stromectol hydroxychloroquine generique rhinocortfluvoxamine generique luvox seretide inhaler seretide rotacaps seretide serevent serocryptin seromycin serophene seropram seroquel servambutol servanolol servicillin serviclofen servispor servitet silagra sildalis sildenafil silvitra simcora simvasine simvast sinemet cr sinemet sinequan singulair sirdalud skinoren smap sortis spersanicol spiroctan sporanox starlix stocrin strattera stromectol suhagra force suhagra sumycin super avana
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

12 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (1): (1)
Ekleyen Mesaj
Konu: Diriliş Çağrisi...Dirilişe Davet
AFFEYLE_ALLAHIM su an offline AFFEYLE_ALLAHIM  
Diriliş Çağrisi...Dirilişe Davet
12 Mesaj -
Selamun Aleykum







Selamun Aleykum Dostlar

Birkac dakikanizi ayirarak sizlere davet vesilesi olarak ulastirilmis olan buKonuyu okumanizi istiyoruz. Tamamen " EmRi BiL MaRuF NeHYi aNiL MunkeR " akidesi cercevesinde yol alan gonullerin bulusmasinin amaclandigi ve ISLAM aleminin hizmetine sunulmus bulunan Dirilis Çağrisi - Diriliş çağrisi- Forum sitemize sizleri de davet ediyoruz. Bu aile ortami sicakliginda sizlerin de bizlerle beraber yol almasini temenni ediyoruz.

Gibi bircok kategoride paylasimlarinızi gerceklestirebileceginiz genis forum icerigine sahiptir. Foruma asagidaki link adresinden hemen uye olarak paylasimlara merhaba diyebilirsiniz;

http://www.diriliscagrisi.net


Bu Davete zaman ayirdiginiz icin tesekkur ediyoruz, Sizi gonul zenginliginizi bizlerle paylasmaya davet ediyoruz..

HAKKINIZI HELAL EDIN INSAALLAH Selam ve dua ile… (( Dirilis Çağrisi.Net Yonetim ))
Ekleme Tarihi: 30.10.2007 - 15:43
AFFEYLE_ALLAHIM üyenin diğer mesajları AFFEYLE_ALLAHIM`in Profili AFFEYLE_ALLAHIM Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: zaman bitiyor ve hz muhamed .net sitesi açılmış
AFFEYLE_ALLAHIM su an offline AFFEYLE_ALLAHIM  
zaman bitiyor ve hz muhamed .net sitesi açılmış
12 Mesaj -
kardeşler bu siteleri beyenerek girp yazıları okuyum çok güzel ben kendim iki siteyi çok beyendim inş.sizlerede yararlı olabilir

linkler aşağıda
http://www.blogcu.com/zamanbitiyor/
http://www.hz-muhammed.net/
selametle ve dua ile inşAllah
Allaha emanet olun
hakınızı helal edin

Ekleme Tarihi: 25.07.2006 - 17:11
AFFEYLE_ALLAHIM üyenin diğer mesajları AFFEYLE_ALLAHIM`in Profili AFFEYLE_ALLAHIM Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Dua Ayetleri
AFFEYLE_ALLAHIM su an offline AFFEYLE_ALLAHIM  
Dua Ayetleri
12 Mesaj -
Dua Ayetleri

Bakara( 2)
61
Hani siz (verilen nimetlere karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi. İşte (bu hadiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu musibetler (onların başına), Allah'ın âyetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir.


Bakara( 2)
68
"Bizim adımıza Rabbine dua et, bize onun ne olduğunu açıklasın" dediler. Musa: Allah diyor ki: "O, ne yaşlı ne de körpe; ikisi arasında bir inek." Size emredileni hemen yapın, dedi.


Bakara( 2)
69
Bu defa: Bizim için Rabbine dua et, bize onun rengini açıklasın, dediler. "O diyor ki: Sarı renkli, parlak tüylü, bakanların içini açan bir inektir" dedi.


Bakara( 2)
70
"aglaEy Musa!) Bizim için, Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın, nasıl bir inek keseceğimizi anlayamadık. Biz, inşaallah emredileni yapma yolunu buluruz" dediler.


Bakara( 2)
186
Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.


Ali İmran( 3)
38
Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi.


Ali İmran( 3)
61
Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.


Ali İmran( 3)
159
O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.


Ali İmran( 3)
195
Bunun üzerine Rableri, onların dualarını kabul etti. (Dedi kisevinçli Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Allah; karşılığın güzeli O'nun katındadır.


Enam( 6)
63
De ki: Karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) sizi kim kurtarır ki? (O zaman) O'na gizli gizli yalvararak "Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun şükredenlerden olacağız" diye dua edersiniz.


Araf( 7)
55
Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.


Araf( 7)
56
Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır.


Araf( 7)
134
Azap üzerlerine çökünce, "Ey Musa! sana verdiği söz hürmetine, bizim için Rabbine dua et; eğer bizden azabı kaldırırsan, mutlaka sana inanacağız ve muhakkak İsrailoğullarını seninle göndereceğiz" dediler.


Araf( 7)
180
En güzel isimler (el-esmâü'l-hüsnâ) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.


Araf( 7)
189
Sizi bir tek candan (Âdem'den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva'yı) yaratan O'dur. Eşi ile (birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah'a: Andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız, diye dua ettiler.


Enfal( 8)
9
Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peşpeşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.


Enfal( 8)
35
Onların Beytullah yanındaki duaları da ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. (Ey kâfirler!) İnkâr etmekte olduğunuz şeylerden ötürü şimdi azabı tadın!


Tevbe( 9)
99
Bedevîlerden öylesi de vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır, (hayır için) harcayacağını Allah katında yakınlığa ve Peygamber'in dualarını almaya vesile edinir. Bilesiniz ki o (harcadıkları mal, Allah katında) onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmetine (cennetine) koyacaktır. Şüphesiz Allah bağışlayan, esirgeyendir.


Tevbe( 9)
103
Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.


Yunus( 10)
10
Onların oradaki duası: "Allah'ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!" (sözleridir). Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri ise "selâm" dır. Onların dualarının sonu da şudur: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.


Yunus( 10)
12
İnsana bir zarar geldiği zaman, yan yatarak, oturarak veya ayakta durarak (o zararın giderilmesi için) bize dua eder; fakat biz ondan sıkıntısını kaldırınca, sanki kendisine dokunan bir sıkıntıdan ötürü bize dua etmemiş gibi geçip gider. İşte böylece haddi aşanlara yapmakta oldukları şeyler güzel gösterildi.


Yunus( 10)
89
(Allah): İkinizin de duası kabul olunmuştur. O halde siz doğruluğa devam edin ve sakın o bilmezlerin yoluna gitmeyin! dedi.


Hud( 11)
45
Nuh Rabbine dua edip dedi ki: "Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin."


Hud( 11)
61
Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı. Ve sizi orada yaşattı. O halde O'ndan mağfiret isteyin; sonra da O'na tevbe edin. Çünkü Rabbim (kullarına) çok yakındır, (dualarını) kabul edendir.


Yusuf( 12)
34
Rabbi onun duasını kabul etti ve onların hilesini uzaklaştırdı. Çünkü O çok iyi işiten, pek iyi bilendir.


Rad( 13)
14
El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.


İbrahim( 14)
39
"İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir."


İbrahim( 14)
40
"Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! duamı kabul et!"


Isra( 17)
24
Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et.


Kehf( 18)
28
Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme.


Meryem( 19)
4
Rabbim! dedi, benden (vücudumdan), kemiklerim zayıfladı, saçım başım ağardı. Ve ben, Rabbim, sana (ettiğim) dua sayesinde hiç bedbaht olmadım.


Meryem( 19)
48
Sizden de, Allah'ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum. Umulur ki (senin için) Rabbime dua etmemle bedbaht (emeği boşa gitmiş) olmam.


Enbiya( 21)
76
Daha önce Nuh da dua etmiş, biz onun duasını kabul etmiştik. Böylece, kendisini ve (iman eden) yakınlarını büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.


Enbiya( 21)
84
Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.


Enbiya( 21)
88
Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.


Enbiya( 21)
90
Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahya'yı verdik; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar (bütün bu peygamberler), hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler.


Nur( 24)
41
Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyle bilir.


Saffat( 37)
75
Andolsun, Nuh bize yalvarıp yakardı. Biz de duayı ne güzel kabul ederiz!


Mumin( 40)
14
Haydi, kâfirlerin hoşuna gitmese de Allah'a, Allah için dindar ve ihlâslı olarak dua edin!


Mumin( 40)
49
Ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: Rabbinize dua edin, bizden, bir gün olsun azabı hafifletsin! diyecekler.


Mumin( 40)
60
Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.


Mumin( 40)
65
O daima diridir; O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O halde dinde ihlâslı ve samimi kişiler olarak O'na dua edin. Her türlü övgü âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.


Zuhruf( 43)
49
Bunun üzerine dediler ki: Ey büyücü! Sana verdiği ahde göre bizim için Rabbine dua et; çünkü biz artık doğru yola gireceğiz.



hakınızı helal edin
selametle ve dua ile
Ekleme Tarihi: 15.07.2006 - 11:19
AFFEYLE_ALLAHIM üyenin diğer mesajları AFFEYLE_ALLAHIM`in Profili AFFEYLE_ALLAHIM Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: BAZI DUALAR 2
AFFEYLE_ALLAHIM su an offline AFFEYLE_ALLAHIM  
BAZI DUALAR 2
12 Mesaj -
BAZI DUALAR

el-Hudri (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) elbiseyi yenilediği zaman şu duayı okurdu:
Allahım! Hamd sanadır. -(giydiği şey ne ise) ismen söyleyerek- Bunu bana sen giydirdin. Bunun hayırlı olmasını, yapılış gayesine uygun olmasını diliyor, şerrinden ve yapılış gayesine uygun olmamasından da sana sığınıyorum."
Ebu Dâvud, Libas 1, (4020); Tirmizi, Libâs 29, (1767).


Ebu Ümâme (radıyallâhu anh) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) yeni bir elbise giymişti ve şöyle dua etti: "Avretimi örtebileceğim ve hayatta güzellik sağlayabileceğim bir elbise giydiren AIlah'a hamd olsun."
Sonra şunu söyledi: "Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim: "Kim yeni bir elbise giyer, böyle söyler, daha sonra da eskittiği elbiseyi tasadduk ederse, sağken de öldükten sonra da Allah'ın himâyesi, hıfzı ve örtmesi altında olur."
Tirmizi, Daavât 119, (3555); İbnu Mâce, Libâs 2, (3557).


Ebu Ümâme (radıyallâhu anh) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) yeni bir elbise giymişti ve şöyle dua etti: "Avretimi örtebileceğim ve hayatta güzellik sağlayabileceğim bir elbise giydiren AIlah'a hamd olsun."
Sonra şunu söyledi: "Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim: "Kim yeni bir elbise giyer, böyle söyler, daha sonra da eskittiği elbiseyi tasadduk ederse, sağken de öldükten sonra da Allah'ın himâyesi, hıfzı ve örtmesi altında olur."
Tirmizi, Daavât 119, (3555); İbnu Mâce, Libâs 2, (3557).


Muâz İbnu Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir şey yer ve: "Bana bu yiyeceği yediren ve tarafımdan hiçbir güç ve kuvvet olmadan bunu bana rızık kılan Allah'a hamdolsun" derse geçmiş günahları aff olunur" dedi."
Ebu Dâvud, Libâs 1, (4023); Tirmizi, Da'avât 75, (3454); İbnu Mâce, Et'ime 16, (3285).
Ebu Dâvud'un rivayetinde şu ziyâde var: "Kim bir elbise giyer ve: "Bunu bana giydirip, tarafımdan bir güç ve kuvvet olmaksızın beni bununla rızıklandıran Allah'a hamdolsun" derse geçmiş ve gelecek günahları affedilir."


Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Sa'd İbnu Ubâde'nin yanında ekmek ve zeytinyağı yemişti. Sonunda şöyle bir dua buyurdu:
"Yanınızda oruçlular yemek yesin, yemeğinizden ebrarlar yesin, üzerinize melekler dua etsin."
Ebu Dâvud, Et'ime 55, (3854).
Ebu Dâvud'un Hz. Câbir (radıyallâhu anh)'den kaydettiği diğer bir rivâyette şöyle denir:
"Ebû'l-Heysem bir yemek hazırladı, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve Ashâbın'ı (radıyallâhu anhüm) dâvet etti. Hz. Peygamber yemekten kalkınca: "Kardeşinizi mükâfaatlandırın!" buyurdu. Ashâb: "Mükâfaatı da ne?" diye sordular. Efendimiz: "Kişinin evine girilip yemeği yendi, içeceği içildi mi ev sâhibi için dua edilir. İşte bu onun mükâfaatıdır" cevabını verdi.",

Arefe -Kadir Gecesi

Amr İbnu Şuayb an Ebihi an Ceddihi (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Duaların en faziletlisi àrefe günü yapılan duadır. Ben ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz, lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike leh lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadir. (Allah'tan başka ilah yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'na aittir. O, herşeye kâdirdir) sözüdür."
Muvatta, Kur'ân 32, (1, 214, 215); Tirmizi, Da'avât 133, (3579).


Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü, dedim, şâyet Kadir gecesine tevâfuk edersem nasıl dua edeyim?" Şu duayı okumamı söyledi:
"Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu'l-afve fa'fu anni. (Allahım! Sen affeedicisin, affı seversin, beni affet."
Tirmizi, Da'avât 89, (3508).

Hapşırma

Âmir İbnu Rebia (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)ın arkasında namaz kılan birisi, namazda hapşırdı ve şu duayı okudu: "Mübarek (heyrı boI), ihlaslı ve çok hamdle Allah'a hamdederiz, tâ Rabbimiz razı oluncaya kadar; dünya ve âhiret işindeki rızasından sonra da (hamdimize devam ederiz)." Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazdan çıktıktan sonra: "Namazda dua okuyan kimdi?" diye sordu. Ancak okuyan kişi süküt etti. Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) tekrar sordu:
"Duayı kim okudu? Zira fena bir şey söylemedi." Bunun üzerine adam: "Bendim, bu dua ile sâdece hayır murad ettim" dedi. Efendimiz:
"aglaDuanız) Rahman'ın Arşına kadar yükseldi" buyurdu."
Ebü Dâvud, Salât 121, (770, 774); Tirmizi, Salât 296, (404); Buhâri, Ezan 115, (muhtasaran); Muvatta, Kur'àn 25, (1, 212); Nesâi, İftitah 112 (2,196).


Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden biri hapşırınca "Elhamdülillah alâ külli hâl." (Her hal için elhamdülillah) desin. Kardeşi de yahut arkadaşı da- ona "Yerhamükâllah" diye cevap versin. (Kardeşi bunu) kendisi için söyleyince, hapşıran da Yehdikümullah ve yuslih baleküm (Allah size de hidâyet versin ve işinizi düzeltsin) desin."
Buhâri, Edeb 126, Ebü Dâvud, Edeb 99, (5033).

Yatağa Girince

Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, yatağına girince, sağ elini yanağının altına koyar sonra şu duayı okurdu:
"Allahümme, kınî azâbeke yevme teb'asu -ev tecme'u- ibâdeke (Allahım! Kullarını yeniden dirilttiğin veya topladığın- gün beni azabından koru."

Evden Çıkınca

Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, evinden çıktığı vakit şu duayı okurdu: "Bismillahi la havle vela kuvvete illa billah, et-tüklânî alallah. (Allahın ismiyle. Dünya ve ukbâ işlerine güç kuvvet Allah'tandır. Dayanağım Allah'dır."


Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kişi evinin -veya apartmanın- kapısından çıkınca, adama müekkel (nezaretçi) iki meleği vardır. Adam: "Bismillah" deyince onlar: "Doğruya irşad edildin" derler. "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" deyince, melekler: "Korundun" derler. Adam: "Tevekkeltü alâllah" deyince onlar: "İşin (sana bedel) görüldü" derler.
(Resülullah aleyhissalâtu vesselâm devamla) dedi ki: "Sonra adamın iki karîni (yani onu günaha sürüklemek isteyen insî ve cinnî iki şeytanı) onu karşılarlar. Melekler (o şeytanlara): "Hidayete erdirilen, işi (Allah tarafından) görülen ve muhafaza altına alınan bir kimseden ne istiyorsunuz?" derler "

selamtle hakınızı helal edin ,
selametle ve dua ile kalın
Allaha emanet olun
Ekleme Tarihi: 15.07.2006 - 11:06
AFFEYLE_ALLAHIM üyenin diğer mesajları AFFEYLE_ALLAHIM`in Profili AFFEYLE_ALLAHIM Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: BAZI DUALAR
AFFEYLE_ALLAHIM su an offline AFFEYLE_ALLAHIM  
BAZI DUALAR
12 Mesaj -
BAZI DUALAR

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) yatağına girdiği zaman şu duayı okurdu: "Bize yedirip içiren, ihtiyaçlarımız görüp bizi barındıran AIIah'a hamdolsun. İhtiyacını görecek, barınak verecek kimsesi olmayan niceleri var!"
Müslim, Zikr 64, (2715); Tirmizi, Daavât 16, (3393); Ebü Dâvud, Edeb 107, (5053).

Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn'i ve Kul hüvallahu ahad'i okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi".
Buhari Fedâilu'l-Kur'ân 14, Tıbb, 39, Daavat 12; Müslim, Selâm 50, (2192); Muvattâ, Ayn 15, (2, 942); Tirmizi, Daavât 21, (3399); Ebu Dâvud, Tıbb 19, (3902).


Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) geceleyin uyanınca şu duayı okurdu: "Allahım! Seni hamdinle tenzih ederim, Senden başka ilah yoktur. Günahım için affını dilerim, rahmetini taleb ederim. Allahım ilmimi artır, bana hidayet verdikten sonra kalbimi saptırma. Katından bana rahmet lutfet. Sen lutfedenlerin en cömerdisin".
Ebu Dâvud, Edeb 108, (5061).


İmam Mâlik'ten rivayete göre, ona şu haber ulaşmıştır: "Hâlid İbnu'l-Velid (radıyallâhu anh), Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)'e:
"Ben uykuda iken korkutuluyorum. (Ne yapmamı tavsiye buyurursunuz?)" diye sordu. Ona şu tavsiyede bulundu:
"Allah'ın eksiksiz, tam olan kelimeleri ile O'nun gadabından, ikabından, kullarının şerrinden, şeytanların vesveselerinden ve (beni kötülüğe atan) beraberliklerinden AIlah'a sığınırım! de!".
Muvatta, Şi'r 9, (2, 950).

Evden Çıkış Giriş

Ümmü Seleme (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) evinden çıktığı zaman şu duayı okurdu: "Allah'ın adıyla Allah'a tevekkül ettim. AIIahım! zillete düşmekten, dalâlete düşmekten, zulme uğramaktan, cahillikten, hakkımızda cehalete düşülmüş olmasından sana sığınırız".
Tirmizi, Daavât 35, (3423); Ebü Dâvud, Edeb 112, (5094); Nesâi İstiâze 30, (8,268); İbnu Mâce, Dua 18, (3884).


Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Evinden çıkınca kim: "Allah'ın adıyla, Allah'a tevekkül ettim, güç kuvvet Allah'tandır" derse kendisine: "İşine bak, sana hidâyet verildi, kifâyet edildi ve korundun da" denir, ondan şeytan yüz çevirir".
Tirmizi, Daavât 34, (3422); Ebü Dâvud, Edeb 112, (5095); Nesâi, İstiâze (8,268).


Ebü Mâlik eI-Eş'àri (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kişi evine girince şu duayı okusun: "AIIahım! Senden hayırlı girişler, hayırlı çıkışlar istiyorum. AIIah'ın adıyla girdik, AIIah'ın adıyla çıktık, Rabbimiz AIIah'a tevekkül ettik". Bu duayı okuduktan sonra ailesine selam versin".
Ebu Dâvud, Edeb, 112, (5096).

Oturma Kalkma

Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) hazretleri buyurdular ki: "Kim, malâyâni konuşmaların çok olduğu bir yere oturur da, oradan kalkmazdan önce şu duayı okursa bu yerde oturmaktan hasıl olan günahından arınmış olur:
Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilah olmadığına şehâdet ederim. Senden mağfiret diliyorum, Sana tevbe ediyor (af taleb ediyorum)".
Tirmizi, Daavât 39, (2329).


İbnu Ömer hazretleri (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir cemaatte oturduğu zaman, ashâbı için şu duayı okumadan nadiren kalkardı:
"Allahım! Bize korkundan öyle bir pay ayır ki, bu, sana karşı işlenecek günahlarla bizim aramızda bir engel olsun. İtaatinden öyle bir nasib ver ki, o bizi cennete ulaştırsın. Yakîninden öyle bir hisse lutfet ki dünyevi musibetlere tahammül kolaylaşsın.
Allahım! Sağ olduğumuz müddetçe kulaklarımızdan, gözlerimizden, kuvvetimizden istifade etmemizi nasib et. Aynı şeyi bizden sonra gelecek olan neslimize de nasib et. İntikamımızı, bize zulmedenlerden almışlardan kıl (mazlumlardan değil). Bize tecavüz edenlere karşı bizi muzaffer kıl. Bize, dini musibet verme. Dünyayı, ne asıl gayemiz kıl, ne de ilmimizin son hedefi. Bize merhametli olmayanı bize musallat etme."
Tirmizi. Daavât 73, (3497).

Seferde İken

İmam Mâlik'e ulaştığına göre Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) sefer arzusuyla ayağını bineğinin özengisine koyduğu zaman şu duayı okurdu:
"Bismillah! Allahım! Sen seferde arkadaşım, ailemde vekilimsin. Allahım, bize arzı dür, seferi kolaylaştır. Allahım, yolun meşakkatlerinden, üzüntülü dönüşten, mal ve ailede vuküa gelecek kötü manzaralardan sana sığınıyorum".
Muvatta, İsti'zân 34, (2, 977).


İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissâlatu vesselâm), seferden dönerken, uğradığı her tümsekte üç kere tekbir getirir, arkadan da: "Lâ ilâhe iIlaIIâhu vahdehu Iâ şerike Ieh, Iehü'I-mülkü ve Iehü'I-hamdü ve hüve aIâ külli şey'in kadir. (AIIah'tan başka ilah yoktur. O tekbir, ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'nadır. O herşeye kadirdir) dönüyoruz, tevbe ediyoruz, kulluk ediyoruz, secde ediyoruz, Rabbimize hamdediyoruz. Allah va'dinde sâdık oldu, kuluna yardım etti. (Hendek Harbi'nde) müttefik orduları tek başına helâk etti" derdi.
Buhâri, Daavât 52, Ömer 12, Cihâd 133, 197, Megâzi 29; Müslim, Hacc 428, (1344); Muvatta, Hacc 243, (1,421); Tirmizi, Hacc 104, (950); Ebu Dâvud, Cihâd 170, (2770).


Havle Bintu Hàkim (radıyallâhu anh ) anlatıyor:
"Resülullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz buyurmuşlardır ki: "Kim bir yerde konakladığı zaman şu duayı okursa, oradan ayrılıncaya kadar ona hiçbir şey zarar vermez: "Eüzü bi-kelimâtillahi't-tâmmât min şerri mâ halâka. (Allah'ın eksiksiz, mükemmel kelimeleri ile, yarattıklarının şerrinden AIlah'a sığınıyorum.)"
Müslim, 54, (2708); Muvatta, İsti'zân 34 (2, 978); Tirmizi, Daavât 41, (3433).

Üzüntü Tasa Halinde

Hz. Sa'd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Balığın karnında iken, Zü'n-Nün'un yaptığı dua şu idi: Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü mine'z-zâlimin. (Allahım! Senden başka ilâh yoktur, seni her çeşit kusurlardan tenzih edirim. Ben nefsime zulmedenlerdenim.)" Bununla dua edip de icâbet görmeyen yoktur."
Tirmizi, Daavât 85. (3500).


Hz. İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) üzüntü sırasında şu duayı okurdu: "Halim ve azim. olan Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük Arş'ın Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur. Kıymetli Arş'ın Rabbi, arzın Rabbi, Semâvât'ın Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur."
Buhâri, Daavât 27, Tevhid 22, 23; Müslim, Zikr 83, (2730); Tirmizi, Daavât 40, (8431); İbnu Mâce, Dua 17, (3883).


el-Hudri (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün Mescid'e girdi. Orada Ensâr'dan Ebü Ümâme (radıyallahu anh) denen kimse ile karşılaştı. Ona:
"Ey Ebu Ümâme, niçin seni namaz vakti dışında Mescid'de oturmuş görüyorum?" diye sordu.
"Peşimi bırakmayan bir sıkıntı ve borçlar sebebiyle ey Allah'ın Resülü" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselâm):
"Sana bazı kelimeler öğreteyim mi? Bunları okursan, Allah, senden sıkıntını giderir ve borcunu öder."
"Evet, ey Allah'ın Resülü, öğret!" dedim.
"Öyleyse, dedi, akşama çıktın mı sabaha erdin mi şu duayı oku: "AIlahım üzüntüden ve kederden sana sığınırım. Aczden ve tembellikten sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun galebe çaImasından ve insanların kahrından sana sığınırım."
(Ebü Ümâme) der ki: "Ben bu duayı yaptım, Allah benden gamımı giderdi, borcumu ödedi."
Ebü Dâvud, Salât 367, (1555).

İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) demiştir ki: "Kimin sıkıntısı artarsa şu duayı okusun:
"Allahım ben senin kulunum, kulunun oğluyum, câriyenin oğluyum, senin avucunun içindeyim, alnım senin elinde. Hakkımdaki hükmün caridir. Kazan ne olursa hakkımda adalettir. Kendini tesmiye ettiğin veya kitabında indirdiğin veya nezdinde mevcut gayb hazinesinden seçtiğin, sana ait her bir isim adına senden Kur'ân'ı kalbimin baharı, sıkıntı ve gamlarımın atılma vesilesi kılmanı dilerim."
Bu duayı okuyan her kulun gam ve sıkıntısını Allah gidermiş, yerine ferahlık vermiştir."
Mecmau'z Zevaid'de (10, 136) mevcuttur. Hâkim'in Müstedrek'inde de (1,509) kaydedilmiş.
Ekleme Tarihi: 15.07.2006 - 11:04
AFFEYLE_ALLAHIM üyenin diğer mesajları AFFEYLE_ALLAHIM`in Profili AFFEYLE_ALLAHIM Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Bir Dua...
AFFEYLE_ALLAHIM su an offline AFFEYLE_ALLAHIM  
Bir Dua...
12 Mesaj -
Bir Dua...



Allah'ım, kalplerimizi imân ve Kur'ân nuruyla nurlandır. Allah'ım, bizi Sana muhtaç olduğumuzun şuuruyla zenginleştir; Senden müstağnî durma fakirliğine düşürme. Kendi güç ve kuvvetimizden teberrî ediyor, Senin havl ve kuvvetine sığınıyoruz. Bizi Sana tevekkül edenlerden kıl. Bizi nefsimizin eline bırakma. Bizi, koruyuculuğunla muhâfaza eyle. Bize ve erkek, kadın bütün müminlere merhamet et. Kulun, peygamberin, seçtiğin, dostun, mülkünün güzelliği, masnuâtının melîki ve sultanı, inâyetinin gözbebeği, hidâyetinin güneşi, hüccetinin lisânı, rahmetinin timsâli, mahlûkatının nuru, mevcudâtının şerefi, mahlûkatının çokluğu içinde birliğinin kandili, kâinat tılsımının keşşâfı, rubûbiyet saltanatının dellâlı, hoşnut olduğun şeylerin tebliğ edicisi, gizli isimlerinin tanıtıcısı, kullarının muallimi, âyetlerinin tercümânı, rubûbiyet güzelliğinin aynası, şuhud ve işhâdının medârı, âlemlere rahmet olarak gönderdiğin habîbin ve resûlün olan Efendimiz Muhammed'e, onun bütün âl ve ashâbına, kardeşleri olan diğer peygamber ve resûllere, melâike-i mukarrebîne ve sâlih kullarına salât ve selâm eyle.Âmin.

Bediüzzaman'dan!

aminnnnnnnnnn
saygılarımla
hakınızı helal edin
selametle ve dua ile
Ekleme Tarihi: 15.07.2006 - 11:02
AFFEYLE_ALLAHIM üyenin diğer mesajları AFFEYLE_ALLAHIM`in Profili AFFEYLE_ALLAHIM Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Ebu Zerr El Gıfâri (r.a)
AFFEYLE_ALLAHIM su an offline AFFEYLE_ALLAHIM  
Themenicon    Ebu Zerr El Gıfâri (r.a)
12 Mesaj -
Ebu Zerr El Gıfâri (r.a)


İlk müslümanlardan, sahâbî Ebû Zerr, Benû Gıfâr kabilesine mensub olup doğum tarihi bilinmemektedir. H. 31 (M. 651/652) yılında Mekke ile Medine arasında bir yer olan er-Rebeze'de vefât etmiştir.

Ebû Zerr (r.a)'in ismi ve babasının adı hakkında kaynaklarda çeşitli isimler zikredilmektedir. Bazı eserlerde isminin Cündüb b. Cenâde b. Seken, bazı eserlerde Seken b. Cenâde b. Kavs b. Bevaz b. Ömer olarak zikredilmektedir. Bazı eserlerde ise Cündüb b. Cenâde b. Kays b. Beyaz b. Amr olarak zikredilmektedir. Bu sonuncusunun daha doğru olması muhtemeldir. Zira annesinin künyesi Ümmü Cündüb'dür (İbnü'l-Esir, Üsdül-Gâbe, Vl, 99-101).

Hz. Cündüb b. Cenâde'nin künyesi Ebu Zerr'dir. İslâm tarihinde isminden ziyade bu künyesi ile meşhur olup bununla anılmaktadır. Lâkabı ise Mesîhu'l-İslâm'dır. Bu lâkabı ona Hz. Muhammed (s.a.s) bizzat vermiştir. Ebû Zerr el-Gifârî'nin kabilesi ve ailesi genellikle câhiliye devrinde yol kesmek, kervanları soymak ve eşkıyalık yapmakla tanınırdı. Ebû Zerr, cesareti ve atılganlığı ile o kadar büyük bir şöhret yapmıştı ki, ismini duyan, olduğu yerde korkudan titrerdi.

Genç yaştaki Ebû Zerr hazretleri bir gün, birdenbire değişerek mesleğini bırakıp haniflerden oldu. İslâm'ın henüz zuhur etmediği bir zamanda Allah yolunu tuttu. Öyle ki, etrafındakilere, 'Allah'tan başkasına ibadet edilmez. Putlara tapmayınız, onlardan hiçbir şey istemeyiniz!' demeye başladı. Böylece hak yolunu bulmuş ve lebbeyk demişti. Bu husustaki ifadesine göre, müslüman olmadan üç yıl evveline kadar kendine mahsus bir şekilde Allah'a ibadet ettiğini ifade etmiştir.

Ebû Zerr (r.a.), İslâm daha duyulmadan hakkın dâvetine cevap veren ve ruhen iman eden büyük sahâbîlerden biridir.

Ebû Zerr hazretlerinin İslâm ile müşerref olması başlı başına bir olaydır. Şöyle ki: .

