colchicine lopinavir ritonavir ivermectin dexamethasone generique kaletra cardura carsol cartia xt cartia casodex caverta ceclor cd ceclor ceftin cefurim celebrex celestoderm v celestone celexa cellcept cellidrine cephoral ceporex cerina cerzine cet eco cetallerg cetrine chibroxol chlorazin chlorochin chloromycetin cialis black cialis daily cialis oral jelly cialis professional cialis soft cialis strips cialis sublingual cialis super active cialis super force cialis cibacen ciloxan cimexillin cip eco
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

28 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: YARDIM LÜTFEN
tahahalit su an offline tahahalit  
YARDIM LÜTFEN
39 Mesaj -
Sİteye resim yüklemek istiyorum fakat bir türlü yapamadım yardım ederseniz sevinirim
Allaha emanet olun
Ekleme Tarihi: 07.10.2006 - 07:24
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon NERELİYİZ ARKADAŞLAR
tahahalit su an offline tahahalit  
KASABALI
39 Mesaj -

Nihayet bir Kasabalı Görebildik forumda yanılmıyorsam.
Hoş gelginiz
ben Turgutluluyum ancak Ahmetlide ikamet ediyorum
AE selamlarGüle Güle


Ekleme Tarihi: 07.10.2006 - 06:59
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon şehsadeler yetiştiren MANİSA
tahahalit su an offline tahahalit  
Themenicon    şehsadeler yetiştiren MANİSA
39 Mesaj -

manisamızdan görünümler

Güle Güle
Ekleme Tarihi: 24.09.2006 - 15:48
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: MÜZİK DİNLEMEK HAKKINDA... GÖRÜŞLER
tahahalit su an offline tahahalit  
Müzik
39 Mesaj -
Müzik
Soru:
Müzik dinlemek ve enstrüman çalmak caiz midir? Kimisi ‘şehvete ve isyana götürmeyen müzik caizdir, dinlenebilir’ ve ‘eşyada ibaha esastır; her türlü enstrüman çalınabilir’ derken kimisi de Peygamberimizin(sav.) sadece defe izin verdiğini söylüyor. Bu bağlamda ney’e bile karşı çıkıyorlar. Ayrıca -metni tam hatırlamamakla beraber- müzik yapmanın fısk, sesinden zevk almanın küfür olduğu şeklinde bir hadis duydum. Bu konudaki hüküm nedir?
Cevap
*Günümüzde hakkında en çok soru sorulan ve cevap verilen meselelerden biri olması, müzik dinlemenin hükmünün net olarak açıklığa kavuşturulduğunu söylememize ne yazık ki yetmiyor. Konu hakkındaki sorular ve cevaplar yaygınlaştıkça, adeta kafa karışıklığı da artıyor.
Gerek basılı eserlerde, gerekse internette konuyla ilgili olarak bol miktarda delil ve yorum mevcut olduğundan, burada bunları bir defa da benim tekrar etmem zait olacak. Bu itibarla ben burada, müzik meselesine sağlıklı bakış açısının zeminine dair birkaç şey söylemeyi tercih edeceğim.
Her şeyden önce şunu söyleyelim: Dinimizin “haram” kategorisine girdiğini belirttiği hususlar iki kısımdır: Li aynihî (bizzat kendisi) haram olanlar ve li gayrihî (kendisi helal olduğu halde harama götürücü olduğunda) haram olanlar.
Birincilere domuz ve şarap örnek olarak gösterilebilir. Haramları mübah kılan “zaruret” hali ve miktarı dışında bu kategori her zaman ve zeminde haramdır.
İkincilere en iyi örneklerden biri müziktir. Düzenli, ahenkli ve güzel ses bizatihi kötü, yerilmiş ve haram değildir. Aksine, mesela Efendimiz (s.a.v)’in Kur’an’ın teganni ile okunmasını ve sesle süslenmesini teşvik buyurduğunu biliyoruz.1
Şu halde ahenkli ses tek başına haram ve yerilmiş olmadığına göre, müziğin ancak ilave bazı arızî özellikler taşıması durumunda haramlığından bahsedebiliriz ki bu, en genel ifadesiyle “herhangi bir gayrimeşru şeye teşvik etmek” şeklinde olabilir.
Bu özelliği taşımadığı sürece müziğin de müzik aletinin de bizatihi haramlığından söz etmenin isabetli olmayacağını söyleyebiliriz.
Öte yandan bizim geçmişimizde müziğin farklı sahalarda etkin biçimde kullanıldığını biliyoruz. Mesela bütün haşmet ve fonksiyonelliği ile Mehter Müziği, ya da bazı klasik makamların kimi psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılması yahut ilahi formundaki beste ve güfteler…
Bununla birlikte konunun şu boyutunu gözden uzak tutmamak durumundayız: Günümüzde müzik, geçmişteki gibi kendi sınırlı sahası içinde icra edilen ve hayatın diğer alanlarıyla pek ilgisi olmayan bir uğraş olmaktan çıkmıştır. O, yerine göre bir hayat tarzının ifadesi, bir ideolojinin dışa vurulması, bir propagandanın yan unsuru, bir dünya görüşünün terennümü olarak vazgeçilmez bir rol oynamakta, artık onun, kitleleri sürükleyen ve sınır tanımayan gücüne kimse bigâne kalamamaktadır.
Müzikte kadın sesi ya da enstrüman çalma konusunda söylenmesi gerekenler de yukarıda çizdiğim çerçeveye dahildir. (Bu arada müzikte kadın sesi konusunda nefis bir araştırma için şu adrese bakmanızı tavsiye ederim: http://www.darulhikme.org.tr/makale/atr01.htm#_ftnref3)
1- el-Buhari, “Tevhîd”, 32, 52, “Fedâilu’l-Kur’ân”, 31; Müslim, “Müsâfirûn, 232, 236; Ebû Dâvûd, “Vitr”, 20; en-Nesâi, “İftitâh, 83; İbn Mâce, “İkame”, 176; ed-Dârimî, “Salât”, 171; Ahmed b. Hanbel, IV, 146…

