chloroquine chloroquine colchicine chloroquine kaletra lamotrine lamprene lanoxin lansoprax largactil lasix leponex levaquin levitra oral jelly levitra professional levitra soft levitra super force levitra lexapro lidocaton lignospan lioresal lipanthyl lipitor lisitril comp lisitril lisopril plus lisopril litarex lithiofor lithobid lodoz lopid lopimed lopresor lopressor lora allergie lorado loratine lotemax lovelle loxazol loxitane lozol sr lozol lur
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

52 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (3): (1) 2 3 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: Paskalya (Ostern): Diriliş Bayramı
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
Paskalya (Ostern): Diriliş Bayramı
61 Mesaj -
Paskalya (almanca Ostern, ingilizce Eastern) hristiyan kiliseleri tarafından, İncil’de anlatıldığı gibi, İsa’nın ölümden sonra yeniden dirildiği gün olarak anılır. Hristiyanların en önemli bayram ve anma günleridir. Diğer hristiyan bayramlarında olduğu gibi bu bayrama da kültürel motifler karışmıştır: Paskalya tavşanı ve paskalya yumurtası gibi.

Paskalya Bayramının Anlamı
Paskalya bayramı 1091 yılından beri batı kiliseleri tarafından perhiz Çarşambası’ndan (külçarşambası) başlayıp 40 gün sürer. Bu 40 gün, İsrail halkının çöllerde 40 yıl dolaşmasını, İsa’nın çölde 40 gün oruç tutmasını hatırlatır. 1091’den beri pazar günleri oruçtan hariç tutulduğu için, ''Karsamstag''dan *(paskalyadan önceki Cumartesi) önce tam 46 gün eder. Kefaret zamanı, günlük deyişle paskalya orucu, ''Karsamstag''da biter. Yani tam olarak Paskalyapazarının arife günü, ki yahudi, hristiyan ve islam geleneklerine göre günler arife ile başlar. (Paskalya gecesi şenliği Paskalya pazarının bir parçasıdır. )


Paskalyadan önceki son haftaya Karwoche (woche:hafta, kar: (eski almancada) şikayet, üzüntü, matem) denir. Bu hafta, hristiyanların İsa’nın Kudüs’e geldiği gün olarak kutladıkları ''Palm pazarı''ndan başlar. ''Gründonnerstag'' günü (Yeşil Perşembe demek ama bazı bölgelerde ''Kirli Perşembe'' deniyor. Buradaki yeşil renk anlamı taşımaz, eski almancadaki ''greinen'' yani şimdiki “weinen” ağlamak sözcüğünden gelir) hristiyanlar İsa’nın inananlarla yediği son akşam yemeğini anarlar. Bir sonraki gün olan matem-cuması (karfreitag) İsa’nın çarmıha gerildiği düşünülür; cumartesi mezarda sessizlik; üçüncü gün olan Paskalya pazarı da İncil’e göre İsa’nın dirilip öğrencilerine göründüğü gündür.



Tevratta hatırlanması emredilen pesah ve hamursuz ekmek günleri hristiyanlıkta farklı bir boyut kazanmış ama bayram olması aynen kalmıştır. Ayrıca pesahten önceki 40 gün ve pesahtan sonraki 50 gün uygulamaları da hristiyanlığa uyarlanmıştır. Pesahtan 50 gün sonra Musa'ya Tora/Tevrat'ın verilmesi, paskalyadan 50 gün sonra İsa'nın göğe yükselmesi Pentakost/Pfingsten (ellinci gün) kutlamasıyla da benzerlik gösterir.

Abbas'ın oğlu Abdullah (Allah onlardan razı olsun) rivayet ediyor:

Peygamberimiz (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun) Medine’ye hicret ettikten sonra orada yaşayan yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.

“Bu ne orucudur?” diye sordu.

Yahudiler,
“Bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı, Firavun’u boğdurduğu gündür. Musa efendimiz şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler.

Bunun üzerine Resulullah ta,
“Biz, Musa’nın sünnetini uygulamaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti. (Ebû Dâvud, Savm: 64)

Yukardaki hadiste yahudilerin sözünü ettiği gün ('günler' olarak ta anlaşılabilir), israioğullarının Mısır'dan çıktıkları Pesah günün hemen ardından gelen gün veya günlerdir. Peygamber efendimizin o günleri yad etmeye sahip çıkması bize de yol gösterici olması gerekiyor. İmanlı israiloğullarını Mısır esaretinden türlü mucizelerle kurtaran Allah, hepimizin Allah'ı, onlara önderlik yapan Musa hepimizin peygamberi. Dolayısıyla bu günleri anmak ve kutlamak ''teslimiyet dininin'' bir parçası olsa gerektir.

Köşe yazımızda da belirttiğimiz gibi, hz. İsa'nın öğrencileriyle yediği son akşam yemeği ve takip eden saatlerde yaşananlar, hristiyanlar için önemli olduğu kadar biz müslümanlar için de çok büyük değer taşıyor. Bize göre içinde bazı sırların da saklı bulunduğu bu günler, Rabbimizin kudretini ve takdirini görme açısından da önem taşıyorlar. Perşembeyi cumaya bağlayan gece, ki artık o gece cumaya aittir, bizde haftalık bir bayram olmuştur. Birçok önemli olayın Muharrem ayının 10'una tevafuk etmesi gibi İbrani takvimin 15 Nisan'ında (türkçe Nisan ayı ismini burdan almakla birlikte takvimsel olarak farklıdır) ve takip eden günlerde de dindarlar açısından önemli olaylar meydana gelmiştir. Bunların farkında olan müslümanların, bu günlere ve bu bayramlara kayıtsız kalması düşünülemeyeceği gibi, bizim dışımızda cereyan eden, sadece yahudi ve hristiyanların kutsal günleri olarak ta bakılmamalıdır.

Bu düşüncelerle, yahudi, hristiyan ve müslümanların bu mübarek günleri kutlu olsun, bu günler ortak mirasa sahip bu din mensubu insanların bilinçlenmesine ve bütün dünyaya barışın hakim olmasına vesile olsun.


AbdulKADİR Ramazanoğlu
Ekleme Tarihi: 10.04.2009 - 19:26
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Tesettürsüzlük Evlılık Engelıdır..., sız ne dersınız?
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
61 Mesaj -
Bu konuda iki hususa dikkat çekmek istiyorum:

1.Tesettürsüzlükle açık-saçıklığı ayırmak gerekiyor. Fıkhen başı açık kadın tesettürsüzdür ama üstad Sevket Eygi'nin belirttiği düşüncelere sahip değildir. Hatta bir kısmı birçok sözümona tesettürlüden daha mütevazi va daha kapalı giyinirler. Kendilerini korurlar. Tesettürün dejenere edilmesi sonucunda bazı müslüman gençler artık, evlenecekleri bayanın tesettürlü olmamasını bile istiyorlar.

2.Etrafımıza şöyle bir baktığımızda yazıda sözü edilen evlenmeyen gençlerin birçoğunun muhafazakar ve dindar kesimden olduğunu görürüz. Kızlar/kadınlar tesettürlüdür. Onların tesettürlü olmalarının erken evlenmelerinde hiçbir fonksiyonu yoktur. Öğrencilik veya kariyer durumları varsa bilerek evlenmemektedirler. Evlenmek isteyenler de bir türlü kendilerine denk bir aday bulamamaktadırlar.

Özet olarak, toplumdaki açık-saçıklık birçok günahın sebebi olduğu gibi aile kurmanın da önünde bir engeldir. Ama açık saçıklıkla tesettürsüzlüğü ayırmak gerekiyor. Ve eesettürlülerin de erken evlenmediğini, erken evlenenlerin de kolayca boşandıklarını görmek gerekiyor.


Bu mesaj 1 kez ve en son Ramazanoglu tarafından 07.10.2008 - 22:32 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 07.10.2008 - 22:29
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Dinler arası haksız rekabet
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
Dinler arası haksız rekabet
61 Mesaj -
Rabbimize ne kadar şükretsek azdır ki, bizi bir Ramazan ayına daha kavuşturdu. Yoğun bir şekilde arınmamız, temizlenmemiz ve gidişatımızı gözden geçirmemiz için bir fırsat daha verdi. Bu vesileyle müslüman kardeşlerin Ramazan ayını kutlar, hakkıyla değerlendirmelerini dilerim.

Dün ilk teravihimizi kıldık. Namazdan önce, imam efendinin vaazından nasihat aldık. İmam efendi çok önceden başından geçmiş bir olayı anlattı:

Ramazan ayında oruçlu oldukları birgün mola yaparlarken, hocanın hiçbirşey yeyip içmemesi iş arkadaşlarından birinin dikkatini çekmiş ve sebebini sormuş. Hoca, oruçlu olduğunu söyleyince arkadaşı, bunun ne demek olduğunu ve ne kadar süreyle yeyip içmeyeceğini sormuş. İş arkadaşı duydukları karşısında daha da şaşırmış ve ''böyle bir zorunluluğu kim koyuyor'' diye tekrar sormuş. Hoca ''Allah'' deyince itirazı basmış, ''yok olamaz, Tanrı böyle birşey emretmiş olamaz.''

