generique plaquenil generique kaletra chloroquine ivermektin kaletra fludapamide fludex forzest fosamax frumil fulcin furacin furadantin furo basan furodrix gabantine gastroprazol geodon glaupax gli basan glibenese glibenorme glimerax glimeryle glucobay gluconormine glucophage xr glucophage glucotrol xl glucotrol glucovance gracial grifulvin gris peg grisol grisovin gyne lotrimin hard on oral jelly hard on helvecin helvevir hypnorex hytrin bph hytrin hyzaar ilosone
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

11 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Ekleyen Mesaj
Konu: BIRAK BENİM BAŞÖRTÜMÜ
Teyakkuz su an offline Teyakkuz  
14 Mesaj -
Hakikaten çok güzel yazmışsınız kardeşim.Yüreğinize sağlık.Rabbim yılmadan,örtümüzün hakkını verenlerden eylesin inşaAllah.Ecmain.
Ekleme Tarihi: 09.06.2006 - 20:38
Teyakkuz üyenin diğer mesajları Teyakkuz`in Profili Teyakkuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Mahmut Sami Ramazanoğlu
Teyakkuz su an offline Teyakkuz  
RE:
14 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı enesmalik

Rabbim sefaatlerine nail eylesin.Tabi Mahmut Sami Ramazanoglu(k.s.) deyince ustadlari Muhammed Es'ad Erbili(k.s) hazretlerini de unutmamak gerekir.
Buykler olmasa halimiz harap.Onlarin hatrina bizi affet Allahim.:(



Amin.Ecmain inşaAllah.Rabbim bizleri böyle güzel Gönül Sultan'larının izlerinden gidenlerden eylesin inşaAllah.Ecmain.
Ekleme Tarihi: 19.05.2006 - 18:31
Teyakkuz üyenin diğer mesajları Teyakkuz`in Profili Teyakkuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Annecigim icin Sifaduasi edermisiniz(Karacigerkanseri)
Teyakkuz su an offline Teyakkuz  
Themenicon    Rabbim şifasını versin inşaAllah
14 Mesaj -
Rabbim acil şifalar versin kardeşim.Annenize ve size Hz.Eyyûb(a.s.) gibi sabır ihsan eylesin.Ecmain..Anneniz ve siz her daim dualardasınız inşaAllah.
Ekleme Tarihi: 06.05.2006 - 20:21
Teyakkuz üyenin diğer mesajları Teyakkuz`in Profili Teyakkuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon İsLâm'da Kadın HakLârı
Teyakkuz su an offline Teyakkuz  
Themenicon    İsLâm'da Kadın HakLarı
14 Mesaj -
İSLAM'DA KADIN HAKLARI

İslâm Dîni, kadın hakları üzerinde titizlikle durmuş ve kadını, hiçbir nizâm ve sistemin veremediği müstesnâ bir makâma sâhib kılmıştır. Nitekim Cenâb-ı Hakk Kur'ân-ı Kerîm'inde:

"Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır." (50) buyurmuştur.

Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz de erkekleri, kadınların hak ve hukûkunu gözetmeye dâvet etmekte ve bu konuda:

"Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh'dan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh'ın bir emâneti olarak aldınız." (51) buyurmaktadır.

Başka bir hadîs-i şerîflerinde de:

"Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır. Ve ben de ehline karşı en hayırlı olanınızım." (52) buyurur.

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, erkeklere, kadınlara dâimâ iyi davranmalarını tavsiye ederek:

"Mü’minlerin îmân bakımından en olgunu ve en hayırlısı, hanımına karşı en hayırlı olanıdır." (53) buyurmaktadır.

Vedâ Haccı'ndaki meşhûr hutbesinde Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

"Ey insanlar! Kadınlar hakkında Allâh'dan korkunuz! Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır. Kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır." buyurarak daha yedinci yüzyılda yüzyirmi dört bin müslüman hacı namzedine karşı, kadınların haklarını ilk olarak açıklamışlardır.

Muâviye bin Hayde (r.a.) der ki; Rasûlullâh (s.a.v.)'e:

"Ey Allâh'ın Peygamberi, bizim herhangi birimizin hanımının, kocası üzerindeki hakkı nedir?" dedim. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: "Yediğin gibi onu da yedirmek, giydiğin gibi onu da giydirmek ve yüzüne vurmamak, onu kötülememek, bir de darılıp ayrı yatmaya mecbûr kaldığında onu, ancak ev içinde yapmaktır." (54) Başka bir hadîs-i şerîflerinde:

"Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, onları dövmeyin, onlara çirkin demeyin, fenâ söz söylemeyin!" (55) buyurmuşlardır.