Bir önceki yazıda söylenenlerden ortaya çıkmış olmalıdır ki, “müziğin her türlüsü her hal-u kârda haramdır” şeklinde mutlak bir hüküm vermeden önce meseleyi bütün boyutlarıyla dikkate almak durumundayız. Müziği icra edene, icra edildiği ortama, besteye, güfteye ve dinleyene göre hükmün değiştiğini gösteren en önemli nokta, meselenin Fukaha arasında enikonu bir ihtilafa medar olmasıdır.
Merhum Ahmed Davudoğlu hoca, müzik dinlemenin dört mezhebe göre hükmünü Sahîhu Müslim’e yazdığı şerhte1 oldukça güzel bir şekilde özetlemiştir. Buna göre mezheplerin konu hakkındaki hükümleri şöyledir:
Hanefîler’e göre: Haram olan teganni, sağ olan muayyen bir kadını tavsif, içkiyi ve meyhaneleri meth, müslümanı hiciv gibi gayri meşru hususları anlatan şiirleri yanık sesle okumaktır…
Şafiiler’e göre: İmam eş-Şâfi’î’nin şarkı okumayı kerih (çirkin) gördüğü nakledilmişse de, İmam el-Gazzâlî bu rivayeti batıla benzetmiş, söz konusu hükümle, sadece müziğin yasak olan kısmını kasdettiğini söylemiştir.
Mâlikîler’e göre: İmam el-Gazzâlî’nin naklettiğine göre İmam eş-Şâfi’î, “Ben Hicaz ulemasından, şarkı söylemeyi kerih gören kimse bilmiyorum” demiştir. Özellikle nikâhı ilan etmek için kullanılan def, davul, kaval, zurna gibi müzik aletleri, lehviyyat (günaha kaçan eğlence) sınırına vardırmamak şartıyla kullanılabilir.
Hanbelîler’e göre: Ud, keman, davul, zurna gibi şeyler haramdır. Bu aletlerden birinin bulunduğu bir düğüne davet edilen kimsenin, bu davete icabet etmesi mübah değildir.
Konu hakkında daha detaylı bilgi edinmek isteyenler, İmam el-Gazzâlî’nin İhyâ’sı2 ile es-Sühreverdî’nin Avârif’ine3 bakabilirler…
Okuyucu sorusunda hakkında bilgi istenen hadise gelince, İmam el-Gazzâlî’nin adı geçen eserindeki hadislerin tahricini yapmış olan Hadis hafızı el-Irâkî bu rivayetin, “Ebu’ş-Şeyh” diye bilinen Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Ca’fer el-İsbehânî tarafından Tabiun’dan Mekhûl’ün mürsel rivayeti olarak aktarıldığını söylemiştir.4 Eğer benim muttali olamadığım bir başka tariki yok ise, bu, söz konusu rivayetin zayıf olduğunun, dolayısıyla delil olarak kullanılmaya elverişli olmadığının ifadesidir…
Sonuç olarak, iletişim vasıtalarının hayatı bütünüyle kuşattığı bir zaman diliminde müzik, bu vasıtaları kullanarak istesek de istemesek de bize kendisini –tıpkı teknolojinin kendisi gibi– “dayatıyor”. Bunun tabii bir sonucu olarak her yaş grubu, sosyal sınıf, toplumsal tabaka… ne derseniz deyin, kendi kültürünü ve müziğini üretiyor.
Yediden yetmişe büyük bir beğeniyle izlediğimiz “Çağrı”, “Ömer Muhtar”… gibi filmleri (şu anda aklıma bunlar geldiği için bunları zikrediyorum, örnekler çoğaltılabilir) özel olarak bestelenmiş müzikleri olmadan bu kadar sevebilir miydik? Bu sorunun cevabının büyük çoğunlukla olumsuz olacağını kestirmek zor değil.
Halk Müziği formunda olsun, Sanat Müziği formunda olsun bizim öz kültürümüzü ve İslamî hassasiyetlerimizi yansıtan parçalara ve bunları icra edenlere bigâne kalmak, bu sahayı ve özellikle de yeni yetişen nesilleri yabancı kültür, ideoloji ve hayat tarzlarını yansıtan müzik “idol”lerinin ve onları piyasaya pompalayanların eline terk etmek demektir. “Bu piyasadan bize ne?” deme lüksümüz yok! Zira ne yaparsak yapalım bizler de, çocuklarımız da sokağa, medyaya ve yaşaadığımız çevreye şu veya bu oranda “maruz” durumdayız…
1- Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, V, 33 vd.
2- İhyâu Ulûmi’d-Dîn, II, 266 vd.
3- Avârifu’l-Ma’ârif, 173 vd.; Krş. Dr. Dilaver Selvi çevirisi, 219 vd.
4 Bkz. el-Muğnî (İhyâ ile birlikte), II, 269.

Müzik meselesinde son iki yazıda dile getirdiği hususlara, müziğin hürmetine (haramlığına) delalet ettiği söylenerek bazı hadis metinleri hatırlatıldı ve meseleyi eksik ele aldığım söylendi bazı okuyucular tarafından. Kendilerine teşekkür ediyor, hassasiyetlerine saygı duyuyorum.
Bu konuda ulemanın ihtilaf halinde olduğunun, cevaz görüşünü benimseyenlerin de, adem-i cevaz görüşünü benimseyenlerin de delilden hareket ettiğinin elbette farkındayım. Bu köşe bunları yeni baştan ele alıp tekrar etmeye ve tartışmaya müsait olmadığından, konu hakkındaki (Cumartesi günkü) ilk yazımda şöyle demiştim: “Gerek basılı eserlerde, gerekse internette konuyla ilgili olarak bol miktarda delil ve yorum mevcut olduğundan, burada bunları bir defa da benim tekrar etmem zait olacak. Bu itibarla ben burada, müzik meselesine sağlıklı bakış açısının zeminine dair birkaç şey söylemeyi tercih edeceğim.”
Burada yapılması gereken, konu hakkındaki delilleri tek taraflı değerlendirmek, bir kısmını esas alıp diğerlerini “yok saymak” değildir şüphesiz. Bu, cevaz görüşü için de, adem-i cevaz görüşü için de böyledir. Yapılması gereken, delilleri yakından inceleyip delaletlerini ortaya çıkarmaya çalışmaktır. Ezcümle eğer Hz. Peygamber (s.a.v), bazı hallerde ve belli tarzda müzik yapılmasına izin vermişse, müzik dinlemenin mutlak hürmetini (haramlığını) ifade eden rivayetlerdeki mutlaklığı takyid ederek (delaletlerini bazı kayıtlarla sınırlayarak) anlamak durumundayız. Bir diğer ifadeyle, o rivayetlerin, düğün eğlencesi, yolculukta develere ritm vermek, yalnızlık halinde duyulabilecek olumsuz hisleri dağıtmak… gibi durumlar, gayri meşruluğa yol açmayan müzik türleri ve gayrimeşru çağrışımlar yapmayan sesler haricindeki müzik türlerini anlattığını söylemek daha doğru olacaktır. Nasslardan hüküm istinbatı konusunda dikkat edilecek diğer hususlara da elbette behemehal riayet edilmelidir. Aksi halde deliller tek taraflı değerlendirilmiş olacak, bu durumda da müziğe belli kayıt ve şartlarla cevaz veren ulemanın bu tavrını izah etmek mümkün olmayacaktır.
Yazdıklarıma itiraz eden okuyucuların dikkate alması gereken önemli noktalardan biri de şu: Ben konu hakkında kendiliğimden hüküm vermedim. Bilakis ulema tarafından verilmiş hükümleri yansıtmaya çalıştım. Bu arada konu hakkında “cevaz” taraftarı olan ulemanın bu kanaati doğrultusunda günümüzde müzik sahasında dikkate alınması gereken gelişme ve oluşumlara dikkat çektim. Netice itibariyle, kendiliğimden bir hüküm vermediğim için bana yöneltilen itiraz, aslında o ulemaya yöneltilmiş olmaktadır.
Bütün bunlara rağmen yazdıklarımdan “müzik dinlemek mutlak surette caizdir” şeklinde bir anlam çıkarılması ihtimalini ortadan kaldırmak için cevaz görüşünü benimseyen ulemanın söylediklerini tekraren özetleyeyim: Söyleyen, söylenen, söyleyiş tarzı, söylendiği ortam ve dinleyen bakımından herhangi bir şekilde gayri meşruluğa yol açmayan, aksine, İslam’ın güzelliklerini terennüm eden, kültürümüzün İslamî motiflerini yansıtan ve Müslüman’a sorumluluklarını hatırlatan müzik türlerinin bir ibtila ve terk edilemeyen tutku haline dönüşmemesi kaydıyla yapılması da dinlenilmesi de caizdir. Vallahu a’lem
Ebu Bekir SİFİL
Ekleme Tarihi: 02.02.2006 - 21:20
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Ebu Bekir Verrak'ın Oğlu
tahahalit su an offline tahahalit  
Themenicon    Ebu Bekir Verrak'ın Oğlu
39 Mesaj -

BİR AYET OKUDU HAKKA YÜRÜDÜ



Allah (c.c) dostlarından Ebu Bekir Verrak hz.nin küçük bir oğlu vardı.bir gün babası onun elinden tutup hocaya götürdü.Ey ilim bahçesinin servi,dedi.Yavruma kuran okut ve onu yetiştir…

Nur çocuk hoca önünde diz çöktü ve derse koyuldu.Kısa zamanda kuranı kerimi örgendi …yine bir gün hocanın önünde Kuran okuyordu.Birden bir ayetle karşılaştı.Ayeti kelimeyi tek tek heceledi.Ne var ki yüreğine müthiş bir kurşun saplanıvermişti.

Rabbimiz buyuruyor ki:

“O halde,küfre varırsanız çocukları ak saçlılar haline çevirerek bir günün (kıyametin)azabından kendinizi nasıl koruyacaksınız.”

BU ayeti okur okumaz harika çocuğun yüzü kireç gibi bembeyaz kesildi ve kendisini bir titreme aldı.Artık okumaya devam edemiyordu.Derhal evin yolunu tuttu ve kapıyı çaldı.babası içeriden seslendi:Kim o?

-Benim ey baba çabuk aç…!

Ebu Bekri hz.leri kapıya koşup açtı.Açtı ama gördüğü manzaradan da korktu.Çocuğunun yüzünde tek damla kan kalmamıştı ve küçük yavru titreyip duruyordu.Hemen kollarını açıp:

-Ey benim için cennet mumu olan yavrum dedi sana ne oldu.Niçin benzini sararmış görüyorum?