Hoca bu hatırasını ''iman olmazsa bu tür ibadetlerin mahiyeti ve zorunluluğu anlaşılamaz'' sadedinde anlatmıştı. İçimden ayağa kalkıp, ''hocam, biraz tevrat ve incil okusaydınız bizdeki orucun benzerinin, iş arkadaşınızın ait olduğu kültürde de olduğunu bilir ve onun bilgisizliğini yüzüne vurabilirdiniz'' demek geçti ama cemaat bu tür müdahalelere pek alışık olmadığından vazgeçtim.

Öyle değil mi ama? Bizim dışımızdakiler tarafından yadırgandığımız her dini görevimizi, ''evet, bu sadece bizde var, bizim Tanrımız böyle uçuk şeyler emreder biz de aynen uygularız'' edasıyla savunmaya geçiyoruz. Halbuki, kitabımız Kur'an'ın kendinden önceki kitabın onaylayıcısı ve devamı olduğunu, peygamberimiz hz. Muhammed(S)'in de kendinden önceki peygamberlerin devamı olduğunu bilsek, bu devamlılığın getirdiği ortak noktaları görsek, açıklamalarımız ve savunmalarımız daha tutarlı olmaz mı?

''De ki; ey kendilerine kitap verilenler! Yalnızca Allah'a, bize indirilene ve daha önce indirilene inandığımız için mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa çoğunuz yoldan çıkmış kimselersiniz.'' (Maide 59)

Yani bu ne demek?

Peygamberimiz ve onun ağzından müslümanlar diyor ki; ''biz, bizim kitabımızın ve sizin kitabınızın gereklerini yapıyoruz. İkisini gönderen Allah'a inanıp O'nun emirlerine teslim oluyoruz. Sizse ayrım yapıyor, bizim yaptığımız ibadetler sanki sizde yokmuş gibi davranıyorsunuz. İbadetlerin içini boşaltıyor, kavramlara farklı anlamlar yüklüyorsunuz. Sadece kendi kitabınızda bulduklarınızı uygulayacağınızı söylüyor, vahyin devamlılığına set çekiyorsunuz. Biz sizin yaptıklarınızı yapmayınca da bizi sevmiyorsunuz.''


Ne yazık ki, günümüz müslümanları da vahiylerin arasını ayırmakla kitap ehliyle aynı yolu takip ediyor. Öyle olunca, kur'an sadece müslümanların, tevrat yahudilerin, incil de hristiyanların malı olup çıkıyor. Herbirinin ayrı inanç sistemi, herbirinin farklı ibadet şekilleri varmış gibi kabul ediliyor. Bunda şikayet edilecek ne var diyebilirsiniz. ''Herkes dilediğini seçip onu uygular ve doğru yolda olduğunu düşünerek mutlu bir hayat sürebilir.''


Durum o kadar basit değil maalesef. Olmadığı halde varmış gibi gösterilen çelişkiler, olmadığı halde sağlanmaya çalışılan üstünlükler, bir hiç uğruna çıkartılan çekişmeler, birçoklarının kafasını karıştırıyor. Kutsal kitapları anlamada ve yorumlamada yapılan tahrifler sonucu insanların araştırmaya girmesi ve gerçek dine yönelmesi elbette sevindirici bir durumdur. Ama kafa karışıklıkları dinin ana kaynaklarında görülen çelişkilerden dolayı olmasından daha çok, uygulamadaki tutarsızlıklar ve dini anlayıştaki aşırılıklar nedeniyle oluşuyor.

Bu söylediklerime iki örnek verirsem ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Aktüel bir ibadet olan orucu ele alalım. Hristiyan websitelerine bakıp oruç hakkında bilgi almak isterseniz, kısa bir girişten sonra, orucun yemek içmekten vazgeçmek olmadığından, asıl orucun ruhsal gelişimi sağlamaya yönelikduygusal ve düşünsel kötü düşüncelerden uzak durmak olduğundan bahsedildiğini görürsünüz. Bunu okuyan okuyucu, hristiyanlıkta, islamda olduğu gibi gece yarısı başlayıp gün batımı biten, yeme-içme ve cinsel ilişkiden uzak durma ile belirlenmiş bir oruç şeklinin olmadığı izlenimine kapılır. Ama yazının devamı okunduğunda, hristiyanlıktaki orucun hiç te islamdaki oruçtan pek farklı olmadığını hayretle görülmüş olur. Aynı şekilde islamdaki orucun asıl amacını okuyan bir hristiyan, amacın sadece kuru bir açlık ve susuzlukla sınırlı kalmadığını, neticede en kabul gören orucun, oruçluyken, Allah'tan başka herşeyi zihinden silmek demek olduğunu görür ve kendi anlayışındaki ile farklılık göstermediğini anlar.

Diğer bir örnek, cihad konusu. İslam karşıtı çevrelerin sık sık dillerine doladığı ve ısrarla ''savaş'' manasında kullandıkları cihad aslında, Allah yolunda mal ve canla sarfedilen her türlü gayretin adıdır. Bu tarife göre Allah yolunda savaş ta cihadın bir dalı olmuş olur ama cihad demek sadece kutsal savaş demek değildir. Cihadın bu geniş anlamıyla bile diğer iki dinde de aynen var olduğu görülür. Tevratı okuduğumuzda en şiddetli savaş sahnelerine ve Allah'ın, ortak koşanları israiloğullarının nasıl cezalandırmaları gerektiğine dair verdiği direktifleri ayrıntılı biçimde görebiliriz. İncili okuduğumuzda da cihadın savaş boyutu çok fazla göze batmasa da hz. İsa'nın ''barış değil kılç getirdim'', ''kardeşle kardeşin arasını ayırmaya geldim'' dediğini görebiliriz. Yuhanna'nın Vahy kitabında ise adına Armagedon da denilen kıyamet savaşlarını ayrıntılı biçimde okuyabiliriz. Ki bu savaşların başkumandanı İnsanoğlu İsa'dır. Ayrıca bir hristiyan arkadaşın tespitiyle dediği gibi, hristiyanlıkta Tanrı=İsa ise, tevrtattaki savaş ayetlerinin sahibi de yine İsa olmuş olur. Bütün bu gerçeklere rağmen, savaş konusu açıldığında hristiyan arkadaşların çoğunluğunun konunun ortasından başladığını görürüz. Yani, Tanrı sevgidir, savaş yasaktır gibi...

Buna benzer tavırlar elbette müslümanlar için de geçerlidir. Konu oruçsa, ''hristiyanlık ve yahudilikte bizdekinin aynı oruç farz olduğu halde, onlar kitaplarını değiştirdikleri için orucun da içi boşaltılmış, kafalarına göre kolay oruçlar icad etmişlerdir'' şeklinde desteksiz iddialar ortaya atılır. Açıp kutsal kitabı okusa, oruçla ilgili onlarca ayetin hala yer aldığını görecektir. Savaş konusunda ise farklı bir değerlendirme sözkonusudur bizim cenahta. Tevrattaki şiddet içerikli ayetlerden dolayı yahudilik tam bir soykırım ve kan emici dinidir. Hristiyanlık ise her ne kadar yüzyıllarca süren haçlı savaşlarının müsebbibi ise de incil ayetleri, düşmana bile karşılık vermemeyi tavsiye ettiğinden iyice aslından uzaklaştırılmıştır... gibi düşünceler hakimdir.

Örnekleri çoğaltıp hangi konuya baksak, ya özde ya da içerikte aynı olduklarını görürüz. Ama maksat tartışmak ve karalamak olunca benzerliklerin çelişkilere dönüştüğünü görüyoruz.. Dinler arası bu haksız rekabet ortamı ne yazıkki insanların aslında bütün dinlere olan güvenini sarsıyor. İçinde bir yaratıcı inancı kök salmış insanlar bu sarsılmayı başka dinlere yönelerek aşmaya çalışıyorlar. İnancı yüzeysel olanlar ise savrulup gidiyor, inançsızlığın kucağına düşüyor. Bu tehlikeyi görüp horoz dövüştürür gibi dinleri dövüştürenlere engel olmak adına gayret edecek sağduyulu dindarlara ihtiyacımız var diye düşünüyorum.

Bence her din içinde aşırıya kaçan düşünceler ve gereksiz üstünlük taslamalar ya kutsal kitapları hiç okumamaktan ya da birbirlerinden bağimsız olarak okumaktan kaynaklanıyor. Netice de, birbirine zıt inanç ve amel şekilleri ve farklı tanrıları(!) olan üç tane apayrı din karşımıza çıkıyor. Bu anlayış hakim olunca da, birinde aradığını bulamayan, diğerinde bulacağını sanıp din değiştiriyor veya çareyi üzerinde bulunduğu dini terketmekte buluyor.

