonradan insa edilen caminin yerine cadirini kurar, her gece Efendimiz(sav)'den davet beklemeye başlar. Ne varki aradan bir hafta geçmesine ragmen, bir türlü Mimar sinanin ruyada bekledigi davet gelmez. Ama Mimar Sinan, her gecen gün biraz daha Rasulullah'a olan aşk hasretiyle yanip tutusur. Kendi kendine büyük bir mahcubiyet içerisinde acaba ben onun ümmeti dişindami kaldim diyerek acı ve istırapla göz yaşi döker. Baş secdede eller yakarışta Allahim beni Efendim'e kavuştur diye yalvarip yakarir. Zaman uzadikca uzar, gunler geçer hala Efendimiz'den Sinana davet yok. Sinan peygamberimizin mesicidini uzaktan seyreder ama bir turlu O'na kavuşamaz.
İşte tam aşk hasretinin verdigi aci, ıstırap, yangın zirveye ulaşmıstı ki, o gece Rasulullah (sav), Sinan'ı ruyasinda ziyaret eder gel artık ey Sinan seni bekliyorum gel der. Sinan büyük bir mutlulukla hemen uyanir huzura kabul edilmenin sevinc ve goz yaslariyla Rasulullah'a koşar. Boylece beklenen davet kedisine yapilmis, vuslat gerceklesmis olur...

Eh, onlar öyleydi bizde böyleyiz. Öyle olduklari için de Allah onlara izzet ve seref ihsan etti. Bir olan Allah'a köle olduklari için Allah da onlari dunyaya hükümran kildi. Düşmanlarina korku dostlarina güven verdiler. Bütün dunyaya adaletle hukmettiler. Yuce Islam'in mesajini en uzaklara ulastirdilar. Unutulmaz eserler meydana getirip görevlerini yapıp gittiler.

Bizler ise bu gün geri kalmisligimızın suçunu kabahatini Islam'a yukleyerek yuz yıldır Islam gibi büyük bir nimetten kacisi yasiyoruz. Islam'dan kactikcada Allah bizi kafirlere köle yapmaya devam ediyor. Ne izzet kaldi ne şeref kaldi. Avrupa kapilarinda bir dilenci gibi dolaşır hale geldik. Allah bizlere,Islam'a dönme, öze dönme hidayeti versin şu içinde bulundugumuz zilletten kurtulmayi nasip eylesin... amin

Selam ve dua ile
Allah'a emanet olun

fazılbey
Rotterdam



Bu mesaj 1 kez ve en son fazilbey tarafından 31.10.2005 - 03:32 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 31.10.2005 - 03:30
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Profesyonellesmek
fazilbey su an offline fazilbey  
Profesyonellesmek
32 Mesaj -
Selamun aleykum

Degerli site yoneticisi kardeslerim, icerik bakimindan oldukca guzel bir sitede bulunmaktan dolayi son derece mutlu oldugumu soylemek isterim. Oncelikle zahmetli gorevlerinizden dolayi sizlere Rabbimden kolayliklar diliyorum.

Ancak bir cok gayri islami cizgisi olan sitelere nisbeten, Islami sitelere girislerde acilmama,bekleme ve ikide bir kibarca su yaziyla karsilasma sorunlari yasiyoruz.
"Yoğun ilgiden dolayı şu an sitemize giriş yapılamamaktadır
Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.
Anlayışınız için çok teşekkür ederiz."


Bu kadar uyeye sahip hareketli, Islami hizmetler veren sitelerimize bu kusurlar pek yarasmiyor.Kullanim pratigi acisindan daha profesyonelce bir sistem olusturulmali diye dusunuyorum. Sanirim bu sorunlar server kapasitesinin yetersizliginden kaynaklaniyor olmali. Kendisini uzun zamandir isbatlamasini basarmis olan Ravdanet gibi nadide sitelerimiz bu tur aksaklilklari ortadan kaldirip daha profesyonelce bir yapiya kavusturlmaliki, karanlikta yanan bir ışık misali pervaneleri kendilerıne cezbedebılsınler.
Belki bunlari yazarak sizlere karsi ukelalik yapiyorum farkindayim ama, sahsen karsilastigim zorluklari da size yazmadan edemedim. Niyetim daha saglikli daha guzel bir ortamda hizmetlerin gelistirilerek surdurulmesine katkida bulunmaktir. Cunku buralar bizim evimiz gibi... Beni anlayisla karsilayacaginizi umit ederek...

Selam ve dua ile
Allaha'a emanet olun


Bu mesaj 1 kez ve en son fazilbey tarafından 31.10.2005 - 02:14 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 31.10.2005 - 02:10
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: İBRET ALAN YOKMU ?
fazilbey su an offline fazilbey  
İBRET ALAN YOKMU ?
32 Mesaj -



Garip bir dünyada yaşıyoruz. Birazcık kımıldamak,birazcık depreşmek uzunca mesafeler almamıza yetiyor.

İnsanın hayat macerasına bir bakalım. Basit bir maddeden kan pıhtısına,ondan bir parça ete ve kemikten ibaret olan insan yumağına....

Ana rahmindeki sıkıntılara maruz kalmanın ve o çileyi doldurmanın karşılığına bakarmısınız?... Şu uçsuz bucaksız alemin seyircisi olmuşuz. Karanlık kuyudaki acılara sabır Yusuf'u Mısır azizi yapıyor. Ateşin şiddetine katlanmak İbrahim'i (as) bir gül bahçesinin müsafiri yapmıştı. Bir karınca adımı bile gelmeyen cevizin kabuğunu zorlamak,insanı lezzetin özüyle tanıştırıyor. Tohumu,toprakla buluşturuvermek yeterli dev ağaçların göklere dal budak salması için...

İlimle buluşmanın,insanı en kaba varlık yapan cahillikten kurtulmanın yolu,kitabın kapağını aralamaktan ve kaleme yapışmaktan geçer. Küfrün boğucu atmosferinden kurtuluşumuz, imanın nur deryasına ulaşmamız; akıl,kalp ve diğer duygularımızın yönünü imandan yana çevirmek,dilimizle de terennümle mümkün.

Ecdadımızın elini kılıcının kabzasına atması, "cömert Nil" ve "yeşil Tuna'nın" ezan sesleriyle buluşması demekti. Dünyayı atlarıyla sarsan ulu islam mücahitlerinin vuslatıyla İspanya Endülüs çiçek çiçek açmadımı? Bir Çin öz deyişi var; "Karanlığa küfretmek yerine kalkıp bir mum yakmak hayırlıdır" diye... Bu gün biz,olumsuzluklardan dem vuruyor olumsuz sözlerle dolduruyoruz lügatlarımızı. Oysa kendi kendimize sorabilseydik: Ben kimim,nereden geldim, nereye gidiyorum,nedir bu dünyada işim? Ve kendimizi bir komutan bilseydik. Kendi dünyamızda nefis ve şeytanla mücadele eden bir asker.