-Ey babam :Bugün kuranı kerimden bir ayet okudum.Manasını düşününce yüreğim eriyor sandım ve bu hale geldim.

-Ey gözümün nuru oğlum!O hangi ayettir.

Şu ayettir. “O halde,küfre varırsanız çocukları ak saçlılar haline çevirerek bir günün (kıyametin)azabından kendinizi nasıl koruyacaksınız.”

Ayeti celileyi tekrar etmek çocuğun canına yeni bir ateş düşürdü ve o masum yavru ayak da duracak takati kendinde bulamayıp yatağa düştü.Bu ayetin heybetinden hasta oldu ve kısa zamanda öldü.O harika çocuğu babası götürüp kabre koydu.Kabre konan sanki çocuk değildi,incilerden meydana gelmiş bir taştı.

Ebu Bekir Verrak sık sık çocuğun kabrine gider,toprakları avuçlar,zari ağlar ve söyle derdi.

Ebu Bekir Verrak senin küçücük oğlun kurandan bir ayet okudu.Allah(cc)korkusundan can verdi.Sen kuranı kerimi hatmedip duruyorum ve ömür güneşin kabir kuyusunu agdı.hiç Allahtan onun gibi korkmazsın.Meğer senin gönlün ne katı bir gönülmüş vah sana…
Ekleme Tarihi: 16.01.2006 - 21:14
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: REFAH HARIC HEPSINI DESTEKLEDIK!
tahahalit su an offline tahahalit  
Themenicon    RE:
39 Mesaj -
Alıntı
Orijinali _Resul_

Ya yürüyün gidin be kardeşim... Ne Milli Görüşü, ne AKP'si... Hiçbiri beş para etmez... Bunu deyince de derler ki bazıular hemen oradan cacıklık hıyar gibi fırlayıp; "Sen ne yapıyorsun, sen ne yaptın?" Bizim paramız, trilyonlarımız ya da ABD desteğimiz yok ki bir şey yapalım. Bizim söyleyeceklerimiz önce dini dünya serveti yapmak için kullananların önünü tıkayacak o yüzden önce onlar bize karşı.

Milli Görüşmüş pöh!? Ne gibi bir sosyal açılımınız var? İşçi ve köylülerle ilgili politika nedir? Düşüncelerinizi nasıl somutluyorsunuz? Burjuvazinin önünü tıkayıp gelir eşitliğini nasıl sağlayacaksınız? Var mı cevabınız? Yoksa hiç konuşmayalım...



Ampule Benzerdin Muma Dönmüşsün!!

Köşe yazarlarından sayın Lütfi Oflaz’ın, Vakit gazetesinde röportaj olarak yayınlanan yazısını mutlaka okuyunuz. Yazı AKP’nin ampule benzerken, muma döndüğünü izah ediyor. Yazarı bu kısa ve veciz yazısından dolayı tebrik ediyoruz. Gerçekleri 12’den vururcasına ince bir espri üslubuyla dile getirip, AKP’nin serencamının röntgenini çekerek, ortaya koyan bir yazı bu.
Sayın Oflaz, röportaj yazısında önce AKP’nin, geri adım attığı konuları sıralıyor:
1. AKP, YÖK konusunda geri adım attı.
2. Başörtüsü konusunda geri adım attı.

3. İmam – Hatipler konusunda geri adım attı.
4. IMF’ye karşı geri adım attı
5. Kuzey Irak’taki kırmızı çizgilerde geri adım attı
6. TÜSİAD’a karşı geri adım attı
7. Aydın Doğan medyasına karşı geri adım attı
8. Bürokrasiye karşı geri adım attı
9. Çankaya’ya karşı geri adım attı diyerek bu adımları sıralıyor.

Şimdi biz de yine özet olarak Milli Görüş hükümetlerinin, koalisyon ortağı olarak, gerçekleştirmiş olduğu parlak, ileri hamlelerin neler olduğunu sıralamak istiyoruz. AKP tek başına iktidara geldiği ve hem de Anayasa’yı bile değiştirecek kahir bir çoğunluğu yakaladığı halde bu geri adımları atmıştır ve hala atmaktadır. Bizim hükümetlerimiz zamanında ise çok kısıtlı milletvekili sayısı ve çok daha müşkül şartlar olması rağmen bu başarılara imza atmışız:

1. Bütün dünyaya karşı I. ve II. Kıbrıs Barış Harekatlarını başarmışız.
2. CHP’nin 1974 senesinde koymak istediği başörtüsü yasağına izin vermemişiz.
3. Ağır sanayi hamlesini başlatmışız.
4. Manevi kalkınma hamlesi başlatmışız.
5. 20 bine yakın vekil imamı asalete geçirmişiz.
6. Bir seferinde Diyanet’e ihtiyacı olan 5.000 kadro vermişiz.
7. 70’li yıllarda sayıları 600’ü aşkın İmam-Hatip Liselerinin açılmasını sağlamışız.
8. Türkiye’nin İslam Konferansı’na üye yapılmasını sağlamışız
9. ABD’nin Kıbrıs çıkartması dolayısıyla bize koyduğu silah ambargosunu kaldırtmışız
10. İslam ülkerinde okuyan gençlerimizin diplomalarına eşitlik getirmişiz.
11. Ağır sanayi hamlesi devam ederken bitirilmiş olan fabrikaları işletmeye açmışız.
12. 4. ve 5. yıllık kalkınma planına ahlak reformu hamlesini koymuşuz.
13. IMF’ye hayır demişiz.
14. Rantiyecilere borçlanmaya hayır demişiz.
15. Borçlanma ve tüketim ekonomisine hayır diyerek, Türkiye’yi tarımda, sanayide, sağlıkta üretim ekonomisine geçirmiş, ticari hareketleri hızlandırmışız.
16. 1997 senesinde havuz sistemini kurarak, ekonomimizi faiz soygunundan kurtarıp bir yılda 35 milyar dolar döviz rezervine kavuşturmuşuz.
17. Bütün bu ekonomik hamleleri yaparken, vergilere, faizlere, KİT ürünlerine hiç zam yapmamışız.
18. İlk defa denk bütçe yapmışız
19. Refah-Yol döneminde memurlara, işçilere, emeklilere yüzde 275 oranında maaş ve ücret zammı vermişiz
20. Emperyalist ABD’ye meydanı boş bırakmamak için, sekiz İslam ülkesi ile D-8’leri kurmuşuz. (Büyük Ortadoğu Politikası) tuzağına karşı önlem almışız.

Bu kadar izahat sanırız kafidir. Görülüyor ki, AKP’nin siyasi hayatı önemli ve çetin işlerde hezimetlerle, geri adımlarla doludur. Milli Görüş partilerinin hayatı, cihanşümul ve yurt çapında parlak başarılarla doludur.
Bu fark nereden kaynaklanıyor derseniz, tekrar hatırlatalım, AKP’nin Milli Görüş gömleğini çıkartarak, milli ve manevi prensiplerden kopmasından, milli ahlakımızda İslam’ı referans olarak terk etmiş olmasından, İslam Ortak Pazarı tabirini bile içine sindiremeyecek derecede kimliksizleşmesinden kaynaklanıyor.

Halk tabiriyle insan başkadır, pehlivan başkadır. At sahibine göre kişner gerçeği bir atasözü olarak çok yerindedir.

Temennimiz bu hezimetlerden içi yanan eski arkadaşlarımızın yol yakın iken bu kimliksiz ve kişiliksiz yoldan bir an önce geri dönmeleri aramıza katılmalarıdır.

