kaletra dexamethasone dexamethasone stromectol lopinavir ritonavir bedranol bekunis dragees beloc cor beloc zok beloc benicar hct benicar benzoyl betagan betapace betaprol betnesol betnovate biaxin bilol comp bilol bimatoprost binaldan binordiol blocadren bocatriol bondronat bonidon boniva brand cialis brand levitra brand viagra brexidol buspar butohaler butovent bystolic cabaser calan sr calan calcijex calcium sandoz canasa canestene cardaxen plus cardaxen
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

8 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Ekleyen Mesaj
Konu: Cennetteki Güzel Kokular
meknuz su an offline meknuz  
Cennetteki Güzel Kokular
8 Mesaj
Cennetin kokusu beş yüz yıllık yerden duyulur. Cennetin bu kokusunu ahiret ameli ile dünyayı talep eden kimse duyamaz. [Ramuz el-Ehadis-1, s.292/31]

Güzel koku Allah'ın insanlara sunduğu çok büyük bir nimettir. Fakat dünyada en güzel kokunun bile etkisi çok kısa süre devam eder. Koku moleküllerinin havada dağılması ve burnun da bir süre sonra bu kokuya alışması bu nimetten alınan zevki sınırlı hale getirir. Dolayısıyla kokunun güzelliği kadar etkisinin kalıcılığı da önem taşır.

Peygamber Efendimiz (sav) hadislerinde cennetteki kokuların güzelliğine ve etkisine şöyle işaret etmiştir:

Eğer bir huri parmaklarından birini dünyaya gösterse (yer-gök ehli) her can sahibi, onun kokusunu duyardı. [Ramuz el-Ehadis-2, s. 355/4]

Yiyeceklerin lezzetini almamızda kokunun çok büyük payı vardır. Örneğin pişen bir kakaolu kekin cazip bulunmasının sebebi, etrafa yayılan kakao ve vanilya kokusudur. Aynı şekilde ızgarada pişen etten, portakaldan, domatesten, kahveden ya da bir başka yiyecek ve içecekten zevk almamızdaki sebeplerden biri bu yiyecek ve içeceklerdeki kokudur. Koku duyumuz olmasaydı yediklerimizi birbirinden ayırt etmemiz, her birinden ayrı ayrı lezzet almamız da mümkün olmazdı. Bu bakımdan kokunun, lezzete yönelik nimetlerden alınan zevki tamamlayıcı bir yönü vardır.

Ayrıca cennet ortamındaki kokular insanlara zevk veren birer nimet olmaları amacıyla yaratıldıklarından dünyada sıkça muhatap olduğumuz rahatsız edici kokuların hiçbiri orada olmayacaktır. Bu tür kokular insanlara dünyanın eksikliklerini hatırlatan, onların cennet ortamına özlem duymalarına vesile olan dünyaya has kusurlardır. Cennette bu tür eksiklikler ortadan kaldırıldığı gibi insan ruhunun zevk alacağı hoş kokular her yanı kuşatacaktır.

Her tarafından güzel kokular dalgalanmaktadır… [Ramuz el-Ehadis-1, s.170/1]
Ekleme Tarihi: 08.05.2007 - 00:18
meknuz üyenin diğer mesajları meknuz`in Profili meknuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: hoşgeldim sefa geldim diyeyim kendi kendime:)
meknuz su an offline meknuz  
hoşbuldum:)
8 Mesaj
hepinize teker teker teşekkür ediyorum, gerçekten de sizleri hoşbuldum sevinçli Dualarınıza da yürekten amin diyorum!

Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun gül
Ekleme Tarihi: 04.05.2007 - 22:22
meknuz üyenin diğer mesajları meknuz`in Profili meknuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: hoşgeldim sefa geldim diyeyim kendi kendime:)
meknuz su an offline meknuz  
hoşgeldim sefa geldim diyeyim kendi kendime:)
8 Mesaj
sitenizi tevafuken buldum, çok beğendim üye oldum, hatta foruma birkaç konu ekledim... fakat foruma tam alışamadığım için tanışma kısmını yeni gördüm, buraya da bir başlık açayım dedimsevinçli

