0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » Müslümanın, diğer Müslümanlar üzerindeki hakları nelerdir?

önceki konu   diğer konu
2 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Müslümanın, diğer Müslümanlar üzerindeki hakları nelerdir?
Moderator


4254 Mesaj -
Müslümanýn, diðer Müslümanlar üzerindeki haklarý nelerdir?

Kuþkusuz mü'min gönülleri en saðlam ve köklü bir biçimde baðlayan bað, iman ve takva esasýndan kaynaklanan kardeþlik baðýdýr. Bu, Cenab-ý Allah'ýn mü'minlere bahþettiði en güzel nimetlerden biridir. Âyet-i kerimede bu durum þöyle ifade edilmektedir:
"Allah'ýn ipine hepiniz sýmsýký yapýþýn. Daðýlýp ayrýlmayýn ve Allah'ýn sizin üzerinizdeki nimetini hatýrlayýn. Hani siz düþmanlar idiniz. O kalplerinizin arasýný uzlaþtýrýp-ýsýndýrdý ve siz O'nun nimetiyle kardeþler oldunuz. Yine siz tam bir ateþ çukurunun kýyýsýndayken, oradan sizi kurtardý. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size âyetlerini iþte böyle açýklar." (Al-i Ýmrân, 3/103).

Ýslam'da kardeþlik, inanç temeline oturtulduðu içindir ki, mü'minlerin arasýný bozacak her türlü sunî ayrýmlar ve böbürlenmeler haram kabul edilmiþtir. Irk, soy, cins türünden cahilî deðerler yerine takva kriteri getirilmek suretiyle toplumsal kardeþliðin ve ahengin bozulmamasý saðlanmýþtýr. Bu konudaki âyeti kerime her türlü tartýþmayý sona erdirici niteliktedir:
"... Hiç kuþkusuz, Allah katýnda en üstün olanýnýz, takvaca en ileride olanýnýzdýr..." (el-Hucurat, 49/13).

Mü'min erkekler ile mü'min kadýnlarýn, inanç ve takva temelinde birbirleriyle yardýmlaþmalarý kardeþliðin bir gereði olarak zikredilmektedir. Bu yardýmlaþma, bireysel ve toplumsal hayatta iman ve takva ilkesinin egemen olmasýný saðlamak için gerekli görülmektedir. Nitekim bu amaçla biraraya gelen kimselere Allah'ýn rahmet edeceði belirtilmektedir:
"Mü'min erkekler ve mü'min kadýnlar birbirlerinin velileridirler. Ýyiliði emreder, kötülükten sakýndýrýrlar, namazý dosdoðru kýlarlar, zekatý verirler ve Allah'a ve Rasûlüne itaat ederler. Ýþte Allah'ýn kendilerine rahmet edeceði kimseler bunlardýr..." (et-Tevbe, 9/71).

Peygamberimiz (s.a.s) bir hadisinde þöyle buyurmaktadýr:
"Hiçbiriniz kendi nefsiniz için arzu ettiðinizi kardeþiniz için etmedikçe iman etmiþ olmaz" (Buhârî, imân, 7).
Hz. Ali (r.a) þöyle demektedir: "Senin hakiki kardeþin seninle beraber olan, sana menfaat versin diye, kendi nefsine zarar vermeye razý olan, zamanýn felaketleri kapýný çaldýðý vakit, senin daðýnýk durumunu derlemek için o, derli toplu öz durumunu daðýtandýr."