Kadınlarla iyi geçinmek Kur'ân-ı Kerîm'in emridir:

"Kadınlarınızla iyi geçinin; eğer onlardan hoşlanmadı iseniz bile!.. Olabilir ki bir şey, sizin hoşunuza gitmez de, Allâh onda bir çok hayır takdîr etmiş bulunur." (56)

Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bu konuda:

"Kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz!" (57) buyurmaktadır. Kadınlara karşı daima hoşgörülü olmalıdır. Nitekim bir hadîs-i şerîfte:

"Mü'min bir erkek, mü'min bir kadına kızıp darılmasın! Eğer onun bir huyundan hoşlanmazsa, öbüründen memnûn olabilir." (58) buyurulur.

Bir insanın her işi ve her huyu hoşumuza gitmeyebilir. Fakat iyi niyetli ve ülfet edilir insan, kendi hanımında hoşuna gidecek nice meziyetler bulabilir. Onlarla kendisini memnûn ve mes’ûd edebilir. Bunun için ayıp aramaya değil, meziyet aramaya bakmalıdır. Zîrâ mârifet iltifâta tâbîdir. İltifatsız mârifet zâyîdir.


Bu mesaj 2 kez ve en son Teyakkuz tarafından 06.05.2006 - 20:09 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 06.05.2006 - 20:06
Teyakkuz üyenin diğer mesajları Teyakkuz`in Profili Teyakkuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Arkadaşlar Acilen isim lazım
Teyakkuz su an offline Teyakkuz  
14 Mesaj -
Tâhâ Berâ..Rabbim salihlerden eylesin inşaAllah.Kıymetlerini bilsinler ben çocuğuma koymayı düşündüğüm ismi kimseye vermezdimgöz kırpma
Ekleme Tarihi: 26.04.2006 - 20:13
Teyakkuz üyenin diğer mesajları Teyakkuz`in Profili Teyakkuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon İsLâm'da Kadının MâLî HaklaRI
Teyakkuz su an offline Teyakkuz  
Themenicon    İsLâm'da Kadının MâLî HaklaRI
14 Mesaj -
İsLâm'da Kadının MâLî HakLarı
İslâm dini, evlilik yuvası içinde, karı koca ve çocukların hak ve görevlerini belirlemiş-tir. Günümüzde, aşınan ve batı normları adı altında yaygınlaşan anlayışlar karşısında, ailede İslâmî kimliğin korunması için, Allah ve elçisinin bu konudaki mesajlarını tanımak gerekir.
Kadının, evlilik içinde malî haklarının başında mehir, nafaka ve varsa kendine ait mal varlığını koruma gelir. Bunları aşağıdaki şekilde açıklayabiliriz:

1) Mehir: Erkeğin, evlenirken karısına verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği para veya mala “mehir” denir. Kur’an’da, ;Aldığınız kadınların mehirlerini cömertçe veriniz.(Nisâ/4) buyurulur. Mehir, evliliğin rükün veya şartlarından değil, nafaka gibi kocaya vacip olan mâlî bir haktır. Hz. Peygamber, Ali (r.a.);ye kızı Fâtıma;ya mehir olarak fazla bir zırhını vermesini bildirmiştir.
Çeşitli toplumlarda, erkek tarafının, evleneceği kızın ailesine, para ya da sair bir mal vermesi geleneği vardır. Eski Türkler;de ';kalın'; uygulaması da bu niteliktedir. Yalnız Hristiyanlıkta mehrin aksine, kadının ailesi, erkeğe drahoma adıyla bir meblağ verir.
Mehir, nikâh sırasında belirlenip belirlenmemesine göre ikiye ayrılır. Evlilik sırasında miktarı belirlenmişse buna mehr-i müsemmâ;,, belirlenmemişse ;mehr-i misil; denir. Yine evlilik sırasında peşin ödenen mehre, “mehr-i muaccel”, ödenmesi sonraya bırakılan mehre ise, ;mehr-i müeccel; adı verilir. Ancak mehrin ödenme zamanı belirlenmemişse, ilke olarak boşanma anında veya eşlerden birisinin ölümü durumunda mehrin vadesi gelmiş sayılır.