Bundan 15-20 yıl önceye kadar iletişim ağı bu kadar gelişmiş olmadığı için lehte veya aleyhte olabilecek bilgilere bu kadar kolay ulaşılamıyordu. Çağımız bilgi ve internet çağı olarak, her türlü bilgiyi bir tıklamayla gözünüz önüne getiriyor. Bunun faydaları bir yana, zararları da yok değil. Her türlü, fısk, küfür, isyan kokan düşünceler, kafaları karıştıran sorular, yaldızlı sözlerle gerçek gibi gösterilen yalanlar... Hepsi önünüzde. İnancınızdan duyduğunuz ufak bir şüphe karşısında, sizin bu şüphenize şüphe katacak, ve siz bu şüphelerle boğuşurken size yardımcı(!) olacak çok arkadaş bulursunuz. Bulduğunuz bu arkadaş çevresine göre siz de akıntıya kapılıp beraber yolalmaya başlarsınız.

Peki, bu manzara kendiliğinden mi oluşmuştur? En son ve en mükemmel dine sahip olduğunu iddia edip te bunu pratikte ispat edemeyen bizler suçlu değil miyiz? Batı ülkelerinde, araştırmaya bağlı olarak bilinçli bir islamlaşma varken, ve bu durum batı ülkelerini panikatak sendromuna sokup islamlaşmayı önlemek için çareler ararken, doğu ülkelerindeki bu kopmanın sebebi ya da sebepleri nedir? Hiç üzerinde düşündük mü? Yoksa ''bizim dinimiz bir tanedir, terkeden ya akılsızdır ya ahmaktır, giden gitsin, kalan sağlar bize yeter'' mi diyoruz?

Şunu tekrar belirtelim ki; yeryüzünde halife kılınan bir insanın ateist ve dinsiz olmasındansa hristiyan ve yahudi olmasını hatta belki, budist ve hindu olmasını tercih ederiz. Ve bu insanlar, bu dinlere tanrı tanımazlıktan ve dinsizlikten gelmişlerse takdir ederiz. Ama fıtratın diğer ve aslında ilahi dinlerin tek adı olan islamdan diğerlerine geçiş yapıyorsa burda bir gariplik sözkonusudur. Bu garipliğin sorumluluğu birazcık ta bize aittir demektir.

Bir benzetme yapacak olursak, dünya bir okul, insanlık ta bir öğrenci. Yahudilik, bu öğrencilerin bitirdiği ilköğretim bölümü, hristiyanlık orta öğretim ve islam, yüksek öğrenim kurumlarıdır. Ortaöğrenimden ilköğretime dönmek veya düşmek nasıl yadırganırsa, yükseköğrenimden ortaöğrenime dönmek veya düşmek te o derece yadırganır. Yukarda sorduğumuz soruyu bu benzetmeye bağlı olarak tekrar soralım:

Batıda insanlar bu ilerlemeyi doğru bir şekilde başarırken, bizde, neden tersine dönmeler görülmektedir?

Hemen teravih öncesi tanıştığım Cengiz kardeş (isim değiştirilmiştir), yüreği yanık bir şekilde soruyordu: ''Yıllardır kandırıldık mı, yaş 32, ömrümü boşa geçirmişim, gidişim nereye, doğru hangisi?...''

Kendisine uzanacak bir dost eli, içinde kopan fırtınalardan tutup kurtaracak bir cankurtaran yeleği arayışı içinde birkaç siteye üye olmuş. Birisi de bizim site. Üye olduğum hristiyan siteden hemen bir özel mesaj atıp yardım istemiş. Hemen irtibata geçtik, konuştuk, dertleştik. Yıllardır yanlış bir yolda yürüdüğü izlenimine kapılmış. Şimdiya kadar kendini ait gördüğü müslümanlığın kendine birşey kazandırmadığını düşünüyor ve öbür dünyada kendisinin neyi beklediğinden emin değil. Müslüman olanların kurtulacağına dair kesin görüş onu tatmin etmiyor ve arayış içine giriyor. Hristiyanlık hakkında bilgilenmek istiyormuş... Konuşmamızın bel kemiğini, yukardan beri anlatmaya çalıştığım konu oluşturdu. ''Birşeylerin eksik olduğunu sandığımız hususlar aslında kendi dinimizde vardır da biz görememişizdir.. Onun için acele karar vermeden önce ait olduğu dinin iyice bir tetkik edilmesi şarttır.''

Cengiz kardeşle yaptığımız sohbetin etkisinden teravih boyunca kurtulamadım. Davudi sesli imamımızın okuduğu ayetlerin de etkisiyle ağlamaklı oldum. O ve onun gibi nice kardeşimizin yeni arayışlara girmesinin sorumluluğunu kendimizde buldum. Ve dünyaya verdiğimiz önem kadar dinimize önem vermediğimiz için BİZİ suçladım.

Namazda olmama rağmen onu ve Sibel kardeşi (isim değiştirilmiştir) düşündüm. Sibel kardeşle de, aynı hristiyan sitesinde tanıştık. O da namazlı niyazlı bir geçmişin ardından hristiyanlığa merak salmış. Sebebi ise, yaptığı ibadetlerden haz almamak ve hristiyanları sevecen bulmak...

Yaptığımız ibadetlerden haz almamak hepimizin ortak sorunu olsa gerektir. Zira anlamadan okuduğumuz ayetler ve yaptığımız dualar zamanla rutin hale geliyor ve ilk alına tat alınmaz oluyor. Bu da özellikle namazın ruhunu yakalaymamaktan kaynaklanıyor sanırım. Zira namazın mirac olması gerekiyor. Namazda dünyadan uzaklaşıp içimize bir yolculuk gerçekleştirmek, dolayısıyla Rabbimize ulaşmak gerekiyor. Her namazımızda olmasa bile namazlarımız bu şuurla kılınması gerekiyor. Ama kılamıyoruz. Bundan dinimiz mi sorumlu? Dinin kaynağı Kur'an, namaz nasıl kılınırsa mirac olurmuş hepsini açıklamış. Namazı bir beden eğitimi gibi ve aceleyle kılmamızı istemiyor hiçbir zaman. Kur'anı dura dura ve anlayarak okumamız belirtiliyor. Bunların hiçbirini yapmıyor ve şikayet ediyorsak birde başka arayışlara giriyorsak pireye kızıp yorganı yakıyoruz demektir.

Tabi Sibel kardeşin sorunu tamamen farklıydı. Okuduğunu anlayamamaktan kaynaklanmıyor. Namaz esnasında aykırı vesveselerin beyne hücum etmesi dolayısıyla namaza adapte olamamak diyebiliriz onun sorununa. Bunun çaresi de yine Kur'an okumak olacaktır. Ama Kur'an'ın sadece kendine iman edenler için bir şifa kaynağı olmasından dolayı, kafasındaki şüphelerden arınıp okuması gerekiyor. Bu anlamda biraz giriftlik var durumunda. Ama gerek Ramazanın bereketi ve gerekse Rabbimize açtığımız eller ve gönüller hürmetine zoru başaracağından eminim.

Böylesi durumlarda Allahu Teala'nın Adl ismi gönüllerimize su serpiyor. Zira biliyoruz ki O, kullarına zulmetmez. Cezalandırması misliyle, ödüllendirmesi katlarıyladır. İsteyene istediğini vermekte veya hakedene hakettiğini vermekte kulunun kalbine bakar. İbrahim(S) selim bir kalple gelmişti ve onu hakettiğinin fazlasıyla ödüllendirdi, bütün inananlara önder yaptı. Biz de kalbimizi barış ve esenliğe açık tutar, selametimiz için çalışırsak, arada bir tökezlememiz hatta düşmemiz, bizi yolumuzdan döndüremeyecek, ödülümüzü hakkettiğimizden fazlasıyla alabileceğiz Allah'ın izniyle.


Abdulkadir Ramazanoğlu
Ekleme Tarihi: 06.09.2008 - 00:10
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Hanımlar, lütfen üniversite okumayalım artık!
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
Hanımlar, lütfen üniversite okumayalım artık!
61 Mesaj -
Yazar : Dilek Cengiz

