hydroxychloroquine ivermektin ivermectin ivermektin kaletra 3tc abilify aceon acepril acerpes achromycine aciphex acivir acnecolor acnefuge acticin actigall actisite active pack actonel actoplus met actos acular adalat cc adalat adapress adartrel adcirca addyi adipur advair diskus advair rotahaler aerius aerodiol aggrenox agofenac agoprim agopton agorex airol airomir akneroxid aknex aknin n aknoral albenza
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » İBRET TABLOLARI » Vicdanı Kadar İnsan

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Vicdanı Kadar İnsan
Moderator


4254 Mesaj -
Vicdaný Kadar Ýnsan
Mustafa YILMAZ
Mutat saðlýk kontrolleri için gittiði hastahaneden döndüðünde, ikindi namazýnýn vakti gireli henüz on-on beþ dakika olmuþtu. Ne var ki o, paniðe yakýn bir heyecan içinde, daha binanýn kapýsýndan içeriye adýmýný atar atmaz, "Bugün namaz çok geç kaldý." diyordu. Zaten her namaz vakti giriþinde ayrý bir ruh haletine bürünür, ibadetin kendi dýþýndakilere geçiþ üstünlüðünü bütün kâinata haykýrýrcasýna mihraba doðru hýzlý adýmlarla yürürdü. Ellerini iftitah tekbiri için kaldýrýrken 'yabancý' her þeyi arkada býrakýr ve çok zaman da Rabb'inin huzurunda hýçkýrýklara boðulurdu.
Her zaman olduðu gibi birinci katýn merdivenlerini güçlükle çýkabildi ve köþedeki sandalyeye oturarak üç-beþ dakika dinlenmeye koyuldu. Yorgunluðu gözlerinden okunabiliyordu. Baþý hafif öne eðik, elleri dizlerinin üzerindeydi. Bu, sadece birkaç saatlik bir yolculuktan kaynaklanan bir yorgunluk deðildi elbet. Artýk iyice hassasiyet kesbetmiþ bünyesinin, hayatý boyunca otuza yakýn hastalýkla ahbaplýk kurmasý ve onlarýn birçoðunun hâlâ dostluðunu(!) devam ettirmesi de deðildi. Bilâkis, bu, kimi iþgüzarlarýn cefasýndan, kimi dünyevîlerin gamsýz safâsýndan, kimi ahbab u yârânýn da vefasýzlýðýndan kaynaklanan bir yorgunluktu. Vefasýna sâdýk kalamamýþlarýn hâli onu daha fazla üzüyor olsa gerekti. Nitekim bir defasýnda, ''Kalbim çok sýkýþtýrdý.'' dediðinde, kendisine nezaret eden doktor: ''Efendim, merdivenleri çok hýzlý çýktýnýz.'' deyivermiþti. Cevap cümlesi þöyleydi: ''Farkýnda deðilim, karþýmda büyük bir yangýn var; arkadaþlarýmýn duygularý tutuþmuþ yanýyor.'' Daha yedi-sekiz hafta evvel kalbinin damarlarýna yerleþtirilen metal parçasý, belki kalbinin yükünü bir nebze hafifletebilirdi; ama ya bu yorgunluðu kim yahut ne, nasýl hafifletecekti?!
Ýkindi namazýný güçlükle kýldýrabildi. Acil istirahate ihtiyacý olduðu aþikârdý. Fakat o, salonda oturmayý odasýna geçmeye tercih etti. Tercih etti; çünkü ziyarete gelmiþ birkaç misafirin hatýrý vardý. Evet, ona göre misafirlerin hatýrý kendi sýhhatinden de, tamamlamayý kendisine bir vazife addettiði, fakat bir türlü bitmek-tükenmek bilmeyen iþlerden de önemliydi. Misafirlerin hatýrýna, rahatsýzlýðýna ve iþlerine raðmen oturmalýydý. Misafirler de her zaman olduðu gibi bu eþsiz nezaket ve fedakârlýk karþýsýnda mahcubiyetlerinden adeta iki büklüm oluyorlar; fakat belki de ömürlerinde bir-iki defa ancak tadabilecekleri o þeker-þerbet ikindi sohbetlerinden mahrum olmamak için dizleri üzerinde tevazuyla oturuyor, hikmet testisinin aðzýnýn açýlmasýný ve Cânân'a dair söz pýrlantalarýnýn dökülmesini intizar ediyorlardý. Yani onlar da sohbet sahibinin odasýna çekilivermesinden korkuyor, kendileriyle beraber kalmasýný gönülden arzu ediyor ve bakýþlarýyla âdeta, ''Kal bizimle, nurlandýr gönüllerimizi!'' diyorlardý.
