fluvoxamine generique rhinocortgenerique kaletra generique stromectol ivermectine aldactone aldara aldipin alendron alesse aleve alges x algifor allegra allergodil allo 300 tablinen allo basan allopur altace alutan alzar amanol amaryl amilo basan amilorid comp amiloride hct amiodar amlo eco amlopin amlovasc amoxi basan amoxi cophar amoxi mepha amoxil amoximex anafranil sr anafranil antabus antabuse antalgit antamex antisacer antra antramups anvitoff apcalis oral jelly
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » TARİH / SİYASET / EKONOMİ » OSMANLI TARİHİ ve MEDENİYYETİ » Osmanlı tarihinde adaletin yeri

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
Osmanlı tarihinde adaletin yeri
1686 Mesaj -


Adalet ve hukuk…

Osmanlý Devleti, kuruluþ aþamasýndan itibaren dört elle bu kavramlara sarýldý ve bu kavramlarý baþ tacý etti…

Baþ tacý ettiði ölçüde de geliþti, zenginleþti, güçlendi.

Gücünü adaletle dengelediði için de zulme kaymadý. Adaletle dengelenmeyen güç hýzla zulme kayar. Serseri mayýna dönüþen bugünkü Amerika, bu tespitimizi doðruluyor.

Geçmiþimizde zaman zaman elbette hukuk dýþýna çýkan yöneticiler de olmuþtur, ancak bu çok nadirdir. Genel olarak Osmanlý yönetimi, hukukun üstünlüðü prensibine sadýk, adalete içtenlikle baðlý bir yönetimdi. Tüm asýrlara hakim olan ruh, bir hadis-i þerifte buyrulan ruhtur: “Bir saat adaletle hükmetmek, altmýþ sene nafile ibadetten daha hayýrlýdýr.”

Hz. Ömer iþte buna dayanarak “Adalet mülkün temelidir” demiþ, bunlara dayanan Þeyh Edebali (Osman Gazi’nin maneviyat önderi) ise “Her þey insan için” idrakini öne çýkaran veciz prensibini devletin temel taþý yapmýþtýr: “Oðul Osman, insaný yaþat ki, devlet yaþasýn!”

Osmanlý Devleti’nin baþarý kaynaðý bu temeller üzerine inþa edilmesidir.



Hukuk önünde eþitlik ilkesi

Bir gün Osman Bey’in huzuruna bir adam çýktý. Devrin en iyi iþ gören pazarlarýndan Karacahisar Pazarý’nýn vergi gelirlerini büyük para karþýlýðýnda kendisine satmasýný teklif etti. Osman Bey þaþýrmýþtý:

“Bu ne demektir?” diye sordu.

“Pazara mal getiren ahâliden bir miktar akçe alýnýr, bu tahsilatý ben yapayým, size de peþin para vereyim” cevabýný alýnca, yerinden fýrladý.

“Ahâlinin pazara getirdiði mal senin midir ki, ondan ücret alasýn? Bu nasýl tekliftir?”

“Ama Beyim, beyliðin akçeye ihtiyacý var.”

Adama kapýyý gösterdi: “Zulümle âbâd olan akýbet berbat olur. Benim beyliðimin böyle uygunsuz gelirlere ihtiyacý yok!”

Her halde Osman Bey’in modern iktisat ilminden haberi olamazdý. Ancak devletlerin halka fazla vergi yükü yüklemekle deðil, daha az vergi sayesinde zenginleþeceðini, ileri görüþlülüðü ve ferâseti sayesinde biliyordu. Bir miktar vergi almak mecburiyetinde kaldýðý zaman bile, þimdiki gibi, pazara mal getiren herkesten bunu almak yoluna gitmemiþ; vergi için pazara getirilen malýn satýlmasýný þart koþmuþtu. Malýný satan da bunu seve seve ödüyor, bu yüzden Karacahisar Pazarý her ýrktan, her dinden tüccarla dolup taþýyordu.

Ýþte bu sýrada, Karacahisar Pazarý’nda, Germiyan beyliðinden bir Müslüman tüccarla, bir Hýristiyan alýcý arasýnda ihtilâf çýktý. Devlet müesseseleri henüz oluþmadýðý için konu Osman Gazi’ye yansýdý. Osman Gazi, taraflarý dinledikten sonra, Hýristiyanýn lehine karar verdi. Bunu garip karþýlayanlara, “Hýristiyan olmanýn her konuda haksýz olma anlamýna gelmediðini” söyledi ve Hz. Ömer’in, “Adalet mülkün temelidir” sözünü hatýrlattý.