Aksi halde Sayın Oflaz’ın “ampule benzerdiniz muma döndünüz” tespitinden sonra geri adımlar ata ata daha da gerilere düşebilirsiniz. Bu sefer mumunuz tamamen söner.
düsün düsün telaşlı telaşlı Güle Güle
Ekleme Tarihi: 28.10.2005 - 00:51
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon MSN 7,5
tahahalit su an offline tahahalit  
Themenicon    MSN 7,5
39 Mesaj -
www.zdnet.de/downloads/prg/w/m/de0AWM-wc.html

Güle Güle PC de PC de PC de


Bu mesaj 2 kez ve en son tahahalit tarafından 27.10.2005 - 23:32 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 27.10.2005 - 23:24
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon GÖNLÜNÜZÜ YENİ BİR DÜNYAYA AÇIN !!
tahahalit su an offline tahahalit  
Themenicon    GÖNLÜNÜZÜ YENİ BİR DÜNYAYA AÇIN !!
39 Mesaj -

Yenibir Dünyaya açılmaya hazırmıyız ?
Buyrun öyleyse..



http://www.yenidunyadergisi.com/




Bu mesaj 1 kez ve en son tahahalit tarafından 24.10.2005 - 22:15 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 24.10.2005 - 22:05
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon ÇOCUK İSTEYENLER Bİ DAHA DÜŞÜNÜN !!!
tahahalit su an offline tahahalit  
39 Mesaj -

AMİİİİN


Var Bacım Hemde iki tane
Bende bu işin nekadar meşakkatli bir sınav olduğunu -hemde bu zamanda- vurgulamaya çalıştım açıkçası.....Anlayanına
Selam ve Duaile

Ekleme Tarihi: 24.10.2005 - 01:04
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon ÇOCUK İSTEYENLER Bİ DAHA DÜŞÜNÜN !!!
tahahalit su an offline tahahalit  
Themenicon    ÇOCUK İSTEYENLER Bİ DAHA DÜŞÜNÜN !!!
39 Mesaj -

ÇOCUK SAHİBİ OLMAYI MI DÜŞÜNÜYORSUNUZ ? BİRKEZ DAHA DÜŞÜNÜN :





- Süpermarkete gidin. Hiçbir şey satın almadan kasaya yönelin ve cebinizdeki bütün parayı kasiyere verin. Daha sonra da yandaki eczaneye gidin kredi kartı ile ilaçlar alın. Akşam saat 17:00 ile 22.00 arasında elinizde yaklaşık 4 kg. ağırlık taşıyarak sürekli ev içinde volta atın. Saat 22.00’de ağırlığı yatağa bırakın. Saati 24.00’e kurun ve yatın uyuyun. Saat tam 24.00’de kalkın.4 kg. ağırlığı tekrar elinize alın ve saat 01.00’e kadar evin içinde dolaşın. Ağırlığı tekrar yatağa koyun. Saatin alarmını 03.00’e kurun. Yatın. Uyuyamayacağınız için tekrar kalkın; bu kez elinizde ağırlık olmadan evin içinde dolanıp durun. Koltukta kendinizden geçin.03.00’te çalan alarm ile fırlayın, 15 dakikalık uykunun sersemliği ile yatağa yönelin, ağırlığı elinize alın. Saat 04.00’e kadar elinizde ağırlık varken karanlıkta dolanın ve bu arada yüksek sesle çocuk şarkıları, ninniler söyleyin. Kendinizden geçerek bir süre daha uyuyun. Böylece toplam uyku miktarınızı 45 dakikaya yükseltin. Kahvaltıyı hazırlayın. Güleryüzlü olun ve bunları 3 yıl boyunca her gece tekrarlayın.

- Eve canlı bir ahtapot getirin...5 yıl boyunca düzenli bir biçimde her sabah onu giydirmeye çalışın.

- Bir kavun alın. Kavunun üstünde bir delik açın. Kavunu uzunca bir iple tavana asıp, sallayın. Kavun sağdan sola sallanırken, bir kaşık sıcak su alın,sallanan kavunda daha önce açmış olduğunuz deliğe,yere dökmeden sokmağa çalışın.

- Ağzınızdan çıkan her cümleyi en az beş kez daha tekrarlayarak konuşmaya alışın. Bunu bir yaşam biçimi haline getirin.

- Dışarıya çıkmak için giyinin. Banyonun kapısı önünde tam tamına yarım saat bekleyin. Aşağıya inin. Kapının önünde beş dakika bekleyin. Sonra tekrar eve dönün.Tekrar dışarıya çıkın. Evin önündeki yolda yürümeye başlayın, çok ama çok yavaş yürüyün. Yürürken de yerde gördüğünüz her sigara izmaritini, cikleti, kirli kağıdı,mendili, karıncayı dikkatle ve uzun uzun seyredin. Aniden “yeter artık senden çektiğim” diye avazınız çıktığı kadar bağırın. Eve geri dönün. Her gün böyle yürüyüşler yapın.

- Süpermarkete gidin.Yanınıza da orta büyüklükte bir keçi alın:Süpermarkete girince keçiyi serbest bırakın.Daha sonra da keçinin içerde kırıp, tahrip ettiği her şeyin parasını sorgusuz sualsiz ödeyin.

- Evdeki koltuklara tereyağı bulayın. Perdelere de reçel bulaştırın.

- Mutfakta pişmekte olan bir adet balığı çalın ve onu misafir odasında bir yere saklayın. Balığın odada 5 ay kimse tarafından bulunmadan kalmasını sağlayın.

- Evdeki yeni sulanmış çiçeklere elinizi sokun ve aldığınız çamurlar ile temiz duvarlar üzerinde figürler yaratın.

Nasılmış, çocuklu yaşamak...

telaşlı telaşlı telaşlı telaşlı telaşlı telaşlı telaşlı telaşlı telaşlı düsün düsün düsün
Ekleme Tarihi: 24.10.2005 - 00:50
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: iNNA LiLLAH....................................
tahahalit su an offline tahahalit  
O'ndan GELDİK DÖNÜŞÜMÜŞ ONADIR
39 Mesaj -
:(ağlarağlar


Bu mesaj 2 kez ve en son HaSReT tarafından 24.10.2005 - 15:03 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 24.10.2005 - 00:30
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon nevsehir
tahahalit su an offline tahahalit  
Themenicon    DOBADA Tarzı ŞİİR
39 Mesaj -
BenNasrettin Hoca uuslü Nevşehirliyim
DOBADA dan evliyim
Size yerel bir şiir sunuyorum yorumlarınızı bekliyorum

BİZİM SÖZLÜĞÜMÜZ



Dökülüdürülalsın emi böyle yaşamak,
İlelamaşı boş bedeni, ömür boyu taşımak,
Neyleyim sırma tatlıyı, yeter samırsak,
Sıdalandım gine bıngıldam arıyo,

****************************

İrabenin mas mas gibi, hep dolaşıp durduk,
Zımbığı yiyince şaşırıp köre yol sorduk,
Et yiyenler doymadı, bizler simitle doyduk,
Sıdalandım gine boş börüm arıyo,

***********************************

Hontum çıktığında hep destek ararım,
Süsü-nümün köküne doğru saçımı tararım,
Tevellüd çok eskide olsa, geçmez baharım,
Sıdalandım gine diz kapam arıyo,

**********************************

Omuzum başında sanki Hasandağ var,
Teke diye beslediklerim, çıkıyo davar,
Gönüme kar yağdı, gelmez artık bahar,
Sıdalandım gine ince belim arıyo,

***********************************

Gannıma guru sancı girdi, başım dönüyo,
Annımızın sakında, eşşek sakarı yazıyo,
Ben yapıyom, münafıklar gine bozuyo,
Sıdalandım gine sol börüm arıyo,

****************************

Deli gönlüm böğön bir hoş,
Mangotu yimis gibi oldum sarhoş,
Balı azımıza götürsek olur mayhoş
Sıdalandırmayın beni sol küram arıyo,

******************************




Döşümü üşütmüssüm ösürek duttu,
Tazı duttuk kersin çıktı, bizi sattı,
Ciyaram bitiyo gine, keyfim gaçtı,
Sıdalandım gine diz gapam arıyo,

*****************************

Şemime daş vurdular, ganıyo yaram,
Aslını inkãr edenlere yaşamak haram,
Biyazda gozüm yok, yeter bana karam,
Sıdalandım gine deli gonüm arıyo,

******************************

Gurbacık olmussum, bıngıldamı gazdılar,
Dermami, mor galemlere tükürüpde yazdılar,
Uyrama girdi, iyiler kötülerden iyice bezdiler,
Sıdalandım gine omuzu başım sızlıyo,

***********************************

Bunları yazdımki, unutmasın kimse sözlüğü
Sağlam insana dakacan, bakar körse gözlüğü,
Tırazlarda büyüdük biz, nabacak yazlığı,
Sıdalandım gine süsünümün kökü arıyo.

