generique luvox generique plaquenil stromectol ivermektin generique colchicine bedranol bekunis dragees beloc cor beloc zok beloc benicar hct benicar benzoyl betagan betapace betaprol betnesol betnovate biaxin bilol comp bilol bimatoprost binaldan binordiol blocadren bocatriol bondronat bonidon boniva brand cialis brand levitra brand viagra brexidol buspar butohaler butovent bystolic cabaser calan sr calan calcijex calcium sandoz canasa canestene cardaxen plus cardaxen
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » SULARA GOMULEN FİRAVUN

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Rabbanice su an offline Rabbanice  
SULARA GOMULEN FİRAVUN
92 Mesaj -
"Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiþ tarzý gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladýlar; biz de günahlarý dolayýsýyla onlarý yýkýma uðrattýk. Firavun ordusunu suda boðduk. Onlarýn tümü zulmeden kimselerdi."
(Enfal Suresi, 54)

Eski Mýsýr medeniyeti, Mezopotamya'da ayný tarihlerde kurulmuþ þehir devletleriyle birlikte, tarihin en eski uygarlýklarýndan biri ve döneminin en ileri sosyal düzenine sahip organize devleti olarak bilinir. MÖ 3000'ler civarýnda yazýyý bulup kullanmalarý, Nil nehrinden faydalanmalarý ve ülkenin doðal yapýsý sayesinde dýþarýdan gelebilecek saldýrýlara karþý korunmuþ olmalarý Mýsýrlýlar'ýn sahip olduklarý medeniyetin ilerlemesine büyük katkýda bulunmuþtu.
Ancak bu uygarlýk, Kuran'da inkar sisteminin en açýk ve net tarif edildiði "firavun yönetiminin" geçerli olduðu bir medeniyetti. Büyüklük taslamýþlar, sýrt çevirmiþler ve inkar etmiþler, bunlarýn neticesinde de ileri medeniyetleri, sosyal ve siyasal düzenleri, askeri baþarýlarý onlarý helak olmaktan kurtaramamýþtý.
Firavunlar'ýn Otoritesi
Mýsýr uygarlýðýnýn temelinde Nil nehrinin bereketi vardý. Bu nehrin hayat verici özelliði sayesinde Mýsýrlýlar Nil vadisinde yerleþmiþ ve yaðmur mevsimlerine baðýmlý kalmadan nehirden saðladýklarý suyla tarým yapabilmiþlerdi. Tarihçi Ernst H. Gombrich, bu konuda þunlarý söyler:
"Afrika sýcaktýr. Aylarca yaðmur yaðmaz. Bundan dolayý bu büyük kýtanýn pekçok yeri kuraktýr. Ülkenin o bölümleri çöllerle kaplýdýr. Ýþte Mýsýr'ýn saðý ve solu da bu durumdadýr. Mýsýr'da da aslýnda çok az yaðmur yaðar. Ama orada yaðmura pek ihtiyaç yoktur, çünkü Nil ýrmaðý boydan boya ülkenin ortasýndan akar gider."
Böylesine büyük önemi olan Nil nehrini kontrolü altýnda tutan, ayný zamanda Mýsýr'ýn en önemli ticaret ve tarým kaynaðýný da kontrol edebilmekteydi. Firavunlar da iþte bu yolla Mýsýr üzerinde büyük hakimiyet kurmuþlardý.
Nil vadisinin dar ve uzunlamasýna yapýsý, nehrin etrafýna kurulan yerleþim birimlerinin fazlaca geniþlemesine olanak vermemiþ, büyük þehirlerden oluþan bir uygarlýk yerine daha ufak çaplý kasaba ve köylerden oluþan bir medeniyet þekillenmiþti. Bu faktör de firavunlarýn halk üzerindeki hakimiyetini perçinledi.
Tarihte ilk olarak Kral Menes'in MÖ 3000 dolaylarýnda eski Mýsýr'ý büyük üniter bir devlet olarak kendi hakimiyeti altýnda birleþtirdiði ve ilk Mýsýr firavunu olduðu bilinir. Aslýnda, "firavun" nitelendirmesi ilk zamanlarda Mýsýr kralýnýn yaþadýðý sarayý tanýmlamaktayken, zamanla, Mýsýr krallarýnýn ünvaný haline geldi. Bu nedenle Eski Mýsýr'ýn hükümdarlarý olan krallar zamanla "firavun" olarak anýlmaya baþlandý.
Tüm devletin ve ülke topraklarýnýn sahibi, yöneticisi ve hükümdarý olan bu firavunlar, eski Mýsýr'ýn çok tanrýlý çarpýk dininde, en büyük tanrýnýn dünyadaki bir yansýmasý olarak kabul edildiler. Mýsýr topraklarýnýn idaresi, paylaþtýrýlmasý, gelirleri kýsacasý ülke sýnýrlarý içindeki her türlü mal ve hizmet üretimi firavun için gerçekleþtiriliyordu.
Yönetimdeki mutlakiyet, ülkenin yöneticisi olan firavunu, her dilediðini yaptýrabilecek bir güç sahibi kýlmýþtý. Henüz ilk sülalenin kurulmasýyla birlikte, Mýsýr'ýn ilk kralý olan Menes döneminde, Nil suyunun kanallar vasýtasýyla halka ulaþtýrýlmasýna baþlanmýþ, ayrýca ülkede yapýlan üretim kontrol altýna alýnarak tüm mal ve hizmet üretiminin krala aktarýlmasý saðlanmýþtý. Bu mal ve hizmetleri kral, halkýnýn ihtiyacý olduðu oranda daðýtýyor, paylaþtýrýyordu. Ülkede böyle bir hakimiyet kuran krallarýn, halký boyunduruk altýna almalarý zor olmadý. Mýsýr kralý, yani daha sonra yaygýnlaþacak sýfatýyla firavun, halkýnýn tüm ihtiyaçlarýný karþýlayan büyük kudret sahibi birisi olarak kutsal bir varlýk sayýldý ve tanrýlaþtýrýldý. Firavunlar da, zamanla kendilerinin tanrý olduklarýna kesin olarak inandýlar.
Mýsýrlýlarýn dini inançlarýnýn temelinde tanrýlarýna hizmet etme düþüncesi vardý. Bu tanrýlarla insanlar arasýndaki "aracýlar" ise, kavmin önde gelenleri arasýnda yer alan rahiplerdi. Ayný zamanda büyücülükle de uðraþan rahipler, Firavunlarýn halký etki altýnda tutmak için kullandýklarý çok önemli bir sýnýfý oluþturuyorlardý.
Resimlerde baþlarý traþlý olrak görülen rahipler, tanrýlarýný memnun etmek amacýyla hediyeler sunuyor, müzik çalýyor ve ayin yapýyorlar.
Kuran'da bahsedilen Firavun'un Hz. Musa ile yaptýðý konuþmalardaki bazý sözleri bunu kanýtlar niteliktedir. Hz. Musa'yý "andolsun, benim dýþýmda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacaðým" (Þuara Suresi, 29) diyerek tehdit etmesi ya da yakýn çevresindeki insanlara "sizin için benden baþka ilah olduðunu bilmiyorum" (Kasas Suresi, 38) demesi kendisinin bir tanrý olduðuna inanmasýndan kaynaklanýyordu.