Hanımlar,lutfen Universite okumayalim artik!.. „Basörtusu Zulmü“ diye ifade edilen bizim ülkemize yakismis ve yapismis zulüm cesidini sagir sultan bile duydu sanirim.. Kendimden yola cikarak bu yaramiza parmak basmak istiyorum.Daha ÖYS varken, bizi tek bir seye sartlanmislardi. „kazanmak“ Lise iki ve ucuncu sinifta doya doya gezip eglendigimi bilmem. Iki-üc saatlik uyku ile gunduz okul, aksamlari dershane derken gecenin bir yarisi eve gelip aksam yemegini ancak yiyebilirdim. Sonra bir kac saat uyku ile seher vakti kac soru cözebildim, kac netim var, kac konuya ne kadar calistim vs gibi bir de cetele tutardim bir cok arkadasim gibi. Haftasonlarimiz seviye tesbit ve deneme sinavlari ile gecerdi ve ya etudlerle. Tek Hedefimiz „Universite Kazanmak“..Hocalarimiz bize „Citayi yuksek tutun“ telkininde bulunurdu hep..Bir reklamda da dendigi gibi „Daha fazlasini iste!..“ diye motive ederlerdi..Onlar kendi basarilarinin reklami pesindeymis ama biz tabi bunu bile göremeyecek kadar körduk o zamanlar..Sinav sonucum geldiginde nasil sevindigimi hic unutmam..Bekledigimden yuksek bir puanla kazanmistim Muhendislik Fakultesini..Aileme karsi mahcup degildim!..Emekler, harcanan paralar bosa gitmemisti..Aldigim burslarin hakkini vermistim..Ama bizi yönlendiren falan yoktu!..Sonrasini hic dusunmedim. Iyi bir bölum kazanmak marifetti ve kazanmistim..Gurbete gidecektim ve okuyacaktim..Idealisttim nasilsa!..Bilime zerre kadar deger vermeyen bir ulkede „bilim insani“ olacaktim!..Akademik kariyer yapacak, ulkemin gurur kaynagi olacaktim!..Ne zahmetlerle bitti okul!.. Bittiginde elimdeki Diplomanin her kapiyi acacigini saniyordum. Zar zor gecen staj dönemleri aslinda gelecegin habercisiydi. O zamanlar sahibi dindar sirketlerimize, holdinglerimize de guveniyorduk. Inancli insanlara istihdam alanlari vardi artik nasilsa!..Tabi, kocaman bir hayal kirikligi ile karsilasmamiz gec olmadi..Fakultemizin cesitli bölumlerindeki yirmi bayandan altisi kapaliydi basladigimizda ama bittiginde bir cogu yollarda dökuldu kaldi. Okurken örtusunden vazgecmeyen, „bosa mi okudum“ diye calismak icin vazgecti.
Ailelerin „bir suru para döktuk seni okutmak icin“ baskilari, ailesi yerine örtusunu secen bir cok bacim, hic tanimadan etmeden inancli gördukleri genclere kendilerini atip , bir cesit kacis evlilikleri yaptilar.

Ve daha bir cok degisik sonuclara sahit olduk.Evlilik ve cocuklarimla ögrendim ki, bizler „anne“ olmayi hic hesaba katmamisiz. Iyi bir es olmayi, anneligi hafife almisiz. Teoride guvenmisiz kendimize, „bu kadar sey basardim“ bu ne ki demisiz.Yasadiklarimin sonucunda meseleyi degerlendirmeme gelirsek..Su sorunun cevabini cok aradim mesela:- Bir kiz nicin okur? Neden okutulur? Her seye ragmen okumali midir?Simdilerde yaygin görus su, „ kendi ayaklari uzerinde durmak“ Cok sinir oldugum bir cumledir bu!..Bir kadin neden „kendi ayaklari uzerinde“ durmalidir..Yani ekonomik baglamda kimseye muhtac olmamali anlami cikiyor burdan.„Evlendigimde esimle anlasamaz ve bosanirsam, ve ya esim vefat ederse, ortada kalirsam, belli bir yastan sonra temizlige mi gideyim, kötu yola mi duseyim, dunyanin binbir turlu hali var, diploma altin bilezik, dursun bir kösede“ Mantik bu..Daha evlenmeden artik esler birbirine guvenemiyor. O kadar deforme olmus ki toplumsal ahlak, evlenmeden ayriligin planlari yapiliyor. Istatiklere bakilinca maalesef haksiz da olunmadigi göruluyor. Burda erkeklerinde payi buyuk. Inancli dahi olsa, vuran, kiran, döven, terkeden erkekler bu guvensizligin nedeni!.Peki bunlari kim yetistiriyor?„Anne“ ler!.. Iste tam burda bir kisir döngunun basladigina sahit oluyoruz. Ayrica, simdiki genclerimiz „donanimli“ esler istiyorlar. Iyi dolma sarsin, guzel yemek yapsin, tertipli, duzenli olsun, kendine baksin, namazini kilsin,bilgisayardan anlasin,gundemi takip edecek kadar entellektuel olsun, oturup iki laf ederken ilmi paylasimda bulunacak kadar birikimi olsun vs. Vs. Kizlarimizda ayni sekilde namazinda, helal kazancli, arada romantik, el ele dolasmaktan utanmayan, arada sinemaya göturecek kadar dusunceli vs. vs esler istiyorlar. Bu durumda Universite okumayan kizimiz , Universite mezunu talibi karsisinda „ezik“ hissediyor kendini..Okuyan kizlarimizda da erkeklerin en cok elestirdigi kendine asiri guven olsa gerek..Bizim mentalitemizde de erkeklerimize bu agir geliyor.. Okul bittiginde evlilikle calisma hayatini surdurmek zaten cok zor. Hele bir de anne olmussaniz anneli-babali bir yetiminiz var evde demektir.Esiniz ve ya cevrenizde destek degilse bunu yurutmek zaten daha da zorlasir. Örtulu bir bayanin is bulmasi artik mucize.Modern tesetturlu denilen bir sekilde dahi giyinseniz, bir misyonu ifade eden basörtunuzle sizi ise almalari icin sizden baska secenekleri olmayacak kadar isinizde uzman olmaniz gerekir ki bu da zaten okul bitirmekle olmaz. Deneyimlerinize bakarlar. Bu örtu sorununun ciddi yasandigi ulkemizde de böyle, yasadigim Almanya`da da ayni sekilde.. Hal böyle iken..Artik Universite okumayalim Hanimlar!..Birilerinin uzerimizden rant elde etmesine, birilerinin iyi ya da kötu siyaset yapmasina firsat vermeyelim. Kendimizi elbette yetistirelim. Dosyalarda bekleyecek bir Diploma icin emek vermeye, göz tuketmeye, öz tuketmeye, göz yasi dökmeye gerek yok. Bu noktada gucu yeten samimi abilerimize, kardeslerimize de görev dusuyor.
Ekleme Tarihi: 24.08.2008 - 00:35
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ''İçinizden evli olmayanları evlendirin!''
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
''İçinizden evli olmayanları evlendirin!''
61 Mesaj -
Geçen hafta iki genci daha evlendirdik. Tam ifade edecek olursak nikahlarını kıydık. Tanışmaları veya aralarını yapmak için herhangibir fonksiyonumuz olmadı. Birçok gençte olduğu gibi onlar da kendi işlerini kendileri halledip, tanışmışlar, kaynaşmışlar ve evlenmeye karar vermişler. Bize sadece nikahlarını kıymak düştü.

Kıydığımız bu nikah diğerlerinden çok farklıydı ve sorumluluğu daha da ağırdı. Şimdiye kadar kıydığımız nikahlarda evliliğe engel teşkil edecek bir durum yoktu. Taraflar anlaşmışlar ve aileleri de buna rıza göstermişlerdi.

Bu nikahta ise bir kaçırma olayı sözkonusuydu ve gençleri hiç tanımıyordum. Muhammed kardeş durumu izah edip ''hemen geldikleri gece nikahlarını kıyalım'' dediğinde aceleye getirmek istemedim. Çünkü adı ister imam nikahı olsun ister belediye nikahı, bence ikisinin de işlevi aynıydı ve kız ve erkeği aynı derecede eş yapıyordu. Resmen tanınmasa bile dini nikah ta en az resmi nikah kadar ciddiye alınmalı ve sağlam kıyılmalıydı. Onun için ilkönce bu sorumluluğu almak istemedim. Ama, şimdiye kadar savunduğum fikirlerim beni cesaretlendirdi. Olayı bütün ayrıntılarıyla öğrendikten ve gençlerin samimiyetinden emin olduktan sonra nikah kıymamızın hiçbir sakıncası olmayacağını hatta bir zorunluluk olacağını düşündüm.

Gonca ve Seyfettin kardeşler (isimler değiştirilmiştir) bir ortak arkadaşları aracılığıyla internet ortamında tanışmışlar. Dört ay içinde tanışıklıkları aşka dönüşmüş ve sevmişler birbirlerini. Her ailede olduğu gibi, Gonca'nın ailesinde de annesi, daha ilk günlerden bu tanışıklıktan haberdar olmuş ve itiraz etmemiş. Ama zamanla tavrı değişmiş ve kızını vazgeçirmeye çalışmış. ''Babalar en son duyar'' sözü gereğince baba en son duymuş tabi.

Seyfettin, ikamet ettiği şehirden kalkıp kızın ailesine kendini takdim etmiş ve ciddiyetini ortaya koymuş. Buna rağmen kızın ailesi evliliklerine sıcak bakmamışlar. Gençler de çareyi kendi yöntemlerine başvurmak ta bulmuşlar.