Çoğu zaman hayal kırıklığına uğradığımız olur.Nefis ve şeytanın birleşerek yaptığı saldırıyla karşı karşıya kaldığımızda. O Yüce Peyğamber(A.S)'in ruhaniyetinden medet umarız. Adaletin unutulduğu bir çok yerde insan hak ve özgürlüklerinin ayaklar altına alındığı dünyamızda o büyük adalet insanı Ömer ül Faruk (RA) u hasretle özleriz. Gözlerimizin yaşı kuruduğun da büyük Nebi'nin biricik arkadaşı Sıddık-ı Ekber Ebubekir (RA) ı arar gözlerimiz.

Avrupa kapılarında bekletildigimiz şu günlerde nerdesin Fatih'im,Yavuz'um diye iç çekerek söylenmemek elde değil.

Bir adım daha ileri...Nefsimizden uzağa,cehaletten öteye... Dünyayı kurtarma cinnetinden önce,kendini "İlahi Mesaj"la kurtarma cennetine koş. Zehirli bir böceğin eliyle sana balı yediren elsiz bir kurdun marifetiyle sana ipeği giydiren,dallarındaki en nadide hediyeleri sana sunmak için el-pençe divan duran ağaçları düşün....Ve bir adım daha yürü: Gece sayfasında pırıltılı yıldızlarla yazılan Tevhit ayetlerini okumadınmı? Ayaklarının altına serilen şu bahar halısını hatırla ve dilin onu zikretmek için dönsün. Sofralarımızı süsleyen ekmeği,mis kokulu ekmeğimizin nimet oluşunu sanki yeniden keşfettik. Bu nimetle buluşmamız için çiftçinin bir adım atması,tohumu toprağa serpivermesi yeterli.

Sözün özü aya ayak basmanın yolu "A" yı öğrenmekten geçer desek yeridir. O halde her küçük davranışımız,her minik kıpırdanışımız sonsuzluğun kapılarına sokulan bir anahtardır.

Degerli gonul dostlari, Yüce Dinimize göre, "bir saat düşünebilmek bin yıl nafile ibadet etmekten daha hayırlıdır." Çünkü düşünerek etrafımızdaki olup bitenlerden ibret almak köleleştirilip haklarımızın elimizden alınmasına karşı en büyük tedbirdir.Bundan dolayıdırki sömüren insanlar sömürdükleri insanların asla düşünmelerini istemezler. Düşünmemeleri için her türlü entrikayı denemektende geri durmazlar.

Ünlü düşünür Aristoteles, "Düşünüyorum öyleyse varım" diyerek insanın insanca varolmasının düşünmekten geçtiğini ifade etmek istemiştir. Cunku insanca var olabilmenin tek yolu, bizim lugatimizdaki deyimle, TEFEKÜRDÜR...

Selam ve dua ile
Allah'a emanet olun

Fazilbey
Rotterdam




Bu mesaj 2 kez ve en son fazilbey tarafından 29.10.2005 - 06:11 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 29.10.2005 - 06:06
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Bi fincan kahvenin...
fazilbey su an offline fazilbey  
RE:
32 Mesaj -
Alıntı
Orijinali fosaloglu

kardeşim;

Şimdi yaşlı amca kahveye ne kadar ödemiş.

5 kuruş mu 10 kuruşmusevinçlisevinçli

Gerçekten güzel bir nostaljiydi.

Okuduk güzellikler bulduk.

Bu tür kahvelerin sayısı az olsada hala günümüze kadar aslını koruyan numuneler var.

Dilimize her gün yüzlerce yabancı kelime giriyor ve bunların çoğu ingilizce yada fransızca oluyor malesef. Üzücü...



Tesekkur ederim guzel kardesim.

Yasli zat kac para odemis bilmiyorum amagöz kırpma Zammi bildiren garsonda, tepki gosteren yasli zatta ne kadar ince ayarli bir nukteyle kırmadan dokmeden soyleşmişler... şimdiki hemen kavgaya hazir bir toplumla mukayese etmek bıle cok zor.

Bu yazimin konusunu, koyumuzde oldukca yasli bir zattan dinlemis, kaleme almistim. Sizlerlede paylasmak istedim.

Kalin saglicakla
Ekleme Tarihi: 28.10.2005 - 21:11
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Bi fincan kahvenin...
fazilbey su an offline fazilbey  
Bi fincan kahvenin...
32 Mesaj -
Selamun Aleykum Gonul Dostlarim; bu yazimda arzu ederseniz sizlerle soyle kisa bir kultur ve tarih gezisine cikalim istedim.

Eskiden, bizim ecdadimiz,sozlerinde,sohbetlerinde, birbirleriyle olan munasebetlerinde pek muhabbetli olurlar siirlerle konusup nagmelerle anlasmaya ozen gosterirlerdi.Gunluk olarak kullandiklari kelime sayisi, iki bini bulurdu. Eee tabiki siirlerle konusup nagmelerle anlasan insanlarin kelime dagarcigida dolu olmaliki,dudaklardada guzel sozler terennum eylesin. Ancak gunumuzdeki, konusulan ve kullanilan gunluk kelime sayisi uc yuzu bile gecemiyor.Boylece gittikcede dilimizde kisirlasiyor. Daha cok, argolasan ve her kelimeyede argoca anlamlar yuklenen bir Turkce haline getirildi. Artik birilerinin yaninda konusurken, acaba hangi kelimeyi kullansam yada kullanmasamda bana gulmeseler diye iyice dusunerek guzel Turkcemizi konusur hale geldik.

Tarih boyunca bizde bir Kiraathane kulturu olusmustu. Yani bozulup dejenere edilmis olan simdiki Kahvehanelerin aslidir Kiraathaneler. Iste kahvehaneler, kiraathane iken,gorevleri ve yuklendikleri misyonlari itibariyle simdikinden cok daha farkliydi. Oralarda sohbetler edilir, guzel turkce konusulur,siirler soylenir, kitaplar okunur, yarenlikler yapilir,yardimlasmalar yapilir,guzelim mis kokulu meshur Turk kahveleri icilir,nargileler fokurtatilirdi. Simdilerde pek kalmadi oyle yerler.

Bakiniz, bir kahve tiryakisi yasliyla, garson arasindaki gecen siirli nagmeli konusmaya:

Bir gun, bes paraya icilen kahveye zam gelir ve on para olur.
Kiraathanenin, her sabah gelip bir fincan kahvesini icip yaninada bes para birakip giden devamli musterisi, bir yasli zat vardi.
Garson sabah erkenden Kiraathaneyi acar hazirligini yapar musterilerini bekler.
Tabi kahvede artik zamli satilacaktir.
Ilk musteri yine malum yasli zat cikip gelir.Her zamanki oldugu gibi,garson hic bir sey soylemeden bu zatin kahvesini ikram eder.
Ve geriye cekilir kahvesini bitirmesini bekler.
Kahvesini icen yasli zat yine bes para birakip kalkarken,
garson oradan seslenir ve zam geldigini soyle anlatmak ister.