Ebû Hanîfe;ye göre mehrin en az miktarı 10 dirhem (5 dirhem, yaklaşık bir koyun be-deli), İmam Mâlik;e göre üç dirhemdir. Şâfiî ve Ahmed İbn Hanbel;e göre ise, en azı için bir sınır yoktur. Mehrin, en çok miktarı için bir sınır getirilmemiştir. Âyette, ;Onlardan birine, yüklerle mehir vermiş olsanız bile, ondan bir şey almayınız.&#8221aglaNisâ/20)buyurulur. Hz. Ömer, mehirleri 400 dirhemle sınırlamak istemiş, fakat bir kadının yukarıdaki âyeti okuyarak karşı çıkması üzerine sınırlamadan vazgeçmiştir.
Kadın; nikâh sırasında bir mehir belirlenmişse buna, belirlenmemişse aileden emsal kızların mehri kadarına hak kazanır. Mehir, kadının hakkı ve onun için iktisadî bir destektir. Onu, veli alıp, kendisi için harcayamaz.
2) Nafaka: Evlilik içinde kadının yiyecek, giyecek ve mesken masrafı kocasına aittir. Evin tefrişi ve ev eşyasının temini de erkeğin görevidir. İslâm toplumlarında örf gereği, kadı-nın da yeni evine belirli bir çeyiz getirmesi ve ev eşyası alımına katkıda bulunması yaygın hale gelmişse de, özellikle Hanefîler’e göre kadın böyle bir katkıya zorlanamaz. Kocanın eve harcamaları, örfe ve karı kocanın sosyal durumuna göre belirlenir.
Kur’an’da şöyle buyurulur: ;Annelerin yiyecek ve giyeceği, gücünün yettiği ölçüde çocuğun babasına aittiraglaBakara/223) ;Varlıklı olan kimse, nafakayı varlığına göre versin. Rızkı kendi-sine daraltılan yoksul da nafakayı, Allah’ın ona verdiğinden versin. Allah, hiç kimseye, ona verdiğinden başka bir şeyi yüklemez. Allah, bir güçlüğün arkasından kolaylık verir.&#8221aglaTalâk/7) “Boşa-nan kadınları, gücünüzün yettiği kadar, ikamet ettiğiniz evin bir bölümünde oturtun.&#8221aglaTalâk/6)
“Annelerin yiyecek ve giyeceği, gücünün yettiği ölçüde çocuğun babasına aittir.&#8221aglaBakara/223) “Varlıklı olan kimse, nafakayı varlığına göre versin. Rızkı kendi-sine daraltılan yoksul da nafakayı, Allah’ın ona verdiğinden versin. Allah, hiç kimseye, ona verdiğinden başka bir şeyi yüklemez. Allah, bir güçlüğün arkasından kolaylık verir.&#8221aglaTalâk/7) “Boşa-nan kadınları, gücünüzün yettiği kadar, ikamet ettiğiniz evin bir bölümünde oturtun.&#8221aglaTalâk/6)Kocanın ev masraflarını karşılamaması durumunda, kadın mahkemeye başvurarak kendisine nafaka takdir ettirebilir. Bunun belirlenmesinde karı-kocanın mâlî ve sosyal du-rumları birlikte dikkate alınır. Yalnız kocanın durumu dikkate alınır, diyen fakihler de vardır. Kadın, takdir edilen nafakayı gerektiğinde icra yoluyla alır. Nafakayı ödemeyen koca, hapisle zorlanabilir. Ancak, yoksul olan kocayı hapisle zorlama uygun olmaz. Çünkü Kur’an’da, dara düşen borçluya, eli genişleyinceye kadar süre tanınması tavsiye edilir.-Bakara,280.-
Karı-koca, nafaka borcu ve miktarı üzerinde anlaşmamışsa veya hâkim tarafından tak-dir yapılmamışsa, taraflardan birinin ölümü, boşanma veya kadının itaatsiz (nâşize) duruma düşmesi ile, ödenmeyen nafaka düşer.
Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise nafaka, hâkimin takdirine bağlı olmak-sızın kuvvetli bir alacak sayılır ve ancak ödenmekle veya nafaka alacaklısının kendi hakkından vazgeçmesi (ibrâ) ile düşer.
3) Mal ayrılığı rejimi: İslâm’da genel olarak eşler arasında mal ayrılığı rejimi esas alınmıştır. Koca gelir getirici bir işte çalışarak; kendisinin, eşinin ve çocuklarının geçimini sağlamakla yükümlüdür. Kadın, geliri olduğu takdirde bu harcamalara katılmaya zorlanamaz. Ancak kendi isteğiyle çalışarak veya miras yoluyla elde ettiği geliriyle aile harcamalarına ka-tılırsa, bu, onun, ahlakının güzelliğinden olup, ayrıca sadaka ecri alacağında şüphe yoktur. Ni-tekim kocanın, İslâmî ölçüler içinde, aile fertleri için yaptığı bütün harcamaların da, ona sa-daka ecri kazandırdığı, hadislerle sâbittir.
Bununla birlikte kadın, kendisine ait gelirleri aile harcamalarına karıştırmayarak tasar-ruf da edebilir. Bunları karz (ödünç) olarak kocasına kullandırabilir. Kendisine ait parayla sa-tın alınan, taşınır veya taşınmaz malların kendi mülkiyetinde kalmasını isteyebilir. Kocasının ölümü veya boşanma durumunda, kendisine ait mal ve haklarını ayrıca hesaplattırarak, miras dışı kalmasını sağlayabilir.


