0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » CEHALET MESELESİ........

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 6 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
CEHALET MESELESİ........

944 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.03.2005
En Son On: 07.06.2007 - 21:48
Cinsiyeti: Erkek 
Bir İşi Yapanın, İşinin Kendisini Küfre Soktuğunu Bilmemesi


Ebu Muhammed el-Makdisi


Tekfirin engellerine dair yazılan bir çok kitapta şu ifade yer almaktadır:
“Kişinin kafir olması yaptığı işin kendisini küfre soktuğunu bilmesine bağlıdır.”
Bu söz üzerine Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi (Allah kendisini esaretten kurtarsın) şöyle demektedir:
“Bu şart üzerinde durulması gerekir. Adiyy bin Hatim’in (Radıyallahu Anh) hadisinde Allah Rasûlü’nün (Sallallahu Aleyhi ve Selem) anlattığı kimseler (Adiyy’in de bizzat açıkladığı gibi) ahbar ve hahamlara hüküm konusunda itaat etmenin küfür olduğunu bilmiyorlardı. Bu itaatın Allah’tan başkasına karşı yapılmasının küfür olduğunu bilmemeleri onların şirkle nitelendirilmelerine engel olmadı. Ve onlar hahamlarını, rahiplerini Allah’ı bırakıp rabler edinmiş oldular. Allah Subhanehu ve Teala onları Kuran-ı Kerim’in Fatiha Suresi’nde açıklamıştır. Kendilerine “gadab” edilenlerin, bilerek küfre girip inkar edenler olduğunu, “Dâllin” ile ifade edilenlerin ise, taklit, cehalet ve sapıklıkla küfredenler olduğunu bildirmiştir.
İnsanın bazı durumlarda farkında olmadan yani yaptığı fiilin küfür olduğunu bilmeden de kafir olabileceğine açıkca delalet eden delillerden biri de şu ayettir; “Ey iman edenler, sesinizi peygamberin sesi üzerine yükseltmeyin. Farkına varmadan amellerinizin boşa gitmemesi için, birbirinize bağırarak konuştuğunuz gibi, peygambere karşı da bağırarak konuşmayın.” (Hucurat, 49/2) Allah Subhanehu ve Teala farkına varmadan, bu şekilde Peygamber’e karşı yüksek sesle konuşmanın veya bağırmanın, sahibinin amelinin boşa gitmesine sebebiyet verebileceğini açıklamıştır. Amellerin boşa gitmesi de şu ayette olduğu gibi ancak küfürle meydana gelen bir şeydir:
“Fakat içinizden kim dininden döner ve kafir olarak ölürse, işte dünya ve ahiretteki amelleri boşa gitmiş olanlar bunlardır” (Bakara, 2/217), “Kim imanı kabul etmezse onun tüm ameli boşa gitmiştir.” (Maide, 5/5)
Yine Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurur: “Eğer Allah’a ortak koşmuş olsalardı, yapmış oldukları iyi işler kendilerinden boşa gitmiş olurdu.” (En’am, 6/88) Ve yine buna benzer ayetler bunun delilleridir.
Şeyhu’l İslam İbn Teymiyye’nin Rahimehullah da dediği gibi: “Allah Rasûlü’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem sesinin üstüne sesini yükseltenin ve bağırarak O’nunla konuşanın, farkında olmadan, küfre düşmesinden ve amellerinin boşa gitmesinden korkulur. Çünkü bu fiil küfür zannı verir ve ona sebeptir...” (Sarimul Meslul, 55)
Kişinin yaptığının, kendisini küfre soktuğunu bilmesi her zaman şart değildir. Alimler bunu müslüman olan ancak bazı incelikli ve derin meselelerde veya ancak risalet hüccetiyle bilinebilinecek ve açıklamaya muhtaç durumlarda hata eden kimse hakkında şart koşmuşlardır. Zira Allah Subhanehu ve Teala, Kuran’da kafirlerin çoğundan bahsederken ve onların kafirliklerini anlatırken, bunların aslında kendilerini doğru yolda olanlardan saydıklarını haber verir. Kendilerinin ıslah edici olduklarını söylerler ve derler ki: “Biz sadece iyilik ve başarı diledik”. Ancak Rabbimiz Subhanehu ve Teala aslında bunların çoğunun bilmediklerini ve cahil olduklarını bildirir:
“De ki: Amel olarak en çok ziyana uğrayanları size haber vereyim mi? Onlar o kimselerdir ki dünya hayatında yaptıkları boşa gitmiştir. Üstelik kendilerinin muhakkak iyi yaptıklarını zannederler.” (Kehf, 18/103-104)