Bey Amca,
Kahve yemenden gelir yollari irak,
Bes para yetmiyor on para birak.

Yasli zat bastonuna dayanak dogrulur, zammi soyle protesto eder.

Garson efendi,
Kahve yemenden gelir yollari sapa,
Bes para yetmiyorsa kahveni kapa. der.

Onlar ne guzel anlasirlarmis iste boylesine. Kimse kimseyi kirmamaya,dokmemeye ozen gosterirmis.
O guzelim kahveler icin vecizeler soylenmis,kahveler yudumlanirken nede guzel muhabbetler edilirmis.

Arkasindan;

Gonul ne kahve ister ne kahvehane,
Gonul sohbet ister kahve bahane,

diyede eklerlermis o guzel muhabbetlerin arkasindan.
Bosuna da soylememisler bir fincan kahvenin kirk yil hatiri vardir diye.
Aslinda kahveyide hatirli kilan o gonul sohbetleriymis.
Simdiki kahvelerin niye kirk saniye hatiri olmuyor.
Cunku kahveyi hatirli kilan, onun yanindaki yapilan gonul sohbetleriydi.
Aaah hey gidi guzel gunler demektende insan kendisini alamiyor.....

Not: 1965 yilinda kahve icen ve icirenlere duyrulur; kirk yil bitmistir. hatirinizin suresini uzatmayi unutmayin.

Selam ve dua ile
Allah'a emanet olun

Fazilbey
Ekleme Tarihi: 28.10.2005 - 20:20
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: TEFSIR DERSI 3: Kureyş Suresi
fazilbey su an offline fazilbey  
TEFSIR DERSI 3: Kureyş Suresi
32 Mesaj -



Kureyş Suresi


Takdim


Mekke'de inmiştir, 4 âyettir.Bu mübarek sûre, Yüce Allah'ın Mekke halkına verdiği büyük nimet­lerden bahseder. Şöyle ki: Onların, ticaret için kışın Yemen'e, yazın Suri­ye'ye olmak üzere iki seferleri vardı. Yüce Allah Kureyş'e, birçok nimeti arasında iki büyük nimet ihsan etmişti: Bunlar emniyet ve istikrar ile zen­ginlik ve bolluk nimetleri idi: "Kendilerini açlıktan doyuran ve her türlü korkudan emin kılan bu evin Rabbine kulluk etsinler."

Surenin Meali Şerifi


1- Kureyşi alıştırdığı için,,

2- Onları kış ve yaz yolculuğuna alıştırdığı için, .

3- Bu evin)Kabe'nin) Rabbine kulluk etsin onlar.

4- O Rabb ki kendilerini açlıktan doyurmuş ve korkudan güvenliğe eriştirmiştir.

Sureyi Celilenin Tefsiri


Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4. Kureyş'e sevdirilmiş olmasından, yani kış ve yaz seyahatleri onlara sevimli kılınmasından ötürü, onlar, kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emîn kılan bu evin Rabbine kulluk etsinler.mânâsı bulunduğu için, fiilinin başında ci gelmiştir. Yüce Allah san­ki şöyle buyuruyor: Diğer nimetlerinden dolayı O'na ibadet etmiyorlarsa da hiç olmazsa, onları bu iki yolculuğa alıştırdığı için ibadet etsinler. Bu yol­culuklar, Allah'ın onlara lütfettiği en açık nimetlerdendir. Çünkü onlar hiç çiftçilik ve hayvancılık yapılamayan bir beldede yaşıyorlardı. Bunun içindir ki Yüce Allah daha sonra şöyle buyurdu:
4. İşte bu İlah, öyle bir ilahtır ki, on­ları şiddetli açlıktan doyurmuş ve şiddetli korkudan emin kılmıştır. Ku-reyşliler huzur ve güven içinde yolculuk yapar, hiç kimse onlara saldırmaz-dı. Ne sefer halinde ne hazar halinde, hiç kimse onlara saldırıda bulunmaz­dı. Nitekim Yüce Allah meâlen, "Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülür­ken bizim orayı güvenli ve mukaddes bir yer yaptığımızı görmediler mi?" buyurmuştur. Bu, dedeleri İbrahim (a.s.)'irı duası bereketiyle olmuştur. Zira o, meâlen, "Ey Rabbim! Bu şehri emin bir şehir yap" diye dua etmişti. Yi-ne o,"Onlara meyvelerden rızık ver" demişti. Şu halde Kureyş'in, sadece kendilerini açlıktan doyuran ve korkudan emin kılan bu İlâha ibadet etme­leri îcâb etmez mi?
(Safvetuttefasir/ M.Ali Es Sabuni)