-Bir gün, Gıfâroğulları kabilesine mensub bir kişi, Mekke'den kendi kabilesine döndüğünde doğru Ebû Zerr'e gitti ve Mekke'de bir zatın zuhur edip kendisinin peygamber olduğunu iddia ederek insanları yeni bir dine dâvet ettiğini ve Cenâb-ı Hakkın vahdâniyeti hakkında halka talimatta bulunduğunu haber verdi. Ve bu işi tahkik etmesini ilâve etti. Kabiledaşının vermiş olduğu bilgileri dikkatle dinleyen Hz. Ebû Zerr, karşısındakinin sözleri bittikten sonra:

'Cenâb-ı Hakka yemin ederim ki, bu zat, iyilikleri öğrenmeleri ve kötülüklerden sakınmaları için halka nasihatler yapmaktadır' dedi.

Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Ebû Zerr Mekke'ye gitti. Bu sırada Hz. Muhammed'in Mekke'deki durumu çok kritik olduğundan, ashabı onu büyük bir titizlikle koruyor ve bulunduğu yeri hiç kimseye açıklamıyorlardı. Ebû Zerr Hz. Peygamber'i kime sorduysa bir cevap alamadı. Çaresiz Kâbe'ye gitti. Zemzem suyundan içerek biraz rahatladı. Tekrar Hz. Peygamber'i aramaya çıktı. Yine kimseden bir cevap alamadı. Bu arada tesadüfen karşısına çıkan Hz. Ali'ye sordu ise de yine bir cevap alamadı. Birkaç gün böyle geçti.

Nihâyet kendisinin Rasûlullah'ın nübüvvetini ve onu aradığı hususu Rasûlullah'a bildirilince önce şekli şemâili ve durumu tetkik edildi. Sonra zararsız bir kimse olduğu anlaşılınca Hz. Ali vasıtasıyla Hz. Peygamber'e götürüldü. Rasûlullah ile yaptığı kısa bir konuşma ve görüşmeden sonra kelime-i şehâdet getirerek İslâm'a girdi. Artık bu günden itibaren bütün kuvvet ve kudretiyle bütün aşk ve şevkiyle, bütün cesaret ve şecâatiyle İslâm'ı yaymaya ve öğretmeye başladı. Ebû Zerr (r.a.) kardeşi Uneys (veya Enis'in) de İslâm'a girmesini sağladı. Kabilesinde de İslâm'a dâvet faâliyetlerine girişti ve birçoğu onun eliyle müslüman oldu. Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden sonra meydana gelen Bedir, Uhud, Hendek ve diğer gazvelere katıldı. Tebük gazvesinde İslâm ordusu hazırlandığı zaman Ebû Zerr gecikmiş; devesinin bitkinliğine rağmen Rasûlullah'ın ardından yürüyerek Tebük seferine katılmıştı. Mekke fethi sırasında kendi kabilesinin sancaktarlığını yapmıştır. Ebû Zerr (r.a.) tabiaten fakir, zâhid ve inzivâyı seven bir sahâbî idi. Dünyaya hiç değer vermezdi. Bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisine Mesîhu'l-İslâm lâkabını takmıştı. Nitekim Ebû Zerr (r.a.), Rasûlullah'ın irtihâlinden sonra bu lâkaba uygun olarak dünya ile alâkasını tamamen keserek inzivâya çekildi. Medine'nin bağı bahçesi onun için bir harabeden başka birşey değildi. Hele Hz. Ebû Bekir (r.a.) de vefât edince Ebû Zerr (r.a.) tamamen içine kapandı. Yüreğindeki acılara tahammül edemez hale geldi. Medine'den ayrılıp Şam'a yerleşti.

Hz. Osman (r.a.) devrinde fetih hareketleri oldukça genişlemiş ve bu yüzden fethedilen bölgelerin gelenekleri de İslâm'a etki etmeye başlamıştı. Bunun neticesi olarak emirler, sâdelikten ayrılarak dünyevî bir yaşantının içerisine girmişlerdi. Saraylar, köşkler, konaklar yapılmaya. Hizmetçiler tutularak işler onlara gördürülmeye başlanmıştı. Rasûlullah'ın, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer devrinin sâdeliği unutulmuştu. Bu sâdeliği unutmayanlardan birisi de Ebû Zerr (r.a.) idi. O, sâde yaşayışını sürdürmekte ısrâr ediyordu. Mal ve servet biriktirme hırsı yoktu. Debdebeli bir hayat tarzını seçenlere gereken ikazları yapıyor; bu durumun onlara kötülükten başka birşey vermeyeceğini, bir gün bunların hesabının sorulacağını söylüyordu. Ve sık sık delil olarak: 'Altın ve gümüş depo edip Allah yolunda sarfetmeyenlere elim azabı müjdele...' meâlindeki âyeti okuyordu. Hz. Muâviye ve emirlerinin yaşantılarını sürekli eleştiriyordu. Bu yüzden Şam'da fesat çıkardığı iddiasıyla Ebû Zerr (r.a.), Hz. Osman (r.a.)'a şikâyet edildi. Hz. Osman, Ebû Zerr'i Medine'ye çağırdı. Hz. Ebû Zerr Medine'ye geldikten sonra Hz. Osman'a, 'Benim dünya malına ve dünya metama ihtiyacım yoktur!' diye haber gönderdi. Hz. Ebû Zerr'in Medine'ye gelişi halk üzerinde büyük bir tesir ve hayret icra etti. Fakat Ebû Zerr, Medine'de fazla kalmayarak Mekke civarında bulunan Rebeze mevkiine giderek oraya yerleşti. Onun bu hareketini Hz. Osman da tasvib etti. Hz. Osman ona birkaç koyun ve bir deve verip bunlarla geçimini sağlamasını söyledi.

Medine'de âsiler Hz. Osman aleyhine faâliyetlerde bulundukları zaman Ebû Zerr'i bu işe karıştırmak istedilerse de bir kenara çekilip âsilere bu fırsatı vermedi. Ebû Zerr, Rebeze'de çok sıkıntılı günler geçirdi. Evi harab olmuş, sırtında elbise kalmamıştı. Ailesi elbiseden bahsettikçe, o 'bana elbise değil, kefen lâzım' diyordu. Nihâyet hastalandı. Öleceğini anlayan eşi, kefeni dahi olmadığını söyleyerek ne yapacağını ve kendisini nasıl defnedeceğini hem düşünüyor ve hem de Ebû Zerr'e düşüncesini açıklıyordu. O ise yattığı hasta yatağından biraz doğrularak eşine, üzülmemesini, Mekke tarafından bir kâfile gelmedikçe ölmeyeceğini, zira bu kâfile ile gelen bir gencin kendisine kefen getireceğini anlatıp arada sırada hanımına 'Bak bakalım, ufukta toz bulutu görüyor musun' diyordu.

Nihâyet H. 31 (M. 651-652) yılında bir gün ufukta bir kervan gözüktü. Kervan konakladıktan kısa bir süre sonra Hz. Ebû Zerr dâr-ı bekâ'ya göçtü. Ensâr'dan bir genç gelip onu kefenledi ve cenaze namazını kıldırarak Rebeze'ye defnetti (Hayreddin Zirikli, el-A'lâm, II, 140).

Uzun boylu, esmer, geniş omuzlu ve saçları beyazlaşmış haliyle Hz. Ebû Zerr bir âbide gibi idi. Vefâtında geriye harab bir ev ile üç koyun ve birkaç keçiden başka birşey bırakmadı.

Ebû Zerr (r.a.), ashâb tarafından 'ilim deryası' sıfatıyla vasıflandırılmıştı. Çünkü bilgi edinmek için Hz. Peygamber'e sık sık sorular sorardı. İman, ihsan, emir, nehy, iyilik ve kötülük hakkında ne varsa hepsini Rasûlullah'a sorarak öğrenmişti. Her hareket ve işinde Resûl-i Ekrem'e tâbi olduğunu gösterirdi. Gayet kanaatkâr olup basit ve sâde yaşardı. Âbid, zâhid idi. Hakkı söylemekten çekinmez ve korkmaz idi. Ebû Musa el-Eş'âri'yi ise yaşayışından dolayı çok severdi ve ona, 'Sen, benim kardeşimsin' derdi.

Ebû Zerr (r.a.), yaratılıştan hak sever bir sahâbî idi. Ümmet arasında meydana gelen fitne ve fesatlara karışmaktan son derece sakınırdı. Hz. Osman'a muhâlif olmasına rağmen, etrafın sıkıştırmasına mukâbil bitaraf kalmıştır. Hz. Osman'a ve Hz. Muâviye'ye muhâlif olarak tanınırdı. Fakat bütün bu muhâlefetlerine rağmen onlara karşı gelmedi. Kendisine arzu etmediği birşey teklif edildiği zaman, zâhidlere mahsus bir edâ ile ve güler yüzle, hoş sohbetliğini de ileri sürerek reddederdi. Ebû Zerr, pek az sayıda fetvâ vermiştir. Zira bu hususta çok titiz davranırdı. Ancak haklı bir meselede halifeye karşı gelmekten çekinmezdi. Hz. Ebû Zerr'in oğlu, sağlığında vefât etmişti. Geriye yalnız bir eşi ve bir kızı kalmıştı (M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Mekke Devri, s.177-180).


ASHABIM YILDIZLAR GİBİDR HANGİSİNE UYARSANIZ HADAYETİ BULURSUNUZ

DİYER SAHABİLERİN HAYATI İÇİN LÜTFEN AŞAĞIDAKİ LİNKİ TIKLAYIN VBİLGİLERE ARZ EDERİM SELAMETLE VE DUA İLE HAKINIZI HELAL EDİN
http://www.risale-inur.org/yenisite/moduller/bilgi/anasayfa.php
Ekleme Tarihi: 15.07.2006 - 10:30
AFFEYLE_ALLAHIM üyenin diğer mesajları AFFEYLE_ALLAHIM`in Profili AFFEYLE_ALLAHIM Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: HUDEYBİYE ANTLAŞMASI
AFFEYLE_ALLAHIM su an offline AFFEYLE_ALLAHIM  
HUDEYBİYE ANTLAŞMASI
12 Mesaj -
HUDEYBİYE ANTLAŞMASI

--------------------------------------------------------------------------------
Hudeybiye* Antlaşması
Hicretin 6. senesi, Zilkâde ayı. (Milâdî 628)Rıdvan bîatı, Kureyşlileri fazlasıyla korkutmuştu. Peygamberimizin üzerlerine yürüyeceği endişesine kapılarak, alelacele sulh teklifinde bulunmak gayesiyle bir heyet gönderdiler. Heyette şu isimler vardı: Süheyl bin Amr (başkan), Huveytip bin Abdü'l-Uzzâ ve Mikrez bin Hafs.
Kureyş müşrikleri üç kişilik bu heyete şu direktifi vermişlerdi:
"Gidin, Muhammed'le sulh anlaşmasında bulunun. Fakat buradan dönüp gitmek şartıyla. Eğer bu şartı kabul etmezse anlaşmaya yanaşmayın."222
Peygamber Efendimiz (a.s.m.), Süheyl'in gelişini, isminin "kolaylık" mânâsını ifade etmesinden dolayı hayra yorarak, Sahabîlerine, "Artık, işiniz bir derece kolaylaştı! Kureyşliler, sulh yapmak istedikleri zaman hep bu adamı gönderirler"223 buyurdu.
Sulh Heyeti Peygamberimizin Huzurunda
Kureyş elçisi Süheyl bin Amr, Resûlullahın huzuruna vardı. Önünde iki dizinin üzerinde diz çöktü. Peygamber Efendimiz ise bağdaş kurmuştu. Müslümanlar da çevresinde oturmuşlardı.
Süheyl bin Amr uzun uzadıya konuştu. Sonra Peygamber Efendimize sulh teklifinde bulundu. Peygamber Efendimiz sulh tekliflerini kabul etti. Bundan sonra sulh şartlarının müzakeresi yapıldı. Onlarda da anlaşmaya varıldı. Sıra anlaşma şartlarının yazılmasına gelmişti. Hz. Ali musalâhanın şartlarını yazmak üzere kâtip tayin edildi.
Peygamberimiz, Hz. Ali'ye, "Yaz!" dedi. "Bismillahirrahmanirrahim."
Süheyl bin Amr, buna itiraz etti. "Biz, Bismillahirrahrrıanirrahim'i bilmiyoruz. Sen böyle yazma!" dedi.
Resûl-i Ekrem, "Öyle ise nasıl yazalım?" diye sordu.
Süheyl, "Bismike Allahümme, yaz" dedi.
Kureyşliler, eskiden beri "Bismillahirrahmanirrahim" yerine "Bismike Allahümme'yi" kullanırlardı.**
Peygamber Efendimiz, "Bismike Allahümme de güzeldir" buyurduktan sonra Hz. Ali'ye, "Haydi yaz: Bismike Allahümme" diye emretti.
Hz. Ali de aynı şekilde yazdı.224
Bundan sonra Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Hz. Ali'ye şöyle yazmasını emretti:
"Bu, Muhammed Resûlullahın, Süheyl bin Amr'la üzerinde anlaşmaya varıp sulh oldukları, icabının taraflarca yerine getirilmesi kararlaştırılıp imzaladığı maddelerdir."
Kureyş heyeti başkanı Süheyl yine itiraz etti, "Vallahi, biz senin gerçekten Allah'ın Resûlü olduğunu kabul edip tanımış olsaydık. Beytullahı ziyaretine mani olmaz ve seninle çarpışmaya kalkmazdık" dedi.
Peygamber Efendimiz, "Peki nasıl yazalım?" buyurdu.
Süheyl, "Muhammed bin Abdullah diye kendi ismini ve babanın ismini yaz" dedi.
Peygamber Efendimiz, "Bu da güzeldir" buyurduktan sonra, Hz. Ali'ye, "Yâ Ali, sil onu. Sil de Muhammed bin Abdullah yaz" diye emretti.225
Hz. Ali, "Hayır! Vallahi, ben Resûlullah sıfatını hiçbir zaman silemem" diye yemin etti.226
Bu arada Müslümanlar da, Hz. Fahr-i Âleme karşı besledikleri muhabbet ve hürmetlerinin eseri olarak, "Biz, Resûlullah Muhammed'den başkasını yazdırmayız. Ne diye dinimiz uğrunda bu eksikliği, bu hakareti kabul ediyoruz?" diye yüksek sesle konuşmaya başladılar.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Müslümanlara seslerini kısmalarını ve susmalarını mübârek elleriyle işâret buyurdu. Birden sustular. Bundan sonra Peygamber Efendimiz Hz. Ali'ye, "Bana o sıfatın geçtiği yeri göster" dedi.
Hz. Ali, "Resûlullah" kelimesinin geçtiği yeri gösterdi. Resûl-i Ekrem Efendimiz de onu eliyle sildi. Yerine ise "İbni Abdullah (Abdullah'ın oğlu)" kelimelerini yazdırdı.227
Peygamber Efendimizin, sulha ciddi taraftar olduğunu, sulha giden yoldaki manileri ortadan kaldırmaya ne kadar gayret gösterdiğini bu bir iki numûneden de anlamak mümkündür.

