generique plaquenil fluvoxamine stromectol hydroxychloroquine lopinavir ritonavir lamotrine lamprene lanoxin lansoprax largactil lasix leponex levaquin levitra oral jelly levitra professional levitra soft levitra super force levitra lexapro lidocaton lignospan lioresal lipanthyl lipitor lisitril comp lisitril lisopril plus lisopril litarex lithiofor lithobid lodoz lopid lopimed lopresor lopressor lora allergie lorado loratine lotemax lovelle loxazol loxitane lozol sr lozol lur
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » İBRET TABLOLARI » EVLÂT KATİLİ BİR BABANIN İTİRAFLARI

önceki konu   diğer konu
5 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
enes21 su an offline enes21  
EVLÂT KATİLİ BİR BABANIN İTİRAFLARI
11 Mesaj -
EVLÂT KATÝLÝ BÝR BABANIN ÝTÝRAFLARI

Sakýn! Bu, senin hikâyen olmasýn.

Bir evlât katiliyim ben. Ýþlediðim cinâyetin farkýna yeni varan bir sarhoþluk içinde, et-kemik yýðýný ruhsuz bir ceset karþýsýnda avazým çýktýðý kadar baðýrýyorum: "Yavrum, seni ben öldürdüm; Affet beni evlâdým!.."


Aman Allah'ým, evlât katili olmak! Ne fecî þey yâ Rabbî! Katil olmak, hem de çok sevdiði, doðunca dünyalarýn kendisinin olduðu, yiyeceðinden kesip yedirdiði, yetiþmesi için her þeyini seferber ettiði evlâdýnýn, öz çocuðunun katili olmak...


Nasýl mý oldu bu iþ? Anlatmaya çalýþayým: Efendim, aslýnda çok farklý þey deðildi yaptýklarým. Anlayacaðýnýz, uydum kalabalýða, el ne yapýyorsa ben de onu yaptým; ne bir fazla ne bir eksik. Ele baktým, onlar ne yapýyorsa ben de yaptým, doðru yoldan öyle saptým. Nereden bilebilirdim iþin sonunun böyle fecî bir cinâyetle noktalanacaðýný? Ne bileyim herkesin bal dediði, benim de câhil olduðum için kanýp öyle zannettiðim þeyin aslýnda zehir olduðunu? Kendi ellerimle yavaþ yavaþ çocuðuma o zehirden içirdim. Sonra, bir de baktým ki tümüyle zehirlenmiþ çocuðum.


"Çocuðun sað, ölmedi ki, nereden çýkarýyorsun bunlarý?" mý diyorsunuz? Þu zibidi mi, þu ruhsuz zavallý mý, þu canlý cenâze mi, þu hayat süren leþ mi benim çocuðum? Hayýr, hayýr yanýlýyorsunuz! Çoktan öldü, daha doðrusu öldürüldü benim çocuðum. Hem de katillerden biri ve en büyüðü benim, ben! Evet, asacak mýsýnýz, kesecek misiniz, her cezaya hazýrým; bu evlât ölü, ben de katilim. Daha onun ölü olduðunu hâlâ anlayamýyorsanýz -ki dün ben de farkýnda deðildim- öyleyse... Evet, evet, öyleyse siz de evlât katili ve benim de suç ortaðýmsýnýz.

Ýlk câhiliyye asrýnda çocuklarýný diri diri topraða gömüyormuþ câhil Araplar. Sizi bilmem, ama artýk ben ayýplayamýyorum onlarý. Çünkü yeni yeni anladým kendi yaptýðýmýn daha fecî olduðunu. Onlar, çocuklarýnýn sadece maddesini öldürüyormuþ; bense mânâsýný öldürdüm. Onlar, çocuklarýnýn üç-beþ günlük dünya hayatlarýný yok ediyorlarmýþ; bense âhiretlerini mahvettim. Onlar, sadece kýz çocuklarýný öldürüyorlarmýþ; bense kýz-erkek hepsini öldürdüm. Gerçek katillik, asýl barbarlýk câhiliyye Araplarýnýn yaptýðý gibi deðil; benim yaptýðým gibi olur. Onlar, çocuklarýný günahsýz yaþta öldürerek, onlarý cehennemlik olmaktan farkýnda olmadan kurtarýyorlarmýþ. Çocuklar için gerçek ölüm deðil; kurtuluþmuþ bu. Bense kendi ellerimle ateþe ittim onlarý, hem de bu dünyanýn basit ateþine deðil, cehenneme sürükledim, oraya ellerimle attým onlarý... Çocuklarým da þimdi beni oraya çekiyorlar, bana kendi yanlarýnda yer ayýrmýþlar, dâvetiye üstüne dâvetiye gönderiyorlar. Bilmem bu çaðrýyý geri çevirebilecek miyim?


Evlâdým! Senin terbiyenin, daha senin anneni seçmekle baþladýðýný, bülûð yaþýna kadar tümüyle, ondan sonra da tavsiyelerle, yetiþmen için bütün sorumluluðun bana ait olduðunu nereden bilebilirdim o zamanlar. Beni câhil býrakanlar, Ýslâm'dan habersiz yetiþtirenler, hele hele anneni daha bir câhil býrakanlar, gâvur gibi yaþamamýz için çabalayanlar da benim kadar suçlu deðil mi? Ama, esas suçlu yine de benim, ben! Affet beni evlâdým... Sana ilk kelime olarak ALLAH demesini öðretmeliymiþim. Yeni yeni öðrendim bunu. Gerçi sýk sýk duyardým sana helâl lokma yedirmenin þart olduðunu. Ama nereden, nasýl, ne kadar helâl bulacaktým? Düzen buydu, mutlaka helâla haram da karýþýyordu. Eh ben de tümüyle dikkat edemezdim; zâten kim ediyordu?



Ýþimden baþýmý kaþýyamýyordum, eþim de baþýndan savmaya bakýyordu. Saðolsun (yok, sözün geliþi dedim, "yok olsun!"göz kırpma bizim yerimize çocukla ilgilenenler oluyordu: Sokakta birçok fesat, evde televizyon denen âlet, çocuðu avutuyordu. Sonradan anladým ki, avutmuyor, eðitiyor, öðütüyordu. Aðaç yaþken eðilirdi. Benim körpe fidaným da yaþken her yana yamuluyor, küfrün her boyasýyla boyanýyordu, hem de hayat boyu çýkmayacak boyayla. Artýk; inancý, fikirleri, düþünce ve davranýþlarýyla, her þeyiyle müslüman çocuðuna hiç benzemiyordu. Bir gâvurun çocuðuyla yan yana konulsa, benimkinin müslüman olduðunu, diðerinden farklý bulunduðunu nesiyle isbat edeceklerdi? Mümkün deðildi mü'min olanýný ayýrdetmek. Beþ bilinmeyenli denklem uðraþýlarak çözülebilirdi, ama bu sorunun altýndan kalkmak her babayiðidin, hatta Pentium 4 PC'nin harcý deðildi. Halbuki her temel esasta çok farklý bir inancý, yaþayýþý ve ahlâký olacaktý; böyle istiyordu Mevlâ. En güzel boya Allah'ýn boyasýydý. Boyacýlar da çocuk babasý, sonra çocuðun hocasýydý, böyle olmalýydý.



