generique stromectol stromectol generique plaquenil generique kaletra colchicine oxytrol pamelor pantozol parafon parexat pariet parlodel paronex paxil cr paxil penegra pentoxi pepcid pepcidine periactin persantine pharmaquine phenhydan phoslo pirocam pirosol pk merz plavix plendil pletal podomexef ponstel pradif prandin precose premarin prevacid priligy prilosec primacton primolut n primolut nor principen prinil probalan prodafem
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

80 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (4): (1) 2 3 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: TÜRK TELEKOM NEDEN SATILDI ??
*selsebil* su an offline *selsebil*  
RE: NE MUTLU ÜLKEMİN GERÇEĞİNİ GÖREBİLENLERE...
81 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı Berraksu1

MUHTAZAF ve SELSEBİL kardeşlerim ülkenin gerçeklerini anlamayan, anlayamayan kardeşlerimizin hali beni ne kadar üzüyorsa, sizin gibi akıl ve gönül gözü açık kardeşlerimin varlığıda o derece içime ferahlık veriyor.

Allahtan niyazım odur ki sizdeki bu uyanık hal ülkemin geneline yayılsın, ülkenin istikbali daha fazla kararmadan gereken hamleler yapılsın.

Her daim var olun, Allah beraberinizde olsun...








Alıntı
Orijınalı HaNýMeLi

Alıntı
Orijınalı *selsebil*

İTİRAF EDİYORUM ,
CANIM O GÜN BİRAZ SIKKINDI BİRŞEY YAPAYIM DEDİM , TELEKOMU SATMAK AKLIMA GELDİ VE SATTIM.
SATMASAMIYDIM KAFAM KARIŞTI ŞİMDİ düsün

sevinçli



günlerdir telekom satıldı dıye başlık gecıyordu.
Oleyyyy suçlu suçunu itiraf etmişşkahkaha kahkaha
niye bize halka millete sormadan sattınız bakam??
kaça sattınız barii degdimi aldıgınız parayakahkaha kahkaha
inşAllah canınız son derece cok sıkılmaz yoksa siz
ülkeyi milletinle birliktede satabilirsiniz..
satın satınn sudan ucuz yetişen alıyor..




İki talebesi bir Allah dostunu ziyarete giderler. Ahir ömründe bize bir sohbet, bir nasihat eder ümidiyle. Otururlar saatlerce, ne bir tek söz, ne bir sohbet. Canı sıkılır iki arkadaşın. Müsaade isteyip kalkarlar. Kapıya geldiklerinde aralarında konuşmaktadırlar, üstadımız niye sohbet etmedi, diyerek. Fısıldaşmaları duyan evin hanımı seslenir arkalarından;

Yazık size, hiçbir şey duymadınız öyle mi? Oysa o neler anlattı size.

Hazreti Mevlana talebelerine sohbet ederken, Allah'ı tanıyan susar, der. Talebelerden birisi o günden sonra hiç konuşmaz olur. Günlerce sükût edip oturur kendi halinde. Bu durumu fark eden Mevlana, niye sustuğunu sorar genç adama. Efendim siz demiştiniz ki, Allah'ı tanıyan susar, ben onun için.

Güler Mevlana,

Öyle değil, der, Allah'ı tanıyan Allah'tan gayrısına susar. Onun konuştuğu Allah olur artık, ondan konuşan Allah olur.



Bizim şer sandıklarımızda hayır, Hayır sandıklarımızda'da şer olabilir. En iyisini bilen şüphesiz Allah (c.c.) dır...

Görelim Mevlam Neyler, Neylerse Güzel Eyler........

göz kırpma
Ekleme Tarihi: 20.05.2008 - 10:18
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: TÜRK TELEKOM NEDEN SATILDI ??
*selsebil* su an offline *selsebil*  
81 Mesaj -
İTİRAF EDİYORUM ,
CANIM O GÜN BİRAZ SIKKINDI BİRŞEY YAPAYIM DEDİM , TELEKOMU SATMAK AKLIMA GELDİ VE SATTIM.
SATMASAMIYDIM KAFAM KARIŞTI ŞİMDİ düsün

sevinçli
Ekleme Tarihi: 16.05.2008 - 23:32
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Kim olduğumuzu dualarımız söyler..!
*selsebil* su an offline *selsebil*  
81 Mesaj -
Elinize Saglik
Ekleme Tarihi: 16.05.2008 - 14:32
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Benimde Gözümün Yaşını Siler misin EY RESUL !!!...
*selsebil* su an offline *selsebil*  
81 Mesaj -
Elinize Saglik
Ekleme Tarihi: 16.05.2008 - 14:31
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon CuMaNıZ MüBaReK OLSuN
*selsebil* su an offline *selsebil*  
81 Mesaj -

Ekleme Tarihi: 16.05.2008 - 10:20
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: TUZLU KAHVE (lütfen okuyun pişman olmayacaksınız)
*selsebil* su an offline *selsebil*  
RE: TUZLU KAHVE (lütfen okuyun pişman olmayacaksınız)
81 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı MELIKSAH04**



"Sevgilim, bir tanem..



Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun?.Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken 'Tuz' çıktı ağzımdan.. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim.

Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti.

Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok..

İşte gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.






