ivermektine kaletra generique kaletra ivermektin ivermektin prograf propecia proscar protonix protopic provas comp provas maxx provas provera pyridium ranimed ranisifar rebetol red viagra regepar reglan remeron reminyl renagel renova requip resochine retin a retrovir revatio revia rheumatrex rhinocort rhinovent risperdal rivodarone robaxin rocaltrol rogaine rudopram rulid rulide salazopyrin saroten selecim septicol
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Öfkene Hâkim Ol!..

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Ônder23 su an offline Ônder23  
Öfkene Hâkim Ol!..
569 Mesaj -
Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in, kendisinden nasihat isteyen insana Gazaplanma!.. demesini o þahsa özel bir ikaz olarak mý, yoksa herkese yönelik umumi bir öðüt þeklinde mi deðerlendirmek gerekir?

Cennet'e ve Cemâlullah'ý görmeye müþtak yaþayan Ashab-ý Kirâm efendilerimiz, kendilerine ebedî saadetin kapýsýný açacak amellerin peþine düþmüþ; hemen her fýrsatta Rehber-i Ekmel (aleyhi ekmelüttehâya) Efendimiz'e bu hususta sorular tevcih etmiþ ve aldýklarý cevaplara göre bir hayat tarzý belirlemiþlerdir. Onlardan bazýlarý, kendileri için hayatî ehemmiyeti olan mevzularý ve en çok dikkat etmeleri gereken meseleleri öðrenme maksadýyla, Rasûl-ü Ekrem'den (sallallahu aleyhi ve sellem) kiþiyi Cennet'e götürecek az ve öz bir ameli haber vermesi talebinde bulunmuþlardýr. Hadis kitaplarýnda bu þekilde soru soran þahýslarýn isimleri bazen kaydedilmiþ, bazen de -þayet soru ve cevap o þahýs hakkýnda su-i zanna sebep olabilecek gibi ise- hiç isim zikredilmeden özellikle Habîb-i Edîb'in nasihatý üzerinde durulmuþtur.

Gazap Duygusu ve Onun Dengelenmesi

Hazreti Ebû Hüreyre'nin (radýyallahu anh) rivayet ettiði þu hadis-i þerifte de böyle bir hâdise anlatýlmaktadýr: Bir adam Allah Rasûlü'ne "Bana nasihat et! dileðinde bulundu. Rasûlullah ona, "Gazaba kapýlma, öfkelenme!.. buyurdu. Bunun üzerine, o þahýs, Rasûl-ü Ekrem'den tekrar tekrar nasihat etmesini istedi; Sâdýk u Masdûk Efendimiz de her defasýnda ona "Gazaplanma!.." öðüdünü verdi.

Bilindiði üzere, gazap, infiâle kapýlma, öfke, hýþým, aþýrý hiddet, hoþa gitmeyen bir hâdise karþýsýnda intikam arzusuyla heyecanlanma ve saldýrganlýk hali gibi manalara gelmektedir. Aslýnda, bu duygu, su-i istimal edilmediði takdirde, hariçten gelen hücumlarý önlemek için itici bir kuvvet ve tedbirli olmaya yarayan bir güçtür. Cenâb-ý Allah insana, dýþarýdan gelecek saldýrýlardan kendisini muhafaza etmesi için "kuvve-i gadabiye (öfke hissi) dediðimiz duyguyu vermiþtir. Ýnsanýn, mücahede etmesi gereken yerlerde güç ve kuvvetin hakkýný vermesi, yiðit ve yürekli olmasý icap eden durumlarda cesaretli davranmasý ve ýrzýný, namusunu, vatanýný, canýný, malýný, nefsini ve neslini korumasý ancak bu duygu sayesinde mümkün olmaktadýr.