Mahkemeden kovulan padiþah

Osmanzade Taib’in Hadikat-üs Selatin isimli eserinde anlatýlan, Yýldýrým Bayezid dönemine iliþkin ilginç bir hikâye var.

1300’lü yýllar…

Osmanlý tahtýnda genç padiþah Yýldýrým Bayezid oturuyor...

Emir Sultan merhum ise, tekmil Osmanlý Devleti'nin “Müftiil enam”ý, yani Yüksek Mahkeme Baþkaný.

Bir davada Padiþahýn mahkemeye gelip þahitlik etmesi gerekiyor.

Padiþah geliyor. Þahitlik edeceðini söylüyor. Fakat Emir Sultan merhum, þu gerekçeyle Yýldýrým Bayezid’in þahitliðini reddediyor. Ýmparatorluk Türkçesiyle diyor ki:

“Terk-i cemaat eyledüðün þuyu’ bulmaðýlen, þahadetün caiz deðildür."

Ýmparatorluk Türkçesini cumhuriyet Türkçesine çevirelim:

“Namazlarýný cemaatle kýlmadýðýn söylendiðinden (aksini ispatlayana kadar) þahitliðini kabul etmiyorum.”

Buna karþýlýk Padiþah’ýn tavrý, okul kitaplarýmýzda, ya da yukarýda adýný andýðým kitapta iddia edildiði gibi, “Urun kellesini” tarzýnda deðil, çünkü o da adalete inanýyor. Eksikliði gidermek için de hemen tedbir alýyor: “Hünkâr, saray-ý hümayunlarý piþgâhýnda bir camii þerif bina idüb evkaat-ý hamsede cemaate müdavemet buyurdular.”

Yani, Yýldýrým Padiþah, sarayýnýn bahçesinde bir cami yaptýrmýþ (bugünkü Yýldýrým Bayezid Camii) ve beþ vakit namazýný bu camide cemaatle kýlmaya baþlamýþ.

Böylece adalet tecelli etmiþ.



“Vezaret kemalat ile kaimdir”

Fatih Sultan Mehmed, Mahmut Paþa’yý vezir-i âzamlýktan (baþbakanlýk) uzaklaþtýrýr.

Bir süre sonra tekrar ayný makama getirince, Mahmud Paþa dayanamaz, Padiþahýn affýna sýðýnarak, sebebini sorar.

Padiþahýn cevabý ibret vericidir:

“Arnavutluk’ta Nasuh Bey’in ahaliye zulüm ve gadr ittüðün duyduk. Eðer bundan haberin yoð ise, memalik ef’alinden (memlekette olup bitenlerden) gaflettesün (habersizsin) dimektür. Haberin var da def’i yolun tutmamýþ isen, (haberdar olduðun halde tedbir almamýþsan) zulme rýza ittün sayýlur. Ne gaflet, ne de zulüm ile vezarette muvaffak olunamaz. Vezir olana kemâl (olgunluk-beceriklilik) lâzýmdýr. Vezarette kemalât olmazsa umran ve imâret de olmaz. Seni anýn içün azlettuk. Lâkin senden elyak vezir bulamadýðumuzdan tekrar nasb eyledük.”

“Vezarette kemalât”, bugün de þiddetle özlediðimiz hasletlerden deðil mi?



Fatih Sultan Mehmed’le Rum mimar Ýpsilanti Efendi’nin duruþmasý

Ayný çizgide yürüyen padiþahlarýn ayný ölçüyü yönetim tarzý yaptýklarýna tarih þahittir. Biz yalnýzca birkaç örnek zikretmekle yetineceðiz.

Rivayet olunur ki, Fatih Sultan Mehmed, adýný taþýyan camiin inþaatýnda kullanýlacak mermer sütunlarý kestiren Rum mimarlardan Ýpsilanti Efendi’ye kýzýp elini kestirir.

Bunun üzerine Ýpsilanti Efendi, ilk Ýstanbul Kadýsý Sarý Hýzýr Çelebi’ye baþvurur. Haksýzlýða uðradýðýný belirtip, hakkýnýn Padiþah’tan alýnmasýný ister.