hayırlara vesile olur inşaallah kardeşlerim sevinçli

selam ve dua ile...
Ekleme Tarihi: 04.05.2007 - 00:00
meknuz üyenin diğer mesajları meknuz`in Profili meknuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Alçakgönüllülük ve Kibir
meknuz su an offline meknuz  
Alçakgönüllülük ve Kibir
8 Mesaj
Alçakgönüllü ve mülayim olmak, imanın bir özelliğidir. Kibir ise, insanın büyüklenmesidir. Bunun nedeni, imanın insana akıl, inkarın ise akılsızlık getirmesidir. İmanlı, yani akıllı olan insan, Allah (cc)'ın yüceliğinin ve büyüklüğünün farkında olan, Allah (cc)'ı gereği gibi takdir edebilen bir insandır. Kendisini Allah (cc)'ın yarattığını, Allah (cc)'ın hayatta tuttuğunu, Allah (cc)'ın nimetlendirdiğini, ve dolayısıyla Allah (cc)'a karşı aciz bir kul olduğunu bilmektedir. Aklını kullanan insan, her şeyde, Allah (cc)'ın gücünü ve kendi aczini görecektir. Allah (cc)'ın takdir ettiği bir süre boyunca yaşadığını ve sonra tekrar O'na döndürüleceğini bilir. Dolayısıyla, böbürlenmesini ve büyüklenmesini gerektirecek hiçbir özelliği yoktur. Büyüklük sahibi olan yalnızca Allah (cc)'tır. Ve o, sadece, kendisine tüm bu nimetleri veren Allah (cc)'a şükretmekle sorumludur.

Müminin Allah (cc)'a karşı boyun eğiciliği, tüm davranışlarına yansır. Yaşamı boyunca daima vakarlı, mütevazi, rahat ve güvenli bir tavır sergiler. Nimetleri yalnızca Allah (cc)'ın vereceğini, zorluklardan ancak Allah (cc)'ın kurtaracağını bilmekte ve O'na tevekkül etmektedir.

Kibir ise, insana boş bir büyüklenme ve gurur duygusu getirir. Kibirli insanlar, Allah (cc)'ı gereği gibi takdir edemedikleri, Allah (cc)'ın kudretini gereği gibi kavrayamadıkları için, sahip oldukları nimetlerin tümünün Allah (cc)'a ait olduğunu anlayamazlar. Sahip oldukları nimetler nedeniyle böbürlenirken, bir yandan da sahip olmadıkları şeyler nedeniyle komplekse kapılırlar. Allah (cc)'a teslimiyet, tevekkül ve kanaatkarlık gibi kavramlardan uzak olduklarından, sürekli olarak Kuran'a uygun olmayan bir tavır içinde olurlar. Kuran'da, böyle insanların durumu şu şekilde bildirilir:

Şüphesiz, kendilerine gelmiş bulunan hiçbir delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri konusunda mücadele edenlere gelince; onların göğüslerinde kendisine ulaşamayacakları bir büyüklük (isteğin)den başkası yoktur. Artık sen Allah'a sığın. Şüphesiz O hakkıyla işiten, hakkıyla görendir. (Mümin Suresi, 56)

İnsan hiçbir zaman, zayıf bir varlık olduğunu, Allah (cc)'ın kulu olduğunu ve daima Allah (cc)'a muhtaç olduğunu unutmamalıdır. Bunu unutmadığı sürece, dünyada ve ahirette huzurlu ve güzel bir hayat yaşayacak ve Allah (cc)'ın kendisine sunduğu nimetlerden daha fazla zevk alacaktır. Kim Allah (cc)'a kul olursa, Rabbimiz o kişiye tüm yolları açar. Ahirette bu insanlar, cennet nimetiyle ödüllendirileceklerdir:

İşte ahiret yurdu; Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir. (Kasas Suresi, 83)
Ekleme Tarihi: 03.05.2007 - 23:55
meknuz üyenin diğer mesajları meknuz`in Profili meknuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: EV de KALmış KIZlar:)
meknuz su an offline meknuz  
8 Mesaj
emek verilerek hazırlanmış bir sitede gereksiz açılmış bir başlık.
Ekleme Tarihi: 03.05.2007 - 23:48
meknuz üyenin diğer mesajları meknuz`in Profili meknuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: 'Kişi sevdiğiyle beraberdir' hadisi sahabeleri neden mutlu etti?
meknuz su an offline meknuz  
'Kişi sevdiğiyle beraberdir' hadisi sahabeleri neden mutlu etti?
8 Mesaj
Sevginin bazı belirtileri vardır. Peygamber’i (sas) sevmenin belirtilerini üzerimizde taşımak istemez miyiz, tabii ki isteriz. İşte onlardan birkaçı...