Bazýlarý, gazap hissinin de bir yaratýlýþ gayesi olduðunu bilemez ve normal insanlarý çok kýzdýracak meseleler karþýsýnda dahi öfke tavrý ortaya koyamazlar; dahasý hiç korkulmayacak þeylerden dahi korkar, sürekli vehimlerle oturup kalkar ve deðiþik paranoyalarla hayatý yaþanmaz hâle getirirler; bunlarýn halini cebânet" (korkaklýk) kelimesi ifade eder. Fakat, bazý insanlar da vardýr ki, onlar da hiç yoktan yere küplere binerler, en önemsiz hadiseler karþýsýnda dahi aþýrý hiddet gösterirler ve bir anda saldýrganlaþýrlar; âkýbeti hiç düþünmeden, ölçüsüzce ve muhâkemesizce her iþe giriþir ve neticesi mutlak felaket olan tehlikelere bile pervâsýzca atýlýrlar. Kuvve-i gadabiyenin bu ifrat hâline de "tehevvür" (korkusuzluk ve saldýrganlýk) denir. Bu duygunun, adl ü istikamet üzere olanýna ise, "þecâat" adý verilir. Evet, bütün kin, nefret, hýnç, hiddet, dargýnlýk ve kýzgýnlýðýn menþei sayýlan gazap hissi, selim fýtratlarýn öfkesine sebep olacak vâkýalar karþýsýnda kýzmasýný da bilme, hiddeti gerektiren durumlarda hiddet gösterme, korkulacak þeyler karþýsýnda temkinli davranma ve onlarý telâþa kapýlmadan savmaya çalýþma anlamýndaki yiðitçe duruþun, yani "þecâat"in de kaynaðýdýr. Bu itibarla, kuvve-i gadabiye, tabiatýmýzýn bir parçasýdýr ve böyle çok önemli hususlarý temin etmek için mahiyetimize konmuþtur.

Dolayýsýyla, Ýnsanlýðýn Ýftihar Tablosu'nun kendisinden nasihat isteyen sahabîye defalarca Lâtaðdab - Gazaba kapýlma!. demesi, hepimiz için çok önemli bir ikazdýr. Çünkü, gazap insanýn en zayýf damarlarýndan biridir. Maruz kaldýðý kabalýklarý dahi vicdan geniþliðiyle karþýlayabilecek, öfke hissini kolaylýkla dengeleyebilecek ve bunu yaparken de ifratlardan, tefritlerden uzak kalarak istikamet üzere olabilecek insan sayýsý çok azdýr. Bunu baþarabilmek iradeye vâbestedir ve hususi cehd istemektedir.

Haddizatýnda, gazap muvakkat bir cinnettir. Öfkeyle köpürmüþ bir insanýn o esnadaki tavýr ve davranýþlarý iyi bir psikiyatri uzmaný tarafýndan deðerlendirilse ve o anda bir psikanaliz yapma imkaný olsa, onun halini þizofreni kategorilerinden birine irca etmek mümkün olacaktýr. Çünkü, aþýrý öfke aklýn afetidir; þuurlu bir varlýðý bile mecnun haline getirip vahþi bir hayvana dönüþtürebilir. Zira hiddet, akýl ve idrakin yerine kontrolsüz his ve heyecaný ikâme eder; insaný, insan olma çizgisinin altýna düþürür. Zaten, gazap aklý perdelediði içindir ki, onun bir derecesi ve neticesi cinnet olarak görülmüþtür. O haldeki birinin, kanun ve kural tanýmasý, bir nasihatçinin sözlerine kulak vermesi çok zordur. Nitekim, Söz Sultaný (aleyhissalâtu vesselâm) þöyle buyurmuþtur: Kuvvetli kimse, (güreþte hasýmlarýný maðlup eden) sýrtý yere gelmez pehlivan deðildir; hakiki kuvvetli, öfkelendiði zaman nefsini yenen, gazap anýnda kendisine hâkim olan insandýr.

Hadislerin Ezberlenmesinde Þok Tesiri Mülahazasý

Diðer taraftan; Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in "Öfkene hâkim ol! ikazý her ne kadar bütün mü'minlere þamil olsa da, hususiyle karþýsýndaki o þahsý muhatap alarak irþatta bulunmasý ve ayný nasihatýný birkaç kere tekrarlamasý, soru soran þahsýn hal ve tavýrlarýnda gördüðü bir asabîlikten dolayý onu ta'dil etme gayesini de akla getirmektedir.