Musalaha Maddeleri
Müşrik heyetinin yukarıdaki itirazları, Müslümanların bu itirazları kabul etmeyişleri ve Peygamber Efendimizin her iki tarafı yatıştırması sonunda sıra musalaha maddelerinin yazılmasına gelmişti.
Resûl-i Ekrem Efendimiz ile, müşrik elçiler arasında geçen konuşmalardan sonra karara bağlanan maddelerden mühimleri şunlardır:
1.Müslümanlarla müşrikler huzur ve emniyet içinde yaşamalarını devam ettirmek için birbirleriyle 10 yıl harp etmeyeceklerdir.
2.Peygamberimiz ve Sahabîler bu yıl Mekke'ye girmeyip, geri dönecekler, ancak gelecek yıl yanlarına yalnız yolcu silahı olan kılıç bulundurmak şartıyla gelip Kâbe'yi tavaf edecekler ve ancak Mekke'de üç gün kalacaklardır. Müşrikler ise, o sırada şehri boşaltacaklardır.
3.Medine'deki Müslümanlardan Mekke'ye iltica edenler Müslümanlara iâde edilmeyecek, fakat Mekke'den Medine'ye velev Müslüman dahi olsalar iltica edenler, istendiği takdirde geri verileceklerdir.
4.Arap kabilelerinden isteyen Peygamberimizle, isteyen de Kureyş'le birleşmekte serbest olacaklardır.228

Ashab-ı Kiram'ın Hiddet Ve İtirazı
Resûl-i Ekrem Efendimiz her ne surette olursa olsun Kureyş müşriklerini bir musalaha yazısı ile bağlamak ve bu surette İslâmın siyasî kudret ve mevcudiyetini hem onlara hem de bütün Arabistan halkına göstermek ve tanıtmak istiyordu.2 Bu sebeple, Kureyş heyet başkanı Süheyl'in zahiren Müslümanların aleyhinde görülen teklif ve maddelerini de kabul ediyordu. Bu inceliği bir anda kavrayamayan Ashab-ı Güzin başından beri hem hiddetleniyor, hem de zaman zaman itiraz ediyordu.
Hattâ, Kureyş heyet başkanı Süheyl, Peygamberimize, "Sizden biri bize gelirse reddetmeyelim. Amma bizden size bir adam gelirse Müslüman olsa bile geri vereceksin" diye teklifte bulunduğu zaman, Müslümanlar birden hiddete gelerek, "Sübhanallah! Müslümanların yanına gelmiş bir Müslüman, müşriklere tekrar nasıl geri çevrilir?" diye itiraz etmişlerdi. Sonra da Peygamber Efendimize, "Yâ Resûlallah! Bu şartı da kabul edecek misin?" diye hayretle sormuşlardı.
Her şeye rağmen bir sulh akdedip, Kureyş müşriklerine İslâm devletini resmen tanıtmak arzusunda olan Peygamber Efendimiz Müslümanların bu itiraz ve suallerine şöyle cevap vermişti:
"Evet, bizden onlara gidecek olanları Allah bizden uzak etsin! Onlardan bize gelip, geri çevireceğimiz kimseleri de muhakkak Allah biliyor! Onlar için elbette bir genişlik, bir çıkar yol yaratacaktır."230

Ebû Cendel Hadisesi
Antlaşma maddelerinin yazılması bitmişti. Fakat taraflarca henüz imzalanmamıştı.
Tam o sırada, zincire vurulmuş birinin kendini Müslümanların arasına attığı görüldü. Gariptir ki bu, Kureyş murahhas heyeti başkanı Süheyl bin Amr'ın oğlu Ebû Cendel idi. İslâm şerefiyle şereflenmesine, müşrikler, ayaklarını zincire vurmakla karşılık vermiş ve onu hapsetmişlerdi. Ebû Cendel hapsedildiği yerden bir fırsatını bularak kaçmış ve Mekke'nin alt tarafından kimsenin göremeyeceği yollardan binbir zorlukla Hz. Resûlullahın huzuruna çıkagelmişti. O sırada babası Süheyl henüz Müslümanların karargâhında bulunuyordu.
Ebû Cendel, bizzat babasın kendisine revâ gördüğü dayanılmaz işkence ve eziyetlerden kurtulmak için kendisini Hz. Fahr-i Âlemin ayakları dibine atmış, ona iltica etmişti. "Beni kurtar" diyordu.
Ne var ki, az evvel yapılan anlaşma buna imkân vermiyordu. Nitekim, oğlunun geldiğini gören Süheyl, onu Peygamberimizden geri istedi:
"İşte! Sulh şartları gereğince bana geri vereceğin kişilerden ilki budur" dedi.
Peygamber Efendimiz, "Biz, sulh anlaşmasını henüz imzalamış değiliz" buyurdu.
Süheyl diretti:
"Vallahi" dedi, "ben de sizinle hiç bir madde üzerinde sulh olmam!"
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, "Haydi, bu seferlik bunu bana bağışla ve yazıyı imza et" buyurdu.
Süheyl'in bunu kabule asla niyeti yoktu, "Ben, bunu asla anlaşma dışında tutamam ve sana bırakamam" dedi.
Peygamber Efendimiz tekrar, "Hayır! Bunu benim hatırım için yapacaksın" buyurdu. Buna rağmen Süheyl inadından vazgeçmedi:
"Ben bunu asla yapamam."231
Resûl-i Ekrem Efendimiz, iki müşkil durumla karşı karşıya kalmıştı. Ebû Cendel'i geri vermek demek, onu bile bile eziyet ve işkence çemberi içine atmak demekti. Vermediği takdirde, Kureyş heyeti anlaşmayı feshedecekti. Halbuki o birçok sebeplerden dolayı bunu istemiyordu. Ama herşeyden önce söz vermiş, anlaşma yapmıştı.
Elinde başka çaresi kalmayan Peygamber Efendimiz, teessür içinde Ebû Cendel'i babasına teslim etmek zorunda kaldı.
Ebû Cendel'in feryadı Müslümanların gönlünü dağlıyordu: "Yâ Resûlallah! Ey Müslümanlar! Siz, beni bana eziyet etsinler, işkencelere uğratsınlar diye mi, bunlara teslim ediyorsunuz? Siz benim eziyet çekmeme rıza mı gösteriyorsunuz?"232
Fakat, ne çare Ebû Cendel artık babasının merhametsiz pençesinde bulunuyordu. Acıklı feryadı, imdad dilemesi, Müslümanların gözlerini yaşlarla doldurdu. Ama, Hz. Resûlullah teslim etti diye seslerini çıkaramıyorlar, yapılan zulmü sinelerine çekiyorlardı. Hz. Resûlullah, teslim etmemiş olsaydı, Ebû Cendel'in bu feryad ve figânını imkânı yok cevapsız bırakmazlardı. Canları pahasına da olsa onu insafsız ellerden kurtarırlardı.
Peygamber Efendimiz, babası tarafından alınan Ebû Cendel'e şöyle buyurdu:
"Biraz daha sabret! Biraz daha maruz kaldıklarına göğüs ger! Bunların ecrini mükâfatını Allah'tan dile! Muhakkak Allah, senin ve yanında bulunan kimsesiz Müslümanlar için bir ferahlık, bir çıkar yol yaratır. Onlara vermiş olduğumuz söze vefasızlık edemeyiz"233 buyurdu.

Hz. Ömer'in Peygamberimize Sorusu
Ebû Cendel, Kureyş müşrikleri tarafından geri alınırken, Hz. Ömer, Peygamber Efendimizin huzuruna çıktı ve "Yâ Resûlallah! Onu Kureyşlilere ne için geri veriyoruz? Dinimiz uğrunda bu hakareti ne diye kabul ediyoruz?" dedi.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz şöyle buyurdu:"Biz bu iş hakkında onlarla anlaşma yapmış bulunuyoruz! Dinimizde ahde vefasızlık yoktur?"234
Efendimizden bu cevabı alan Hz. Ömer, bu sefer Ebû Cendel'in yanına sokuldu ve kılıcını ona doğru yaklaştırarak şu teklifi yaptı:
''Ey Ebû Cendel! Şüphesiz, müşriklerin kanı köpeklerin kanı gibi değersizdir. İnsan Allah yolunda babasını da öldürebilir. Öldür gitsin şu babanı."
Ebû Cendel, "Sen, neden öldürmüyorsun?" diye sordu.
Hz. Ömer, "Resûlullah (a.s.m.), onu ve başkalarını öldürmeyi bana yasakladı" cevabını verince Ebû Cendel, "Ben Resûlullaha itaatte senden geride kalmak istemem"235 dedi.

Müslümanların Sadakât İmtihanı
Sahabîler, çok arzuladıkları halde, Kâbe-i Muazzamayı ziyaret ve tavaftan alıkonmuşlardı. Bunun yanında Hz. Resûlullah anlaşma ile, görünüşte aleyhlerinde olan bir takım ağır hükümleri de kabul etmiş ve altına imza atmıştı. Sebep ve hikmetlerine gereği gibi nüfuz edemediklerinden dolayı bu durum, son derece Sahabîlerin güçlerine gitti. Manen rahatsızlık duydukları, hal ve davranışlarından belli oluyordu.
Kendi âleminde, böylesine ağır şartlara evet dememin bir türlü izahını bulamayan Hz. Ömer, huzura varmadan edemedi. Peygamberimize, "Sen Allah'ın hak peygamberi değil misin?" diye sordu.
Resûl-i Ekrem, "Evet, ben Allah'ın peygamberiyim" buyurdu. Sonra da aralarında şöyle bir konuşma oldu:
"Biz Müslümanlar hak, düşmanlarımız olan müşrikler ise bâtıl üzere bulunmuyorlar mı?"
"Evet, öyledir."
"Bu halde dinimizi küçük düşürmeye niçin meydan veriyoruz?"
"Ey Hattab'ın oğlu, ben Allah'ın kulu ve Resûlüyüm. Allah'ın emirlerine aykırı harekette bulunamam. Bu muâhede maddelerini kabul etmekle de Allah'a isyan etmiş değilim. O, beni hiçbir zaman zarara uğratmayacaktır."
"Sen bize Allah'ın nusret buyuracağını, gidip Kâbe'yi hep beraber tavaf edeceğimizi va'd etmiş değil miydin?"
"Evet, vaad etmiştim. Ancak, bu yıl gidip tavaf edeceğimizi söylemiş miydim?"
"Hayır."
"O halde tekrar ediyorum: Sen muhakkak Mekke'ye gidecek ve Kâbe'yi tavaf edeceksin."236

Hz. Ömer'in, Hz. Ebû Bekir'le Konuşması
Hz. Ömer, buna rağmen iç âleminde kabarmış duygularını teskin edemiyordu.
Bu sefer Hz. Ebû Bekir'in yanına gitti. Onunla da aralarında şu konuşma oldu:
"Ey Ebû Bekir, bu zât, Allah'ın hak peygamberi değil midir?"
"Evet, o Allah'ın hak peygamberidir."
"Peki biz Müslümanlar hak üzere, düşmanlarımız ise bâtıl üzere değiller mi?"
"Evet, bizler hak üzereyiz, düşmanlarımız ise batıl üzeredirler!"
"O halde, dinimizi küçük düşürmeye niçin meydan veriyoruz?"
"Ey Ömer, o, Allah'ın Resûlüdür. Bu muâhedeyi yapmakta Rabbine asî olmuş değildir. Allah onun yardımcısıdır. Sen, onun emrine itaat et!"
"O, bize Medine'de; 'Beyt-i Şerife varacağız, tavaf edeceğiz' demedi mi?"
"Evet, ama, sana, 'Beytullaha bu yıl gidecek ve tavaf edeceksin' diye mi haber verdi?"
"Hayır."
"Sen, muhakkak, yakın bir zamanda Beytullaha gidecek ve onu tavaf edeceksin" dedi.237

Hz. Ömer'in İtiraf Ve Nedâmeti
Hz. Ömer, o günkü halet-i ruhiyesini ve sonradan duyduğu nedâmeti şöyle anlatır:
"Ben, hiç bir zaman o günkü gibi bir musibete uğramadım. Peygambere hiçbir zaman başvurmadığım bir biçimde başvurmuştum. Eğer o gün, kendi görüşümde bir topluluk bulsaydım, bu musalaha ve muâhede yüzünden hemen bunların içinden ayrılır, onların yanına varırdım.
"Nihayet, Allahü Teâla, işin sonunu hayır ve rahmet kıldı. Resûlullah ise, işin böyle olacağını çok iyi biliyormuş.
"O gün, Resûlullaha (a.s.m.) karşı sarfetmiş olduğum sözlerimden duyduğum korkudan dolayı neticenin hayır olmasını ümit ederek oruçlar tutmaktan, sadakalar vermekten, namazlar kılmaktan ve köleler azâd etmekten geri durmadım."238
Resûl-i Ekrem Efendimiz, muâhede ve musalaha işini bitirdikten sonra, Sahabîlere, "Artık kalkınız, kurbanlıklarımızı kesip sonra başlarınızı tıraş ediniz" diye seslendi.239
Ne var ki, Hz. Resûlullaha sonsuz hürmet ve muhabbetlerine rağmen Sahabîlerin hiçbirinde bu emir karşısında bir hareket görülmedi. Peygamber Efendimiz, emrini ikinci bir kez tekrarlamak zorunda kaldı:
"Kalkınız, kurbanlıklarınızı kesip, sonra başlarınızı tıraş ediniz."
Fakat, Sahabîler aynı şekilde sanki bu emri duymamış gibi davranıyor, kurban kesme ve tıraş olma işine başlamıyorlardı. Resûl-i Ekrem emrini üçüncü kere tekrarladı:
"Kalkınız, kurbanlıklarınızı kesip, sonra başlarınızı tıraş ediniz"240 buyurdu.
Yine Sahabîlerden bu konuda bir hareket görülmedi. Emrini üç kere tekrarlamasına rağmen, Ashabdan kimsenin kalkmadığını gören Hz.Fahr-i Âlem, dönüp hanımı Hz. Ümmü Seleme'nin yanına gitti.
"Ey Ümmü Seleme! Nedir şu halkın tutumu? Onlara; kurbanlıklarınızı kesiniz, başlarınızı tıraş ediniz diye tekrar tekrar söylüyorum. Fakat hiç biri emrime icabet etmiyor" diyerek Sahabîlerin bu durumundan şikâyet etti.241
Müstesna zekâ ve fazilet sahibi olan Hz. Ümmü Seleme şöyle dedi:
"Yâ Nebiyyallah! Bu işi yapmak istiyor musunuz? O halde şimdi dışarı çıkınız, sonra kurbanlık develerini kesinceye ve berberini çağırıp o seni tıraş edinceye kadar Ashabdan hiçbirisine bir kelime bile söylemeyin. Çünkü, sen kurbanını kesecek ve tıraş olacak olursan, halk da öyle yapar."242
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (a.s.m.), dışarı çıktı. Hiç kimseyle görüşmeden ve hiç kimseye birşey söylemeden, ihramını sağ koltuğu altından çıkarıp sol omuzuna attı. Kurbanlık develerini kesti. Ve berberi Huzaâlı Hıraş bin Ümeyye'yi çağırıp tıraş oldu.243
Bunu gören Sahabîler de derhal kurbanlık develerini kesmeye ve başlarını tıraş ettirmeye başladılar. Hz. Ümmü Seleme der ki: "Kurbanlıklara öylesine koştular, öylesine yığıldılar ki, neredeyse birbirlerine ezeceklerdi."244
Sahabîlerin, Resûlullaha muhalefet etmek için tekrarlanan emrini yerine getirmeyip bekledikleri elbette söylenemez. Belki onlar, çok ağır buldukları muâhede ve musalaha hükümlerinin vahiy ile ortadan kaldırılacağını düşünüyor ve bu vahiy ile Peygamber Efendimizin (a.s.m.), verdiği emirden vazgeçeceğini umuyorlardı. En azından, umre amellerini tamamlayabilmek için Mekke'ye girmelerinin temin edilebileceğini ümit ediyorlardı. Bunun gerçekleşmesi için de bekliyorlardı. Nitekim, bu hususta herhangi bir vahyin inmediğini ve Hz. Resûlullahın da kurbanlık develerini kesip, mübârek başlarını tıraş ettirdiğini görünce, onların da Resûl-i Kibriyâya (a.s.m.), muhalefet etmiş duruma düşmemek için süratle kurbanlık develerini kesmeye ve başlarını tıraş ettirmeye başladıkları görülüyordu.
Bu hadiseden, Ayrıca Hz. Ümmü Seleme'nin de müstesna bir zekâ ve fazilete sahip olduğunu anlıyoruz. Hattâ, "Ümmü Seleme'nin Hudeybiye'de gösterdiği dirâyet ve fetâneti İslâm tarihinde hiç bir kadın göstermemiştir"245 denilmiştir.

