lopinavir ritonavir kaletra stromectol generique rhinocortkaletra cipralex ciprine cipro med cipro clamycin clarinex clarithrocine claritin claritine claromycine claropram clavamox clavu basan cleocin climara clobex clocim clomid clopin clot basan clozaril co acepril co atenolol co diovan co enalapril co enatec co epril co lisinopril coaprovel colcrys colofac combivir compazine competact concor plus concor confortid conjugen convulex copegus corangine
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Aşk ve Hikmet Aynası Mevlana…

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Aşk ve Hikmet Aynası Mevlana…
Moderator


4254 Mesaj -
Aþk ve Hikmet Aynasý Mevlana…

Ýbrahim Þahin

Men bende-i Kur ânem eðer cân dârem
Men hâk-i reh-i Muhammed Muhtâre
Eðer nakl küned cüz ýn kes ez güftârem
Bîzârem ez û, v ez ân sühen bîzarem.

(Caným var oldukça ben Kur an-ýn kölesiyim.
Ben Muhammed Muhtâr (as)ýn ayaðýnýn türâbýyým.
Eðer benim sözümden bundan baþkasýný
bir kimse naklederse o kimseden de, o sözden de tiksinirim )


Ýnsanlýk tarihi hayatý ilgilendiren her alanda yetiþtirdiði seçkin insanlarla doludur.

Âkil ve hakîm insanlar her biri, baktýklarý ayrý ayrý ufuklardan tespit etmiþ olduklarý akýþýn gizemlerini çözerek paylaþmaya çalýþmýþlardýr bütün bir insanlýkla.
Gerek tefekkür, araþtýrma, gerekse keþif ve buluþlarla yakýndan ilgilenmeyi hayat gerekliliði ve tarzý olarak hisseden marifet ehli insanlar bir anlamda diðer insanlarýn akýl, gönül ve ruh inkiþaflarýna ayna olmuþlardýr.

Her bilge insan akýl ve keþif gücü, keþfettiði nesnelerin hayatý ilgilendirme gereklilik derecesi, tespitlerini insanlýkla paylaþabilme giriþim ve imkânlarý oranýnda asýrlar öncesinden günümüze kadar ulaþan nice derin izler býrakmýþlardýr insanlýðýn ortak hafýzasýna.

Teknikten, sanayiye, ekonomiden genel kültüre, týptan edebiyata tüm alanlar ve mânevî iklimlerde insanlýðýn gýpta ile andýðý akýl ve gönül ehli deðerlerle zengin bir birikime sahip olduðunu görmekteyiz insanlýk ve Ýslam ümmetinin.

Manevi iklimimizin mimarlarý arasýnda çok seçkin bir konuma sahip olan Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî nin ünü kýtalar aþarak bütün bir dünyaya mâl olmuþtur ve bu ün her yýl daha da taçlanarak devam etmektedir.

Her inanç ve düþüncenin muhibban alýcýlarý olduðu gibi reddiyeci, muhalif muarýzlarýnýn olmasý da muhtemel ve gayet normal, hatta mutlaka olmasý gereken bir vâkýâ dýr.

Bu anlamda býrakýn tüm dünya da saðlýklý bir konsensüs saðlamayý kendi kavmi içinde bile hiç kimseye nasip olmamýþtýr. Peygamber (as)leri ayrý tuttuðumuz da bu durumun kendi dindaþlarý ve hatta daha dar anlamda cemaat yapýlarý arasýnda bile bunun mümkün olmadýðý gerçeðiyle karþýlaþýrýz.

Hayatý ilgilendiren tüm alanlarda dayatma ahlakýndan uzak tavýrlar saðlýklý ve verimli sonuçlar doðuracaktýr. Bu baðlamda; her düþünce ve inançtan insanýn sesli düþünme (yazma ve konuþma) özgüvenini gösterdiði durumlarda bir mütefekkir, âlim ve edebiyatçýya yakýþan olgun tavýrlar sergilemeye hem kendileri hem de muhataplarý açýsýndan büyük ihtiyaç vardýr. Her iki zümrenin de ön yargý, hakaret ve saldýrganlýktan uzak bir edebî estetik içerisinde Bu hususta benim ulaþtýðým düþünce inanç ve tespitlerle ilgili bakýþ açým ve yorumum kendimce doðrudur, ancak diðer yorum ve bakýþ açýlarýnýn doðru olmasý da ihtimal dâhilindedir anlamýndaki nezaketli yaklaþýmýn tüm ilim, kalem ve kelam erbabý tarafýndan benimsenmesi bir erdem seviyesi olacaktýr hiç þüphesiz. Böylesi bir yaklaþýmýn istikrarsýzlýk olarak algýlanmaktan öte geniþ ufukluluk ve hakkaniyet çizgisine riâyet olarak anlaþýlmasý da akl edenlerin þiârýdýr.