Allah Subhanehu ve Teala Tebük Gazvesi’nde Kur’an okuyucularıyla alay edenleri, kafir olarak zikretmiştir. Kendilerini küfre sokacak kelimeleri telaffuz ettikleri için bu kelimeler onları küfre sokmuş, onlar özür dileyip kesinlikle bununla küfrü kasdetmediklerini, böyle bir şeyi asla düşünmediklerini ve bu sözlerinin küfür sözleri olduğunu bilmediklerini, öylesine oyun, eğlence olsun, mizah olsun diye söylediklerini beyan etmelerine rağmen, tüm bu özür beyan eden açıklamalar onlara fayda sağlamamış ve kabul görmemiştir. Buna dair deliller çoktur.
İnsanın yaptığı şeyin kendisini küfre soktuğunu bilmesi şartı yoktur. Ancak yaptığı ameli veya sözü kendi kastederek ve bilerek yapmış veya söylemiş olması ittifakla şarttır. Yazarın buradaki maksadı ise o değildir.
Allâme İbnu’l Kayyım’ın Rahimehullah, “Tarikül Hicreteyn ve Babü’s Saadeteyn” isimli eserinde, mükelleflerin mertebelerini anlatırken, on yedinci tabakada söylediği gibi: “Mukallidlerin (atalarının yolunu takip edenler) tabakası, kafirlerin cahilleri ve onlara tâbi olanlar, bunların himarları (eşşekleri), onlara tâbi olduklarını iddia edenler ve "Biz atalarımızı bir hal üzerinde gördük ve biz de o örneğe uyuyoruz" diyenler.” İbnu’l Kayyım Rahimehullah sözünü şuraya kadar sürdürerek; “İslam ümmeti bu tabakanın kafir olduğu konusunda ittifak halindedir. Her ne kadar cahil de olsalar” der ve sözüne bu mana etrafında devam eder.”
Şeyh ebu Muhammed’in, İbn-i Kayyim’den naklettiği sözün devamı şu şekildedir:
“Nebi’nin şöyle dediği sahih olarak rivayet olunmuştur: -Kim bir sapıklığa çağırırsa, ona kendisine uyanların günahları miktarınca günah vardır. Ona uyanların günahlarından da hiç bir şey eksilmez.- Bu da göstermektedir ki; tâbi olanların küfrü, sırf diğerlerine uyma ve taklitlerinden dolayıdır. Ancak burada, karışıklığı ortadan kaldıracak bir açıklamaya gerek vardır. Bu da; hakkı öğrenip bilme imkanına sahip olup da ondan yüz çeviren mukallid ile, herhangi bir şekilde bu imkandan yoksun olan kimse arasında fark olduğudur. Bahsettiğimiz bu her iki gurup da mevcuttur. İlim elde etme imkanına sahip olup da yüz çeviren, gerekeni yerine getirmemiş ve üzerine düşen vacibi terk etmiştir. Bu nedenle Allah katında bu kimsenin özrü yoktur. Ancak herhangi bir şekilde ilim elde edemeyip, sormak ve öğrenmekten aciz olan kişiye gelince; bu da iki kısımdır: Birisi hidayeti isteyen, onu her şeye tercih eden, ona sevgi besleyen fakat hidayete ve onu aramaya, kendisine yol gösteren olmaması nedeniyle güç yetiremeyen kimsedir. Bu kimsenin hükmü, fetret dönemlerinde yaşayan ve davet kendisine ulaşmayan kişinin hükmü gibidir.
İkincisi, hidayeti istemeyip ondan yüz çevirendir. Bu kimse kendisinin üzerinde bulunduğu durumdan başkasını içinden geçirmeyendir. Birincisi şöyle der: Ey Rabbim; eğer üzerinde bulunduğum dinden daha hayırlı bir din olduğunu bilsem, elbette kendime onu din edinir ve üzerinde bulunduğumu terk ederdim. Ancak bundan başkasını bilmediğim gibi, bundan başkasına güç de yetiremiyorum. Benim gayretimin ve bilgimin son noktası budur. İkincisi ise; üzerinde bulunduğu durumdan razıdır. Bir başka şeyi o duruma tercih etmez ve ondan başkasını da talep etmez. Onun aciz olması ile güç yetirebilir olması arasında fark yoktur.
Aslında bu iki örnekteki kişilerin her ikisi de acizdir. Fakat aralarında şöyle bir fark olmasından ötürü ikincisi birinciye kıyaslanmaz.: Birinci kişi, fetret döneminde dini arayıp, bulmayı başaramayan, bunun için imkanının elverdiği tüm çabayı sarfettikten sonra, acizlik ve bilgisizlik nedeniyle bundan vazgeçen kimse gibidir. İkincisi ise; hiç istemeyen, bundan aciz kalacak olsa bile, dini hiç aramamış ve şirki üzere ölmüş kimse gibidir. Dini bulmak isteyen aciz ile, bundan yüz çeviren aciz arasındaki fark da işte budur.......
Ekleme Tarihi: 05.06.2007 - 13:11
Bu mesajı bildir   muhammed yusa üyenin diğer mesajları muhammed yusa`in Profili muhammed yusa Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  