Peygamberimizin Duâ Etmesi
Sahabîlerden bir kısmı başını kazıttırıyor, kimisi de kısaltıyordu. Bunu gören Efendimiz, "Allah başlarını kazıttıranlara rahmet etsin"246 diye duâ etti.
Saçlarını kısalttıran Sahabîler bu duâ karşısında bir an tereddüt geçirdiler. Aynı duâyı kendilerine de yapmalarını Efendimizden rica ettiler.
Peygamberimiz yine, "Allah başlarını kazıttıranlara rahmet etsin" diye duâ etti.
Sahabîler üçüncü kere, "Yâ Resûlallah! Kırptıran, kısalttıranlara da duâ et" deyince, Resûl-i Ekrem, "Allah saçlarını kırptıran, kısalttıranlara da rahmet etsin"247 diyerek onları da duâsının içine dahil etti.
Sahabîler, "Yâ Resûlallah! Neden saçlarını kırptıran, kısalttıranları hariç tutup, saçlarını kazıttıranlara rahmet diledin?" diye sordular.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, cevaben şöyle buyurdu:"Çünkü, saçlarını kazıttıranlar, emre tam uyup diğerleri gibi şüpheye düşmediler."248
Sahabîler tıraş olduktan sonra, Allah tarafından estirilen bir rüzgâr, saçlarını Harem-i Şerife doğru uçurup götürdü. Onlar bunu umrelerinin kabulüne bir işâret sayarak birbirlerine müjdelediler.

Hudeybiye'den Ayrılış
Server-i Kâinat Efendimiz, Ashabıyla birlikte yirmi gün kadar kaldıktan sonra Medine'ye dönmek üzere Hudeybiye'den ayrıldı.
Ashab-ı Kiram, Kâbe-i Muazzama'yı ziyâret edemeyip döndüklerinden dolayı çok üzgün idiler.
Bu sırada Resûl-i Kibriyâ Efendimize, Mekke ile Medine arasında bulunan Kürâü'l-Gamîm mevkiinde Müslümanların yakında büyük fetihlere kavuşacaklarını müjdeleyen Fetih Sûresi nâzil oldu:
"Biz sana apaçık bir fetih yolu açtık."249
Cenâb-ı Hak, indirdiği aynı Sûrede, Ayrıca Server-i Kâinat Efendimizle Müslümanların kısa zaman sonra gidip Kâbe'yi tavaf edeceklerini de haber veriyor ve Resûlünün gördüğü rüyâyı tasdik ediyordu:
"And olsun ki Allah, Resûlünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etti. İnşaallah hepiniz emniyet içinde ve saçlarınızı tıraş etmiş veya kısaltmış olarak Mescid-i Harâma gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir; onun için, Mekke'nin fethinden önce size yakın bir fetih daha ihsân etti."250
Hz. Ömer, Medine'ye dönüşte, yol esnasındaki halet-i ruhiyesini ve Fetih Sûresinin nazil oluşunu şöyle anlatmıştır:
"Hudeybiye'den dönerken, Resûlullahın (a.s.m.) yanında gidiyordum. Ona bir şey sordum. Bana cevap vermedi. Tekrar sordum. Yine cevap vermedi. Üçüncü kere sordum. Yine cevap vermedi.
"Kendi kendime: 'Ey Hattab'ın oğlu! Annen seni kaybetsin de, yok olasın! Bak. Resûlullaha üç kerre sordun durdun da Resûlullah sorularına hiç bir cevap vermedi. Sen aleyhinde Kur'an'dan âyet inmesini hakettin!' dedim.
"Aleyhimde âyet inmesinden korkarak devemi sürüp halkın tâ önüne geçtim. sanki her şey beni tutup sıkıyordu. Aradan çok geçmeden bir münadinin, 'Ey Ömer bin Hattab!' diyerek bana seslendiğini duydum. Kendi kendime, 'Ben, zaten aleyhimde âyet inmiş olmasından korkmuştum!' dedim.
"Kalbime öylesine bir korku çökmüştü ki, onu ancak Allah bilir.
"Hemen döndüm. Resûlullahın huzuruna vardım. Selâm verdim. Selâmıma karşılık verdi. Oldukça sevinçli idi:
"'Ey Hattabın oğlu! Bana bu gece bir Sûre indi ki o, bana üstünde güneş doğan herşeyden daha sevgilidir' buyurduktan sonra, onu okudu:
"Biz, gerçekten, sana apaçık bir fetih ve zafer kapısı açtık..."251
Resûl-i Kibriyâ Efendimize Fetih Sûresinin nazil olması sırasında sâir Müslümanlar da oldukça korkuya kapılmışlardı. İnen vahyin davranışlarıyla ilgili olduğunu sanarak endişe etmişlerdi.
Mücemmi' bin Câriye, o ânı şöyle anlatır:
"Halk, korka korka develerinin yanına dağılmışlardı. Herkes birbirine soruyordu; 'Halka ne oluyor?' diye.
"'Resûlullaha vahiy gelmiş' dediler.
"Biz de, halkla birlikte korka korka Resûlullahın yanına doğru vardık. Resûlullah ayakta duruyordu. Halk etrafında toplanınca onlara "İnna fetehna leke fethan mübînâ..." diye Fetih Sûresinin âyetlerini okudu.
"O sırada, Sahabîlerden birisi, 'Yâ Resûlallah! Bu muâhede bir fetih midir?' diye sordu.
Resûlullah Aleyhisselâm, 'Evet, hayatım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki bu muâhede, muhakkak bir fetihtir!' buyurdu."252

"Hudeybiye Büyük Bir Fetih'tir"
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Medine'ye doğru Ashabıyla gelirken bir Sahabînin, "Beytullahı tavaftan alıkonulmuşuz, kurbanlıklarımızın Haremde kurban edilmelerine de mani olunmuştur. Müslüman olarak da bize gelip sığınanları Resûlullah onlara geri çevirmiştir. Bu nasıl ve ne biçim fetihdir?" dediği kendisine haber verildi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Bu, ne kötü bir sözdür" buyurduktan sonra, Hudeybiye'nin büyük bir fetih olduğunu şöylece izah etti:
"Evet! Hudeybiye Sulhü en büyük fetihdir. Müşrikler, sizin kendi beldelerine gidip gelmenize ve işinizi görmenize râzı olmuş, gidip gelirken de emniyet içinde bulunmanızı istemişlerdir.
"Onlar şimdiye kadar hoşlanmadıkları İslâmiyeti de böylece sizlerden görecek, öğreneceklerdir. Allah, sizi, onlara galip getirecek, gittiğiniz yerden sağ salim ve kazançlı olarak geri döndürecektir! Bu ise, fetihlerin en büyüğüdür."253
Hz. Resûlullahın böylesine kesin konuşmasından sonra Sahabîlerin de gönlüne bir ferahlık geldi. Sulhün bir fetih olduğunu şöyle itiraf ettiler:
"Vallahi, yâ Resûlallah, bizler, bunu senin düşündüğün gibi düşünmemiştik! Muhakkak ki sen, Allah'ın emirlerini bizden daha iyi bilirsin."254
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz Ashabıyla birlikte bir ay süren seferde sonra Zilhicce ayı başında Medine'ye geldi.255

Hudeybiye Antlaşmasına Kısa Bir Bakış
Kendilerini Kâbe'yi ziyâret ve tavafa hazırlamış olan hakikat ve doğruluğa müştak Sahabîler, maddelerin dış görünüşüne bakıp, Hudeybiye muâhede ve musalasının aleyhlerinde olduğu kanaatına varmışlardı. Fakat zamanla sulhun müsbet neticeleri görülmeye başlanınca, Resûl-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.), kararında ne kadar haklı olduğunu ve endişelerine de mahal bulunmadığını anladılar.
Her şeyden evvel, İslâmın amânsız düşmanı olan Kureyş müşrikleri bu sulh ile İslâm devletini resmen tanımış oluyorlardı.
Ayrıca bu sulh, diğer fetihlere de bir başlangıç olmuş, fetih kapılarının açılması için bir anahtar teşkil etmiştir. Nitekim bu sulhu, daha doğrusu bu mânevi fethi, kısa bir zaman sonra Hayber'in fethi ve ondan sonra da Mekke Fethinin takip ettiğini görüyoruz.
Yine bu sulh sayesinde, Müslümanlar için mânevî tebliğlerini harp ve darptan uzak, emniyet ve huzur içinde yerine getirebilecek bir zemin ve imkân doğmuştur. Müslümanlarla müşrikler arasında birbirlerinin vücudunu ortadan kaldırmak için cereyan eden harpler sebebiyle kimse kimseyle temas edip görüşme imkânı bulamıyordu. Bu sulh devresiyle İslâmın ve Müslümanların işine yarayacak bu geniş imkân meydana geldi.
Her ne kadar maddî kılıç bir müddet kınına sokulu durduysa da, Kur'anı Hakîmin parlak mânevî kılıcı ortaya çıktı, kalb ve akılları fethe başladı. Anlaşma sayesinde Müslümanlarla, müşrikler birbirleriyle serbestçe görüşme imkânı buldular. Müslümanların yaşayışlarıyla gösterdikleri İslâmın güzellikleri onları kendilerine cezbetti. Kur'an'ın sönmez nurları kavim ve kabilelerin inad ve taassublarını kırıp, mânevî hükmünü icrâ etti. Meselâ, bir harp dâhisi olan Halid bin Velid ve bir siyâset dâhisi bulunan Amr bin Âs gibi, maddî kılıçla mağlubiyeti kabul etmek istemeyen zâtlar, bu sulh sayesinde Kur'an'ın mânevî kılıcının cazibesinden kendilerini kurtaramayıp, Hz. Resûlullahın huzuruna çıkarak teslimiyetlerini arz etmiş, Müslüman olmuşlardır.
Aynı şekilde sulhün tanıdığı imkân dolayısıyla Mekke'den Medine'ye, Medine'den Mekke'ye ziyâretler, ticarî münasebetler başladı. Kureyş müşrikleri Müslümanları yakından tanıma fırsatını buldular. Onların doğruluklarına, dürüstlüklerine şahid oldular. Müslümanların nasıl bir hürriyet havası içinde yaşadıklarını yakından takib ettiler. Bu arada Müslümanların telkin ve tavsiyesiyle birçok müşrik îmân dairesine girdi. Kimisi de îmân ve İslâma karşı besledikleri düşmanlıklarını yumuşatarak, imâna karşı meyil gösterdi.
Hudeybiye Sulhundan Mekke'nin fethine kadar geçen iki sene zarfında Müslüman olanların sayısı, Resûl-i Ekrem Efendimizin peygamber olarak gönderilişinden sulh gününe kadar geçen yaklaşık yirmi seneye yakın zaman içinde Müslüman olanlardan çok daha fazla olmuştur. Umre maksadıyla yola çıkan Sahabîlerin sayısı bin dört yüz iken, iki sene sonra Mekke'nin fethine gidildiğinde bu sayı on bini buluyordu. Bu da, Hudeybiye Sulhunun ne kadar yerinde yapılmış bir anlaşma olduğunu açıkça göstermektedir.
Kur'an'ın Hudeybiye Sulhunü "Feth-i Mübîn", yani apaçık bir fetih olarak tavsif etmesi de, dikkat çekicidir. Halbuki Müslümanlar, daha evvel de küçümsenmeyecek zaferler elde etmişlerdi. Fakat Kur'an'ın bunları değil de, Hudeybiye Sulhunu "Feth-i Mübîn" olarak nitelendirmesi, İslâmiyet için asıl hakiki zaferin mânevî sahada olduğu gerçeğine işaret içindi. Nitekim İmamı Zührî, buna işaretle, "İslâmda Hudeybiye Musalahasından önce, ondan daha büyük bir fetih olmamıştır"256 demiştir.
İbni Mes'ud'un (r.a.) rivâyeti de aynı meâldedir:
"Siz Fetih olarak Mekkenin fethini kabul ediyorsunuz. Halbuki biz, asıl fetih olarak Hudeybiye Sulhünü sayıyoruz."257
Hudeybiye Sulhü aynı zamanda, siyasî büyük bir zaferdi. Çünkü, Hayber Yahudilerini, kuvvetli dostları olan Kureyş müşriklerinden tecrid ediyordu. Hayber Yahudileri için artık Kureyş müşrikleri yok demekti. Dolayısıyla buranın fethi de, bu sayede daha da kolaylaşıyordu. Nitekim, Resûl-i Ekrem, Medine'ye döndükten birkaç hafta sonra Hayber'in fethine muvaffak olmuştur.
Bütün bu neticeler görüldükten sonra Hudeybiye Sulhu için Kur'an'ın, "Biz sana gerçekten açık bir zafer verdik" haber ve hükmünün ne kadar mu'cizâne ve veciz olduğu açıkça anlaşılıyordu. Bu vesileyle şu âyet-i kerimeyi de hatırlatalım:
"Hoşunuza gitmese de, size zor da gelse, cihad üzerinize farz kılındı. Belki sevmediğiniz şey hakkınızda hayırlıdır. Bazan da sevdiğiniz birşey sizin için şer olur. Allah herşeyi bilir, siz bilmezsiniz."258

* İslâm ve Asr-ı Saadet tarihinin bir dönüm noktası olan bu musalahanın adını, Lügat, hadis ve fıkıh âlimleri şeddeli olarak Hudebbiyye ve şeddesiz Hudeybiye şeklinde iki türlü okumuşlardır.
Hudeybiye, küçük bir köyün adıdır. Köyün bu ismi alması da orada Şecere Mescidi yanında bulunan bir kuyudan dolayıdır.
Hudeybiye köyü ile Medine arasında dokuz konak, Mekke arasında da bir günlük mesafe vardır (Tecrid Tercemesi, 4:240).
222. Sîre, 3:331; Müsned, 4:325.
223. Sîre, 3:331.
** Rivayete göre, 'Bismike Allahümme' kelâmını ilk söyleyen Tâif halkının reislerinden Arabın meşhur şâiri Ümeyye bin Ebî Salt idi. Sonra bu tâbir Arapların da hoşuna gitmiş ve kitaplarının evveline yazmaya başlamışlardır.
224. Sîre, 3:332; Müsned, 4:325.
225. Müslim, 3:1410; Müsned, 1:342.
226. Müslim, 3:1410; Müsned, 4:291.
227. Müslim, 3:1411.
228. Sîre, 3:332; Tabakât, 2:97; Müsned, 4:325; Taberî, 3:79.
229. Tecrid-i Sarih, Tere: Kâmil Miras, 8:164.
230. Müslim, 3:1411; Müsned, 3:268.
231. Sîre, 3:332; Müsned, 4:325.
232. Sîre, 3:333; Taberî, 3:79.
233. Sîre, 3:333.
234. Ensab, 1:221.
235. Megazi, 2:609.
236. Sîre, 3:331; Müsned, 4:330; Müslim, 3:1412.
237. Sîre, 3:331; Müsned, 4:330; Müslim, 3:1412.
238. Ravdü'l-Ünf, 6:490; Uyunü'l-Eser, 2:119.
239. Müsned, 4:326; Buharî, 3:182.
240. Müsned, 4:326; Buharî, 3:182.
241. Megazî, 2:613.
242. Müsned, 4:326; Buharî, 3:182.
243. Sîre, 3:333.
244. Vakidî, 2:613.
245. Tecrid-i Sarih, Terc: Kâmil Miras, 8:171.
246. Sîre, 3:334.
247. A.g.e., 3:334.
248. A.g.e., 3:334; Taberî, 3:81.
249. Fetih Sûresi, 1.
250. Fetih Sûresi, 27.
251. Müsned, 1:31; Tirmizî, 5:385.
252. Tabakât, 2:105.
253. İnsanü'l-Uyûn, 2:715.
254. A.g.e., 2:715.
255. Sîre, 3:337; Tabakât, 1:258.
256. Sîre, 3:336; Taberî, 3:81.
257. İbn-i Kesîf, Tefsir, 4:182.
258. Bakara Sûresi, 216.