Hz. İbrahim Kabe'nin binasını yapıp O'nu temizledikten sonra "Ey Rabbim, bu şehri güvenli bir yer kıl. Halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli ürünlerle rızıklandır." (Bakara 126) diye Rabbine yönelerek dua etmiş. Yüce Allah da dostu İbrahim'in duasını kabul etmişti. Kabe'yi güvenliğe eriştirmiş ve O'nu zorbaların baskısından ve diktatörlerin diktasından özgür kılmıştı. Oraya sığınanı güvenceye almış ve onun etrafındaki herkesi bütün korkulardan kurtarmıştır. Hatta insanlar sapıklığa düşüp Rabblerine ortaklar koştukları ve O'nunla birlikte putlara tapındıkları devirde bile... Yüce Allah'ın bu Beytül Haram için dilediği bir hikmet gereği bu gelenek devam etmişti.
Fil ordusu orayı yıkmak için geldiğinde, Fil suresinde açıklandığı gibi, yüce Allah bu yerin güvenliğini korumuş ve dokunulmazlığını muhafaza etmişti. Onun çevresinde yaşayanlar da Cenab-ı Allah'ın şu ayette belirttiği hal üzere gelmişlerdi: "Çevrelerindeki beldelerde oturan insanlar kaçırılırken can güvenliğinden yoksun bir hayat yaşarken onların kentini dokunulmaz ve güvenli bir belde yaptığımızı görmüyorlar mı?" (Ankebut 67)
Arap yarımadasında bu devir emniyet ve güvenin yok olduğu, baskın ve soygun saldırılarının yaygınlaştığı bir dönemdi. İşte bu anarşi ortamında Kabe'nin güvenliği ve saygınlığı, onun himayesinde bulunanlara bu muhteşem ticaret kervanında onlara güven ve emniyeti garanti ediyordu. Özellikle Kureyşe apaçık bir imtiyaz sağlıyordu. Önlerine emniyetli, geniş rızk kapılarını açıyordu. Güven, huzur ve barış içinde rızklarına ulaşıyorlardı.
İşte peygamberlikten sonra yüce Allah onlara hatırlatmaktadır. Fil suresinde onlara fil olayındaki nimetini ve yardımını hatırlattığı gibi burada da onların yaz ve kış mevsimlerinde çıkarmaya Alıştıkları ticaret kervanlarına ve nimetine dikkatleri çekmektedir. Bu iki ticaret kervanı ile kendilerine kazandırdığı bol rızk nimetine işaret etmektedir. Ülkeleri çorak ve verimsiz olmalarına rağmen onlar Allah'ın lütfu ve ihsanı ile bolluk ve bereket içinde yüzüyor, sağlık ve afiyet içinde bulunuyorlardı. Ayrıca onların korkudan güvenliğe eriştirilmeleri nimetine de parmak basılıyor. Allah'ın Evi'nin himayesinde bulunmaları nedeni ile kendi evlerinde ve yurtlarında güven içinde yaşamalarına ayrıca yüce Allah'ın Kabe'nin dokunulmazlığını ve saygınlığını koruması ve her türlü saldırıdan koruyuşu ile yolculuklarında ve seyahatlerinde güven içinde bulunmaları nimetine dikkat çekiliyor.
Onlara bunca nimetler hatırlatılıyor ki, içinde bulundukları tutumdan utansınlar. Himayesinde güven ve nimet içinde yaşadıkları, Allah'ın adıyla seyahate çıkarak himaye gördükleri ve sağ salim evlerine döndükleri bu Kabe'nin Rabbine ibadet edecekleri yerde onunla birlikte başka ilahlara tapmaktan utansınlar.
Bu, ruhlarda haya duygusunu harekete geçiren, kalblerde mahcubiyeti tırmandıran bir hatırlatmadır. Kureyş kabilesi Kabe'nin değerini ve onun dokunmazlığının hayatları üzerindeki etkisini bilmiyor değildi. Sıkıntı anında bu Kabe'nin Rabbinden başkasına sığınmazlardı. İşte Abdülmuttalib bu nedenle Ebrehe'nin karsısına bir ordu ve kuvvetle çıkmamıştır. Kabe'nin Rabbine dayanarak O'na karşı koymuştur. Çünkü O Rabbinin Kabe'yi koruyacağını bilmektedir! Abdülmuttalib bir put veya bir heykelle onun karşısına çıkmış ve sözde ilahların kendi evini koruyacağını söylememiş sadece şunu dile getirmiştir: "Ben develerin sahibiyim. Hiç şüphesiz Kabe'nin de bir sahibi vardır ve o Kabe'yi koruyacaktır." Ne var ki cahiliye sapıklığı hiçbir mantık tanımaz! Hiçbir gerçeğe ve makul hiçbir temele dayanmaz!
Bu sure, konusu ve atmosferi ile kendisinden önceki Fil suresinin bir devamı niteliğindedir. Bununla beraber besmele ile başlayan müstakil bir suredir.
(Fi Zilalil Kur’an/Seyyit Kutup)

Çıkarılacak Sonuçlar:


1-Mekke Halki Yazin kavurucu sicaklarda, daha serin olan Şam'a, kışın ise sicak bolgelere yanı Yemen tarafina ticaret seferleri duzenlerlerdi. Gittikleri her yerde Kabe'nin hurmetine insanlar tarafindan buyuk izzet ve ikarmlarla karsilanirlar, saygı gorup bas tacı edılirlerdı. Yani Kabe'nin sayesinde zengin olup O'nun ekmegini yerelerdi. Ancak yinede kendilerini izzet ve seref sahibi yapan Allahin gonderdigi elciye, karsi cikmis indirlen hukumleri kabul etmemislerdir. Buda onalrin ne buyuk kufri inadi cersinde olduklarini ortaya koymaktadir.
2- Allah(cc) neden Kabeyi, dunyada turizm cenneti diyebilinen yerlere ornegin Marsilya sahillerine,Kanarya adalarina yada uzak dogudaki Tusinami bolgeleri gibi herkesin gitmek icin can attigi yerlere konuslandirmayipta, Mekke gibi iklimi kurak topragi corak,kavurucu sicaklari olan,sahilleri olmayan, kabe olmasa hic kimsenin gitmeyi dahi aklindan bile gecirmek istemiyecegi sarp kayaliklar arasindaki bir vadiye koymayi karar kilmistir? Bunun sebebi hikmeti ne olabilr?

Allahu alem bunun sebebi sunlar olabilir:


a-Eger Kabe turistik yerlerden bir yerde olsaydi,samimi olanda olmayanda herkes gidebilrdi.

b-Kabe'nin oylesine hic bir turistik ozelligi bulunmayan bir cografyada bulunmasi, zevklerini, heveslerini bir tarafa birakip gercekten sadece Allah rizasi icin cileye, izdiraba, sabra talip olan samimi insanlarin denenmesidir. Allah(cc) Hac ibadetini yerine getirmek uzere yola cikan Mumin kulundan cileyi,izdirabi,zorlugu tadarak sabirla kendisine yaklasmasini murad ediyor. Yani oraya gitmek samimiyet ister suur ister ihlas ister Zira Efendimiz(sav) El Haccu Mesakkah Hac mesakkattir yani ciledir izdiraptir sabir ister buyurarak bunu teyid etmektedir.
c-Turistik yerlerin vermis oldugu rehavet,zevki sefa yaptigimiz ibadetin tadina lezzetine varmamizi engelleyip emeksiz yemek gibi bir sey olacakti. Sana ve emrine sonsuz sukurler olsun Allahim,Kahrinda hos, lutfunda hos.....

Boylece Allahin izniyle Kureys suresinin tefsiri ozet olarak bitmistir.
Rabbim hepimize okumayi ve ogrendiklerimizi yasamayi nasip eyelesin.

Selam ve dua ile
Allaha emanet olun




Ekleme Tarihi: 28.10.2005 - 20:03
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: TEFSIR DERSI 2: Fil Suresi
fazilbey su an offline fazilbey  
TEFSIR DERSI 2: Fil Suresi
32 Mesaj -


Takdim


Fil Suresi Mekke'de inmiştir, 5 âyettir.