Bir gün sahabelerden biri Hz. Peygamber’e şöyle diyor: ‘Ey Allah’ın Resulü Seni o kadar çok seviyorum ki hep yanında kalmak istiyorum, eve gidince Seni özlüyorum ve Sana geliyorum. Düşündüm ki yarın ben de öleceğim Sen de, ben cennete girsem bile Sana nasıl ulaşabileceğim, Sen nebilerle beraber yüksek makamlarda olacaksın, orada Seni görmemek yanında olamamak, endişesi beni çok düşündürüyor ve çok üzüyor.’

Resulullah, ona o an herhangi bir şey söyleyemiyor, daha sonra şu ayet iniyor: ‘Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebiler, sıddıklar, şehitler ve iyilerle birliktedir. Bunlar ne güzel arkadaştır!’ (Nisa, 69)

Bu ayetin inmesinden sonra Allah’ın Resulü o sahabeye, yukarıdaki hadiste ifade edilen, ‘Kişi sevdiğiyle beraberdir’ müjdesini veriyor. Ebu Hureyre diyor ki: ‘Hiçbir şey bu hadis kadar sahabeleri mutlu etmemişti’.

Başka bir gün başka bir sahabe, ‘Ey Allah Resulü kıyamet ne zaman kopacak?’ diye bir soru soruyor, bunun üzerine Resulullah da ona, ‘Sen kıyamete ne hazırladın? diye sorar. Sahabe, ‘Vallahi, Allah ve Resulü’nü sevmekten başka hiçbir şeyim yok.’ şeklinde cevap verir ve Allah Resulü de ona ‘Öyleyse sen sevdiğinle beraber olacaksın.’ buyuruyor.

Bu hadisle anlaşılıyor ki, insan dünyada ciddi manada kimi severse ahirette de onunla beraber olur. Burada sevdiğimiz kişi ve kişileri seçerken dikkatli davranmamıza yönelik ciddi bir mesaj var. Allah dostu kişilerle Allah düşmanı kişileri sevmenin neye mal olacağını iyi düşünmek lazım.Bu hadisi işlerken sınıftan bir öğrenci, “Hocam o zaman Peygamberimizin etrafı çok kalabalık olacak” diye scevap verdi. Dedim ki: “Bak güneş de bir tane, kalabalık hiç problem oluyor mu?” Bu sefer “Ama güneşten çok uzağız.” dedi. Ben de “Ama güneş bize yakın, hepimizi ayrı ayrı aydınlatıyor, ısıtıyor ve başımızı okşuyor.” dedim. Bunun üzerine öğrenci tebessüm ederek yerine mutlu bir şekilde oturdu.

***

ALLAH RESULÜ’NÜ SEVMENİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Allah Resulü’nü sevmek imandandır ve vaciptir. Hz. Peygamber, Hz. Ömer’in “Ey Allah’ın Resulü ben Seni nefsimden başka herkesten daha çok seviyorum.” sözüne karşı, “Ya Ömer Beni, nefsin dahil her şeyden daha çok sevmedikçe mümin sayılmazsın.” diyor. Bunun üzerine Hz. Ömer de “Şu anda Seni kendimden de çok seviyorum.” cevabını veriyor.

Elbette kuru bir sevgi fazla bir şey ifade etmez. Kalben sevmek, dil ile belirtmek ve davranışlarla da sergilemek lazım.Allah ve Resulünün dostları, Resulullah’ı sevmenin belirtilerini şöyle ifade ediyorlar:

1. Sık sık O’nu (sas) anmak

Bilindiği gibi kişi sevdiği insanın ismini sık sık telaffuz eder ve bundan da haz duyar. Aşıkların, sevgililerinin isimlerini, dağa, taşa, duvara, ağaca, park ve bahçelere yazmaları bunu gösteriyor. Kişi sevmediği insanın ismini hatırlamak bile istemiyor.

2. Salatü selam getirmek

Bir hadiste de Hz. Peygamber, ‘Allah’ın serbest gezip dolaşan melekleri vardır, Bana salat ü selam getirenlerin selamını bana ulaştırırlar, ben de bire on olarak karşılık veririm’ demektedir. Elbette Hz. Peygamber’in bizim selamımıza ihtiyacı yoktur, bizim ona ihtiyacımız var, bizim için bağışlama vesilesidir. Bu vesileyle, salat ü selam getiren kişi ibadet ortamına çekilmiş olur. Çünkü Allah Resulü’nü düşünmek Allah’ı düşünmek demektir, Allah’ı düşünmek ise ibadet demektir.