Kainat' ın Efendisi (ASM), Salih Suruç

kardeşler ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayın
http://www.resulullah.org/altsayfa.php?s=siyer
bilgilere arz ederim hakınızı helal edin selametle ve dua ile kalın
Ekleme Tarihi: 15.07.2006 - 10:24
AFFEYLE_ALLAHIM üyenin diğer mesajları AFFEYLE_ALLAHIM`in Profili AFFEYLE_ALLAHIM Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: EBÛ BASÎR, KUREYŞLİLERİN TİCARET YOLLARINI KESİYOR
AFFEYLE_ALLAHIM su an offline AFFEYLE_ALLAHIM  
EBÛ BASÎR, KUREYŞLİLERİN TİCARET YOLLARINI KESİYOR
12 Mesaj -
EBÛ BASÎR, KUREYŞLİLERİN TİCARET YOLLARINI KESİYOR

--------------------------------------------------------------------------------
Peygamber Efendimizin, Hudeybiye'den Medine'ye dönüşü üzerinden pek fazla bir zaman geçmemişti.Bu sırada İslâmiyetle müşerref olan Sakif Kabilesinden Ebû Basîr adındaki bir zat bir fırsatını bulup Mekke'den Medine'ye geldi.Üç gün sonra, onu istemek üzere Kureyşliler iki kişi gönderdiler. Bunlar Peygamber Efendimize, "Bize karşı imza ettiğin antlaşmayı hatırlatırız" diyerek Ebû Basîr'i geri istediler.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, anlaşma gereğince Ebû Basîr'i geri vermek zorundaydı. Ona, "Ey Ebû Basîr! Biliyorsun ki, biz şu Kureyşlilerle bir anlaşma yapmış ve onlara söz vermiş bulunuyoruz. Dinimize göre, verdiğimiz sözde durmamak bize yaraşmaz.
"Muhakkak Allah, sana ve senin gibi müşrikler içinde kalan Müslümanlara bir genişlik, bir çıkar yol yaratacaktır" deyip teselli verdi. Sonra onu gelen adamlara iâde etti.
Ebû Basîr, "Yâ Resûlallah! Bana işkence yapsınlar, beni dinimden döndürsünler diye mi müşriklere geri veriyorsun?" diye feryad etti.
Resûl-i Ekrem, tekrar ona teselli verdi:
"Sen git! Muhakkak Allah, sana ve senin gibilere bir çıkar yol yaratacaktır."aglaİbni Hişam, Sîre, 3:337)
Kureyş'in gönderdiği iki adam Ebû Basîr'i alarak Medine'den yola çıktılar. Zülhuleyfe'ye ulaştıklarında orada oturup beraber yemek yediler.
Ebû Basîr her an onlardan nasıl kurtulabileceğini düşünüyordu. Önce onlarla yakınlık kurmak istedi. Bunun için kendileriyle sohbete başladı. Huneys adındakinin ismini, babasının kim olduğunu sorup, öğrendikten sonra, "Öyle zannediyorum ki, senin şu kılıcın oldukça keskindir" dedi.
Adam, "Evet," dedi, "oldukça keskindir."
Ebû Basîr gayet sakin ve emniyet verici bir tavırla, "Ona bir bakabilir miyim?" diye sordu.
Huneys, "İstiyorsan, al bak" dedi.Ebû Basîr bulunmaz bir fırsatı yakalamıştı. Kılıcı kaptığı gibi Huneys'in üzerine yürüyüp işini bitirdi.(İbni Hişam, Sîre, 3:337)
Bunu gören diğer arkadaşı son sürat kaçarak Medine'ye geldi. Peygamber Efendimizin huzuruna çıktı, "Adamınız, arkadaşımı öldürdü. Ben ise elinden zor kurtuldum" diyerek Ebû Basîr'den dolayı şikayet etti.
Bu sırada Ebû Basîr de geldi, "Yâ Resûlallah! Sen, beni onlara teslim ile ahdini yerine getirmiş oldun. Şimdi, Allah beni onlardan kurtardı" diyerek bir daha müşriklere iâde edilmeyip Medine'de kalmayı istedi.
Ebû Basîr'in cesaret ve atılganlığına hayret eden Efendimiz, Sahabîlere hitaben, "Bu adam, harp kışkırtıcısı, kızıştırıcısıdır! Hele yanında, bir takım adamlar da bulunsa, artık elinden gelmeyecek iş yoktur"aglaİbni Hişam, Sîre, 3:338.) buyurdu.Bu sözler üzerine Ebû Basîr, tekrar Kureyşlilere iâde edileceği düşüncesine katıldı. İçinde yine feryatlar koptu.
Fakat Resûl-i Ekrem Efendimiz, onu Kureyşlilere tekrar geri vermediği gibi Medine'de kalmasına da müsaade etmedi. "Haydi çık, istediğin yere git" diyerek onu istediği yere gitmekte serbest bıraktı.(Megazî, 2:627)
Bunun üzerine Ebû Basîr de, Medine'den çıktı. Deniz sahilinden Mekke'den Şam'a giden yol üzerindeki Îs Vadisine gidip yerleşti.
Mekke'de hapsedilmiş bulunan Müslümanlarla, îmânlarını gizleyenler bunu duyunca birer ikişer kaçarak Ebû Basîr'in yanında toplandılar. Kısa zamanda sayılan yetmişi buldu. Hattâ, etraftaki kabilelerden de katılanlarla birlikte bu sayı üç yüze çıktı.
Böylece Ebû Basîr, etrafında büyük bir kuvvet toplamış oluyordu. Kureyş'in Şam'a gönderdiği bütün ticaret kafilelerinin yolunu kesip, adamlarını öldürüyor ve mallarına da el koyuyorlardı.(İbni Hişam, Sîre, 3:338)
Kendilerini tehdit eden bu durum karşısında Kureyşliler Peygamber Efendimize derhal bir elçi gönderdiler. Elçinin Peygamberimize getirdiği mektupta şunlar yazılı idi:
"Allah ve akrabalık aşkına! Sen, Ebû Basîr'in arkadaşlarına haber salsan ki, bundan böyle her kim, Medine'ye, senin yanına gelirse, o emniyet ve selâmettedir. O, geri çevrilmeyecektir."aglaİbni Hişam, Sîre, 3:338; İstiab, 4:1613)
Kureyşin bu rica ve müracaatları üzerine Peygamber Efendimiz de Ebû Basîr ve yanından bulunan Müslümanları dâvet için Ebû Basîr'e bir mektup yazdı.Ebû Basîr o esnada ağır hasta idi. Resûl-i Ekrem Efendimizin mektubu kendisine ulaştığında son nefeslerini alıp veriyordu. Bu vaziyette mektubu eline aldı, yüzüne gözüne sürdü, Henüz tam okumadan da ruhunu teslim etti.
Ebû Cendel ve diğer Müslümanlar onun cenaze namazını kılıp defnettiler.(İbni Sa'd, Tabakât, 4:134)
Daha sonra Ebû Cendel, diğer Müslümanları da yanına alarak Medine'ye Peygamberimizin yanına geldi.(İbni Sa'd, Tabakât, 4:134.)




Kainat' ın Efendisi (ASM), Salih Suruç


kardesler kusura bakmayın diyer yazıları yanlışlıkla hadis ve sunnet bolumene koymuşum hakınızı helal edin selametle ve dua ile kalın
bundan sonra hubediye barış anlatşması anlatılacak
Ekleme Tarihi: 15.07.2006 - 10:21
AFFEYLE_ALLAHIM üyenin diğer mesajları AFFEYLE_ALLAHIM`in Profili AFFEYLE_ALLAHIM Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: HABEŞ NECÂŞİSİ'NİN İSLÂMA DÂVET EDİLMESİ
AFFEYLE_ALLAHIM su an offline AFFEYLE_ALLAHIM  
HABEŞ NECÂŞİSİ'NİN İSLÂMA DÂVET EDİLMESİ
12 Mesaj -
HABEŞ NECÂŞİSİ'NİN İSLÂMA DÂVET EDİLMESİ

--------------------------------------------------------------------------------
Hicretin 7. senesi, Muharrem ayı idi. Peygamber Efendimiz, ilk önce Amr bin Ümeyye'yi, eline şu mektubu vererek, Habeş Necaşîsi Ashame'ye gönderdi.
"Bismillahirrahmanirrahim! Allah Resûlü Muhammed'den, Habeş Meliki Necâşiye!
"Ey Melik! Müslüman olmanı dilerim. Ben senin namına, Lâ ilâhe illâ Hû, Melik, Kuddûs, Selâm, Mü'min, Müheymin olan Allah'a hamd ü senâ ederim.
"Ve şehâdet ederim ki, Meryem'in oğlu İsâ, Allah'ın kulu ve Kelime'sidir. Allah, O Kelime'yi (ki, İsâ'ya vücud veren "Kün" hitabıdır) ve o ruhu ve çok temiz ve afif olan ve dünya hayatından tamamıyla çekilmiş bulunan Meryem'e nefhetti. Bu surette Meryem, İsâ'ya hamile kaldı. Böylece Allah, İsâ'yı yarattı.
"Nasıl ki, Âdem'i de Allah, kudret eliyle ve bir mu'cize olarak yaratmıştır.
"Ey Melik!
"Seni; eşi, ortağı olmayan bir tek Allah'a imâna ve Ona ibâdete, bana uymaya ve Allah tarafından bana gönderilenlere inanmaya dâvet ediyorum. Çünkü, ben Allah'ın bunları tebliğe memur elçisiyim.
"Seni ve halkını Aziz ve Celil olan Allah'a imana dâvet ediyorum.
"Şimdi ben size İslâm hakikatlarını tebliğ ettim ve nasihatta bulundum. Siz de nasihatımı kabul ediniz!
"Selâm hidâyete tâbî olanlara olsun."265
Medine'den Habeşistan'a gitmek üzere yola çıkan elçi Amr, ayrıca şu vazifeleri de yerine geçirecekti:
a) Daha evvel oraya hicret etmiş bulunan Müslümanları Medine'ye göndermesini Necaşîden istemek,
b) Müslüman muhacirler arasında bulunan Hz. Ümmü Habibe'nin Peygamberimize nikâhlanmasını Necaşîden talep etmek.
Habeşistan'a varan elçi Amr (r.a.), Necaşîye Peygamber Efendimizin mübârek mektubunu takdim etti.
Necaşî, Peygamberimizin mektubunu hürmetle eline aldı, gözlerine sürdü ve öpüp başına koydu. Sonra da adamlarına okutturdu. Mektubun okunması sona erince, tahtından indi ve mütevazi bir edâ ile yere oturdu. Sonra şehâdet getirerek Müslümanlığını açıkladı. "Eğer, yanına gidebilmem mümkün olsaydı, muhakkak giderdim,"266 dedi. Sonra da, "O, Ehli Kitap olan Yahudi ve Nasranîlerin, geleceğini bekleyip durdukları Ümmî Peygamberdir. Musâ Peygamber 'Merkebe biner' diyerek İsâ Peygamberin geleceğini müjdelediği gibi, İsâ Peygamber de 'Deveye biner' diyerek Muhammed Peygamberin geleceğini öylece müjde vermiştir.267 "Keşke şu saltanata bedel Muhammed-i Arabî'nin hizmetkârı olsaydım. O hizmetkârlık, saltanatın pek fevkindedir"268 diyerek ilâve etti.
Necaşî Ashame, daha sonra fil kemiğinden yapılmış bir kutu getirip, Efendimizin mektubunu içine koydu ve, "Bu mektuplar, kendilerinde bulundukça Habeşlilerde hayır ve bereket eksilmeyecektir"269 dedi.
Resûl-i Ekrem Efendimizin bu mektubuna benzeyen bir mektubun, halen Şam'da bir şahsın elinde olduğundan bahsedilmektedir. Mezkûr şahıs, bu mektubu bir Habeş pazarından aldığını söylemiştir.
Verilen bilgilere göre; mektup, takriben 23x33 ebâdında bir deri üzerine kahverengi mürekkeple yazılmıştır.
Mektubun 17. satırının sonunda yuvarlak mühür izi vardır. Bu mühür, 2,5 cm çapındadır ve aşağıdan yukarıya doğru "Muhammed" bir satır, "Resûl" bir satır, "Allah" da bir satır olmak üzere üç satır halindedir.270

Amr bin Âs'ın Necaşîden isteği
Kureyşin siyâset adamı Amr bin Âs o sırada Habeşistan'da bulunuyordu. Amr bin Ümeyye'nin Necaşînin huzuruna girip çıktığını gördü. Buna çok kızdığı gibi, bir fırsatını bulup Hz. Amr'ın vücudunu ortadan kaldırmayı bile tasarladı. Bu maksatla bir gün Necaşînin huzuruna çıktı ve şöyle dedi:
"Ey hükümdar! Senin yanına birinin girip çıktığını görüyorum ki, o bize düşman bir adamın elçisidir. Onu bana teslim et de öldüreyim."
Bu teklif Necaşîyi fena halde kızdırıp hiddete getirdi. Elinin tersiyle Amr'ın burnuna kuvvetli bir darbe indirdi. O anda Amr, burnunun kırıldığını zannetti.
.Necaşî, daha sonra hiddetli bir şekilde şöyle dedi:
"Sen, Mûsâ Peygambere gelmiş olan Nâmûs-ı Ekberin (Cebrâil) kendisine vahiy getirdiği bir zâtın elçisini öldürmek için sana vermemi istiyorsun, öyle mi?"
Amr, "Ey hükümdar," dedi, "gerçekten o, bir peygamber midir?"
Necaşî şu cevabı verdi:
"Yazıklar olsun sana, ey Amr! Sen, benim sözüme kulak ver de ona hemen tâbi ol. Çünkü, yemin ederim ki, o, hak üzeredir ve kendisine karşı koyanları mağlup edecektir. Musâ Peygamberin Firavuna ve ordusuna galebe çaldığı gibi."
Artık, Amr'ın hidâyete erme zamanı gelmişti. Necaşîye, "Sen, benim ona İslâmiyet üzere bîatımı alır mısın?" diye teklifte bulundu.
Necaşî, teklifini kabul etti. O da Peygamberimiz nâmına Necaşîye İslâmiyet üzere bîat etti. Fakat, bu imânını arkadaşlarından gizli tuttu. Hicretin 7. yılında Habeşistan'da İslâmiyetle şereflenen Amr bin Âs, bir sene sonra Hicretin 8. senesinde Medine'ye gelip Hz. Resûlullahın huzurunda imanını izhar edecektir.
Müslüman olduğunu çekinmeden açıklayan Habeş Necaşîsi Ashame, elçi Amr bin Ümeyye'ye bir mektup verdi. Mektupta Hz. Resûlullahın isteklerini yerine getirdiğinden bahsediyordu. Ayrıca kendisine kıymetli hediyeler de gönderdiğini haber veriyor, arzu ettikleri takdirde kendisinin de yanına gelebileceğini açıkça ifâde ediyordu.271

Ümmü Habibe'nin Peygamberimize nikâhlanışı
Ümmü Habibe (r.a.), Kureyşin reisi Ebû Süfyan'ın kızı idi. Dininin gereklerini serbestçe yaşayabilmek için kocası Ubeydullah bin Cahş ile Mekke'den Habeşistan'a hicret etmişti. Ubeydullah, sonradan Hıristiyanlığa girdiği halde, Ümmü Habibe sebât etmişti. Bir müddet sonra da Ubeydullah ölünce dul kalmıştı. Bu esnada rü'yâsında Ubeydullah'ın kendisine "Ey Ümmü'1-Mü'minin" diye seslendiğini görmüştü. Bunu da Hz. Resûlullahın kendisi ile evleneceği şeklinde te'vil etmişti.272
Arap kadınları dengini bulmadıkça evlenmezlerdi. Hz. Ümmü Habibe de gurbet diyarında dengini bulup evlenemediğinden zor bir durumda kalmıştı. Böyle, dini uğrunda vatanından uzak ve akraba ve taallûkatından ayrı olarak kimsesiz kalan şerefli bir kadının taltifi elbette gerekiyordu. Bunun için de Resûl-i Ekrem Efendimiz onunla evlenmeye talib olmuştu.
Peygamberimiz bunu gerçekleştirmeyi Necaşîden istemişti. Necaşî de Efendimizin bu arzusunu yerine getirip Hz. Ümmü Habibe'yi ona nikâhladı.273
Hz. Resûlullahın, Hükümdar Ashame'den bir arzusu da Müslüman muhacirleri Medine'ye göndermesi idi. Ashame, bu isteği de yerine getirdi. Başlarında Hz. Câfer'in bulunduğu muhacirleri gemilere bindirerek Medine'ye gönderdi.274

265. Taberî, 3:89; Zâdü'l-Meâd, 3:71; İnsanü'l-Uyûn, 3:293.
266. Tabakât, 1:258.
267. Mektûbat, s. 159.
268. Zâdü'l-Meâd, 3:71; İnsanü'l-Uyûn, 3:294.
269. Tabakât, 1:258; İnsanü'l-Uyûn, 3:293.
270. Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1:201.
271. Taberî, 3:89; Zâdü'l-Meâd, 3:71-72.
272. Tabakât, 8:97.
273. A.g.e., 8:97-98.
274. A.g.e., 1:259; Taberî, 3:89-90.