Dini Ýnançlar

Tarihçi Heredot'a göre Eski Mýsýrlýlar dünyanýn en "dindar" insanlarýydýlar. Ancak dinleri "Hak Din" deðil, çok tanrýlý sapkýn bir dindi ve içinde bulunduklarý koyu tutuculuk sebebiyle bu sapkýn dinlerinden bir türlü vazgeçemiyorlardý.

Eski Mýsýr kavmi, içinde yaþadýðý doðal çevre þartlarýndan çok etkilenmiþti. Mýsýr'ýn doðal coðrafyasý ülkeyi dýþ saldýrýlara karþý çok iyi koruyordu. Mýsýr'ýn dört bir yaný çöllerle, daðlýk arazilerle ve denizlerle çevriliydi. Ülkeye yapýlabilecek saldýrýlarýn iki geçiþ yolu bulunuyordu ve bu yollarý da savunmak Mýsýr ordularý için son derece kolaydý. Böylece Mýsýrlýlar, bu doðal koþullar sayesinde dýþ ülkelerden soyutlanmýþ olarak kaldýlar. Ancak geçen yüzyýllar, bu soyutlanmayý koyu bir taassuba dönüþtürdü. Böylece Mýsýrlýlar yeni geliþmelere ve yeniliklere kapalý, dinleri konusunda son derece tutucu bir görünüm kazandýlar. Kuran'da sýkça bahsedilen "atalarýn dini" onlarýn en önem verdikleri deðerleri haline geldi.

Bu nedenle Hz. Musa ve Hz. Harun, Firavun'a ve yakýn çevresine Hak Din'i teblið ettiklerinde "Onlar: Siz ikiniz, bizi atalarýmýzý üzerinde bulduðumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak deðiliz" (Yunus Suresi, 78) diyerek yüz çevirmiþlerdi.

Eski Mýsýr'ýn dini bir kaç kola ayrýlmýþtý. Bunlarýn en önemlileri devletin resmi dini, halkýn inanýþlarý ve ölümden sonraki yaþam ile ilgili inanýþlardan oluþuyordu.

Devletin resmi dinine göre Firavun, kutsal bir varlýktý. O, tanrýlarýnýn dünyadaki bir yansýmasýydý ve görevi de dünyada insanlara adalet daðýtmak ve onlarý korumaktý.

Halkýn arasýnda yaygýn olan inanýþlar son derece karýþýktý, ve devletin resmi dini ile çatýþan inançlar da Firavun yönetimi tarafýndan baský altýna alýnmýþtý. Temelde çok tanrýya inanýlýyor, bu tanrýlar genellikle hayvan baþlý ve insan vücutlu olarak tasvir ediliyordu. Ancak bölgeden bölgeye deðiþebilen yerel geleneklerle de karþýlaþmak mümkündü.

Ölümden sonraki hayat Mýsýr inançlarýnýn en önemli bölümünü oluþturuyordu. Beden öldükten sonra ruhun yaþamaya devam ettiðine inanýyorlardý. Onlara göre ölünün ruhu görevli melekler tarafýndan Yargýç Tanrý ve þahitlik için hazýr bulunan kýrk iki yargýcýn karþýsýna çýkarýlýyor, ortaya bir tartý koyuluyor ve ruhun kalbi bu tartý ile tartýlýyordu. Ýyilikleri aðýr gelenler güzel bir mekana geçiyor ve mutluluk içinde yaþýyor, kötülükleri aðýr gelenler ise büyük iþkenceler görecekleri bir yere yollanýyorlardý. Burada "Ölülerin Yiyicisi" adý verilen garip bir yaratýk tarafýndan sonsuza dek iþkence görüyorlardý.

Mýsýrlýlar'ýn ahiret hakkýndaki bu inanýþlarýnýn tevhid inancýyla ve hak dinle bir paralellik gösterdiðini fark etmemek mümkün deðildir. Sadece ölümden sonraki hayata inanç bile eski Mýsýr medeniyetine de hak dinin ve tebliðin ulaþmýþ olduðunu fakat bu dinin sonradan bozulmaya uðradýðýný, tek tanrý inancýnýn da bu bozulmayla birlikte çok tanrý inancýna döndüðünü ispatlar niteliktedir. Nitekim dönem dönem insanlarý Allah'ýn birliðine ve O'na kul olmaya çaðýran uyarýcýlarýn eski Mýsýr'a da gönderildiði bilinmektedir. Bunlardan biri, hayatý Kuran'da detaylýca anlatýlan Hz. Yusuf'tur. Hz. Yusuf'un tarihi, Ýsrailoðullarý'nýn Mýsýr'a gelmeleri ve burada yerleþik düzene geçmelerinin baþlangýcýný teþkil etmesi açýsýndan da son derece önemlidir.