Bu sûre "Ashâb-ı fîl, Fîl Ordusu" kıssasını anlatır. Bunlar Kabe-i Muazzama'yı yıkmak istedikleri zaman Allah onların tuzaklarını başlarına çevirdi evini onların tasallut ve taşkınlıklarından korudu. Dudağı yarık Ebrehe ordusu üzerine en zayıf mahlûklarını gönderdi. Bunlar, ayak ve gagalarında küçücük taşlar taşıyan kuşlardı. Fakat bu taşlar, öldürücü kurşunlardan daha öldürücü ve yok edici idi. Neticede Yüce Allah onları yok edip köklerini kazımıştır. Bu mühim tarihi hadise kâinatın efendisi Hz. Muhammed (sav)'in doğum yılı olan milâdî 570 senesinde meydana gelmiştir. Bu, peygamber olmadan önce onun peygamberliğinin doğruluğuna işaret eden en büyük harikulade hâdiselerdendir.

Bismillâhirrahmânirrahîm


1. Rabbin fil sahiplerine nasıl (muamele) etti görmedin mi?
2. Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?
3. Onların üstüne ebâbîl kuşlarını gönderdi.
4. Ki o kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyordu.
5. Böylece onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi pa¬ramparça ediverdi.

Âyetlerin Tefsiri:


1. Ey Peygamber! Yüce Allah'ın, Beyt-i Harâm'a tecâvüz etmek isteyen Fîl ordusu'na ne yaptığını gözle görür gibi kesin bir bilgiyle bilmedin mi? Bu haber sana gelmedi mi? Tefsirciler şöyle der: Rivayet edildiğine göre, Yemen Melik'i dudağı yarık Ebrehe Sanâ'da bir kilise yaptırdı ve hacıları oraya çevirmek istedi. Bunun üzerine Kinâne kabilesinden bir adam gelip hakaret olsun diye geceleyin kilisenin içine pisledi ve pisliği duvarlarına sürüp bulaştırdı. Ebrehe buna kızarak Kabe'yi yıkmaya yemin etti. Filler üzerinde büyük bir ordu ile Mekke'ye geldi. Bu fil ordusunun önünde de hepsinden daha büyük bir fil bulunuyordu. Ebrehe Mekke'ye yaklaştığında, buranın halkı, onun ordusundan ve zulmünden korktukları için dağlara kaçtılar. Yüce Allah Ebrehe ordusu üzerine siyah kuşlar gönderdi. Her kuşta, biri gagasında ikisi de ayaklarında olmak üzere üç taş bulunuyordu. Kuşlar bu taşlan onlara attılar. Atılan taş adamın başından giriyor arkasından çıkıyor, adamı cansız bir beden halinde yere yıkıyordu. Neticede Yüce Allah onları helak edip köklerini kazıdı. Onların bu kıssası İbret alacaklar için bir ibret vesilesi olmuştur. Ebussuûd şöyle der: "Rabbinin ne yaptığını görmedin mi?" denilerek "görme"nin fiilin kendisine bağlanmayıp "Rabbin nasıl yaptı?" denilerek fiilin nasıllığına bağlanması olayın korkunçluğunu göstermek ve olayın, Allah'ın kudretinin büyüklüğünü, ilim ve hikmetinin sonsuzluğunu ve Peygamberi (a.s.)'nin şerefini gösteren harikulade ve dehşet verici bir şekilde meydana geldiğini bildirmek içindir. Şüphesiz bu olay, peygamberlik öncesi vuku bulan harikulade olaylardandır. Zira rivayete göre bu olay, Hz. Peygamber (s.a.v)'in doğduğu yıl meydana gelmiştir.

2. Allah onları helak etmedi mi? Kabe'yi yıkma hususundaki plan ve tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?

3. Onların üzerlerine Allah kendi ordularından gruplar halinde arka arkaya gelen kuşlar gönderdi. Bu kuşlar her taraftan onları kuşattılar.

4. Kuşlar onlara taşlaşmış çamurdan meydana gelen küçük küçük taşlar atıyorlardı. Bu taşlar delen kurşunlar gibiydi. Kime ulaşırsa onu mutlaka öldürüyordu.

5. Onları, rüzgârın savurduğu ve hayvanlarını yiyip pislik halinde çıkardığı bitki yaprağı haline getirdi. Allah onların hepsini yok edip köklerini kazıdı.

Bu olay, Yüce Allah'ın Kabe'ye verdiği değeri ve düşmanlarını savması sebebiyle Kureyş'e yaptığı ihsanı gösterir. Bu sebeple onların Allah'a kulluk edip verdiği nimetlere şükretmeleri gerekirdi. Ayrıca bu olayda Allah'ın, düşmanlarından intikam almaya kadir olduğunu gösteren enteresan ve harikulade deliller de vardır.

Ebû Hayyân şöyle der: Bu büyük düşmanın, Peygamber (a.s)'in mutlu doğum yılında Kabe'yi yıkmasına engel olunması, Rasulullah (s.a.v)'m peygamberliğini gösteren, peygamberlik öncesi vuku bulan harikulade olaydır. Çünkü kuşların bu anlatılan şekilde gelmesi, peygamberlerin gelmesinden Önce vuku bulan mucize ve harikulade olaylardandır. Allah onları en zayıf askerleri ile, yani öldürme âdetleri olmayan kuşlarla yok etmiştir. (Kaynak Safvetutefasir/M.Ali Es Sabuni)

Bu olaylar gösteriyor ki yüce Allah ehli kitaba -Ebrehe ve ordusuna- Allah'ın kutsal evini yıkmayı ve kutsal yurda hakim olmayı takdir etmemiştir. Şirkin orayı kirlettiği ve müşriklerin oranın hizmetlerini yaptığı sırada bile bu kutsal evi; her türlü saldırganın baskısından, özgür olsun tuzak kuranların her tür tuzaklarından korunsun diye. Böylece bu yer hürriyetini korumuş olacaktı. Orada yeni akide hür ve özgür yetişsin. Hiçbir güç ona egemen olmasın ve oraya hiçbir saldırgan saldırmasın. Bütün dinlere ve bütün insanlara egemen olmak için gelen bu dine başkası hükmetmesin diye. Çünkü bu din insanlığa önderlik yapmak için gelmişti. Ona önderlik yapılamazdı. Bu da bu dinin peygamberinin bu senede doğduğunu bilmediği bir sırada Allah'ın kendi evi ve kendi dini için yaptığı bir plandı.(Fiz zilalil Kur'an/Seyyit Kutub)

Ebrehe Mekke'ye girmek için hazırlandı, Filini de hazırla¬yıp orduyu teçhizatlandırdı. Filin adı "Mahmud" idi. Ebrehe'nin kararı Kabe'yi yıkmak, sonra da Yemen'e geri dönmekten ibaretti. Fili Mekke'ye yönlen¬dirdiklerinde Nufeyt b. Habib gelip Filin yanında durdu. Daha sonra Filin kulağını yakalayarak: Ey Mahmud otur ve geldiğin yere selametle geri dön. Sen Allah'ın Haram beldesindesindesin, dedikten sonra kulağını bıraktı. Fil de çöküverdi, Nufeyl b. Habib de hızlıca koştu ve dağa tırmandı.