Kadý, Padiþah’ý çaðýrtýr. Padiþah girdiðinde Ýpsilanti Efendi dâvâcý makamýnda ayakta durmaktadýr. Padiþah “maznun” minderine baðdaþ kurmak üzereyken, Kadý Efendi kükrer:

“Begüm, hasmýnla mürafaai þer’ olunacaksýn, (beyim, davacý ile hukuk önünde yüzleþeceksin) ayaða kalk!”

Padiþah kalkar. Kendisini savunmasý istenince hata ettiðini belirtir. Kadý Efendi “Kýsasa kýsas” hükmünü verir: Hüküm gereðince Padiþahýn da eli kesilecektir.

Dinleyenler dehþetten ve hayretten dona kalmýþlardýr. Padiþah boyun bükmüþ, hükme rýza göstermiþtir. Durum o kadar alýþýlmýþýn dýþýndadýr ki, Ýpsilanti Efendi’nin eli, ayaðý titremeye baþlamýþtýr. Aklý baþýna gelir gibi olunca kendisini Padiþahýn ayaklarýna atar.

“Dâvâmdan vazgeçtim. Ýslâm adâletinin büyüklüðü karþýsýnda küçüldüm. Böyle bir cihangirin elini kestirip kýyamete kadar lânetlenmeyi göze alamam.”

Fatih’in eli kesilmekten kurtulur. Ama tazminat ödemeye mahkûm olur. Kestirdiði elin diyetini þahsî gelirinden öder. Ayrýca bir de ev verir.

Mahkeme sona erip herkes çýktýktan sonra, Padiþah, Kadýya döner:

“Bak a Hýzýr Çelebi, bu padiþahtýr deyu iltimas eyleseydin, þer’i þerife mugayýr hüküm verseydin þu kýlýçla baþýný koparýrdým.”

Kadý Hýzýr Çelebi minderini kaldýrýr, minderin altýnda duran demir topuzu Padiþaha gösterir:

“Siz de padiþahlýðýnýza maðruren hükmü tanýmasaydýnýz billahi bu topuzla baþýnýzý ezerdim.” (Bu vukuat “Evliya Çelebi Seyahatnâmesi”nin Millet Kütüphanesindeki Emiri koleksiyonunda bulunan yazma nüshanýn birinci cildinin 36. sayfasýnda detaylý biçimde, ayrýca Abdurrahman Adil’in “Hâdisat-ý Hukukiyye” isimli eserinin 1923’te yayýnlanan 12. cüzünün 185-186. sayfalarýnda özet olarak mevcuttur)

Ýkinci örnek yine Fatih’den: Macar milli kahramaný Jan Hunyad’ýn (Hunyadi-Janos), Sýrbistan’ý iþgal edip bütün Ortodoks kiliselerini yýkacaðýný söylemesi üzerine büyük bir korkuya kapýlan Sýrplý yöneticiler Fatih Sultan Mehmed’e bir heyet gönderdiler. Heyet, Fatih’e þu teklifte bulundu:

“Hunyad bizi ve inancýmýzý yok etmek istiyor, lütfen ülkemizi siz feth edin, bizi Hunyad’ýn zulmünden kurtarýn.”

Fatih “Tamam” dedi. Ancak heyetin içinde az da olsa bir endiþe kalmýþtý. Heyet Baþkaný bunu Padiþah’a açtý: “Gerçi adaletinizden ve müsamahanýzdan eminiz, ancak kiliselerimizi yýkmayacaðýnýzý aðzýnýzdan duyarsak, daha mutlu döneceðiz.”

Fatih Sultan Mehmed, þu mealde cümlelerle Sýrp önderleri rahatlattý:

“Ýnþallah Sýrbistan’a hakim olduðumuzda, camiler yaptýracaðýz, ancak kiliselerinize dokunmayacaðýz. Siz nerede bir cami görürseniz yanýna kilise yaptýrabilirsiniz. Hatta duvarýný bitiþtirebilirsiniz de... Bizim dinimiz iþte böyle bir dindir.” (Ý. Hami Daniþmend, Tarihi Hakikatler, c. 1, s.501-502, Ýstanbul 1979, Tercüman Yayýnlarýgöz kırpma



Kanuni ve Hüsrev Paþa

Kanuni dönemi Osmanlý…

Hüsrev Paþa, Mýsýr Beylerbeyi’dir. Mýsýr Eyaleti’nin vergilerini toplayýp Ýstanbul'a gönderir. O yýl gelen verginin geçen yýllardan daha fazla olduðunu gören Padiþah, Mýsýr’a hemen müfettiþler gönderir:

“Bakýn ki, bu paralar ahaliye baský yapýlarak mý toplanmýþtýr?” (Maliye Bakaný Kemal Unakýtan’ýn kulaklarý çýnlasýn)

Müfettiþler Mýsýr’a gidip aylarca araþtýrýr, soruþtururlar; nihayet vergi artýþýnýn zorlamayla deðil, yeni sulama kanallarýnýn açýlmasý sonucu sulanan arazinin fazla ürün vermesiyle saðlandýðýna kani olurlar ve kanaatlerini Padiþah’a arz ederler.

