budesonide ivermectine chloroquine stromectol generique plaquenil imdur imigran imitrex imodium imuran imurek inderal la inderal index indocin sr indocin inegy intagra iscover isoptin isordil sublingual isordil itraderm itrop jumexal kamagra effervescent kamagra gold kamagra oral jelly kamagra soft kamagra keflex kemadrin kenacort a solubile kenacort a kenacort kenergon kessar keto med ketozol kinzal kinzalplus klacid lamictal dispersible lamictal lamisil cream lamisil
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

36 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: Allah'a Muhabbet Rasulullah'a İttiba
mirkelam su an offline mirkelam  
Allah'a Muhabbet Rasulullah'a İttiba
37 Mesaj -
Allah'a Muhabbet Rasulullah'a İttiba

Bu zamanda bir sünneti ihya ve bid'ati terk ile tarîk-i müstakîm'i bulmak, envâr-ı sünen-i Nebeviyye olmadıkça muhaldir. Ve etvâr-ı nübüvvet'i iltizam etmedikçe necât müyesser olmakda hayaldir.

Muhabbet-i Zâtiyye-i îlâhiyye'ye vusûl, Habîb-i Rabbi'l-Âlemîn'e ittiba'sız asla suret bulmaz.

"Habibim de ki; eğer Allah'ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçunuzu örtsün. Çünkü Allah çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir." (Âl-i İmran, 31) âyet-i Celîlesi buna şahid-i sadıktır.

Sallallahü Teâlâ Aleyhi ve Sellem'in gerek ibadetinden ve gerekse muâmelâtından ve gerekse âdâtından her bir umurda kendi saadetini bulmak için O'na benzemek gerektir.

Rasûl'e itâat, itâat-i Hak Sübhânehü ve Teâlâ'nın aynıdır. Zira Hak Sübhânehü ve Teâlâ:

"Kim Resûl'e itâat ederse, muhakkak Allah'a itâat etmiş olur" (Nisa, 80) buyurmuştur.

Hak Sübhânehü ve Teâlâ:

Rasûl'e itâati kendi itâatının aynı kıldı. Ve bu iki itâati birbirinden ayrı görmemek lazımdır.

Bu iki itâatin meyânında tefrika gösteren cemaatin halinden Hak Sübhânehü ve Teâlâ Hazretleri şöyle bahsetmektedir:

"Allah ve Peygamberlerini inkar ederek kafir olan, bir de Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isteyen Allah'a inanıp, peygamberlerine inanmayan (bunlardan) kimisine inanırız, kimini inkar ederiz diyen ve böylece küfr ile iman arasında bir yol tutmağa yeltenen kimseler (yok mu)? İşte onlar gerçek kafirlerin ta kendileridir. Biz o kafirlere hor ve hakir edici bir azab hazırlamışızdır." (Nisa, 150-151)

Hak Sübhanehü ve Teâlâ'nın tâatını Rasûlü'nün tâatında bilmek gerektir. Rasûlünden gayrı itâat, ayn-i dalâldır.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuşlardır ki:

* "Cenab-ı Hakk'a rızaya ermiş olarak mülâki olmak (kavuşmak) arzusunda bulunanlar bana çokça salat göndersinler."

* "Tahkîkan sizden bana en yakın olan kimse beni çokça salat ve selamla yâd edenlerdir."

* "İhtiyâcı bulunan bir şeyi te'minde zorluğa düşen bir kimse bana çokça salât ve selâm göndersin. Tahkîkan salât ve selâm gam ve kederleri izâle eyler, rızkları bollaştırır ve müşkilleri halletmek için yegâne bir vesiledir."

* "Muhakkak ki insanların en ziyade cimri olanı yanında ismim anılıp da bana salâvât ve selam göndermeyen kimsedir."

Bize olan muhabbetinden dolayı; "Allah Teâlâ Muhammed -aleyhi'ssalâtü ve's-selâm- 'i lâyık olduğu şekilde mükâfatlandırsın" diyen kimse yetmiş kâtibi bin sabah yormuş olur. Yâni bundan hâsıl olacak sevâbı yetmiş kâtib bin gün müddetle yazmakla zor bitirirler, demektir.

* Peygamber -aleyhisselam-a salât edilinceye kadar her dua yolda bekler, gitmez, kalır.

* "Allah'ın ismi zikr olunmaksızın ve bana salâvât gönderilmeksizin başlanan bir iş kesilir, kalır, batar. Bütün bereketlerden mahrum olur."

* "Kim bana bir kerre salât ederse Allah ona on salât eder. O'nun on günahım afveder. Derecesini de on kat yükseltir."

* "Kim bana günde yüz defa salât ederse Allah onun yetmişi âhiretine, otuzu dünyasına aid olmak üzere yüz hâcetini bitirir."

* "Cuma günü bana çok salât edin. Zira o gün meleklerin hazır olacağı; yahut şahidlik edeceği bir "yevm-i meşhûd"dur. Gerçek, bir kimse bana salât etmeye dursun yani salât ederse onun salâtı muhakkak bitince bana arzolunur."

* "Hakîkat, Allah Teâlâ'nın yeryüzünde seyâhat eden öyle melekleri vardır ki, onlar ümmetimden bana olan selâmı ulaştırırlar."

Allah Teâlâ hazretleri bütün halkına Peygamberi üzerine salât etmelerini ve teslimiyetle selâm getirmelerini farz kılmış ve bu farzın ifasını muayyen bir vakte hasretmemiştir. Binâenaleyh kişinin ona salât ve selâmı çok yapması ve bunu terk etmemesi vâcipdir.

M.Sami Ramazanoğlu (ks)