Öte yandan, tarihi kaynaklarda Hz. Musa öncesinde kavmi tek ilahlý dinlere çaðýran Mýsýrlýlar'dan da bahsedilmektedir. Bu, Mýsýr tarihinin en dikkat çekici firavunu Neferkheperure Amenhotep'dir, yani IV. Amenofis.

Tek Tanrýya Ýnanan Firavun; IV. Amenofis

Mýsýr firavunlarý çoðunlukla zorba, baskýcý, savaþçý ve acýmasýz kiþilerdir. Bu firavunlarýn ortak özellikleri; Mýsýr'ýn çok tanrýlý dinini benimsemeleri ve bu din sayesinde kendilerini tanrýlaþtýrmalarýdýr.

Ancak Mýsýr tarihinde bir tek Firavun vardýr ki, diðerlerinden çok farklýdýr. Bu Firavun tek bir Yaratýcý'ya inanýlmasý gerektiðini savunmuþ, bu yüzden Amon Rahipleri ve bunlara destek veren bazý askerler tarafýndan büyük baskýya maruz kalmýþ, sonunda da öldürülmüþtür. Bu Firavun MÖ 14. yüzyýlda baþa geçmiþ olan IV. Amenofis'tir.

IV. Amenofis MÖ 1375'te tahta çýktýðýnda yüzyýllarýn getirdiði bir tutuculuk ve gelenekçilik ile karþýlaþtý. Bu döneme dek toplum yapýsý ve halkýn kraliyet sarayý ile olan iliþkileri deðiþmeden gelmiþti. Toplum, dýþ olaylara ve dinsel yeniliklere kesin olarak kapýlarýný kapalý tutuyordu. Antik Yunan gezginleri tarafýndan da tespit edilen bu çýlgýn tutuculuk, yukarýda da açýkladýðýmýz gibi, Mýsýr'ýn doðal coðrafi koþullarýndan kaynaklanmaktaydý.

Firavunlarýn halka benimsettirdiði resmi din, eski ve geleneksel olan herþeye katýksýz bir baðlýlýðý zorunlu kýlýyordu. Oysa IV. Amenofis, resmi dini benimsemiyordu. Tarihçi Ernst Gombrich þöyle yazýyor:

Eski geleneðin kutsadýðý birçok alýþkanlýðý kaldýrýp, halkýnýn, garip bir biçimde betimlenmiþ sayýsýz tanrýsýna saygý göstermek istemedi. Onun için tek bir yüce tanrý vardý, o da Aton'du. Aton'a taptý ve onu güneþ biçiminde imgeleþtirtti. Öteki tanrýlarýn rahiplerinin etkisinden korunmak için, sarayýný bugünkü El-Amarna'ya taþýdý.
Babasýnýn ölümünden sonra genç yaþtaki IV. Amenofis, büyük bir baskýya maruz kaldý. Bu baskýnýn sebebi, geleneksel çok tanrýlý Mýsýr dinini deðiþtirerek tek tanrý inancýna dayalý bir din getirmiþ olmasý ve her alanda köklü deðiþikliklere giriþmesiydi. Ancak Teb önde gelenleri bu dini teblið etmesine müsaade etmediler. IV. Amenofis ve ahalisi Teb þehrinden uzaklaþarak Tell El-Amarna'ya yerleþtiler. Burada "Akh-en-aton" adýnda yeni ve modern bir þehir inþa ettiler. IV. Amenofis de "Amon'un Hoþnutluðu" anlamýna gelen adýný, Akh-en-aton yani "Aton'a Boyun Eðen" olarak deðiþtirdi. Amon, çok tanrýlý Mýsýr dininde en büyük toteme verilen isimdi. Aton ise, Amenofis'e göre "göklerin ve yerin yaratýcýsý" idi, ki bu sýfatla Allah'ý kast etmiþ olmasý kuvvetle muhtemeldir.

Bu geliþmelerden hoþnut olmayan Amon Rahipleri, ülkenin içinde bulunduðu bir ekonomik krizden de faydalanarak Akhenaton'un gücünü elinden almak istediler. Düzenlenen bir komplo ile Akhenaton zehirlenerek öldürüldü. Ondan sonra gelen firavunlar da hep rahiplerin etkisi altýnda kaldýlar.