Buna raðmen Kanuni, Mýsýr’dan gelen vergi fazlasýný yol, liman, sulama kanalý inþaatlarýnda kullanýlmak üzere Mýsýr’a iade eder. Hassas yüreði buna raðmen tatmin olmamýþ olacak ki, Hüsrev Paþa’yý Mýsýr Beylerbeyliði görevinden alýr, yerine Hadîm (hizmetkâr anlamýnda) Süleyman Paþa’yý tayin eder.

Nasýl bir adalet anlayýþý ise, zulmün kendisi deðil, sadece ihtimali bile beylerbeyi deðiþtirtmiþtir.



“Haram yiyen harami olur”

Tarihçi Aþýk Paþazade anlatýlýyor…

Sultan Ýkinci Murad’a, artan savaþ masraflarýný karþýlamak üzere, âcil para lâzým olmuþ. Çandarlý Halil Paþa’yý huzuruna çaðýrtmýþ. Varlýklý büyük bir aileden gelen Çandarlý’nýn elinde büyükçe bir meblâð olduðunu biliyormuþ. Borç istemiþ.

“Sefer masarifati içün akçe gerektür, vadesi geldükte iade etmek þartýyla bir miktar akçe viresun.” (Savaþa para lazým, belirli bir vade ile senden ödünç para istiyorum)

Çandarlý Halil Paþa: “Tedarük içün biraz mühlet lâzým, kangi miktar virebileceksem bugün, yarun arz iderum.” (Parayý toparlamak için biraz zaman lâzým, toparlar toparlamaz gelir verebileceðim kadarýný veririm)

Fazlullah Paþa, Padiþah’ýn borç istediði haberini nasýlsa duymuþ. Duyar duymaz da huzura koþmuþ: “Kul kýsmýndan borç alýnmaz!” diye âdeta çýkýþmýþ Padiþah’a, “Þevketlü Hünkârým, padiþahlar borç almazlar.”

“Lâzým oldukta baþkaca çare kalýr mi ki, vezirum?”

“Padiþahlara hazine gerektür Hünkârým! Müsaade buyrulursa size hazine toplayalum.”

Sultan Ýkinci Murad sakin sakin sormuþ: “Nasýl toplayacaksun ey benum vezirum?”

Fazlullah Paþa cevap vermiþ: “Ahali (halk) sayenüzde zengincedur, mallarý-mülkleri çokçadur. Bir yolunu bulup ellerunden almak münasiptur. Böylece hazine tedariki yapmýþ oluruz. Leþker gazadan geru kalmaz.” (Halk zenginleþti, bir þekilde servetlerini ellerinden alýp devlete geçirelim)

Sultan Ýkinci Murad öfkeyle yerinden fýrlamýþ:

“Bre Fazlullah!..” diye gürlemiþ, “Bu nasýl söz söylemektur? Bilmez misun kim bizum mülkümüzde üç helâl lokma var: Bunlardan birincisi madenlerumuzdur, ikincisi vergilerdur, üçüncüsü harp ganimetleridur. Bizum leþkerumuz gaziler leþkeridur kim kursaklaruna haram lokma girmez. Þol padiþah kim leþkerine haram lokma yedurur, ol leþker harami olur. Haraminin sebati yoktur. Bir küçük zorluk gördükte firara kadem basar. Biz leþkerumuze haram lokma yedurmezuz. Söyledüklerun duymaz olam.” (Öyle þey olmaz! Devletin helal geliri madenler, vergiler, bir de fethedilen bölgelerden elde edilen zenginliklerdir. Bunlarýn dýþýndaki gelir helal olmaz. Bizim ordumuz gaziler ordusudur, ordumuza asla haram lokma yedirmeyiz. Çünkü haram yiyen ordu haramî, yani eþkiya olur. Eþkiya yüreksizdir. Zorluk görür görmez kaçar. Sözlerini duymamýþ olayým)

Ýþte böyle: Osmanlý Padiþahý ile vatandaþý, ayný duyarlýlýk içinde hayatýn “helal” ile çerçevelenmesine dikkat ederlerdi. “Haram yiyen haramî olur” anlayýþýyla “Haram”a yaklaþmazlardý. Belki bu yüzden hayatlarýnda kriz olmaz, darlýk olmaz, geçim sýkýntýsý olmazdý.