Ekleme Tarihi: 18.12.2008 - 21:46
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Benim Nefsim
mirkelam su an offline mirkelam  
37 Mesaj -
Allah Razı Olsun
Ekleme Tarihi: 18.12.2008 - 21:41
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Asıl Sorun: Zihniyet problemi
mirkelam su an offline mirkelam  
Asıl Sorun: Zihniyet problemi
37 Mesaj -
Bugün sizlerle, başörtüsü tartışmasının en temelindeki problemi değerlendirmek istiyorum.
O bir zihniyet problemidir.
Yazılı kurallardan öte bir zihniyet problemi...
Bence yasağı koyanlar da, yasağa maruz kalanlar da, o zihniyet dünyasında dönüp duruyor.
Nasıl bir şey bu?
Hem yasakçıların hem yasaktan mağdur olanların içinde dönüp durduğu ortak zihniyet dünyası nedir?
Çelişki gibi görünen bu yargıyı tahlil edersek hadise daha net anlaşılır.
Yasakçıların zihniyet dünyası şöyle şekilleniyor:
-Bu memleket bizden sorulur. Bu memleketin düzenini, nizamını biz belirleriz.
-Evet, 1946'dan sonra çok partili hayata geçildi, millete rey hakkı verildi ama, o rey hakkı bile bir yere kadar geçerlidir.
-Bizim her zaman, memleketin, milletin gidişini tanzim etme hakkımız mevcuttur.
-Millet zaman zaman sandığa gidip yanlışlıklar yapıyor. Ama önce sandık her şey değil. Sandıkla geleni Ankara'da diğer kurumlarımızın iradesiyle terbiye ederiz. O da mümkün olmazsa, yedekte başka terbiye edici güçlerimiz vardır.
-Bu memlekette herkes, varoluş gerekçesini, yani meşruiyyetini bize ispatlamak zorundadır. Niye okul açıyor, niye eğitim görüyor, niye inanıyor, niye inanmıyor, niye başını örtüyor, niye parti kuruyor, niye gülüyor, niye ağlıyor?
-Niyetlerini bile sorgulama, yargılama hakkımız var. Onun için herkes, niyetleri konusunda bile bize güven vermesi lazımdır.
-Biz bu memleketin asli sahibiyiz arkadaş, var mı ötesi?
İşte bir kesimin zihniyet dünyası bu.
Peki ya öteki kesim? "Mağdurlar" dediklerimiz? Onların zihin dünyasında, bu zihniyetle ortaklaşan ne var?
Şu var:
Şu, yukarda resmedilen baskıyı içselleştirme...
Sanki zımnen herkes "Sen haklısın" diyerek söze giriyor. "Benim varlığımı bile sorgulama hakkın var. Bunu kabul ediyorum" diyerek yola çıkıyor.
Ardından da masumiyet ispatına, "Ben senin için tehlike değilim" söylemine, "meşruiyyetimi tanı" yaklaşımına, "Niyetimden kuşkulanmana gerek yok" duygularına, "Yanlış yaptığımda dövme hakkını teslim ediyorum" sızlanmalarına...yöneliniyor.
"-Başınızı bağlama biçiminizi yanlış buluyorum, bir de iğne batırmışsınız. Üstelik rengi de yanlış. Bu neyin simgesi? Hangi tarikatın?" dediğinde,
"-Emriniz olur, sizin istediğiniz gibi bağlayalım" deniyor mu?
Bir tv tartışmasında başörtülü bayan, öte cenahtaki bayanın amirane sorgulaması karşısında giyim tarzının masumiyetini ispat için diller döküyor mu?
Bunun adı bir yandan baskı, öteki taraftan ise içselleştirme düzenidir...
Türkiye'de egemen düzen budur.
Baskıcılar ve içselleştirmeciler diye iki kategori oluşmuştur.
Tüm bu yargılamalar, meşruiyyet sınamaları, terbiye girişimleri karşısında, hani şu, Meclis'in bağrında yazılan "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir!" cümlesini haykırma iradesi yüreklerde depreşir mi?
Yoksa milletten yüzde 47 oy almış Başbakan dahil hep birlikte "Milletin mutabakatı var ama bir de kurumların mutabakatı alınmalı" mı deriz?
Bu ülkede bazıları, kendi oylarının, bir milyon değerinde olduğu inancındadır ve toplumun öteki kesimleri, bu çarpık hesaba inandırılmışlardır.
Tam bu yüzden Türkiye demokrasisi, sağlıklı bir demokrasi olamıyor.
Bir cola reklamı vardı.
Kovada bulunan cola şişelerinden birini alan zenci çocuk, uzaktan gelen ve elindeki cola şişesine göz diken dev zenci basketciyi görünce kararlı bir duruş sergiliyor ve şöyle diyordu: :
-Aklından bile geçirme!
Bence bu, demokrasilerde oy vererek toplum yönetimine katılan insanın duruşu olmalı.
Haklarına müdahale karşısında,
-Aklından bile geçirme, diyebilme dirayeti...
Demokrasi gerçek anlamıyla böyle gerçekleşebilir.
Bu noktada ancak düşe kalka ilerleyebildiğimiz söylenebilir.
Şu kadar darbe yemişiz, müdahale ile karşılaşmışız, bu fiili müdahaleler dışında, baskının bürokratik sistem haline gelmesi söz konusu olmuş...
Ama her şey negatif de değil.
Düşmüşüz, ama kalkmışız da...
Belki son zamanlarda, baskı cenahında gözlenen öfke,
-Artık yeter! seslerinin yükselmeye başlaması yüzündendir.
Zaman değişti.
Bir yerlerden sesler yükseliyor.
-Herkes haddini bilsin sesleri yükseliyor.
-Kimse kimseye boyun eğmek zorunda değil, sesleri yükseliyor.
-Ağzı çorba kokuyor, ayağında çarık var, fasa fiso diye nitelenen insanların çocukları devreye giriyor: Babalarından daha yüksek sesle meydana çıkıyor ve:
-Neden, hangi hakla, senin meşruiyyet kaynağın ne diye sorarak geliyor.

Hepimiz bu ülkenin onurlu, eşit vatandaşlarıyız. Kimse kimseye tahakküm hakkına sahip değil. İnsanlarımız bu bilinci içselleştirebilirse, Türkiye'de hakiki değişim o zaman gerçekleşecektir. Bunun için ümitvar olmak gerekiyor.

Allahu teâlâ dan başka kimseye güvenme."
"İnsanlar bugün överler, yarın söverler."
"Ne kadar bilgili olursan ol, bildiklerine uygun davranmıyorsan cahilsin demektir."
Ekleme Tarihi: 18.12.2008 - 21:04
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: İslam ve Batı'da Kadın
mirkelam su an offline mirkelam  
İslam ve Batı'da Kadın
37 Mesaj -
İnsanlık tarihi zalimlerin sayısız zulümleri ile doludur. Kimi mazlumlar tarihin çeşitli zamanlarında zulme tahammül zilletini çiğneyerek ilahi çağrıya “lebbeyk” deyip zalimlere karşı ayaklanmış ve bu uğurda nice zorluk ve sıkıntılara katlanmış, hatta canlarını bile bu uğurda feda etmekten kaçınmamışlardır.

İnsanlığın yarısını oluşturan kadınlar, bu zulümden paylarını almakla kalmamış hatta daha çok zulümlere uğramışlardır. Evrensel cahiliye hep kadın unsurunun olumsuz ya da erkeğe göre zayıf noktalarını ön plana çıkartmış, insan olması itibariyle erkekle paylaştığı ortak noktalardan sürekli kaçınmıştır. Bundan dolayıdır ki kadınlar evrensel cahiliyyenin kendilerine yüklemek istediği onur kırıcı tüm vasıflandırmalara karşı hem mücadele etmiş, aynı zamanda “erkeğin eşi” olduğundan onun çektiği tüm sıkıntılara ortak olmuş, onun yokluğunda aile çekirdeğinin bütün yükünü tek başına omuzlamak zorunda kalmışlardır. İster baba evindeki kız, iste eş konumunda, ister erkek kardeşin bacısı konumunda olsun erkeğe oranla layık olduğu konumda bulunamamış, zayıf, hor, kimi zaman uğursuz, acınacak bir yaratık şeklinde telakki edilmekten kurtulamamıştır.

Evrensel istikbarın uzantısı olan çağdaş (!) Avrupa medeniyetinde kadın gözyaşlarıyla ve türlü acılarla ağır bedellerin ardından özgürlüğüne (!) ve kişisel haklarına kavuştu (!) Erkeklerle eşit olduğunun bilincine vardı. Devlet dairelerinde, ticarethanelerde, fabrikalarda ve sosyal hayatın tüm sahalarında erkeğin yanında yer almaya başladı. Oysa kadın aldatıldığının ve bu alanda büyük bir zarara uğratıldığının farkında değildi. Eğer kazanımlarını ve kaybettiği değerleri, mantığının hakka dayalı ve adil ölçülerine vuracak olursa hiç kuşkusuz hüsrana uğradığını, mahvedildiğini anlayacaktır.

Materyalist medeniyetin sözde özgürlük davetçileri, kadını kandırıp onu baştan çıkardılar. Kadının bilinçsizliğini ve basiretsizliğini iğrenç yöntemlerle istismar ettiler. Onu erkekle kavgalı hale getirdiler. Kadın, erkeğe komplolar kurmakla uğraşır hale getirildi. Erkeklerle aynı işi yaptığı halde daha az ücret ödendi.