Prof. Dr. Hamdi Döndüren/Yeni Dünya Dergisi



Bu mesaj 1 kez ve en son Teyakkuz tarafından 02.04.2006 - 09:29 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 02.04.2006 - 09:26
Teyakkuz üyenin diğer mesajları Teyakkuz`in Profili Teyakkuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Çocuklar din duygusunu ailesini taklit ederek kazanır
Teyakkuz su an offline Teyakkuz  
Allah razı olsun.
14 Mesaj -
Allah razı olsun kardeşim.Gerçekten çok önemli bir konu.Umarım imanla dolu yüreği olan evladlar yetiştiririz.Ecmain.
Ekleme Tarihi: 02.04.2006 - 09:17
Teyakkuz üyenin diğer mesajları Teyakkuz`in Profili Teyakkuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: SİYAH-BEYAZ'DAN ÇOK RENKLİ TEVHİDE...
Teyakkuz su an offline Teyakkuz  
SİYAH-BEYAZ'DAN ÇOK RENKLİ TEVHİDE...
14 Mesaj -
SİYAH-BEYAZ'DAN ÇOK RENKLİ TEVHİDE...

Allah çeşitliliği seviyor. Birleme anlamına gelen tevhîdi, bütün insanlığa gönderdiği tek dînin değişmez inanç temeli yaparken, bu dîne bağlanacak insanların anlayışlarının, davranışlarının çeşitliliğine alabildiğine hoşgörüyle yaklaşıyor. Elinde ve gücü dahilinde olmasına rağmen bu farklılıkları tek iğnenin deliğinden geçirme gibi bir şeyi kesinlikle istemiyor.

“Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, sebzeleri, zeytinleri, narları, birbirine benzer ve benzemez biçimlerde oluşturan O'dur..” (En'âm/141) Birkaç çeşit meyve veya sebze ile de yetindirebilirdi. Yeterli görmemiş ve çeşitlendirmiş. “Ve sizin için yeryüzünde çeşit çeşit renklerde başka şeylere de vücud vermiştir…” (Nahl/13) aynı anlamı vurguluyor. “Görmedin mi ki Allah gökten bir su indirdi. Onunla, renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan da yollar var, beyaz, kırmızı, değişik renklerde. Ve simsiyah yollar da var.” (Fâtır/27)

İlâhî vahyin canlı yorumu olan canlar cânı Efendimiz -dünyalar durdukça Allah'ın salât u selâmı O'na olsun- bu çeşitliliği insan dokusu üzerinde korumuş, hiçbir cinsin özelliğini değiştirme ihtiyacı duymadan tevhid manzumesinde en güzel ve en etkili rolü üstlenen bir inci gibi dizmiştir: Mekke ve Medine'nin yerli Arap unsuru içine İshak ve Ya'kub'un torunlarından az sayıda da olsa tevhidi kabul edenler, İran'dan gelen Selman, Orta Asya'dan gelen Türk ailesi Yâsir ve Sümeyye, Habeşistan'dan gelen Bilal, Mekkeli EbuBekr, Medineli Sa'd ibn Muâz ile aynı safta huzura durmuş ve Allah'tan aynı şeyleri istemişler. Bunların dualarının, maksatlarının aynı, fakat yalvarış-yakarışlarındaki çeşni ve lezzet farklılığı Allah'a daha tatlı gelmiş.

İbn-i Arabî'nin sahabeden sonra en sâlih devlet olarak gördüğü Osmanlı, hâkim olup yönettiği milletlerden hiçbirinin diniyle, diliyle, kültürüyle, etnik özellikleriyle oynamamış, horlamamış, değiştirmek için eritme politikası uygulamamış, yakın ve uzak çevresi içinde zararsız hale getirmiş, dünya barışını sağlamış. Özel kabiliyet ve millî meziyetleri onları tanrılaştırmamış, hizmetlerinin ve buna bağlı olarak toplumdaki değerlerinin ve sevgilerinin artmasını sağlamış.

İnsan ne muazzam kabiliyetlere sahip olursa olsun, ne büyük işler başarırsa başarsın, bunların en güzeli, başarının Allah'ın lutfuyla olduğunu bilip kulluğunu unutmamasıdır. Kulluğun unutulduğu yerde nemrutluk başlar. Bu nokta, insanın sonudur. Bundan sonra kendi gibi düşünmeyeni acımasız yargılamalar, küçük dağları yaratan tanrı olmalar zincirleme gelir.

İslâm'ın, düşmanları tarafından yeryüzünden kesin bir şekilde sökülüp atılma projesinin son denemesi olan Ahzab veya Hendek savaşının dayanılmaz bir noktasında Peygamber Efendimiz “İsterseniz Medine hurmalıklarının yarısını verip bu muhâsaranın kaldırılmasını deneyelim” diyor. Ensarlı sahâbiler, “Ey Allah'ın Rasûlü, bu size Allah'tan gelen bir vahiy mi, sizin şahsî görüşünüz mü?” diye soruyorlar. Peygamberimiz de: “Eğer vahiy olsaydı size olduğu gibi ulaştırır ve uygulamanızı emrederdim. Bu benim şahsî görüşümdür” buyuruyor. Bunun üzerine aynı sahabiler “Yâ Rasûlallah, biz bu aşağılık kâfirlere seni görmeden önce bile böyle bir taviz vermeyi düşünmedik. Allah bizi senin elinle doğru yola kavuşturduktan sonra mı düşüneceğiz? Allah'a yemin olsun ki onlara vereceğimiz tek şey şu kılıçlarımızın keskin tarafı.” dediler. Peygamberimiz de “Siz dayanmayı kabul ettikten sonra ben daha rahat dayanırım” buyurdu.