Gençlerin söylediğine göre, Gonca'nın ailesinin karşı çıkış sebeplerinden en önemlileri, Seyfettin'i yeterince tanımamaları ve onun başka şehirde yaşamasıymış. Benim tam da böylesi durumlarda savunduğum şey, gençlerin kaçarak ta olsa evlenmeleridir. Bir fikri teoride savunmakla pratikte savunmak arasında büyük bir fark olabiliyor bazen. Ben de bu farkı yaşadım kısa bir süre için. ''Savunduğum şey gerçek olmuş, ne güzel işte'' deyip hemen gençlerin nikahını kıymamız gerekirken, sakin kafayla düşünmeyi ve olayı irdelemeyi tercih ettim. Sonuçta, gençlerle görüşüp bir karara varmayı uygun gördüm.
Emaneten kaldıkları eve gittiğimizde, gençlerin tedirginlikleri ve heyecanları her hallerinden belli oluyordu. Buna rağmen, bu maceraya sırf gençliklerinin geçici birer hevesi olsun diye atılmadıkları da hemen farkediliyordu. Bunu farkettiğim için ve gençlere biraz moral olsun diye kendilerini tebrik ettim. Ama bu evlilikte ne kadar ciddi olduklarını ölçmek için de, sözü uzattıkça uzattım. Ortada normal olmayan bir birliktelik ve bu anormalliğin beraberinde getirdiği zorluklar vardı. Her ikisinin de bu zorluklara katlanıp katlanamayacaklarını da anlamam gerekiyordu. Özellikle Seyfettin kardeş, aldığı emanetin ve yüklendiği yükün ne kadar bilincindeydi anlamam gerekiyordu. Sohbetimizin sonunda kalbim mutmain oldu ve gençlerin ciddiyetinden emin oldum. Allah'ın emri ve Rasulü'nün sünneti gereği nikahlarını kıydık, dualarımızı ettik. Rabbim onları sözlerine sadık kılsın ve hayat arkadaşlıkları cennette de devam etsin.

Ortadaki tablo benim açimdan gerçekten tebrik edilecek cinstendi. Ortada karşılıklı duyulan bir sevgi vardı ve bu sevgiyi sonsuza kadar yaşamak isteyen iki genç. Bu hedefi gerçekleştirmenin önünde ne ailelerinin gereksiz şartlarını, ne ayrı şehirlerde yaşamalarını ne de şartların elverişsiz olmasını birer engel olarak görmemişler ve evlenmeye karar vermişler. Birçoklarının benzeri şartlar karşısında yılgınlık gösterdiği ve ''biz ayrılmalıyız'' şarkısını söylediği bir zamanda cesaret gösterip sevgilerine sadakat göstermişler. Tebrik edilmez mi?

Bu tabloyu birçoğunuzun 'bir delilik, gençlik hevesi, cahillik'' gibi vasıflarla anacağından eminim. Haklı da olabilirsiniz. Bu bir bakış açısı farkı. Benim baktığım yerden görünen manzara çok vahim. Özellikle kadın-erkek ayrışmasını en koyu biçimde uygulayan dindar kesimde kız ve erkeklerin sadece tanışması büyük bir muamma. Diğer kesimlerde tanışmak sorun değil ama tanışmanın ardından gelen güven ve sevgi sorunu had safhada. Ailelerin sonu gelmeyen istekleri, gençlerin eğitim ve kariyer sevdası, eş adaylarında aradıkları mükemmeliyet şartları, evlilikleri zorlaştırdıkça zorlaştırmış durumda. Evliliği geciktiren veya evlenmekten korkan gençler, sanal dünyanın da katkılarıyla kolayca günaha giriyor, en sonunda zinaya düşmekten de kendilerini koruyamıyorlar. Nefsin arzuları dindar veya seküler farkı gözetmiyor ne yazık ki. Fıtratın bir gereği olarak herkesimi cezbediyor. Be cezbeyi Rabbimizin isteği doğrultusunda meşru bir şekilde rayına oturtmanın en kestirme yolu elbette evliliktir. Hem de ertelemeden. Evlilik dışı ilişkilerin körüklendiği ve buna bağlı olarak sosyal dengenin bozulduğu batı dünyasının hali gözümüzün önünde duruyorken, onların gittiği yolu takip etmek akıl sahiplerine göre değil ama yapılan da bu na yazık ki. Sadece ben, son bir yıldır o zamana kadar nikahsız yaşayan üç türk çiftinin nikahını kıydım. Hocaların kıydığı veya hiç nikah endişesi taşımadan yaşayanları da düşünürsek, ortada korkunç bir dejenerasyon/yozlaşma var demektir. Anadolu insanının bu tür beraberliklerine ve namazlı niyazlı, tesettürlü kadınlı-erkekli müslümanların düştükleri vahim durumlara şahit oldukça kahrolmamak elde değil.

Bu yozlaşmadan ve vahim durumlardan kurtulmanın reçetesi de yine yüce hayat kitabımızda yer alıyor elbette. Ama o reçeteyi okuyup ilaç diye içecek çok az müslüman var günümüzde.

İşte Nur suresi 32. ayet bu reçetelerden sadece biri:
''İçinizden evli olmayanları .... evlendirin.''

Allah onlardan razı olsun, imamlarımız, alimlerimiz kendi zamanlarının şartları içinde bu ayetleri yorumlamışlar. Günümüzdeki azgınlığı ve sapkınlığı görselerdi, ''nafile ibadetleri evlenmekten daha üstün'' gören alimlerimiz bu görüşlerinde ısrar etmezlerdi sanırım. Anne-babaların bir hiç uğruna çocuklarının evlenmesine engel olduklarını görselerdi ''velinin izni olmadan kıyılan nikah geçersizdir'' diyen alimlerimiz bu düşüncelerini tekrar bir gözden geçirirlerdi sanırım.

Gerçi günümüzde de aynı görüşlere sahip olan alimler mevcut. Böylesi bir ortamda İmam Ebu Hanife'nin azamlığı/büyüklüğü bir kere daha ortaya çıkıyor bence. Diğer üç mezhebin aksine Ebu Hanife, nikah için velinin izninine gerek olmadığını savunmuş. Sayın Abdulaziz Bayındır hocaya göre onun bu ictihadı kız kaçırmalarının bir sebebi olduğundan kabul edilemez olarak değerlendiriliyor ama sağlam delilleri olan bir fetva istismar ediliyor diye reddedilmesi pek mantıklı görünmüyor. Reddetmek yerine istismar yollarının kapatılması gerekir diye düşünüyorum.

Günümüz şartlarına göre yukardaki ayetten birkaç ders çıkarmak istersek, tefsirlerde yazılanlara ek olarak şunları yazabiliriz:
- Evlenecek yaşa gelmiş çocukları olan veliler vakit geçirmeden onları evlendirmenin yollarına bakmalılar. Özellikle kız babaları gelenekteki anlayışın tersine kızları için ugun bir eş adayı arayabilmeliler.
- Karşı cinsleri günaha sevkedecek birliktelikleri önlemekle beraber, meşru tanışmalara aracı olmalıyız. Bu aracılık gerek gerçek hayatta olsun, gerekse internet ortamında olsun farketmez. Tarafların birbirlerine konuyu açmalarının zorluğu düsünülürse bu aracılığın önemi daha da iyi anlaşılır. Tabi ki bu tür aracılıklar baştan savma ve gayri ciddi değil, islami bir şuurla yapılmalı.
- Evlenmek için başta maddi olmak üzere sıkıntıları olanlara destek olmalıyız. Evliliklerin önündeki en büyük sıkıntının maliyet olduğu düşünülürse, bu tür yardımın ne kadar hayati öneme sahip olduğu görülecektir. Ayrıca ailelerin de gereksiz harcamaları kısarak karşı tarafa dolaylı bir maddi destek vermesi mümkündür.
- Evlilikleri zorlaştıran her türlü etkene karşı toplum olarak mücadele etmeliyiz.
Bir de, gerek etrafında gördüğü mutsuz evlikler dolayısıyla, gerekse bir önceki mutsuz evliliği dolayısıyla evlenmekten korkan bekar ve ayrılmışlar ordusu var ki, bunların da bir şekilde ikna edilmesi gerekiyor.

Gonca ve Seyfettin kardeşlerin nikahını kıydıktan birkaç gün sonra Gonca kızımızın amcasıyla konuşmamız icabetti ve konuştuk. Kendileri için çok zor bir durum olduğunu ifade etti ki, kesinlikle haklıdır. Kendisine gençlerin belki acele ettiklerini ama buna ailenin sebep olduğunu söyledim. Buna rağmen kız evi olarak ortada ailenin başını yere eğdirecek bir durum olmadığını, gençlerin nikahlarını vakit geçirmeden meşru bir şekilde kıydığımızı, dolayısıyla artık evlenip eş olduklarını belirttim.
''Bundan sonra yapılması gerekenin, ailenin durumu kabul etmesi ve bir düğünle olayın tatlıya bağlanmasıdır'' fikrinde karar kıldık. Bu fikrimizi uygulamaya koyabilirsek ''nikahta keramet vardır'' atasözümüzün gerçekleştiğine hep beraber şahit olacağız İnşaAllah.

Abdulkadir Ramazanoğlu
Ekleme Tarihi: 06.08.2008 - 21:02
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Efendimiz'in selamı ile kapandım!
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
61 Mesaj -
Nacla Nazır açıldı
:(
http://www.turkei.net/news_detail.php?id=30020


Bu mesaj 1 kez ve en son Ramazanoglu tarafından 01.08.2008 - 21:02 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 01.08.2008 - 21:01
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ravdayla aşkınız nasıl basladı?
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
RE: ravdayla aşkınız nasıl basladı?
61 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı der_ya

RAVDA ısmıylede gönullere ılık bır yaz yagmuru gıbı yagan ve içlerı ferahlatan ve kırlenmıs sanal alemın içinde temız kalabılen tek adres benım için...