Sanayinin ve teknolojinin gelişmesiyle insanların temel ihtiyaçlarında olan artış, daha fazla mal üretimini ve üretilen malların pazarlanması sorununu gündeme getirdi. Üretilen bu malların pazarlanması ve bin bir hile ile tüketiciye kabullendirilmesi, insanların iradesiz bir tüketici unsuruna çevrilmesi için; duyguların, düşüncelerin, zevklerin, şehvetlerin, sanatın, basın yayın araçlarının tam kapasite ile hizmet altına alınması bir kez daha kapitalizmin kadın vücudundan yararlanmasını beraberinde getirdi. Fakat bu kez erkeğin bir ortağı, bayağı bir işçi olarak üretimde kadının beden gücünden değil de onun güzellik ve cazibesinden, bütün haysiyeti ve şerefini yitirerek ortaya koyduğu cinselliğinden yararlanılarak. Daha fazla kâr için kadının cinselliği alabildiğince istismar edildi. Çünkü kadın çekiciydi, müşteriyi cezp edici bir özelliği vardı.

Memleketin medenileşme ve kalkınmasını, kadınların sokaklarda çıplaklaşmasında gören tağuti yönetimler de bu sömürü metodunun yaygınlaşmasında ellerinden geleni yaptılar. Gazete ve televizyonlarda kadın, konumu itibariyle “cazibesine dayanılamayan, yürekler yakan, alımlı güzel” olarak tarif edilip baştan çıkarıcılığı ile iftihar edilen örnek kadın olarak sunuldu.

Bu tağuti güçlerin mantığında hür ve dini kayıtlardan soyutlanmış kadın modern kadındı, ve sosyal rolü de erkeğin baştan çıkarabilmekten ibaretti. Dün esir pazarlarında satılan kadının yerini bugün onu aratmayan ve gelişmiş sistemlerle genelleştiren kadın tüccarlarının sermayeleri almıştır artık. Kadının vücudu gazete ve dergilerin traj artırma silahı, üreticilerin reklam unsuru, patronların müşteri avında ortaya attıkları yem, düşünmesi istenmeyen insanlar için de uyuşturucu olarak kullanılacaktı.

Böylece insanlar düşünmeyecek, sorgulanmayacak ve bu sömürü saltanatı devam edecekti. Bunun açık örneğini batı dünyası ve sizde bazı islami ülkelerde müşahede etmekteyiz. Bütün bunlardan gaye kadını gerçek benliğinden, insanlığından uzaklaştıran cinselliğinde sanayi ve teknolojinin hizmetine sunulması büyük sermaye sahiplerinin tağutların hayvani duygularını tatmin edinmesiydi. Kadının özgürlüğü hep bahane olarak kalakaldı.

Kendilerini onurlu bir yaşama adamış, insani değer ve şereflerini koruyarak , kendilerini örten kadınlar bu tağuti güçler tarafından “gerici”, ”yobaz”, “geri kalmış” gibi isimlerle nitelendirilip çirkin, değersiz gösterildi. Bir kadın tepeden tırnağı batılı bir görünümdeyse değerli bir konuma girivermekte, ilerici, modern diye isimlendirilmektedir. İlericilik veya gericiliğin ölçüsü batılılaşma olarak gösterilmektedir. Kadının elbisesi şöyle olacak, ayakkabısı şöyle olacak veya kullandığı her şey yurt dışından gelmiş olacaktı. Yalnız kadınlar değil erkeler de “tüketici bir varlık, konumuna getirdiler. Niçin? Batıyı taklit edip sadece onların mallarını tüketmemiz için.

İster erkek, ister kadın olsun halkın değer ölçüsünün giyim, kumaş tarzına dönüştüğünü görüyoruz. İnsanlar giyim tarzı, elbisenin dikişi, makyaj ve süslenmeleriyle değer kazanıyor. Kim daha iyi giyinmişse, kim daha şık geziyorsa halkın nazarında o daha değerli ve daha bir başkaydı. Avrupa sitili makyaj yapan ve giyim kuşamını oradan aldığı ilhamla belirleyen bir kadın diğer kadınların nazarında daha değerli ve prestijli sayılıyordu. Değerler hep maddi idi, maddi şeylerle ölçülmeliydi. Kadınlara modern ve ileri kadın gibi cafcaflı isimler ve aldatıcı görünümler altında ne zulümler ve hıyanetler işlenecekti.

Mukaddes İslam dini bundan 1400 yıl önce kız çocuklarının utanç vesilesi sayıldığı ve diri diri toprağa gömüldüğü bir zamanda kadının elinden tutmuş ve ona layık olduğu konuma getirmiştir. İslam erkeğe olduğu gibi kadına da hayatın bütün sahnelerinde katılım ve müdahale hakkı vermiştir. İnsan hakları açısından kadın ile erkek arasında herhangi bir fark görmemiştir. İslam hiçbir zaman kadınların hürriyetine karşı çıkmamış, kadının bir eşya ve meta olarak algılamasına karşı çıkmış, kadının kendisinden çalınan onur ve iffetini ona yeniden iade etmiştir.

Ne yazık ki zaman geçtikçe İslam’ın dar görüş sahiplerince yanlış yorumlanması, cahillik, bilinçsizlik, ehil olmayan yöntemler, İslam’ın hızla yayılmasıyla İslam’a sokulmaya çalışan bid’ atler ve dinde var olmayan çeşitli sınır ve kuraların kadınlara zorla dağıtılması, çoğu dindar geçinen çevrelerde kadının yeniden hor, aşağılık, eli hamurlu ve eve hapsolunması gereken bir varlık konumuna getirdi. Bu durum ülkemizi sömürmek ve çıkarlar sağlamak ve bu çıkarlar doğrultusunda toplumun yapısına, siyasi ve kültürel açıdan sızmanın yollarını arayan Emperyalizm ve yerli iş birlikçilerinin işine gelmiş; kadının bu konumunu bahane edinerek “eşitlik”, “özgürlük” slogonlarının çekici cazibesinin ardına gizlenip çıplaklık ve sorumsuzluk kültürünü yaymaya ve insanlarımızın zihinlerini zehirlemeye vesile teşkil etmiştir.

Emperyalizmin yerli işbirlikçileri bu konuda ellerinden gelen yardımı esirgememiş bu vesile ile aile yuvalarının temellerini dinamitleyip toplumu manevi çöküntüye sürüklemişlerdir. Hatta bu yerli diktatörler kadınların hicab ve tesettürlerine müdahele edecek kadar ileri gitmiş, zora ve şiddete başvurmaktan çekinmemişlerdir. Kadınların “kadın özgürlüğü” ve “sanat etkinliği” kılıfları altında metaya dönüştürmek, böylece gerçek kimilğinden soyutlayarak batının maddeci felsefesinin mezbahasında kurban etmek istemektedirler.

Bu ahlaksız zihniyet kadını mahvetmekle kalmadı, ihanetler neticesinde çok geçmeden İslam ülkelerin şehirleri gazinolar ve gece kulüpleriyle doldu. Caddeler, sokaklar, parklar, eğlence ve spor merkezleri, sahiller ve benzeri alanlar sömürü düzerlerinin alçakça planının tezahür merkezlerine dönüşerek iffetsizlik, ahlaksızlık ve fesat yuvaları haline geldi. Genç nesil bu merkezlerde uyuşturularak zihinler dumura uğratıldı. Emperyalistlerin planlarından biri de gençleri fuhuş merkezlerine çekmekti ki bunda da başarılı oldular. Toplumun faal etkenleri olan gençlerimizi koflaştırarak onların beyinlerini düşünme ve tefekkür gücünden soyutladılar ki böylece insanlarımızı hiçbir şey umursamaz kayıtsızlar sürüsüne çevirsinler.

