0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » EDEBİYAT / MAKALE / ŞİİR » MAKALELER » DİYALOG FALİYETLERİ

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 24 mesaj mevcut
Ekleyen
Mesaj
tahahalit su an offline tahahalit  
DİYALOG FALİYETLERİ

39 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.07.2005
En Son On: 28.03.2012 - 21:35
Cinsiyeti: Erkek 

Diyalog Faaliyetleri



Soru: Soracağım sorularda kesinlikle art niyet yoktur, kesinlikle Kur’an ve Sünnet ışığında tarafınızdan bilgilendirilmek amaçlıdır. Şimdiden Allah razı olsun.

1

- Zamanımızda bir cemaat tarafından Müslümanlar adına yürütülen hoşgörü ve diyalog faaliyetlerinin İslami bir şekilde yapılıp yapılmadığı.
2- Her ne niyetle olursa olsun bu faaliyetleri kabul etmeyen ve eleştiren müslümanlara modern karmati veya harici deme hakkına herhangi bir şahıs sahip midir ve durumu nedir?
3- Kısaca bütün küfür ehline hoşgörü gösterilip diyaloga girilirken müslümanlara karmati, harici ve anarşist diye yaklaşanlara, bakış açımız ve davranışımız nasıl olmalıdır.
4- İşgal edilmiş bir ülkenin insanlarının kesinlikle hiçbir imkanları yoksa kendilerini feda etmelerinin İslam’da yeri nedir, İslam tarihinde buna benzer misaller var mıdır?
5- Hoşgörü ve diyalog faaliyetleri malumunuz tüm Türkiye tarafından bilinmektedir. Bu konu ile ilgili zamanımızın büyüklerinin yaklaşımı ile ilgili herhangi bir bilgiye sahib misiniz?

Cevap: Bana gönderilen soruların hangi niyetle sorulduğunu şimdiye kadar sorgulamadım. Bana düşen, sorulan sorulara kapasitemin ve imkânların elverdiği ölçüde cevap vermektir. Kimseye “Sen bu soruyu art niyetle sormuşsun; onun için cevaplamıyorum” gibi bir tavrım olmadı, olmaz. Cevaplara gelince;

1. Dinler arası diyalog ve hoşgörü faaliyetlerine karşı tavrım başından beri hiç değişmedi. İlke olarak Müslümanlarla diğer din mensuplarının, hatta dinsizlerin ve ateistlerin diyalog halinde olmasında herhangi bir sakınca olmadığını düşünüyorum. Daha da ileriye giderek bunun Müslümanlar açısından bir “zorunluluk” olduğunu söylüyorum.
Zira Müslümanlar yeryüzünde Hakk’ın yegâne temsilcisidir ve Hak’tan habersiz olan kitlelere onu duyurma görevi öncelikle ve sadece Müslümanlara terettüp eder. Biz onlarla diyaloğu kesersek onlara Hak ve hakikati kim ulaştıracak?
Ancak soruda da ifade edildiği gibi bu faaliyetlerin “İslamî” olması, yani İslam’ın istediği ve öngördüğü biçimde yerine getirilmesi de bir zorunluluktur.
Bununla iki noktayı kastediyorum:
A. Hak ve hakikatin tahrife uğramamış biricik adresinin İslam ve onun temel referansları olan Kur’an ve Sünnet olduğu gerçeği asla perdelenmemeli, inkâr edilmemelidir.
B. Diyalog faaliyetlerinin dinî, politik, sosyal ve kültürel bakımdan İslam’ın ve Müslümanlar’ın aleyhine sonuç verecek bir oluşum ve gelişim seyri izlemesine izin verilmemelidir. Bu da bu faaliyetlerin Müslümanlar’ın inisiyatifi ile başlatılıp yürütülmesini zorunlu kılar.
Şu halde Müslümanlar’la diğer kitlelerin “din çerçeveli” diyalogu, “İbrahimî dinlerin birlikteliği”, “dinlerin aşkın birliği”… gibi “yok aslında birbirimizden farkımız” demeye gelen saçma sapan sloganlar üzerinden değil, ancak “Hak ve hakikatin tebliği” zemininde ve Müslümanlar’ın inisiyatifinde yapılabilir. Diyalogcu çevrelerin, yürüttükleri faaliyeti Kur’an ve Sünnet’ten, hatta tarihten kotardıkları argümanlarla desteklemeye çalışırken bu temel gerçeği çarpıttığı görülmektedir.
Kısa bir zaman önce ilk iki cildi neşredilen İslam ve Modern Çağ’da (I, 104 vd.; II, 160 vd.) bu hususları alabildiğine geniş olarak ele almıştım.
Meselenin bir de “hoşgörü” boyutu var. Ağzından çıkanı kulağı duyan kimseler için burada meselenin semantik boyutuyla iştigal etmenin gereksizliği açık. Ancak “diyalog” ve “hoşgörü” kelimelerinin bir arada kullanılmasının bilinçsiz/rast gele bir seçim olduğunu düşünmemizi isteyenlerin bizi saf yerine koyduğunu görmemiz gerekiyor. Zira “hoşgörü”nün “diyalog”un lazım-ı gayri mufarıkı olmadığı gerçeği bir yana, burada Müslümanlar adına hareket edenlerin, muhataplarının inancına sinmiş bulunan “şirk”i hoş görmekle kendi zeminlerini berhava ettiklerini hatırlatmak durumundayız.