Akhenaton'dan sonra baþa asker kökenli firavunlar geçti. Bunlar eski geleneksel çok tanrýlý dini yeniden yaygýnlaþtýrdýlar ve eskiye dönüþ için önemli bir çaba harcadýlar. Yaklaþýk bir yüzyýl sonra da Mýsýr tarihinin en uzun süre hükümdarlýk yapacak firavunu II. Ramses baþa geçti. Ramses, birçok tarihçiye göre Ýsrailoðullarý'na eziyet eden ve Hz. Musa ile mücadele eden firavundu.
MUSA'nýn geliþi
Eski Mýsýrlýlar koyu taassuplarý sebebiyle putperest inanýþlarýndan vazgeçmiyorlardý. Tek bir Allah'a ibadet edilmesi gerektiðini teblið eden kiþiler gelmiþti ama Firavun'un kavmi hep eski sapkýn inanýþlarýna geri dönmüþtü. Sonuçta Hz. Musa, hem Mýsýr halkýnýn hak dine karþý batýl bir sistemi benimsemiþ olduðu ve hem de Ýsrailoðullarý'nýn köleleþtirilmiþ olduðu bir dönemde Allah tarafýndan Elçi (Resul) olarak gönderildi. Hz. Musa, hem Mýsýr'ý hak dine davet etmek hem de Ýsrailoðullarý'ný kölelikten kurtararak doðru yola iletmekle görevlendirilmiþti. Kuran'da, bu konuya þöyle dikkat çekilir:
Mü'min olan bir kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun'un haberinden (bir bölümünügöz kırpma sana okuyacaðýz. Gerçek þu ki, Firavun yeryüzünde (Mýsýr'da) büyüklenmiþ ve oranýn halkýný birtakým fýrkalara ayýrýp bölmüþtü; onlardan bir bölümünü güçten düþürüyor, erkek çocuklarýný boðazlayýp kadýnlarýný diri býrakýyordu. Çünkü o, bozgunculardandý. Biz ise, yeryüzünde güçten düþürülenlere lütufta bulunmak, onlarý önderler yapmak ve mirasçýlar kýlmak istiyoruz. Ve (istiyoruz ki) onlarý yeryüzünde 'iktidar sahipleri olarak yerleþik kýlalým', Firavun'a, Haman'a ve askerlerine, onlardan sakýndýklarý þeyi gösterelim. (Kasas Suresi, 3-6)
Firavun yeni doðan erkek çocuklarýn hepsini öldürterek Ýsrailoðullarý'nýn sayýca artmasýný engellemek istiyordu. Bu sebeple annesi, Hz. Musa'yý Allah'ýn ilhamýyla, bir sepetin içine yerleþtirerek nehre býraktý. Onu Firavun'un sarayýna götürecek bir yoldu bu. Kuran'da bu konuyla ilgili ayetler þöyledir:
Musa'nýn annesine: "Onu emzir, þayet onun için korkacak olursan, onu suya býrak, korkma ve üzülme; çünkü onu biz sana tekrar geri vereceðiz ve onu gönderilen (elçilerden) kýlacaðýz" diye vahyettik (bildirdik). Nihayet Firavun'un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düþman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldýlar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanýlgý içindeydi. Firavun'un karýsý dedi ki: "Benim için de, senin için de bir göz bebeði; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararý dokunur veya onu evlat ediniriz." Oysa onlar (baþlarýna geleceklerin) þuurunda deðillerdi. (Kasas Suresi, 7-9)
Firavun'un karýsý Hz. Musa'nýn öldürülmesini engelledi ve onu evlat edindi. Böylece Hz. Musa çocukluk yýllarýný Firavun'un sarayýnda geçirdi. Allah'ýn yardýmýyla kendi öz annesi de ona süt annesi olarak saraya getirildi.
Bir dönem sonra, Hz. Musa Ýsrailoðullarý'ndan birisinin bir Mýsýrlý tarafýndan eziyete uðratýldýðýný görünce duruma müdahale etti. Fakat þehrin önde gelenleri bu davranýþýn karþýlýðýný ölüm cezasý olarak belirlediler. Bunun üzerine Hz. Musa Mýsýr'dan uzaklaþtý ve Medyen'e geldi. Burada geçirdiði sürenin sonunda Allah onunla konuþacak ve ona peygamberlik görevi verecekti. Görevi Firavun'a geri dönmek ve Allah'ýn dinini teblið etmekti.
Firavun'un Sarayý :
Hz. Musa ve kardeþi Hz. Harun, Allah'ýn emri doðrultusunda Firavun'a gittiler ve ona Hak Din'i teblið ettiler. Ýstekleri de, artýk Firavun'un Ýsrailoðullarý'na eziyet vermemesi ve onlarý serbest býrakarak Hz. Musa ile birlikte gitmelerine izin vermesiydi. Firavun için yýllarca yanýnda tuttuðu birinin, karþýsýna çýkýp böyle konuþmasý kabul edilemez bir durumdu. Bu sebeple Firavun onu nankörlükle suçladý:
(Gittiler ve Firavunsevinçli Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiþtirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yýllarýný aramýzda geçirmedin mi? Ve sen, yapacaðýn iþi (cinayeti) de iþledin; sen nankörlerdensin." (Þuara Suresi, 18-19)
Firavun Hz. Musa'ya duygusallýkla yaklaþmaya çalýþýyordu. Madem ki onu büyütüp yetiþtirenler kendileriydi, Hz. Musa'nýn onlara uymasý gerekiyordu. Firavun'un yaratmaya çalýþtýðý bu duygusal atmosfer, kavmin önde gelenlerini de etkilemeye yarayacaktý. Onlar da Firavun'a hak vereceklerdi böylece.
Öte yandan, Hz. Musa'nýn teblið ettiði Hak Din, Firavun'un gücünü elinden alýyor, onu diðer insanlarýn mertebesine indiriyordu. Böylece Hz. Musa'ya uymasý gerekecekti. Sonra, Ýsrailoðullarý'ný serbest býrakýrsa elindeki iþ gücünün önemli bir kýsmýný da kaybedecekti.
