0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » EDEBİYAT / MAKALE / ŞİİR » MAKALELER » SİYAH-BEYAZ'DAN ÇOK RENKLİ TEVHİDE...

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Teyakkuz su an offline Teyakkuz  
SİYAH-BEYAZ'DAN ÇOK RENKLİ TEVHİDE...

14 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.09.2005
En Son On: 07.11.2006 - 21:23
Cinsiyeti: Bayan 
SİYAH-BEYAZ'DAN ÇOK RENKLİ TEVHİDE...

Allah çeşitliliği seviyor. Birleme anlamına gelen tevhîdi, bütün insanlığa gönderdiği tek dînin değişmez inanç temeli yaparken, bu dîne bağlanacak insanların anlayışlarının, davranışlarının çeşitliliğine alabildiğine hoşgörüyle yaklaşıyor. Elinde ve gücü dahilinde olmasına rağmen bu farklılıkları tek iğnenin deliğinden geçirme gibi bir şeyi kesinlikle istemiyor.

“Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, sebzeleri, zeytinleri, narları, birbirine benzer ve benzemez biçimlerde oluşturan O'dur..” (En'âm/141) Birkaç çeşit meyve veya sebze ile de yetindirebilirdi. Yeterli görmemiş ve çeşitlendirmiş. “Ve sizin için yeryüzünde çeşit çeşit renklerde başka şeylere de vücud vermiştir…” (Nahl/13) aynı anlamı vurguluyor. “Görmedin mi ki Allah gökten bir su indirdi. Onunla, renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan da yollar var, beyaz, kırmızı, değişik renklerde. Ve simsiyah yollar da var.” (Fâtır/27)

İlâhî vahyin canlı yorumu olan canlar cânı Efendimiz -dünyalar durdukça Allah'ın salât u selâmı O'na olsun- bu çeşitliliği insan dokusu üzerinde korumuş, hiçbir cinsin özelliğini değiştirme ihtiyacı duymadan tevhid manzumesinde en güzel ve en etkili rolü üstlenen bir inci gibi dizmiştir: Mekke ve Medine'nin yerli Arap unsuru içine İshak ve Ya'kub'un torunlarından az sayıda da olsa tevhidi kabul edenler, İran'dan gelen Selman, Orta Asya'dan gelen Türk ailesi Yâsir ve Sümeyye, Habeşistan'dan gelen Bilal, Mekkeli EbuBekr, Medineli Sa'd ibn Muâz ile aynı safta huzura durmuş ve Allah'tan aynı şeyleri istemişler. Bunların dualarının, maksatlarının aynı, fakat yalvarış-yakarışlarındaki çeşni ve lezzet farklılığı Allah'a daha tatlı gelmiş.

İbn-i Arabî'nin sahabeden sonra en sâlih devlet olarak gördüğü Osmanlı, hâkim olup yönettiği milletlerden hiçbirinin diniyle, diliyle, kültürüyle, etnik özellikleriyle oynamamış, horlamamış, değiştirmek için eritme politikası uygulamamış, yakın ve uzak çevresi içinde zararsız hale getirmiş, dünya barışını sağlamış. Özel kabiliyet ve millî meziyetleri onları tanrılaştırmamış, hizmetlerinin ve buna bağlı olarak toplumdaki değerlerinin ve sevgilerinin artmasını sağlamış.

İnsan ne muazzam kabiliyetlere sahip olursa olsun, ne büyük işler başarırsa başarsın, bunların en güzeli, başarının Allah'ın lutfuyla olduğunu bilip kulluğunu unutmamasıdır. Kulluğun unutulduğu yerde nemrutluk başlar. Bu nokta, insanın sonudur. Bundan sonra kendi gibi düşünmeyeni acımasız yargılamalar, küçük dağları yaratan tanrı olmalar zincirleme gelir.