Siiri yazan: İsmail Çavuşoğlu


Güle Güle Güle Güle Güle Güle
Ekleme Tarihi: 20.10.2005 - 23:47
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: DÜNYANIZI YENİLEDİNİZ Mİ ??
tahahalit su an offline tahahalit  
DÜNYANIZI YENİLEDİNİZ Mİ ??
39 Mesaj -

Dünyanızı yenilemedinizse haydi YENİ DÜNYAya


www.yenidunyadergisi.com


Ekleme Tarihi: 12.10.2005 - 00:22
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Sigara Sitesi
tahahalit su an offline tahahalit  
Themenicon    Sigara Sitesi
39 Mesaj -

www.sigara.gen.tr


Ekleme Tarihi: 09.10.2005 - 15:59
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Şuraya Bakar mısınız?
tahahalit su an offline tahahalit  
Şuraya Bakar mısınız?
39 Mesaj -
http://www.onlar.net

Lütfen bir bakım


Ekleme Tarihi: 08.10.2005 - 02:14
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon NERELİYİZ ARKADAŞLAR
tahahalit su an offline tahahalit  
yok mu 45li
39 Mesaj -
YAlnız kaldık galiba
yoksa manisa uyuyormu
Ekleme Tarihi: 08.10.2005 - 02:09
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon NERELİYİZ ARKADAŞLAR
tahahalit su an offline tahahalit  
Themenicon    NERELİYİZ ARKADAŞLAR
39 Mesaj -
aRKADAŞLAR NERELİ OLDUĞUMUZU BELİRTİRSEK İNŞAALLAH GÖNÜL BİRLİĞİ MEKAN BİRLİĞİNE DÖNÜŞTÜRE BİLİRİZ.
BEN Mİ? HA BEN

45


Ekleme Tarihi: 06.10.2005 - 01:02
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: DİYALOG FALİYETLERİ
tahahalit su an offline tahahalit  
Themenicon   
39 Mesaj -
sEVGİLİ dÜNYA MİSAFİRİ KARDEŞİM ZAHMET BUYURUNDA YAZININ TAMAMINI OKURSANIZ DAHA İYİ ANLAŞABİLECEĞİMİZ KANAATINDAYIN
SELAMLAR...

Güle Güle
Ekleme Tarihi: 06.10.2005 - 00:18
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: DİYALOG FALİYETLERİ
tahahalit su an offline tahahalit  
DİYALOG FALİYETLERİ
39 Mesaj -

Diyalog Faaliyetleri



Soru: Soracağım sorularda kesinlikle art niyet yoktur, kesinlikle Kur’an ve Sünnet ışığında tarafınızdan bilgilendirilmek amaçlıdır. Şimdiden Allah razı olsun.

1

- Zamanımızda bir cemaat tarafından Müslümanlar adına yürütülen hoşgörü ve diyalog faaliyetlerinin İslami bir şekilde yapılıp yapılmadığı.
2- Her ne niyetle olursa olsun bu faaliyetleri kabul etmeyen ve eleştiren müslümanlara modern karmati veya harici deme hakkına herhangi bir şahıs sahip midir ve durumu nedir?
3- Kısaca bütün küfür ehline hoşgörü gösterilip diyaloga girilirken müslümanlara karmati, harici ve anarşist diye yaklaşanlara, bakış açımız ve davranışımız nasıl olmalıdır.
4- İşgal edilmiş bir ülkenin insanlarının kesinlikle hiçbir imkanları yoksa kendilerini feda etmelerinin İslam’da yeri nedir, İslam tarihinde buna benzer misaller var mıdır?
5- Hoşgörü ve diyalog faaliyetleri malumunuz tüm Türkiye tarafından bilinmektedir. Bu konu ile ilgili zamanımızın büyüklerinin yaklaşımı ile ilgili herhangi bir bilgiye sahib misiniz?

Cevap: Bana gönderilen soruların hangi niyetle sorulduğunu şimdiye kadar sorgulamadım. Bana düşen, sorulan sorulara kapasitemin ve imkânların elverdiği ölçüde cevap vermektir. Kimseye “Sen bu soruyu art niyetle sormuşsun; onun için cevaplamıyorum” gibi bir tavrım olmadı, olmaz. Cevaplara gelince;

1. Dinler arası diyalog ve hoşgörü faaliyetlerine karşı tavrım başından beri hiç değişmedi. İlke olarak Müslümanlarla diğer din mensuplarının, hatta dinsizlerin ve ateistlerin diyalog halinde olmasında herhangi bir sakınca olmadığını düşünüyorum. Daha da ileriye giderek bunun Müslümanlar açısından bir “zorunluluk” olduğunu söylüyorum.
Zira Müslümanlar yeryüzünde Hakk’ın yegâne temsilcisidir ve Hak’tan habersiz olan kitlelere onu duyurma görevi öncelikle ve sadece Müslümanlara terettüp eder. Biz onlarla diyaloğu kesersek onlara Hak ve hakikati kim ulaştıracak?
Ancak soruda da ifade edildiği gibi bu faaliyetlerin “İslamî” olması, yani İslam’ın istediği ve öngördüğü biçimde yerine getirilmesi de bir zorunluluktur.
Bununla iki noktayı kastediyorum:
A. Hak ve hakikatin tahrife uğramamış biricik adresinin İslam ve onun temel referansları olan Kur’an ve Sünnet olduğu gerçeği asla perdelenmemeli, inkâr edilmemelidir.
B. Diyalog faaliyetlerinin dinî, politik, sosyal ve kültürel bakımdan İslam’ın ve Müslümanlar’ın aleyhine sonuç verecek bir oluşum ve gelişim seyri izlemesine izin verilmemelidir. Bu da bu faaliyetlerin Müslümanlar’ın inisiyatifi ile başlatılıp yürütülmesini zorunlu kılar.
Şu halde Müslümanlar’la diğer kitlelerin “din çerçeveli” diyalogu, “İbrahimî dinlerin birlikteliği”, “dinlerin aşkın birliği”… gibi “yok aslında birbirimizden farkımız” demeye gelen saçma sapan sloganlar üzerinden değil, ancak “Hak ve hakikatin tebliği” zemininde ve Müslümanlar’ın inisiyatifinde yapılabilir. Diyalogcu çevrelerin, yürüttükleri faaliyeti Kur’an ve Sünnet’ten, hatta tarihten kotardıkları argümanlarla desteklemeye çalışırken bu temel gerçeği çarpıttığı görülmektedir.
Kısa bir zaman önce ilk iki cildi neşredilen İslam ve Modern Çağ’da (I, 104 vd.; II, 160 vd.) bu hususları alabildiğine geniş olarak ele almıştım.
Meselenin bir de “hoşgörü” boyutu var. Ağzından çıkanı kulağı duyan kimseler için burada meselenin semantik boyutuyla iştigal etmenin gereksizliği açık. Ancak “diyalog” ve “hoşgörü” kelimelerinin bir arada kullanılmasının bilinçsiz/rast gele bir seçim olduğunu düşünmemizi isteyenlerin bizi saf yerine koyduğunu görmemiz gerekiyor. Zira “hoşgörü”nün “diyalog”un lazım-ı gayri mufarıkı olmadığı gerçeği bir yana, burada Müslümanlar adına hareket edenlerin, muhataplarının inancına sinmiş bulunan “şirk”i hoş görmekle kendi zeminlerini berhava ettiklerini hatırlatmak durumundayız.