Tüm bu sebeplerden dolayý Firavun, Hz. Musa'nýn anlattýklarýný dinlemedi bile. Aklýnca onunla alay etmeye çalýþtý, saçma sorular sorarak konuyu daðýtmaya gayret etti. Bu arada Hz. Musa ve Hz. Harun'u düzeni bozmaya çalýþan kiþiler olarak gösterip onlarý suçlu çýkarmaya da çalýþýyordu. Sonuç olarak ne Firavun, ne de yakýn çevresindeki kavmin önde gelenleri Hz. Musa ve Hz. Harun'a itaat etmediler. Kendilerine açýklanan Hak Din'e de uymadýlar. Bunun üzerine Allah, üzerlerine çeþitli felaketler gönderdi.
Firavun'a ve Yakýn Çevresine Gelen Felaketler
Felaketler tüm memleketi sarmýþtý. Her yerde kan vardý.Ipuwer Papirüsü, 2.Bölüm : 5-6
Firavun ve yakýn çevresi kendi çok tanrýlý sistemlerine, putperest inanýþlarýna, yani "atalarýnýn dini"ne öylesine koyu bir taassupla baðlanmýþlardý ki, hiçbir þekilde bundan dönmeyi göze almýyorlardý. Hz. Musa'nýn getirmiþ olduðu iki mucize, yani elinin beyaz çýkmasý ve asasýnýn yýlana dönüþmesi bile, onlarý batýl inançlarýndan döndürmemiþti. Üstelik bunu açýkça ifade ediyorlardý. Þöyle demiþlerdi:
Onlar: Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak deðiliz. (Araf Suresi, 132)
Bu tutumlarýnýn karþýlýðýnda Allah, onlara dünyada da bir azap tattýrmak için ayetin ifadesiyle "ayrý ayrý mucizeler" (Araf Suresi, 133) olarak felaketler yolladý. Bunlardan ilki kuraklýk ve dolayýsýyla elde edilen ürünlerin azalmasýydý. Konuyla ilgili Kuran ayeti þöyledir:
Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öðüt alýp düþünürler diye yýllar yýlý kuraklýða ve ürün kýtlýðýna uðrattýk. (Araf Suresi, 130)
Mýsýrlýlar tarým sistemlerini Nil nehrine dayandýrmýþlardý ve bu sayede doðal þartlarýn deðiþimi onlarý etkilemiyordu. Ancak Firavun ve yakýn çevresinin Allah'a karþý büyüklenmesi ve Allah'ýn peygamberini tanýmamasý sebebiyle kendilerine beklenmedik bir felaket gelmiþti. Büyük bir ihtimalle, çeþitli sebeplerle Nil'in seviyesinde büyük bir düþüþ yaþanmýþ ve nehirden çýkan sulama kanallarý yeterli miktarda suyu tarým arazilerine taþýyamamýþtý. Aþýrý sýcaklar da ürünlerin kurumasýna sebep olmuþtu. Böylece, Firavun ve önde gelenler hiç beklemedikleri bir yönden, çok güvendikleri Nil nehrinden kaynaklanan bir felaketle karþýlaþtýlar. Bu kuraklýk, kendi kavmine "Ey kavmim, Mýsýr'ýn mülkü ve þu altýmda akmakta olan nehirler benim deðil mi? Yine de görmeyecek misiniz?" (Zuhruf Suresi, 51) diye seslenen Firavun'u da en güzel biçimde yalanlýyordu.
Fakat ayette de belirtildiði gibi "öðüt alýp düþünmeleri" gerekirken, bu olanlarý Hz. Musa'nýn ve Ýsrailoðullarý'nýn getirdiði bir uðursuzluk olarak kabul ettiler. Batýl inançlarý ve atalarýnýn dini sebebiyle böyle bir düþünceye saplanmýþlardý. Bu yüzden de büyük sýkýntýlar çekmeye mahkumdular. Ancak baþlarýna gelecekler bununla sýnýrlý deðildi. Bu, daha baþlangýçtý. Ardýndan Allah, bir seri felaket gönderdi. Bu felaketler Kuran'da þöyle bildirilmiþtir:
Bunun üzerine, ayrý ayrý mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buðday güvesi, kurbaða ve kan musallat kýldýk. Yine büyüklük tasladýlar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular. (Araf Suresi, 133)
Yukarýdaki ayette bildirilenlerin hepsi Allah'ýn birer mucizesi olarak oluþmuþtur. Bu mucizeleri Rabbimiz bir sebebi vesile ederek yaratmýþ olabilir veya sebepsiz de yaratmýþ olabilir. Bu mucizelerin asýl gerçekleþme þeklini Allah bilir. Ama þunu belirtmeliyiz ki, muhtemelen Rabbimizin bu mucizeleri, görenleri iman etmeye mecbur býrakacak þekilde gerçekleþmemiþtir. Çünkü Bediüzzaman Said Nursi'nin söylediði gibi "Bu dünya tecrübe meydanýdýr. Akla kapý açýlýr, fakat ihtiyarý elinden alýnmaz." (Sözler, 24. Söz) Bediüzzaman bir baþka sözünde ise mucizelerin nadir verilmesinin hikmetlerinden birinin, insanlarýn mecbur kalmadan, iradelerini kullanarak doðruyu veya yanlýþý seçmelerine imkan tanýmak olduðunu açýklar:
Birinci Nokta: Ýman ve teklif ihtiyar (irade) dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduðundan, perdeli ve derin ve tedkik (araþtýrma) ve tecrübeye muhtaç olan nazarî (düþünceye ait) mes'eleleri elbette bedihî (aþikar) olmaz. Ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz. Tâ ki Ebu Bekirler a'lâ-yý illiyyîne (cennette en yüksek derece) çýksýnlar ve Ebu Cehiller esfel-i sâfilîne (cehennemin en aþaðý tabakasýgöz kırpma düþsünler. Ýhtiyar (irade) kalmazsa teklif olamaz. Ve bu sýr ve hikmet içindir ki, mu'cizeler seyrek ve nâdir verilir… (Þualar, 5. Þua)
Ýþte bu hikmete binaen, mucize olarak gerçekleþen bu olaylar, muhtemelen görenlerin kendilerince ikinci bir mantýkla açýklayabileceði bir þekilde geliþmiþtir. (En doðrusunu Allah bilir) Örneðin "kan musallat kýlýnmasý" ile ilgili, Allah, Nil ýrmaðýný sebepsiz olarak gerçek kana çevirmiþ olabilir. Veya bir savaþý vesile kýlmýþ olabilir; böylece o bölgede insan kaný akmýþ olabilir. Irmak, bakanlarýn gözüne kan renginde görünmüþ olabilir. Ýnsanlar bir çeþit kan hastalýðýna yakalanmýþ olabilir. Ancak Kuran’da bize bildirilen tüm bu felaketleri Firavun kavminin baþýna Allah’ýn bir mucize olarak verdiðidir.