944 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.03.2005
En Son On: 07.06.2007 - 21:48
Cinsiyeti: Erkek 
Niyet amelden üstündür hadisi şerifini ameli konuda değerlendirmek gerekir .
Yani bir insan iyi niyetle bir hayır yapmak isteyip hüsranla sonuçlanabilir. Bu durumda hayır sahibi yine savabını alacaktır.
Mesela bir kişi bir dilenciye para verse , dilencide biraz ilerde o parayla haram işlese , parayı veren hayır niyetli ilk şahıs neticeye ulaşamasada sorumlu olmaz ,sevabını kaymetmez .
Çünkü niyeti sadaka vermektir. Vermiştir.
Veya , parası olmayıpta keşke param olsaydı verirdim diye samimi bir hal ile kalbinden geçiren
kişi sadaka sevabını alabilir.
Yine faizde parası olmayan bir fakir (şahıs) faiz helaldir diye inansa faiz almamış olduğu halde kafir olur.


İtikadi açıdan ise tebliğ edildikten sonra küfür fiilini veya sözünü işleyenlerin yaptıkları küfür halleri kafirdir.
Allah cc kitap ve Rasul tebliği ile müjdelenmemişlerin de yaptıklarına küfür ismini vermiştir.

98-BEYYİNE:

1- Kitap ehlinden ve müşriklerden (Hakk'ı) tanımayanlar, kendilerine açık delil gelinceye kadar inkârlarından ayrılacak değillerdi.
2- (Bu delil), tertemiz sayfaları okuyan, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir.
3- O sayfalarda, en doğru hükümler vardır.
4- Kitap ehli, ancak kendilerine apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.


Tebliğ edilmemiş olanların da eğer küfür ve şirk inançları var ise fiilleri küfürdür. Tabi son peygamber geldikten sonra böyle bir durum (tebliğ ulaşmadı 9 mazereti kalmamıştır . Zira din tamamlanmıştır , son kitap ve rasul gelmiştir.
Mesela en basitinden bi adam düsünelim , bu adam kendine müslüman diyor , demokrasinin ve laikligin ve buna benzer eylemlerin küfür oldugunu BILIYOR . bunlara ragmen ben demokratim diyor ve parti kurarak Allah in hakimiyyet hakkini kendinde görüyor , veya Allah in hükümleriyle hükmetmiyor ...

1- eger bunlari biliyorsa ve buna ragmen bunlari yapiyorsa küfründe israr ediyorsa , o adam kafirdir ... Mekruh olan biseyi bile israrla yapinca kisi nasil haram islemis oluyorsa , küfür konusunda daha aciktir bu konu ...

2 - welewki bilmemis dahi olsa ; bu ne demek ? yani bi adam bu eylemlerin küfür oldugunu bilmiyorsa , bunun anlami sudur : adamin tevhidden haberi yok , lailahe illallah ne demek bilmiyor , uluhiyetten haberi yok .... tevhidi kabul etm,eyen veya bilmeyen biri nasil müslüman OLAMAZSA , aynen bunun gibi de bu ve bu gibi insanlarin (benim örnek verdigim demokrasi küfrünün icinde olanlarin) kafir olduklari asikardir ... Bi insan iyi niyetle sirk islerse , o iyi niyeti onu kurtarir mi hic ... Kaldi ki sirk isleyenler zaten hic kötü niyetle islemezler , bunlar bizi allah a yaklastiriyorlar derler ...

zümer 3 : İyi bil ki, halis din ancak Allah'ındır. O'ndan başka birtakım dostlar tutanlar da şöyle demektedirler: "Biz onlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Şüphe yok ki Allah, onların aralarında ihtilaf edip durdukları şeyde hükmünü verecektir. Herhalde yalancı ve nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz.


Kuranda acik hüküm varken ;

Maide 44 : ... Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.

bu küfrü isleyenlere kafir dememizi engelleyen sebep ne acaba ?
Ekleme Tarihi: 05.06.2007 - 13:13
Bu mesajı bildir   muhammed yusa üyenin diğer mesajları muhammed yusa`in Profili muhammed yusa Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  

944 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.03.2005
En Son On: 07.06.2007 - 21:48
Cinsiyeti: Erkek 
Cehalet konusunda alimler 3 gruba ayrilmislardir ..

1.grup der ki : Kisi küfür olan bi eylemi islerse , ister bilsin ister bilmesin o kafir olur , ona kafir dememizin delilini de Allah subhanehu ve tealanin su ayetine dayandirirlar :

Isra Suresi 15. ayet : ...Biz bir Peygamber göndermedikçe, hiç kimseye azab edecek değiliz.

derlerki nasil ki Isa a.s. ile Muhammed s.a.v. arasinda kalan dönemde kendilerine peygamber gelmeyenlere Allah bazi ayetlerde müsrik demistir ... Kendilerine peygamber gelmedigi halde , Allah onlari müsrik diye nitelendirmistir ... Ama ayette onlara azab edecek degiliz diyor ...Allah onlari ahirette imtihan edicektir ... ama dünyadaki halleri müsrik olduklaridir ...