Mü'minler kardeþlikte ve dostlukta týpký aksamý birbirine geçmiþ mükemmel ve sapasaðlam bir bina gibidirler veya bütün unsurlarý ve zerreleriyle birbirine baðlý bir vücud gibidirler. Bir vücudun herhangi bir azasý rahatsýz olduðunda nasýl ki bütün bir vücut ayný rahatsýzlýðý, ayný acýyý duyarsa, bir tek mü'minin -dünyanýn ta öbür ucunda bile olsa- çektiði acýyý, duyduðu ýzdýrabý diðer mü'min kardeþleri derinden hisseder. Mü'minlerin bu denli birbirlerine baðlý olduklarýný Peygamber (s.a.s) þöyle ifade etmektedir. "Mü'minin mü'mine baðlýlýðý, parçalarý birbirini bütünleyen bir bina gibidir." Hadisi rivâyet eden Ebû Musa El-Eþ'arî'nin bunu tarif için parmaklarýný birbirine geçirdiði zikredilmektedir: "Mü'minleri kendi aralarýndaki merhametleþmelerinde, seviþmelerinde, yardýmlaþmalarýnda bir vücut gibi görürsün. Ki vücudun bir organý aðrýrsa, vücudunun kalan kýsmý uykusuzluk ve humma ile o organ için birbirini çaðýrýr." (bk. Buhârî, salat, 88, Mezalim, 5; Müslim, birr, 65; Tirmizî, birr, 18; Nesâî, zekat, 67)

Bir mü'minin, diðer bir mü'min kardeþine her halükarda yardýmcý olmasý gerekmektedir. Peygamberimiz bir hadisinde, "zalim de olsa, mazlum da olsa mü'min kardeþine yardým et!" diye buyurmaktadýr. Zulüm konusunda nasýl yardým edileceðini ise þu çarpýcý sözlerle dile getirmektedir: "Onu zulümden el çektirirsin. Ona yapacaðýn yardým iþte budur." (Buhârî, Mezalim, 4; Müslim, birr, 62)

Hz. Ali (r.a.)’den rivâyet edildiðine göre Rasûlullah (s.a.v.) þöyle buyurmuþtur:
“Müslümanýn Müslüman üzerindeki altý hakký vardýr.
Karþýlaþtýðýnda selam verir,
davetine icabet eder,
aksýrdýðý zaman elhamdülillah derse yerhamükallah der,
hastalandýðýnda ziyaretini yapar,
öldüðünde cenazesinin ardýndan yürür,
kendisi için sevdiðini o kardeþi için de sever.” (Dârimî, Ýstizan: 5; Ýbn Mâce, Cenaiz: 43)

Not: Konuyla ilgili geniþ bilgi için aþaðýdaki açýklamalarý da okumanýzý tavsiye ederiz:



Konuyla ilgili bazý ayetler ve açýklamalarý:

1. “Kim Allah’ýn hürmet edilmesini emrettiði þeylere saygýda bulunursa bu, kendisi için Rabbi nezdinde mutlaka hayýrlýdýr.” (Hac sûresi, 22/30)

Allah’ýn hürmet edilmesini emrettiði þeyler, O’nun Kur’an’da bildirdiði ahkâmý, emirleri ve yasaklarýdýr. Özellikle bu âyetle kastedilen ise, hac esnasýnda riâyet edilmesi gereken esaslardýr. Bunlarýn her biri farz, vâcip ve sünnet cinsinden olabilir. Bu esaslarý bilip öðrenerek gereðini yerine getirenler ve bu davranýþlarýný Allah’a saygý olarak yapanlar, âhiret hayatýnda bunun karþýlýðýný görürler. Bu karþýlýk ise hayýrdan ibarettir.

2. “Kim Allah’ýn iþaretlerine saygý gösterirse, þüphesiz bu kalblerin takvâsýndandýr.” (Hac sûresi, 22/32)
Allah’ýn iþaretlerinden maksat, dininin alâmetleri, özellikle bu âyette haccýn farzlarý, hacda kesilen kurbanlar, hac farizasýnda hürmet gösterilmesi gereken mekânlardýr. Bunlar Allah’ýn iþaretleri ve saygý gösterilmesini istediði esaslardýr. Bu saygý ise, kalblerin takvâsý sebebiyledir. Çünkü takvâ, Allah’a karþý saygý ve hürmet, öncelikle kalble ilgili bir iþ olup, tezâhürleri yaþayýþýmýza akseden uygulamalardýr. Her türlü iyiliðin ve kötülüðün kaynaðý öncelikle kalbdir.