Aşk gözü kör edermiş, der_ya kardeş bunu birkez daha ispat etmiş.sevinçli
Ravda'nın yeri ayrı olabilir ama sanal alemde temiz yayın yapan birçok site ve forum var. Onlara haksızlık etmeyelim değil mi? Hatta bizim sitemiz hem adıyla hem de yayınıyla sadece ''temiz yaşam''ı savunuyor ve propagandasını yapıyor.sevinçli
'Ravda' ile bizimki aşk değil dostluk, birkaç yıldır da devam ediyor. İlkeli ve kucaklayıcı yayını devam ettikçe bu dostluğumuz da devam eder umuyorum.
'Ravda' aşıklarına sevgiler selamlar...



Bu mesaj 1 kez ve en son Ramazanoglu tarafından 31.07.2008 - 01:21 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 31.07.2008 - 01:17
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Siz hiç 'mirac'a çıktınız mı?
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
Siz hiç 'mirac'a çıktınız mı?
61 Mesaj -
Sevgili Peygamberimizin(S) yaşadığı isra ve mirac olayı, sadece tarihi bir hakikat olarak değil, doğrudan bizleri de ilgilendirmesi açısından önem arzediyor. O nedenle, geleneksel olarak kutlanılan kandil geceleri içerisinde mirac gecesi Kadir gecesinden sonra en önemli gecedir kanaatindeyim. Tebrikleşmeye de yine Kadir gecesinden sonra en layık gecedir. O halde, geceniz kutlu, ibadetleriniz mirac olsun...


Bu geceyi ihya ederken, biryandan bizzat Rasullulllah'ın(S) yaşadığı tecrübeyi yadedecek, diğer yandan da bu tecrübenin bizim hayatımızdaki yansımalarını tefekkür edeceğiz. Bu tefekkür sayesinde bizler de olası miracımızı yaşamak için var gücümüzle çalışacağız. Peki nasıl yaşayacağız miracımızı, nasıl çıkacağız miraca, ya da, yatay olarak değil de dikey olarak nasıl yükseleceğiz? Bütün bu soruların cevabı hayat kitabımızda, ondaki birkaç çekirdek ayette veriliyor. Ondan önce bir uzmana kulak verelim ve istifade edelim.


'' ''Namaz mü'minin miracıdır.''

Bu hadisten, idraki aşan ruhani bir müşahedenin ayrıntılarına ilişkin tüm yorum ve ihtilafların ötesinde, Allah Rasûlü'nün miracını nasıl okumamız gerektiği de anlaşılmaktadır. Her namaz, özünde bir mirac potansiyeli taşır. Mümin namaza yönelirken, ilahi bir randevuya yetişme titizliğini göstermelidir.
Mümin insan, tüm namazlarını bir yolculuğun durakları bilmelidir. Her namaz, insan ruhunun bu ulvi yolculuğunda alınan yeni bir mesafe olmalıdır. Mümin her namazla biraz daha yücelmeli, biraz daha insanlaşmalı, imanın izzet ve onurunu biraz daha artırmalıdır. Unutmayalım; İsra 1'deki "esrâ", "insanlık, şeref, onur" anlamına gelen "serv" mastarından türemiştir.
Kur'an'daki namaz emirlerinin, neden yalın halde "Sallû" diye değil de, "Ekimu's-Salat" (Namazı ikame edin) şeklinde geldiği şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu? Ekâme; yamuk bir şeyi doğrultmak, yatık bir şeyi kaldırmak, bükük bir şeyi dikmek, yıkık bir şeyi yapmak, bozuk bir şeyi tamir etmek, düşük bir şeyi yüceltmektir. Yani, ikame edilmiş bir namaz, "isra"dır.
Bu emir, "Namaz sancağını düşürmeyin, imanın belini doğrultun, dinin binasını yapın, ibadetin istikametini düzeltin, insanlık şeref ve onurunu ayağa kaldırın" anlamlarını barındırır.
Her namaz, bir namaz için kılınır; mirac olan o namaza ermek için kılınır.''
(Mustafa İslamoğlu)




Demekki miracın sırrı namazda. Her hali namaz olan Peygamberimizin(S) miracına karşılık bizim de namazlarımızda mirac imkanımız var demekki. Namaz kılmayanlar ne kadar büyük bir nimeti teptiklerini tahmin bile edemezler. Ama namaz kılanlar da bu konuda pek başarılı sayılmazlar. Yani, namaz kılanların da pek miracı gerçekleştirdikleri söylenemez. İstisnaları hariç tabi. Onun için yukardaki sorumuza hep birlikte ''hayır, henüz hiç miraca çıkmadık'' diyebiliriz ne yazık ki. Ama ümidimizi kaybetmemeliyiz. Madem ki bu potansiyel bizde var, gerçekleştirmek için de ihtimalimiz var demektir.



''Kelime-i şehâdetten sonra, “İslam”ın ikinci şartı Mirac‘tır!..
Birincide, “Allah”ın varlığına Tekliğine, Ahadiyetine, O’nun dışında başkaca bir varlık olmadığına şehâdet ettin, tasdik ettin ya; şimdi artık bu tasdikin neticesi olarak da Mirac yapıp Allah’a vâsıl olmak durumundasın!..
Onun için de İslâm’ın ikinci şartı Mirac”tır.
Burada şunu diyebilirsiniz:
-Biz İslâm’ın ikinci şartı olarak “namaz”ı biliriz..Nereden çıktı Mirac”..?
Doğru bilirsiniz!..Ama, o “Namaz” da “Mirac”tır!.
Çünkü Hz.Rasûlullah buyuruyor ki:
“Namaz, mü’minin mirac ıdır”
Böyle olduğuna göre, demek ki gaye, hedef mirac , namaz araç!..''
(Ahmed Hulusi)



Madem mirac islamın ikinci şartıymış ve bunun aracı da namaz mış, o halde mirac hedefine ulaşmak için nasıl bir namaz kılmamız gerektiği üzerinde yoğunlaşmamız gerekiyor. Sadece namaz kılanlardan değil, namazı ikame edenlerden olmanın yollarını araştırmamız gerekiyor.

Bilinen namaz hocası kitaplarından hariç, 'namaz bilinçlendirme' konulu altmışa yakın kitap yayınlanmış son zamanlarda. Bu sevindirici bir rakam olmakla birlikte, namaz konusunda eksiklerimizi ele vermesi açısından üzücü bir rakam. Demekki, ümmet olarak namazlarımızı hakkıyla ikame edemiyoruz, bu konuda eksiğimiz çok.

Namazlarımızı gereği gibi ikame edemeyişimizi, iki ayete baktığımızda daha iyi anlayabiliriz.


''Dediler; 'ya Şuayb! Atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmamamızı sana namazın mı emrediyor? Herhalde sen çok uslu, akıllsın(!)' '' (Hud 87)
Bu ve bunun öncesindeki ayetlerden hemen anlaşılan; hz.Şuayb(S) öyle bir namaz kılmaktadır ki, bu namaz onu, toplumdaki inanç ve ahlak sapkınlıklarına karşı koymaya itiyor, toplumu ıslaha sevkediyor, inkarcıların elebaşılarıyla kavgalı hale getiriyor.

Namazın hz. Şuayb(S)'daki bu tezahürü, namazın dışa dönük bir fonksiyonu. Bir de içe dönük fonsiyonu var ki, onu da Ankebut suresinden öğreniyoruz.


''Sana Kitap'tan vahyolunanı güzel güzel oku ve namazı ikame et. Şüphesiz namaz, her türlü çirkinlikten ve kötülükten alıkoyar. Allah'ın zikri ise daha büyüktür ve Allah ne işlerseniz bilir'' (Ankebut 45)


Burdan öğreniyoruz ki, namazın bir engelleyici boyutu var. Namazlarımızda Allah'ı hatırlamamız, ve O'nun da bizi hatırladığını ve gördüğünü bilmemiz, gün boyu bir kalkan vazifesi görüyor. Ya da görmesi gerekiyor. Gün boyu kıldığımız namazlarımızda ne kadar huşuyu yakalayabilirsek, kalkanımız da o kadar sağlam demektir.


Bu iki ayet ışığında namazlarımızı bir kontrolden geçirelim. Namazlarımız, bizi 'etliye sütlüye karışmayan' biri mi yapıyor, yoksa peygamberî bir şahsiyet mi yapıyor? Fuhşiyatın, çirkinliğin ve edepsizliğin açığından gizlisinden alıkoyuyor mu, yoksa namazlı halimizle namazsız halimiz arasında hiçbir fark olmuyor mu?



Bu mirac gecesinde bunlar üzerine yoğunlaşalım. Kutlamalarımızda, namazlarımızın 'mirac' olabilmesi için birbirimize dua edelim.