Imam Ahmed der ki : Muaz Ibni Hisam , babasi , Katade , Anhaf Ibni Kays , Esved Ibni Seri yoluyla Rasulallah in s.a.v. söyle dedigini rivayet eder :

Ahirette 4 grup insan imtihana cekileceklerdir . Sagir olup isitemeyen , cok ihtiyar olan , akilsiz olan, kendilerine Rasul gönderilmedigi bir dönemde yasayan . Sagir olan : "Allah im ben duymadim " diycek ...cok ihtiyar olan : " Allah im ben iyi düsünemiyordum " diycek ...Akilsiz olan : " Allah im beni cocuklar tasliyorlardi " diycek ... kendisine rasul gelmeyen de : "Ya Rabbi bana Rasul gelmedi " diycek ... Sonra allah onlardan ahit alicak ve onlara bi peygamber göndericek .. Peygamber onlara su atese girin diye emredecek ... Nefsim elinde olan Allah a yemin olsun ki eger onlar atese girerlerse , o ates onlara serin ve selamet olacak ....

Yani kendisine peygamber bile gelmemis olsa o müsrik veya kafirdir ... Simdi gelelim günümüzdekilere ... Günümüzde kisi küfür eylemi islerse ya da sirk islerse o kisi cahil olsa bile kafir olur ... Hüküm budur ... Onlarin cahilligi bizim onlara kafir dememize engel degil , onlara uygulanacak cezaya engeldir ... Tabii bununda seri olarak sartlari vardir .... Islama yeni girmis biri mesela , bu adam diyelim islamin haramlarini helallerini tam bilmiyor , bu ve bunun gibi olan kisiler böyledir iste .. Onlara hemen ceza uygulanmaz , istitabe yapilir .. Eger küfürlerinde israr ederlerse , o zaman artik ceza icinde bi engel kalmamistir ...

Diyelim ki adam sirk isliyor ama bilmiyor , duymamis yaptigi seyin sirk oldugunu , bu adam dahi kafirdir , müsriktir hüküm olarak ... Ama bu gibi insanlar ahirette az önce söyledigim hadiste oldugu gibi imtihana sokulurlar ... Eger duymama mazeretleri gecerli görürlürse tabii ki , hadiste anlatildigi gibi ...
2. grup derki hayir onlara kafir diyemeyiz cahilliklerinden ötürü ... Bu grubun delilleri zayiftir... En saglam delilleri Zatu Envat meselesidir ki hemen aktarmak istiyorum genis bicimde :

Ebu Vakid el-Leysi`den rahimehullah söyle rivayet edilmistir : " Rasulallah`la birlikte Huneyn savasina ciktigimizda biz henüz yeni Islama girmistik . Müsriklerin cevresinde toplanip silahlarini astiklari bir sidr agaci vardi .Buna Zatu Envat diyorlardi. Bir sidr agacinin yanindan gectigimiz sirada biz dedik ki : " Ya Rasulallah , müsriklerin Zatu Envati oldugu gibi bizim icinde bir Zatu Envat belirle." Rasulallah söyle dedi :

"Allahuekber ! Iste bunlar Allahìn sünnetleridir.Nefsim elinde olan Allah a yemin ederim ki , Israilogullarinin Musaya söyledigi sey gibi bir sey söylediniz.Onlar söyle demislerdi : " Onlarin ilahlari gibi , bizim icinde bir ilah yap ." Musa da : " siz cahil bir topluluksunuz . " demisti .Siz de sizden öncekilerin yolunu takip ediyorsunuz. " Tirmizi

Dikkat edilirse burda yukarida zikrettigim islama yeni girme mevzusu var .. Yani sahabiler islama yeni girdikleri icin , cahillikleri mazaret kabul edilmisti .. Kaldi ki onlar bu sirk istegini eyleme dökmemislerdi ...

3.grupta ilim alma imkanina bakarak kisiyi tekfir eder ....yani eger kisinin imkani varsa , isledigi sirkin sirk oldugunu ögrenebiliyorsa , onun icin cehalet mazaret olmaz ... Ama ilim imkani olmayan , yaptigi sirkin sirk oldugunu kendisine söyleyebilecek kimse olmayan kisilere de , cehalet mazaret olur Allahualem ....

Son olarakta sunu söylemek istiyorum . Tekfir konusu gündeme geldiginden beri , kimi kafir diyemeyiz, kimi kafirdirler ama demesek daha iyi olur gibi , Islamdaki netlikten uzak tavirlar sergilemekteler ... Sunu bilmek gerekir :

"Müslüman kafire, kafir de Müslümana varis olamaz ." Müttefekun Aleyhi

"Kisi icin ancak 2 din vardir . Islam ya da küfür , yahut iman ya da küfür . Kim müslüman degilse kafirdir . " Ibni Hazm , el-Faslu fi`l-Milel ve`l-Ehvau ve`n-Nihal , 3 / 276-285

Allah herseyin en iyi bilicisidir ......
Ekleme Tarihi: 05.06.2007 - 13:19
Bu mesajı bildir   muhammed yusa üyenin diğer mesajları muhammed yusa`in Profili muhammed yusa Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
tekfir meselesinde ölçü.........