Ben bunlarý o zamanlar hiç görmüyor, düþünmüyor, çaresini aramýyor deðildim. Çevremde namazlý niyazlý insanlar çocuðunun dini için, ne yapýyorsa, ben de onu yapmaya karar verdim. Ben din bakýmýndan câhil sayýlýrdým. Anasý ise ooo, zýr câhil. Kendimiz ne öðretecektik çocuða? Hocaya gönderdim yaz tatilleri, bazen de hafta sonlarý Pazar günleri. Çocuk hocadan þikâyetçiydi, önemsemedim þikâyetlerini. Ama niye çocuk, öðretmeninden hiç þikâyetçi olmadýðý halde, hocadan hiç hoþlanmýyordu. Kafama takýlýyordu bu. Çocuðun dediðine bakýlýrsa hoca pek bir þey öðretmiyor, bir sürü çocuðu ancak zorla susturuyor, çok da dövüyormuþ... Olsun, yine de gidecekti çocuk hocaya. Çünkü evlâdým dinini iyi bilsin istiyordum. Nereden bilebilirdim o zamanlar dinin üç-beþ gün hocaya gitmekle öðrenilmeyeceðini. Ben hocaya yardýmcý olmadan, düzen her kurumuyla, çevre de her yönüyle hocanýn vermek istediklerini bozup tam tersini her türlü zengin imkânlarýyla vermeyi terk etmeden mümkün müydü çocuða dinini gerçekten öðretmek, öðrendiði dini yaþatmak? O zamanlar bilemezdim bunlarý.

O zamanlar biliyordum çocuðun nasýl dindar olacaðýný, dinini nasýl öðreneceðini: Hocaya/câmiye arada sýrada gönderirsem iþ tamamdý. O öðretirdi nasýl olsa çocuða dinini. Çocuk böylece otuz iki farzý ezberleyecek, Kur'an'ý hatim edecekti. Namaz kýlmasýný da öðrenince, eh ne kaldý geriye, iþ tamamdý. Ben böylece vazifemi yapmýþ olurdum. Allah bana "çocuðunu niye okutmadýn?" demez, kurtulurdum. Mes'ûliyetten kurtulmak(!) için çok gayret ederek, zorla da olsa, çocuðu hocaya gönderdim. Bazen kaytarýp kaytarmadýðýný takip edemedim, ama baþkasýndan daha çok uðraþarak, çocuðun oyunundan, eðlencesinden kýsarak câmiye gitmesine çalýþtým. Bir gün olsun, çocuk ne okuyor, hocanýn þikâyeti var mý, merak ederek sorup kontrol etmedim, ama yýllarca tatilleri hep gönderdim. Veee sonunda, zorla da olsa, unutup unutup tekrar elife dönse de hatim ettirdim. Otuz iki farzý da su gibi sayacak þekilde kerataya ezberlettim. Ehh, artýk görevimi yapmýþ olmanýn mutluluðu vardý bende. Çocuk dinini de öðrenmiþ, benden sorumluluk da gitmiþti. O zaman bana göre din bundan ibâret, çocuðu yetiþtirmek için bunlar gerekti. Bunlarý da senelerce uðraþtan sonra halletmiþtim. Çok sonralarý anlayacaktým ki, bunlar, vicdanýmdaki din yarasýný pansumana yarayan fantezilerden ibaretti. Hiç yoktan iyiydi ama çocuðumu Ýslâmlaþtýrmaya, fýtratýný korumaya, keferenin istediði ve þekillendirdiði yapýyý kökten deðiþtirip çocuðun hayatýný yönlendirerek âhiretini kurtarmaya kâfi gelmekten öyle uzaktý ki... Ve benim sorumluluðumu gidermekten...



Çocuðuma hatim ettirdiðim halde, hayret! Benim de ara-sýra hatýrlatmama raðmen çocuk hiç namaz kýlmýyordu. "Oðlum, hiç olmazsa Cuma'ya git, Cuma akþamlarý dedelerine Kur’an oku!" Nerdeee? Peki, “ben günahkârým, çocuðum arkamdan Kur’an okusun, ben de onun yüzünden kurtulayým” diye -aslýnda kendim için- okutmuþtum onu, þimdi hiç Kur’an okumadýðýna göre, ben ölünce arkamdan, herhalde elinden düþürmediði romanlarý okuyacaktý. Öðrendiði halde Kur’an okumuyor, nasýl kýlýnacaðýný bildiði halde namaza yaklaþmýyordu. Ne yapsam nâfile! (Gerçi, söz aramýzda, fazla da bir þey yap(a)mýyordum ya...) Yavaþ yavaþ delikanlý olmaya baþlýyordu, ama cennetle müjdelenen gence, Peygamberimiz'in ashâbýna, hatta sýradan bir ümmetine, Ýslâm tipine hiç benzer yaný yoktu bizim delikanlýnýn. Kýzým da baþýný zorla kapatýyor, ben olmadýðým veya zorlamadýðým zaman biliyordum ki baþýný hiç örtmüyordu. Senelerce alýþtýrmýþ olacaklar, körpe fidanýmý iyice bükmüþ olacaklar, sevdirmiþ olacaklardý benim yerine çocuða yön verenler. Bu ortamý ben hazýrlamýþ, ben vekiller tutmuþtum. "Her doðan çocuk Ýslâm fýtratý üzere doðar. Sonra ana-babasý onu gâvurlaþtýrýr." Buna yakýndý hadis meâli. Çocuðun gâvurlaþmasýndan, önce ana-baba sorumluydu. Evet suç benimdi; affet beni Allah’ým!