3. “Mü’minlere þefkat ve tevazu kanadýný indir.” (Hicr sûresi, 15/88)

Âyet-i kerîmenin baþ tarafýnýn anlamý þöyledir: “Sakýn onlardan bazý þahýslara verdiðimiz dünya malýna göz dikme, onlardan dolayý üzülme.” Dünya malý, bazý insanlar için bir övünme ve gurur vesilesidir. Oysa bu son derece yanlýþ bir yöneliþtir. Çünkü dünya malý geçici olup, insana bir þeref ve üstünlük kazandýrmaz. Mü’minlere karþý þefkatli ve merhametli olmak, mütevazi davranmak, Allah’ýn Peygamber Efendimiz (sav)’e talimatýdýr. Mü’minlerin de kendi aralarýnda birbirlerine karþý ayný þekilde þefkatli, merhametli ve tevazu sahibi olmalarý istenilmiþtir. Kur’an ve Sünnet inananlarý sürekli olarak buna teþvik eder.

4. “Kim bir cana kýymamýþ, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamýþ olan bir caný öldürürse, sanki bütün insanlarý öldürmüþ gibidir. Kim de onu yaþatýrsa, bütün insanlarý yaþatmýþ gibi olur.” (Mâide sûresi, 5/32)

Haksýz yere bir insaný öldüren kimse, bir insanýn en kutsal hakký olan hayat hakkýný tanýmamýþ, kan dökmenin haramlýðýný, kiþilerin can dokunulmazlýðýný gözetmemiþ olur. Böylece haksýz yere kan dökülmesine yol açmýþ, kötü bir çýðýr açmýþ ve yeni kanlar dökülmesine zemin hazýrlamýþ, baþkalarýna bu yönde cesaret vermiþ sayýlýr. Bundan dolayý, bir kimseyi haksýz yere öldüren Allah’ýn gazabýna ve en büyük cezaya hak kazanýr; kendisine hayat hakký tanýnmaz ve öldürülmesi vâcip olur. Böyle hareket edilmediði takdirde, toplumda kan davalarý yaygýnlaþýr, herkes kendi hakkýný alma peþinde koþar. Bunun neticesinde cemiyetler büyük bir fitneye sürüklenir, öldürmeler ve intikam alma yollarý yaygýnlaþmýþ olur. Böyle bir yolun açýlmasý, toplumlarý ardý arkasý kesilmeyen karýþýklýklara, anarþiye sürükler.

Kim bir insaný yaþatýr, affetmek veya öldürülmesine mani olmak, ya da onu ölümden kurtarmak suretiyle hayatýný devam ettirmesine sebeb olursa, sanki bütün insanlarý yaþatmýþ gibi olur. Bunun içindir ki, Ýslâm dini insan hayatýna çok büyük bir deðer verir ve bu yönde bütün çarelere baþvurur.

Konuyla ilgili bazý Hadisler ve kýsa açýklamalarý:

1. “Mü’minin mü’mine karþý durumu, bir parçasý diðer parçasýný sýmsýký kenetleyip tutan binalar gibidir.” Hz. Peygamber bunu açýklamak için, iki elinin parmaklarýný birbiri arasýna geçirerek kenetledi. (Buhârî, Salât 88, Mezâlim 5; Müslim, Birr 65)

Pek çok hadiste þahit olduðumuz gibi, Hz. Peygamber, bazý konularý anlatýrken teþbihler, benzetmeler yapardý. Bu hadiste de, mü’minlerin birbirlerine yardýmcý olmalarýný, aralarýnda yardýmlaþmalarýný, bir binanýn unsurlarýnýn birbirini sýmsýký tutmasý, kenetlenmesi haline benzetmiþtir. Böyle bir bina saðlam ve dayanýklý olur. Aksi takdirde ayakta duramaz, yýkýlýr. Þayet Müslümanlar birbirlerine yardýmcý olmaz, birlik ve beraberlik içinde bulunmaz, birbirlerine sýmsýký kenetlenmezlerse, güçlerini ve kuvvetlerini kaybeder, ayakta duramaz, yýkýlýrlar. Nitekim, Ýslâm tarihi, bunun hem müsbet hem de menfi tecrübeleriyle doludur.