Kalksın diye Fili dövdülerse de kalkmadı. Kalkması için bu sefer baltalarla başına vurmaya başladılar, yine kalkmadı. Bastonları kalksın diye karnına soktular, yine kalkmadı. Yemen'e dönmek üzere onu geri çevirdiler, kalkıp koşmaya başladı. Yolunu Şam'a çevirdiler aynı şekilde, doğuya çevirdiler aynı şekilde yaptı. Fakat Mekke'ye çevirdiklerinde yine çöktü.(Kurtubi)

Cikaracagimiz sonuclar:


1- Allah (cc) dilerse super guce sahip olan dusmanlarini bile en basit kuslarla yok eder.Allah'in gucu karsisinda onlarin gucu sinek guctur.

2- Kabe'nin korunmasini musriklere birakip daha sonra ogunmelerine firsat vermeemistir.

3- Peygamberimiz(sav)'in dogdugu sene gerceklesmis olmasi yine O'nun mucizelerindendir.

4- Peygamberimiz (sav)'in dogumuna 52 gun kala Allah (cc) gundemi degistirip dikkatleri baska tarafa yonlendirerek dunyaya gelecek olan Rasulunu olasi tehliklerden korumustur.

5- Ebrehe'nin en buyuk fili "Mahmud" kendisnin zirhli makam araciydi. Bu filin adi Avrupalilarca "Mamod" olarak kullanilir. Ve Avrupalilarca "Mamod" gucun ve zorbaligin semboludur. Su anadaki ABD baskani Bush'un partisi olan Cumhuriyetci parti Ebrehe'nin "Mamod" adli Filini sembol olarak kabul etmistir. Zaten icraatlariyla nasilda ortusuyor degilmi? Ayrica Hollanda'da Fil ablemi bulunan "Mamod" isimli cok buyuk bir firmanin varliginida biliyormuydunuz?

Yani bu batililar yuz yillar onceki hiristiyan Ebrehenin bile mirasina sahip cikip canli tutmaya calismaktadirlar...

Yuce Mevla'nin izniyle Fil suresinin tefsiri bitmistir.
Rabbim okuyup anlamayi, vehmedip yasamayi bizlere nasip eylesin

Selam ve dua ile
Allah'a emanet olun




Bu mesaj 1 kez ve en son fazilbey tarafından 27.10.2005 - 17:57 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 27.10.2005 - 17:56
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: FATIHA SURESININ TEFSIRI
fazilbey su an offline fazilbey  
FATIHA SURESININ TEFSIRI
32 Mesaj -



FATİHA SÛRESİ


Bismillahirrrahmenirrahim


Mekke'de nazil olmuştur. 7 âyettir.

1. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

2. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
3. O, Rahman ve Rahîm'dir.

4. Ceza gününün mâlikidir.

5. (Ey Allah'ım!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.

6. Bize doğru yolu göster.
7. Kendilerine ihsanda bulunduğun kimselerin yolunu, gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil! (Fi zilalil Kur'an)


Sûreyi Takdim ve inis sebebi:



Bu mübarek sûre Mekke'de inmiştir. Ayetlerinin yedi olduğunda icmaa vardır. Kur'an-ı Kerîm'e bu sûre ile başlandığı için "el-Fatiha (açan)" diye isim verilmiştir. İniş itibariyle olmasa da tertib itibariyle Kur'an'in ilk süresidir.Fatiha kısa ve veciz olmasına rağmen Kur'an-ı Kerîm'in bütün mânâlarını ihtiva eder ve özet olarak onun esas maksatlarını kapsar. Dinin esaslarını ve teferruatını içine alır. İtikad, ibadet ve muamelatı, âhirete ve Allah'ın güzel sıfatlarına imanı, yalnız O'na ibadet etme, O'ndan yardım dileme ve O'na dua etmeyi; imânda ve sâlihlerin yolunu tutmada sabit kılması gazaba uğramışların ve sapmışların yolundan sakındırması için, O'na yalvarmayı ihtiva eder. Ayrıca bu sûrede geçmiş toplumlara dair haberler, bahtiyar kimselerin yükseleceği mevkiler, bedbaht kimselerin düşeceği kötü durumlar hakkında bilgi vardır. Yine bu sûrede Allah'ın emrine uyma, nehyinden sakınmadan bahsedilir. Bunların dışında bu sûrede daha birçok maksat, gaye ve hedefler vardır.

Fatiha sûresi diğer sûrelerin aslı durumundadır. Bundan dolayı buna "Ümmü'l-Kitab (Kitab'm anası)" denilir. Çünkü bu sûre kitab'in esas maksatlarını kendisinde toplamıştır.


İstiâzenin (Eûzu'nun) Tefsiri:



Kovulmuş olan Şeytandan Allah'a sığınırım.

İnatçı ve kibirli olan şeytanın din ve dünya işleriyle ilgili hususlarda bana zarar vermesinden veya yapmakla emrolunduğum şeylerden beni alıkoymasından Allah'a sığınır ve O'nun yardımıyle korunurum. Şeytanın arkadan çekiştirmesi, yüze karşı alay etmesi ve vesvese vermesinden de yine her şeyi yaratan, işiten ve bilen Allah'a sığınırım. Çünkü onun insan­lara zarar vermesini âlemlerin Rabbi olan Allah'tan başkası önleyemez. Hadiste rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (s.a.v.), gece namaz kılmaya kalktığında tekbir ile namazına başlar, sonra şöyle derdi: "Kovul­muş Şeytan'dan, O'nun arkadan çekiştirmesinden ve vesvesesinden herşeyi işiten ve bilen Allah'a sığınırım.


Besmelenin Tefsiri:



Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla

Bütün işlerimde Allah'tan yardım dileyerek ve sadece O'ndan medet umarak, herşeyden önce O'nun adıyla ve zikriyle başlarım.Çünkü O Rab'tır, itaata layık olan yalnız O'dur. O, lütuf ve kerem sahibidir, rahmeti engin, lütuf ve, ihsanı boldur, rahmeti herşeyi kuşatan ve lütfü bütün mahlukatı kapsayandır.
(M. Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir)


Bir Hatirlatma:



Allah kendisinden yardım ve başarı dilemeleri ve putperestlere muhale­fet etmeleri için, müslümanlarm, sözlerine ve işlerine besmele ile başlamalarını öğretmek maksadıyla Fatiha sûresine ve Tevbe sûresi hâriç bütün Kur'an sûrelerine besmele âyetiyle başladı. Çünkü putperestler işlerine ilahlarının ve tağutlarımn adıyla başlarlar ve: "Lât'in adiyle...", veya "Uzzâ'nm adiyle...", veya "Şa'bin adiyle..." veya "Hübel'in adiyle başlarım" derlerdi. Taberî şöyle der:

"Zikri yüce ve isimleri mukaddes olan Allah, peygamberi Muhammed (s.a.v.)'i, bütün işlerinde, önce kendisinin güzel isimlerini zikretmeyi öğre­terek yetiştirdi. Bunu, bütün mahlukatı için, uyacakları bir sünnet ve takip edecekleri bir yol kıldı. Bir kimsenin, bir sûreyi okumak istediğinde demesi, onun maksadının, "Allah'ın adiyle okuyorum" demek olduğunu gösterir. Diğer işlerde de durum aynıdır.