Bir tavuk kadar bile olamadým. Allah'ýn emânetine onun kadar bile sahip çýkamadým. Bir tavuk, yavru civcivine zarar verecek bir düþman, yavrusunu (çgöz kırpmaalmaya kalksa, hayatýný tehlikeye atarak, atýlýrdý düþmanýnýn üstüne. Ölümü göze alýrdý da vermezdi yavrusunu hiçbirine. Bense, yapamadým bu kadarýný bile. Hiçbir hayvanýn yapamayacaðý vahþîliði yaptým. Çocuðumu düþmanýn önüne kendim attým.



Bir hýrsýzlýk olayý ile karþý karþýya idim. Hem de en sevdiðim dünya nimeti olan yavrumu çalmýþlardý. Kimler mi? Hýrsýzlarýn kiminin adýný bile anamýyorum, çevre deyip geçeyim; okullar, sokaklar, kanallar, gazeteler, kitaplar, partiler, topçular, popçular... Evet, hem de göz göre göre çalmýþlardý çocuðumu, herkes seyirciydi sadece. Sessiz çýðlýðýmla ciðerlerimi yýrtarcasýna baðýrýyorum: “Geri verin çocuðumu! Geri verin çocuðumun dinini, imanýný, ahlâkýný. Geri verin onun ruhundan, gönlünden kopararak çaldýklarýnýzý. Geri verin namazýný, niyazýný. Geri verin! Geri verin!...” Ama nâfile. Siz vermek isteniz bile veremezsiniz ki! Çocuk istemiyor geri vermenizi. Babasýndan (daha önemlisi Rabbindan) koparýlan çocuðum hýrsýzlarla iþbirliði içinde, onlarýn safýný seçmiþ... Aman Allah'ým, benim elimde cennetin yollarýný öðrenmesi ve o yola koyulmasý için bana emânet olarak verilen yavrum, cehenneme doðru son sürat gitmekten o kadar memnun ki...


Çalmýþlardý çocuðumu. Çalarken bahane de bulmuþlar, minareyi çalanlarýn kýlýf hazýrladýðý gibi kýlýf da uydurmuþlardý: Güya beni ve çocuðumu düþündükleri için, çocuðumu kurtarmak, yetiþtirmek içindi bu yapýlanlar. "Býrakýn benim çocuðumu, kurtulmasýný istemiyorum ben!" diye ortalýðý birbirine katmak geliyor içimden. Çocuðun, insanýn âhiretini mahvetmenin, esas kurtuluþunu engellemenin adý olmuþ kurtarmak, yetiþtirmek, eðitmek. Çalmýþlardý çocuðumu ve onun yerine baþka birini: "Al, senin çocuðun bu!" diyerek, zibidi bir genci teslim etmiþlerdi bana, daha doðrusu beni teslim etmiþlerdi ona. Ama, hayýr, bin defa hayýr! Bu deðildi benim çocuðum. Hiç bana, dedesine benzer yaný yoktu bunun. Müslüman çocuðu olamazdý bu, Peygamberime benzeyen hiçbir tarafý yoktu bu yabancýnýn. Benim çocuðum deðildi bu. Ölmüþtü benim çocuðum.



Vatan dediðin bir toprak parçasý; evlât ise topraðýn gülü; o yüzden vatanla ilgili meþhur beyti þöyle deðiþtirebiliriz: "Sahipsiz nesillerin çalýnmasý haktýr; Sen sahip çýkarsan bu çocuklar çalýnmayacaktýr!" Ben sahip çýkmadýðým içindi bütün bunlar. Çalmýþlardý çocuðumu. Kimlerin çaldýðýný öðrenmiþ, hýrsýzý da yakalamýþtým. Ama, “yakaladým” hýrsýzý derken, aslýnda benim yakam hýrsýzýn elindeydi, asýl o beni býrakmýyordu. Ne? Beni de mi çalmýþlar? Biriktirdiðim üç-beþ kuruþumu çalsalar, oturduðum evimi beni kandýrarak elimden alsalar, her tarafý velveleye verir, ciyak ciyak baðýrýr feryad ü figan ederdim. Çocuðumu çaldýlar, bunlarý bile yapamadým. Demek beni de çalmýþlar çalanlar ki, sesimi bile çýkaramadým. Çalýnan çocuðumu geri vermediler, veremezlerdi tabii. Çünkü ölmüþtü artýk o. Öldürmüþlerdi onu. Ama katillerden biri, hatta en büyüðü bendim: Ben öldürdüm onu, ben, ben, ben... Hem de Firavun'un erkek çocuklarýný doðramasýndan daha fecî bir þekilde öldürdüm. Modern bir þekilde, incitmeden, nâzikçe; ama bu idamlarýn en vahþîcesiydi. Çaðdaþ câhiliyye döneminin yöntemiyle.



Çocuklarýn et ve kemiklerinden çok kýymetli olan dinini, imanýný, hayâ ve iffetlerini, nâmus ve faziletlerini, âhiretlerini, topyekün onlarý insan yapan her þeylerini öldürmüþtüm. Bu cinâyetin en büyük suç ortaðý benim, ben! Ben yardým etmeseydim, ben râzý olmasaydým dönemezdi bu zulüm çarklarý. Gerekirse cesedim bile durdurmaya yeterdi onlarý. Ölümüm bile iþe yarardý. Direnmeliydim sonuna kadar. Kâfir babasý olmaktansa, hatta onun yüzünden küfre yaklaþmaktansa, büyük sýkýntýlar çekmem, ölmem elbet daha iyiydi. Benim gibi korkak babalar, büyük zulümlerin suç ortaðý babalar yüzünden deðil miydi bunca cinâyetler?



Doðduðunda kulaðýna ezan okunmuþ, Allahu Ekber denmiþti. Öldüðünde yine "En büyük sadece Allah'týr, O her þeyden daha büyük ve daha önemlidir" denilecek, arkasýnda namaza durulacaktý. Ama doðumla ölüm arasýndaki tüm hayatý ezan ve Allah kelimesinden, bu mânâlardan çok uzaktý. Ben bir baba olarak, sadece doðarken mi, þimdiki gibi ceset haline geldikten sonra mý, ölünce mi hatýrlatacaktým çocuðuma Allah'tan baþka büyük olmadýðýný, diðerlerinin deðer olmadýðýný? Baþkalarý baþkalarýnýn büyüklüðünü deðerini anlatmýþlardý Allah'ýn büyüklüðü yerine ona; ben de dolaylý da olsa yardýmcý olmuþtum buna. Artýk þimdi o, ezandan, namazdan deðil; castýk-custuk seslerinden zevk alýyor. Allah'ýn karþýsýnda eðilmeyen vücudu tâðutlar, cývýk kýzlar karþýsýnda eðiliyordu. Þimdi artýk, çocuðumun taparcasýna sevdikleri artistler, þarkýcýlar, futbolcular, biraz da kýzlardý. Ýlâhlarýn kurbanýydý benim yavrum. Benim ellerimle kaný akýtýlmýþ, sahte tanrýlarýn önüne atýlmýþtý. Esas suçlu bendim, ben, ben!