Ýnanýyorum ki; bütün alanlarda olduðu gibi Mevlânâ hakkýnda da genel düþünce ve ifade özgürlüðü ilkeleri ile hakkaniyet ahlâkýna uygun olarak yazýlan, konuþulan tüm tartýþma ve reddiyeler kültür tarihimiz açýsýndan çok önemlidir. Bunlarýn okuyucu ve araþtýrmacýlar tarafýndan saygýn bir birikim olarak kabul edilmesi, kabul ve reddiyelerin ön yargý ve baðnazlýk dar görüþlülüðünden uzak bir ufukluluk ile dillendirilmesi de en geniþ anlamýyla insanlýðýn kazanýmý olacaktýr.

Türk tarihinin yetiþtirmiþ olduðu seçkin yazarlardan Ahmet Kabaklý Bey in yazdýðý ve 100 büyük edip, 100 büyük þair serisi içerisinde Toker Yayýnlarý tarafýndan yayýmlanan Mevlana isimli eserde 14. asýr müelliflerinden Eflâki Ahmed Dede ye istinaden doðumu 30 Eylül 1207 olarak belirlenmiþ olan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmi nin kendi dilinde Þeb-i Arus (vuslat gecesi) olarak tanýmlanan ölümü (Dâr-ý Bekâ ya irtihâli) ise 17 Aralýk 1270 tarihi olarak belirtilmiþtir.

Mevlânâ nýn babasý o zaman kuþaðýnýn okumuþlarý nezdinde Sultanü l Ulemâ diye vasfedilen Bahaeddin Veled, Annesi ise Mâder Sultan diye yâdedilen Mümine Hâtun dur.

13. yüzyýl baþlarýnda Belh te Harzemþahlar hüküm sürmekte idi. Celâleddin Muhammed (Mevlânâgöz kırpma tahminen daha 8-10 yaþlarýnda iken babasý Bahâeddin Veled on binleri bulan müridâný ile varlýðýný kimi kýþkýrtmalarýn da etkisiyle otoritesi için tehlike saymaya baþlayan Sultan Muhammed Tekiþ Harzemþah tarafýndan ailesi ve kimi muhibbanlarý ile Belh ten göç etmek zorunda býrakýlýr.

Göç ün ilk duraðý Niþabur dur. Meþhur sûfî Feridüddin Attar karþýlamýþ ilgi ve iltifatlarda bulunmuþtur. Göç kafilesi Niþabur dan o zaman ki hilâfet makamý olan Baðdat a doðru yola çýkar. Feridüddin Attar ýn bu esnada Subhanallah! Bir derya bir ýrmaðýn peþine takýlmýþ gidiyor diye Mevlânâyý iþaret ettiðinden bahsedilir.

Göç kafilesi Baðdat giriþinde Þahabeddin Suhraverdi tarafýndan karþýlanýr ve Halifeden de iltifat ve taltifler görürler.

Daha sonra Kâbe ve Ravza ya, Hac dan sonra da Kudüs e geçilerek Mescid-ül Aksa ziyaret edilir. Göç kafilesi buradan da Þam, Halep; Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niðde üzerinden yola devam ederek bugünkü adýyla Karaman olan Lârende ye ulaþýr. Burada da iltifatlara mahzar olurlar. Ýskânlarý için teklif edilen saraylar ve köþkleri nazikçe reddederek medreseye yerleþirler.

Bu sýrada yýl 1221 dir ve Mevlânâ Celâleddin 21 yaþlarýnda bir delikanlýdýr. Babasý ile birlikte zamanýn seçkin ulemalarýndan dersler almaktadýr.

Takvimler 1225 yýlýný gösterirken Mevlânâ babasý Bahaeddin Veled in has müridlerinden Lala Þerafeddîni Semerkandî nin kýzý Gevher Hâtun ile evlenir. Bu evlilikten Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi dünyaya gelirler.

1226 yýlýnda annesi Mü mine Hatun u kaybeder Mevlânâ. 1228 yýlýna kadar daha Karaman da ikamet ederler. Bu yýllarda Bahaeddin Veled in Selçuklu sultanlarýndan birinci Alâeddin Keykubat tarafýndan ýsrarla baþkent Konya ya davet edilmesi sonucu Karaman dan ayrýlarak Konya ya göç ederler. Konya ya varýþlarýnda büyük ilgi ve iltifatlara mahzar olurlar. Saray ve konaklarda ikamet ettirilmeleri teklifine Bahâeddin Veled Sen vâr ol sultaným! Yalnýz; sultanlara saray, þeyhlere dergâh, bezirgânlara han, gezginlere kervansaray nasýl gerek ise bizlere de medreseler uygun düþer diyerek Altun Abâ medresesine yerleþirler. 1231 yýlýnda vefat edinceye kadar ilim ve irþat hizmetlerine devam eder.

Mevlânâ Celâleddin kýsa süreli seyahatlerinin dýþýnda artýk hep Konya dadýr. Orada kürsü ve irþad hizmetlerine devam ermektedir.

Mevlânâ nýn mânevî geliþmesi öncelikle babasý Bahâeddin Veled olmak üzere, Seyyid Burhâneddin, Tebrizli Þems, Kuyumcu Selahaddin, Çelebi Hüsâmeddin ve oðlu Sultan Veled ekseninde geliþerek en doruk noktaya ulaþmýþtýr.