2. Diyalog faaliyetlerini onaylamayanları “Karmatî hezeyanı, Haricî mantık ve anarşist tavır” içinde olmakla suçlayan kişi Fethullah Gülen hoca efendidir. (Bkz. http://www.fethullahgulen.com veya http://tr.fgulen.com) Bu benzetmelerin kimleri hedeflediği ve ne kadar isabetli olduğu üzerinde duracak değilim. Ancak şu kadarını söylemeliyim ki, diyalog ve hoşgörü faaliyetlerini onaylamayanları bu şekilde damgalamak ve itham etmek yakışıksız bir tavırdır. Fethullah Gülen hocaefendinin acaba diyalog ve hoşgörü faaliyetlerini desteklemeyen/onaylamayan Yahudi ve Hıristiyan dünyadan herhangi bir kesimi bu şekilde suçladığını gören/duyan olmuş mudur? Böyle diyerek kendi insanıyla köprüleri atarken Kur’an’ın, “Sen milletlerine tabi olmadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmayacaktır” (2/el-Bakara, 120) buyurarak içyüzlerini açığa vurduğu kesimlerle kardeş oluvermek neyle izah edilebilir?
Benim birçok kere dile getirdiğim mülahazalarla veya benzeri düşüncelerle günümüzde sürdürüldüğü şekliyle diyalog faaliyetlerini onaylamayan ve Karmatî batınîliğinden de Haricî fanatizminden de anarşizmden de bütün benliğiyle teberri eden kitleler bakımından yukarıdaki tesbitlerin hiçbir şey ifade etmediği açıktır…
3. Şu haliyle diyalog faaliyetlerini onaylamayan Müslümanları –ister düşünce, ister tavır planında– Karmatî, Haricî veya anarşist olmakla suçlayan bir kimse hakkındaki davranışımızın nasıl olması gerektiği sorusu, aklıma İmam Ebû Hanîfe ile talebesi Ebû Mukâtil arasındaki bir diyaloğu hatırlattı. El-Âlim ve’l-Müte’allim’deki diyalogdan hareketle şunu söylememiz doğru olur:
Bir kimsenin bizi, bizde olmayan kötü bir vasıfla tavsif etmesi sebebiyle onu tekfir etmez ve kendisine adaletli davranmaktan geri durmayız; onun bizi tavsif ettiği şeylerle veya benzerleriyle biz de onu tavsif etmeyiz. Yanlış yolda olduğunu hatırlatır ve gerçeği söyleriz.