Mü’minler arasýndaki yardýmlaþma kavramýný, sadece maddî cihetiyle ele almak doðru olmaz. Maddî cihet, yardýmlaþmanýn unsurlarýndan sadece biridir. Manevî yöndeki kardeþlik, dostluk ve samimiyet, birbirini sevmek, saymak, hak ve hukuka saygý, neticede maddî yardýmlaþmayý da doðuran temel unsurlardýr. Ýslâm dini’nin emir ve yasaklarý, ibâdetler, farzlar, birtakým yasaklar ve haramlar bu kardeþliði ve yardýmlaþmayý saðlayan esaslardýr.

Müslümanlar, niteliklerinden bahsettiðimiz yapýyý gerçekleþtirmek için, gerekli olan her çareye baþ vurmalý, yaþadýklarý zamanýn ve mekânýn gerektirdiði teþkilâtlarý kurmalý, saðlam bir bina gibi olmalýdýrlar. Aksi takdirde tek baþýna Ýslâm’ý yaþayamaz ve ayakta kalamazlar.

2. “Yanýnda ok varken mescidlerimize veya çarþý-pazarýmýza uðrayan kimse, Müslümanlardan herhangi birine onlardan bir zarar gelmemesi için, okunun ucunun demirlerini eliyle tutsun.” (Buhârî, Salât 66, Fiten 7; Müslim, Birr 120-124)

Çeþitli ifadelerle ayný mahiyette zikredilen bu hadis, insanlarýn toplu olarak bulunduðu mescid, çarþý-pazar ve yol-sokak gibi yerlerde riâyet edilmesi gereken ahlâk ve edep kâidelerinden birini öðretmektedir. Buna göre, Müslüman, kimseye zarar vermemenin, baþkalarýndan da zarar görmemenin tedbirini almalý ve toplumun huzurunu bozucu davranýþlardan sakýnmalýdýr. Bu þekildeki bir davranýþ, Müslümanlarýn haklarýna saygý göstermenin, fitne ve fesada vesile olmamanýn gereðidir.

Ok, o günün önemli silahlarýndan biri idi. Bugünkü tabancanýn veya av tüfeklerinin yerini tutuyordu. Günümüzde bu silahlarý bazý özel mahallerde taþýmanýn, üzerinde bulundurmanýn yasaklýðýnýn sebebi de belirtilen veya benzeri olan mahzurlarýndan dolayýdýr.

3. “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acýmakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduðu zaman, diðer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluða ve ateþli hastalýða tutulurlar.” (Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66)

Bu hadîs-i þeriften, mü’minlerin, sevgi, merhamet ve yekdiðerini esirgeyip koruma gibi son derece üstün nitelikli iþlerde birbirlerine yâr ve yardýmcý olmalarý gerektiðini öðreniyoruz. Buna göre, mü’minler birbirlerini sevmeli, birbirlerine merhamet etmeli, acýmalý ve birbirlerine þefkat edip yardýmcý olmalýdýrlar. Çünkü hem Müslümanlarýn salâhý hem ümmetin felâhý, gönüllerini ve kafalarýný bu engin fazilet hisleriyle doldurduðu ve hayatlarýna bu duygularýn yön verdiði kadrolarla saðlanabilir. Bu güzel duygularýn karþýtý olan sevgisizlik, merhametsizlik, þefkatsizlik ve ilgisizlik hastalýklarýndan kurtulmak gerekir. Mü’minler, sadece kendi iç bünyelerinde deðil, baþka din mensuplarý veya herhangi bir dine mensup olmayanlara karþý da tam bir insânî yaklaþým sergilemekle emrolunmuþlardýr.