944 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.03.2005
En Son On: 07.06.2007 - 21:48
Cinsiyeti: Erkek 
Tekfir meselesinde ölçü


Küfür ve şirk işleyenler hakkındaki genel hüküm tekfir edilmeleri noktasındadır. Zira Allahu teala onların kafir olduğu hükmünü vermiştir. Allah (azze ve celle)'nin onlar hakkında verdiği bu hükmün zıddı bir hüküm verenler “Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” - (Maide: 44) ayetine göre küfre girerler. “Kafire kafir demeyen, müşrikleri tekfir etmeyen kafir olur” kaidesi de bundan kaynaklanmaktadır. Ancak tekfire engel olan bir husus yani “mevani'ut tekfir” kapsamında bir şey sözkonusuysa küfür işleyen şahıs tekfir edilmez. Tekfire mani olan hususlar ise şu hadiste beyan edilmiştir:

"Ümmetimden hatâ, nisyan (unutma) ve zor (ikrah) karşı­sında yaptıkları şeyler kaldırıldı, yani affedildi." - (İbn Mâce'Talâk:16;Suyutî el-Câmi'u's-Sagîr; Taberanî, el-Mu'cemü'1-Kebir, No. 4461 )

Bu sayılan mazeretler kişinin fiil ehliyetini kaldıran temel hususlardır. Bütün bunlar ise şu ayetin kapsamında değerlendirilebilir:

“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez.” - (Bakara: 286)


Cehalet ve te'vilin kişiden günahı kaldırdığına dair nasslarda hiçbir delil yoktur. Yani bunlar asli mazeretler değildir. Ancak yukarda sayılan hata, unutma ve ikrah mazeretlerine bağlı olarak ve kişiye gücünün ötesinde yük yüklenmeyeceğine dair nassların çerçevesinde mazeret olabilir. Zaten İslam hukukunda genel kaide olarak “suç suçu meşru kılmaz”. Cehalet kendisi bir suç olduğu halde başka suçların işlenmesine vesile olduğu durumda nasıl bir mazeret sayılabilir? Zira Rasulullah şöyle buyurmuştur:

"İlim tahsil etmek her müslümanın üzerine farzdır." - (Ebu Ya'la rivayet etmiştir. Suyûtî bu hadisin tariklerinin çokluğundan ötürü sahih olduğunu söylemiştir)
Şüphesiz burada kasdedilen başta tevhid ve akaid olmak üzere mükellefin kendisine farz-ı ayn olan hususları öğrenmesidir. Farzı terketmenin günahı ise ortadadır.

İtikadi konular, cehalet ve te'vilin geçerli olup olmaması bakımından birkaç kısımda mütaala edilebilir. Fakat bundan önce itikadi meseleleri öğrenme yani hüccet ikame etme yollarını kısaca görmemiz gerekmektedir. Bu hüccetler iki kısımdır:

a)Kevni hüccetler: Bunlardan birincisi fıtrat (misak) delilidir. Şu ayette bahsedildiği gibi:

"Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dediği vakit, «pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz» dediler. (Bunu) kıyamet günü «Bizim bundan haberimiz yoktu.» demeyesiniz diye (yapmıştık)." - (A'raf:172)


İnsanlar fıtratları icabı tevhide eğilimli yaratılmışlardır. Meşhur hadiste bahsedildiği üzere

“Her çocuk fıtrat üzere doğar. Onun ebeveyni onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar” - (Muslim,Kader:25)

İkincisi ise akıl hüccetidir. İnsan, fıtratındaki hanif eğilime ek olarak aklı selim yoluyla, özellikle de Allah'ın kainatta var ettiği mükemmel nizama ve ahenge bakarak, kısacası kevni ayetleri (mucizeleri) inceleyerek Allah'ın varlığına,birliğine hatta imanın ahiret vb diğer esaslarına dahi ulaşabilir. Bunun Kur'an'ı Kerim'de örnekleri çoktur:
"Devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?" - (Gaşiye: 17-20)

"Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir."

( Kaf: 10-11)

b)Şer'i hüccetler: Bu da risalet hüccetidir.

Allahu teala rahmetinin bir gereği olarak ve insanların sunabilecekleri bir mazeret olmaması için tevhidi anlatan peygamberler göndermiş ve aslında insanın sadece akıl ve fıtrat yoluyla tevhidin esasını anlaması mümkün olduğu halde risalet yoluyla da hüccet arz ederek tevhide dair delilleri bütünüyle insanoğluna göstermiştir:

“Bu peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik ki, bu peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı ileri sürebilecekleri hiçbir bahaneleri kalmasın. Hiç kuşkusuz Allah güçlüdür ve hikmet sahibidir.” - (Nisa: 165)