Zira, Allah Rasûlü, nasihat isteyenlere onlarýn ihtiyaçlarýna göre tavsiyelerde bulunurdu. O engin firasetiyle herkesi en isabetli þekilde tahlil eder ve söyleyeceklerini onlarýn mizaçlarýný nazar-ý itibara alarak söylerdi. Nebiler Serveri, insanlarý karakterleriyle ve tabiatlarýnýn temel çizgileriyle tanýr; onlarýn zaaflarýný ve boþluklarýný çok iyi bilirdi. Dolayýsýyla, mübarek ve objektif bir emrini ortaya koyarken, çoðu zaman bunu, ta'dil edilmesini çok önemli gördüðü bir insanýn þahsýnda yapardý. Mesela; gecesinin tamamýný uykuda geçiren birine seherî olmayý tavsiye eder, seherlerde bâd-ý tecellî estiðini hatýrlatýr ve böylece onun þahsýnda herkesi seherî olmaya çaðýrýrdý. Fakat, bunu bilhassa öyle bir sahabîye söylerdi ki, o þahýs, bir yanlýþýnýn düzeltilmesine matuf söylenmiþ olsa bile, Kainâtýn Medar-ý Ýftiharý'ndan hem de bizzat kendisine hitaben duyduðu bu nasihatý çok büyük bir iltifat kabul ederdi. Alemlerin Efendisi bana teveccüh buyurdu, iltifatta bulundu ve þu mevzuda nasihat etti der; Peygamberler Sultaný'nýn hitabýna mazhar olma mülahazasýnýn þokuyla o meseleyi kabullenir, içine sindirir, -moda tabirle- içselleþtirir (özümser) ve duyduðu sözü kelimesi kelimesine hýfzederdi.

Aslýnda, hadis-i þeriflerin öðrenilip ezberlenmesi mevzuunda söz konusu olan þok tesiri mülahazasý" hemen her devirde herkes için geçerlidir. Siz de, velî gördüðünüz, Allah'a yakýn bildiðiniz ve kendisine keramet atfettiðiniz bir zattan duyduðunuz Þöyle yürüyün, böyle oturup kalkýn, þu þekilde hareket edin... türünden sözleri -hele bir de doðrudan size söylenmiþse- kelimelerin yerlerini bile deðiþtirmeden hýfzedersiniz ve hayat boyu unutmazsýnýz.

Bu açýdan, Peygamber Efendimiz'in ikazlarýnda bu "þok tesiri mülahazasý"ný da hesaba katmak gerekir. Mesela; Allah Rasûlü, birine "Nazarlarýna dikkat et!", baþka birine "Anne-babanýn hukukunu gözet!", bir diðer sahabîye "Gecelerini ihya et!" buyurmuþtur. Aslýnda, bu hususlar her mü'min için çok önemli birer nasihattir. Fakat, Hikmetin Lisân-ý Fasîhi Efendimiz, bu nasihatlerini seslendirmek için öyle muhataplar seçmiþtir ki, hem umum mü'minlere diyeceðini demiþ, hem soru soranlarý tek tek irþat etmiþ, hem de Enbiyalar Sultaný'na muhatap olma payesiyle taçlandýrdýðý bu insanlarýn kendileriyle alâkalý o ulvî hakikatleri þok tesiriyle iyice öðrenip orada bulunmayan kimselere de nakletmelerine zemin hazýrlamýþtýr.

Dahasý, Rasûl-ü Ekrem'in irþatlarýný ve seçtiði muhataplarý nazar-ý itibara alýrken, Fetânet-i A'zam Sâhibi'nin (sallallahu aleyhi ve sellem) firasetini gözetmenin yaný sýra, meseleyi Allah'ýn denk getirmesi ve uygun vasatý halketmesi þeklinde de deðerlendirebilirsiniz. Cenâb-ý Hakk'ýn tevafuk ettirmesi þeklinde bakarsanýz, o zaman hâdise daha müthiþ ve semavî bir hal alýr. Allah Teâlâ, Habîb-i Edîb'ine öyle bir þahsý muhatap kýlmýþtýr ve o esnada orada öyle insanlarý bir hedef kitle haline getirmiþtir ki, o sözlerin tam orada, o þahsa hitaben söylenmesi ve onu herkesten ziyade iþte oradakilerin dinlemesi lazýmdýr. Böylece, Rehber-i Ekmel, o zatýn þahsýnda diyeceðini diyecek, mesajýný verecektir; o insan da, evvelen ve bizzat kendisiyle alâkalý olan o sözleri çok iyi hýfzedecek, hiç unutmayacak, gezdiði her yerde onu baþkalarýna da anlatacak ve o hakikatin mübelliði olacaktýr.

Öfkeyi Doðru Tarafa Yönlendirmeli!..