Fatiha Suresi'nin Fazileti:


a) Ahmed b. Hanbel'in, Müsned'inde rivayet ettiğine göre, Übeyy b. Ka'b Fatiha sûresini Rasulullah (s.a.v.)'a okumuş, bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a andolsun ki, bu okuduğunun bir benzeri ne Tevrat'ta, ne İncil'de, ne Zebur'da ve ne de Kur'an'da indirilmiştir. O seb'ul-mesânî (tekrarlanan yedi âyet) ve bana ve­rilen yüce Kur'an'dır" . Bu hadis-i şerif, Hicr sûresi'nde bulunan "Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi (âyeti) ve bu'yüce Kur'an'ı verdik. mealin­deki âyete işaret etmektedir.

b) Buhârî'nin Sahîhi'nde de şöyle rivayet edilmiştir:

Rasulullah (s.a.v.), Ebu Said b. el-Muallâ'ya şöyle dedi:"Sana öyle bir sûre öğreteceğim ki o, Kur'an'daki sûrelerin en büyüğüdür: diye başlayan Fatiha süresidir. O, Seb'ul-mesânî ve bana verilen yüce Kur'an'dır.

Fatiha Sûresi'nin İsimleri:


Bu sûreye el-Fâtiha, Ümmü'l-Kitâb, es-Seb'ul-mesâni, eş-Şâfiye, el-Vâfiye, el-Kâfiye, el-Esâs ve el-Hamd isimleri verilmişitr. AUâme Kurtubî bu İsimleri tefsirinde saymış ve bu sûrenin oniki İsminin olduğunu söylemiştir.

Sûrenin Tefsiri:


Yüce Allah, lâyık olduğu şekilde kendisine nasıl hamd etmemiz, O'nu nasıl takdis etmemiz ve ne şekilde övmemiz gerektiğini bize bu sûreyle öğretti ve şöyle buyurdu;

1. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

2. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.Yani, ey kullarım ! Bana şükretmek ve beni övmek istediğinizde "elhamdülillah" deyin. Size olan lütuf ve ihsanımdan dolayı bana şükredin. Çünkü ben azamet, şeref ve şan sahibi olan Allah'ım. Yaratmak ve icat etmek bana mahsustur. Ben insanların, cinlerin, meleklerin, göklerin ve yerlerin Rabbiyim. O halde övgü ve şükür, diğer tanrılara değil âlemlerin Rabbi olan Al­lah'a mahsustur.

3. Rahman ve rahimdir" O, rahmeti herşeyi kapsayan ve lutfu bütün mahlukata şamil olandır. Zira O, kullarına, onları yaratmak, azıklarım vermek ve onlara dünya ve ahiret mutluluğuna götüren yolu göstermek lütfunda bulunmuştur. O, yüce rahmeti büyük ve ihsanı devamlı olan Rabb'dır.

4. Ceza gününün mâlikidir"Yüce Allah, ceza ve hesabın mâlikidir. Ceza gününde, kendi mülkünde tasarrufta bulunan bir mülk sahi­bi gibi tasarrufta bulunacaktır. "O gün, hiçkimse başkası için hiçbir şeye (fayda ya da zarar verme gücüne) sahip değildir. O gün, herkesin işi Allah'a kalmıştır.

5. (Ey Allah'ım!)ancak sana kulluk eder ve yalnız senden medet umarız. Ey Allah'ım sadece sana ibadet ederiz. Sadece sen­den yardım isteriz. Senden başka hiçkimseye kulluk etmeyiz. Sadece sana boyun eğer, itaat eder ve sadece sana karşı huşu ve tevazu gösteririz. Ey Rabbimiz! sana itaat etmek ve senin rızanı elde etmek için yalnız senden yardım isteriz. Çünkü her türlü tazim ve hürmete sen layıksın. Bize yardım etme gücüne senden başka kimse sahip değildir.

6. Bize doğru yolu göster."Yani Ey Rabbimiz! Bize doğru yolunu ve hak dinini göster ve bizi ona ilet. Bizi, nebilerine , ra-sullerine ve son peygamberine gönderdiğin İslâm dini üzere sabit kıl. Bizi, sana yakın olan kimselerin yoluna girenlerden eyle.

7- Kendilerine ihsan ve ikramda bulunduğun yani, peygamberlerin, sıddıklarm, şehidlerin ve salihlerin yoluna girenlerden eyle. Onlar ne güzel arkadaştır. Ey Allah'ım! Bizi, doğru yoldan çıkan ve eğri yola giren düşmanlarının zümresine katma. Yani bizi, senin gazabına uğramış olan yahudilerin veya hak yoldan sapmış olan h iristi yani arın zümresine katma. Çünkü onlar se­nin mukaddes şeriatından çıktılar ve böylece gazaba ve ebedî lanete mûstehak oldular. Allah'ım duamızı kabul et.

Hatime (Sanuc)


Fatihâ-i Şerifenin Kudsî Sırları:


İslâm şehidi Hasan el-Bennâ, "Tefsire Giriş" adlı değerli risalesinde şöyle der: Şüphe yok ki, kim Fatihâ-i şerife üzerinde düşünürse, onda kişiyi hayrete düşüren ve kalbini aydınlatan engin mânâları, o mânâların güzelliklerini, parlak ve üstün bir uyum görür. Kişi, herşeyde rahmetinin yeni yeni eserlerini meydana çıkaran bir rahmet sıfatiyle vasıflanmış olan Allah'ın adını anarak ve ondan bereket umarak diye başlar. Bu mânâyı hissedip onu ruhunda yücelttiği zaman, bu Yüce İlâh'a hamd gaye­siyle dilinden lafızları dökülür. Bu lafızlar ona, Allah'ın ni­metinin büyüklüğüne, lütuf ve keremine ve bütün âlemlerin beslenip büyütülmesinde görülen güzel nimetlerine karşılık hamdetmeyi hatırlatır da kişi, bu uçsuz bucaksız okyanus üzerinde tefekkür eder. Sonra yeniden, bu bol bol nimetlerin ve bu yüce terbiyenin bir teşvik ve korkutma arzusundan değil de, bir lütuf ve merhametten kaynaklandığını hatırlar. Böylece ikinci defa sıfatın adaletle birleştirmesi ve lütuftan sonra hesabı hatırlatması, bu Yüce İlâh'in kemâlini gösterir. O, sürekli yenilenen bol merhameti ile birlikte, din gününde kullarına yaptıklarının karşılığını verecek, mahlukatmı hesaba çekecektir. "O gün hiçkimse, başkası için hiçbir şeye (fayda ya da zarar verme gücüne) sahip değildir. O gün herkesin işi Allah'a kalmıştır.