2. Diyalog faaliyetlerini onaylamayanları “Karmatî hezeyanı, Haricî mantık ve anarşist tavır” içinde olmakla suçlayan kişi Fethullah Gülen hoca efendidir. (Bkz. http://www.fethullahgulen.com veya http://tr.fgulen.com) Bu benzetmelerin kimleri hedeflediği ve ne kadar isabetli olduğu üzerinde duracak değilim. Ancak şu kadarını söylemeliyim ki, diyalog ve hoşgörü faaliyetlerini onaylamayanları bu şekilde damgalamak ve itham etmek yakışıksız bir tavırdır. Fethullah Gülen hocaefendinin acaba diyalog ve hoşgörü faaliyetlerini desteklemeyen/onaylamayan Yahudi ve Hıristiyan dünyadan herhangi bir kesimi bu şekilde suçladığını gören/duyan olmuş mudur? Böyle diyerek kendi insanıyla köprüleri atarken Kur’an’ın, “Sen milletlerine tabi olmadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmayacaktır” (2/el-Bakara, 120) buyurarak içyüzlerini açığa vurduğu kesimlerle kardeş oluvermek neyle izah edilebilir?
Benim birçok kere dile getirdiğim mülahazalarla veya benzeri düşüncelerle günümüzde sürdürüldüğü şekliyle diyalog faaliyetlerini onaylamayan ve Karmatî batınîliğinden de Haricî fanatizminden de anarşizmden de bütün benliğiyle teberri eden kitleler bakımından yukarıdaki tesbitlerin hiçbir şey ifade etmediği açıktır…
3. Şu haliyle diyalog faaliyetlerini onaylamayan Müslümanları –ister düşünce, ister tavır planında– Karmatî, Haricî veya anarşist olmakla suçlayan bir kimse hakkındaki davranışımızın nasıl olması gerektiği sorusu, aklıma İmam Ebû Hanîfe ile talebesi Ebû Mukâtil arasındaki bir diyaloğu hatırlattı. El-Âlim ve’l-Müte’allim’deki diyalogdan hareketle şunu söylememiz doğru olur:
Bir kimsenin bizi, bizde olmayan kötü bir vasıfla tavsif etmesi sebebiyle onu tekfir etmez ve kendisine adaletli davranmaktan geri durmayız; onun bizi tavsif ettiği şeylerle veya benzerleriyle biz de onu tavsif etmeyiz. Yanlış yolda olduğunu hatırlatır ve gerçeği söyleriz.

Ülkemizde ve İslam aleminde mevcut “cemaat” yapıları, ne yazık ki bireylerde ifrat bir mensubiyet duygusu köpürtmüştür. Bir cemaate mensup olan bireyler, genellikle kendi cemaatlerinin şablonlarını, uygulamalarını, liderlerini ve tarz-ı hareketlerini adeta “vahiy” gibi “lâ yüs’el” telakki ediyor. Bu öyle çarpık bir anlayış ki, kişiyi, kendi cemaatinin en olmaz yanlışlarını bile bin dereden su getirerek tevil ederken, diğerlerinin en küçük hatalarını bile “ekber-i kebair” seviyesine yükseltme garabetine düşürüyor…

4. İşgal edilen ülkesini savunmak için kimilerinin “intihar eylemi”, kimilerinin de “şehadet eylemi” dediği eylem tarzından başka bir imkânı bulunmayanların bu hareketinin hükmü konusunda günümüz araştırmacıları farklı görüşler benimsemiş görünüyor.
Yıllar önce Konya’ya geldiğinde merhum Abdülfettâh Ebû Gudde’ye de bu soru sorulmuştu. Bu durumda eylemin adına “intihar eylemi” denmesinin yanlış olduğunu söylemiş ve bunun kesinlikle “şehadet eylemi” olduğunu, üzerine basarak vurgulamıştı.

Çanakkale savaşında siperlerin birbirine çok yakın olması dolayısıyla siperden ilk çıkanların vurulacağı yüzdeyüz bilindiği halde Mehmetçik, hücum emriyle birlikte siperden fırlamakta tereddüt etmemiş, arkadan gelenlerin kendi cesetlerine basarak ilerlemesine zemin hazırlamak için ölüme koşmuştu…
Günümüzde bir eyleme “şehadet eylemi” denebilmesi için aşağıdaki gibi şartların bulunması gerektiğini öne sürenler vardır:
1. Fiilî bir savaş hali bulunmalı ve savaş iki ordu arasında geçmelidir.
2. Saldırıyı düzenleyen kişi, mutlak anlamda ölüme gitmemeli, yani ölmek için gitmemelidir.
3. Ölümü, düşman eliyle gerçekleşmelidir. (Prof. Dr. Hikmet Yüceoğlu, Yeni Ümit Dergisi, Ocak/Mart-2004, “Terör Kıskacında Şehitlik Arayışı” başlıklı makale.)
Bu makalede Fıkıh alimlerinin, “Bir kişinin, neticede kurtulacağı ümidini taşıması durumunda veya bu ümidi taşımasa bile düşmana zarar vermesi, morallerini bozması, arkadaşlarına cesaret aşılaması, kendinde bir güç hissetmesi, esir olup işkence altında bazı sırlar vermekten endişe duyması gibi durumlarda çok sayıda düşman kuvvetinin içine dalması ve onlara saldırması caizdir” dediği nakledildikten sonra yukarıdaki üç maddenin neye göre tesbit edildiği doğrusu anlaşılmıyor.

İmam Muhammed, es-Siyeru’l-Kebîr’de (I, 1512) şöyle der: “Eğer bir Müslüman, kendilerini hezimete uğratma veya kılıçtan geçirme arzu ve düşüncesiyle bin kişiye saldırsa, bunda bir beis yoktur. Çünkü Sahabe’den birçok kimse Uhud günü Hz. Peygamber (s.a.v)’in huzurunda böyle yapmış; Hz. Peygamber (s.a.v) onlardan herhangi birinin bu davranışını kınamamış, onlardan bazısı böyle yapmak için kendisinden izin istediğinde de, onu şehitlikle müjdelemiştir. Eğer o kişide düşmanı hezimete uğratma veya kılıçtan geçirme arzu ve düşüncesi yoksa bu durumda onların arasına dalması mekruh olur.”
Yine şöyle der: “Eğer düşmanı kılıçtan geçirme arzu ve düşüncesi ile değil, arkadaşlarını düşman üzerine saldırmaya cesaretlendirmek maksadıyla onların arasına dalar ve bu davranışından düşmanın kılıçtan geçirilmesi durumu ortaya çıkarsa, inşaallah bunda bir beis yoktur.”

İmam es-Serahsî bu ifadeleri şerh ederken şunları söyler: “… Aynı şekilde onun bu fiili düşmanın gönlüne korku salar ve aralarına çözülme sokarsa bunda bir beis yoktur. Çünkü bu, düşmanı kılıçtan geçirmenin en üstün yoludur. Ayrıca onun bu davranışında müslümanlar için menfaat vardır. Bu çeşit bir menfaat hasıl etmek için herkes canını ortaya koyar.”

Şehadet eylemleri için düzenli ordu ve karşılıklı savaşan iki devlet şartı koşmanın pratik bir anlamı bulunup bulunmadığı üzerinde düşünmek gerekir.
Zira mesela Irak örneğinde bu şartların hiçbir anlamı yoktur. Orada işgale direnmek için düzenli ordu teşkilini beklemek “kaytarmak”tan başka bir anlam ifade etmez. Kaldı ki düşman size derlenip toparlanma fırsatı tanımıyorsa elinizde başka hangi seçenek vardır?

Şehadet eyleminden başka seçeneği bulunmayanların, mukateleye fiilen katılmayan sivillerin, çocuk, kadın ve yaşlıların zarar görmemesine dikkat etmesinin de bir zorunluluk olduğunu belirtmek gerekir.



Ebubekir Sifil
16 Aralık 2004 Milli Gazete

Ekleme Tarihi: 02.10.2005 - 00:17
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Themenicon Dinler Arası Diyalog Üzerine Bir Derkenar
tahahalit su an offline tahahalit  
Themenicon    Dinler Arası Diyalog Üzerine Bir Derkenar
39 Mesaj -