Diðer taraftan, selef-i salihînin de belirttiði üzere, sohbetimize mevzu teþkil eden hadis-i þerifteki Lâtaðdab - Öfkelenme!" sözünün manasý hiç kimseye ve hiçbir þeye kýzma, hiç hiddet gösterme, asla öfke izhar etme demek deðildir. Zira, öfkenin kendisinin yasaklanmasý mevzubahis olamaz. Çünkü, daha önce de üzerinde durulduðu gibi, öfke tabiî bir duygu ve fýtrî bir haldir; insanýn cibilliyetinden sökülüp atýlamaz. Dolayýsýyla, öfkeyi bütün bütün yasaklamak, muhali teklif etmek manasýna gelir. Öyleyse, hadis-i þerifteki emirden murad, bu konuda yapýlacak temrinler sayesinde gazap duygusunun zimamýný akýl ve iradenin eline vermek ve böylece öfkenin yönünü deðiþtirmektir.

Bu hususa dikkat çeken Nur Müellifi, istikbal endiþesi, hýrs ve inat gibi fýtrî duygularýn yok edilemeyeceðini, bunlarýn herbirinin meþru bir kullanma yeri ve yönü bulunduðunu; dolayýsýyla, bu kuvveleri yok etmeye deðil, onlarý hayýr yolunda kullanmaya çalýþmak gerektiðini anlatýr. Ýnsana verilen manevî güç, kuvvet ve duygularý nefis ve dünya hesabýna istimal etmenin kötü ahlaka ve israfa sebep olacaðýný; fakat, hafiflerini dünyevî iþlere ve þiddetlilerini de uhrevî vazifelere sarf etmenin ise, güzel ahlaký ve saadet-i dareyni netice vereceðini ifade eder. Hazreti Üstad, bu konuda nihaî hükmünü verirken þöyle der:

"Tahmin ederim ki, nâsihlerin nasihatlerinin þu zamanda tesirsiz kalmasýnýn bir sebebi þudur: Ahlaksýz insanlara "Haset etme, hýrs gösterme, adâvet etme, inat etme, dünyayý sevme. derler; yani, Fýtratýný deðiþtir demek gibi, zâhiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eðer deseler ki, Bunlarýn yüzlerini hayýrlý þeylere çeviriniz, mecrâlarýný deðiþtiriniz o zaman, hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarýnda bir emr-i teklif olur.

Þu halde, hâlis mü'min öfkesinin yönünü Allah'ýn razý olmadýðý iþlere tevcih etmelidir. Nefsinin isyanlarýna karþý öfkelenip onun terbiyesine koyulmalý, gazap hislerini müslümanlara zulmedenlere yöneltip dinin ihyasý ve diyanetin te'yidi için daha çok çalýþmalýdýr. Kendisini sýk sýk kontrol etmeli ve þayet öfkesi Allah için deðilse, hatta ona azýcýk da olsa nefsânî hisler karýþmýþsa, hemen susmasýný bilmeli, hiddetini dindirmeli, sakinleþmeli ve affedici olmalýdýr. Þu hâdise bu mevzuya ne güzel misaldir:

Hazreti Ömer'in Hakperestliði ve Müsamaha Yolu

Bir gün, Hazreti Ömer'in (radýyallahu anh) ganimet daðýttýðý bir sýrada, Uyeyne Ýbnu Hýsn gibi yeni ihtida etmiþ bazý kimseler kendi paylarýna razý olmuyor ve daha fazlasýný istiyorlar. Hatta henüz Ýslam ahlakýyla bezenememiþ bir-iki tanesi haddi aþýp küstahça davranýyorlar. Mesela, Uyeyne Ýbnu Hýsn, Ey Hattâb'ýn oðlu, yeter artýk! Sen bize bol vermediðin gibi, aramýzda adaletle de hükmetmiyorsun! diyor. Hazreti Ömer Efendimiz hak etmediði bu ithama mukabil biraz öfke izhar ediyor. Zaten, adalet timsali Ömer (radýyallahu anh) gibi kýlý kýrk yaran bir insanýn böyle bir tavýr karþýsýnda gazaplanmamasý mümkün deðil. Zira, onun bambaþka bir hakperestliði var. Mevlana Þiblî, onun hayatýný anlatýrken der ki "Ömer'in adaleti ve hakperestliði Ömer'e dost býrakmadý. Evet, Allah Rasûlü'nün Halifesi, herkesin hakkýný gözetme ve her hak sahibine hakkýný verme mevzuunda çok hassastýr; ne pahasýna olursa olsun doðruluktan hiç ayrýlmaz. Bu hassasiyetine raðmen, öyle yakýþýksýz bir sözü duyunca elindeki dirresiyle (kýrbacýyla) adama dönüyor ve üzerine yürüyecekmiþ gibi bir hal alýyor.