3.O’nun (sas) sünnetine uymak

Resulullah’ın sünnetine tabi olmak, Allah’ı sevmenin de belirtisi olduğu Kur’an’ın ifadesidir: “(Ya Muhammed) deki eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olunuz ki Allah da sizi sevsin.” (Ali İmran, 31)

Bir insanın, bütün sünnetleri yapması elbette mümkün değil ancak herkesin yerine getirebileceği sünnetler vardır ve bunlar zaten yapmamız gereken davranışlardır, o davranışları sünnete dönüştürmenin yolu ise Hz. Muhammed’i düşünmekten geçer. Mesela, Bismillah deyip yataktan kalkmak, besmele ile yiyip içmek, giyinirken sağdan başlamak, yatarken sağ tarafa yatmak herkesin yapabileceği davranışlardır. Ancak ‘Allah Resulü böyle yapıyordu’ deyip yapmakla o davranış ve alışkanlıkları sünnete yani ibadete dönüştürebiliriz.

4. Bol bol hadis okumak

Dinin detayları, İslam’ın ikinci kaynağı olan hadislerdedir. Hadis okumak, anlamak ve uygulamak insanı kemale ulaştırır. Aklını ve muhakemesini geliştirir, Resulullah’ı daya iyi tanır ve tanıdıkça da sever. Vahyin kontrolünde olan hadisler, her zamanda, her ihtiyacımıza cevap vermektedir. Kur’an’ı doğru anlamamızın da vesilesidir. Hadis okuyup belleyen ve başkalarına aktaranlara, Hz. Peygamber’in duası var: “Benden bir hadis işitip belledikten sonra, onu işittiği gibi başkasına aktaranını yüzünü, Allah nurlandırsın.” (Ebu Davud).

5. O’nun (sas) ahlakıyla ahlaklanmak

Yani sabırda, cömertlikte, sözünde durmada, vefada, merhamette, tevazuda, adalette, bağışlamada insanlarla olan muamelelerinde O’nun gibi olmak, O’nu sevmek demektir.

Allah bizi birbirimize sevdirsin, Resulü’nü bizden razı etsin. Amin.


AHMET ALTUN
Ekleme Tarihi: 03.05.2007 - 15:28
meknuz üyenin diğer mesajları meknuz`in Profili meknuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: "dedi" , "dedim"
meknuz su an offline meknuz  
"dedi" , "dedim"
8 Mesaj
Dedi: Son zamanlarda şikâyetlerimiz çok arttı. Neredeyse her şeyden şikâyet eder duruma geldik. İnanç/davranış arasında uyum yok. Bunun sebebi ne ola acaba?


Dedim: Öncelikle şu hususu herkesin bilmesi gere-kir: Mü'min insan, şikâyetkâr olmamalıdır. Yani çok şi-kâyet etmemelidir. Karşılaştığı olumlu/olumsuz her şe-yin Allah'ın bilgisi dahilinde olduğunun bilincinde ol-malıdır. Öyleyse biz müslümanlar bugün, şükür/sabır dengesinde yaşayıp, başımıza gelen her şeyin, kendi yaptıklarımızın bir sonucu olarak geldiğini bilmek/idrak etmek zorundayız. Sorunuza biraz daha somut şeyler söylemek gerekirse derim ki;
Şu yaşadığımız asırda her taraftan, her türlü nahoş kokunun yayıldığı ve her türlü virüsün ortalıkta kol gez-diği şu asırda müslümanlarda var olan inanç/davranış uyuşmazlığı hastalığının en önemli sebebi “Ahde vefa-sızlık” olduğunu düşünüyorum.
Yani anlayacağınız, bizler bugün verdiğimiz sözlerin arkasında durmuyoruz/duramıyoruz. Durma-yınca da başımıza istenmedik bir çok olay geliyor. Sonra da başlıyoruz sızlanmaya...


Dedi: Şu söz verip de yapmadığımız, ahde vefa göstermediğimiz hususlarla ilgili ikazlarda bulunsanız iyi olur.