Kadınları iş hayatına çekmek istiyorlardı. Kadının çalışması, bir mesleğe sahip olmasının elbette ki hiçbir sakıncası yoktur. Ama onların istediği gibi değil tabi. Onların maksadı kadının da bir meslek sahibi olmasını sağlamak değildi. Maksatları kadını da tıpkı erkek gibi insani konumdan düşürmekti. Kadın ve erkek kesiminin tabii bir seyir içinde gelişmesini engellemekti. Çocuklarımızın doğru bir şekilde yetişmesini önlemekti. Bu nedenledir ki annelik mesleğini bizim gözümüzden düşürdüler. Bu mesleği annelerinden almak istiyorlardı. Annelerin vereceği o asil hizmeti yani gelecekti memleketin kaderini eline alacak olan çocukların eğitilmesi hizmetini önlemek istediler. Çocukların annelerinin ellerinde takva ile yetişmesini, İslami terbiye ile büyümesini, milli edeple eğitilmesini istemediler; aksi takdirde daha sonra gittikleri ilkokullarla liselerde onları asimile etmek için planlanmış propaganda taktiklerini bu özel amaçla okullara yerleştirilmiş öğretmenler ve misyonerlerin çalışmalarının netice vermemesinden ve onları emperyalizmin hedefleri yönüne doğru değiştirememekten korktular, bu nedenle kadınları sahip oldukları bu asil ve büyük konumdan dışlamayı ve ham hayallerince kadınları özgürleştirmeyi (!) planladılar.

“Kadın ne diye çocuk bakımıyla uğraşsın ki?” şeklinde propaganda da yaptılar, anneleri çocuklarından ayırmak istiyorlardı, çünkü ! Çocukları götürüp bakım yuvalarına vermek istiyorlardı. Böylece anneler de onların istediği bazı şeyleri yapacaktı. Bakım yuvalarında büyüyen bir çocuk anne kucağında yetişen bir çocuk değildir artık. Ukte ve kompleksleri olacaktır. Çocuk bakım yurtlarında tanımadığı insanların ellerinde büyüyüp annesinden uzak ve anne sevgisinden mahrum düşen bir çocuk kompleksli olmaktadır. Toplumda baş gösteren bu bozulmaların çoğu bu kompleksli çocuklardan, kompleksli insanlardan kaynaklanacaktır.

İslam’da kadın da bir insan olarak toplumun yapısında erkekle birlikte faaliyet gösterebilir, çalışabilir ama bir eşya ve meta olarak değil (!) Ne onun hakkı vardır kendisini böyle bir konuma düşürmeye ve ne de erkeklerin onun hakkında böyle düşünmeye. İslam, insanı kofluğa ve kendi özüne yabancılaşmaya sürüklemeye her şeye karşıdır. Ve onula mücadele eder.

İslam kadına büyük bir onur bahşetmiştir. İslam’a göre kadının onurunda Allah’ın hakkı vardır, insanların hakkı değil. Kadının hürmetine, mahremlik ve saygısını çiğnemek, hiç kimseye yaraşmaz. Onun haklarının düzenlenmesi ve herkesin onun makamını korumakla görevli oluşu, dinsel hükümler arasında yer alır. Örneğin; bir kimse kadının haysiyetine saldırır, onun namusunu kirletirse kesinlikle hadde tabi tutulmalıdır. Hiçbir şey, ne kocasının rızası ne de kadının kendi hoşnutluğu zâninin had cezasını kaldıramaz. Çünkü onun namusunda Allah’ın hakkı vardır. Namus meselesi mal gibi değildir; bir kimse birinin malını çalsa da malı çalınan affetse had cezası kalkar, oysa kadın ve kadının namusu böyle değildir. Maddeci batı ve doğu uygarlıkları kadının namusun, mal gibi eşya gibi görmektedir. Bu yüzden bu uygarlıklar da kocanın rızası ile suçlu aklanır, zina dosyası kapanmış olur. Tıpkı eski cahiliye döneminde olduğu gibi. Fakat hanif İslam dininin gelmesiyle birlikte ne modern cahiliye ne de eski cahiliyyeye yer yoktur.

“De ki: Hak geldi, artık batıl ne bir şey ortaya çıkarabilir, ne de geri getirebilir.” (Sebe 49)

Müslüman kadın ne kalıtımsal çehreyi ne de insanlığın en adi, en alçak, en pis düşmanlarının çıkardığı tahmili çehreyi kabul etmiyor. Müslüman kadın gelenek adıyla yüklenen ve kendi zamanına verasetle gelen şeyin İslam ile hiçbir ilgisi olmadığını biliyor. Biliyor ki o kölelik döneminin gelenekleriyle ilgilidir. Bugün Batı’dan elen şey ne “özgürlük”tür ne de “insanlık”. Ne de kadına saygıya dayalıdır. Aksine burjuvazinin uyuşturduğu, sapık-alçak güçlerin adi hilelerine dayalıdır.

Günümüz kadının sapmış ve gerici geleneklerden kurtulması için batının modernizm adıyla yaptığı sapık çağrılara olumlu cevap gereği yoktur. Onun için üçüncü bir yol daha vardır, o da İslam’dır.

Hidayet nuruyla dolu olan İslam dini, doğduğu andan itibaren kadına kültürsüz ve cehalet içinde boğulan karanlık bir gölde yaşamaktan kurtulma hakkı bahşetmiştir. Bugün de şeref ve insanlık düşmanlarının pençesinden kurtuluşun tek yolu kuşkusuz “Öz Muhammedi İslam”ın yeniden ihya edilmesiyle mümkündür. İslam’ın insanılğa hayat bahşeden yüzüne yüzümüzü dönmek ve Kur’an’ın aydınlığında, vahyin insan yetiştiren okullarında olgunlaşmakla mümkündür.

“Kim izzet ve şeref istiyorsa, bilsin ki izzet ve şeref yalnızca Allah katındadır.” (l0/65)
“Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur.” ( Necm 39)
Ekleme Tarihi: 18.12.2008 - 20:51
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Ayakkabısını Bush'un Kafasına Fırlattı!..
mirkelam su an offline mirkelam  
tebrik
37 Mesaj -
inanın duydum çok ama çok sevindim o gazeteci kardeşimi taktire şayan ve örnek bir insan yılın mucahidi bence seçilmesi allah razı olsun Elinize Saglik Te$ekkürler


Bu mesaj 1 kez ve en son mirkelam tarafından 18.12.2008 - 07:50 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 18.12.2008 - 07:50
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: DAĞ BAŞINA MI ŞEHİR İÇİNE Mİ?
mirkelam su an offline mirkelam  
37 Mesaj -
açıklamarın için tşk ederiz Elinize Saglik
Ekleme Tarihi: 18.12.2008 - 07:27
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Benim Nefsim
mirkelam su an offline mirkelam  
amin
37 Mesaj -