İslâm'ın, düşmanları tarafından yeryüzünden kesin bir şekilde sökülüp atılma projesinin son denemesi olan Ahzab veya Hendek savaşının dayanılmaz bir noktasında Peygamber Efendimiz “İsterseniz Medine hurmalıklarının yarısını verip bu muhâsaranın kaldırılmasını deneyelim” diyor. Ensarlı sahâbiler, “Ey Allah'ın Rasûlü, bu size Allah'tan gelen bir vahiy mi, sizin şahsî görüşünüz mü?” diye soruyorlar. Peygamberimiz de: “Eğer vahiy olsaydı size olduğu gibi ulaştırır ve uygulamanızı emrederdim. Bu benim şahsî görüşümdür” buyuruyor. Bunun üzerine aynı sahabiler “Yâ Rasûlallah, biz bu aşağılık kâfirlere seni görmeden önce bile böyle bir taviz vermeyi düşünmedik. Allah bizi senin elinle doğru yola kavuşturduktan sonra mı düşüneceğiz? Allah'a yemin olsun ki onlara vereceğimiz tek şey şu kılıçlarımızın keskin tarafı.” dediler. Peygamberimiz de “Siz dayanmayı kabul ettikten sonra ben daha rahat dayanırım” buyurdu.

Bu, Rasûlullah'ın büyük yönlerinden biri: Teklifini gurur konusu yapmıyor ve görüşünün tam aksini savunanları doğru karar sebebiyle destekliyor ve memnun oluyor. Sahabe de Rasûlullah'a karşı sonsuz saygısı yanında onun bir görüşüne mukabil rahatlıkla ve samimiyetle görüşünü söylüyor ve kabul görüyor. İşte biz bu asra, mutlulukların arkası arkasına devamı sebebiyle “Seâdet asrı” diyoruz.

Rasûlullah'ın bundan daha fazla büyüklüğünü Hudeybiye'de görüyoruz. Tamamı Müslümanların aleyhine görünen anlaşma maddelerinden “Muhammed'in Rasûlullah olması”yla ilgili maddeye Süheyl'in itirazını Efendimiz haklı buldu ve bu ibareyi silmesini Hazret-i Ali'ye emretti. Hazret-i Ali buna kesinlikle razı olmadığını ifade etti. “Öyleyse orayı bana göster de kendim düzelteyim” buyurdu. Çünkü Süheyl'in gerekçesi mâkul idi: “Eğer ben senin Rasûlullah olduğunu kabul etseydim seninle savaşmazdım. Anlaşma yalın olarak Abdullah oğlu Muhammed'le Amr oğlu Süheyl arasındadır, şeklinde yazılmalı” diyordu. Rasûlullah bunu kabul etmekle, “doğruyu kim söylerse söylesin kabul edilmelidir” prensibini öğretiyordu.

Olanlar ve anlaşma sonundaki uygulamalar sahabenin ağırlarına gitmiş, herkes donup kalmıştı. Bu anlaşmanın çiğnenmesi, Müslümanlar tarafından bozulması, Mekke'ye yürünmesi ve kan dökülmesi an meselesiydi. Rasûlullah buna dayandı ve arkadaşlarını sağduyulu olmaya çağırdı. Hepsi üzgün ve kırgın Hudeybiye'den Medine'ye dönerlerken tümünün aleyhine kabul ettikleri bu maddelerin tümünün zafer maddeleri olduğunu Fetih Sûresi müjdeliyor, Müslümanları kutluyordu.