Önce hukuk ve adalet

Fransýz gezgini ve yazarý A. L. Castellan diyor ki:

“Teb’asýnýn hayatýna, namus ve haysiyetine, malýyla mülküne hâkim sayýlan padiþahýn iradesi Kur’an hükümlerinden, þeriat ulemasýnýn kararlarýndan veyahut Þeyhülislâmýn fetvalarýndan üstün deðildir.” (Moeurs, usages, costumes, des Othomans et abrégé de leur historie 1812, c.3, s. 14-15)

Bu ifadeler Osmanlý adaletinin yabancýlar tarafýndan da tescilidir.

Þimdi de M. Porter’i dinleyelim: “Kur’an hükümleri zulüm ve istibdada karþý çok kuvvetli bir engeldir. “

“Savaþ, ya da barýþla Osmanlý hakimiyetine giren Hýristiyan milletlerin mallarý ve mülkleri güven altýna girer. Padiþah, Hýristiyan ahalinin haklarýnýn da muhafýzlýðýný yapmak zorundadýr. Bu durumda keyfi bir istibdat manzarasý görmeye imkân yoktur.”

“Osmanlýlarda insan en deðerli varlýktýr. Çünkü Kur’an böyle diyor. Bu durumda insana baský ve þiddet uygulanabilir mi?” [Ýngiliz yazar Th. Thornton, 1807)

A. Ubicini’ yi dinleyelim:

“Bütün Osmanlýlar içinde hayat þartlarýnýn eþitsizliðinden þikayet edebilecek yegane insan padiþahtýr. Ayný zamanda hem herkesten üstün, hem herkesten aþaðý bir vaziyette bulunan padiþah istediði gibi bir evlilik yapma yetkisinden bile mahrumdur.” (S. 122)

Eski Romanya baþbakanlarýndan meþhur tarihçi Iorga, onbeþinci asýrdan on dokuzuncu asra kadar Osmanlý Devleti’ni gezen seyyahlarýn hatýralarýný deðerlendirdikten sonra dürüst bir tarihçi vicdanýyla þu hükmü veriyor:

Tarihçi Chalcondyle yazýyor: “Osmanlý ülkesinin hiç bir tarafýnda halktan üstün sayýlabilecek beylerle asilzâdelerden oluþmuþ hiç bir yüksek tabaka, yahut soylular sýnýfý yoktur.” (Histoire générale des Turc, Paris, 1662)

“Osmanlý memleketini gezerken, bütün insanlarýn eþit olduðunu ilân eden Ýslâm kanununun dürüstçe uygulanýþý karþýsýnda derin düþüncelere daldým.” (James Baker, Turkey in Europe, Londra, 1877)

Ýþte bu yüzden hukuk ve adaleti konu olarak seçen organizasyonlara çok ihtiyacýmýz var. Ýstanbul Ýlim ve Kültür Vakfý’nýn adalete iliþkin organizasyonu bu yüzden önemlidir. Bize ayna tutuyor.

Nereden nereye geldiðimiz hususunda hayrete düþmemek mümkün deðil.


Yavuz Bahadýroðlu

Moral Dünyasý Dergisi

Gönderen: 28.07.2008 - 15:55
Bu Mesaji Bildir   KaLBeNuR üyenin diger mesajlarini ara KaLBeNuR üyenin Profiline bak KaLBeNuR üyeye özel mesaj gönder KaLBeNuR üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 802 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
karaali70 (54), Mücahit58 (42), firdevs_91 (33), harman76 (48), gul2 (47), özgür3 (35), songokou (42), nuri72 (52), aysun saglam (46), dalin (39), caglar_1988 (36), emine_yilmaz (45), elif19 (37), morcali (63), enderim23 (46), aga2 (61), hüzünlü gurbet (46), yeþil (42), 1yavuz (53), suvari_ (41), gazeteci1985 (39), adem03 (45), azzat (60), huemeyra41 (32), Kursad_ist (46), ruhan_ruhani (41), eskalibo (50), neofatih (39), yuuusuf (43), yunuscelik (46)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.57894 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.