Ekleme Tarihi: 18.12.2008 - 07:23
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: DAĞ BAŞINA MI ŞEHİR İÇİNE Mİ?
mirkelam su an offline mirkelam  
DAĞ BAŞINA MI ŞEHİR İÇİNE Mİ?
37 Mesaj -
İki kardeştiler. Biri köyde çobanlık yapmayı tercih ederek diyordu ki:
Bu zamanda şehre gitmek, oranın günahlı hayatına karışmak çok kötü. İyisi mi, ben köyün çobanlığını yapayım, günahlardan uzak kalayım. Diğeri ise şehre gitti. Bir mahallede küçük bir tamir kulübesi açıp başladı ayakkabı tamirine.
Çoban dağda koyunları, keçileri otlatıyor, hiçbir namazını kaçırmıyor, hiçbir şekilde de nâmahreme nazar etmiyordu. Bütün gün ormanın sessizliği içinde zikirle, fikirle, şükürle yaşayıp gidiyordu. Bu sebeple de manen bir hayli ilerledi, kerametlere mazhar oldu. Düşünüyordu ki, kardeşi şehirde bir sürü günah ve nâmahreme nazar ile manen sukût ediyor. Bir ara ona acıyarak ziyaretinde bulunmayı düşündü. Otlattığı koyunlarından bir miktar süt sağıp bir bez torbaya doldurarak ağzını bağlayıp şehrin yolunu tuttu. Sora sora bir mahalledeki eskici kulübesinde kardeşini buldu. Torbadaki sütünü duvardaki bir çiviye asıp oturarak hal hatır sormaya başladı. Bu sırada bir hanım geldi, ayakkabısını çıkarıp topuğunu gösterdi. Kardeşi baktı. Tamir edebileceğini söyledi. Hanım çıplak ayakla beklemeye başladı. Kadın az sonra ayakkabısını giyip giderken ormanda görmediğini gören çobanın zihnindeki temizlik de gitmeye yöneldi. İşte o sırada yukarıdan bir şeyler dökülmeye başladı. Başlarını kaldırıp yukarıya baktıklarında bunun süt damlası olduğunu anladılar. Meğer o anda torbadaki süt de damlamaya başlamıştı.
Eskici kardeş şöyle bir baktı ve söylendi:
- İnsanlardan kaçarak dağ başında veli olmak kolay şey. Bütün mesele işte bu, insanların içinde veli olabilmekte. Anladın mı şimdi farkı?
Çoban başını sallayarak cevap verdi:
- Sen haklısın şehirli kardeşim. Demek senin manen yükselmene mani bu gibi manzaralar. Bunun için düşüş var sende. Eskici cevap verdi:
- Nereden bildin bende düşüş olduğunu?
- Baksana, bir anda düştüm senin yanında. Sen ise her gün bunlarla yüz yüze, göz gözesin. Düşmemen mümkün mü?
Eskici cevap verdi:
- İşte ben de onu söylüyorum sana. Asıl mesele bunların içinde kendini muhafaza etmektedir. Rabb'ime şükürler olsun ben kendimi şimdiye kadar muhafaza ettim, bundan sonra da muhafaza ederim, inşaallah. Çoban buna itiraz etti.
- Beni bir anda makamımdan düşüren manzara seni her gün neden düşürmesin? Sen çoktan düşmüşsün de haberin bile yok. Eskici buna bir cevap vermek istiyordu. Bunun için şehadet parmağını ağzına götürüp dilinin ucuyla ıslattıktan sonra doğruca torbanın süt akan yerine Bismillah diyerek bastırdı. Bir de baktılar ki, şıp şıp diye akan süt anında kesildi. Birbirlerine bakıştılar. Bir anlık sessizliği yine çobanın feryadı bozdu. Kucakladığı kardeşine şöyle diyordu:
- Sen haklıymışsın şehirli kardeşim! Asıl mesele, dağ başına kaçmak değil, insanlar içine girmek, onların arasında durumunu muhafaza etmekmiş.

Siz ne dersiniz bu olaya? Dağ başına mı gitmeli, yoksa şehir içinde mi muhafaza olmalı?
Ekleme Tarihi: 17.12.2008 - 09:49
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: nefsin çözümü
mirkelam su an offline mirkelam  
nefsin çözümü
37 Mesaj -
1-Nefsi uyandıracakHaram ortamlardan uzak durrak öncelikle nefsi uyandırmamaya gayret.(Fiziksel ve sanal ortamlar)
2-nefsi azdıracak macunvari yiyecekleri çok yememek veya oruç tutmak.
3-Manevi ortamlara sık sık giderek manevi silahlarımızı geliştirmek.
4-Manevi Şirketler hükmündeki Cemaatlerden(Cemaat Taassubu Yapmadan) birine intisap.ki hem günahlarla savaşan manevi cihazların tamir ve bakımını yapmak hem de hayırdada hissedar olarak terazinin hayır kefesini lehimize çevirmek.
5-Unutulmamalıdır ki Sonuçta pişmanlık olduğu sürece yüzbininci günah olsa da affolma ümidi vardır. Sakın affolmaz düşüncesiyle tevbeden kaçmayalım.
6-kurtulamadığımız günahlara pişmanlık ve tövbenin yanında hemen akabinde üstünü örtecek hayırlar işlemek.
7-Günah işledikten sonra günahımızı düşünüp diğer insanlara mütavazi olmamız gerektiğini anlamak.
8-Dışarıda ve sanal ortamdaki haram sahnelerde şunu düşünmek: Aslında nefis gördüğü haram sahnede aktif olmak istemektedir. göz ise sadece bakmaktadır bu ayrılık da nefse büyük acı vermektedir. Ey nefis gör ki acısız zehirsiz bir helva helal olan helvadır.
9-Müslüman neden günah işler? Kafirle bu konudaki farkı nedir? Elcevap:Müslüman Allahın Rahmetinin çokluğunu düşünerek sonradan tövbe ederim fikriyle günah işler. Ancak bu şekilde farkında olmaden çoooook büyük manevi zevkleri ve dereceleri kaçırır
da farkına varmaz. Bu manevi zevklerden mahrum olan da ibadetinden zevk almaz bazen ibadeti bırakıp temelli kendini uçuruma yuvarlar. (Allah Korusun)
10-Kötü arkadaşlardan (Allahı hatırlatmayanlardan) uzak durmalı.
11-Evlenerek nefis bir nebze susturulabilir.
12-Ölümü düşünmek. Baki cennetlerde bekleyen hurileri ve elemsiz hastalıksız hayatı düşünerek akşam yövmiyesini alacak umuduyla canla başla çalışan amelenin umudunu taşımak ki dünyadaki peşini de huzurdur.
13-Başarı ümidini kaybetmemek. Ömür boyu yeni temiz sayfalar açmaya gayret etmek.
Ekleme Tarihi: 17.12.2008 - 09:45
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Benim Nefsim
mirkelam su an offline mirkelam  
Benim Nefsim
37 Mesaj -
Benim Nefsim

Ruhuma bir kefen bezi yeter de;
Yetmez aç nefsime sırma ve ipek.
Çare yok yüzünden düştüğüm derde,
Yesem de toprakla karışık kepek.

Güneşle bir tutsam girmez hizaya,
Dar bulur sığmam der dipsiz fezaya.
Kuyruk sallar, sonra hırlar ezaya,
Benim nefsim, benim nefsim ne köpek!

Necip Fazıl Kısakürek
Ekleme Tarihi: 17.12.2008 - 09:39
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ahir zamanda kız babası olmak
mirkelam su an offline mirkelam  
ahir zamanda kız babası olmak
37 Mesaj -
Bugün kendisini biraz yorgun hissediyordu. Yataktan kalkmakla kalkmamak arasındaki tereddüt zihnini o kadar yormuştu ki, saatlerce uyuması ona fayda vermemişti.

Ne yapacağını bilmeden yataktan doğruldu.

Elini yüzünü yıkamak için banyoya doğru giderken, hep aynı soru zihnini meşgul ediyordu. Bu devirde çocuk sahibi olmak akıllıca birşey miydi? Yarının ne olacağını bilmiyor, planladığı şeylerin hep tersi çıkıyordu.

Aslında eşi hamile olduğunu söylediğinde ne kadar da mutlu olmuştu. Yüzünde mutluluktan neredeyse çiçek açacaktı. Şimdi ne olmuştu da bu kadar canı sıkılmış ve üzülmüştü?

Hayalini bir erkek çocuk süslüyordu aslında. Doktorun bebeğinin cinsiyetinin kız olduğunu söylemesi biraz canını sıkmıştı. Aslında Allah’ın takdirine karşı şekva etmek gibi bir niyeti yoktu. Herşeyden önce sağlıklı olması yeterdi doğacak kızının.

Amaçsızca salona doğru yürüdü. İlk gördüğü yere oturdu. Nerede okuduğunu hatırlamadığı birşeyler geçti zihninden:

“Cahiliye devrinde doğan çocuğunun kız olduğu söylendiğinde öfkeden kudurur, ne yapacağını bilemezdi babalar. Hele onu doğuran anneye neler denirdi. Biraz büyüyüp adım atmaya başlayınca, kız çocuğuna yapılması gereken yapılmalıydı.