Babasý Bahâeddin Veled ilk mürþidi ve terbiyecisidir. Seyyid Burhâneddin o nu þahlandýran mânevî mîmardýr. Tebrizli Þems ise rûhunu ilâhi aþk ile kanatlandýran, yepyeni ufuklar keþfettiren bir kâþif tir Mevlânâ için. Kuymcu Selahaddin ile Çelebi Hüsâmeddin in kemal derecesine ulaþmasýnda o na ayna olduklarý anlatýlýr. Oðlu Sultan Veled in ise Mevlânâ nýn rûhunu en iyi anlayan; düþünce ve hareketlerini þerh ederek o nu daha da anlamlandýran etken bir ruh olduðu vâkýâ dýr Mevlânâ yý maddi ve mânevi çehresi ile anlayabilmek için bu altý önemli dost ile geçen günlerini iyi anlamak kaçýnýlmaz bir ihtiyaçtýr.

Ahmet Kabaklý nýn Mevlânâ isimli eseri dikkatle incelendiðinde Mevlânâ nýn yetiþmesi anlamýnda yukarýda zikredilen altý büyük dost içerisinde babasýnýn çok ayrý bir yeri olduðu kolayca anlaþýlýr. Diðer beþ dostun ise kiminin bilgisi, kiminin irfaný, kiminin çýlgýn cezbesi, kiminin ahengi, sabrý ve sükûnu ile Mevlânâ da toplanýp tecelli ettiðinden bahsettiði görülür. Oðlu Sultan Veled in ise bu coþkun ýrmaklarýn önüne yayýlarak hepsine göl olduðu ihtiþamlý bir kültürü kendinde biriktirdiði, kalýba, nizama koyarak Mevlânâ geleneðinin kapýlarýný açtýðýný anlatýr. Mevlânâ yý dergâhlaþtýran ve devam ettiren oðlu ve torunlarýnýn yardýmý ile Sultan Veled dir. Çünkü bu ilim ve irfan güneþinin ýþýðýný toplayýp muhafaza ederek çaðlara devreden odur.

Bahâeddin Veled in vefatýndan bir yýl sonra Konya ya gelen Tirmizli Seyyid Burhaneddin þöhretli bir derviþtir. Coþkulu oluþundan ve pervâsýzlýðýndan dolayý fahrü l meczûb (meczublarýn öncüsügöz kırpma diye anýlýrdý.

O sýralarda babasýnýn 10.000 den fazla mürid, öðrenci ve dinleyicisi Mevlânâ nýn etrafýnda toplanmýþtý. O ise onlarý ihya edecek gücü kendisinde bulamadýðýný, henüz kendisinin bile irþada muhtaç olduðunu söylüyordu. Ýþte Seyyid Burhâneddin böyle bir dönemde çýkageldi ve yaklaþýk dokuz yýl süreyle Mevlânâ ya mürþitlik yaptý. Mevlânâ da olan ilmi babasýnýn alâmetifarikasý olan hal ilmiyle kaynaþtýrarak Mevlânâ ya yeni bir zenginlik kattý ve Konya dan ayrýlarak Kayseri ye gitti. Seyyid Burhâneddin bir yýl sonra burada vefat etti.

1244 yýlýnda Konya ya Þems-i Perende(uçan þems) diye anýlan Tebrizli Þemseddin çýkageldi. Þems-i Tebrîzi 60 yaþlarýnda dur durak nedir bilmez, sýra dýþý bir bilgedir. Bu sýrada Mevlânâ 44-45 yaþlarýndadýr.

Coþkun, vasata göre uçuk, sýra dýþý bir tasavvuf anlayýþ ve birikimine sahip olan Þems birlikte olduðu süreç içerisinde Mevlânâ da bulunan dînî ilim ve hal ilmini ilâhî aþk ile zenginleþtirerek o nu mânevî muhabbet semâsýnda parlayan bir aþk yýldýzý haline getirecektir.

Sultan Veled, Mevlânâ Þems iliþkisini Kehf Sûresinde ki Hz. Musa ile Hýzýr kýssasýnda anlatýlan iliþkiye kýyas ederek Mevlânâ yý yapýlan sýra dýþý iþlerle akýl karýþýklýðý yaþayan Hz. Musa ya, Þems i ise akýl sýr ermez iþler yaparak hikmet perdeleri aralayan Hýzýr a benzetmektedir.

Bilgin bir kiþiliðe sahip olan Mevlânâ düzenli ve mûtedil bir tasavvuf geleneðine sahiptir. Þems ile olan iliþkisinde Mevlânâ nýn bir anlamda ezberi bozulmuþ, farklý bir iklime geçmiþtir sanki. Genç ve güzel evlatlýðý Kimyâ Hâtun ile evlendirdiði Þems in bütün dobradobr, þaþýrtýcý söz, tavýr düþünce ve görüþlerine aþk ve sabýr ile baðlanmýþtýr. Þems sayesinde ilâhî aþk ile ilmik ilmik dokumuþtur þiirlerini.