Ülkemizde ve İslam aleminde mevcut “cemaat” yapıları, ne yazık ki bireylerde ifrat bir mensubiyet duygusu köpürtmüştür. Bir cemaate mensup olan bireyler, genellikle kendi cemaatlerinin şablonlarını, uygulamalarını, liderlerini ve tarz-ı hareketlerini adeta “vahiy” gibi “lâ yüs’el” telakki ediyor. Bu öyle çarpık bir anlayış ki, kişiyi, kendi cemaatinin en olmaz yanlışlarını bile bin dereden su getirerek tevil ederken, diğerlerinin en küçük hatalarını bile “ekber-i kebair” seviyesine yükseltme garabetine düşürüyor…

4. İşgal edilen ülkesini savunmak için kimilerinin “intihar eylemi”, kimilerinin de “şehadet eylemi” dediği eylem tarzından başka bir imkânı bulunmayanların bu hareketinin hükmü konusunda günümüz araştırmacıları farklı görüşler benimsemiş görünüyor.
Yıllar önce Konya’ya geldiğinde merhum Abdülfettâh Ebû Gudde’ye de bu soru sorulmuştu. Bu durumda eylemin adına “intihar eylemi” denmesinin yanlış olduğunu söylemiş ve bunun kesinlikle “şehadet eylemi” olduğunu, üzerine basarak vurgulamıştı.

Çanakkale savaşında siperlerin birbirine çok yakın olması dolayısıyla siperden ilk çıkanların vurulacağı yüzdeyüz bilindiği halde Mehmetçik, hücum emriyle birlikte siperden fırlamakta tereddüt etmemiş, arkadan gelenlerin kendi cesetlerine basarak ilerlemesine zemin hazırlamak için ölüme koşmuştu…
Günümüzde bir eyleme “şehadet eylemi” denebilmesi için aşağıdaki gibi şartların bulunması gerektiğini öne sürenler vardır:
1. Fiilî bir savaş hali bulunmalı ve savaş iki ordu arasında geçmelidir.
2. Saldırıyı düzenleyen kişi, mutlak anlamda ölüme gitmemeli, yani ölmek için gitmemelidir.
3. Ölümü, düşman eliyle gerçekleşmelidir. (Prof. Dr. Hikmet Yüceoğlu, Yeni Ümit Dergisi, Ocak/Mart-2004, “Terör Kıskacında Şehitlik Arayışı” başlıklı makale.)
Bu makalede Fıkıh alimlerinin, “Bir kişinin, neticede kurtulacağı ümidini taşıması durumunda veya bu ümidi taşımasa bile düşmana zarar vermesi, morallerini bozması, arkadaşlarına cesaret aşılaması, kendinde bir güç hissetmesi, esir olup işkence altında bazı sırlar vermekten endişe duyması gibi durumlarda çok sayıda düşman kuvvetinin içine dalması ve onlara saldırması caizdir” dediği nakledildikten sonra yukarıdaki üç maddenin neye göre tesbit edildiği doğrusu anlaşılmıyor.

İmam Muhammed, es-Siyeru’l-Kebîr’de (I, 1512) şöyle der: “Eğer bir Müslüman, kendilerini hezimete uğratma veya kılıçtan geçirme arzu ve düşüncesiyle bin kişiye saldırsa, bunda bir beis yoktur. Çünkü Sahabe’den birçok kimse Uhud günü Hz. Peygamber (s.a.v)’in huzurunda böyle yapmış; Hz. Peygamber (s.a.v) onlardan herhangi birinin bu davranışını kınamamış, onlardan bazısı böyle yapmak için kendisinden izin istediğinde de, onu şehitlikle müjdelemiştir. Eğer o kişide düşmanı hezimete uğratma veya kılıçtan geçirme arzu ve düşüncesi yoksa bu durumda onların arasına dalması mekruh olur.”
Yine şöyle der: “Eğer düşmanı kılıçtan geçirme arzu ve düşüncesi ile değil, arkadaşlarını düşman üzerine saldırmaya cesaretlendirmek maksadıyla onların arasına dalar ve bu davranışından düşmanın kılıçtan geçirilmesi durumu ortaya çıkarsa, inşaallah bunda bir beis yoktur.”

İmam es-Serahsî bu ifadeleri şerh ederken şunları söyler: “… Aynı şekilde onun bu fiili düşmanın gönlüne korku salar ve aralarına çözülme sokarsa bunda bir beis yoktur. Çünkü bu, düşmanı kılıçtan geçirmenin en üstün yoludur. Ayrıca onun bu davranışında müslümanlar için menfaat vardır. Bu çeşit bir menfaat hasıl etmek için herkes canını ortaya koyar.”