Bu, Rasûlullah'ın büyük yönlerinden biri: Teklifini gurur konusu yapmıyor ve görüşünün tam aksini savunanları doğru karar sebebiyle destekliyor ve memnun oluyor. Sahabe de Rasûlullah'a karşı sonsuz saygısı yanında onun bir görüşüne mukabil rahatlıkla ve samimiyetle görüşünü söylüyor ve kabul görüyor. İşte biz bu asra, mutlulukların arkası arkasına devamı sebebiyle “Seâdet asrı” diyoruz.

Rasûlullah'ın bundan daha fazla büyüklüğünü Hudeybiye'de görüyoruz. Tamamı Müslümanların aleyhine görünen anlaşma maddelerinden “Muhammed'in Rasûlullah olması”yla ilgili maddeye Süheyl'in itirazını Efendimiz haklı buldu ve bu ibareyi silmesini Hazret-i Ali'ye emretti. Hazret-i Ali buna kesinlikle razı olmadığını ifade etti. “Öyleyse orayı bana göster de kendim düzelteyim” buyurdu. Çünkü Süheyl'in gerekçesi mâkul idi: “Eğer ben senin Rasûlullah olduğunu kabul etseydim seninle savaşmazdım. Anlaşma yalın olarak Abdullah oğlu Muhammed'le Amr oğlu Süheyl arasındadır, şeklinde yazılmalı” diyordu. Rasûlullah bunu kabul etmekle, “doğruyu kim söylerse söylesin kabul edilmelidir” prensibini öğretiyordu.

Olanlar ve anlaşma sonundaki uygulamalar sahabenin ağırlarına gitmiş, herkes donup kalmıştı. Bu anlaşmanın çiğnenmesi, Müslümanlar tarafından bozulması, Mekke'ye yürünmesi ve kan dökülmesi an meselesiydi. Rasûlullah buna dayandı ve arkadaşlarını sağduyulu olmaya çağırdı. Hepsi üzgün ve kırgın Hudeybiye'den Medine'ye dönerlerken tümünün aleyhine kabul ettikleri bu maddelerin tümünün zafer maddeleri olduğunu Fetih Sûresi müjdeliyor, Müslümanları kutluyordu.

Demek ki, dünyanın düz yeri bulunmuyor. İyi ki de bulunmuyor. Eğer bulunsaydı belki biz düzü eğriltmeğe çalışacak ve boşa uğraşacaktık. Şimdi eğrileri düzeltmeye çalışıyoruz ve herhalde boşa çalışmıyoruz. Herkes kendi meşrebinde, zevkinde, estetiğinde bir şeyler yapmaya çalışmalı. Herkesi bir iğnenin deliğinden nasıl geçiririz, diye düşünmek yerine, biz farklılığı nasıl değerlendirebiliriz? sorusunun cevabını aramalı. Eğer bunu yaparsak canlar canı Efendimiz'e daha çok yaklaşmış ve daha çok şeyler başarmanın yolunu tutmuş oluruz. Bin dört yüz yıldır hiç durmadan dinlenmeden Peygamberimiz ve ashabı hakkında eser yazılıyor, araştırmalar yapılıyor, doğuda batıda birçok kimse ve kurum bu konuda birbiriyle yarışıyor. Bütün bunlar ne için? Sadece “bir asır içinde bir dinin bir ucu Çin'de iken öbür ucu nasıl İspanya'da olur?”un cevabını anlamak içindir. Çünkü Allah çeşitlilikleri budamamış, üstelik beslemiş. Ebu Bekir insanların en yufka yüreklisi iken Ömer, en serti imiş. Osman ticaretiyle birlikte Kur'an'a düşkün iken Ali ilme, yaz orucuna ve şecaate düşkünmüş. Birbirine mizaç itibariyle zıt bulunan insanlardan Ebu Bekir'le Ömer, Ömer'le Osman, Ali'yle Muâviye, Bilal ile Ebuzerr aynı mescidin çatısını paylaşmışlar.

İşte bütün bu farklılıkları sînesinde barındıran Peygamber Efendimiz'in vicdânı haklı olarak bütün peygamberlerin de üzerinde bir makama Allah tarafından yükseltilmiştir. İşte gerçek büyüklük, farklılıkları budayarak işe yaramaz hale geldikten sonra yöneten değil, onları oldukları şekilde, özelliklerini rencide etmeden her ayrıntıyı yerinde kullanan büyüklüktür.