Affet beni evlâdým! Gerçi sen, þimdi henüz beni suçlamýyorsun ki affedesin. Ama yarýn... Ahzâb sûresinin 66-68. âyetleri aklýma geliyor sýk sýk. Özellikle geceleri, devamlý senin suçlamalarýn, yakama yapýþýp hesap sormalarýnla sýçrayýp uyanýyorum. Þöyle buyuruyordu o âyetlerde Cenâb-ý Hak, senin gibi mazlum kurbanlarýn fecî durumunu anlatýrken: "O gün yüzleri ateþ içinde kaynayýp çevrilirken: 'Vah bize! Keþke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e itaat etseydik!' diyecekler. Yine þöyle diyecekler: 'Ey Rabbimýz! Doðrusu biz, efendilerimize, beylerimize ve büyüklerimize (ana-babamýza ve diðer büyüklerimize) itaat ettik de onlar bizi dalâlete (yanlýþ ve sapýk yola) götürdüler. Ey Rabbimýz! Onlara azâbýn iki katýný ver. Ve onlarý büyük bir lânet ile lânetle (rahmetinden uzaklaþtýr)." Bu âyetlerin meallerini öðrendim, bir de tefsirlere baksam, âhiretteki o acýklý sahneyi düþünerek iyice kahrolacaðým. Ama dünyada kahrolmak belki benim kurtuluþum, âhiret cezam için keffâretim olacak.


Hele yataða girip gözlerimi yumayým, hemen bir tablo çýkýyor karþýma: Çocuklarým yakama yapýþmýþ beni cehenneme doðru sürüklüyorlar. "Esas suçlu bu!" diye zebânîlere beni gösteriyorlar. Lânetlerin en büyüðünü yapýyor, kendi çektikleri azâbýn iki mislini çekmem için Allah’a yalvarýyorlar. Kýzamýyorum onlara. "Dünyada ben sizin için ne fedâkârlýklar yaptým, þimdi niye bana böyle davranýyorsunuz? Býrakýn yakamý, ben size ne yaptým?" diyemiyorum. Çünkü çok þeyler yaptým, çok þeylerini yýktým, mahvettim biliyorum. Esas suçlu ben olmasam, Cenâb-ý Hak onlarýn bu davranýþlarýný anlatýp beni ikaz etmezdi zaten. Evet, esas suçlu benim, ben! Affet beni evlâdým. Sen affetmezsen, Cenâb-ý Hak da herhalde affetmeyecek. Senin affetmen de dilinle deðil; imana ve sâlih amele dönüþünle olacak. Affet beni evlâdým! Seni yarýnýn bile haram ve þirklerinden koruyacak köklü bir iman vermeliydim. Böyle tavsiye ediyordu Hz. Ali. Fakat sen bugünlere bile dayanamadýn. Ne ektim ki onu biçeyim, ne verdim ki iman nâmýna, küfre ve haramlara silâh adýna; bugün senden ne bekleyeyim?



Senin istikbâlin için câhillerin mektep ve sokaðýna, iþ tezgâhlarýna, gazete ve televizyonuna seni teslim etmiþtim. Ýnan, senin istikbâlini düþündüðüm içindi bunlar. Halbuki yeni yeni anlýyorum ki, istikbâl gelecek demekti. Gelecek de âhiret ve âkýbetti, dönüþ Allah'a idi. Senin geleceðini, âhiretini düþünseydim, senin deðerlerini parçalayacak olan canavarlarýn önüne seni atar mýydým? Âhiretini üç-beþ kuruþa satar mýydým? "Otuz iki farzý öðrettim, Kur'an'ý hatim ettirdim" diyerek yan gelip yatar mýydým? Sonra da "vah benim yavrum!" deyip ortalýðý velveleye katar mýydým? Seni cehenneme ellerimle atar mýydým? Söyleyin, çocuðumun istikbâlini gerçekten düþünseydim, bütün bunlarý yapar mýydým?



"Hepiniz çobansýnýz. Hepiniz güttüðünüz sürüden mes'ulsünüz." Böyle buyuruyordu o sözlerin en güzelini, en doðrusunu konuþan. Çobanlýk yapabilmiþ miydim? Allah'ýn yasakladýðý, sýnýr koyduðu hudûdu aþarken o ekin tarlasýndan çýkarabildim mi onu? Yoksa ben mi o yasak yerlerde otlattým çocuðumu? En azýndan göz yummadým mý o yasak ekinlerde otlamasýna? Öyleyse güttüðüm sürünün deðil; suç benim gibi çobanýndý. Kabahatin çoðu evlâdýn deðil; babanýndý.



En kýymetli varlýðýma, Allah'ýn emânetine ne yaptým? Emânete ihânet etmeden koruyabilmek için emâneti iyi tanýmak ve nasýl korunacaðýný bilmek þarttýr. Emâneti niçin vermiþti esas sahibi? Hâin olmamak için nasýl koruyacaktým, onu öðretmemiþ miydi âlemlerin Rabbi? Târifesi yok muydu bunun? Öyleyse emânete ihânet eden hâin damgasý yemeyi hak eden bendim, ben, ben! Enfâl sûresi 27-28. âyetlerde öyle denmiyor muydu? "Ey mü'minler! Allah'a ve Peygamber'e hâinlik etmeyin. Bile bile aranýzdaki emânetlere de hâinlik etmeyin. Bilin ki, mallarýnýz ve evlâtlarýnýz ancak bir fitnedir (sizi günaha sokmaya sebep olabilecek sýnavdýr). Allah yanýnda ise büyük mükâfat vardýr." Teðâbün sûresinin 14 ve 15. âyetleri ise þu mealdeydi: "Ey iman edenler! Zevcelerinizle evlâtlarýnýzdan bir kýsmý (sizi ibâdetten alýkoymak, emirlerinize uymamak sûretiyle) size (bir nevîgöz kırpma düþmandýr. O halde onlardan sakýnýn (kötülüklerinden emin olmayýn). Mutlaka mallarýnýz ve çocuklarýnýz (sizin için) bir fitnedir (belâ ve imtihandýr; çünkü sizi birtakým günahlara sokabilirler). Allah ise, büyük sevap O'nun katýndadýr."