Abdulkadir Ramazanoğlu


Bu mesaj 1 kez ve en son Ramazanoglu tarafından 29.07.2008 - 01:59 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 29.07.2008 - 01:52
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Teşekkürler Sayın Hakim Hanım
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
61 Mesaj -
Açıklama için teşekkürler.
Yazımda da belirttiğim gibi, olayın arka planı ve hakimin niyeti veya artniyeti bizi ilk planda ilgilendirmemeli. Bence sonuç önemlidir ve müslümanların bu tür olayları kendi lehlerine çevirebilecek arayışlara girmeleri gerekir.
Ekleme Tarihi: 23.03.2007 - 17:10
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: BüTüN iSRaiL SeVeR DoSTLaRiMiZa TeSeKKüR
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
61 Mesaj -
Soda Club markalı soda ve asitli içecek yapma cihazı da %100 bir İsrail yapımıdır. İlgilenenlerin dikkatine sunulur.


Bu mesaj 2 kez ve en son Ramazanoglu tarafından 24.03.2007 - 23:09 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 23.03.2007 - 16:57
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Teşekkürler Sayın Hakim Hanım
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
Teşekkürler Sayın Hakim Hanım
61 Mesaj -
Teşekkürler Sayın Hakim Hanım!

Haberi duydunuz mu bilmiyorum. Bir Alman hakim hanım, Fas kökenli Alman bir kadının, kocasının kendisini dövdüğünü iddia ederek açtığı boşanma davasını reddetti. Hakimin gerekçesi: ''Çiftin ait olduğu Kültürel çevreye göre, kadının kocası tarafından döverek cezalandırılması olağan bir durum ve kocanın buna hakkı var.''
Gazete bu fikre bir ekleme yapıyor ve hakimin bu kararının Kur'an kaynaklı olduğunu belirtiyor.
Şimdi bu haber üzerine pek çok yorum yapılabilinir. Vatandaşlar arsında ayrımcılık yapıldığından tutun hukuk kurallarının keyfi olarak işletildiğine kadar eleştiri yöneltilebilinir. Hatta birçok müslüman bile bu karara karşı çıkıp ''olamaz böyle birşey, kabul edilemez'' diyecektir. Müslüman olmayanlar, haberde de görüldüğü gibi olayı Alman hukukuna Kur'an'ın müdahalesi olarak değerlendirip karşı çıkacaklardır ki, kabul edilebilr bir gerekçedir laik bir sistem için. Müslümanların karşı çıkması ise, böyle bir kararla, kamuoyunda zaten yanlış yansıtılan islamın daha da yanlış anlaşılmasının körükleneceği düşüncesinden kaynaklanıyor. Her iki kesimin de bu tezlerini savunacak argümanları var kesinlikle. Ben müslümanlar cenahına dönüp ordan bakmak istiyorum habere ve karara. Kadının mal gibi dövülmesine, hele hele olur olmaz sebeplerle dövülmesine hiçbir akl-ı selim müslüman evet demez. Kabul, Peygamber efendimiz(S) de hiçbir şekilde eşlerini döverek cezalandırmamış veya terbiye etmemiş. Peki ama o kapı gibi Kur'an ayetini ne yapacağız? Zamana ve zemine göre yahudi alimlerinin Allah'ın muhkem ayetlerini eğip-büktükleri gibi bizler de mi eğip-bükeceğiz? Yoksa, ''hernekadar çağdaş toplumlara hatta ben müslümanım diyen kadın ve erkeklere anlatması güç olsa da, serkeşlik yapan bir kadın dövülmesi, kendinden önce diğer cezalandırma yöntemlerinin uygulanmasından sonra başvurulabilecek kur'ani bir cezalandırma yöntemidir'' mi diyeceğiz.

...>>>>> devamı için
http://temiz_yasam.sitemynet.com/Temiz_Yasam/id1.htm


Bu mesaj 1 kez ve en son Ramazanoglu tarafından 23.03.2007 - 17:11 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 23.03.2007 - 16:32
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: tv lerdeki ahlak dışı görüntülere savaşa var mısınız!!!
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
61 Mesaj -
http://www.temizyasam.net/?page=icerik&action=konular&id=34

http://temiz_yasam.sitemynet.com/Temiz_Yasam/id10.htm

http://www.temizyasam.net/?page=icerik&action=konular&id=34

http://temizyasam.kayyo.com//forumum/viewtopic.php?p=203#203


sayfalarına da eklendi.
Ekleme Tarihi: 10.02.2007 - 15:41
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Kur'an Okumaları....
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
61 Mesaj -
A temiz kardeşim, eklemelerinizi beğenmediğimi nerden çıkardınız ki? Bilakis o sayfaya ben de ekleme yaptım. Arada bir yapmaya da devam edeceğim inşallah.
Aynen ben de önce emeklemek sonra yürümek... diyorum. Sanırım emeklemenin tarifinde anlaşamıyoruz. Bence emeklemek, bir müslümanın kendi hayat kitabı olan Kur'an'ı anladığı dilde okumuş olmasıdır, namazlı niyazlı olmasıdır, kızsa tesettürlü olmasıdır v.s. Bunları hiç yapmadan bunların dışında şeylere yönelmesi ancak yürümek ve koşmak olarak değerlendirilebilinir. Bu şekilde nice yürüyen ve koşan kardeşlerimiz var ki, namazlı, tesettürlü, ders halkalarında, islami hizmetlerde, hayatında bir kere olsun Kitab'ını anlayarak okumamış. Bu hepimizin ayıbı değilmidir sizce? Bu kitap bizden davacı olmazmı? Piyasadaki binbir çeşit islam anlayışının kaynağı da okumamak değil midir?
Karşısında bir bal kavanozu olupta ondan yemeyen insanlar olmuşuz, birileri yanımıza gelip balın faziletlerinden, şifasından, tadından bahsediyor, bizde onun anlattıklarıyla balı başkalarına tarif ve tavsiye ediyoruz.
KARDEŞLERE DİYORUM Kİ, GELİN, FATİHA'DAN BAŞLAYIP NAS'TA BİTİRMEK ÜZERE KİTABINIZI BİR KERE OKUYUN, RABBİNİZ'İN HİTABINA BİZZAT MUHATAP OLUN, KONULARIN İŞLENİŞ ŞEKLİNE, HER SAYFADA HATTA HER BİRKAÇ AYETTE SİZİ BAŞKA YERLERE ALIP GÖTÜRMESİNE DİKKAT EDİN, RABBİNİZ'İN MÜJDELERİNE, AZARLAMALARINA VE CEZALANDIRMALARINA BİZZAT ŞAHİTLİK EDİN, O'NUN BİZİM MUTLULUĞUMUZ İÇİN BELİRLEDİĞİ KURALLARINI BİZZAT DUYARAK UYGULAYIN, ANLAYAMADIĞINIZ YERLERİ BİLENLERE SORARAK ANLAYIN. SONRA DA BU DERYAYA DALIP ÇIKMIŞ BİRİ OLARAK İNSANLARA DERYAYI UZUN UZUN ANLATIN, BALI ANLATIN. HATTA ANLATMAYIN, BAŞKALARINI DA BU DERYAYA DALDIRIN, BALDAN TATTIRIN.
Ben bunu sadece burda demiyorum... Madem burda kimsenin böyle bir hedefi yok bana bu konuda bu forumda susmak düşer temiz kardeşim. Herkesin eline zorla kitabı tutuşturup okutacak imkanımız yokki sanal dünyada.
Beni üzen, aynı sancıyı çeken birkaç kardeşinde bu konuya ilgisiz kalmasıdır. Bu şekliyle çağrımı sahiplenselerdi ve öncülüğünü yapsalardı 5-10 kardeşimizin Kur'anla tanışmasına ve haşir-neşir olmasına vesile olabilirlerdi diye düşünüyorum.
Ekleme Tarihi: 06.02.2007 - 19:41
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: tv lerdeki ahlak dışı görüntülere savaşa var mısınız!!!
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
RE: El Cevap (iyi oku).....Emredersin Aaabi!!!
61 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı erdal58

Eğer bu işi yapanlar ibrahim soluklu olsalardı onun gibi dertli onun gibi allah aşkıyla yanıp tutuşsaydılar onlara su taşıyacak karıncayı burda aramazlardı arkadaşım.Siz hele bir ibrahim olun Allah o karıncaları size yollıyacaktır merak etmeyin hatta siz yardım istemeden o sizin yardımınıza koşacaktır..



Başlığından tut son noktasına kadar saygısızlık ve ukelalık kokuyor bu yazının. Sen başkasına iyi oku diye emrederken kendini unutur musun delikanlı?
Benim yazımda ''İbrahim'' bir sembol. Allah'a layıkıyla kul olmak isteyenlerin adıdır İbrahim ve az da olsa toplumda zaten vardır ''İbrahim''. Yani temiz yaşayan toplumun mecazi adı olarak kullandım ''İbrahim''i. Onu yakan ateşse, ahlaksızlıklar, çirkinlikler, isyanlar ve inançsızlıklardır. Karınca misali su taşımak ta, bunlarla elinden geldiğince mücadele etmek, hatta en nihayetinde yok olmaları için çalışmaktır.
Ekleme Tarihi: 05.02.2007 - 21:27
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: YA RABBİM CANIM YANIYOR,RUHUM ACIYOR,BOĞULUYORUM
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
61 Mesaj -
Aynı şeylerden şikayetçiyiz... Ve birşeyler yapmak istiyoruz... O halde şuradaki ''teklif''e bir göz atın derim. http://temiz_yasam.sitemynet.com/Temiz_Yasam/id7.htm

Bereketli çalışmalarda buluşmak üzere...