Eşine, çocuğu dayısına götüreceğini söyleyen baba, eşinden çocuğunu hazırlamasını isterdi. Anne, dayıya gitmenin ne anlama geldiğini bilir, ama kaderine de isyan edemez, sessizce ağlar, dayısına gitme bahanesiyle yuvadan koparılan yavrusunun bir daha yuvaya dönmeyeceğini bilirdi.

Buna rağmen yerleşik âdetlere isyan edemez, denileni yapardı. Bir gün kız çocuğu olan biri bu zor, zor olduğu kadar da aşağılık işi yapmak için niyetlendi. Annesinin özenle hazırladığı yavruyu elinden tutarak çöle doğru yürümeye başladı.

Bir müddet sonra tenha bir yerde, olduğu yeri kazmaya başladı. Bunu oyun zanneden çocuk da neşe içerisinde babasına yardım ediyordu, başına geleceklerden habersizdi. Baba, çocuğunun boş bulunduğu bir anda arkasından ittirdi kazdığı kuyuya.

Bu sırada çocuk babasın elini tuttu ve ‘Babacığım, babacığım’ diye ağlamaya başladı. Adam o kadar taş kalpliydi ki, bu yalvarmaya rağmen utanç içerisinde gezmektense üzerine düşen(!) bu görevi soğukkanlılıkla yerine getirmeyi tercih etti.”

Bir anda irkildi. Bu kadar zalim bir çağda yaşamadığı için kendisini çok şanslı hissetti. “Böyle bir işi yapmak zorunda kalsaydım ne yapardım?” diye düşündü. Vicdanı o kadar sızlamıştı ki, oturduğu yerden kalkarak pencereye doğru yürüdü.

Dışarıda okula yetişmeye çalışan çocukları gördü. Kızlı-erkekli, aceleyle okula yetişmeye çalışan çocuklar mutluydu.

Kendi kızı da büyüyecek, okula gidecekti. Bir an Asr-ı Saadeti düşündü. Efendimizle şereflenen bu asırda mahallesiyle, sokağıyla her yerde onun ve kutlu sahabesinin havası esiyordu. O yüzden bu atmosfere emanet edilen her çocuk şanslıydı. Yetişirken ve yaşarken dünyanın ve çevrenin kirinden rahatlıkla korunuyordu. Ya şimdi?

Görünür olmanın herşey demek olduğu ahir zamanda, genç olmak çağın kurtlarıyla yoldaş olmak demekti. Modernitenin işgal kuvvetlerinin öncüsüydü kızlar. O, işgal etmek istediği zihinleri kadınlar üzerinden uyuşturuyordu. İlgili ilgisiz her tanıtım kampanyasının promosyonu güzel, alımlı ve genç kadınlardı.

Kadınlar, hem hedef kitleydi, hem de pazarlanan ürünün cazibe aracıydı. Model olarak kurgulanan bol makyajlı, zayıf ve uzun boylu kızlardan biri olmak, nice genç kızın rüyasıydı. Onlara benzemek için her yol deneniyor, olmadıkça tarifi imkânsız acılarla yaşamaya çalışılıyordu.

Her türlü ‘izm’in idraklerde yeşermesi için dişilik hep ön safta sürülüyordu sahaya.

Amaçsızca dolaştı salonda. Beynini kemiren düşüncelerden sıyrılmak umuduyla televizyonu açtı. Bol gürültülü, herkesin herşeyi bildiği kadın programları vardı ekranda. Biraz seyretti. Kadınların televizyonda görünme adına yaptıkları maymunlukları görünce midesi bulandı. Çocuğu da büyüyecek, belki de bunları izleyecekti.

Narin bir çiçek gibi olan yavrusunu, yetiştirirken bunlardan nasıl uzak tutacaktı? Emanetinin, Emanet Edene yaraşır bir kul olması için değerlerin değersizleştiği bu çağda ne yapacaktı? Şarkıcı olmak için evden kaçan, sonra da tüketim malzemesi olmuş bir zavallının çığlıkları yankılandı kulaklarında. Herkes kızın ailesini sorumlu tutuyordu. Bu çağda onun isteklerine kulak vermediği için tek suçlu onlardı.

Çünkü genç görünümlü yaşlı teyzeler öyle söylüyordu. Bu çağda herkes özgür olmalı ve özgürce herşeyi yapmalıydı. Çağın gerisinde kalmış âdetlerle çocuk yetiştirince böyle oluyordu...

Nasıl bir çağda yaşıyordu ki, inançlar bu kadar gerisinde kalıyordu zamanın! Ama mezarlıkların her saniye dolmasına bir çare bulamamıştı çağın değerleri. Çocuğu terbiye etmek için ille de modern değerler kullanılmalıydı.

Sonra, modern yetiştirilen çocukları düşündü. Kariyeri için onurunu ayaklar altına almış, sahte başarılarla hayata tutunmaya çalışıyorlardı.

Moda denilerek ve dişiliği ön plana çıkarılarak bütün hayvanî gözlerin önüne sürülen kızlar aklına geldi. Yaşları küçüktü, ama dünya denilen sahnede zamanın değerlerinin kölesi olmuşlardı ve çıkmaz bir sokakta yol alıyorlardı.

Nasıl birşeydi bu çağda kız babası olmak?

Herkesin dünya adına hesabının olduğu bu âlemde kızını nasıl yetiştirecek ve kime emanet edecekti?

Can sıkıntısı daha da arttı. Televizyonu kapattı hırsla ve ne yapacağını bilmeden ayağa kalktı. Kız babası olmak zordu bu çağda. Çocuğunu diri diri gömen babayla devrinin babalarını karşılaştırdı. Kızını toprağa gömen baba, bunu belki de yaşadığı zaman dilimlerinde kızının uğrayacağı sıkıntıların acısını görmemek için yapıyordu.

Ama şimdi kızının kariyerinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen ve hiçbir önlem almadan sokağa emanet eden devrin babaları ne kadar insaflıydı!

En önemlisi, kendisi ne yapacaktı?

Bu düşüncelerle âhir zamanda kız babası olmanın zorluğu mıh gibi kafasına çakıldı. Çaresizlik içinde ağzından dökülen dualarla Allah’a yakararak bu zor zamanda kendisinin ve ailesinin ve en önemlisi doğacak kızının doğru yoldan ayrılmamasını temenni etti.

Sessizce eşinin yanına vardı. İyi ki o vardı yanında. Kızının bu zamanda en büyük yoldaşıydı.

Ya annesi ve babası olmayan çocuklar ne yapacaktı?
Ekleme Tarihi: 17.12.2008 - 09:34
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: YOKSUL VE ZENGİN
mirkelam su an offline mirkelam  
esselamun aleykum
37 Mesaj -
ewet değerli kardeşim güzel paylaşımın işin tşk ederim allah razı olsun.güzel konu idi günümüze ışık tutacak bir misaldı.Elinize Saglik
Ekleme Tarihi: 17.12.2008 - 09:07
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Arkadaşlar iyilik yapmada...
mirkelam su an offline mirkelam  
biiznillah
37 Mesaj -
allah cc razı olsun sizden ve ümmedi muhametten birbirimize dua edelim inşallahAllah Razı Olsun
Ekleme Tarihi: 15.12.2008 - 14:51
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Bozuldu Nesil
mirkelam su an offline mirkelam  
ya rab bizi nefsimize yenik düşürtme!
37 Mesaj -
sağolun ablam sizdende allah cc razı olsunTe$ekkürler Elinize Saglik
Ekleme Tarihi: 15.12.2008 - 14:46
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Selat-u selam olsun
mirkelam su an offline mirkelam  
37 Mesaj -
allahın selamı selameti has dostların üzerine olsunTe$ekkürler
Ekleme Tarihi: 15.12.2008 - 14:42
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: modern tesetür
mirkelam su an offline mirkelam  
ewet acı ama?
37 Mesaj -
sağolun değerli kardeşimAllah Razı Olsun
Ekleme Tarihi: 15.12.2008 - 14:39
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Asalet & Terbiye
mirkelam su an offline mirkelam  
Asalet & Terbiye
37 Mesaj -
Firavun'un kahinleri, saltanatı yıkacak çocuğun dünyaya geldiğini kendisine haber verdiler. Firavun ölmemek için öldürmek sevdasına kapıldı. O sene dünyaya gelen erkek çocuklarını, kılıçtan geçirtmeye başladı. Cellatlar; sokak sokak, ev ev dehşet ve ölüm saçıyorlardı.
Kadının biri, doğum sancıları başlayınca, mağaraya vardı ve çocuğunu orada dünyaya getirdi. Çocuğunun , gözünün önünde öldürülmesinden korktuğu için orada bırakarak evine döndü. Mukadderatı ile başbaşa kalan çocuğu, Cenab-ı Hakk'ın emriyle, Hz.Cebrail besleyip büyüttü.