Allah'ýn Firavun'a ve çevresindeki inkarcý kavme yolladýðý bu felaketlerden Tevrat'ta da Kuran ile bir mutabakat halinde ayrýntýlarýyla bahsedilir:
Ve eðer sen salývermek istemezsen, iþte, ben senin bütün sýnýrlarýný kurbaðalarla vuracaðým. Ve ýrmak kurbaðalarla kaynayacak, ve çýkacaklar, ve senin evine, ve senin yatak odana, ve senin yataðýnýn üzerine, ve kullarýnýn evlerine ve kavmina ve fýrýnlarýna ve hamur teknelerine girecekler. (Çýkýþ, 8/2-3)
Ve Rab Musa'ya dedi: Harun'a de: Deðneðini uzat ve yerin tozuna vur, ta ki bütün Mýsýr diyarýnda tatarcýk olsun. (Çýkýþ, 8/16)
Ve bütün Mýsýr diyarý üzerine çekirge çýktý, ve Mýsýr'ýn bütün hududuna kondu; gayet çok idiler, ondan evvel böyle çekirge, bunun gibisi olmamýþtý, ondan sonra da böylesi olmayacaktýr. (Çýkýþ, 10/14)
...fakat Rabbin söylediði gibi Firavun'un yüreði katýlaþtý, ve onlarý dinlemedi. (Çýkýþ, 8/19)
Firavun'a ve yakýn çevresine üst üste korkunç felaketler geliyordu. Bu felaketlerin önemli bir özelliði, bunlarýn bir kýsmýnýn putperest kavmin tanrý olarak tapýndýðý þeylerden kaynaklanmasýydý. Örneðin Nil nehri ya da kurbaðalar onlar için kutsaldý ve bunlarý tanrýlaþtýrmýþlardý. Onlar "tanrýlarýndan" medet umar ve yardým dilerken, Allah hatalarýný görmeleri ve yaptýklarý günahlarýn karþýlýðýný almalarý için onlarý bu "tanrýlarý" aracýlýðýyla azaplandýrdý.
Tevrat yorumcularýna göre "kan", Nil nehrinin kana dönmesidir. Mecazi anlamda bu, nehrin renginin kýpkýrmýzý olmasýyla açýklanabilir. Nehre bu rengi veren özellik ise, bir yoruma göre, bir bakteri çeþitidir.
Mýsýrlýlar'ýn ana hayat kaynaklarý Nil'di. Bu kaynaða herhangi bir zarar gelmesi, tüm Mýsýr için ölüm anlamýna gelirdi. Eðer Nil nehrini bakteriler kýrmýzýya çevirecek kadar yoðun oranda kaplamýþsa bu, suyu kullanan her canlýnýn da bu bakterilerden zarar görmesine yol açacaktý.
Bugüne dek yapýlan araþtýrmalarda, kýrmýzý renge sebep olarak; protozoalar, zooplanktonlar, tatlý ve tuzlu su planktonlarý (phytoplankton) ve dinoflagellatesler gösterilmektedir.1Tüm bu jenerasyonlar (bitki, mantar ve protozoa) suyu desoksijene ederek canlýlar için zehir etkisi taþýyan zararlý toksinler üremesine sebep olurlar.
ABD Ulusal Balýkçýlar Birliði'nden Patricia A. Tester, New York Bilimler Akademisi Yýllýðý'na yazdýðý bir yazýsýnda, en az 50 cins phytoplanktonun toksit olduðunu, ve bunlarýn deniz hayatýna zarar verdiðini açýklamýþtýr. Ayný yayýnda Kanada Saðlýk Bakanlýðý'ndan Ewen C. D. Todd ise, tarihsel verilere dayanarak yaklaþýk 25 çeþit phytoplanktonun dünya çapýnda çeþitli salgýnlara sebep olduðunu iddia etmiþtir. W. W. Carmichael ve I. R. Falconer ise, tatlý sularda yaþayan mavi yeþil alglarýn sebebiyet verdiði hastalýklarýn bir listesini çýkarmýþlardýr. Kuzey Carolina Devlet Üniversitesi'nden Deniz ekolojisti Joann M. Burkholder ise, Pfiesteria piscimorte isimli bir dinoflagellate tanýmlamýþtýr. Bu, türünün adýndan da anlaþýldýðý gibi, balýklarý öldüren bir cinstir.
Firavun zamanýnda da bu þekilde zincirleme bir felaketler serisi yaþanmýþ olabilir: Nil zehirlendiðinde balýklar da ölür ve Mýsýrlýlar önemli bir gýda maddesinden yoksun kalýrlar. Bu sýrada yumurtalarý balýklar tarafýndan tüketilmeyen kurbaðalar da aþýrý oranda üreyerek etrafý istila ederler, ancak daha sonra onlar da zehirlenerek ölürler. Balýklarýn ve kurbaðalarýn ölümü, Nil'in zehiri ile birlikte verimli topraklarý da zehirler. Kurbaða neslinin tükenmesi ise, çekirge ve buðday güveleri gibi böceklerin aþýrý üremesine sebebiyet verir.
Elbette bu sayýlanlar sadece birer yorumdur. Sonuç olarak, felaketler her nasýl cereyan etmiþ ve her ne etki býrakmýþlarsa da, ne Firavun ne de kavmi bundan öðüt alarak Allah'a tevbe etmediler, yine büyüklenmeye devam ettiler.
Firavun ve yakýn çevresi öylesine ikiyüzlüydüler ki, akýllarýnca Hz. Musa'yý ve dolayýsýyla Allah'ý (Allah'ý tenzih ederiz) kandýrmayý planlýyorlardý. Korkunç azap üzerlerine gelince hemen Hz. Musa'yý çaðýrmýþ, kendilerini bundan kurtarmasýný istemiþlerdi:
Baþlarýna iðrenç bir azab çökünce, dediler ki: "Ey Musa, Rabbine -sana verdiði ahid adýna- bizim için dua et. Eðer bu iðrenç azabý üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceðiz ve Ýsrailoðullarýný seninle göndereceðiz. Ne zaman ki, onlarýn eriþebilecekleri bir süreye kadar, o iðrenç azabý çekip-giderdik, onlar yine andlarýný bozdular. (Araf Suresi, 134-135)