O sýrada, Hazreti Ömer'in de yakýnlarýndan olan ve çoðu zaman onun istiþare heyetinde yer alan Hürr Ýbnu Kays (radýyallahu anh) hemen öne atýlýp, Ey Mü'minlerin halifesi, Allah Teâla hazretleri Rasûl-ü Ekrem'ine, Sen af ve müsamaha yolunu tut, iyiliði emret, cahillere aldýrýþ etme! (A'raf, 7/199) buyurmuþtur. Bu adam da cahillerden biridir!" diyor.

Bu ikazý duyan Hazreti Ömer, olduðu yerde kalýyor ve artýk Uyeyne'ye hiçbir þey demiyor, hiçbir þey yapmýyor. Böyle bir ilahî tembihin hatýrlatýlmasý karþýsýnda Emirü'l-mü'minîn'in bütün hiddeti diniyor. (Doðrusu, Habîb-i Ekrem'in en öndeki dostlarýndan olan Hazreti Ömer Efendimiz hakkýnda gazap, öfke, hiddet... gibi herkes için kullandýðýmýz kelimeleri kullanma mevzuunda çok korkuyorum bir hakikati nazara vermek için mecburen bu kelimeleri istimal ettiðim için onun ruhâniyetinden özür diliyorum.)

Ýþte bu, hakperestlik duygusu içinde, kýlý kýrk yararcasýna yaþama ve yerinde gazap hissini de bastýrma demektir. Hazreti Ömer Efendimiz'in bu hasletinden dolayýdýr ki, o, el-vakkâf inde'l-hak" sözüyle anýlýr olmuþtur. Bu tabir, her zaman doðrunun yanýnda yer alan, hak ve adaletten asla ayrýlmayan, kendisinin raðmýna olsa da mutlaka hakka boyun eðen, Kitabullah'ýn hükmüne gönülden rýza gösteren ve hakkýn söz konusu olduðu yerde anýnda frenlemesini bilen insan" demektir. Hazreti Ömer, yumruðunu kaldýrýp tam hasmýnýn gözüne indireceði bir anda, hakkýn hatýrý için öfkesini yutarak kollarýný hafifçe iki yanýna salýverecek kadar duygularýna hâkim bir insandýr. Þüphesiz onun bu hali, hâlis mü'minlerin ve takva ehlinin de halidir.

Nitekim, Kur'an-ý Kerim, O müttakîler ki, bollukta da darlýkta da Allah yolunda infakta bulunurlar, kýzdýklarýnda öfkelerini yutar, insanlarýn kusurlarýný affederler. Allah, böyle iyi davranan ihsan ehlini sever. (Âl-i Ýmrân, 3/134) mealindeki ayet-i kerimede öfkesine maðlup olmayanlarý, bilakis onu yenip akl-ý selimle hareket edenleri ibaresiyle nazara vermektedir. ve'l-Kâzýmîne'l-gayz ifadesindeki gayz kelimesi, gadabýn aslý ve özüdür; hoþa gitmeyen bir þey karþýsýnda insan tabiatýnýn hiddet, kýzgýnlýk ve hýnçla heyecanlanmasý demektir. Kâzýmîn ifadesi ise (bu kelimenin tekili kâzýmdýr), deriden yapýlmýþ su kabýnýn aðzýný baðlamak manasýna gelen kezm kelimesinden türetilmiþtir; öfkesini yutan, hiddet ateþini sabýrla içinde tutup boðarak söndüren, zarar gördüðü kimselerden öç almaya gücü ve kudreti bulunduðu halde intikama kalkýþmayan ve kötülük edenlere karþý afv ile muamelede bulunan kimselerin unvaný olarak kullanýlmýþtýr.