Affet beni evlâdým! Okuduðun kitaplarý, gazeteleri, konuþtuðun arkadaþlarýný, sana terbiye ve eðitim verenleri, seyrettiðin filmleri, oynadýðýn oyunlarý... kontrol altýnda tutamadým; gerektiðinde ambargo koyamadým. Kalbine ve kafana gireceklere gümrüksüz gel geç dercesine tavrýmla, bahçedeki korkuluk kadar bile olamadým. Bütün bunlarý benim yerime ve benden daha güzel yapacak Allah korkusunu, ihsan bilincini, tevhid þuurunu gönlüne yerleþtiremedim. Gecemi gündüzüme katýp, seni "nasýl müslümanca yetiþtirebilirim?" diye planlar, programlar yapamadým. Dinim seni nasýl yetiþtirmemi emrediyor, öðrenip uygulayamadým. Ben suçluyum Rabbim, Affet beni Allah'ým!



Bir zamanlar bana karþý yeterince hürmetli ve saygýlý davranmýyor, emirlerimi yapmýyorsun diye kýzýyordum sana. Þimdi ise o kýzdýðýma kýzýyorum yavrum. Öyle görmüþtük biz çocukluk ve gençliðimizde: Zerre kusur etmezdik saygý ve hürmette atalarýmýza, hatta yaþça büyük herkese. Ben de bir zamanlar senden bunu bekliyordum. Çok önemliydi o demler, çocuðumun beni sayýp hürmet etmesi. Þimdi kýzarak gülüyorum bu halime. Allah'a saygýsýz olan, O'nun emirlerini çiðneyen, Kur'an'ýn hükümlerini umursamayan çocuk bana saygý gösterse ne olurdu? Allah'a saygý mý, bana saygý mý, hangisi daha önemliydi? Bir çeþit ilâhlýk taslamýþ oluyordum o zamanlar. Allah'a saygýdan çok kendime hürmet istiyordum. Ölçü bendim, önce kendime istiyordum itaati ve saygýyý. Önce benim sözüm tutulacak, emirlerim yerine getirilecekti. Allah'ýn emirlerinin tutulup tutulmamasý benim için o günler önemli deðil; benimki önemliydi. Þimdi kýzarak gülüyorum bu halime; ben neydim ki Allah'ýn yanýnda, zerre bile olabilir miydim? Ben neydim ve neyim ki, Yaratan'a isyan ederken çocuk, ben kendimi düþünüp bana itaat ve saygý isteyeceðim?



Ana-babanýn veya baþka bir beþerin koyduðu kurallara karþý gelenler isyankâr olur, anarþist kabul edilir de, Allah'ýn kanunlarýna boyun eðmeyen, her þeyiyle isyan edip baþ kaldýrana anarþist ve isyankâr denmez de ne denirdi? Esas anarþist ve isyankâr, benim namaz kýlmayan oðlumla, Ýslâmî örtüye bürünmeyen kýzýmdý. Anarþiyi Batýlý ve bâtýl rejimler üretiyordu, ama gençleri kurban eden bu rejimleri besleyen, anarþist yapanlara fýrsat veren biraz da bendim, ben. Anarþist babasýyým ben! Zehirli yýlanlarý iyice besleyip büyüttükten sonra sokaða salýveren insan, yýlandan daha suçlu, daha zararlý deðil miydi? Kendi elleriyle yýlanýn zehirlerini takviye eden, ettiren terbiyeci, hele benim gibi tedbir de al(a)mamýþ ise, kendisi de zehirlenip ölecekti. Keþke büyüttüðüm yýlan, zehriyle sadece bana zarar verip beni öldürseydi de dâvâma saldýrmasaydý, toplumu ifsâd etmeseydi!



Pek önemsemiyordum eskiden evlât terbiyesini. Birkaç beylik lâfla oluverecek zannediyordum: "Oðlum namaz kýl, kýzým baþýný ört!" Niçin kýlacaklardý namazý, baþýný niye örtecekti kýzým? Öðretmiyor, öðretemiyordum. Öncelikle Allah'ýn her þeyden fazla sevilip emirlerine itaat edilmeye lâyýk biricik Rabbimýz olduðunu, emirlerinin hikmetini, dünyâ ve âhiret saâdetine eriþtireceðini... Þimdiki gençler öyle bir toplum içinde yaþýyorlar ki, namaza, örtüye giden yollar tümüyle týkalý. Kolay mýydý bu devirde gencin namaz kýlmasý, ahlâklý-iffetli olmasý, baþýný örtmesi? Köklü, çok saðlam bir iman olmadan mümkün müydü bunlar? Gerçek iman olmadan sâlih amel olmayacak, tevhidî imanýn adýný ise düzen irticâ koyacak, toplum da bu zokayý yutacak... Her þeyin baþý imandý. Motor olmadan veya motora enerji konmadan araba çalýþabilir miydi? Ýnsanýn motoru da kalbi idi; Kalbin ihtiyacý da iman. Kalp motoru, iman enerjisi olmadan elbette çalýþamazdý. Kalp bütün vücuda kan pompalayacak güçte olmalýydý. Ýman da her uzvu sâlih bir þekilde harekete geçirecek yeterlilikte/saðlamlýkta olmalýydý. Ýman olmadan ya da yeterliliði bulunmadan hareket/amel/ahlâk beklenebilir miydi? "Kalp saðlam olursa bütün vücut saðlam olur" diyordu Allah'ýn Rasûlü. Kalbi/imaný saðlamlaþtýrmalýydý her þeyden önce.



Sonralarý anladým, iþin hiç de kolay olmadýðýný. Yaptýklarýmýn kendimi avutmak, içimden gelen duygularý, vicdanýmý bastýrmak olduðunu; çocuða hatim ettirmekle iþin bitmediðini, belki baþladýðýný. Çocuðum yedi yaþýna girince namaz ve örtüyle emredecek, emrimi yerine getirtmek için bir komutan edâsý takýnacak; on yaþlarýna geldiklerinde artýk namaz ve tesettürün karþýsýndaki tüm iç ve dýþ engelleri kaldýracak, her nasýlsa bunlarý hâlâ yapmazlarsa, onlarý hafifçe dövecektim; Böyle emrediyordu Yüce Peygamberim. Namaz ve örtü prototipti, bir baþ örnekti. Diðer Ýslâmî emirler için de terbiye yolu bu idi. Yapmýþ mýydým bütün bunlarý? Ýslâm'ý yaþamaya engel olacak kültürel, siyasal, sosyal, psikolojik tüm baský ve engelleri ortadan kaldýrmýþ mýydým? Ona müslümanca yaþayabileceði bir çevre hazýrlamýþ mýydým? Hayýr! Öyleyse esas suçlu bendim, ben!