SEVMEK EMEK İSTİYOR, FEDAKARLIK, DÜRÜSTLÜK.
KEŞKE TÜM YALAN BÖYLE SAF VE TEMİZ BİR NİYET TAŞISAağlar
Ekleme Tarihi: 15.05.2008 - 22:51
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: BAŞIMIZIN TACI......
*selsebil* su an offline *selsebil*  
81 Mesaj -
Elinize Saglik
Ekleme Tarihi: 15.04.2008 - 14:58
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Hak neredeyse orada olunuz
*selsebil* su an offline *selsebil*  
Hak neredeyse orada olunuz
81 Mesaj -
Peygamber SAS Hazretleri bize emrediyor ki:

"Hak neredeyse orada olunuz!"

Yâni, "Hakikat, gerçek ne tarafsa; o tarafı tutunuz!" demek... Kur'an-ı Kerim bize buyuruyor ki:

"Kendinizin aleyhine de olsa, ana babanızın aleyhine de olsa, akrabalarınızın, yakınlarınızın, sevdiklerinizin aleyhine de olsa hakikati söylemekten, adaletten, doğruluktan ayrılmayın!"

"Sizin sevgileriniz, sempatileriniz veya antipatileriniz, kızgınlıklarınız hükmünüzü yalış vermenize yol açmasın!" diye hadis-i şeriflerde tavsiye var... Yâni, ben falanca adama kızıyorum, o karşıma geliyor; kızdığım için, haklı olduğu halde haksız çıkartıyorum. Bu da yok İslâmda... Yani kızgınlıklarla, sevgilerle, antipatilerle hüküm vermek yok...

"Filanca kardeş benim iyi ahbabımdır, benim akrabam olur, bana da çok iyiliği dokunmuştur. Şimdi ben onun hatırını nasıl çiğnerim?.. Evet haksız ama, desteklemek zorundayım..."

Öyle şey yok, İslâm'da bu yok; öyle desteklemek zorundayız yok.

Hak neredeyse, insan ordan yana, o tarafta olacak! Gerçek neredeyse, o yolda olacak. İslâm'ın terbiyesi bu... Acı bir şey, zor bir şey, güç bir şey...
Ekleme Tarihi: 12.04.2008 - 13:41
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Kurtuluşumuz Asr-ı Saadet örneğinde
*selsebil* su an offline *selsebil*  
Kurtuluşumuz Asr-ı Saadet örneğinde
81 Mesaj -
Acaba, ahlâkî dejenerasyondan kendimizi ve çocuklarımızı nasıl kurtarabiliriz? Hayalî ve felsefik arayışlara girmemize gerek yok. İşte Asr-ı Saadet uygulaması, yüzde yüz alınan olumlu sonuç ile muhteşem bir örnek olarak önümüzde durmaktadır. Kim, ne zaman onu örnek almışsa, şaheser fert, aile ve toplum örnekleri sergilemiştir:

Milâdî 550’li yılların Arap yarımadasına hayalî bir seyahat yapıldığında şöyle bir manzara ile karşılaşılır: Bedevî, kavmiyetçi-ırkçı, kan dökücü, faizci, kumarcı... Alkoş, fuhuş ve zina gibi ahlâksızlığın en katmerlisi hüküm sürüyor... Sayısız evlilik anlayışı... Kızlarını diri diri gömecek kadar vahşî... Âdetlerinde mutaassıp... Putperest, fal ve kâhinlikte şeytana taş çıkartacak kadar dessas... Ticârette hilebazlık, zorbalık... Kuvvetli olanın zayıfı ezdiği, hayatın yalnız maddî çıkarlardan ibâret olduğu, sair insanların ve varlıkların değerinin olmadığı, yaşayışın mânâsız olduğu ve her türlü sosyal hastalıkların cirit attığı çarpık bir çapulcu topluluk...

Böyle bir devrede Peygamber Efendimiz (asm), “rahmeten lilâlemîn” olarak kâinata teşrif eder. Yetimdir; ümmîdir, okuma yazması yoktur. Kimse ona yardım etmez. Herhangi bir maddî gücü yoktur. Kabile reisi, bey, ağa filân değil. Saltanatı yok, hazinesi yok, askerleri yok, eğitim müessesesi yok. Tarlaları, bağı-bahçesi, insanları doyuracak akarları da yok. Yalnız başınadır. Kabilesi de ona karşıdır. En yakın akrabası amcası da ona cephe almıştır.

Böyle bir topluluktan, bütün inançlarını, düşüncelerini değiştirmelerini, kötü alışkanlıklarını bırakmalarını, yanlış örf ve geleneklerini terk etmelerini ister. Sadece akıl, kalb ve gönüllere hitap eder. Oysa alışkanlıklar, bağımlılıklar akıl, kalb ve ferman dinlemezler. Çok büyük bir dahi, çok büyük bir masrafla, çok uzun bir zamanda, çok geniş imkânlarla ve çok rahat bir zeminde, toplumsal gücü ve devlet gücünü de arkasına alarak bir alışkanlığı belki geçici olarak kaldırabilir. Halbuki o zât-ı mübelliğ, hâkim ve hekîm; 23 sene gibi kısa bir zamanda; her türlü eziyet, işkence, ölüm tehditleri ve zor şartlara rağmen; o vahşî topluluğu; öylesine bir eğitim ve terbiyeden geçirmiş ki, ne kadar bâtıl ve yanlış inançları varsa, ne kadar kötü alışkanlık ve bağımlılıkları mevcut ise, onları değiştirmiş, söküp atmış... Kan düşmanı, can düşmanı, mal düşmanı olan insanları barıştırmış... Haydi bir şeyi kaldırmak mümkündür diyelim! Fakat, onların yerlerine de en nezih, en medenî, en güzel, en mükemmel inanç, ahlâk ve alışkanlıkları yerleştirmesi, beşeriyet şartları içinde olabilecek bir vâkıa değildir.