Bundan sonra şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki uluhiyet ve rububiyet tevhidi konusunda yani klasik deyimle Allahın varlığı ve birliği meselesinde ve buna bağlı olarak Allah'a ortak koşma yani Allah'a mahsus isim, sıfat ve fiilleri Allah'tan başkasına nispet etme ve O'ndan başkasına ibadet etme konusunda cehalet kesinlikle ma'zeret değildir. Bu durumda olan yani şirk koşan bir şahıs, ister peygamberlerin arası kesildiği fetret döneminde yaşasın, ister risalet hüccetinin ikamesinden sonra yaşasın farketmez. Dar'ul islam'da veya Dar'ul Harp'te yaşıyor olması da durumu değiştirmez. Bu şahıs her halü karda müşrik ismini alır. Zira tevhide dair deliller yukarda bahsettiğimiz gibi gerek kevni gerekse şer'i hüccetler yoluyla sabit olmuş, peygamberler de tevhid-şirk ayrımını gayet açık bir şekilde beyan etmişlerdir. Bundan dolayıdır ki Allah rasulü fetret ehli olmalarına rağmen kendi annesi, babası ve dedesinin cehennem ehli olduğunu bildirmiştir. Ayrıca şu ayette cahil olmalarına rağmen bir topluluk müşrik olarak vasıflanmıştır:

“Eğer müşriklerden biri aman dilerse, ona aman ver. Ta ki, Allah'ın kelâmını dinlesin. Sonra onu güvenlik içinde olduğu yere kadar gönder. Çünkü bunlar gerçekten de bilgisiz bir kavimdirler.” - (Tevbe: 6)


Ayrıca risaletten önceki durum hakkında Allah rasulü şöyle buyurmuştur:

“Allah yeryüzündeki halka baktı ve Beni İsrail’den geriye kalan kısmı hariç, Arabıyla acemiyle hepsine buğzetti... “ - (Bunu İmam Ahmed, Müslim ve Nesei başka yollarla rivayet etmişlerdir.)

Ek olarak şunu da belirtmeliyiz ki cumhurun görüşüne göre peygamberler risaletten sonra şirk işlemedikleri gibi risaletten önce de şirk işlemekten korunmuşlardır.

İbni Teymiye (rh.a) şöyle dedi:

Allah (c.c) Hud (a.s)’un, kavmine şöyle dediğini haber veriyor :
“Siz ancak iftiracılarsınız.”
Hud (a.s) onlara hüküm vermiş ve onlar hükmü reddetmeden önce onları iftiracılıkla vasfetmiştir. Çünkü onlar, Allah’la beraber başka bir ilah ediniyorlardı.
Görülüyor ki müşrik sıfatı, risalet gelmeden önce de verilmiştir. Çünkü müşrik; Rabbine şirk koşmuş, onun koyduğu sınırı aşmış, risalet gelmeden önce ondan başka ilahlar edinmiş, ona ortak koşmuştur.
Bu gösteriyor ki, risaletten önce de şirk işleyene müşrik ismi verilir. Cahillik ve cahiliye isimleri de böyledir. Rasul gelmeden önce de cehalet ve cahiliye denilirdi. Fakat onlar, rasul gönderilmeden önce azaba uğratılmazlar.
İtaatten yüz çevirmek de Allah’ın şu ayetinde buyurduğu gibi, rasul gönderildikten sonra söz konusu olur.
“Ne doğruladı, ne namaz kıldı. Fakat yalanladı ve yüz çevirdi.” - (Kıyame: 23)
(Mecmuatu’l Fetava c:20 s:37)

Ancak fetret ehlinden şirk koşanların dünyada müşrik ismini almaları icma ile sabit olmasına karşın ahirette azap görüp görmeyecekleri tartışmalıdır. Dünyada azap görmeyecekleri, helak edilmeyecekleri ise sabittir. Zira Allahu teala şöyle buyurmaktadır:

“Biz bir Peygamber göndermedikçe, hiç kimseye azab edecek değiliz.” - (İsra: 15)


Bazı alimler ise şirk koşanlar hakkında varit olan:

“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.” (Nisa:48)

“Allah, kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış olur.” - (Nisa: 116)

“Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin yardımcısı da yoktur.” - (Maide: 72)

gibi genel nasslardan dolayı peygamber gelmeden önceki fetret ehlinin de ateşe gireceğini söylemiştir. İsra suresindeki vb ayetlerin ise dünyadaki azabla ilgili olduğunu söylemişlerdir. Bazıları ise bu durumda olanların ahirette imtihan göreceğini, bazıları ise bu konuyu Allah'a havale etmek gerektiğini söylemişlerdir. Allahu a'lem.

Ayrıca fetret ehlinin mukellef olduğu konularla alakalı olarak şu ayet de zikredilebilir:

“Şüphesiz iman edenler; yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden de Allah'a ve ahiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.” - (Bakara: 62)

Rivayete göre bu ayet Selman-ı Farisi'nin İslam gelmeden önceki Hristiyan arkadaşlarını tezkiye etmek için inmiştir. Buna göre risalet hücceti gelmeden önce Allah'a şeriksiz iman eden, ahirete inanan, kendi bildiği peygamberlere melekler vasıtasıyla getirilen kitaplara iman eden, kendisinden sonra gelecek peygamberlere de gaybi olarak iman eden kimseler kurtulmuştur. Kadere iman da zaten tevhidin içinde mütaala edilir. Kısacası fetret ehli Allah'ı birlemekle kesinlikle mükelleftirler ve doğru olan görüşe göre imanın altı şartı olarak bilinen hususlara da icmalen iman etmeleri kurtulmalarını sağlayacaktır inşallah. Bu iman esasları bütün peygamberlerin ortak da'vetidir ve bu konularda cehalet hiçbir şekilde ma'zeret değildir. Bu iman esaslarının tafsilatı ise ancak kişiye risalet hüccetinin ulaşmasından sonra teklif olunur.