Mýsýr'dan Çýkýþ

Firavun'a ve yakýn çevresine Hz. Musa vasýtasýyla sakýnmalarý gereken þeyler açýklanmýþ, Allah onlarý uyarmýþtý. Buna karþýlýk onlar isyan edip, peygamberi delilik ve yalancýlýkla suçladýlar. Allah da onlar için alçaltýcý bir son hazýrladý. Ve Hz. Musa'ya olacaklarý vahyetti:
Musa'ya: 'Kullarýmý gece yürüyüþe geçir, çünkü izleneceksiniz' diye vahyettik. Bunun üzerine Firavun þehirlere (asker) toplayýcýlar gönderdi. "Gerçek þu ki bunlar azýnlýk olan bir topluluktur. Ve elbette bize karþý da büyük bir öfke beslemektedirler. Biz ise uyanýk bir toplumuz" (dedi). Böylelikle biz onlarý (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pýnarlardan sürüp çýkardýk. Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da. Ýþte böyle; bunlara Ýsrailoðullarýný mirasçý kýldýk. Böylece (Firavun ve ordusu) güneþin doðuþ vakti onlarý izlemeye koyuldular. Ýki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nýn adamlarý: "Gerçekten yakalandýk" dediler. (Þuara Suresi, 52-61)
Tam böyle bir ortamda, Ýsrailoðullarý yakalandýklarýný zannettikleri ve Firavun'un adamlarý da onlarý yakalayacaklarýný sandýklarý bir sýrada Hz. Musa Allah'ýn yardýmýndan asla ümit kesmedi ve "Hayýr, þüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir" (Þuara Suresi, 62) dedi.Allah da tam bu sýrada denizi yararak Hz. Musa ve Ýsrailoðullarý'ný kurtardý. Firavun ve adamlarý ise azgýn sularýn altýnda boðuldular:
Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. Deniz hemencecik yarýlýverdi de her parçasý kocaman bir dað gibi oldu. Ötekileri de buraya yaklaþtýrdýk. Musa'yý ve onunla birlikte olanlarýn hepsini kurtarmýþ olduk. Sonra ötekileri suda boðduk. Þüphesiz, bunda bir ayet vardýr. Ama onlarýn çoðu iman etmiþ deðildirler. Ve hiç þüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandýr, esirgeyendir. (Þuara Suresi, 63-68)
Hz. Musa'nýn asasý mucizevi özelliklere sahipti. Allah Hz. Musa'ya indirdiði ilk vahiyde onu bir yýlana dönüþtürmüþ, sonra bu asa Firavun'un büyücülerinin büyülerini yutmuþtu. Þimdi de Hz. Musa ayný asa ile denizi yarýyordu. Bu, Hz. Musa'ya verilen en büyük mucizelerden biriydi.

Firavun ve Adamlarýnýn Suda Boðulmalarý

Kuran'da, denizin yarýlmasý olayýnýn önemli noktalarý anlatýlýr. Buna göre, Hz. Musa kendisine itaat eden Ýsrailoðullarýný yanýna alarak Mýsýr'dan ayrýlmak üzere yola çýkmýþtýr. Ancak Firavun kendi izni olmadan yapýlan bu çýkýþý hazmedemez. "O ve askerleri azgýnlýkla ve düþmanlýkla" (Yunus Suresi, 90) müminlerin peþlerine düþerler. Deniz kýyýsýna geldiklerinde Firavun ve ordusu onlara yetiþir. Ýsrailoðullarý'ndan bazýlarý bunu görünce Hz. Musa'ya isyan etmeye baþlarlar. Tevrat'a göre Hz. Musa'ya "bizi niçin yurdumuzdan çýkardýn, orada köleydik ancak yaþýyorduk, þimdi ise öleceðiz" derler. Gösterdikleri bu zaafiyet, Kuran'da da þöyle ifade edilmiþtir:

Ýki topluluk birbirlerini gördükleri zaman Musa'nýn adamlarý: 'Gerçekten yakalandýk' dediler. (Þuara Suresi, 61)
Aslýnda Ýsrailoðullarý'nýn gösterdiði bu tevekkülsüz tavýr ne ilkti ne de son olacaktý. Daha önce de kavmi Hz. Musa'ya þöyle yakýnmýþtý:
Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uðratýldýk. (Araf Suresi, 129)
Kavmindeki bu tevekkülsüzlüðe karþýlýk, Hz. Musa Allah'a karþý son derece büyük bir güven duygusu içerisindeydi. Hakkýyla Allah'a güvenmekteydi. Mücadelesinin en baþýndan beri Allah, yardýmýnýn onunla olacaðýný bildirmiþti:
Korkmayýn, çünkü Ben sizinle birlikteyim, iþitiyorum ve görüyorum. (Taha Suresi, 46)
Firavun'un büyücüleriyle ilk karþýlaþtýðýnda Hz. Musa "kendi içinde bir tür korku" duymuþtu. (Taha Suresi, 67) Bunun üzerine Allah ona korkmamasýný ve muhakkak üstün geleceðini ilham etmiþti. (Taha Suresi, 68) Sonuçta, kendi kavminden insanlar yakalanmýþ olmaktan korkarlarken Hz. Musa þöyle demiþti:
Hayýr... Þüphesiz Rabbim benimle beraberdir, bana yol gösterecektir. (Þuara Suresi, 62)
Allah Hz. Musa'ya asasýný denize vurmasýný vahyetti. Bunun üzerine "deniz hemencecik yarýldý ve her parçasý kocaman bir dað gibi oldu." (Þuara Suresi, 63) Bu durumda, Firavun'un böyle bir mucizenin gerçekleþtiðini gördüðü anda ortada bir olaðanüstülük olduðunu, Ýlahi bir müdahale ile karþý karþýya bulunduðunu anlamasý gerekirdi. Deniz, Firavun'un öldürmeye çalýþtýðý insanlarýn önünde açýlarak onlara yol veriyordu. Üstelik onlar geçtikten sonra sularýn kapanmayacaðýndan emin olunamazdý. Ancak buna raðmen Ýsrailoðullarý'nýn ardýndan suya girdiler. Büyük bir ihtimalle, Firavun ve ordusu, içinde bulunduklarý azgýnlýk ve düþmanlýk sebebiyle saðlýklý düþünebilme yeteneðinden yoksun kaldýlar ve bu durumun mucizevi niteliðini kavrayamadýlar.
Firavun'un son anlarýný Allah, Kuran'da þöyle bildirir:
Sular onu boðacak düzeye eriþince (Firavun): "Ýsrailoðullarý'nýn kendisine inandýðý (ilahtan) baþka ilah olmadýðýna inandým ve ben de müslümanlardaným" dedi. (Yunus Suresi, 90)
Burada Hz. Musa'nýn bir mucizesini daha görmek mümkündür. Bunun için þu ayeti hatýrlayalým:
Musa dedi ki: "Rabbimiz, þüphesiz Sen, Firavun'a ve önde gelen çevresine dünya hayatýnda bir çekicilik (güç, ihtiþam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptýrmalarý için (mi?) Rabbimiz, mallarýný yerin dibine geçir ve onlarýn kalplerinin üzerini þiddetle baðla; onlar acý azabý görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler. (Yunus Suresi, 88)
Bu ayetten anlaþýlmaktadýr ki, Hz. Musa, Firavun'un acý azap kendisine gelince iman edeceðini önceden haber vermiþti. Nitekim sular yükseldiðinde Firavun gerçekten de iman ettiðini söylemeye baþladý. Ancak bu davranýþýn samimiyetsizliði, sahtekarlýðý çok açýktý. Firavun kendisini ölümden kurtarabilmek için böyle demiþti.