Hiç unutmayalım ki güneşe bakınca onu tek renk görürüz. Hâlbuki bütün renklerin kaynağıdır. Mârifet, Allah'ın verdiği kabiliyeti ve nimeti bu âhenk içinde yine Allah yolunda kullanabilmektir.

Ali Hüsrevoğlu/Yüzakı Dergisi
Ekleme Tarihi: 02.04.2006 - 02:07
Teyakkuz üyenin diğer mesajları Teyakkuz`in Profili Teyakkuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: GüL Çağı
Teyakkuz su an offline Teyakkuz  
GüL Çağı
14 Mesaj -
Kutlu Doğum; Gül Çağı

Ondört asır evvel yine bir böyle geceydi. Kumdan ayın on dördü bir öksüz çıkıverdi.
Bahardı... Dışarda, kumların üstünde, kahrı da, zehri de zevk adına yutan insanlardı... Çıldırmış azgınlıkların pençesinde beşer bir canavardı. Ve zamanın paslı aynasında eskiyen yürekler kayalar kadardı...

Bahardı... İçerde, Âmine’nin kucağında, nur ile yıkanmış bir Gül kokusu vardı... Kaç bin senedir beklenen yâr, meğer o yârdı. Arasına sınır taşları dikilmiş zamanın saadet damıttığı çağlar, işte o çağlardı. Gece seherlere uzardı ve dudaklarında Âmine’nin “Gülüm!” diyen bir gülümseme tekrarbetekrardı.

Sevgili o gece bir “Gül” oldu, ve beşeriyet gülü bir cins ad olmaktan o gün çıkardı.

Gel ey vahdetin Gül’ü, hasretin Gül’ü... Kokunla gel ve renginle gel!.. İlhamın ve âhenginle gel!..
Aşkınla olmazsa sevginle gel!.. Gel ki serazad kuşlarca süzülsün yürekler çiçeklere; ve çiçekler yenik düşsün aşkını eleyen kelebeklere... Gel de, gizemli alfabelerle yazılmış mektuplarını bebekler okusun; gel, kınalı parmaklar tezgahlarda cümle cümle şiirlerini dokusun...

Ay vurgunu gecelere şavkı dökülsün nurunun, neyler üveyiklere ağlasın ve ölümsüz besteleri Gül adına çalınsın aşk tanburunun.

Gel ey günlüklerde yığın yığın gözyaşlarıyla kararan bahtımızı Gül’e döndüren Haberci... Gel ey, sevgilerinden sıyrılan vicdanları mor salkımlı zamanlarda kurtuluşa ulaştıracak Elçi... Şafaklarına kırağı düşmüş aldanışları pişmanlıkla yuyup yıkayan ihtiyar adamlar ve genç kızlar için gel, aşksızlığının kör akşamlarını mezar taşlarında tekrar be tekrar okuyan dolunaylar ve yıldızlar için gel. Yıldızlarına uyabilelim diye bizi şevklendirmek ve şavklandırmak için de gel; birimizi birimize sevdirmek, birimizle birimizi sevindirmek için de gel... Mekanların daraldığı ve zamanların dürüldüğü depremler gibi gel ve titret içimizi Sevgili... Ta ki bülbüller bir Gül için söylesin en müstesna şarkılarını:

Kâşki sevdiğimi sevse kamu halkı cihân
Sözümüz cümle hemân kıssai cânân olsa
*
Gül’e söz verelim, defterimizdeki karaları aklamak için... Gül’ü sevdiğimizi söyleyelim, içimizdeki kirleri paklamak için...

Aç bir karnı doyuralım Gül adına, Hakk’ın da kuşları rızıklandırdığını hatırlayıp... Sıkıntıdaki dostun imdadına koşalım Gül’ü anarak, gül alalım, gül satalım... Hayırlı işlere önayak olalım Gül çağında, ta ki ateş vaktinde güller açsın yüzümüz... Bir merhabayı Gül hatırına söyleyelim küstüklerimize, hani helal lokma yer gibi... Doğrulardan ve iyilerden çoğaltalım dostlarımızı Gül bahçesinde, ta ki bir sarsılışla sarsıldığımızda arkadaşlardan saysın yıldızlar bizi. Ve ağlayalım hasretiyle Gül’ün, ki
arıtsın bağrımızın pasını yaşlar... Göz son kez kapanmadan, birkaç damla ile olsun... İnci, mercan hediye!..
*
Bir Aşk Masalı:
Kıl şebistânı müşerref kim nisârun kılmağa
Rişteden dürler çeküp cem’ eylemiş dâmâne şem

Diyor ki Fuzulî:
Bir âşık varmış vaktiyle; muma benzeyen bir âşık... Mum gibi yalnız, mumleyin başında ateş... Yanar yakılırmış geceler boyu ve gönül ateşiyle aydınlatmaya çalışırmış hicranın ve hasretin karanlıklarını... Hiç uyumaz, dilinde sevgili adı, göz kapıda, beklermiş durmadan... Gecelerden bir gece, belki bir vuslat gecesi olur da sevgili geliverir diye umutlanır, bu umutla tıpkı mum gibi can ipinden inciler döker, ve eteklerinde biriktirirmiş yığın yığın... Ta ki sevgili geldiğinde hazırlıksız yakalanmış olmasın ve yüz görümlüğü olarak ayağına saçacağı incileri bulunsun...