İlk fırsatta mağaraya koşan kadın, çocuğunu hayatta bulunca sevindi, onu emzirip doyurdu ve tekrar evine döndü. Günler böylece geçerek küçük büyüdü ve sonunda Hz.Musa'nın kavmini, altından buzağıya taptıran kimse bu çocuk oldu. Adı Musa.

Samira kabilesine mensup bulunduğu için, kendisine Samiri lakabı verilmiştir. Asalet olmayınca, Cebrail aleyhiselamın verdiği gıdaya ihanet etti.

Diğer bir Musa da Allah'ın Kelimi, Peygamberi ve Firavun'un helakinin zahir planda sebebi oldu. Cenab-ı Hakk, onu Firavun'un sarayında ve kucağında büyüttürdü. Hz.Musa'nın annesi, kalbine gelen bir ilhamla oğlunu bir sandık içine koyarak Nil'in akıntısına bıraktı. Nil'in kıyısında yapılmış sarayının balkonunda, karısı Asiye ile birlikte oturmakta bulunan Firavun, nehirden gelmekte olan sandığı yakalatıp açtırdı. Derhal, içinden çıkan küçük Hz. Musa'yı öldürtmek için emir verdiyse de Asiye buna mani olarak:


- Benim için de, senin için de bir göz bebeği! Onu öldürmeyin. Olur ki, bize faidesi dokunur, yahut onu evlat ediniriz, dedi.


Netice itibariyle Firavun'un büyüttüğü Musa; Peygamber oldu ve Firavun'un saltanatını yıktı. Bir Arab şairi, aslet olmayınca terbiyenin fayda vermeyeceğini dile getiriken:

Fe Musa'llezi rabbahü Cibrilü kafirün
Ve Musa'llezi rabbahü Fir'avnü mürselü


demiştir. Yani: "aglaAsalet olmadığı için) Cebrail'in büyüttüğü Musa kafir oldu ve (asil bir soya sahip olduğu için) Firavun'un beslediği Musa ise Peygamberdir"
Ekleme Tarihi: 15.12.2008 - 14:13
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Arkadaşlar iyilik yapmada...
mirkelam su an offline mirkelam  
Arkadaşlar iyilik yapmada...
37 Mesaj -
Biz insanlar bu dunyaya gayesiz gelmedik onun için hayatta olduğumuz müddet içinde iyi işler yapıp daima benlik duygusunu egale edip kardeşçe milletçe muslumanca birlik ve beraberliğimizi pekiştirip hayatın olumsuzluklarına karşı direnç gösterelim.bunlar için yapılması gereken şeyde kuranı kerimi kendimize şiar edinerek yolumuza devam edip her zaman iyi işler yapmaya özen gösterelim. Benim sizlerden isteğim bu. Gençliğimizi iyi yerlerde bize ahiretimizi kazandıracak yerlerde harcayalım.ALLAH BİZLERİN BİRLİK VE BERABERLİKLERİNİ DAİM EYLESİN. Amin...
Ekleme Tarihi: 15.12.2008 - 14:02
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: modern tesetür
mirkelam su an offline mirkelam  
modern tesetür
37 Mesaj -
Askeriyede savaş anında her asker bir "sütre" gerisinde yatar, oradan ateş eder.

Kore'den gelen bir subay, bir taş göstermiş, "Beni kurtaran bu taştır." demiş. Savaşırken o taşın arkasında yatmış. Bir iki kurşun o taşa değip sekmiş, böylece o arkadaş vurulmamış.

Sütre ve tesettür aynı kökten gelir. Setr... Yani örtmek...

Nasıl ki askerler savaşta sütre gerisinde yatarak korunur, Müslüman hanımlar da tesettürle kendilerini düşmanlardan korurlar. İstisnalar kaideyi bozmaz.

Bir zamanlar modernizme uyarak hızla açılan Amerika gibi ülkeler şimdi tesettürün çarelerini arıyorlar. Amerikalılar bir zaman çıplaklıkta sınır tanımayarak çıplaklar kampı bile kurdu. Sonra baktılar ki soyunmak felaket getiriyor, hiç faydası yok, babasız çocukların sayısı her geçen gün artıyor; şimdi de müstehcenlikle mücadeleye başladılar. Çünkü haramlar, insanı çökerttiği gibi aileyi ve milleti de çökertir.

Bazı insanlar gözlerini, güzellik aramak için kullanır. Güzel bir çiçeğe baktığı gibi güzel bir kadına da bakar. Çiçeğe bakar, "Bu ne güzel bir çiçek!" der alır. Güzel kadın da hoşuna gitmişti...

Videolar, resimler, filmler, internet müstehcen resim göstererek insanlığı çökertmek istiyorlar. Ya onlara bakmayacağız veya onlar ortadan kalkacak! Eğer onlara bakarsak koyunun ota koştuğu gibi, sineğin tatlıya koştuğu gibi insan da harama yapışır; maddeten ve mânen ölür.

Gözü yaratan, gözün baktığı yeri görür. Harama bakan, gözüyle avlanmıştır. Sanki onun bakışı ip olur, kişiyi baktığı şeye bağlar. İnsan da ister istemez o yöne gider. Bu sebepten harama bakmamak lazım.

Otobüsteydim. Önde oturan yolcu, gazeteyi açmış bakıyor. Gazetede bir resim var. İçimden dedim ki: "Allah'ım, bu resme bakmamı haram etmişsin; işte ben de başımı çevirdim!"

Nefse hakim olmak kolay değil. Fakat zoru başarmak mesele...

Tesettürde renk sınırlaması var mıdır?

En başta örtünen insan örtüsünün manasını bilecek. Şeffaf bir kumaşla örtünme olmaz. Penye gibi vücuda yapışan bir kumaşla, yanar döner parlak renkli elbiseyle tesettür olmaz. Böyle giyinenlerle insan gözü muhakkak alaka kuruyor. Elbiseyi inceleyeyim derken, vücut hatlarına kayılıyor... Bir hanım tesettürde fakat elbisesi diyor ki, "Bana bak!" Bu olmaz! Rengin önemi yoktur yeter ki, kişiyi cazip göstermesin. İnsan kendini Allah'a beğendirmeye çalışmalı. Önemli olan bu. Mesela bir hanım manto almış. Kimisi bu mantonun rengini beğenmez, kimisi biçimini, kimisi düğmelerini beğenmez. O hanım şöyle soracak kendine: "Bu mantoyu Allah beğenir mi?" O'dur önemli olan. Bol mu? Uzuvları belli ediyor mu? İçini gösteriyor mu? Rengi canlı mı?