Mezkur ayette, öfkenin tesirini icrâ edip insaný kötülüklere sürükleyebileceði bir hengamda, bir dikeni, bir kaktüs parçasýný yutuyormuþ gibi gazap hissini de yutmaya çalýþan, bir müddet yutkunup dursa da kýzgýnlýðýný iradesi ile bastýrýp kontrol altýna alan insanlar, Cenâb-ý Allah'ýn verdiði bütün nimetlerden -kendi cinslerine uygun þekilde- bollukta da darlýkta da infak edip duran cömert kullarla ayný çizgide anýlmýþlardýr.

Çünkü, hiddeti bastýrýp mülayim davranabilmek, ancak ciddi bir cehd ü gayretle iradenin hakkýný verme sayesinde mümkün olabilecek bir davranýþtýr. Mevlâ-yý Müteâl, insaný irade sahibi bir varlýk olarak yaratmýþsa, artýk onun baþka canlýlar gibi hareket etmesi, intikam almak için diþlerini ve pençelerini kullanmasý kendi seviyesine ve mahiyetine karþý saygýsýzlýk sayýlýr. - Hâsýlý, o kimseler hayvanlar gibidirler, hatta onlardan da þaþkýndýrlar. (A'raf, 7/179) ilahî beyanýnýn çerçevesine dahil olmasý manasýna gelir.

Ýnsanýn baþkalarý tarafýndan gazaba sevkedilip içindeki kötülük duygusunun tetiklendiði anlarda dahi iradesinin hakkýný vermesi ve mahiyetine muvafýk bir tavýr sergilemesi, menfi ibadet kategorisi içinde mütâlaa edilebilecek bir davranýþtýr; yani, insan küplere bindiði zaman bile nefsinin dizginlerini elinden býrakmýyor ve sabrediyor, daha sonra da deðiþik tedaîlerle (çaðrýþýmlarla) yer yer hortlayýp ortaya çýkan hiddet sebeplerini unutmak için mücadele veriyor ve Allah onu da baðýþlasýn, beni de!. deyip muhataplarýný affedebiliyorsa, o kimse, hastalýklara, sakatlýklara, musibetlere ve afetlere sabretmiþ gibi çok büyük sevap kazanýr.

Hiddeti Bastýrabilmenin Vesileleri

Ne var ki, gazap hissine yenik düþmemek, ancak ihsan þuuruyla dolu bulunmakla mümkün olur. Nitekim, gayza sevkedecek hâdiseler meydana geldiði zaman bile öfkesini yutabilen sabýrlý kullarýn anlatýldýðý ayetin sonunda - Allah, böyle iyi davranan ihsan ehlini sever. denilerek, bu insanlarýn birer muhsîn olduðuna ve hiddeti yenmenin ihsan duygusuna baðlý bulunduðuna iþaret edilmektedir.

Bu beyan-ý ilahîdeki ihsanýn da yine iki manasý melhuzdur:

Birincisi; kötülük yapana karþý iyilikte bulunmaktýr. Ýslâm ahlâkýna göre, kötülüðe bile iyilikle mukabele etmeye çalýþmak esastýr ve bu ancak sabredenlere mahsus bir meziyettir. Ýyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüðü en güzel tarzda uzaklaþtýrmaya bak. Bir de bakarsýn ki seninle kendisi arasýnda düþmanlýk olan kiþi candan, sýcak bir dost oluvermiþ! Ama kötülüðe karþý iyilik hasleti, ancak sabredenlerin, faziletten yana nasibi bol olanlarýn kârýdýr. (Fussilet, 41 /34-35) mealindeki ayet-i kerime bu hakikati vurgulamaktadýr. Bu mevzuda, bir hadis-i kudsîde de þöyle denmektedir: Faziletlerin en büyüðü; aranýzdaki akrabalýk ve dostluk baðlarýný koparaný senin arayýp sorman, seni mahrum býrakana senin ihsanda bulunman ve bir de zulmüne maruz kaldýðýn insaný affetmendir.

Ýkinci manasý itibarýyla ise, ihsan; hak ölçülerine göre iyi düþünme, iyi þeyler plânlama, iyi iþlere baðlý kalma ve kullukla alâkalý bütün davranýþlarý Allah'ýn nazarýna arz ediyor olma þuuruyla ortaya koyma; her zaman Allah'ý görüyormuþ gibi hareket etme ya da en azýndan O'nun tarafýndan görülüyor olmanýn hakkýný verme demektir.