Bırakınız o devri, haydi bu zamanda, yüzlerce uzman ve ordinaryüs profesör sosyolog, psikolog, eğitimci, idâreciyi alsınlar, yüz binlerce yardımcı çalıştırsınlar, mu’cizelerle bezenmiş o zâtın 23 sene gibi kısa bir zamanda başardığı işin yüzde birisini, yüz senede gerçekleştirsinler! Evet, o zât-ı zîşan (asm) sadece basit hareketleri değil, bütün inanç sistemlerini, örf ve geleneklerini, damarlarına işlemiş hareketlerini değiştiriyor. Üstelik, yetîm ve ümmî iken. Herkes ona karşı cephe almışken.

Üstelik insanlara herhangi maddî bir şey vaad etmiyor! Kendi tarafına geçenlere gözyaşı, işkence, eziyet, zulüm, kırbaç, kızgın kumlar üzerinde sürünmek, ağaçlara bağlanmak ve vahşî hayvanlara yem edilmek var!.. Bu vakıalar karşısında, insanlar yine ona koşmuşlarsa; demek o zât, Rabb-i Rahîm tarafından vazifelendirilmiş ve muvaffak edilmiştir...

İşte bütün hal ve ahvaliyle Asr-ı Saadet mu’cizesi...
Ekleme Tarihi: 12.04.2008 - 12:39
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: urvetül vuska
*selsebil* su an offline *selsebil*  
urvetül vuska
81 Mesaj -
Hayatımız boyunca dönem dönem önem verdiğimiz ve elimizden kaçırmamak için sıkı sıkıya tutunduğumuz o kadar çok şey olmuştur ki sayısını ve önem derecesini bazen biz bile kestiremeyiz. Kimi zaman düştüğümüz yerden bizi kaldırsın diye yapıştık onlara. Kimi zamanda düşmemek adına kenetledik ellerimizle avucumuzdan kayıp gitmesin diye. Nelere yapışmadı ki ellerimiz. Bizi yücelttiğini düşündük bazen. Bazen de yüceldiğimiz yerde sabit kıldığını düşündük onların. Aslında neye tutunmamız gerektiğini yine Kur’an öğretiyor bize.

“Kim bütün benliğiyle Allah’a teslim olursa ve aynı zamanda doğru ve yararlı işlerde bulunursa o (Urvetül Vuska) sağlam bir kulba tutunmuştur. Muhakkak ki, her şeyin sonu Allah’adır” (Lokman 22)

“Gerçek şu ki,doğruluk sapıklıktan apaçık ayrılmıştır.Artık kim tağutu tanımayıp onu inkar ederse ve Allah’a inanırsa,o, (Urvetül Vuska) sapasağlam bir kulba yapışmıştır. Onun kopması imkansızdır.Allah işitendir, bilendir” (Bakara 256)

Evet, ayeti kerime açık bir şekilde tutunmamız gerekeni bize haber vermektedir.Sağlam kulp,yani Urvetül Vuska...

Şimdi her birimiz, ellerimizle tuttuklarımıza bakarak düşünelim. Tıpkı ayetlerin sonunda Rabbimizin bizden istediği şekilde. Hala düşünmez misiniz? Hala akletmez misiniz? Hala tefekkür etmez misiniz?.. sorusunun muhatabı bireyler olarak düşünelim.

Bizler hangi kulba tutunmuşuz? Bakalım ellerimize ve ellerimizle yaptıklarımıza. Neleri yakalamış ellerimiz? Neleri kurtarıcı kabul etmiş? Neleri kendine dayanak yapmış? Kısacası bizler neye tutunmuşuz sıkı sıkıya?

Yoksa bizim kulblarımız bir türlü söz geçiremediğimiz nefsimiz mi?

Yüksek ve rahat koltuklarımız mı kulblarımız?

Şeyhlerimiz, üstadlarımız, sırtımızı dayadığımız büyüklerimiz, atalar dini mi bizim kulblarımız?

Bulunduğumuz cemaatler ve onlara yön verirken diğerlerine çizik atan zihniyetler mi?

Anamız, babamız, eşimiz, çocuklarımız ve çok sevdiğimizi iddia ettiklerimiz mi?

Amil olamadığımız ilmimiz ve övündüğümüz bilgimiz mi?

Yazdığımız kitaplar,makaleler, yaptığımız edebiyatlar ve attığımız nutuklar mı bizim kulblarımız?

Dünyalıklar ve şeytanın bizim için özenle süslediği şeyler mi?

Bağlarımız,bahçelerimiz,evlerimiz,yazlıklarımız ve son model arabalarımız mı bizim kulblarımız?

Yığdıkça yığanlar ayetini görmezden gelircesine yığdığımız paralarımız mı?

Yalancı cennetlerimiz mi sımsıkı tuttuğumuz kulplarımız?

Böbürlendiğimiz,çerçeveletip duvarlara astığımız diplomalarımız mı?

Kahrolasıca ünvanlarımız mı yoksa bizim avuçladığımız kulplarımız?

Gelip geçici güzelliğimiz,çok güvendiğimiz kıvrak zekamız mı?

Birinin abisi, kardeşi, dayısı, amcası, annesi, babası veya meşrebi olmamız mı kulblarımız?
Sırtımızı dayadığımız dayanaklarımız mı yoksa?

Ellerimize dikkatlice bakalım, neyi sımsıkı kavradığımıza? Neyi tutmuşuz sağlam olduğunu düşünerek. Her kulbun sağlam olmadığı gerçeğini gözden kaçırarak?