Bir kadının iffetli sayılabilmesi için, örtünmesi yeterli değildir. Kadının bakışları, yürüyüşü, hareketleri... Bunlar tesettürü oluşturan bütünün parçalarıdır. Kur'an'da tesettür, "cilbab" diye geçer. Yani kadının kafasından bir örtü bırakacağız, işte oldu cilbab...

Şimdiki hanımlar, modern tesettürlü (!) Modernizm Avrupa'ya aittir. Kanımca böyle hanımları imanları kurtaracak... "Efendim ben öyle kapanamam." Kapanma. O zaman gelecek tehlikelere de razı ol.

Kapalı bir hanım, yolda giden diğer bir kapalı hanımı durdurmuş, şöyle demiş: "O kadar güzel kapanmışsın ki, çok cazip görünüyorsun!"

Ceylanı güzelliği için vururlar. En güzel meyveye çok taş atarlar. Altın, değerli olduğu için onu ateşe atıp eritirler. Elmas yontuldukça kıymetlenir. Geyikleri boynuzları için avlarlar. Bazı hayvanlar kürkleri için acımasızca öldürülür. Birçok değerlere sahip olanlar, birçok felaketlere uğrayabilirler. İslamiyet, dünya ve ahiretimizi cennet etmek için vardır. İslamiyet'in dışına çıkansa, avcının ağına düşer!

Tesettür, kadının cazibesini artırması değildir!
(HEKİMOĞLU İSMAİL)
Ekleme Tarihi: 15.12.2008 - 14:00
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Selat-u selam olsun
mirkelam su an offline mirkelam  
Selat-u selam olsun
37 Mesaj -
Hamdolsun alemlerin Rabbi olan Allah'a!
Hamdolsun Rahman olana, Rahim olana!
Hamdolsun kendisinden başka ilah olmayana
Hamdolsun hakimiyette ortağı bulunmayana
Hamdolsun, bizleri yoktan var edene, yeryüzünde halife kılana
Hamdolsun Rasûller gönderene, kitaplar indirene!

Ve... Selam olsun gönderilen bütün Rasûllere!
Selam olsun, bizlere Allah'ın âyetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten kutlu elçilere!
Selam olsun, kalplerimizi, beyinlerimizi her türlü pislikten arındıranlara!
Selam olsun, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için çırpınıp duranlara!
Selam olsun, insanları insanlara kulluktan kurtarıp, Allah'a kul yapanlara!
Selam olsun, nemrudların, firavunların yakasından yapışanlara!
Selam olsun, tağutlarla nasıl mücadele edileceğini bizzat gösterenlere!
Selam olsun, Rablığa kalkışan, İlahlığa yeltenenlere haddini bildirenlere!

Selam olsun Adem'e,
Selam olsun Nuh'a
Selamun ala Nuhin fil alemîn
Selamün ala İbrahim
Selamün ala Musa ve Harun
Selamün ala İlyasîn
Selam olsun İshak'a, Ya'kub'a,
Selam olsun güzel yüzlü Yusuf'a
Selam olsun Davud'a ve Süleyman'a
Selam olsun aziz şehid Yahya'ya, Zekeriyya'ya!
Selam olsun Meryem oğlu İsa'ya

Ve... Selam olsun Allah'ın son Rasulüne!
Selam olsun dünya kuruldu kurulalı beklenene!
Selam olsun ümmetten ümmete anlatılan, anlatılan ve yolu gözlenene!
Selam olsun İbrahim'in duasına,
Selam olsun İsa'nın müjdesine,
Selam olsun Amine'nin rüyasına!
Selam olsun mazlumların sahibine,
Selam olsun kimsesizlerin kimsesine,
Selam olsun garipleri, mustazafları kanatları altında toplayana!
Selam olsun Bilal'in arkadaşına,
Selam olsun Ammar'ın arkadaşına,
Selam olsun Selman'ın arkadaşına!
Selam olsun, bir yere giderken yerine İbn Ümmü Mektum'u vekil bırakana
Selam olsun evinde peş peşe iki gün doyasıya buğday ekmeği yenmeyene!
Selam olsun vücudunda dalga dalga hasır izleri olana!
Selam olsun, elinde veya evinde bulunanı dağıtmadan gözüne bir türlü uyku girmeyene!

Selam olsun Allah davetçisine,
Selam olsun ışıl ışıl aydınlık saçan 'Sirac-ı Münîr'e!'
Selam olsun, hüzünlenince "vela yahzünke-üzülme!" diye Allah'ın teselli buyurduğuna!
Selam olsun Rabbin terbiye ettiğine, hem de öylesine güzel terbiye ettiğine!
Selam olsun güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilene!
Selam olsun ahlâkı Kur'an olana, hayatı Kur'an olana!
Selam olsun, yüzü bir genç kızdan daha çabuk kızarana!
Selam olsun kendisine uyulmaktan başka çıkar yol olmayana!
Selam olsun kendisine yaklaşıldıkça Allah'a yaklaşılmış olana!
Selam olsun yeryüzünde en çok sevilene!
Selam olsun aşkın ve muhabbetin kaynağına!
Selam olsun, hayatın kendisiyle anlam kazandığına!
Selam olsun Medine'nin bağrına bastığına!

Selam olsun Hatice'nin, Aişe'nin yârine.
Selam olsun Zeyneb'in, Ümmügülsüm'ün ve Rukiyye'nin babasına.
Ve selam olsun Fatıma'nın babasına!
Selam olsun Hasan'ın dedesine, Hüseyin'in dedesine!
Selam olsun Üsame'yi bunlardan hiç ayırmayana!

Selam olsun yeryüzü kendisine mescid kılınana!
Selam olsun, korkusu düşmanlarının kalbine bir aylık yoldan salınana!
Selam olsun, öfkelenince alnının ortasında bir damar kabarana
Selam olsun, gördüğü bir haksızlıktan dolayı derhal ayağa kalkana ve o haksızlığı gidermeden oturmayana
Selam olsun, kıyamete yakın elinde kılıcıyla gönderilene!
Selam olsun, rızkı mızrağının ucunda kılınana!
Selam olsun, seyyidel evvelin vel ahirîn olana!

Ve selam olsun o Rasûlün günümüzdeki sevdalılarına!
Selam olsun o Rasûlün günümüzdeki şahitlerine, vahyin şahitlerine, Hakkın şahitlerine!
Selam olsun, peygambersiz geçecek bütün zamanların Allah'ın yeryüzündeki şahitlerine!
Selam olsun, Muhammed Aleyhisselam ile gönderilen nûru bugüne yansıtanlara!
Selam olsun, yurtlarını, yuvalarını Muhammedî nur ile aydınlatanlara!

Selam olsun hayatın bütün alanlarına, zamanın bütün dilimlerine Muhammedî nuru taşıyanlara!
Selam olsun, gündemleri her daim İslam olanlara, İslamsız edemeyenlere!
Selam olsun, hep İslam'ın sancısıyla kıvranıp, Müslümanların derdiyle dertlenenlere!
Ekleme Tarihi: 15.12.2008 - 13:56
mirkelam üyenin diğer mesajları mirkelam`in Profili mirkelam Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 643 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
kilimlili67 (47), EnToRia (39), cihankarasan (56), rahmali (60), beyazyol (44), hmurat (50), Sweet-Bircan (31), calinan_kalp (43), bobmalley (34), kerim71 (50), talip-ibrahim (38), kan-ka (50), behlül72 (52), n.nakla61 (40), yasinbirel80 (44), zuhre yildirim (44), SnNmMc (37), tarik82 (42), akin123 (37), MertTurk (43), *hira* (35), zaferburgu (49), mademney (42), esli (61), sipahii (43), gokhan (46), ISLAM_GUNESI (40), veteriner54 (42), meryem03 (40), engino (46), yol_cu (42), koyuncu339 (39), fizikcimrt (49), fgdibo (36), salem (46)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.54042 saniyede açıldı