Þems 1246 nýn Þubatýnda birdenbire ortadan kaybolur. Mevlânâ yarým kalmýþtýr sanki onun gidiþiyle. Araþtýrmalar sonucu bulur ve geri çaðýrýr Konya ya. 1247 nin Aralýk ayýnda ise âdetâ sýrra kadem basýp bir daha geri dönmemecesine kaybolmuþtur. Kimi rivayetlere göre öldürülüp bir kuyuya atýldýðý da söylenmektedir.

Onun hakkýnda birçok enteresan menkýbeler yer alýr Mevlânâ yý anlatan kitaplarda. Mevlânâ onunla ilgili yakýnlýðýný Bedenimizle ondan uzaðýz ama ikimiz de cansýz, bedensiz tek nûruz. Ey arayan kiþi, ister onu gör, ister beni; ben oyum, o da bendir diye ifade etmektedir

Anlatýlýr ki; Mevlânâ Þems i bir türlü unutamamýþtý. Hüznün ve taþkýnlýðýn rûhunu çepeçevre sardýðý bir günde hedefsiz bir akýþla kuyumcular çarþýsýna girmiþti. Bir dükkânýn önünde takýlýp kaldý. Ýçeriden zarif ve bir þiir týnýsýný andýran çekiç sesleri gelmekteydi, bîgâne kalamadý. Sokak ortasýnda semâ a baþladý. Dükkân sahibi Kuyumcu Selahaddin bunu gördü, çýraklarýna çekiç ahengini bozmamalarýný tembih ederek çýkýp semâa dâhil oldu. Selahaddin yaþlý bir bilge idi, semâ ýn ahengine dayanamadý tam yýkýlacakken Mevlânâ onu kucakladý ve birlikte sohbet köþesine çekildiler. Þems-i Tebrîzi den sonra Kuyumcu Selahaddin in Mevlânâ ya halifelik , ayna oluþ devri böylece baþlamýþ oldu.

Selahaddin ümmî fakat ârif bir kiþi idi ve Mevlânâ nýn muhibbanlarýndandý. Onun hâline, duygu ve düþüncelerine vâkýftý. Telkin gücü yüksek, bakýþý derin, kalbi saf, olgun ve seçkin birisi idi. Mevlânâ onu eskiden beri tanýr severdi.

Mevlânâ nýn Tasavvuf kültüründe var olan dünyada tanrý mazharýnýn (Allah (cc) ýn tecelli ettiði, bir anlamda zâtýnda zâhir olduðu kâmil insanýn) yok olmayacaðýna, bu mazhâriyetin bir velîden bir baþka kutlu insana geçeceðine dâir olan inancý Mevlânâ da çok kuvvetlidir. Mesnevî de ki þiirlerin çoðunda bu vardýr. Ýþte Þems in kayboluþundan sonra ondaki bu ilâhî mazhariyetin Kuyumcu Selahaddin e geçmiþ olduðunu inanmýþ olacak ki; Þems ten doðan boþluðu o nunla doldurmayý dilemiþti. Onu kendisine mânevî ayna (sohbet eri), müridlerine de þeyh olarak uygun bulmuþ, böylece kendisinden on beþ yaþ büyük olan bu zât ile on yýlý aþkýn sürecek olan bir sohbet çaðýný baþlatmýþ oldu.

Hakkýnda anlatýlanlara bakýldýðýnda Kuyumcu Selahaddin in sýradan birisi olmadýðý anlaþýlmaktadýr. 40 yaþlarýnda Konya ya gelip Mevlânâ nýn babadan kalma mürþidi Seyyid Burhâneddin e intisap etmiþ, onun nezdinde hilâfet makâmýna kadar yükselmiþ olan bir zâttýr. Telkin gücü, temkinli oluþu, aðýrbaþlýlýk ve gönül dilindeki zengin yetenekleriyle tebârüz etmiþ birisidir.

Þems in gizli bir fýrtýna gibi esip ürperttiði mânevî iklimine Selahaddin mûnis bir meltem tatlýlýðý ve letâfeti ile dinginliði sunarak zenginleþtirmiþtir Mevlânâ yý.

Çelebi Hüsâmeddin Mevlânâ nýn kendisinden sonra yaþayan sonuncu halîfesidir. Mesnevî nin yazýlmasý hususunda teþvik ve yardýmlarýyla çok önemli bir rol oynamýþtýr.

Kendisinden önce Seyyid Burhaneddin, Þems-i Tebrîzi, Kuyumcu Selahaddin in Mevlânâ ya saðanak, saðanak yaðdýrdýklarý ilim, hikmet, cesaret, keramet, aþk, coþku ve benzeri akýþlarý düzenli bir þekilde yazmak sûretiyle Mesnevî de baraj gibi toplayarak cihan kültürüne engin bir zenginlik olarak akmasýný saðlayacak vesileyi hazýrlayan Hüsâmeddin olmuþtur.