Şehadet eylemleri için düzenli ordu ve karşılıklı savaşan iki devlet şartı koşmanın pratik bir anlamı bulunup bulunmadığı üzerinde düşünmek gerekir.
Zira mesela Irak örneğinde bu şartların hiçbir anlamı yoktur. Orada işgale direnmek için düzenli ordu teşkilini beklemek “kaytarmak”tan başka bir anlam ifade etmez. Kaldı ki düşman size derlenip toparlanma fırsatı tanımıyorsa elinizde başka hangi seçenek vardır?

Şehadet eyleminden başka seçeneği bulunmayanların, mukateleye fiilen katılmayan sivillerin, çocuk, kadın ve yaşlıların zarar görmemesine dikkat etmesinin de bir zorunluluk olduğunu belirtmek gerekir.



Ebubekir Sifil
16 Aralık 2004 Milli Gazete

Ekleme Tarihi: 01.10.2005 - 23:17
Bu mesajı bildir   tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Forum Düzeni - imzaları göster
önceki konu   sonraki konu

Mesajlar Ekleyen Tarih
 DİYALOG FALİYETLERİ
tahahalit 01.10.2005 - 23:17
 RE: DİYALOG FALİYETLERİ
Enes_ 02.10.2005 - 15:26
 DİYALOG FALİYETLERİ
aybars77 03.10.2005 - 15:40
 RE:
Enes_ 04.10.2005 - 02:07
 Ayagimizi denk alalim !
aybars77 04.10.2005 - 08:32
 DÜSÜNCELERINIZI GÖZDEN GECIRIN !!!!!!!!!!!
Dunya Misafiri 04.10.2005 - 10:48
 DİYALOG FALİYETLERİ
Enes_ 04.10.2005 - 13:30
 Soru kime gitti anlamadim
Dunya Misafiri 04.10.2005 - 13:37
 TAMAMEN KENDI DÜSÜNCEM
Dunya Misafiri 04.10.2005 - 13:51
 DİYALOG FALİYETLERİ
fosaloglu 04.10.2005 - 19:18
 DİYALOG FALİYETLERİ
Enes_ 05.10.2005 - 03:48
Themenicon  Zikri-fikri diyalog olana !
aybars77 05.10.2005 - 09:13
 DİYALOG FALİYETLERİ
_SeRKaN_ 05.10.2005 - 09:27
 DİYALOG FALİYETLERİ
Enes_ 05.10.2005 - 23:05
 DİYALOG FALİYETLERİ
sicilyali 05.10.2005 - 23:17
Themenicon  DİYALOG FALİYETLERİ
tahahalit 05.10.2005 - 23:18
 Son Sözüm.
aybars77 06.10.2005 - 09:11
 Cevabim ENES kardese
Dunya Misafiri 10.10.2005 - 20:35
 KARDEŞİM SAHABE HAYATINI OKUYUN
NurBahcesi 18.11.2005 - 20:15
 hızmet
guvendag 19.11.2005 - 19:33
 ya ben anlamıyorum
guvendag 19.11.2005 - 20:00
 biz bu hayatın neresındeyız
guvendag 19.11.2005 - 20:12
 tezat
guvendag 19.11.2005 - 20:19
 DİYALOG FALİYETLERİ
guvendag 19.11.2005 - 20:39

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 2149 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
sefa46 (70), sa71bo (53), hacý46 (39), talathoca (68), volkanadar (46), abcesam (66), ~YaSeMeN~ (40), Yavuz Selim Hay.. (54), sezerarzumanogl.. (40), mhakanavci (43), mevlüt01 (43), ravza dila (41), cartel02 (43), CANBULUT (48), mbitis (39), nurkelebek (56), lokmanyavuz1959 (65), mke55 (40), Seymaa (51), veyselkarani (51), a_musab (38), uyuz (45), tugbil (60), Guldemet (49), Fatih Erus (38), Nedim06 (59), Yusra (36), a_Sena_a (49), abdullah acar (47), M HAKAN AVCI (43), kral (48)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.90391 saniyede açıldı