Ekleme Tarihi: 05.02.2007 - 20:59
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: tv lerdeki ahlak dışı görüntülere savaşa var mısınız!!!
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
61 Mesaj -
GEREK ADRESİ VERİLEN DİĞER FORUMLARDA GEREKSE BURDA BAKIYORUM DA GENÇLER HEP İŞİN LAFINDA... KOPYALA-YAPIŞTIR METOTLARIYLA EN İYİ KULLUĞU YAPTIĞINI SANIYORLAR. İŞİ LAFTAN KURTARIP AMELE DÖKMEK İSTEYENLER OLUNCA DA HEMEN ELEŞTİRİ VE ÜMİT KIRMALAR. YAPMAYIN BÖYLE! HERKES KAFASINA GÖRE BİR ''DOĞRU'' BELİRLEMİŞ GİDİYOR. BIRAKIN DA BU ÇİRKİNLİKLERLE BU ŞEKİLDE MÜCADELE ETMEYİ DOĞRU BULANLAR BİLDİKLERİNİ YAPSINLAR. YAPIYORLAR ZATEN, SİZ ELEŞTİRDİNİZ DİYE VEYA BOŞA EMEK SARFETMEK DEDİNİZ DİYE BUNDAN VAZGEÇECEK DEĞİLLER. AMA BİR KARINCA MİSALİ İBRAHİMİ YAKAN ATEŞE SU TAŞIYABİLMEKSE AMAÇ, KARINCANIN ÜMİDİNİ KIRMAYIN.


Bu mesaj 1 kez ve en son Ramazanoglu tarafından 05.02.2007 - 16:57 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 05.02.2007 - 16:55
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: KARUN UN HAZİNELERİ...
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
61 Mesaj -
Ben de hem genel kültür olarak bilgimiz olsun diye, hem de benzerlikler görülsün diye aynı konunun Tevrat verziyonunu alıntılıyorum:

7 Levi oğlu Kehat oğlu Yishar oğlu Korah(KARUN), Ruben soyundan Eliavoğulları`ndan Datan, Aviram ve Pelet oğlu On toplulukça seçilen, tanınmış iki yüz elli İsrailli önderle birlikte Musa`ya başkaldırdı.


8 Sonra (Musa) Korah`la yandaşlarına şöyle dedi: ''Sabah RAB kimin kendisine ait olduğunu, kimin kutsal olduğunu açıklayacak ve o kişiyi huzuruna çağıracak. RAB seçeceği kişiyi huzuruna çağıracak.


9 Ey Korah ve yandaşları, kendinize buhurdanlar alın.''


10 Musa Korah`la konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Ey Levililer, beni dinleyin!


11 Ey Korah, senin ve yandaşlarının böyle toplanması RAB`be karşı gelmektir. Harun kim ki, ona dil uzatıyorsunuz?''


12 Sonra Korah`a, ''Yarın sen ve bütün yandaşların -sen de, onlar da- RAB`bin önünde bulunmak için gelin'' dedi, ''Harun da gelsin.''


13 Korah bütün topluluğu Musa`yla Harun`un karşısında Buluşma Çadırı`nın giriş bölümünde toplayınca, RAB`bin görkemi bütün topluluğa göründü.


14 RAB Musa`ya, ''Topluluğa söyle, Korah`ın, Datan`ın, Aviram`ın çadırlarından uzaklaşsınlar'' dedi.


15 Bunun üzerine topluluk Korah, Datan ve Aviram`ın çadırlarından uzaklaştı. Datan`la Aviram çıkıp karıları, küçük büyük çocuklarıyla birlikte çadırlarının önünde durdular.


16 Musa konuşmasını bitirir bitirmez Korah, Datan ve Aviram`ın altındaki yer yarıldı.


17 Yer yarıldı, onları, ailelerini, Korah`ın adamlarıyla mallarını yuttu.

(Tevrat)
Ekleme Tarihi: 04.02.2007 - 17:38
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: tv lerdeki ahlak dışı görüntülere savaşa var mısınız!!!
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
61 Mesaj -
Kardeşim, bu ne muhteşem duadır böyle... Bütün zerrelerimle AAAMİİİİN diyorum. agla agla
Rabbim de sizi ''gir cennetime'' dediği kullarından eylesin.
Ekleme Tarihi: 04.02.2007 - 16:54
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Kıyamet koptuktan sonra medya yorumları...
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
Kıyamet koptuktan sonra medya yorumları...
61 Mesaj -
Sabah : Biz Öldük!

Anadolu ajansı : Kıyamet koptu (A.A)

Zaman : Biz demiştik, böyle olacagı belliydi!

Dünya Gazetesi : IMKB' de endeks bir daha
yükselmeyecek.

Vakit : Laiklerden hesap sorulacak

Hafta Sonu : Ayhan Işık ile Hülya Avşar gizlice
buluştular

Erkekçe : Ayın hurisi

Fanatik Gazetesi : Bu maçın galibi yok!

Cumhuriyet : Sonunda Ata'mıza kavuştuk.

Bilim Teknik : Evren hakkında bütün
bilmediklerimiz...

Oyun dergisi : Game Over

Elle : Yargı gününde anında 10 kilo verin!

Para : Kıyametten kâr yapmanın 100 yolu

Star Gazetesi : Şok! Kandırıldık, Şeytan aslında
iyiymiş!

Milli Gazete : Adil düzene geçiş kanlı oldu.

Aktüel : Mahşer günü yanınızda olması gereken 2
şey: Sevaplar ve Isıya dayanıklı elbise

Auto Show : Sırat köprüsünde saniyede 100 km ye
ulaşan son model arabalar

Arena Ugur Dündar : Cennete rüşvetle kaçak giren
günahkarların tüyler ürperten dosyasi

Hürriyet Ertugrul Özkök : İyimserligi elden
bırakmayalım, hiç olmazsa cehennemde ısınmak için yakıt parası yok!

Milliyet Meral Tamer : Zebaniler, delik kazanların
üreticisini Seytan'a şikayet etti.

Radikal : Yeni dosyayı açıyoruz: Yeşil itiraf
ediyor. Aslında kıyametten Susurluk çetesi sorumlu.

Show TV Reha Muhtar : Sayın Zebani, kazanların
yanında terlemiyor musunuz?

ATV Hakan Aygün : Mahşer yerinde Fordculuk çok
yaygın,izliyorsunuz sayın seyirciler, bıyıklı bey, nasıl arka saflarda
çalışıyor...

Kanal 6 : İzliyorsunuz sayın seyirciler,kazanların
içi bir volkan gibi, insanlar bağrış çağrış yanıyor, kızarıyor...

Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi
Başkanlığı : Devletimiz, bütün yaraları saracaktır.

(''Temiz Yaşam Forum'' dan ''Aydoğdu''ya teşekkürler)
Ekleme Tarihi: 04.02.2007 - 16:18
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Kur'an Okumaları....
Ramazanoglu su an offline Ramazanoglu  
RE: Kur’an’a Saygımız Nasıl Olacak?
61 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı NurBahcesi


Her müslümanın evinde Kur’an-ı Kerim bulunduğuna göre bu ulvi kitaba karşı daima hörmetli bulunmamız gerekir. Kütübhanemizin en yüksek yerinde temiz bir örtüye sarmak suretiyle muhafaza etmeliyiz. Okuyacağımız zaman büyük bir saygı ile açmalıyız ve öyle okumalıyız.



''NurBahçesi'' kardeş, eklemen için teşekkürler. Ben de diyorum ki, kütüphanemizin en yüksek yerinde, temiz bir örtüye sarılmış Mushaf'ımız olsun, ama elimizin altında, başucumuzda hatta çocukların bile kolayca alıp karıştırabileceği yakınlıkta da meallerimiz olsun.


SOMUT OLARAK; ''EVET BEN, ŞU GÜNDEN BAŞLAMAK ÜZERE ŞU SÜRE İÇİNDE BAŞTAN SONA BİR KUR'AN MEALİNİ OKUYUP BİTİRECEĞİM'' DİYECEK KARDEŞLER YAZARSA TEŞVİK EDİCİ OLACAKTIR SANIRIM.
Ekleme Tarihi: 04.02.2007 - 00:19
Ramazanoglu üyenin diğer mesajları Ramazanoglu`in Profili Ramazanoglu Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (3): (1) 2 3 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 898 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ibrahim45 (46), ebabil54 (51), _EM!NE_ (36), talat (55), nerfa (58), yakupbozseki (59), NeWBaHaR (37), Akbulut (52), vahdet_ahmet (44), saripapatyam (50), bilo78 (46), gurbetten_silay.. (39), Rabbia (52), akaya20 (38), El- Metin (43), rapidhack (42), muazbinismail (40), SANDOKAN (56), SANKOCINK (56), efuli2 (50), hollanda (46), braskim (45), benreceb (42), ergin32 (55), Ozlem (42), suheyla cabuk (52), selman77 (47), kenankara (39), bilalxx (40), iskenderpasa (46), mstfakin (42)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.59299 saniyede açıldı