Biri bana materyalist deseydi, kýzardým eskiden. Ama þimdi, eski hayatýma kendim bu sýfatý takýyorum. Maddeci olmasaydým, çocuklarýmýn evvelâ rýzýklarýný mý düþünürdüm, yoksa müslümanca yetiþmelerini mi? Ancak bir maddeperest yapabilirdi benim yaptýklarýmý. Yorgun argýn, posam çýkmýþ vaziyette, dilim bir karýþ dýþarýda iþten eve dönüyordum. Çocuklarla meþgul olacak zaman bile bulamýyordum (gerçi, söz aramýzda; televizyona, kahveye yer yer vakit bulabiliyordum). “Bu kadar çalýþtýðým, sadece çocuklarým için” diye teselli buluyor, çocuklarýmý düþündüðümü sanýyor, kendimi kandýrýyordum. Çocuklarýn midesini düþündüðüm kadar dinlerini düþünseydim, en az karýnlarý kadar ruhlarýný doyurmanýn babanýn esas görevi olduðunu hesap etseydim, herhalde sekiz saat de onlarýn dinleriyle uðraþýrdým; sekiz saat rýzýklarý için çalýþtýðým gibi. Ama, dedim ya materyalistmiþim, maddeye tapýyormuþum o zaman.


Çocuk, çocukluk yapýp elini ateþe atsa, sobayý ellemeye kalksa elbette engellerdim; ille de yanmak istese de kendi haline býrakmaz, müsâade etmez, gerekirse, yanmasýn diye, þefkatle tokatlardým onu. Çünkü o, neyi yapýnca, nasýl davranýnca yanacaðýný bilemezdi. Biraz büyüyünce, yine çocukluðun daniskasýný yaparken, cehennem ateþine elini uzatýp, çevresinin teþviki ve kendi arzusuyla kendini ebedî alevlerin içine atarken seyirci kalmam, hatta bu yanma olayýna yardýmcý olmam neyle izah edilebilirdi? Evlâdýmý sevseydim, ama Allah için ve gerçek sevgiyle sevseydim, onun cehenneme doðru yuvarlanmasýna seyirci kalmaz, göz yummazdým. Demek ki sevmiyormuþum seni; affet yavrum beni!


Sahibi bulunduðum bir sýðýr, bir koyun eve akþam birkaç saat gelmeyince, merak eder, aramaya çýkardým onu. Evlâdým akþam eve geç geldiðinde bu kadar bile merak etmemiþtim. Koyunumu bir canavar, bir kurt yemesin diye araþtýrýp tedbir alýyordum da, evlâdýmý nice kurtlar ve canavar tehdit ederken boþ veriyor, hatta bazý kurtlarýn eline kendim teslim ediyordum. Kuzuyu kurttan çoban korur, ya çoban kurt olursa o sürünün hali ne olur? Bunu düþünmüyordum. Hem kurtlarý kendi sürüme saldýrtýyor, onlara fýrsat veriyor, hem de güya çobanlýk yapýyordum!.. Aslýnda çocuðun pek suçu yoktu. O taklit etti yanlýþlarýmla beni, benim vekillerimi. O örnek aldý; kanallarda seyrettiði artistlerin, þarkýcýlarýn, futbolcularýn hayatýný. Kýzým, yýldýz diye göklere çýkartýlan þýfrýntýlarýn kýyafetini, modasýný, dansýný. Çocuk su gibi renksiz ve temiz geliyordu hayata. Hangi kaba koyarsan onun rengini ve þeklini alýyordu. Bendim, o suyu kirleten, o suyu çirkin boyalý pis bir kaba koyan. Oðlum! Sana peygamberini ve ashâbýný tanýtýp sevdiremedim; topçularý ve popçularý sevdirdiðim kadar. On tane ashâbýn adýný sayamazdýn ama, onlarca belki tonlarca futbolcu ve sanatçýlarý sayar, hayat hikâyelerini anlatýrdýn. Ben hazýrladým bu ortamý sana; televizyon adýndaki öðretmeni ben tutup getirmiþtim eve, sana bunlarý belletsin ve sevdirsin diye. Kýzým! Sana da Hz. Âiþe'yi, Hz. Fâtýma'yý tanýtýp örnek gösteremedim. Sen Sümeyye'leri, Sümeyrâ ve Rümeysâ'larý nereden bilecektin? Kim öðretecekti, evdeki o özel öðretmen mi? Onlarý deðil; sanatçýlarýagla!) örnek almana ben sebep oldum. Evdeki ekrandan tepinme (pardon dans) dersini ve bin bir çeþit ahlâksýzlýk/hayâsýzlýk derslerini tâkip etmene ben seyirci oldum, ben sebep oldum, ben! Sen tabii, çocuk olarak, gözünle düþünecektin; aklýnla deðil. Ve gördüklerine uyacaktýn; dinine deðil. Onlarý gördün, onlarý belledin, onlara benzedin. Artýk ne hayâ kaldý, ne din...


Televizyon ilk öðretmenindi. Sen büyüdükçe öðretmenlerinin dereceleri de büyüyordu. TV. kanallarýnýn öðretemediklerini de öðretsin diye video, sonra video CD player adlý özel ders veren öðretmeni eve getirdim; seni iyice eðitsinler, benim yerime yetiþtirsinler diye. DVD ve VCD adlý yabancý öðretmenler özel kitaplarla ders veriyordu: Özel filmlerle ev bir sinemaya, özel cliplerle gazinoya benziyordu. Hayat, bir filmden, bir oyundan, müzikten ve futboldan ibâretti çocuklarýn gözünde. Böylece hem vakitlerini, hem kendi inanç ve ahlâklarýný bu yabancý markalý silâhlarla öldürüyorlar, bir anlamda intihar ediyorlardý çocuklar. Baba olarak ben kahveden çýkmazsam, çocuklarým da tabii bana, benim modern tarzýma benzeyeceklerdi.


Öyle bir ortamda, öyle bir çevrede büyüttüm yavrum seni ki, o yerlerde haramlar þiirleþmiþ, günahlar süslenmiþti. Buradaki yollarda trafik iþaretleri “geri dönülmez (tevbe edilmez), yasaktýr”, “tek yönlü yol” gibi iþaretlerdi. Ama “tehlike!” ve “kaygan yol!” tabelalarýna, hele “çýkmaz yol!” iþaretine aldýran, hatta onlarý gören de yoktu. Mecbûrî istikamet oklarý hep þirk ve isyaný gösteriyordu. Hýrçýn dalgalarý olan canavar bir denize, yüzmeyi öðretmeden, can simidi takmadan ben býraktým seni! Nasýl tahammül edecektin buna? Boðulunca seni suçlamaya baþladým. Ama yeni yeni anladým: Esas suçlu sen deðil; bendim, ben!