Ellerle tutmak deyince aklıma ilk gelen Ahmet er-Rufai’nin bir sözüdür:

“Yeni doğmuş bir bebeğe bakmaz mısın ki ellerini sımsıkı yumar. Sanki tuttum dünyayı elimden kaçmasını istemiyorum der gibi. Ölmüş birine de bakmaz mısın ki, ellerini sonuna kadar açar. Sanki heyhat bakın ellerim bomboş gidiyorum. Dünyadan hiç bir şey götüremeden hem de der gibi…”

Tıpkı o yeni doğmuş bebek gibi dünyayı ve dünyalıkları mı yakaladık sımsıkı? Bu kadar mı dünyevileştik? Allah’ın emrimize amade kıldığı dünyayı ve dünyalıkları bizi kurtarıcı olarak görüp sarıldık onlara. Bu kadar mı acizleştik? Bu kadar mı unuttuk gerçekten tutunmamız gereken yegane şeyi?

Bizim Urvetül Vuska’mız, yüzümüzü Rabbimize tam bir teslimiyetle yöneltmemizdir.Bizim Urvetül Vuska’mız hak ile batılın apaçık ayrılıp aşikar olduğu gerçeğine dayanarak hakkı kabul ve iman etmemizdir.Bizim Urvetül Vuska’mız tağutu reddedip hayatımızın her noktasından tamamen silip atmamızdır. Allah’a sarsılmaz bir imanla iman etmemizdir.Ve bu imanı tekrar iman etmekle sağlamlaştırmamızdır.Bizim Urvetül Vuska’mız, Kopmayan, kırılmayan, parçalanmayan kulpa, sarılanı gizli, açık her yerde kurtaran, yolun zikzaklarında düşürüp bırakmayan, gecenin karanlıklarında yolunu yitirip kaybolmasını önleyen, fırtınalar ve kasırgalarda sarsılmadan,yıkılmadan yürümesini sağlayan yegane yöneliştir. Bizim evirip çevirip şekillendirdiğimiz değil,Allah’ın bize öğrettiği ve tarif ettiği tutunduğumuz tek kulbtur Urvetül Vuska…Rabbim her birimizi Urvetül Vuska’sını kendi oluşturan değil de,Rabbin öğrettiği ve ısrarla istediği Urvetül Vuska’ya tutunanlardan ve bu tutunuşta daimi olanlardan eylesin…
İlim ile yoğrulup, amel ile doğrulmak duasıyla…


Mükerrem BULUT
Ekleme Tarihi: 12.04.2008 - 12:14
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: KALBİNİ Mİ YARDIN BAKTIN?
*selsebil* su an offline *selsebil*  
KALBİNİ Mİ YARDIN BAKTIN?
81 Mesaj -
Sinelerde olanı biteni bilen sadece Allah’tır. İnsan ise bilgi edinmede sınırlıdır. Sınırları zorlayan insan, telafisi zor sonuçlara maruz kalabilir. İnsan künhüne vakıf olmadığı olayları zahirine göre değerlendirir. Yine insan için esas olan beyandır. Bunun ötesini zorlamak yetki aşımıdır. Külfettir. Hele hele söz konusu durum bir insanın hukuku ise daha bir önem kazanır. Sorun şu, insanları yaptıklarında ve söylediklerinden değil de, kalplerinde olandan dolayı yargılamak… Birde yargılamanın akide alanında olduğunu düşünün. Bu ne cesaret! ?
Bu konuda Üsame b. Zeyd'in başına gelenleri hatırla­yalım. Rasulullah (sav) düşman üzerine gönderdiği bir grup sahabi içinde Zeyd, çatışma esnasında kapıştığı hasmını tam öldürecekken, adam kelime-i şehadet getirerek Müslümanlara selam veriyor. Üsame bu kişinin korkusundan, canını kurtarmak için şehadet getirdiğine hükmederek, adamı öldürüyor, sürüsüne el koyuyor. Sefer dönüşü, olay Rasulullah’a haber verilince çok üzülüyor, hiddetleniyor ve "kalbini yarıp baktınız da mı korkudan olduğunu anladınız!" diye Zeyd'e çıkışıyor. "Üsame, demek sen Rabbim Allah diyen birini öldürdün ha?" diyerek ha bire kınıyor. Üsame Re sulullah' in bu ısrarlı kınayışları karşısında ne denli sıkıldığını şu sözlerle dile getiriyor: "Rasulullah bu sözü o kadar tekrarladı ki kendi kendime 'keşke bu olaydan sonra Müs­lüman olsaydım." Dedim. Daha sonra Üsame'nin pişmanlık ve yakarışları üzerine Peygamberimiz onun için istiğfar edi­yor, bir köle azat etmesini emrediyor... Konu ile ilgili şuayet nazil oluyor :
"Ey iman edenleri Allah yolunda savaşa çıktığınız za­man iyi anlayıp dinleyin, size selam verene, dünya hayatı­nın geçici menfatına göz dikerek "Sen mü'min değilsin" de­meyin. Çünkü Allah'ın nezdinde sayısız ganimetler vardır. Önceden siz de böyle iken Allah size lütfetti; o halde iyi an­layıp dinleyin. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haber­dardır." (Nisa-94)


Kalplerde olanı okumaya izinli değiliz... Görevli de de­ğiliz... Bir başkasının kalbini yarıp bakma, ona göre hüküm bildirme makamında olmadığımıza göre, nerede durmamız gerektiğini iyi bilmeliyiz.... Şayet kalbe yönelik yapacak bir şeyimiz varsa, kendi kalbimizi masaya yatıralım, neşteri kendi sinemize vuralım... Herkes ancak kendi kalbini sorgu­lama mevkiindedir.