Dinler Arası Diyalog Üzerine Bir Derkenar



"Sen milletlerine (dinlerine) tabi oluncaya kadar Yahudiler ve Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar." Bakara 120
Diyalog, kelime olarak pozitif bir anlam taşımaktadır, Grekçe “dialogos” Latinceye “dialogus” sohbet etme anlamında geçmiştir ve nihayet diyalog, bireyler ve toplumlar arasında ya ekonomik, ya psiko-sosyal, ya da kültürel, ekonomik ve politik düzeyde olur. Diyalogun mutlaka çıkar gözetmemesi ön şart değildir. Zira, diyalogda bulunan kesimlerin elbette bir birilerinden bekleyecekleri, bir takım çıkarları, taktik ve stratejik hedefleri söz konusu olacaktır. Yani diyalog sadece tanımaya yönelik bir anlam taşımamaktadır. İşte bu nedenledir ki, 1962-1965 tarihleri arasında 141 ülkeden 2860 kadar temsilcinin katılımı ile gerçekleşen İkinci Vatikan Konsili, üç yıl içerisinde önemli kararlar aldı. Bu kararların en önemlisi şüphesiz “Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryasının” kurulması idi. Artık Papa 23. John, Asya kıtasının Hıristiyanlaştırılması zamanının gelip geçmekte olduğuna inanıyordu. Fakat bu nasıl yapılmalıydı, zira daha önce denenen metodlar esas olarak misyonerliği içinde barındıran bilim kisveli yöntemlerdi; çok büyük çabalara rağmen istenilen sonuçlar alınamamıştı. Örneğin Oryantalism, (Doğu bilimcilik, özelde İslam dünyası), Evangelion (müjdeyi, yani İncil’i yayma), Proclomation (İsa Mesih’in Tanrılığını ve Kutsal Ruh olduğunu açığa vurma, davet), Witness (İsa’nın Tanrı oğlu olduğuna şehadet etme) tüm bu metod ve kavramsallaştırmaların misyonerlik faaliyetinden, yine sömürgeciliğin ve emperyalizmin keşif kolu olarak çalışmaktan başka bir şey olmadığını anlamak, Hristiyan olmayanlar için zor olmadı. Durumu iyi analiz eden Vatikan, artık diyalog yolu ile hırıstiyanlaştırma faaliyetine girecekti. Zira, diyaloğa kapı aralayan İkinci Vatikan Konsili’nin kilise ile ilgili olan Üçüncü Bölümünde (Lumen Gentium, İnsanların ışığı) şöyle denilmektedir ki, bu diyalogdan Vatikan’ın ve hıristiyanların ne anladığının en büyük delilidir: “Nihayet İncil’i henüz kabul etmemiş olanların, çeşitli biçim ve şekillerde Tanrı’nın Halkı’na katılmaları için yola koyulmaları öngörülmüştür. Ancak Tanrının Kurtuluş Yasası Yaratıcıyı tanıyanların hepsini İbrahim peygambere inanıp, bizimle beraber tek tanrıya inanan Müslümanları da kapsamaktadır. Kilise, Tanrının şerefini yükseltmek ve bütün bu umutsuz (hıristiyan olmayanların, Müslümanlar gibi) insanların kurtuluşunu gerçekleştirmek için Efendimizin Tanrının oğlu İsa’nın “her yaratığa İncil’i vaaz edin” (Markos, 16-16) şeklindeki buyruğunu daima hatırlayarak, özenle İncil’in yayılmasını amaçlayan misyonlarını kalkındırmakta ve sonuna kadar desteklemektedir.”
“Extra ecclesiam nulla salus”
Diğer taraftan, diyaloğun başlatıcılarından 5. Paul da İkinci Vatikan Konsili’nde, diyaloğun gerçek amacı konusunda, konsil üyelerine şöyle seslenir: “İncil, her yaratığa İncil’i vaaz için tüm dünyaya yayılın der; ben ise buna şunları da ilave ediyorum: Misyonerlik için yeni yollar hazırlamak, yeni yöntem ve vasıtaları gözden geçirmek, yeni aksiyonlar, enerjiler meydana getirmek gerekir.”
Ve sonunda diyalog ekibi hemen göreve başladı, önce Kardinal Marella, sonra sırası ile Kardinal Pignodelli, M. Jadot, Kardinal Arinze diyalog şemsiyesi altında misyon faaliyetlerine başladılar.
Evet, Vatikan’ın diyalogdan anladığı kelimenin tam anlamı ile budur. Öyle ki, evliliklerde bile artık Papalar devreye girmektedir. Zaten Benedictus’tan önce Mardin’de diyalog toplantısı yapılırken, tam da o gün Papa İkinci Jean Paul, tüm hıristiyanları Müslümanlarla evlenmemeye, eğer evlenmek zorunda kalırlarsa çocukları mutlaka hıristiyan yapmaya çağırdı. Biz de hıristiyanlarla evlenmeye özendirilmesinin aksine. Aslında hristiyan diyalogcular bir bakıma haklılar, çünkü kilise dogmasına göre, “extra ecclesiam nulla salus.” (Kilise dışında hiçbir hakikat yoktur.)
Öyleyse Mesih İsa’dan sonra gelen tüm dinler rafizi, yani sapkındır. Hiçbir diyalogcu kilise mensubları direkt söylemezler ama asla İslam’ı vahyi bir din, Hz. Muhammed’i Allah’ın Peygamberi olarak kabul etmezler. Zira kabul ettiğinde, tanrı oğlu Mesih’in bir anlamı kalmaz. Zaten İslam gibi bir din, Hz Muhammed gibi bir peygamber gönderilseydi, Baba Oğul’a, Oğul Havarilere, Havariler de Kiliseye bildirirdi. Bundan dolayı dikkat edilirse, hiçbir diyalog toplantısının sonunda, Kur’an’a, İslam’a, Hz. Muhammed’e atıf yoktur. Çünkü bu hıristiyan dogmaya aykırıdır. Bırakın İslam’ı, Vatikan, hıristiyanlık içindeki Metodisler, Mormonlar, Albililer, Üniteryenler, Presbiteryenler, Ebionitler gibi mezhebleri bile kafir ilan etmiştir. Yani ne kadar diyalogda olsak bile, bir hıristiyan yüzümüze maslahat gereği söylemese bile, her zaman bilinç altında sapkın bir dine inandığımızı asla unutmayacaktır. Onlar için İslam vahyi değil, sadece sosyolojik anlamda bir dindir. Düşünün, sapkın birisi ile hakikati temsil ettiğine inanan birisinin diyaloğu ne derece sağlıklı olur? Ama bir Müslüman için burada hiçbir takiyye yoktur. Çünkü İslam, hıristiyan ve yahudileri Ehli Kitap kategorisine koyar, yani onlar Teslis inancında ısrar etmedikleri sürece kafir değildirler. Ama Müslümanlar, Hz. İsa’nın “logos” olarak yeryüzünde Baba’nın (Tanrı) İsa’nın bedenine bürünmüş ilah olduğunu reddettikleri için, kesinlikle kilise dogmasına göre sapkındırlar, yani kafirdirler.
Örneğin oryantalistlerin en ılımlısı olan M. Watt bile, İslam’ın Vahyi bir din olduğunu tam olarak itirafa yanaşmamıştır. Hatta Watt’a göre, hıristiyanlar arasında peygamberimizin en yaygın ismi şeytanla özdeş olarak kullanılan “Mahound” kavramıdır. Yani Hz. Peygamber, hıristiyanlara, özellikle Luther ve Evangelistlere göre anti-christtir. Yani, haşa, şeytandır. Bundan dolayıdır ki, Bush’un dini konulardaki en yakın danışmanları olan Pet Robertson ve papaz Jerry Falwel Graham İslam’ı şerir bir din, Peygamberimizi de gözü dönmüş fanatik olarak nitelendirmektedirler. Burada denilebilir ki, efendim, biz diyaloğu işte bunun için yapıyoruz. Yani bizim amacımız İslam’ın Batı’daki bu pejoratif imajını düzeltmek, barışı sağlamak ve Batılılara İslam’ı öğretmektir. Hemen belirtelim ki, bu saf niyetli yaklaşımlar, dış gerçekliği olmayan farazi bir iddiadan başka bir şey değildir. Neden? Birincisi; diyaloğun Vatikan tarafından resmen yürürlüğe koyulmasından itibaren yapılan araştırmalara göre, İslam’ın imajı daha da kötüleşmiştir. Ve bizzat fanatik hıristiyanlar tarafından kasıtlı olarak terörle özdeşleştirilmiştir. İşin ilginç yanı, diyalog kararına rağmen İslam aleyhine olan kampanyalar da papazlar, piskoposlar ve kardinaller daha da etkin rol oynamaktadırlar.