Dedim: Söyleyeceklerim başta kendi nefsimedir. Söyleyeceklerimi sıralayacak olursam;
1) Biz müslümanlar, evveliyetle Allah'a verdiğimiz sözleri yerine getirmemiz,ahdimize vefalı olmamız gere-kir. Bizler daha “Kâlû Belâ”da iken Allah'la sözleşme yaptık. Bu hususta kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmaktadır:
“Rabbin, insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' demiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. Onlar da: 'Evet şahidiz.' demişlerdi. Bu, kıyamet günü, "Bizim bundan haberimiz yoktu." dersiniz veya "Daha önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşlardı, biz de onlardan sonra gelen bir soyuz, bizi, boşa çalışanların yaptıklarından ötürü yok eder misin?" dersiniz diyedir." (7 A'raf , 172 - 173)
Böylece insan ruhu, Allah'la yaptığı bu misaktan sonra tabii bir sözleşme altına girmiş ve Allah'ın emir-lerini yerine getirmeyi taahhüt etmiştir.
2) Bizler dünyaya gelmeden önce Allah'a söz ver-diğimiz gibi, geldikten sonra da Allah'a ve O'nun Pey-gamberine iman etmekle yeni bir sözleşme daha yaptık.
Şimdi kendimize dönüp bir bakalım:Acaba biz-ler Allah'a ve Peygamberine verdiğimiz sözlerin, on-larla yaptığımız akitlerin gereğini yerine getirebiliyor muyuz? Allah için herkes düşünsün ve kendi vicda-nında bu soruya cevap versin.
3) Müslümanlar, kendi aralarında yaptıkları akit-leri, sözleşmeleri de yerine getirmekle mükelleftirler. Ama maalesef bu konuda da büyük zaaflarımız var.
Aile hayatımızda söz verip de yapmadığımız nice sözlerimiz var. Ya ticaret hayatımız? Farklı mı? Değil tabi ki..


Dedi: Kusura bakmazsanız bir de Peygamberi-mizle ilgili yazılan ve çizilen nahoş şeylerle ilgili ne düşündüğünüzü sormak istiyorum.


Dedim: Müslümanların gündemini müslü-manlar belirlemelidir. Eğer biz müslümanlar gerçek anlamda Allah'ın boyası ile boyanmış olsaydık, hayatın her alanında bizde İslam'ın yansımaları gö-rülürdü. Ama ne yazık ki bu konuda zayıf taraflarımız çok. Dışımızdakiler bu yönümüzü çok iyi bildikleri için, bundan yararlanmaya çalışıyorlar ve bu tür gündemler oluşturup bizi oyalıyorlar.
Aklımızı başımıza almamız lâzım. İslam'a evet di-yorsak ki el-hamdülillah diyoruz, varız diyorsak ki varız diyoruz, o zaman bunları sadece idareten değil, gerçekten demeliyiz.
Unutmayalım ki, sahabe de bir şeye varız diyor-larsa bu sadece sözde olmazdı, özde de olurdu. Yalan, onların semtinin uzağındaydı, ahde vefasızlık da...
Peki ya bizler?
Ahde vefasız hayatlarımızla, inanç/davranış tutarsızlığımızla ne yapıyoruz/ne yapmaya çalışıyo-ruz? Bu konu üzerinde durmamız ve düşünmemiz gerekir.
1400 sene önce ahde vefa, sorumluluk duygusu, ihlas, ...vb. güzel hasletlerle yükseldi İslam binası...
1400 sene sonra bugün biz müslümanlar, o gün o zor şartlarda doğruluğun, mertliğin, ahde ve akde vefanın, ihlasın getirdiği güzellikleri görmek istiyor-sak, hemen şimdi kendimize dönüp, çekidüzen ver-meliyiz.
Biz, biz olursak kimse bizim kutsal değerlerimizle bu şekilde alay etmez, bizi boş gündemlerle oyala-maz.
Sahabenin peygambere bağlılığına bir örnekle burada söyleyeceklerimize nokta koyalım:
Mekke'nin fethinden sonra İslâm'ı kabul edenler arasında Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in babası Ebû Kuhâfe de bulunuyordu. Yaşı sekseni aşmış, âmâ bir kişi olan Ebû Kuhâfe, Hz. Peygamber'in huzurunda hidayete ermekte geç kalmışlığını telâfi edercesine aşkla ke-lime-i şehadet getiriyordu. Bu esnada sevinmesi ge-reken "Sıddıyk" lakaplı Hz. Ebû Bekir (r.a.) ağlıyordu. Fakat bu ağlayış bir sevinç ağlayışı değil, üzüntü ağla-yışıydı. Bu, meclisteki herkesin dikkatini çekmişti. Sordular:
-Ey Ebû Bekir, neden sevinilecek bir günde göz-yaşı döküyorsun? Cevap verdi: "Allah'ın Rasülünün en büyük arzusu amcası Ebû Talib'in müslüman olmasıydı. Fakat bu dileği bir türlü gerçekleşmedi. Ben isterdim ki şu anda benim babamın yerinde şe-hadet getiren Ebû Talib olsun, babamın Müslüman olmasından dolayı benim gönlüm hoşnut olacağına, amcasının Müslüman olmasından dolayı Allah Rasû-lünün gönlü hoşnut olsun. İşte bu olmadığı için ağlı-yorum."
Gördünüz mü, o güzide insanların Peygamberi nasıl sevdiklerini... Gördünüz mü aşkı, muhabbeti, ahde ve akde vefayı...