Ciddi bir karineye ve beyana dayanmaksızın, Müslü­manları bir takım şer'i değil indi gerekçelerle ceffel kalem İslam dışı görme yanılgısından kurtulmalıyız. Mezhebi asa­biyetler, grup asabiyetleri, çizgi asabiyetleri ile kendi dışındakileri din dışı görme marazına dönüşmemeli...
Tekfir hastalığı bir nevi insan kıyımıdır... Şabloncu bir yaklaşımla potansiyel muhatapları tüketmektir... Ne çağda? Haricilik, ne de çağdaş Mürcie bizim çizgimiz olmaması gerekir, diye düşünüyorum... Niyet okuyuculuk yetkisini kimse bizevermedi. Bize tanınmayan yetkiyi, hangi hakla kul­lanabiliriz?

İslam Tarihinde diğer bir kesit: İslam’ın Mekke dönemi, Müslümanların ağır baskı gördüğü bir dönemdir. İşkence, öldürme, boykot, hakaret birbirini izliyor. İnsan hassasiyeti­ni ayaklar altına alan ne varsa yapılıyor. Müslümanlar çile­lere sabrediyor, meşakkatleri göğüslüyorlar, ölümü bile gö­ze alıyorlar. Yasir ve Sümeyye bu dönemde vahşice şehit edilen ilk müslümanlar.

Oğul Ammar, baba ve annesinin gözleri önünde şehit edilişine şahit oluyor. O'ndan İslam ve Hz Muhammed (sav) hakkında olumsuz sözler söylenmesi isteniyor. O da, işkencenin dayanılmaz boyutlara ulaştığı bir an da, kendisinden istenenleri söylüyor. Sonra serbest bırakılıyor. O da doğru­dan soluğu Hz. Peygamberin yanında alıyor: "Ammar helak oldu Ey Allah'ın Rasulü" diyor. Hz. Peygamber (sav) onu sakinleştirdi, başından geçen­leri dinledi, sonra sordu:

"Senden istenenleri söylerken kalbin nasıldı?" Ammar kalbinin Hz. Peygamber'e ve İslam'a derin bir muhabbetle dolu olduğunu söylediklerini zorla söylettikleri­ni bildirdi. Ammar'a "Seni yine zorlarlarsa istediklerini söy­le" diye buyuruyor.

Bunun üzerin Ammar'ın "kalbindeki itminana" dikkat Çeken şu ayet indi:
"Kim iman ettikten sonra Allah'ı inkar ederse kalbi imanla dolu olduğu halde (inkara) zorlanan başka fakat kim kalbini kafirliğe açarsa işte Allah'ın gazabı bunlaradır, onlar için büyük bir azap vardır," (Nahl -106)

Bu olayın bütün zamanlara uzanan bir değerinin olduğu bilmek, gerekiyor. Bütün zamanlarda hâkim güçler ile mü'minler arasında zorlu sınavlar olmuş, yukarıdan gelen baskılara tahammül edebilenler çıkmış, edemeyeni olmuş...

Böyle bir süreçte egemen güçlerin baskıları karşısında alınan tavırda "kalbi duruş" öne çıkıyor.

Size dayatılanlar karşısında kalbiniz nasıl?

Zilleti kanıksamak, zulmü içselleştirmek durumundamısınız yoksa kalbinizdeki öfke seli her gün kabarıyor mu? Zulme beklenen tepkiyi verememenin ızdırabı ile içiniz eziliyormu?

Ammar'ın "helak oldum" çığlığı yüreğinizde yankılanı­yor mu?

Tabi zorlukları, süreçleri bahane ederek kalblerini sa­tanlar da var...

Kur'an-ı Kerim'de Mümin suresi vardır. Bu sure ismini, Firavun'un ailesinden olup imanını gizleyen kişinin kıssasın­dan alıyor. Kalbinde imanı olup kendini gizleyen bu mümi­ni Kur'an yok saymıyor:

"Firavun ailesinden olup, imanını gizleyen bir mü'min adam şöyle dedi. Siz bir adamı, Rabbim Allah'tır diyor, diye öldürecek misiniz?./' (Mümin -2

O güne kadar gizlenen bu imanın nerede ve ne zaman yankı bulacağını nasıl bir aksiyona dönüşeceğini biz bile­meyiz ki?

Bundan dolayı biraz daha temkin, biraz daha ihtiyat...

Yalancı Peygamber Müseyleme Hz. Peygamber (sav) in ashabından iki kişiyi esir alıyor. Birine : "Benim Allah'ın Rasulü olduğuma inanıyor mu­sun?" dedi. "Evet" deyince onu bıraktı. Aynısını diğerine sordu. O da: "Hayır. Bilakis sen yalancısın" dedi. Onu öl­dürdü. Rasulullah (sav) buyurdu ki: "Serbest bırakılan ruhsa­tı almıştır. Zararı yok. Öldürülen ise, üstünü (azimeti) almıştır. Ne mutlu ona."

Anlıyoruz ki bir başkasının kalp alanı ile ilgili bir şey söyleyeceksek tekrardan bir daha düşünmemiz gerekiyor... Biz kendi kalbimize yönelelim.

İslam'la ilişki, temelde bir kalp sınavıdır...

Kalbimize sarılalım...

Kalbimizi kaybetmekten korkuyorum...