İkincisi; “biz onlara İslam’ı öğretiyoruz” koca bir yalandır. Zira Batılılar, İslam’ı bizden daha iyi bilmektedirler. Özellikle hıristiyan diyalogcular. Örneğin hiçbir diyalogcu arkadaşımızın tasavvuf bilgisi L. Masignon, Titus Buchart’tan iyi değildir. Yine İslam felsefesi bilgileri H. Corbin’den, İslam medeniyeti araştırmaları H. Gibb’den, Kur’an Çalışmaları T. Nöldeke ve İ. Goldziher’den, Ortadoğu Ve İslam Tarihi çalışmaları B. Lewis’ten, İslam Bilim çalışmaları, Helmut Ritter’den daha iyi değildir. Denilebilir ki, bunların bir çoğu vefat etti, bu iddia da yersizdir. Hayır, onların yetiştirdiği yüzlerce öğrenci ve akademisyen, İslamic Research Center (İslam Araştırmaları Merkezi) şemsiyesi altında İslam’a ve Müslümanlara ilişkin eserler vücuda getirmektedirler. Yani bizden İslam’ı öğrenmeye ihtiyaçları yok.
Dinler arası diyalog, saf ve temiz bir proje değildir
Üçüncüsü, barışı korumak, bu da sureti haktan bir iddia. Hangi diyalog toplantısının Batı’nın, dolayısı ile hıristiyanların, Irak, Bosna, Sudan, Çeçenistan, Kosova, Telafer ve hakeza Filipinler ve Filistin’deki katliamları önlemede etkisi olmuştur? Hangi diyalog toplantısında Kur’an’ın tuvaletlere atılması, bizzat Bush’un danışmanlarının İslam’a ve Efendimize yönelik meşum hakaretleri kınanmıştır. Bu ne biçim bir diyalogdur Allah aşkına! Neden özellikle diyalog toplantılarında Peygamberimiz ve Kur’an dışlanır? Zaten bu bir diyalog değil, kelimenin tam anlamı ile Hıristiyanlığın ve Greko-Romen değerlerin propagandasının yapıldığı bir monologdan başka bir şey değildir.
Müslüman katılımcılar da “figüran” olarak yerlerini almaktadırlar, o kadar. Zaten diyaloğun “teorisyeni” kardinal Arinze bu konuda şöyle der: “Kutsal yolcu olarak kilise, öteki dinlere mensup insanlarla sürdürdüğü diyaloğun, kurtuluş diyaloğu olduğunun bilincinde olmalıdır.” [Yani sapkın kabul edilen Müslümanları son kurtuluşa erdirmek.]
Demek ki, diyalog, kendisine değer verdiğimiz Hayrettin Karaman hocamızın zannettiği gibi saf ve temiz bir proje değildir. Olamaz da. Özellikle teoloji-ilahiyat alanında hiç olamaz. Zira hıristiyanlar “teslis” inancından vazgeçemeyeceklerine göre ve yine Kur’an’ın “Allah üçün üçüdür diyenler kafir olmuşlardır” ayeti değişmeyeceğine göre, bütün bu diyalog toplantıları samimiyetten uzak kalmaya mahkum olacaklardır. Zaten Arinze ve Karl Barth gibi zevat diyaloğun mutlak anlamda “misyon” ve “davet” (mission and proclamations) temeli üzerinde olması gerektiğini açıkça yazmakta ve konuşmaktadırlar.
Müslümanların diyalogu, tevhid ve tebliğ merkezli olmalıdır
İslam tarihinde elbette Peygamberimizin, Sahabilerin, halifelerin ve Müslüman alimlerin hıristiyan, yahudi, mecusi vs. gibi din mensupları ile diyalogları olmuştur. Ancak bu diyaloglarda İslam’ın özellikle “tevhid” noktasında kendilerine yönelttiği eleştiriler gizlenmediği gibi, İslam’ın bütünsel anlamından ve “tebliğ” faaliyetinden asla taviz verilmemiştir.
Örneğin, Peygamber Efendimizin, dönemin en büyük imparatorluğunun reisi olan Heraklius’a yazdığı mektuptaki uslup ve azamet; bizim diyalogcuların kullandığı üslup ve retoriğe benziyor mu?
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Allah’ın kulu ve Resulü olan Muhammed’den Rumların büyük reisi Heraklius’a...
Hidayet’e ve hakka ittiba edenlere selam olsun. İlan ederim ki; seni tam bir İslami davetle İslam’a çağırıyorum. Müslüman ol, selamet bulursun. Müslüman ol ve Allah sana iki kat ecrini verir. Eğer yüz çevirirsen, tebaanın günahı senindir.” (Bakınız: Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, I/219)
Dikkat edilirse, Peygamberimiz bu mektubu kaleme aldırırken, İslam Arap Yarımadasının dışına çıkmadığı gibi, Müslümanların sayısı da milyarın üstünde değildir.
Şimdi diyalogun neden samimi olamayacağına ilişkin bir örnek daha verelim: Bir Müslümanın, bir Bahai yahut Kadiyani ile diyalogu samimi olabilir mi? Eğer Kur’an’a tam bağlıysa, asla samimi olmaz. Çünkü samimi olabilmesi için, Hz. Muhammed’den sonra Hüseyin Mirza Ali’nin, yahut Gulam Ahmed’in Allah tarafından gönderilen Peygamber olduğunu kabul etmesi veyahut en azından ima etmesi gerekir. Peki bu mümkün mü? Kesinlikle mümkün değil, çünkü, İslam ortodoksisine göre (Ehli Sünnet) onların statüsü, tıpkı yalancı peygamberlerden biri olan Müseylemetül Kezzab, Esved el Ansi ve Tüleyha gibidir. Aynı yargı bir yahudi ve hıristiyan arasındaki diyalogda da geçerlidir. Zira Ortodoks-Rabbinik bir yahudi için henüz Mesih gelmemiştir, son Peygamber de Malakidir. Öyleyse İsa, tıpkı Sabatay Sevi gibi, en büyük sahte Mesihtir ve bundan dolayıdır ki, özellikle katolikler için kahudiler “teosid” dir. ( Yani Tanrı katilidir)
Sinsi planlar ve etnik kimliklerin öne çıkarılması
Peki bütün bu olgulara gerçeklere rağmen, diyalogun samimi olmayacağı açığa çıkmış olmuyor mu? Zaten samimi olmadıkları, yaptıkları beyanlardan da anlaşılmaktadır. Örneğin Fethullah Gülen hoca efendi samimiyetle El Kaide’nin eylemlerini kınarken, Patrik Bartelemoeus, Hahambaşı İshak Haleva, ya da dünya ölçeğinde Papa açıktan, yani resmi anlamda İsrail’in ve Amerika’nın İslam dünyasındaki vahşetlerini asla kınamamışlardır. Hatta Papa İkinci Jean Paul, Ermeni Patriği İkinci Karakin ile görüşmesinde, Türkiye’yi yirminci yüzyılda en büyük soykırımlardan birisini yapmakla suçlamış ve yine Med Tv’nin yayınları için, yer ve frekans temininde yardımlarını esirgememiştir. Bizim aklı evvel bazı gazeteciler ve diyalogcular dediler ki, efendim Papa yanıldı veyahut yanıltıldı. Tabii bu bir cehaletten başka bir şey değildir. Çünkü Hıristiyan dogmasına göre, Papa yanılmaz da, yanıltılamaz da. Zira Papa’nın infallible [Yanılmaz] sıfatı vardır. Nerede diyalogdaki samimiyet?
Sonuç olarak, Dinler arası diyalog toplantıları, sinsi hıristiyanlaştırma, etnik kimlikleri ön plana çıkarma, İslam’ı bir nevi protestanlaştırma ve alinasyon (yabancılaştırma) planlarını bünyesinde taşıyan postmodern bir misyon hareketidir.

Lütfü Özşahin
10.09.2005
düsün düsün düsün düsün düsün düsün düsün düsün
Ekleme Tarihi: 01.10.2005 - 23:28
tahahalit üyenin diğer mesajları tahahalit`in Profili tahahalit Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (2): (1) 2 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 466 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
zumruduanka (54), musabenes (50), ecelikkaya (39), beytullah akbas (45), arkadaþ63 (43), ihsanoral (58), Risale-i_Nur (40), afilli67 (45), SrSn (32), sofilutuf (57), dosta-dogru (54), mucahid79 (45), ryk1804 (60), rüzgar (40), makif2 (51), {{esmanur}} (37), hamit70 (54), nureddin (38), canberk- (39), feyza-_- (41), sinan.s (48), serbey (43), konuralp (55), barla07 (55), yildirim10 Dk (54), rümeysam (40), CEYLÝN (38), Gurbet_Gulu (39), TAHÝR (46), gokhan62 (62), edyebu (46), esra kaya (38), Nurozingo (38), beraat (39), ist79 (45), ouz (36), imanlý (45), OsmanÖZGEN&Cced.. (42), cemcuneyt (38), reyyan62 (62), gokhansedacengi.. (36), yenikoy (47)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.54823 saniyede açıldı