“Peygamber, Rabbi'nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. «Biz Allah'ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır.» dediler.” - (Bakara: 286)


“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır....” - (Bakara: 177)

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki Allah'tan başkasından yardım isteme, Allah'ın hükümlerine aykırı olarak teşride bulunma gibi (Günümüzde bu şirk çeşitlerine örnek olarak parti ve tasavvuf verilebilir) tevhidin aslını bozan hususlarda cehalet hiçbir yer ve zamanda mazeret olmaz hatta bu konularda cehaletin mazeret olabileceğini savunmak, bu şirkleri işleyenlerin müslüman olabileceğini iddia etmek de küfürdür. Bunun küfür olmasının sebebi sadece batıl bir düşünce olmasından değil, aynı zamanda tağutu reddetme farzına aykırı olmasından ileri gelir. Tağutu reddetmek, bütün peygamberlerin davetlerinde aynı şekilde emredilen bir husustur:

“Andolsun ki: Biz, her ümmete: «Allah'a kulluk edin ve Tağuttan sakının!» diye uyaran bir peygamber gönderdik.” - (Nahl: 36)
Ve bu reddin aynı zamanda tağuta ibadet edenleri reddetmeyi de kapsadığı yine bütün rasullerin ortak da'vetidir:

“İbrahim'de ve onun beraberinde olanlarda sizin için gerçekten güzel bir örnek vardı. Hani onlar, kavimlerine demişlerdi ki: Biz, sizden ve Allah' ı bırakıp taptığınız başka şeylerden uzağız. Sizi inkar ediyoruz. Yalnız Allah'a inanıncaya kadar bizimle sizin aranızda ebedi düşmanlık ve öfke belirmiştir. Yalnız İbrahim'in babasına; andolsun ki, senin için mağfiret dileyeceğim. Ama Allah'tan sana gelecek herhangi birşeyi def'etmeye gücüm yetmez, demesi müstesna (...)” - (Mumtahine: 4)


Yukarda saydığımız konular uluhiyet tevhidi kapsamındaki konulardır ve bu konularda hüccet hem şer'i hem kevni yollarla kamilen ikame edilmiştir. Ancak itikada dair bazı konular vardır ki ancak risalet hücceti vasıtasıyla bilinir. Allah'ın isim ve sıfatlarıyla alakalı meselelerin bir kısmı böyledir. Gerçi mükellefler genel manada Allah'ın (cc) kemal sıfatlarıyla muttasıf olup her türlü noksandan münezzeh olduğunu bilmek zorundadır. Ancak tek tek esma'ul Husna'yı ve diğer sıfatları bilmeyenler hakkında başta İmam Şafii, İbni Kuteybe ve İbni Teymiyye olmak üzere bir çok alim cehaletin mazeret olabileceğini söylemişlerdir. Buna gerekçe olarak da Allah'ın isim ve sıfatlarının çokluğunu ve avamın bunları tek tek bilmesinin zorluğunu göstermişlerdir.

Vela-bera meselesinde ise usul ve füru olmak üzere iki kademe vardır. Müşriklerden beraetin aslı olan hususlarda, yani onlara buğzetme ve genel olarak bir soğukluk hissetme konusu hakkında hiçbir şekilde mazeret sözkonusu değildir. Yukarda Mümtahine suresinde anlatılan İbrahim (as)ve beraberindekilerin-ki bazı tefsirlerde bundan kastın bütün peygamberler olduğu söylenmiştir-kıssasından ve diğer peygamberlerin ve davetçilerin kıssalarından anlaşılıyor ki vela'nın aslı akideyle bağlantılıdır ve bir şeriattan diğer şeriata değişen bir şey değildir. Ancak bu asla dayalı olarak konulan hükümler risalet hüccetine bağlıdır ve o hüccet ulaşmadan tekfir sözkonusu olmaz. Mumtahine: 4 ayetinin son kısmı yani İbrahim (as)'ın babası için mağfiret dilemesi de bu hususa işaret etmektedir. Peygamberimiz de bu konuda Tevbe: 113. ayette kesin yasak gelene kadar müşrikler için af dilemeye devam etmiştir. Aynı şekilde Tevbe: 84. ayette yasaklayıcı kesin hüküm inmeden önce münafık Abdullah bin Ubey'in cenazesini kılmıştır. Bu konuların tafsilatı için ilgili ayetlerin tefsirlerine bakılabilir. Sahih olan görüşe göre kafirlere istiğfar dilemek ve cenazelerini kılmak küfürdür. Bazıları peygamberlerin küfür işlemeyeceği kaidesinden hareketle bunların küfür değil, haram olduğu kanaatine varmışlarsa da bu reddedilmiştir zira gerek İbrahim(as) gerekse Hatemu'l Enbiya Muhammed (sav) kafirler için istiğfar ettikleri sırada onların asla bağışlanmayacağına dair nasslar henüz gelmemişti. Bu konudaki nasslar geldikten sonra da istiğfara devam etmek Allah'ın onları bağışlamayacağı noktasındaki va'dinden dönebileceğini düşünmek manasına gelir ki bu, küfürdür. Buna dair örnekler çoğaltılabilir ancak bu kadarıyla yetiniyoruz.