Ramazan KAYAN
Ekleme Tarihi: 12.04.2008 - 11:58
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: çok yalnızım
*selsebil* su an offline *selsebil*  
81 Mesaj -
Dedim: Çok yalnızım.
Dedin: ... ; Ben ki sana çok yakınım. Bakara-186


Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim.
Dedin: Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205


Dedim: Buda senin yardımını ister
Dedin: ; ALLAH'ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Nur-22



Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim.
Dedin:Öyleyse)Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir. Hud-90



Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?
Dedin: ALLAH'ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini.. ve ALLAH'ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi? Tevbe-104.



Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı.
Dedin: ALLAH aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve kullarının tövbesini kabul edendir. Ğafir-2/3.



Dedim: Bunca günahım var,hangisinin tövbesini yapayım?!
Dedin: ALLAH bütün günahları bağışlayandır. Zümer-53.



Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın?
Dedin: ALLAH'tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur. Ali İmran-135.


Dedim: Ne kadar güzelsin ALLAH'ım! Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, seni çok seviyorum.
Dedin: 1614; Şüphesiz ki ALLAH tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.

Birden "İlahım ve Rabbim benim senden başka kimim var" dedim.
Sen de "ALLAH kuluna yetmez mi?" (Zümer-36) dedin.


Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?
Dedin: Ey inananlar! ALLAH'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istiğfar eder. ALLAH, müminlere karşı çok merhametlidir. Ahzap-41/43.


Kendi kendime dedim: ALLAH'ım seni çok seviyorum


------------------------------------------------------------------------------------
Vefa, dost ikliminde yetisir ve bizim yamaclarimizin guludur..



-----------------------------------------------------------------------------------------------


* Eger '9' canli olsaydın bile

* En çok '8' kez kaçabilirdin ölümden

* Bilki '7' düvele sultan olsan dahi

* Yerin '6' mekan olacak sana

* En fazla '5' metre kumaş götürebileceksin

* Kapatacaksin '4' açsanda gözünü

* Bu dünya '3' günlük dünya

* Azrailin yaninda '2' kat olup yalvarsanda nafile

* Elbet '1' gün öleceksin

* Işte o zaman herşey '0' dan başlayacak

Çünkü ÖLÜM bir yok oluş degil YENiDEN DOGUSTUR...
Ekleme Tarihi: 11.04.2008 - 09:49
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: gül peygamberim
*selsebil* su an offline *selsebil*  
81 Mesaj -
Elinize Saglik
Ekleme Tarihi: 11.04.2008 - 09:45
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ben seni sevmeyi sevdim
*selsebil* su an offline *selsebil*  
81 Mesaj -
Elinize Saglik
Ekleme Tarihi: 11.04.2008 - 09:44
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: CUMANIZ MÜBAREK OLSUN
*selsebil* su an offline *selsebil*  
81 Mesaj -
Elhamdülillahi Rabbil alemin
Esselatu vesselamu aleyke Ya Resulullah
Esselatu vesselamu aleyke Ya Habiballah
Esselatu vesselamu aleyke Ya Seyyide evvelin vel ahirin

HAYIRLI CUMALAR

Ekleme Tarihi: 11.04.2008 - 09:22
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ÜMMET OLMAK....
*selsebil* su an offline *selsebil*  
ÜMMET OLMAK....
81 Mesaj -
ÜMMET OLMAK
Asırlardan asırlara geçmiş bir özlem ve sevgi yağmuru yağıyor geleceğin,ahir zaman insanlığın(ümmetlerin)gönlüne,ruhuna,bende nasiplenecek miyim?Ebu Süfya’nın deyimiyle,hiç kimse Senin kadar sevilmedi ve özlenmedi.Yaratan bile Sana aşıktı,Mirac’a çıktığında Refiki Ala’ya Yaradanın huzuruna girerken,”-Yeryüzünü şereflendiren çıkarma pabuçlarını ayağının tozuyla burayıda şereflendir”diyen(buyuran).Yüce Yaradan değil mi?Yaratan,yarattığının ayak tozuyla şereflenirse ya bu alemler,bu gözü yaşlı,yaralı ümmetlerin….
Sahabiler(arkadaşların),Seni gördüğü ,bir arada yaşadığınız halde bir anlık ayrılığa dayanamazlarmış.Ahirette Seni görüp görememenin sıkıntısını,hasretini yaşarlarmış.Ahhh en aşağıda olsa,bu zamanın en üstün alimlerinden bile üstün olan sahabi ümmetlerin.İlk ümmet olmanın şerefine eren ümmetlerin.Hz.İsa,bile Sana ümmet olmanın arzusu içindeymiş,ya biz ümmet olmanın şerefine eren ümmetlerin.
Ya Resul! Benim ,Sana olan özlemimi sevgimi çoğu ümmetin öğrendi şahit oldu,riyakar sevgi ve gözyaşı gösterilerinden Rabbime sığınırım.Peygamberliğine ortak ve şahit olmuş Nur dağıyla Hıra mağrasıda şahittir.Seni Resul kabul edip,ümmetin olma şerfinde döktüğüm gözyaşlarıma,selamlarıma.Ya Resul,bu aciz ümmetinin dilinden şu kelamlar döküldü,geçmişteki ,bu zamandaki ve gelecekteki Senin için ağzımdan çıkan her kelime her harf,ağzım,dilim ümmetin olsun,gözyaşlarımın her bir damlası,tadı tuzu,gözlerim kirpiklerim ümmetin olsun,yüreğim,yüreğimdeki sevgin,özlemin,hasretin,çırpınmaları ümmetin olsun.Senin için yazdığım her yazıya şahit olan meleklerle birlikte kalemim,bilgisayarım,kağıtlar ümmetin olsun.Düşlerim ,düşüncelerim,dileklerim ümmetin olsun.Sana verdiğim salatu selamlar ,Senin için ettiğim salavatı Şerifeler ümmetin olsun,kısacası Ya Resul varlığım dünyada ve ahrette de ümmetin olsun.AMİN,AMİN,AMİN…….
Kelime-i Şehadetin zikrinde,şahitliğinde şahit ol Ya Resul,iman ettim ve Sen Rabbimin,gelmiş geçmiş nebilerin,resullerin övdüğü,imrendiği,müjdelediği Resulüsün ve bende Senin ümmetinim.
ÜMMETLİĞİNE ADAY OLMUŞ ÜMMETİN.