Ona gelince... Ýhtimal geceden hissesine yine bir damla uyku düþmemiþ, gecenin bir kýsmýný odasýnda, geriye kalan kýsmýný da koridorda bir o yana, bir bu yana dolaþarak geçirmiþ; derdini paylaþabileceði birisini ya bulmuþ veya bulamamýþtý. Derdi de bir yüreðin kârý deðildi hani. Cihanlar kadar deseniz sezadýr. Çünkü onun derdi cihanýn derdiydi. Kahvaltýda birkaç parça bir þey almýþ, öðle yemeðini zaten yememiþti. Aslýnda bir günde aldýðý gýdanýn hepsi normal bir insanýn bir öðününe bile tekabül etmezdi. Bir bardak çayla, küçük bir parça kýzarmýþ ekmek getirdiler. "Bir þey yemeyeceðim." dedi ve yavaþ yavaþ çayýný yudumlamaya baþladý. Zaten baþkalarýnýn yanýnda bir þey yemekten, içmekten o kadar sýkýlýrdý ki, lokmalar çok defa boðazýnda düðümlenir kalýr, mübarek simasý o helecan içinde kýpkýrmýzý olurdu. Az çok tanýyan herkes bilirdi ki, haya ve mahcubiyet damarlarýna iþlemiþ ve onda ikinci bir fýtrat halini almýþtý. Nitekim bazen, ''Bana baþkalarýnýn gözü önünde, 'sen sýratý geçebilirsin' deseler, ondan bile utanýrým." derdi.
Söz döndü dolaþtý ve son zamanlarda saðda-solda kendisinin aleyhinde hakarete varan sözler sarfeden çok eski bir tanýdýðýna geldi. Aslýnda kahramaný zavallý, kendisi çok talihsiz bir hâdiseydi bu. Tezvirlere, iftiralara, komplolora maruz kalmak, onun hayatýnýn bir parçasý olmuþtu senelerdir; ama bu farklýydý. Bir eski dost gül atmýyordu, sanki gülle yaðdýrýyordu. Hâdise hakikaten elem vericiydi. Zira sinesini açtýðý, bir arkadaþ, dost olarak kucakladýðý, senelerini beraber geçirdiði bir insan kalkýp akla-hayale gelmedik iftiralarda bulunuyor, baþkalarýný da tahrik etmeye çalýþýyordu. Cihanlar pahasý bir dostluða arkasýný dönüyor ve pek ucuz, hasis þeylere tâlip oluyordu. Yani ihanet ediyordu. Arkadaþlýða, dostluða ve müþterek bir hukuka ihanet...
Salonda bulunanlardan birisi: "Benim aklým, havsalam almýyor bunu. Böyle bir þeyi nasýl yapar bir insan, nasýl bu kadar sukût eder; bu nasýl bir vefasýzlýktýr, kadirnâþinaslýktýr, bir türlü izah edemiyorum." deyiverdi.
Öteden beri elinden geldiðince yakýnlarýnýn, arkadaþlarýnýn, dostlarýnýn mülâhazalarýnýn bulanmamasý, dupduru kalmasý için adeta çýrpýnýr dururdu; bu konuda öyle hassastý ki, kendisini helak edecek zannederdiniz. Hafifçe doðruldu, daha ciddi bir tavra büründü ve dilinden þu kelimeler döküldü: ''Öyle demek yerine, çok dua edelim: Cenab-ý Allah hiç kimseyi þaþýrtmasýn. Kalblerimizi kaydýrmasýn. Hepimize hidayet versin ve doðruyu göstersin! Zira onlarýn ahiretini düþünmek de bizim vazifemiz.''
Kendisini yakýndan tanýma bahtiyarlýðýna erenler, onun sinesinin enginliðine, vicdanýnýn geniþliðine daha önce de defalarca þahit olanlar için, bu sözler normal karþýlanabilirdi. Fakat misafirler þaþýrmýþtý ve hayret dolu bakýþlarý gözlerine aksediyordu. Çünkü o, ýzdýraptan bir mum gibi erirken kendisine düþmanlýk edenlerin iki cihan saadetini düþünüyordu. Evet, bu ne ince düþünce, ne engin bir gönül ve ne derin bir þefkatti! Ve ne ölçüde kendine raðmen baþkalarýný düþünmek, baþkalarý için yaþamaktý! Zaten o evvel-ahir kimseye küsüp darýlmayacaðýna, kendisine ait hiçbir haktan dolayý davacý olmayacaðýna söz vermiþti. Ýhtimal onu üzenler de bu sözleri duysalardý, azýcýk insaflarý kalmýþsa, yaptýklarýna bin kere piþman olup aðlamaya duracaklardý. Heyhat! Ýnsaf, çoklarýnýn vicdanýndan çekip gideli nice zaman olmuþtu!
Bu müessif hâdisenin o aydýnlýk ortamý karartmasýna izin vermedi. Konuyu deðiþtirdi; fakat elemin zikri onun için ayrý bir elem olmuþ, yorgunluðunu bir kat daha artýrmýþtý.