Mevlânâ artýk Þems ve Selahaddin i onda görmeye baþlamýþ, onu þeyh postuna oturtmuþtur. Mesnevî nin 6 ciltte toplanmýþ bulunan 26. 000 beytini Mevlânâ söylemiþ Hüsâmeddin ise büyük bir özveri içerisinde eli ile yazmýþtýr. Ýlk 18 beytin Mevlânâ tarafýndan bizzat yazýldýðý rivâyet edilmektedir.

Mevlânâ yý bütün yönleri ile özümseyen ve bir kültür birikimi olarak insanlýða taþýnmasýnýn yollarýný açan ise duygulu, akýllý ve kemal sahibi olan oðlu Sultan Bahâeddin Veled olmuþtur.

Sultan Veled madde ve mânâ anlamýnda topyekûn kucakladýðý bu derin ve zengin mîrâsý kurduðu tarikat kanalýyla insanlýða aktarmayý baþarmýþtýr. Bunun oðullarý kanalýyla da kalýcý kýlýnmasýnýn temellerini atmayý ihmal etmemiþtir.

Sultan Bahâeddin Veled babasýnýn saðlýðýnda onun adeta sað kolu olmuþ; ona hayranlýðý, gýptasý ve baðlýlýðý bir aþka dönüþmüþ, onun için eserlerinin saðduyu ve saðlam akýl ile koruyucu, gözcü ve yorumculuðunu üstlenmiþtir.

Babasýnýn dört büyük dostu olan Seyyid Burhaneddin, Tebrizli Þems, Kuyumcu Selahaddin ve Çelebi Hüsâmeddin i üstad ve mürþid olarak benimsemiþ, hepsinden faydalanmýþ, onlarý çok iyi anlamýþ, Mevlânâ ile olan münasebetlerini en iyi anlatan kalem olmuþtur.

Mevlânâ nýn mânevî ve maddî geliþiminde çok büyük emekleri olan bu beþ büyük mîmâr ve hâdimin hayatlarýnýn detaylarýna girmek, her birini tüm özellikleri, Mevlânâ ile münasebet ve onun üzerindeki etkilerini izâha kalkýþmak takdir edilmelidir ki ciltler dolusu kitap yazmakla ancak mümkün olacaktýr. Benim burada ki tespitlerim denizden bir damla numûne niteliði taþýmaktadýr.

Büyük bir insan, mürþit, þâir ve gönül eri olan Mevlânâ yaþadýðý dönem Konya sýnýn kutbu ve kalbi olmayý baþarmýþ bir sultandýr. Bu öyle bir hüsn-ü kabuldür ki; bu gün olduðu gibi; etrafýnda sarayýndan halkýna, Müslüman ýndan Hýristiyan ýna ve Mûsevî sine, erkeðinden kadýnýna kadar uzanan geniþ bir yelpazede coþkun hayran kitlesi oluþmuþtu.

Etrafýnda sayýsýz müftüler, hafýzlar, sazý ve sesi güzel sanatkâr kiþiler, hatta ressamlar bile yer almýþtýr. Tasavvuf alanýnda ki birçok ezberi bozan böylesi geniþ bir yelpazeli katýlým tasavvufa farklý açýlardan bakanlar nezdinde hayret ve þaþkýnlýk yaratýyor, Mevlânâ nýn bozulduðu sonucuna varýyorlardý.

Mevlânâ nýn çevre tablosunda, bir baþka ifadeyle muhibbanlar ordusunda Selçuklu Sultaný 6. Rükneddin Kýlýçaslan ýn hanýmýndan tutun, soylu ve halk tabakasýndan çok sayýda kadýn da yerini almýþ, onun meclisinde bulunmuþ, Mevlânâ yý misafir edebilmek için evlerinde Semâ meclisleri düzenlemiþlerdir. Toplumun gönlünü eðlendiren cinsinden birçok günahkâr kadýn bile Mevlânâ nýn meclislerine katýlarak mânen arýnmanýn yollarýný aramýþ, sonuç olarak birçoðu asil ev kadýnlarý ve hatta veliyyeler makamýna ulaþmýþlardýr.

Daha önceleri onu anlamakta zorluk çeken, ona adeta sapýtmýþ diyenler de zamanla onu anlamaya baþlamýþ ve ona evvelce yaklaþmayanlar etrafýnda halkalanmaya baþlamýþlardýr. Öyle ki; zamanýn önemli sofileri dahi onun etrafýnda yer almaya, onu zamanýn Bayezid i, Cüneyd i ve hatta onlarýn da efendisi saymaya kadar iletmiþlerdir onunla ilgili geliþen muhabbetlerini.

Etrafýnda böylesi bir muhabbet ve saygý yumaðý oluþturan Mevlânâ dolaþarak, konuþarak, yazarak, semâ ederek ve en önemlisi de severek yaþamýþ, Kur an ve Hadis âlemine çok farklý ve taptaze yorumlar getirmiþ, böylece insanlarý tenvir etmeyi baþarmýþtýr.