Kainat' ın Efendisi (ASM), Salih Suruç
Ekleme Tarihi: 15.07.2006 - 10:16
AFFEYLE_ALLAHIM üyenin diğer mesajları AFFEYLE_ALLAHIM`in Profili AFFEYLE_ALLAHIM Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: KAZÂ UMRESİ
AFFEYLE_ALLAHIM su an offline AFFEYLE_ALLAHIM  
KAZÂ UMRESİ
12 Mesaj -
KAZÂ UMRESİ

--------------------------------------------------------------------------------
Hicretin 7. senesi, Zilkâde ayı. (Milâdî 628.)
Bu tarihten bir sene önce, Peygamber Efendimiz ve Ashab-ı Kiramın Kâbe'yi ziyaret edip umre yapmalarına, Kureyş müşrikleri mani olmuşlar ve imzalanan Hudeybiye Anlaşmasıyla Resûl-i Ekrem ve Müslümanların bu niyet ve arzularının tahakkuku bir sene sonraya bırakılmıştı.
Cenab-ı Hakkın yardımıyla Peygamber Efendimiz bu bir sene zarfında bir çok muzafferiyetler elde etmişti. Devrin hükümdarlarını İslâmdan haberdar etmiş ve onları İslâma dâvette bulunmuştu. Bunlardan bir kısmı İslâmiyetle müşerref olmuşlardı. Ayrıca Hayber'i fethederek, hemen hemen Arabistan Yarımadasında bulunan bütün Yahudileri tesirsiz hale getirmişti. Yine, İslâmiyetin gittikçe güç kazandığını, kuvvet elde ettiğini göstermek babında da bir çok kabilelere askeri birlikler göndererek onları itaat altına almıştı.
Bütün bunlardan sonra, Kâbe'yi ziyaret ve umrenin yerine getirilmesi zamanı artık gelmiş bulunuyordu.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Zilkâde ayı girince, Ashabına umre için hazırlanmalarını emretti. Bu emre göre, Hudeybiye Seferine katılmış bulunanlardan hayatta olanların hiç biri geri kalmayacaktı.404
O sırada Medine'ye gelmiş kimsesiz ve yardıma muhtaç bir çok Müslüman vardı. Efendimize başvurarak, "Yâ Resûlallah! Bizim ne azığımız, ne de bizi doyuracak bir adamımız var" diyerek durumlarını arzettiler.
Resûl-i Ekrem, ihtiyacı olanlara yardım etmelerini, onlara bakmalarını Medine halkına duyurdu. Bunun üzerine Ashab-ı Kiram, "Yâ Resûlallah" dediler, "biz, sadaka olarak neyi verelim? Verecek hiç bir şey bulamıyoruz ki."
Resûl-i Zişan Efendimiz, "Ne olursa, isterse yarım hurma olsun" buyurdu.
Serveri Kâinat Efendimiz, yerine Uveyf bin Azbat'ı vekil tayin ederek, umre için hazırlanmış bulunan 2000 civarındaki Müslüman ile Medine'den Mekke'ye, Beytullaha doğru yola çıktı.405 Müslümanlar yanlarında altmış kurbanlık deve götürüyorlardı. Peygamber Efendimiz, kendi kurbanlık devesini bizzat mübarek elleriyle işaretlemişti.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ayrıca, Kureyş müşrikleri tarafından herhangi bir saldırı ve karşı koymaya maruz kalabilirler düşüncesiyle yüz at ve miğfer, zırh gömlek ve mızrak gibi harp silahları da almıştı. Halbuki, yapılan anlaşma gereği, beraberinde sadece yolculuk silahı sayılan kılıç olacak o da kınına sokulu vaziyette bulunacaktı. Öyle ise va'dinde hiç bir zaman hulf etmeyen Hz. Resûlullah neden böyle hareket ediyordu. Bu husus Sahabîlerin nazarından kaçmadı. Sordular:
"Yâ Resûlallah! Müşriklerle, sadece kınına sokulu kılıçla geleceğine dâir ahdin vardı. Halbuki sen silah taşımaktasın?" dediler.
Hz. Fahr-i Âlem, sebebini şöyle izah etti:"Biz, bu silahları Hareme, Kureyşlilerin yanına götürmeyeceğiz. Fakat her ihtimâle karşı yanımızda bulunduracağız!"406
Müslümanların kalbi heyecan ve sevinçle atıyordu. Muhacirlerin duydukları sevinç ve heyecan ise tarife sığacak gibi değildi. Yedi sene önce terk etmek zorunda kaldıkları baba ocağına kavuşacaklar, Kâbe-i Muazzamayı ziyaret edeceklerdi. Hepsinden de mühimi kendilerini hakir gören, kendilerine olmadık eziyet ve işkencelerde bulunan Kureyş müşriklerine İslâmın izzet, şeref, azamet ve haşmetini göstereceklerdi. Bu sebeple gönülleri heyecan doluydu.
Zülhuleyfe mevkiine varılınca Resûl-i Ekrem Efendimiz Muhammed bin Mesleme'nin kumandanlık ettiği süvarilerle birlikte silah yüklerini ve kurbanlık develeri önden gönderdi ve orada ihrama girdi.*
Artık, etraf Allah Resûlü ve Müslümanların telbiye sadalarıyla âdeta sarsılıyordu:
"Lebbeyk Allahümme lebbeyk!
"Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk!
"İnnel hamde venni'mete leke ve'l-mülk! Lâ şerike leke."407
Önden giden Muhammed bin Mesleme komutasındaki yüz atlı birliği ve beraberinde götürdükleri silahlar, Merruzzehran mevkiinde müşriklerin bir kaç adamı tarafından görüldü. "Nedir bunlar?" diye sordular.
Muhammed bin Mesleme, "Resûlullah Aleyhisselâmın süvarileridir" dedi ve devam etti:
"Kendileri de inşaallah yarın sabah burada olacaklardır."408
Adamlar şaşkına döndüler ve son sür'at yol alarak haberi Mekke'ye ulaştırdılar. Müşrikleri, bir korku ve telaş sardı. Ve "Muhammed üzerimize yürüyor" diyerek durumdan birbirlerini haberdar ettiler.
Gerçi Hz. Resûlullah Hendek Harbinden sonra, "Artık, onlar bizim üzerimize değil, biz onların üzerine yürüyeceğiz" buyurmuşlardı, ama bu sefer, o gaye ile tertip edilmiş değildi. Sadece, anlaşmada da belirtildiği gibi Kâbe'yi tavaf etmek, umrelerini yapmak maksadıyla yola çıkmışlardı.
Buna rağmen müşrikler fazlasıyla endişeye kapıldılar. Derhal Resûl-i Ekrem Efendimize işin gerçek mahiyetini öğrenmek için adamlarını gönderdiler.
Telbiye sadalarıyla Zülhuleyfe'den ayrılan Peygamber Efendimiz, Müslümanlarla birlikte Merruzzehran'a geldi. Oradan bütün silahlarını Batn-ı Ye'cec mevkiine gönderdi. Silahları beklemek üzere de Evs bin Havlî başkanlığında iki yüz kişiyi vazifelendirdi.409
Daha sonra Peygamber Efendimiz, Ashabıyla yol alarak oradan Mekke'nin rahatlıkla görüldüğü Batn-ı Ye'cec mevkiine vardı.
Bu sırada Kureyş temsilcileri çıkıp geldi. "Yâ Muhammed," dediler, "herhalde sana, bizim küçük veya büyük herhangi bir hıyânetimiz, vefâsızlığımız haber verilmiş değildir. Buna rağmen, Hareme, kavminin yanına, böyle silahlı mı gireceksin?
"Halbuki, oraya, yolcu silahı olan kınlarına sokulu kılıçlardan başka bir şeyle girmemek şartını kabullenmiştin?"
Peygamber Efendimiz meseleyi şöyle izah etti:
"Harem'e kınlarında sokulu kılıçlardan başka bir silahla girecek değiliz. Ben çocukluğumdan beri hayatımın her safhasında ancak verdiğim sözde durmakla, vefakârlıkla tanınmış, bilinmişimdir. Fakat, silahların bana yakın bir yerde bulunmasını isterim."
Kureyş baştemsilcisi Mikrez bin Hafs, aynı sözleri tasdik etti:
"Senden beklenen, sana yaraşan da iyilik ve vefakârlıktır."410
Durum, temsilciler tarafından süratle Kureyşlilere ulaştırıldı. İçlerini kemiren düşmanlık duygusunun eseri olarak, Müslümanların bu muhteşem sevinç ve nuranî bayramlarını yakından temaşa etmemek için, Kureyşliler Mekke'yi boşalttılar.411

Peygamber Efendimiz Mekke'de
Hz. Resûlallah, müstesnâ bir ihtişam ve vekarla devesi Kasvâ'nın üzerinde Mekke'ye girdi. Müslümanlar etrafında tecessüm etmiş nurdan yıldızları andırıyorlardı. Bu yıldızların arasında Server-i Kâinat Efendimiz bir güneş gibi parlıyordu. Tam bir intizam ve haşmet içinde adım adım Kâbe'yi Muazzamaya, Beytullaha yaklaşıyorlardı. "Lebbeyk Allahümme lebbeyk" nidâları Mekke'nin her tarafına yayılıyor, dağlar, taşlar bu nûranî sadaya cevap veriyorlardı. Müşrikler ise kuytu yerlerde, dağ başlarında âdeta bu ulvî sadaya kulaklarını tıkamış, bu haşmetli manzara karşısında gözlerini kapatmışlardı.
Kasvâ'nın yuları şâir Abdullah bin Ravâha'nın elindeydi. Hz. Resûlullahın önünde gidiyor ve şu şiirini söylüyordu:
"Ey kâfir oğulları, Resûlullahın yolundan çekiliniz!
"Rahman olan Allah, onun Hak Peygamber olduğuna dâir âyetler indirdi.
"Bütün hayır ve iyilik Allah Resûlünde ve onun yolundadır.
"En hayırlı, en şerefli ölüm de onun yolunda çarpışarak ölmektir!"412
Bu ulvî ve nurânî manzara arasında Resûl-i Ekrem ve Müslümanlar telbiyelerle Beytullaha vardılar. Resûl-i Ekrem, Mescid-i Harama girince, omuz ihramının bir ucunu sağ koltuğunun altına alıp, sol omuzunun üzerine atarak sağ omuzunu açtı ve "Bugün, kendisini, şu şirk ehline kuvvetli ve zinde gösterecek kahramanları Allah rahmetiyle yarlığasın, esirgesin"413 buyurdu.
Sonra, Sahabîlere, Kâbe-i Muazzamayı üç kere koşa koşa ve omuzlarını silke silke tavaf etmelerini emretti.**414 Zira, Kureyş müşrikleri; "Yanımızdan çıkıp gittikten sonra Muhammed ve Ashabı hastalık ve yoksulluğa uğramıştır" diyerek dedikoduda bulunarak, bir nevi kendilerini teselli etmeye çalışıyorlardı.
Cenab-ı Hak, bütün bu dedikodularını sevgili Resûlüne bildirdiği için, o da Ashab-ı Kirama güçlü ve kuvvetli görünmelerini emrediyordu.

Kâbe'yi Tavaf
Hâtemü'l-Enbiya Efendimiz Kasvâ'nın üzerinde idi.
Kasvâ'nın yuları ise Abdullah bin Ravâha'nın elindeydi. Sahabîler de sağ omuzlarını açmış, tavaf için bekliyorlardı.
Peygamberimiz, Hacerü'l-Esved'in yanına vardı ve elindeki değnekle dokunarak onu istilâm etti. Sonra da değneği öptü. Ashab-ı Kiram da aynı şeyi yaptı.
Ashab-ı Güzin tavafın ilk üç devresinde Peygamberimizin emri gereği, hızlı hızlı ve çalımlı yürüdüler. Üç tavafı böylece tamamladılar.
Abdullah bin Ravâha, hem Kâbe'yi tavaf ediyor, hem de şiir söylemeye devam ediyordu:
"O Allah'ın ismiyle başlarım ki, dininden başka gerçek din yoktur Onun.
"O Allah'ın ismiyle başlarım ki, Muhammed Resûlüdür Onun.
"Çekilin, ey kâfir oğulları Resûlullahın yolundan!"415
Hz. Ömer, bu hareketinden hoşlanmadı:
"Ey İbni Ravâha! Sen, Resûlullahın önünde, Allah'ın Hareminde bu şiiri söyleyip duracak mısın?" diyerek susmasını istedi.
Hz. Ömer'e, Resûl-i Zişân Efendimiz cevap verdi:
"Ey Ömer! Ona manî olma! Vallahi, onun sözleri, bu Kureyş müşriklerine ok yağdırmaktan daha çok tesirlidir."416
Sonra da Abdullah bin Ravâha'ya dönerek, "Devam et! Devam et! Ey İbni Ravâha" dedi.417
Aradan bir müddet geçtikten sonra Resûl-i Zişan Efendimiz, Abdullah bin Ravâha'ya şu duayı okumasını emretti:
"Allah'tan başka İlâh ve Ma'bud yoktur! Bir olan Odur! Va'dini gerçekleştiren Odur! Bu kuluna nusret veren Odur! Askerlerine kuvvet veren Odur! Toplanmış bulunan kabileleri bozguna uğratan da yalnız Odur."418
Ashab-ı Kiramda Hz. Resûlullahın öğrettiği bu duayı hep bir ağızdan söylemeye başladılar.