Demek ki, dünyanın düz yeri bulunmuyor. İyi ki de bulunmuyor. Eğer bulunsaydı belki biz düzü eğriltmeğe çalışacak ve boşa uğraşacaktık. Şimdi eğrileri düzeltmeye çalışıyoruz ve herhalde boşa çalışmıyoruz. Herkes kendi meşrebinde, zevkinde, estetiğinde bir şeyler yapmaya çalışmalı. Herkesi bir iğnenin deliğinden nasıl geçiririz, diye düşünmek yerine, biz farklılığı nasıl değerlendirebiliriz? sorusunun cevabını aramalı. Eğer bunu yaparsak canlar canı Efendimiz'e daha çok yaklaşmış ve daha çok şeyler başarmanın yolunu tutmuş oluruz. Bin dört yüz yıldır hiç durmadan dinlenmeden Peygamberimiz ve ashabı hakkında eser yazılıyor, araştırmalar yapılıyor, doğuda batıda birçok kimse ve kurum bu konuda birbiriyle yarışıyor. Bütün bunlar ne için? Sadece “bir asır içinde bir dinin bir ucu Çin'de iken öbür ucu nasıl İspanya'da olur?”un cevabını anlamak içindir. Çünkü Allah çeşitlilikleri budamamış, üstelik beslemiş. Ebu Bekir insanların en yufka yüreklisi iken Ömer, en serti imiş. Osman ticaretiyle birlikte Kur'an'a düşkün iken Ali ilme, yaz orucuna ve şecaate düşkünmüş. Birbirine mizaç itibariyle zıt bulunan insanlardan Ebu Bekir'le Ömer, Ömer'le Osman, Ali'yle Muâviye, Bilal ile Ebuzerr aynı mescidin çatısını paylaşmışlar.

İşte bütün bu farklılıkları sînesinde barındıran Peygamber Efendimiz'in vicdânı haklı olarak bütün peygamberlerin de üzerinde bir makama Allah tarafından yükseltilmiştir. İşte gerçek büyüklük, farklılıkları budayarak işe yaramaz hale geldikten sonra yöneten değil, onları oldukları şekilde, özelliklerini rencide etmeden her ayrıntıyı yerinde kullanan büyüklüktür.

Hiç unutmayalım ki güneşe bakınca onu tek renk görürüz. Hâlbuki bütün renklerin kaynağıdır. Mârifet, Allah'ın verdiği kabiliyeti ve nimeti bu âhenk içinde yine Allah yolunda kullanabilmektir.

Ali Hüsrevoğlu/Yüzakı Dergisi
Ekleme Tarihi: 02.04.2006 - 01:07
Bu mesajı bildir   Teyakkuz üyenin diğer mesajları Teyakkuz`in Profili Teyakkuz Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1432 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Yalvac (61), kmurrad (59), endulus (57), ercan_sw (51), erhanseyfi (64), B e t u l (52), h.t (62), zisan_gul (41), hasretkafesi (53), ahmetkb (52), mustakar01 (62), tövbekargenç (44), mekoc66 (56), ahmet_k22 (39), Abdullah-10 (57), maruf-1 (59), GuelSevdasi81 (43), inci-2 (61), maxsibilyan (45), enesny (42), ramadan48 (42), fatmaavci (62), FIRTINA 50 (56), kaptan67 (61), menzil38 (57), Hacer -72 (52), Guel (39), A H M E T (45), msk02 (47), Mehmet_Ank (63), yusufgezer (41), Aydýn Vu.. (55), Sezer (), oguzlarx27 (55), M.Riza Sekerli (54), kamanliadem (59), eva_maria (36), musab b. ümeyr (42), nurfatih (46), AhmetBayrak (56), ali öz (48), köln42 (58), xAhmetx (49), sadullahyusuf (40), abdülhamit (231), tigrisriver (45), sürmeli (41), enesertugrul (52), medsav (67), Turan64 (61), GCc_EEi (42), ahmetsait (44), alidogan1 (64), ayhanisik42 (51), sedi güngörmü&t.. (59), baha1903 (40), bünyan (59), Orbay1 (56), kaymakli-50 (58), cagri67 (52), HAKAN ERGÜT (50), ravda dostu (40), fatiha42&07 (54), mavipýna.. (59), efrailakcay (51), Bekir 38 (39), selva sehito&et.. (40), Mursid (60), turkish wolf (52)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.79020 saniyede açıldı