Gül yüzüne bakacak yüz ver bize Taala!... Vuslat için aşk ver bize Rabbim!..

İSKENDER PALA

Ekleme Tarihi: 02.04.2006 - 02:04
Teyakkuz üyenin diğer mesajları Teyakkuz`in Profili Teyakkuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: 'İslâmî örtü yasağı'nı kırmaya, mecbur değil, mahkûmuz!
Teyakkuz su an offline Teyakkuz  
'İslâmî örtü yasağı'nı kırmaya, mecbur değil, mahkûmuz!
14 Mesaj -
'İslâmî örtü yasağı'nı kırmaya, mecbur değil, mahkûmuz!

Önce, özgürlük anlayışımın kilit cümlesini tekrarlayayım: 'En sefil hayat, başkalarının istediği şekilde yaşanandır..' Ama, 'başkalarının istediği şekilde yaşamak'la, 'başkalarının istediği şekilde yaşamak zorunda kalmak' arasındaki farkı farketmenin gerekliliği de açıktır..
Burada, 'insanın özgürlüğü mes'elesi' de karşımıza çıkar. (Bu vesileyle belirteyim ki; bazıları, 'insanın hürr, özgür olmadığını' düşünmekte ve 'Allah'ın insana özgürlük vermediği ve insanın sadece, Allah'a ibadetle mükellef olan bir (kul) olduğu' gibi bir mânâ çıkarmaktadırlar, İslâm'dan.. Burada, arabçadaki 'abd' ve aynı kökten türetilmiş olan 'ibadet' kelimesinin, türkçedeki 'kul' ile karşılanmasından kaynaklanan bir mânâ kayması/ buğulanması meydana geldiğini düşünüyorum.. Bu 'kul/köle' kelimesinin, beşer mantığının anladığı mânâda, insanî irtibat ve ihtiyaçlardan kaynaklanan çerçevesinin bizi, 'ibadet'i de yanlış algılamaya götürdüğünü düşünüyorum.. Halbuki, Allah, yarattıklarının hizmet'inden mustağnidir, öyle bir ihtiyaç içinde değildir; 'esma'ul husnâ'daki 'el-Ganî' de bunu anlatır, esasen.. Bu bakımdan, temel bir İslâmî terim olan 'abd' kelimesinin, türkçede 'kul' ile anlatılandan çok daha geniş ve insanın da donatıldığı onca imkan ve kabiliyetlerine rağmen, ilahî bir vasfının olmadığını, bir yaratık ve 'Yaratan'ının belirlediği sınırlar içinde kalmaya mahkûm olduğu gibi bir derin mânâsının bulunduğunu ve insana, 'meşrûiyetini Allah'tan almayan hiçbir güç önünde eğilmemesi gerektiği'ni formüle eden bir 'özgürlük manifestosu'nun anahtarı olduğunu düşünüyorum. Özgürlük, lûtuflarla değil, haklılığın gücüyle ve zorla alınır..)
Allah, insan'a o kadar geniş bir 'özgürlük alanı' açmıştır ki, onu, 'Yaratıcı'sını reddetmek, ona ısyan etmek' gibi bir tercihte bulunmak yetkisiyle bile donatmış ve tercihlerinin neticesine katlanması şartiyle, dilediği gibi, özgürce hareket edebileceği geniiiş bir 'özgürlük alanı' bahşetmiştir. Bu yüzden, özgürlük, hak ve sorumluluktan önce gelir.. İnsan'a özgürlüğü verilmiştir ve hatta Yaratan'ının, insan fıtratına uygun olduğunu bildirdiği emirler manzûmesi olan vahyî bilgileri kabul edip etmemek de, insanın özgür iradesiyle olması halinde geçerlidir.. Kişi, o ilahî teklifi, reddederse, neticelerine katlanır; kabul ederse, onun da sorumluluklarını yerine getirir ve ni'metlerine de nail olur..
Böyle olunca da, kişinin (yani, özgürlük ve haklarını kullanmak yaşına gelmiş insanın), neyi, nasıl yapacağı hususunda kendisine seçtiği temel ölçüler konusunda; kendisine hizmet etmesi varolduğu kabul edilmesi gereken bir sosyal üst-yapı kurumu olan devletin veya o devletin kanunlarının, o inançla zıdlaşan hükümlerinin olması halinde, bu gibi sosyal düzenleme tasarruflarının, insanın özgürlüğünden ve inancından daha temel bir yaptırım gücünün olamayacağının kabulü de, mantıkî bir gerekliliktir.. İnsan, 'rüşd' yaşına gelinceye kadar, ana-babasının yönlendirmesinde yetişir.. Devlet, bu alanda, aileye ancak, yardım edici bir fonksiyon yüklenebilir; esir alıcı değil!.
Sosyal bir varlık olan ve cemiyet halinde yaşamaya mecbur olan insanın hayatını sürdürebilmesi için oluşturulması mantıken de zarûrî olan devlet mekanizmasının, kişinin temel özgürlük ve haklar alanına müdahale yetkisi kabul edilemez. Edilirse, o devlet, hürr bir toplumun iradesiyle ve kendisine hizmet için oluşturduğu bir sosyal düzenleme ve hizmet mekanizması olarak değil, bir zorbalar güruhunun, toplumun ekseriyetini kendi iradesine zorla boyun eğdirdiği bir zulüm mekanizması olur; 'Cumhûriyet' adını taşısa bile..
Amma, TC örneğinde olduğu gibi, bazı devlet şekillerinde, toplumun, jakoben/tepeden inmeci zorlamalarla ve başkalarının istediği şekilde yaşaması öngörülür.
Buradan, ülkemizde yıllardır süren günlük bir tartışmaya da geçebiliriz..
19/20 Kasım gecesi, CNN Türk'te, 'İslâmî örtü' yasağıyla ilgili olarak 'Ayşe Böhürler, Tarhan Erdem, Nur Vergin, Zafer Püskül' gibi isimlerin katıldığı bir açık oturumda, ortaya konulan görüşlerden pek çoğu, bir 'diktatörlük ve esaret alkışçılığı'nın, laik jakobenlik hecmelerinin tekrarıydı.. Hele Tarhan Erdem'in, 'Türbanlılar bir baskı sonucu başlarını örtüyor. 10-15 yaşlarında bir kız çocuğu kendi iradesiyle örtünmez (?) Devlet, böyle bir baskı uygulayan ailenin elinden gerekirse, o çocuğu alıp, sığınma evlerinde barındırmalı.. (?) Eğer, bir kadın, 18 yaşına geldiğinde örtünmek istiyorsa, o kendi iradesidir, ama, başı kapalı bir hâkimden, adâlet nasıl beklenebilir ki?' diyebilmesi, mes'eleyi ve nasıl bir 'mütegallibe ve zorba zümresi' ile karşı karşıya bulunduğumuzu bir daha göstermiştir; bütün laik-kemalistlerin dünyasını yansıtan bir bakış açısıyla..
'Başı örtülü bir hanım hâkimden adâlet beklenemeyeceği'ni ileri süren bir kafa karşısında, bütün bir millet, bir avuç laik-mütegallibe zümresinden nasıl adâlet bekleyebilir? Asıl düşünmemiz ve kırılması gereken tasallut, budur! Bu zorbalığı kırmaya mecbur değil, mahkûmuz; özgürlüğümüz buna da bağlı!
Selahaddin Çakır [/B[B]/Vakit Gazetesi