Bir güneþ gibi gönülleri ýþýtmýþ ve ýsýtmýþtýr. Böylesi bir muhabbet iklimi tüm insanlar için olduðu gibi Mevlânâ için de kaçýnýlmaz bir vâkýâ olan mevt i hicranlý bir firakýn rahmi haline getirmiþtir sevenleri için. 17 Aralýk 1273 te kendi ifadesi ile Þeb-i Âruz (vuslat, kavuþma gecesi) olan Hakk ka yürüyüþü gerçekleþtiðinde yürekleri müthiþ bir ýstýrap kasýrgasý kuþatmýþtýr. Öyle ki; herkes sanki Güneþ bir daha doðmayacak, Bahar gelmeyecek, hayat duracak zannedecek kadar teessüre kapýlmýþlardýr.

O nun Dâr-ý Bekâ ya irtihâli ile Saray, Medrese, Dergâh, Çarþý çevreleri, köylüler, fakirler, zenginler hattâ Mûsevî ve Hýristiyanlar dâhi amansýz bir hüzün yaðmurunda sýrýlsýklam olmuþlardýr.

Cenâze töreni küçük bir kýyamet provasý gibi olmuþtur âdetâ. Mevlânâ nýn vasiyetine raðmen Sadreddin Konevî teessür ve firkatinden dolayý cenaze namazýný kýldýramamýþ bu görevi Kadý Serâceddin yerine getirmiþtir.

Mevlânâ Ýslam ve Tasavvufu birbirinden ayýrmamýþ, gönül dünyasýnda vecd içinde kendi varlýðý ile Rabbin kudretini kaynaþtýrýp bir aþk ikliminde O nda kaybolarak kendisini bulurken diðer yandan; engin Ýslâmî bilgisi ve keskin mantýðý ile de her türlü fitne ve gafillikleri haykýrmaktan kaçýnmamýþtýr.

Kerâmet taslayýcý, halký istismar edici sahte þeyhleri hicveden nice beyitleri vardýr. Bir yerde onlara hepsi dünyaya bir þeyhlik lafý atmýþ, kendisini Beyazýd yerine koymuþtur. Kendi kendine yola girmiþ ve (sonunda) kendine ulaþmýþtýr diyerek dikkat çeker onlar hakkýnda.

Ýbâdeti ve müritliði; düþünmeden, akl etmeden, kayýtsýz þartsýz teslimiyet zanneden mukallitlere de demediðini býrakmaz, adeta yakalarýndan tutarak silkeler onlarý. taklit, her iyiliðin âfetidir, (taklitçi) köhne sözleri belleyip nakleder, yanan yüreði yoktur (mukallidin) diyerek ifþa eder onlarý.

Takvâ adýna toplumdan uzaklaþarak uzlete çekilmek te reddettiði þeyler arasýndadýr Mevlânâ nýn. Ona göre uzlet bir nevi miskinliktir ve Müslüman miskin olamaz. Hep toplumla iç içe ve hayatýn içinde kalarak, mücadele ederek takva sahibi olunmalýdýr. Nefsi körleterek takva arayýþý doðru deðildir. Kendi fýtrî gerçekliðinin üstünü kapatarak, onu inkâra kalkýþarak deðil bilakis onu aktif dönem ve ortamlarýnda maruf imkânlarla besleyerek, harama olan meylini kýrmak suretiyle yenmek ve aþmakla, yani nefsinin hakkýný vermekle ulaþýlýr gerçek takvâya.

Ýslam da ruhbanlýk olmadýðýný da telkin ederek; ...Peygamber (as) Müslümanlýkta Ruhban (paspaslýk) yoktur buyurdu, kendine gel, kendini hadým etme çünkü korunmak ve temiz kalmak þehvetin zýddýdýr ve o varken mücadele bir anlam taþýr. Þehvetin olmazsa ondan kaçýnma emrine uymanýn da sebebi yoktur, hevesin yoksa sabrýn mânâsý da yoktur diyerek ifade eder Ruhbanlýðýn fýtrata aykýrýlýðýný ve anlamsýzlýðýný.

Ona göre gerçek âlem Allah týr. O, lâ mekândýr. Sýnýrsýz ve ebedîdir. Kusursuz, ayýpsýz ve ölümsüzdür. Her þeyin özü Allah týr. O nun iradesi ve Nehvâ sý ile hayat bulmuþtur varlýklar. Bu dünya sadece O na kýyasla ve sadece O nun tezâhürü olarak var sayýlýr. Çünkü sýnýrlýdýr, ayýplýdýr ve fânîdir. Ebedî olanýn varlýðýnýn yanýnda fânî nin varlýðý bir gölgeden ibarettir. Ârif, âgâh, sýr ve hikmet bilen kiþinin maksadý bu fânî dünyadan kurtulup Allah (CC) ýn zâtýnda yok olmaktýr. Böyle bir durum ise akýl ve kýyas yolu ile deðil gönül ve aþk yolu ile mümkün olur. Aþk öyle bir hakikattir ki; onu örtmek mümkün deðildir. Onu örtmek ateþi yün ve pamuk içinde gizlemektir. Ne kadar örtersen o kadar alev alýr ve eseri ortaya çýkar. Gerçi akýl bu yokluk âleminin kandilidir ama görünmeyen, ancak kavranabilen hakiki âleme varýþta, mistik varlýðýn sýrlarýna ulaþmada akýl deðersiz ve yetersizdir. O alanlara aþksýz ulaþýlmasý mümkün deðildir.