“BÜTÜN GÜZEL SÖZLER O’NA YÜKSELİR”(FATIR SR.10.AYETİ KERİME)
NİYET VE NİYAZ İLE…..
Ekleme Tarihi: 10.04.2008 - 14:52
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Peygamberimiz gibi olmak
*selsebil* su an offline *selsebil*  
Peygamberimiz gibi olmak
81 Mesaj -
Peygamberimiz gibi olmak / Mevlüt Özcan


İnsani ilişkilerin temel noktası insanın kendisini karşısındakinin yerine koyma prensibidir. Yeni dilde buna empati diyorlar. Yani kişi kendisini karşısındakinin yerine koyarak tavır ve davranışlarda bulunursa hayırlı neticelere ulaşır.

Böylesi özellikleri Efendimiz (s.a.v.)’in örnek hayatında çok net görürüz. Allah (c.c.) de bu hususta önümüzü aydınlatır. Eğer Tevbe Suresi, âyet: 128 ve Enbiyâ Suresi, ayet: 107’ye bakarsanız önümüzün aydınlandığını farkedersiniz.

“Size kendi içinizden öyle bir Peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz O’na ağır gelir. O, size son derece düşkündür. Mü’minlere çok şefkatli ve merhametlidir...”

İnsanları etkileyen tutarlılık ve şahsiyet olgunluğudur. Herkes olgun ve yumuşak davranılmayı sever. Peygamberimiz Efendimiz bu özelliği ile gönüllerde taht kurmuştur. Bu özellik Kur’ân-ı Kerim’de şöyle bildirilir:

“Allah’ın Sana olan rahmeti sayesinde insanlara karşı leyyin/yumuşak davrandım. Sen o katı ve acımasız olsaydın herkes etrafından dağılıverirdi.” (Al-i İmran: 159)

Efendimiz (s.a.v.):

*Konumunu şahsi çıkarları için kullanmadı.

* Külfette en önde oldu.

*Nimet paylaşımında en sonda bulundu.

*Herkese şefkat ve merhametle davrandı.

*Kendisine yapılan yanlışlığa olgunlukla mukabele etti.

*İnsanların yanlışlıklarını bağışladı. (Buhari, Humûs 19. Müslim, Zekât 128)

Allah (c.c.), Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz’e ve O’nun şahsında her Müslümana şu emri veriyor:

“(Ely Rasûlüm!) Sen:

*Af yolunu tut,

*Bağışla,

*Uygun olanı emret,

* Câhillere aldırış etme...” (A’raf: 199)

Peygamberimiz Efendimiz her emir gibi bu emri de örnekliğinin zirvesinde ifa etmiştir. Haddini bilmezler bile Efendimiz’in hoşgörülü davranışlarına mazhar olmaları münasebetiyle kırıcı davranışlarından vazgeçmişlerdir.

Efendimiz (s.a.v.), ömrü boyunca kimseyi incitmemiştir. (Al-i İmran: 159) Kaba saba konuşan ve davrananların tavır ve davranışlarından da incinmeme yolunu tercih etmiştir.

Aslına bakarsanız, incinmemek incitmemekten çok daha zordur. İncitmemeyi kendinizi firenleyerek başarabilirsiniz. Elinize, dilinize gözünüze, kulağınıza sahip olursanız incitmemekte muvaffak olursunuz.

Peki incinmemeyi nasıl başarabileceksiniz? İncinmemeyi başarabilmek için:

Bir, Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’i örnek alacaksınız.

İki, engin bir gönül sahibi olacaksınız.

Üç, nefsinize hâkim olacaksınız.

Dört, Peygamberimiz’in sünneti incinmemekti deyip bu sünnete tâbi olacaksınız.

Beş, Peygamberimiz Efendimiz, etrafındakilerden olumsuzluklara ölçüsüz tepki gösterenleri uyarır, incitmeyen nâzik tavra dâvet ederdi. (Buhari, Vudû’ 58, Müslim, Tahâret 58) Böyle bir durumda kendinizi Rasûlüllah’ın karşısında bu dâvete muhatap olan kişi kabul edeceksiniz.

İnsanın elinde olmayan incinmemek konusunda, insanların ham davranışlarından ancak böyle davranarak muvaffak olabilirsiniz.

İncinmemek ve incitmemek konusunda Peygamberimiz’in model davranışlarını örnek almak ve bu sünnetlere uymak suretiyle şahsiyet sahibi olabiliriz.
Ekleme Tarihi: 08.04.2008 - 09:39
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: EN ACİZDEN EN AZİZ’E (C.C.)
*selsebil* su an offline *selsebil*  
EN ACİZDEN EN AZİZ’E (C.C.)
81 Mesaj -
EN ACİZDEN EN AZİZ’E (C.C.)