Nassları yanlış anlamak veya kavrayamamak mazeret olur mu?

Bu konuda Şeyh Muhammed İbn-i Abdulvehhab şöyle diyor:

“Allah’ın açık ve kesin bir şekilde bildirdiği dinin temellerine gelince; hiç şüphesiz Allah’ın hücceti Kur’an’dır. Kime Kur’an ulaşmışsa, ona hüccet ulaşmış demektir.
Problemin temelinde yatan şey ise, sizin hüccet ikamesi ile hüccetin anlaşılmasının arasını ayırmamanızdır. Kafirlerin ve münafıkların bir çoğu kendilerine ikame edildiği halde, Allah’ın hüccetini anlamamışlardır:
“Yoksa onların çoğunluğunun işittiğini ve aklettiğini mi zannetmektesin? Onlar yalnızca hayvanlar gibi, hatta yol olarak daha da sapıktırlar.” - (Furkan/44)
Hüccet ikamesi ve hüccetin ulaştırılması başka şey, kendilerine hüccet ikame olunduğunda onu anlamaları başka şeydir. Onların küfrünü belirleyen, anlamamış olsalar dahi, hüccetin kendilerine ulaşmış olmasıdır. Eğer bu durumu anlamak size zor geliyorsa, Allah Rasulü’nün Hariciler hakkındaki şu sözlerine bakın:
“Onlarla nerede karşılaşırsanız öldürün.”
“Gökyüzünün altındaki en şerli ölülerdir.”

Halbuki onlar, sahabe asrında yaşamışlardır ve neredeyse insan onların yanında sahabenin amelini küçümser. İnsanlar, onları dinden çıkaran şeyin; görüşlerindeki sertlik, aşırılık ve içtihad olduğunda icma etmelerine rağmen, onlar Allah’a itaat ettiklerini zannediyorlardı. Halbuki hüccet onlara ulaşmış fakat onlar anlamamışlardı.” -
(Er-Rasâilu’ş-Şahsiyye, 244-245)

Alimlerin bir çoğunun tekfir ettiği Haricilerin hataya düştüğü mevzu asıl olarak büyük günah işleyenlerin tekfiri konusuydu. Bazı nassların zahirinden kebair işleyenlerin kafir olduğu sonucu çıkmasına karşın konuyla ilgili daha muhkem nasslardan kafir olmadığı anlaşılmaktadır. İşte Hariciler böyle çetrefilli bir mevzuda hataya düşmelerine rağmen bir çoğu tarafından tekfir edildiler. Halbuki bizim tartıştığımız meselelerde birbirine görünüşte zıtlık arzeden deliller sözkonusu değildir. Örneğin mahkeme konusunda bazı nasslarda gidilebileceği söylenirken bazılarında gidilmeyeceği söylenmesi gibi bir durum yoktur. Konuyla ilgili bütün nasslar gidilmeyeceğine işaret etmektedir.
Ekleme Tarihi: 05.06.2007 - 13:24
Bu mesajı bildir   muhammed yusa üyenin diğer mesajları muhammed yusa`in Profili muhammed yusa Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Cihan-63 su an offline Cihan-63  

582 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.03.2007
En Son On: 13.01.2011 - 15:59
Cinsiyeti: Erkek 
EMEGINE SAGLIK MUHAMMED KARDESIM. gül gül Allah Razı Olsun BUGULLER SANAgül gül gül


Bu mesaj 1 kez ve en son Cihan-63 tarafından 05.06.2007 - 13:30 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 05.06.2007 - 13:28
Bu mesajı bildir   Cihan-63 üyenin diğer mesajları Cihan-63`in Profili Cihan-63 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
RE:

944 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.03.2005
En Son On: 07.06.2007 - 21:48
Cinsiyeti: Erkek 
Alıntı
Orijınalı Cihan-63

EMEGINE SAGLIK MUHAMMED KARDESIM. gül gül Allah Razı Olsun BUGULLER SANAgül gül gül



allah razı olsun cihan abim gullerin hiç solmasın inşaallah..... gül kokuluya komşu olman dileğiyle
wesselam abim benim.....
Ekleme Tarihi: 05.06.2007 - 13:32
Bu mesajı bildir   muhammed yusa üyenin diğer mesajları muhammed yusa`in Profili muhammed yusa Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1414 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ilhan29 (55), bozadeniz (43), islamboy84 (40), küçük &t.. (49), teknur (50), hlim (51), veleye (60), Abdullah_78 (46), sefa60 (45), Gaziantepli (34), sivasliunsal (48), mcu (44), asess (45), akif21 (61), mimar_sophie (44), mamusali (49), Bilal_YETER (41), edare (42), terrazi (43), FaTMaNuR (60)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.79697 saniyede açıldı