Uykusuz geceler geçiriyorum hep, Allah’a isyankâr birinin babasýyým diye. Artýk dünyanýn hiçbir zevki önemli deðil, Ýslâmî örtüden nefret eden bir kýzýn babasýyým çünkü. Diyebilirsiniz ki; “Hz. Nuh’un ve bazý baþka peygamber ve kâmil mü’minlerin de çocuðu iman sahibi, ahlâklý kiþiler deðildi!” Ben de derim ki: Onlar mes’ul deðiller; çünkü terbiye ve teblið görevlerini tümüyle yaptýlar. Ondan sonrasý, yani hidâyeti vermek Allah’a âitti. Mesele, çocuklarýn þöyle veya böyle olmalarýndan daha çok; benim, vazifemi, bu konudaki dinimin tüm emirlerini yapýp yapmadýðým idi. Ve ben görevimi hemen hiç denilecek kadar yapmamýþtým. Suçluydum ben, suçluyum ben; Affet beni Allah’ým!


Ah! Þimdiki aklým ve imaným olsaydý... Ah bir olsaydý, çocuklarýmý nasýl yetiþtireceðimi bilirdim. (Bilirdim ama; çevre, sosyal ve siyasal yapý, kapitalist ilkelere uyan çalýþma þartlarý, eðitim... düzelmeden kendine bile sahip olamýyorsun ki çocuðuna sahip olasýn. Çöplükte belki, ama, gübrelikte gül yetiþtirmek mümkün mü? O yüzden gübreliði temizlemeye, gül devrini oluþturmaya çalýþýrdým bir yandan. Sivrisinekle mücâdelenin kesin yolu, bataklýðýn kurutulmasýydý çünkü.) Gerekirse hicret ederdim sýrf bu yüzden; hiç olmazsa olumsuz çevreden, sürüden ayrýlýrdým. Ben hayvan deðilim ki... Ne iþim var sürüde? Uydum kalabalýða demezdim o zaman. Ýnsanlarýn çoðuna uyarsa, Peygamberimiz’i bile çoðunluðun saptýracaðýný söylüyor Kur’an En’âm sûresi 116. âyette. Kalabalýklarýn yaptýklarýný deðil; yapýlmasý gerekeni, yani Rabbimýn yap dediklerini yapardým o zaman. Teslim etmezdim kâfirlerin ve küfrün eline en kýymetli varlýðýmý. Sahip çýkardým Ýlâhî emânete, birinci iþim o olurdu, her þeyden önce gelirdi onlarý müslümanca yetiþtirmek. Çok küçük yaþtan itibaren Allah sevgisi, Peygamber sevgisi verirdim; her sevgiden önce ve en büyük sevgi olarak. Ýlâhî emirleri, ibâdetleri niçin yapmasý gerektiðini anlatýr, her konuda þuurlandýrmaya çalýþýr, okuduðu Kur’an’ýn ne olduðunu, ne emirler içerdiðini, anlamýný, namaza niçin ihtiyacýmýz bulunduðunu... öðretir ve sevdirirdim ona. Allah ve Peygamber sevgisini, Kur’an ve ibâdet þuurunu verince, bu konuyla ilgili aradan engelleri kaldýrýnca, evet o zaman zorlayan olsa da sevemezdi Allah ve Rasûl'ün sevmediklerini; benzemek istemezdi dinsizlere, donsuzlara. Nefret ederdi o zaman küfür ve kâfirin her çeþidinden. Ya kendim Ýslâm’ý iyice öðrenip öðretirdim çocuðuma (ki en güzeli buydu), ya da aldýðým aylýðýn yarýsýný, hatta daha fazlasýný seve seve gerekirse verirdim uzmanýna, özel hocalar tutardým. Evet, þimdiki aklým olsa mutlaka bunlarý yapardým.


Aslýnda, zamanýmýzda ilim konusunda müslümanýn iþi çok kolaydý: Her konuda çeþit çeþit güzel kitaplar yazýlýyor, nice konular araþtýrýlarak hazýr lokma haline getirilip kitap diye, dergi diye, CD diye sunuluyordu. Evlât terbiyesi, çocuk eðitimi konusunda da onlarca kitap vardý; alýr okurdum birini, nasýl terbiyeyi emrediyordu Ýslâm, öðrenir, tatbik etmeye çalýþýrdým.

Uðraþýr mýydým bu kadar onlarýn sadece dünyada çokça rahat etmeleri, karýnlarýný çokça doyurmalarý için? “Daha çok para kazanýp onlara býrakayým da, benden sonra daha çok haramlarý daha kolayca iþlesinler” diyebilir miydim? Býrakacaðým mirasla (eðer dinlerini, yaþayýþlarýný kuvvetlendirmemiþsem) onlarýn, kolaylýkla bir sürü günah iþlemelerine fýrsatý böylece ben vermiþ olmaz mýydým? Þimdiki aklým olsaydý böyle düþünürdüm tabii. Beþinci büyük halîfe kabul edilen zâtýn hayatýný öðrendim yeni yeni. Öyle diyordu Ömer bin Abdülaziz ölüm döþeðinde, “her þeyini infak ettin; iyi de, çocuklarýna bir þey býrakmadýn. Onlarý hiç düþünmedin mi?” diyen yakýnlarýna: “Onlar müslüman iseler ne âlâ! Onlara Allah’ý býrakýyorum sadece; yetmez mi? Onlarý müslüman olarak yetiþtirmiþim; Allah da, onlar da bunu kâfi görür. Yok, onlar kâfir iseler, ben onlarý müslüman olarak yetiþtiremediysem, onlardan bana ne? Ne yiyecekler, ne edecekler, bana ne o gâvurlardan? Ýster benim evlâdým olsun, ister yabancý, kâfirlere mal býrakýp daha mý azdýracaktým? Benim býraktýðýmla iþledikleri haramdan ben mi sorumlu olacaktým? Bunu mu isterdiniz?” Evet, böyle diyordu o zât. Ben de onu örnek alýr, ben de öyle derdim. Çünkü öðrendim ki Yüce Peygamberimiz “Hiç bir baba, çocuðuna güzel terbiyeden daha üstün bir þey baðýþlayamaz, býrakamaz” diyordu. Ben de onlara dünyalýk býrakacaðým diye çokça rezillik çekip çokça yorulmaz, hem de esas olarak, âhiret azýðý olacak terbiyeyi verirdim olanca gücümle. Hem onlarý, hem kendimi kurtarýrdým böylece. Ne býrakmýþtý o merhamet peygamberi kendi çocuklarýna; onu düþünürdüm. O ne yaptýysa güzel yapmýþtýr derdim. Nerelerde yetiþtirdi, kimlerin eline teslim etti sahâbeler çocuklarýný, inceler, o yýldýzlardan ýþýk alýrdým.
Yaþatamýyorsam müslümanca çoluk-çocuðumu, giderdim daha müslümanca yaþayabileceðimiz bir yere; Göçerdik âilece. Deðmez miydi bunca çile Allah’ýn güzel bir emâneti olan bebelere? Ve duâ ederdim çocuklarým için devamlý; onlarýn ýslâhý, ihlâsý... için. Zayýf da olsa bir hadis rivâyetinde: “Ana-babanýn çocuklarýna duâsý, Peygamberlerin ümmetine duâsý gibidir (Geri çevrilmez, kabul olunur).” buyuruluyor. Maddî tedbirlerimi alýr, terbiyesi için son imkânýma kadar uðraþýr, gerisini Allah’a býrakýr, O’ndan yardým beklerdim. Bilirdim ki ben O’nun için bir adým atsam, O bana doðru koþarak gelecek, kapýlarýný açacaktýr.