Kâinatın ihtişamı kadar büyük olan acziyetimi, eşsiz muhteşemliğin sahibi benim olamayan her şeyin sahibi ve ‘ben’im sahibim olan Rahman’a sunarım.
Ey evvelin ve gaybın sahibi, şu çirkinliklerle çevrili, kainatta küçük, alemimde büyük olan dünyadan belki kirli ama samimi yönelişidir kalbimin.

Ey büyüklüğü ile huzur bulduğum ve ihtiyacıma cevap veren Samed.
Ey maverada kalan gönlüme pencere olan Râhman.

Ey her şeye gücü yeten Kudret Sahibi.
Acziyetimin lem’asıdır sana olan bu hitaplarım.

İmanın kor bir ateş olduğu şu ahir zamanda, belki ahir ömrümde, sıkıntılarla dolu çalkantılı dünyadan Rahmetine niyaz ederim. Ne sana lâyık kul olduk belki, ne de Habibi’ne layık ümmet. Ama yolundayız İnşaAllah-u Teala. Ümitsiz değiliz ey Rahman-ı Kerim.
Hz. Ömer misali “Cennete bir kişi girecek.” dendiğindi zaman “o ben miyim?” diyecek kadar ümitli, “Cehenneme bir kişi girecek” dendiğinde “ben miyim” diyecek kadar korkak ve günahkarız. Ruhumun med-cezirlerinin durulduğu en sakin liman, şu dağdağlı dünya harbinde sığındığım tek yer, Sensin Rabbim. Namazım miracım, namazım huzurun(M) diyorum. ve teneffüsüm diyorum. Pencere açıyorum günahlarımdan sana doğru. Günahlarımı affıma delil sunuyorum. Efendimizin “benim şefaatim ümmetimden büyük günahları olanlaradır.” hadis-i şerifini Senin Sevgilinin sözünü elime rehber yapıyorum. Biliyorum, yaptıklarım ne beni cehennemden kurtarır, nede cennete layık bir hale sokar. Girersem cennetine fazlından, lütfundan, uzak kalırsam azabından; o da Senden biliyorum. Bir de Seni görmeyi öyle çok istiyor ki ruhum. Çünkü yalnız nurundur ruhları nurlandıran, yalnız Senin rızandır en yüksek makam. Ne cennet sevdası, ne cehennem korkusu yalnız rızan Ya Rabb!
Yunus vari;
“Cennet cennet dedikleri, bir kaç köşkle bir kaç huri..
İsteyene ver sen onları, bana Sen’i gerek Sen’i…!”
olamadık belki senin aşkınla yanan bir gül, senin aşkınla bakan bir göz ve senin aşkınla yaşayan bir can.
Şu günahlarla çevrili dünyada olmadık dimdik. Yenilgilerimiz oldu bazen ve nefis kandırmalarımız. Ama göz yaşlarımız var Rabbim, azabından korkupta sana sığındığımız. Birde kurak gönüllerimiz. Biliyorum Rabbim suçluyum, günahlara karşı susamışları görüp de sessiz kalışımla, ilmini hakkıyla alamadığımla, eksik ibadetlerim ve nice kusurlarımla suçluyum. Ama şimdi hicret ediyorum Rabbim. Şu kirli dünyadan merhametine. Şu kirli dünya gurbetinden sıla-ı Rahmana. Gözleri, idrakleri kapalı olan şu dünyada bende kör ve şuursuzca gurbeti bilemedim. Gurbetim senden ıraklık, gurbetim huzura olan uzaklığım. Gurbet ele düştüm…’ türküleri senin gurbetini hatırlatmalıydı bilemedim.
Gurbetteyim Rabbim ‘gurb’ etindeyim. Nazım Niyazım Sana.
Her an dilim Sana söyler, Sana sığınır. Günahlarımla affına geldim. Cahilim ilmini isterim, habersizim geleceğimi sana havale ederim.
Ya Rab! kusurumu affet
Beni kendine kul kabul et
Emanetini kabz etmek zamanına kadar beni
Emanetin de emin eyle..
(Amin)
Ekleme Tarihi: 08.04.2008 - 00:16
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Yasin
*selsebil* su an offline *selsebil*  
RE: Yasin
81 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı *selsebil*


Bir tanede ben okuyayım inşAllah.




Okundu...

Allah gönlüne göre versin inşAllah



Bu mesaj 1 kez ve en son *selsebil* tarafından 07.04.2008 - 23:12 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 07.04.2008 - 23:11
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Hasta olan Dedemiz icin "dua" Edermiyiz...
*selsebil* su an offline *selsebil*  
81 Mesaj -
"Ezhib''l be''se Rabbin''nasi esfi ve entes''safi la sifae illa sifauke , sifaen la yügadiru sekama"

Amin.

Ekleme Tarihi: 07.04.2008 - 21:49
*selsebil* üyenin diğer mesajları *selsebil*`in Profili *selsebil* Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (4): (1) 2 3 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 835 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ibrahim45 (46), ebabil54 (51), _EM!NE_ (36), talat (55), nerfa (58), yakupbozseki (59), NeWBaHaR (37), Akbulut (52), vahdet_ahmet (44), saripapatyam (50), bilo78 (46), gurbetten_silay.. (39), Rabbia (52), akaya20 (38), El- Metin (43), rapidhack (42), muazbinismail (40), SANDOKAN (56), SANKOCINK (56), efuli2 (50), hollanda (46), braskim (45), benreceb (42), ergin32 (55), Ozlem (42), suheyla cabuk (52), selman77 (47), kenankara (39), bilalxx (40), iskenderpasa (46), mstfakin (42)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.52353 saniyede açıldı