Vakit ilerliyor, güneþ örtüsünü yavaþ yavaþ yüzüne çekmeye hazýrlanýyordu. Kim bilir, belki o da bütün bu olup bitenleri bir türlü anlayamýyor, ýþýðýyla dünyalarýný aydýnlattýðý kimselerin hem kendi, hem de baþkalarýnýn dünyalarýný nasýl kararttýðýna þâhit oldukça utancýndan yüzünü saklamaya çalýþýyordu.
Akþam namazýnýn vakti iyice yaklaþmýþtý. Derin bir düþünceye daldý. Ne zaman öyle dalýp gitse, salon anlamlý bir sükûta boðulurdu. Evet, o sükûtuyla konuþurken orada hazýr bulunanlar da kendilerine göre bir kýsým düþüncelere dalarlar, belki çoklarý da onun ne düþündüðünü kendi içlerinde tahmin etmeye çalýþýrlardý. Aslýnda derdi, tasasý ve sevdâsý belli olan bir insanýn ne düþündüðünü tahmin etmek de çok zor olmasa gerekti.
Tam o esnada ''Allahuekber'' nidasý yükseliverdi. Evet, ezan baþlamýþtý. Baþlamýþtý; fakat bütün gurbet illerinde olduðu gibi orada da ezan sadece içeride duyuluyor, binanýn duvarlarýný aþýp sesini çevreye duyuramýyordu. Yani gurbette, ezan da kendi gurbetini yaþýyordu.
Ezan okunurken zaruret olmadýkça bir þey konuþmazdý; fakat belli ki çok dolmuþtu. Dolup da taþmamak, yanýp da sýzdýrmamak ne mümkündü! Ýçinde köpüren maðmalar simasýna aksediyor gibiydi. Aðzýndan dökülen ifadeler ayný zamanda neyi düþünüp durduðunu da þöyle anlatýyordu: ''Allah'ým, Sen yegane büyüksün! Fakat biz Sen'in büyüklüðünü hakkýyla duyuramýyoruz. Ne olur Allah'ým, affet bizi ve adýný duyurmayý bizlere müyesser kýl!'' Müezzin, ''Eþhedü enne Muhammeden Rasûlullah'' derken onun heyecaný artýk zirveye ulaþmaþtý. Yüzünün rengi deðiþik bir hâl almýþtý. Kendi içinde kaynayýp duran bir yanardað gibiydi. Rabb'ine karþý, Peygamberine karþý mahcubiyetini ifade edercesine baþýný önüne eðmiþ: ''Evet, þehadet ediyoruz ki, Sen Allah'ýn Rasûlüsün. Fakat Sen’in sesin sadece binanýn içinde duyuluyor. Sana karþý vefalý olamadýk, Sen’in sesini baþkalarýna duyuramýyoruz. Her tarafta çanlar bas bas baðýrýyor; fakat Sen'in sesin sadece içerde duyuluyor. Rikkatime dokunuyor bu benim; bir hançer gibi kalbime saplanýyor, katiyyen hazmedemiyorum!'' diyordu.
Bu arada ezan sona ermiþti. Ezan bitince ezan duasýyla yetinmez, hep uzun uzun dua eder, gönlünü, Gönlünün Yegâne Sahibi'ne açarak O'ndan en çok sevdiði þeyleri isterdi: ''Allahümme a'li kelimetallahi fî külli enhâi-l âlem ve'stahdimnâ fî hâzeþ-þe'n...''*
Yerinden kalktý ve hýzlý adýmlarla mihraba doðru ilerledi. Akþam namazýnda Fatiha'yý çok zaman diline pelesenk olan Âl-i Ýmrân Sûresi’nin sekizinci ve dokuzuncu ayetleri takip edecekti: ''Rabbenâ, lâ tüzið kulûbenâ...''**
* Allah'ým, yüce namýný dünyanýn her köþesinde yücelt ve bizi bu iþin müstahdemleri eyle...
** Rabb’imiz, kalblerimizi kaydýrma..
Gönderen: 23.04.2008 - 02:15
Bu Mesaji Bildir   Muhtazaf üyenin diger mesajlarini ara Muhtazaf üyenin Profiline bak Muhtazaf üyeye özel mesaj gönder Muhtazaf üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 837 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
karaali70 (54), Mücahit58 (42), firdevs_91 (33), harman76 (48), gul2 (47), özgür3 (35), songokou (42), nuri72 (52), aysun saglam (46), dalin (39), caglar_1988 (36), emine_yilmaz (45), elif19 (37), morcali (63), enderim23 (46), aga2 (61), hüzünlü gurbet (46), yeþil (42), 1yavuz (53), suvari_ (41), gazeteci1985 (39), adem03 (45), azzat (60), huemeyra41 (32), Kursad_ist (46), ruhan_ruhani (41), eskalibo (50), neofatih (39), yuuusuf (43), yunuscelik (46)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.57733 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.