Dedi: Anlattıklarınızdan şunu anladım: Ahde vefa konusunda zayıf taraflarımız çok. Bu konuda Kur'an'ın öğütlerinden, bize hatırlatmalarda bulun-sanız...


Dedim: Bizim her konuda kulluk kitabımız Kur'an-ı Kerim'e ve Peygamberimiz'in sünnetine mü-racaat etmemiz ve hastalıklarımızın çözümüne ora-dan reçeteler bulmamız gerekir. Şimdi aşağıda su-nacağım bir demet ayetin her birini sanki şimdi inmiş gibi oku ve hissene düşeni almaya çalış.
"Hayır, öyle değil; ahdini yerine getiren ve günahtan sakınan bilsin ki, Allah sakınanları şüphesiz sever.
Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir de-ğere değişenlerin, işte onların, ahirette bir payları yoktur. Allah onlara kıyamet günü hi-tab etmeyecek, onlara bakmayacak, onları te-mize çıkarmayacaktır. Elem verici azab onlar içindir." (3 Al-i İmran , 76 - 77)
"And olsun ki, Allah, İsrailoğullarından söz almıştı. Onlardan on iki reis seçtik. Allah: 'Ben şüphesiz sizinleyim, namaz kılarsanız, zekât verirseniz, peygamberlerime inanır ve onlara yardım ederseniz, Allah uğrunda güzel bir takdimde bulunursanız, and olsun ki kö-tülüklerinizi örterim. And olsun ki, sizi içle-rinden ırmaklar akan cennetlere koyarım. Bundan sonra sizden kim inkâr ederse şüp-hesiz doğru yoldan sapmış olur.' dedi.
Sözlerini bozdukları için onlara lânet ettik, kalblerini katılaştırdık. Onlar sözleri yerlerinden değiştirirler. Kendilerine belleti-lenin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azından başkasının daima hainliklerini görür-sün, onları affet ve geç. Allah iyilik yapanları şüphesiz sever." (5 Maide, 12 - 13)
"Onların çoğunda ahde bağlılık görmedik, çoğunu fasık kimseler olarak bulduk." (7 A'raf, 102)
"Sağlam söz verdikten sonra Allah'ın ahdini bozanlar ve Allah'ın birleştirilmesini emret-tiğini ayıranlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar, işte lanet onlara ve kötü yurt, ce-hennem, onlaradır." (13 Ra'd, 25)
"Onlar emanetlerini ve sözlerini yerine ge-tirirler." (23 Mü'minûn, 8)
"İnananlardan, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi, bu uğurda ca-nını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir." (33 Ahzab , 23)
Ne mutlu Allah'a ve Peygambere verdiği ahde ve akde vefa gösterene




Abdullah Büyük


Bu mesaj 1 kez ve en son meknuz tarafından 03.05.2007 - 00:50 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 03.05.2007 - 00:48
meknuz üyenin diğer mesajları meknuz`in Profili meknuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: PEYGAMBER EFENDİMİZDEN DUALAR
meknuz su an offline meknuz  
8 Mesaj
Peygamberimiz (sav)'in Hadislerinde Müminlerin Duaları


Duanın önemi Kuran'da, "... Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?" (Furkan Suresi, 77) ayetiyle haber verilmiştir. Allah (cc)'a dua etmekte, O'na yakınlaşmakta bir sınır yoktur. Allah (cc), Kuran'da şöyle buyurmaktadır:

"Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar." (Bakara Suresi, 186)

Bir başka ayette ise Allah (cc), "... sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden..." (Neml Suresi, 62) sıfatını bildirmektedir ki, bu da iman edenlerin, samimi dualarının Rabbimiz'in Katında mutlaka karşılık göreceğini müjdelemektedir.