Sonuç olarak Firavun'un son anda iman etmesi, baðýþlanma dilemesi Allah tarafýndan kabul edilmemiþ, Firavun ve ordusu sular altýnda kalarak ölmekten kurtulamamýþlardýr:
Þimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiþtin ve bozgunculuk çýkaranlardandýn. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnýzca bedeninle kurtaracaðýz (herkese cesedini göstereceðiz). Gerçekten insanlardan çoðu, bizim ayetlerimizden habersizdirler. (Yunus Suresi, 91-92)
Dikkat edilirse, Firavun'un yaný sýra askerleri de azaptan paylarýna düþeni almýþlardýr. Firavun ordusunun da Firavun gibi "azgýn ve düþman" (Yunus Suresi, 90) olduklarý, "bir yanýlgý içinde" (Kasas Suresi, 8) olduklarý, "zulmettikleri" (Kasas Suresi, 40), "yeryüzünde haksýz yere büyüklendikleri ve gerçekten Allah'a döndürülmeyeceklerini sandýklarý" (Kasas Suresi, 39) için Allah'ýn azabý onlar için de hak olmuþtu. Böylece Allah hem Firavun'u hem de tüm ordusunu yakalayýp suda boðmuþtu. (Kasas Suresi, 40)
Allah onlardan intikam almýþ ve ayetleri yalanlamalarý ve bunlardan habersizmiþ gibi davranmalarý nedeniyle onlarý suda boðmuþtu. (Araf Suresi, 136)
Firavun'un bu dehþetli ölümünün ardýndan olanlarý da Allah Kuran'da þöyle açýklamýþtýr:
Kendisine bereketler kýldýðýmýz yerin doðusuna da, batýsýna da o hor kýlýnýp-zayýf býrakýlanlarý (müstaz'aflarýgöz kırpma mirasçýlar kýldýk. Rabbinin Ýsrailoðullarý'na olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayýsýyla tamamlandý (yerine geldi). (Araf Suresi, 137)
Gönderen: 20.02.2007 - 00:39
Bu Mesaji Bildir   Rabbanice üyenin diger mesajlarini ara Rabbanice üyenin Profiline bak Rabbanice üyeye özel mesaj gönder Rabbanice üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1067 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
hümeyra24 (43), güllüm (41), alitufan (48), semsuddin (39), f_erturk (39), zafercezlan (54), benbuamellerimi.. (53), seyma_05 (39), yenilmezburuk (46), mhmmdky (37), sivaslihakan (46), sunam6 (41), konya28 (37), mardinlimemo (44), @hasan@ (39), _huzurislamda_ (39), Seda_ (35), BOPPON (43), faziltopal (55), ahmetserkankaya (43), eLsina (38), AZRA66 (37), sulukapo (34), HAKANCETIN (46), mentese (48), palanxdöken (53), ADEM BAKIRHAN (60), ceyhan (71), ReSuLe_HaSrEtt (38), Forever_Love (40), mutlu69 (55), islam yusuf (54), sofi32 (49), yesil_bahar19 (37), makhorsa (48), erihna (41), veysi irdam (88), abdullah özkul (27), nur58 (60), fedayi (55), RAMAZAN69 (37), seyyidali47 (50), gocer (55), suleyman yildiz (57), vuslat_wien (41), KASIM EROL (50), isanurun (39), koeroglu (48), ardaci (49), ardaburda (50), gunesgunes (42), Burcu89 (35), BMW (43), ZLH (), hafiz_34 (68), bestebuse (51), Aysegül (36), seroar (55), hacirizeli (53), sonmezNL (53), zeko (), CILGIN KURT (51), BERGE00 (42), sevki (51), fth (41), muhammetmustafa (44), bsapmaz (59), siyah_gül (36), ekrem144 (), Cicekci (37), rooster79 (45), mehmetx (44), furkan42 (42), yunus ata (61), GangstAdem (39), orhan06 (44), kamuran (51), dinimiseviyorum (39), esm (40), buzmavisi61 (58)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.66158 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.