Mevlânâ ya göre insan hem Allah (cc) ý seven (âþýk), hem de Allah ýn sevgilisi (mâþuktur). O eþref-i mahlûkattýr. Bunun içindir ki Mevlânâ nýn meclislerinde Müslümanlarýn dýþýndaki insanlar da geniþ anlamda yer bulurdu. O, Vettîni sûresindeki -insaný en güzel þekilde yarattýk- âyetini oku! Ey dost, en deðerli inci can dýr buyurur. Ona göre insan rûhu ilâhî atmosferden, lâ mekândan ayrýlmýþtýr. Sanki kamýþlýktan koparýldýðý için durmadan inleyen, dert yanan ve herkesi aðlatan bir ney gibidir. Bunu dinle neyden ki þikâyet ediyor. Ayrýlýklarý hikâye ediyor diye dillendirir Mesnevî de.

Mevlânâ ahlâkýn temeline baþkasýný sevmeyi oturtur adeta. Bunu mum bile hem yanar, hem sýcak gözyaþý döker ve bu suretle karanlýklarý yýrtýp etrafý aydýnlatýrken, Hakk ýn emrini almýþ ve eþyayý kullanma hakkýna sahip kýlýnmýþ insanýn etrafa faydalý olmaktan sakýnmasý revâ mýdýr. Bu insanýn insanlýðýna sýðar mý buyurarak bu duruma iþaret eder. Ve buyurur ki; Ey oðul! Kayýtlar baðýný kes, azad ol, benlik zindanýndan kurtulmadýkça, bu sahtelikten sýyrýlmadýkça Hakk senin dostun olmaz

Mevlânâ bir mürþittir, bir mânevî önderdir, aydýnlarýn ve halkýn güvenilir öðütçüsü, eðiticisi, saray, dergâh, medrese ve çarþýyý arkasýna takmýþ, her din ve mezhepten olanlara ýþýk tutmuþ bir Allah eri dir.

Mevlânâ nýn bütün dünyasý tasavvufta, tasavvuf ise Allah (cc) ta, dolayýsýyla da Hz. Peygamber Muhammed Mustafa (sav) da, yâni Ýslam da toplanýr. O kendince geliþtirdiði Allah (cc) etrafýnda meftunca bir dönüþü simgeleyen semâ ýnda kendini bulurken, yine inancý gereði olarak çaðýnda yaþayan ve gelecek zamanlarda yaþayacak olan insanlarýn dünyevi ve uhrevi müþküllerine de kafa yorar. Onlarýn günlük meselelerini halleden, onlarýn sorularýna ve meselelerine pratik cevaplar veren, öneriler sunan fikirleri ve öðütleri ile de hayatýn tâ içindedir.

O, inancý gereði etkinlik olarak sosyal hayattan hiç kopmamýþtýr. Mânevi önderlik vasfýný koruyarak halkýn her durumda içinde ve onlarla hemhâl olur. Yine kendi ilmî ve mânevi etkinliðini ve saygýnlýðýný hiçbir þekilde rencide ettirmeden devletin en üst kademelerinde yer alan insanlarýn yaptýklarý ile de yakýndan ilgilenir. Balýðýn baþtan kokmamasý için onlara, dikkat edin! Padiþah ona derler ki; padiþahlýðý kendisinden olsun, hazinelerden, ordulardan deðil. Bir sofranýn etrafýnda yüz tane adam oturur, yer fakat baþ olmak isteyen iki adam dünyaya sýðmaz Padiþahlar saltanatýna ortak olur korkusuyla kardeþini, babasýný bile öldürür vb. nasihat ve tavsiyelerde bulunmayý da ihmal etmez.

Adalet mefhumu da Mevlânâ nýn gündeminden hiç düþmeyen unsurlardandýr. Çünkü Ýslam adalet dinidir. Kadý rahmettir, savaþýaglaçatýþmayýgöz kırpma bitirir. O, kýyametteki adalet denizinden bir katredir. buyurarak, adalet mekanizmasýnýn insan ve toplum huzuru için ne kadar önemli olduðunu vurgular.