O'nun mahlukatmı terbiye etmesi; rahmetiyle teşvik ve adalet ve he­saba çekmesiyle korkutma esasına dayanmaktadır. Bu sebeple "ceza günün sahibi" buyurulmuştur. Durum böyle olunca, kul, hayrı ve kur­tuluş çarelerini araştırmakla mükellef olmuştur. Kulun, bu durumda kendi­sini doğru yola iletecek ve sırat-ı müştekimi gösterecek bir kılavuza şiddet le ihtiyacı vardır. Bu kılavuzluğu yapmaya onun yaratıcısından ve mev-lasmdan daha uygunu yoktur. Öyleyse O'na sığmmalı, O'na dayanmalı ve "Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım iste­riz" diyerek O'na seslenmelidir. Lütfü ile, kendisini doğru yola, yani hakkı hak bilerek ona tabi olmayı ihsan ettiği kimselerin yoluna iletmesini iste­melidir.

Daha önce lutfuna mazhar olup da kadrini bilmeyerek ve hidayete ermişken tekrar dönerek gazabına uğrayanların ve şaşkın sapıkların yoluna iletmemesini istemelidir. Çünkü bunlar haktan sapan veya hakka ulaşmak istedikleri halde ona ulaşamayan kimselerdir. Allah'ım, duamızı kabul et.

Şüphesiz ki kelimesi, son derece güzel bir beraat-ı makta' yani bitiriştir. Böyle bir güzel sonucu ve dua etmek için Allah'a yönelmeye Fa­tihâ-i şerifeden daha uygun ne olabilir? Sen bu âyet-i kerimelerin manaları arasında gördüğünden daha ince bir uygunluk veya daha sağlam bir irtibat gördün mü? Sen, o güzelik vadilerinde şaşkın şaşkın dolaşırken Rasulullah (s.a.v.)'m Rabbinden rivayet ettiği şu kudsî hadisi hatırla: "Namazı, kulum­la kendi aramda ikiye böldüm. Kuluma istediği verilecektir... " ve bu te­fekkür ve Allah'ın bu ihsanını devam ettir. Namazda ve namaz dışında ağır ağır, huşu ve huzur içerisinde okumaya ve âyet sonlarında durmaya çalış. Zorlanmadan ve teğanni yapmadan, mânâyı ihmal edecek şekilde lafızlarla meşgul olmadan tecvid ve nağmelerle tilavetin hakkını ver. Çünkü bu şekilde okumak manayı anlamaya yardımcı olur ve kurumuş olan göz yaşlarını harekete geçirir. Kalbe, tefekkür ve huşu içerisinde Kur'an okumaktan daha faydalı hiçbir şey yoktur.
(Safvetuttefasir/Muhammed Ali Sabuni)

Hamd ile Sukur Arasindaki Fark:


Hamd etmek sukretmeye gore daha genel bir tesekkur tarzidir. Allah'u Tela'ya tesekkur etmek icin hamd ve sukur sozcuklerininin her ikisnide kullanabiliriz ama insanlara ve diger mahlukata karsi tesekkur etmek icin hamd kelimesi kullanilamaz. Hamd kelimesine layik olan tek varlik Allah'u Tealadir. Cunku O bize verdigi nimetleri yoktan var ederek vermistir. Butun nimetlerin asil sahibidir. Onun icin tek Hamd etme makamida O'dur. Sanirim haytinizin akisi icerisnde size yardimci olan ve izzet ikramlarda bulunan hic bir dostunuza hamd olsun sana diye bir tesekkur ifadesi kullanmamissinizdir. En guzel tesekkur sozcuklerini siralayip kullanirsiniz ama hamd sozcugunu kullanmazsiniz. Neden kullanmadiginizin farkinda degilsinizdir belki ama, bizlere ogretilen gelenek bu sekildedir. Bu gelenegin dayandigi temelde yukarida anlatmaya calsitigimiz durumla alakalidir.

Yuce Rabbimizin izniyle en özet sekliyle Fatiha suresininde tefsirini tamamlamis olduk.
Rabbim bizlere okumayi,anlayip vehmetmeyi ve yasamayi nasip eylesin

Selam ve dua ile
Allah'a emanet olun




Bu mesaj 3 kez ve en son fazilbey tarafından 27.10.2005 - 00:06 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 27.10.2005 - 00:02
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: GÜZEL SÖZLER
fazilbey su an offline fazilbey  
GÜZEL SÖZLER
32 Mesaj -
Selamun aleykum kardesler,
Aranizda yeniyim bu ilk yazim. Guzel sozlerle buketinize bir cicekte ben katmak istedim.

*Ömür denen fenere iman fitili gerek
Yaşanmaz ki bu âlemde Allah'ı bilmeyerek

*Unutma ki! Ağzında bal bulunan arının kuyruğunda iğnesi vardır.

*Bir derdin varsa açabilirsin ağaçlara
Ağaç yaprak verir sır vermez rüzgâra.

*Kim bilir hangi ilde son durağın o mezar.
Hangi el, hangi zaman, onu nerede kazar?

*Hesap ettim cümle dünya malını,
Neticesi bir top beze dayandı.

*Hakikat, Allah'ın rızasını kazanmaktan başka birşey değildir.

*Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan.

*Ana karnından geldik pazara,
Bir top kefen aldık döndük mezara

Allah'a emanet olun

Ekleme Tarihi: 26.10.2005 - 21:24
fazilbey üyenin diğer mesajları fazilbey`in Profili fazilbey Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1055 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Maksat kelam ol.. (54), betl_22 (37), erdogan955 (69), adaletli (55), erdoganisik (53), osman.d. (51), mehmetyz (44), yucelirfan (43), yazioba (53), °*°SiBeL°*° (32), haydem (45), ORGENERAL (43), yolcu_38 (44), karadað (51), cumali ak (43), adnanmuzaffer (70), MEMOLÝ2 (64), saara (31), plumbi (44), zeynebiye29 (43), mdemirbasci (50), muhammed_fatih (571), meslus (50), adnan65 (59), kýr&yacu.. (51), elisranur (40), ben_ölecem (44), asayan (49), yakamoz_38 (40)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.58602 saniyede açıldı