Meseleye bu açýdan yaklaþýlýrsa, Rasûl-ü Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) Efendimiz'in öfkelenen kimseye þeytandan istiâze etmesini söylemesindeki sýr da ortaya çýkar. Zira, öfkeyi yenme ihsan duygusuna, yani Allah'ý gönülden hatýrlamaya ve O'na sýðýnmaya baðlýdýr ki, istiâze de Allah'tan yardým ve iltica talep etme manasýný taþýyan sözlerden biriyle O'na sýðýnmak demektir.

Öfkeyi bastýrma konusundaki ikazlarýndan birisi de susmaktýr. Rehber-i Ekmel Efendimiz, Sizden biriniz kýzdýðýnda hemen sussun." buyurmuþtur. Gazap halinde söylenen nice çirkin laflar vardýr ki, insana bir ömür boyu vicdan azabý yaþatýr. Bu itibarla, öfke anýnda sükut etmek en akýllýca davranýþlardan biridir.

Ayrýca, manevî hayatýmýzdaki bir sýkýntý ve kabz halinde inþirah kaynaðý olabilecek hususlardan bir diðeri psikolojik tavýr ve durum deðiþikliðidir. Psikologlar, insanýn kendini yenilemesi ve üzerindeki sýkýntýyý atabilmesi için bir hal ve tavýr deðiþikliðini salýk vermektedirler. Rasûlullah'ýn, Sizden biriniz ayakta iken öfkelenirse otursun, öfkesi geçerse ne âlâ, öfkesi geçmezse uzansýn." nasihati de bu zaviyeden deðerlendirilebilir.

Þayet, istiâze, sükut ve oturma ya da uzanma gibi bir durum deðiþikliði de öfkeyi bastýrmaya yetmezse, o zaman hemen abdeste koþmak icap eder. Habib-i Edib Gazap þeytandandýr, þeytan da ateþten yaratýlmýþtýr. Ateþ ancak su ile söndürülür. Biriniz kýzdýðý zaman abdest alsýn." buyurmuþtur. Kýzgýnlýk anýnda abdestin salýk verilmesinin hikmetlerinden biri de yine bahsi geçen tavýr deðiþikliðini temin etmektir. Nihayet, kötü sözden ve dünyevî kavgalardan bütün bütün uzaklaþmanýn biricik yolu olan namaz da gazabý söndüren bir iksir olarak Rehber-i Ekmel'in tavsiyeleri arasýndadýr: Her türlü öfke ve aðýz kavgasýnýn ilacý, iki rekat namazdýr.

Öfkeniz Allah Ýçin mi?

Evet, kuvve-i gadabiyenin de bir hikmet-i vücudu vardýr ve onu yok etmeye çalýþmak yerine yüzünü þerden hayra çevirmeye gayret etmek lazýmdýr. Þüphesiz, hiddet müslümana yakýþmayan bir tavýrdýr. Þu kadar var ki, Cenâb-ý Allah'a, Rasûl-ü Ekrem ve Din-i Mübîn'e bir saldýrý söz konusu olduðunda ya da dinî bir esasýn korunmasý meselesinde inanan insanlarýn hiddetlenmeleri de normaldir; hatta mukaddesâtý muhafaza etmenin lüzumu açýsýndan öyle bir durumda mü'minlerin makul ve ölçülü bir þekilde kýzgýnlýklarýný ifade etmemeleri yanlýþ olur.

Ýbn Hacer hazretleri, gazabýn Allah için olanýný anlatýrken, Ýnsanlýðýn Ýftihar Tablosu'nun (aleyhissalâtu vesselâm) þahsî meselelerde sabredip hiç öfkelenmediði halde, dini ilgilendiren mevzularda gazap izhar ettiðine dikkat çekmekte ve bu hususu bazý misallerle te'yit etmektedir. Serdettiði örneklerden birisi þöyledir:

Câbir b. Abdullah'ýn (radýyallahu anh) anlattýðýna göre Muâz ibn Cebel (radýyallahu anh), Peygamber Efendimiz'in arkasýnda namazýný kýlar, sonra da kendi kavmi olan Benû Selime'ye gidip, onlara namaz kýldýrýr ve namazda da Bakara Sûresi'ni bitirecek kadar uzun okurdu. Bir defasýnda bir adam kendi baþýna kýsa bir þekilde namaz kýlmýþtý. Bu adamýn cemaatten ayrýlýp tek baþýna namaz kýldýðý haberi kendisine ulaþýnca Hazreti Muâz, O bir münafýktýr! deyivermiþti. Muâz ibn Cebel'in bu sözünü duyan o adam, hemen Rasûl-ü Ekrem'e geldi; Yâ Rasûlallah! Biz ellerimizle iþleyen, su çeken ve develerimizle sulama yapan bir topluluðuz. Muâz, dün bize namaz kýldýrýrken Bakara Sûresi'ni baþtan sona okudu. Onun için bu defa namazýmý hafif kýlýp gittim. Bundan dolayý Muâz benim bir münafýk olduðumu iddia etmiþ! dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü -kýzgýn bir ifade tarzýyla- üç kere: Ya Muâz! Sen bir fettan mýsýn (fitne mi çýkarýyorsun)? Ve'þ-þemsi ve duhâha, Sebbih isme Rabbike'l-alâ ve benzeri sûreleri okusana! buyurdu. Evet, insanýn kendi adýna kulluk çýtasýný yüksekte tutmasý güzel ve makbuldü ama baþkalarý söz konusu olunca dinin özündeki kolaylýk (yüsr) prensibi esas alýnmalýydý; Þefkat Peygamberi Hazreti Muaz gibi bir ibadet aþýðýnýn þahsýnda iþte bu hususa iþaret ediyordu.

Hâsýlý, mü'min Allah için sevmeli, Allah için buðzetmeli, Allah için hüküm vermeli.. ve öfkelenecekse Allah için öfkelenmelidir. Ýnanmýþ bir insan neye ne ölçüde gazaplandýðýna çok dikkat etmelidir. Kendisiyle alâkalý en küçük bir meseleden dolayý kýyametler kopardýðý halde, dini, diyaneti ve ümmet-i Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) hal-i pürmelalini ilgilendiren mevzularda hiçbir hiddet alâmeti göstermeyen kimselerin öfkelerinin ne kadar nefsanî ve þeytanî olduðu açýktýr. Oysa, muvahhid bir mü'min olmanýn ve hakiki ihlasa ermenin yolu nefsin hissesi bulunan her iþi terketmekten geçmektedir. Bu konuda -Yirmiikinci Mektup'ta da deðerlendirilen- þu hâdise ne kadar ibretliktir:

Bir vakit, Ýmam-ý Ali (radýyallahu anh) kendisine karþý savaþan bir kâfiri yere sermiþ. Kýlýcýný çekip tam baþýný keseceði zaman, hasmý ona tükürmüþ. Hazreti Ali, kâfiri býrakmýþ, onu öldürmemiþ. O inançsýz adam, Hazreti Ali'ye (kerremallahu vechehu) Neden beni kesmedin? diye sorunca, Haydar-ý Kerrâr, Seni Allah için kesecektim. Fakat bana tükürdün; hiddete geldim. Ýþe nefsimin hissesi karýþtýðýndan ihlâsým zedelendi. Onun için seni öldürmedim. demiþ. Bu cevabý alan adam Hazreti Ali'nin civanmertliðine þöyle mukabelede bulunmuþ: Sana tükürmekteki maksadým, beni çabuk kesmen için seni hiddete getirmekti. Madem dininiz bu derece sâfi ve hâlistir öyleyse, o din haktýr!..


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son Önder Adam tarafından, 31.10.2007 - 15:39 tarihinde.
Gönderen: 31.10.2007 - 15:28
Bu Mesaji Bildir   Ônder23 üyenin diger mesajlarini ara Ônder23 üyenin Profiline bak Ônder23 üyeye özel mesaj gönder Ônder23 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 527 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
Atak74 (50), bkaan50 (28), hballi44 (43), emrah3946 (41), safari (55), 1 yolcu (48), hballi (43), adamisali (34), YaSinYuSuf (57), sayha (54), nigdeliemre (35), ocaku08 (49), furkan_safa (28), ilbeyizmir (46), manarin (49), mekizgin (56), cihangir (52), KADRI (53), gluck (47), hha19 (42), firat7 (40), ZEYNEPRABIA (46), vivaa (37), konhair (47), ERTASCH (50), byy (42), sibbelll (38), yolcu-01 (43), KANADALI (46), engina (41), ubeydullahoztur.. (44), MeMo-X (37), fatih1980 (44), darknessman (41), My_hos (36), hkanca (56), cetintas (35), Berra&Sare (48)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.55591 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.