Emek, çalýþma ve tevekkül hususunda söylediði þu sözler ne kadar önemlidir. Kul ol da yeryüzünde at gibi hür yürü. Cenâze gibi kimsenin sýrtýna binme. Tanrý nimetine küfranda bulunan ister ki herkes kendisini yüklensin de mezara ölü götürür gibi hayat boyu sýrtýnda taþýsýn. Halkýn boynuna binme ki ayaklarýna nikris illeti gelmesin. Yükünü yalnýz kendine yükle Hepiniz elinizin emeðiyle kazanýn, yeyin, her müridimiz iþ yapsýnlar, ticaretle uðraþsýnlar, hatiplik etsinler, bunu yapmayanlar beþ para etmezler

Mevlânâ ilmi meyveli aðaca, denize (âb-ý hayata) kimi zaman güneþe, kimi zaman buluta benzetirken kimi zaman da þerli kiþilerin elindeki ilmin eþkýyanýn elinde ki kýlýç gibi tehlikeli olabileceðine dikkat çeker. Ýlim sahibi insanlarýn idareci kesimiyle iliþkilerine çok dikkat etmelerini de tavsiye eder ki; onlarýn hükümranlýk hýrslarýna ve taþkýn emellerine alet etmesinler ilimlerini.

Mevlânâ; semâ meclisleri saray çevresinden, zengin ve saygýn zümrelerle birlikte ayný zamanda halktan da hanýmlarla dolup taþan, onlarla iliþkisini tamamen insânî, mânevî ve rûhî manada kurarak geliþtiren ilk, belki de tek þeyh ve mutasavvýftýr. 13. asrýn baþlarýnda böylesi bir uygulama Konya için olduðu kadar bütün bir dünya için de þaþkýnlýkla izlenen bir uygulamadýr. Ahmet Kabaklý Mevlânâ isimli eserinde Böylesi bir uygulama Mevlânâ nýn inancýnýn temelindeki erkek, kadýn, renk, sýnýf, mezhep farký gözetilmeksizin bütün insanlarý sevmek, insanýn içinde taþýdýðý gönlün Tanrý mazharý olmak gibi büyük bir mazhariyete nail olduðuna inanmaktaki samimiyetinin sonucudur tespitinde bulunur.

Mesnevisinde Tanrý kadýný erkeklere munis (yakýn, dost) olarak yarattý. Âdem nasýl olur da Havva dan ayrýlabilir? Kiþi yiðitlikte Zaloðlu Rüstem bile olsa, Hamza dan bile ileri geçse, yine de hükmetme hususunda karýsýnýn esiridir (etkisinden kurtulamaz). Sözlerinin doðruluk ve etkisinden tüm âlemin sarhoþ olduðu Muhammed (as) bile (Hz.Âiþe (rah) ya) Kellîminî yâ Humeyrâ (benimle konuþ ey beyaz kadýn) derdi, tespitinde bulunarak kadýn ve muhabbetinin erkeðin hayatýndaki önemine dikkat çekmektedir. Ayrýca Peygamber buyurdu ki;

kadýnlar akýllý kiþilere gönül sahiplerine (ehli dil olanlara) fazlasý ile galip olurlar. Fakat cahiller kadýnlara galebe ederler çünkü onlar sert ve kaba muameleli olurlar. Onlarda acýma, lütfetme, sevme azdýr. Çünkü tabiatlarýnda hayvânî duygular baskýn durumdadýr. Sevgi ve acýma insanlýk vasfýdýr, hiddet ve ölçüsüz þehvetse hayvanlýk vasfýdýr.
Onu anlatmak çok zor gerçekten. Koskoca bir okyanusu bir damlada tarif etmek nasýl mümkün olur ki. Mevlânâ yý gereðince anlamak, hayatýný ve fikirlerini kavramak da yine bir o kadar müþkül olsa gerek. Belki bir damak tatlandýrmasý anlamýnda onun hayatýndan tadýmlýk aktarýmlarla yetinmek zorunda olduðumun farkýna varýyor insan, çaresiz olarak.

Mevlânâ beslenme kaynaðý Ýslâm ýn özü olduðuna inandýðýmýz bir deryâdýr. O deryâdan tâ kýyamete kadar nasiplenenler olabileceði gibi, sýrt dönenler hatta surat asanlar da olacaktýr tabi olarak. Nefislerin özünde olaný Allah (cc) tan baþkasý hakikatiyle bilemez. Her konuda olduðu gibi bu konuda da yüreðimizdeki hüsn-i zan ile O na sýðýnýrýz vesselam
Gönderen: 17.01.2010 - 09:55
Bu Mesaji Bildir   Muhtazaf üyenin diger mesajlarini ara Muhtazaf üyenin Profiline bak Muhtazaf üyeye özel mesaj gönder Muhtazaf üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 692 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
ilkser (43), gorkem yildiz (37), akky (39), HAKAN KÜCÜK (51), feride orhan (56), ME10 (47), MDMETIN (39), deniz-19 (37), avni kamzeli (43), asteroit (49), erdem (), Webcam_M (54), sel14tr (44), icalim (53), ilyas.fr (46), maneviyat (46), Ý.TEKGÜL (55), vgozukara (42), EMRULLAH (39), artvinli (59), emineyzc (48), looder (56), Cheetah (34), Keje (43), sahmeran28 (50), meto54 (63), selmani fahrisi (40), alonewolf (47), ibocan2 (42), chocuq87_54 (37), KaRaGoZLuM (41)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.58421 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.