Müşriklerin Şaşkınlığı
Yürekleri düşmanlık, hınç ve kıskançlık dolu müşrik ileri gelenleri, Hz. Resûlullah Efendimizle Ashab-ı Kiramı gözetlemek maksadıyla dağ başlarına çıkmışlardı.
Müslümanların, koşa koşa ve omuzlarını silke silke Kâbe-i Muazzamayı üç kere tavaf ettiklerini görünce, şaşkınlık ve hayretlerini şöyle izhar ettiler:
"Demek, Medine'nin humması, sıtması onları zâif düşürmemiş!
"Baksanıza yürümeye kanaat etmeyip, silkine silkine koşuyorlar!"419
Peygamber Efendimiz, Kâbe'yi yedi kere tavaf ettikten sonra Makam-ı İbrahim'de iki rekât tavaf namazı kıldı. Daha sonra sa'y yapmak üzere Safa Tepesine çıktı. Yine devesi Kasvâ'nın üzerinde olduğu halde, Safâ ile Merve tepeleri arasında yedi kere sa'y yaptı. Merve'de sa'y tamamlandıktan sonra da kurbanların kesilmesine geçildi. Müslümanlar da Merve'de Hz. Resûlullah'la birlikte kurbanlarını kestiler. Yine burada Ashabdan Hıraş bin Ümeyye, Resûl-i Ekrem Efendimizin başını kazıdı. Sahabîler de başlarını tıraş ettiler.420
Böylece Hz. Fahr-i Âlem Efendimizin Hudeybiye seferinden önce, görmüş olduğu rüyâ aynen çıkmış oluyordu.

Hz. Bilâl'in Ezan Okuması
Umre tamamlandıktan sonra, Hz. Fahr-i Kâinat, Kâbe'nin içine girmek istedi. Ancak müşrikler, "Bu, anlaşmamızda yoktu" diyerek müsaade etmediler.
Öğle vakti girmişti. Kâbe'ye girmesine müsaade edilmeyen Resûl-i Ekrem, Hz. Bilâl'e Kâbe'nin üzerine çıkarak öğle ezanını okumasını emretti. Peygamberimiz ve Müslümanlar, Hz. Bilâl'in yanık sesiyle okuduğu ezanı huşû ve huzur içinde dinlerken, müşrik ileri gelenleri tedirgin ve üzgün görünüyorlardı. Herbirinin ağzından nahoş laflar çıkıyordu. Ebû Cehil'in oğlu İkrime, "Allah, Ebû Cehil'e bu kölenin söylediğini işittirmemek ihsanında bulunmuştur" dedi.
Müşrik Safvan bin Ümeyye, "Şükür ki Allah, bunları görmeden babamı aldı, götürdü" diyerek tedirginliğini ifâde ediyordu.
Halid bin Esîd ise, hadiseden duyduğu üzüntüyü, "Şükürler olsun Allah'a ki babamı öldürdü de, Bilâl'in Kâbe üzerine dikilip bağırdığı bu zamanı görmedi!" diyerek ifâde ediyordu.
Bu arada ezanı işitince hiç bir şey söylemeden yüzünü kapayanlar da görülüyordu.421
Onlar kin, düşmanlık ve kıskançlıklarından dolayı böyle çirkin lâflar ederken, Ashab-ı Kirâm ise saf bağlamış, âlemlerin Rabbi Allah'ın huzurunda el pençe namaza duruyorlardı. Öğle namazı burada edâ edildi.

Hz. Meynûne'nin Peygamberimize Nikahlanışı
Asıl ismi Berre olan Hz. Meymûne, Peygamber Efendimizin amcası Hz. Abbas'ın hanımı Ümmü'1-Fadl ile Hz. Câfer'in hanımı Esmâ'nın kızkardeşi idi. Kocasının ölümüyle dul kalmıştı.422
Hz. Abbas, Peygamber Efendimizin onu almasını arzu ediyordu. Bu nedenle Efendimizi her gördüğünde ondan medih ve takdirde bahsederdi.
Son olarak Resûl-i Ekrem Efendimiz, umre için Medine'den yola çıkıp Cuhfe'ye gelip konduğu sırada, Hz. Abbas gidip orada kendisiyle buluşmuştu. O sırada Efendimize, "Yâ Resûlallah! Meymûne binti Hâris, dul kaldı. Onu kendine zevceliğe kabul buyursan olmaz mı?" diye teklifte bulundu.423 Peygamber Efendimiz de bu teklifi kabul etti.
Resûl-i Ekrem henüz Mekke'den ayrılmamıştı. Hz. Resûlullahın kendisine dünür olduğu haberini devesinin üzerinde iken alan Hz. Meymûne, "Deve de, üzerindeki de Resûlullah Aleyhisselâmındır" diyerek memnuniyet ve sevincini açıkladı.424
Hz. Abbas da bunun üzerine, Peygamberimizden dört yüz dirhem mehir alarak Hz. Meymûne'yi ona nikâhladı.425
Peygamber Efendimizin (a.s.m.), Hz. Meymûne ile evlenmesinden Kureyş müşrikleriyle arasında bulunan gerginliği bir derece yumuşatmak maksadını güttüğü de söylenebilir. Zirâ, bir müddet daha kalıp Kureyşlilerle konuşma fırsatını elde etmek için bunu vesile kılmak istediğini görüyoruz. Hudeybiye Muâhedesine göre tesbit edilen kalma müddeti üç gündü. Üç gün dolunca Efendimiz, Kureyş ileri gelenlerine şöyle bir teklifte bulundu:
"İsterseniz, âilemle evlenme merasimi yapmak üzere burada üç gün daha kalayım ve teptipleyeceğim düğün ziyafetine sizi de dâvet edeyim."
Fakat, Kureyş ileri gelenleri bunu kabul etmediler. Temsilci göndererek, Peygamberimizden Mekke'den çıkıp gitmesini istediler.
O sırada Efendimizin yanında Medineli Müslümanların ileri gelenlerinden Sa'd bin Ubâde vardı. Kureyş temsilcilerinin Resûl-i Kibriyâ Efendimize sert konuştuklarına tahammül edemedi ve onlardan biri olan Süheyl bir Amr'a şöyle çıkıştı:
"Burası ne senin, ne de babanın toprağıdır.
"Vallahi, Resûlullah Aleyhisselâm buradan ancak anlaşma hükmü gereği kendi rızasıyla çıkar. Yoksa zorla çıkıp gitmez."
Bunun üzerine Kureyş'in iki temsilcisi seslerini kestiler.
Peygamber Efendimiz ise bu manzaraya tebessüm buyurdular.426

Mekke'de kalma müddeti dolunca
Hudeybiye Anlaşması gereğince, Mekke'de kalma müddeti olarak tayin edilen üç gün dolmuştu.
Hayatı boyunca düşmanı ile dahi ahdini bozmamış bulunan Hz. Fahr-i Âlem Efendimiz, gönülden kalmayı arzu ettiği halde, ahdine ters düşmemek için Mekke'yi, Kâbe-i Muazzamayı terk etmek zorunda kalıyordu. Aslında bu bir mânâda uzaklaşmak değil, Mekke'yi fethetme zamanına gün be gün yaklaşmaktı. Bundan sonraki her gün, her saat Mekke'nin fethini, onunla birlikte gönüllerin fethini de yakınlaştıracaktı.
Bu üç gün zarfında Müslümanlar, Mekke'deki bir çok akrabalarıyla görüşme imkânına da kavuşmuşlardı. İman hakikatlarını ve İslâm ahlâkının güzellik, yücelik, nezaket ve nezahetini dürüst davranışlarıyla ortaya koyma fırsatını bulmuşlardı. Doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu müşriklerin de gözleri önünde nuranî bir manzara halinde sergilemişlerdi. Bunun neticesinde müşrik azılıları hariç, halktan bir çok kimsenin gönlünde iman ve İslâma karşı sıcak bir ilgi, samimi bir istek uyanmıştı. Âdeta, Mekke fethedilmeden evvel, halkından bir çoğunun gönlü fethe hazır hale gelmişti.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ashabıyla Mekke'den ayrıldığı sırada arkasından mâsum bir ses duydu:
"Amca! Amca!"
Dönüp baktılar. Sesin sahibi şehidlerin efendisi Hz. Hamza'nın biricik kızı Ümâme idi. Mekke'de bulunuyordu. Sesinde bir imdat, bir "Beni kurtarın bu şirk diyarından" ifâdesi ve mânası vardı. Ve sanki, Bütün Mekke, bir ağız olmuş, "Beni bırakma" diye bu biricik yavruyla birlikte imdat diliyordu.
Kalbi, şefkat ve merhamet deryasını andıran Resûl-i Ekrem, döndü, minicik yavrunun elinden tutup Medine'ye beraberinde getirdi.427
Resûl-i Ekrem Efendimiz Ashabıyla Mekke'den ayrıldıktan sonra Serif mevkiinde konakladı. Orada Hz. Meymûne ile evlendi.428

Medine'ye Dönüş
Peygamber Efendimiz, akşamleyin Şerif'ten ayrılıp geceleri yola devam etti. Zilhicce ayı içinde Medine'ye geldi.429
Hz. Hamza'nın Selma binti Ümeys'ten doğan kızı Ümâme, Mekke'ye getirilince üzerinde münakaşa çıktı.
Peygamber Efendimiz, Hz. Zeyd bin Hârise ile Hz. Hamza'yı birbirine kardeş yapmıştı. Hz. Zeyd buna istinaden şehâdetlerinden sonra Hz. Hamza'nın çocuklarının velisi ve vasisi kendisi olduğunu söyledi ve "Kardeşimin kızını görüp gözetmeye, ben daha lâyık ve haklıyım" dedi.
Hz. Câfer bunu duyunca hemen itiraz etti: "Teyze de bir annedir. Hanımım Esmâ binti Ümeys, Ümâme'nin teyzesidir. Bu bakımdan onu görüp gözetmeye ben daha lâyık ve haklıyım."
Hz. Ali ise buna kendisinin daha lâyık olduğunu iddia etti. "Amcamın kızını müşriklerin arasından çıkarıp getiren benim" dedi. "Siz ona, neseben benim kadar yakın değilsiniz. Onu görüp gözetmeye ben, sizden daha haklı ve lâyıkım!"
Meseleyi neticeye bağlamak Hz. Resûlullaha kalmıştı,
"Ey Zeyd! Sen, Allah'ın ve Resûlünün dostusun
"Ey Ali! Sen de benim kardeşim ve arkadaşımsım.
"Ey Câfer! Sen de bana yaratılış ve huyca en çok benzeyensin" dedikten sonra şu kararı verdi:
"Ey Câfer! Ümâme'yi görüp gözetmeye, sen daha lâyık ve haklısın! Çünkü; onun teyzesiyle evli bulunuyorsun. Kadın ne teyzesi, ne de halası üzerine nikâhlanıp gelemez! "430
Hz. Resûlullah bu hükmü verince, Hz. Câfer sevincinden birden ayağa kalktı. Peygamber Efendimizin çevresinde tek ayak üzerinde seke seke yürümeğe başladı.
Resûl-i Ekrem, "Ey Câfer! Nedir bu yaptığın?" diye sorunca, Hz. Câfer şöyle izah etti:
"Yâ Resûlallah! Habeşliler, sevinçlerinden, krallarına böyle yaparlardı. Necaşî de bir kimseden hoşlandı mı kalkıp böyle hareket ederdi."431

404. Tabakât, 2:120.
405. A.g.e., 2:120.
406. Tabakât, 2:121.
* İhrama girme yerleri şunlardır: Medinelilerin Zülhuleyfe, Şamlıların Cuhfe; Iraklıların, Zât-ı Irk; Necidlilerin Kam, Yemenlilerinki ise Yelemlem.
407. Tabakât, 2:121; İbn-i Kesîr, Sîre, 3:435.
408. Tabakât, 2:121.
409. A.g.e., 2:121.
410 Taberî, 3:101; ibn-i Kesîr, Sîre, 3:436.
411. Tabakât, 2:121; İbn-i Kesîr, Sîre, 3:436.
412. ibn-i Kesir, Sîre, 3:432.
413. Sîre, 4:12-13.
** Buna 'Reml' denir.
414. Tabakât, 2:123; Müsned, 1:306; Müslim, 2:923.
415. İbn-i Kesîr, Sîre, 3:432.
416. Tabakât, 2:123; İnsanü'l-Uyûn, 2:784.
417. Tabakât, 2:122.
418. A.g.e., 2:122.
419. Tabakât, 2:122.
420. A.g.e., 2:122.
421. Megazi, 2:738.
422. Tabakât, 8:137; istiab, 4:1915-1916.
423. İstiab, 4:1916.
424. Tabakât, 8:132; İbn-i Kesîr, Sîre, 3:439.
425. İbn-i Kesîr, Sîre, 3:439.
426. A.g.e., 3:433; İnsanü'l-Uyûn, 2.783.
427. Zâdü'l-Mead, 2:171; İbn-i Kesîr, Sîre, 3:443.
428. Sîre, 4:14; Tabakât, 2:122, 8:133-134.
429. Tabakât, 2:122.
430. Tabakât, 8:159-160.
431. A.g.e., 8:160.




Kainat' ın Efendisi (ASM), Salih Suruç
Ekleme Tarihi: 15.07.2006 - 10:13
AFFEYLE_ALLAHIM üyenin diğer mesajları AFFEYLE_ALLAHIM`in Profili AFFEYLE_ALLAHIM Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Kim namazi vaktinde kilarsa Allah ona 9 şey ikram eder
AFFEYLE_ALLAHIM su an offline AFFEYLE_ALLAHIM  
Themenicon    Kim namazi vaktinde kilarsa Allah ona 9 şey ikram eder
12 Mesaj -
Kim namazi vaktinde kilarsa Allah ona 9 şey ikram eder

Hz.Osmandan şu hadis naklonulur:kim namazı vaktinde kılarsa Allah Teala ona 9 şey ikram eder

1-Kendi katında o kimeseyi sevgili kılar

2-Ona sıhhat ve saglık verir

3-Melekler onu korur

4-Evine bereket gelir

5-Yüzünde salih kulların nuru meydana gelir

6-Kalbine yumsaklık verir

7-Sırat köprüsünden kolay geçer

8-Cehennem azabından kurtarır

9-Kendileri hakkında "Onlara ne bir korku ne de bir üzüntü vardır"ayetinin buyruldugu kimselerle cennette komşu olmayı nasip eder
Hz. Peygamberimiz yine buyururki"Namaz dinin diregidir onda 10 guzellik vardır"
Yüzün revnakı,kalbin nuru,bedenin rahatı ve saglıgının sebebi,kabrin huzuru,Allahın rahmetinin inmesine sebep,iyi ameller kefesini agırlastıran olcu,Allahın rızasına sebep,,cennette makamın yuksekligi ve cehennem ateşine siperdir.Kim namazı kılarsa dinini ayakta tutmus olur kim onu devirirse dinini devirmiş olur.

Güle Güle Güle Güle Güle Güle düsün düsün düsün düsün düsün düsün
Ekleme Tarihi: 05.07.2006 - 14:42
AFFEYLE_ALLAHIM üyenin diğer mesajları AFFEYLE_ALLAHIM`in Profili AFFEYLE_ALLAHIM Özel Mesaj Kapalı Sayfanın başına dön
Sayfa (1): (1)
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 637 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
mouharem68 (56), Mavi mutluluk (42), gardiyan (51), hüzünn (36), yanardag (49), kalebeyi (43), Trabzon61 (34), Kameraman_63 (61), Rabia1 (52), MaviguL (42), YSMNT (45), kardelen_06 (40), PembeGül (39), aliosmantr (37), safak13 (46), secere (47), yasargokmen (51), mehmet23 (53), HaBeSii (43), tkardelen (42), MUSTAFA ONUR (63), efendi54 (54), cemilakgun (48), þip&thorn.. (45), cemilakgün (48), Moehh80 (44), ismailbaturay (47), tümtürk (36), SaBoTaJ (124), resadiyeli84 (40), muhammedali_x (49), metinx (49), Fatih almanya (44)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.57404 saniyede açıldı