Bu mesaj 1 kez ve en son Teyakkuz tarafından 28.11.2005 - 21:14 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 28.11.2005 - 21:12
Teyakkuz üyenin diğer mesajları Teyakkuz`in Profili Teyakkuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: SIGARA UZERINE !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Teyakkuz su an offline Teyakkuz  
14 Mesaj -
Kardeşimiz sigaranın içeriklerini maşaAllah çok güzel sıralamış.Allah razı olsun.Bihaber kardeşimiz haramdır demiş yalnız direk haram demek uygun değil.Çünkü sigara içmek harama yakın mekruhtur..Direk haramdır demek doğru değil bence.Umarım bırakmayı düşünen kardeşlerimiz biran evvel bırakırlar...


Bu mesaj 1 kez ve en son Teyakkuz tarafından 02.09.2005 - 11:28 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 02.09.2005 - 11:27
Teyakkuz üyenin diğer mesajları Teyakkuz`in Profili Teyakkuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1012 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Maksat kelam ol.. (54), betl_22 (37), erdogan955 (69), adaletli (55), erdoganisik (53), osman.d. (51), mehmetyz (44), yucelirfan (43), yazioba (53), °*°SiBeL°*° (32), haydem (45), ORGENERAL (43), yolcu_38 (44), karadað (51), cumali ak (43), adnanmuzaffer (70), MEMOLÝ2 (64), saara (31), plumbi (44), zeynebiye29 (43), mdemirbasci (50), muhammed_fatih (571), meslus (50), adnan65 (59), kýr&yacu.. (51), elisranur (40), ben_ölecem (44), asayan (49), yakamoz_38 (40)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.58546 saniyede açıldı