Bugünkü ölümden beter hayatýn zilletine katlanýp kâfirlere benzer þekilde, hayvan gibi yaþayýp ölümden sonraki azâba hazýrlanacaðýma, ölümsüzleþirdim böylece. Öldükten sonra yaþamak, ecir almaya devam etmek mümkündü; canlý cenâze olmanýn mümkün olduðu gibi. Amel defteri kapanmayan müslümanlardan biri, hadis-i þerife göre, “arkasýndan duâ edecek hayýrlý bir evlât yetiþtiren” olacaktý. Ben öldükten sonra bile sevâbým artmaya devam edecekti. Sevaplarla yaþayacaktým çocuðum yaþadýkça...

Ve... olmadý bütün bunlar. Affet beni Allah’ým!

Hayâl-meyâl seni gördüm yavrum az önce bir sis perdesi arkasýnda, bulutlarýn arasýnda. Benim sapladýðým modern býçakla kanlanan kefen içinde. Ayaklarýna kapanmak istedim yavrum senin: “Affet beni!” diye. Sen, hem benden korkarak kaçýyor, hem “dosdoðru inan ve inandýðýn gibi yaþa!” diyordun. Demek, suçumun keffâreti buydu. Affedebilmen, affedilebilmem için dediðini yapmalýydým; onu anlatýyordun. Gerçek mü’mine yakýþýr þekilde yaþayacaðým, müslüman olarak ölmeye çalýþacaðým... Söz veriyorum, söz veriyorum
Gönderen: 08.11.2005 - 19:01
Bu Mesaji Bildir   enes21 üyenin diger mesajlarini ara enes21 üyenin Profiline bak enes21 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
GöLGe su an offline GöLGe  
1041 Mesaj -
Selamun Aleyküm...

o kadar uzun yazilmis ki, ibretli konulara ilgisi olanlarin dahi "basindan sonuna kadar" okunacagini sanmiyorum...!

gül
Gönderen: 09.11.2005 - 00:28
Bu Mesaji Bildir   GöLGe üyenin diger mesajlarini ara GöLGe üyenin Profiline bak GöLGe üyeye özel mesaj gönder GöLGe üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
enes21 su an offline enes21  
11 Mesaj -
biz allah rýzasý için yerleþtirdik inþ..okumazsan okuma..ne yapalým..zaten ne edersek kendimize ederiz..ah þu nefsimiz ah..içine bakýlsa kendimizden birþeyler bulduðumuz tablo ama daha okuyamamaktan dem vuruluyorsa vah bize..
Gönderen: 09.11.2005 - 09:05
Bu Mesaji Bildir   enes21 üyenin diger mesajlarini ara enes21 üyenin Profiline bak enes21 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
misafir99 su an offline misafir99  
21 Mesaj -
ne aci demi anne baba kendi kendi cocugunu ateslere atiyoda haber;leri olmuyo adlarida cocugumuzu dort dortluk yetistirdik oluyo...
dun bizim okulda bi gosteri vardi ogretmenlerde bakamaya gelmislerdi iclerinde birtane turk ogretmen var fakat muslumanlikla pek alakasi yok ve muslumnalarida pek sevmez ama nasil oluyosa bana cok yakin ve benim oicin geldigini sooyledi yaninda kizinida getirmisti bu sabaha kadar butun gece o 5 yasinda ki kucuk kizi kiskandim sabaha kadar ruyalarima bile girdi icim yandi resmen o babanin kizina olansevgisini kiskandim ne yalan soyleyim,,,ama simdidde diyomki oyle sevgi olmaz olsun beni obur dunyada yakacak olan olmaz olsun....
Gönderen: 09.11.2005 - 09:30
Bu Mesaji Bildir   misafir99 üyenin diger mesajlarini ara misafir99 üyenin Profiline bak misafir99 üyeye özel mesaj gönder misafir99 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
yusuf_k9 su an offline yusuf_k9  
4 Mesaj
Allah c.c razi olsun kardesim.
Gönderen: 12.11.2005 - 22:17
Bu Mesaji Bildir   yusuf_k9 üyenin diger mesajlarini ara yusuf_k9 üyenin Profiline bak yusuf_k9 üyeye özel mesaj gönder yusuf_k9 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 998 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
nailgencer (44), Orchidee (37), onersinanc (67), sivas58 (59), selale 1 (48), kir cicegi (33), Türkiz (54), murad safak (48), hanik (56), musti58 (52), hvv23 (41), meryema (44), YUSSF (51), erdal.sahin (45), kadir_eyup (44), ufux (49), sankay (49), Ebu Muhammed (49), UmutK (47), yasmin79 (45), Turkiyeli 66 Ac.. (35), sayyad82 (42), Cerez (56), serapbuyukcivel.. (56), Mustafa. (53), crixso (47), fatihbeyza (51), aydinfuat1991 (34), bekar ögretmen (45), leventay24 (60), selyum (45), fatihmeskul (47), altug utku (46), emrebey (51)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.62458 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.