Rivayetlerde, Allah (cc)'ın tüm alemlere örnek ve rahmet olarak gönderdiği Peygamberimiz (sav)'in, Rabbimiz'e olan samimiyetini, güzel ahlakını, teslimiyetini ve imanının derinliğini ortaya koyan dualarından bazıları yer almaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir:

Ebu Raşit El-hubrani'den rivayet edilmiştir: "... De ki: Allah'ım, ey göklerin ve yeryüzünün Yaratıcısı, ey gizli ve aşikarı bilen! Her varlığın Rabbi ve hakimi olarak senden başka İlah yoktur. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden ve şirkinden, kendime karşı kötülük işlemekten veya bir Müslümanı bu kötülüğe çekmekten sana sığınırım. " (Sünen'ün Tirmizi, Tirmizi Ebu Isa Muhammed bin Isa bin Serve (209-279), c. 6, s. 125, hadis No: 3760, Ravi: Ebu Raşit El-hubrani)

İbni Abbas (r.a.)'dan rivayet edilmiştir: " ... Ey Rabbim beni sana çok şükreden, seni çok zikreden, senden çok korkan, sana pek çok itaat eden, senin için eğilen ve sana dönerek yakarışta bulunan biri kıl! Ey Rabbim, tevbemi kabul eyle, günahlarımı yıka, duamı kabul et, delilimi sabit kıl, dilimi doğru kıl, kalbime hidayet et, göğsümün kin ve hasetini çıkar! " (Sünen'ün Tirmizi, Tirmizi Ebu Isa Muhammed bin Isa bin Serve (209-279), c. 6, s. 141, hadis No: 3783, Ravi: İbni abbas (r.a.))

Zeyd bin Erkam (r.a.)'den rivayet edilmiştir: Dedi ki Resulüllah (s.a.v.) şöyle dua ederdi: "Allah'ım tembellikten, cimrilikten ve güçsüzlükten sana sığınırım. " (Sünen'ün Tirmizi, Tirmizi Ebu Isa Muhammed bin Isa bin Serve (209-279), c. 6, s. 158, hadis No: 3805, Ravi: Zeyd bin Erkam (r.a.))

Ebu Said El-Makburi'den rivayet edilmiştir: Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (s.a.v.): Ezberlediğim bir dua vardır, onu bırakmıyorum: Allah'ım! Beni, şükrünü tazim eden, zikrini çokca yapan, öğütlerine uyan ve vasiyetini tutan kişi kıl (Sünen'ün Tirmizi, Tirmizi Ebu Isa Muhammed bin Isa bin Serve (209-279), c. 6, s. 181, hadis No: 3838, Ravi: Zeyd bin Erkam (r.a.))

İbni Abbas (r.a.)'den rivayet edilmiştir: "... Allah bir kimseye yedirirse “Allah'ım, bu aşı bize faydalı kıl ve bize bundan daha iyisini yedir" diye dua etsin. Ve Allah her kimseye süt içirirse " Allah'ım bu sütü bize faydalı kıl ve bundan bize bol ver diye dua etsin. " (Sünen'ün Tirmizi, Tirmizi Ebu Isa Muhammed bin Isa bin Serve (209-279), cilt 6, s. 72, hadis No: 3682, Ravi: İbni Abbas)
Ekleme Tarihi: 03.05.2007 - 00:37
meknuz üyenin diğer mesajları meknuz`in Profili meknuz Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 846 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Huseyin Gurbuz (49), hayrunisa2006 (52), paradies (45), gurbetci mucahi.. (50), ZEYVAH (37), mustafapala74 (38), genc hafýz (34), _?=)(/ (41), ist1965m (59), carina_caresse (36), carina.caresse (36), carina_caressee (36), es_me (38), vuslatim (36), mustafakemalpas.. (39), garibb (48), mdadag (53), CILGIN28 (59), mahmut aga (52), ilhan_27 (46), yunus_emre1983 (41), mchd (49), aozkan78 (46), ertan-1 (54), hittmann313 (49), ahmetolsun (43), feyza20 (39), yilmaz47 (49), babasininkizi86 (38), yasam (42), Ebu_AkiL (43), red_knight (39), HuseyinAbi (49)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.53237 saniyede açıldı