Efendimiz (sav)’in üstün nitelikli teþbihleriyle belirttikleri gibi, uykusuzluðun sebebi, vücudun bir uzvunda hissedilen acýlardýr. Hummâ yani ateþli hastalýklar ise uykusuzluk sebebiyle daha da artar. Sevgisizlik, merhamet yoksulluðu ve þefkatsizlik, acý veren ve insaný ateþler içinde yakýp kavuran bir hastalýk gibidir. Hummâ tabiri dilimizde, sýtma kelimesiyle ifade edilir; ayný zamanda bütün ateþli hastalýklarýn da genel adýdýr. Sýtma, diðer ateþli hastalýklar arasýnda en aðýr olaný ve bütün vücudu sarsan bir hastalýktýr. Bu sebeple Peygamberimiz (sav)’in teþbihi çok dikkat çekicidir. Birimizin parmak ucundaki küçücük bir sivilce nasýl bütün vücudumuzun ýstýrap içinde kalmasýna ve acý duymasýna sebep oluyorsa, yeryüzünün herhangi bir yerindeki mü’minin acý ve ýstýrabý bizi ilgilendirir ve rahatsýz eder.

4 “Ýnsanlara merhamet göstermeyen kimseye Allah da merhamet etmez.” (Buhârî, Edeb 18, Tevhîd 2; Müslim, Fezâil 66)

Bu hadis, bütün insan cinsini içine alýr. Yani, mü’min olsun, kâfir olsun bütün insanlara karþý adil olmak ve merhamet hissi içinde davranmak, dinimizin temel prensipleri arasýnda yer alýr. Çünkü insan, Allah Teâlâ’nýn en mükemmel ve en üstün yarattýðý varlýktýr. Allah’a iman etmekle yücelir, küfürde kalmakla kýymetini kaybeder. Ama yine de insanca muamele görmesi gerekir. Ýþte bu insanca muamele, Müslümanda var olan merhamet ve þefkat duygusuyla saðlanýr. Müslüman, hiç kimseye karþý kin, nefret ve düþmanlýk duygularýyla dolu olmaz. Herkese karþý adâletle muamele eder ve haksýzlýktan uzak durur. Onu bu davranýþa sevkeden imaný ve bu imanýn kendisine kazandýrdýðý deðerlerdir. Ýslâm’ýn evrensel mesajýný, insanlýða ulaþtýrýrken en baþta gelen vasfýmýz bu üstün deðerlere sahip oluþumuzdur. Rahmet veya merhamet kelimesinin ifade ettiði mâna, bütün canlýlarý kapsayýcý bir niteliðe sahiptir. Bunun gereðini yerine getirmeyerek, insanlara merhametli davranmayanlara, Allah da kýyamet gününde, merhamete en çok ihtiyaç duyulan günde merhamet etmeyecektir. O halde, bu hadis bizi âlemþümul bir merhamete teþvik etmektedir.

5. “Müslüman, Müslümanýn kardeþidir. Ona zulmetmez, haksýzlýk yapmaz, onu düþmana teslim etmez. Müslüman kardeþinin ihtiyacýný gideren kimsenin Allah da ihtiyacýný giderir. Kim bir Müslümandan bir sýkýntýyý giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kýyamet günündeki sýkýntýlarýndan birini giderir. Kim bir Müslümanýn ayýp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayýp ve kusurunu örter.” (Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58)

Kur’ân-ý Kerîm: “Þüphesiz mü’minler birbiri ile kardeþtirler.” (Hucurât sûresi, 49/10) buyurur. Müslümanlarýn kardeþliði din itibariyledir. Din kardeþliði, kan kardeþliðinden daha önceliklidir.

Müslümanýn, Müslüman kardeþine zulmetmemesi bir temenni deðil bir emirdir. Çünkü zulüm haramdýr. Her haksýzlýk bir çeþit zulümdür. Ýslâm devletinin teminatý altýnda yaþayan zimmîler ve çeþitli din mensuplarý da ayný hükme tabidir. Esasen Ýslâm dini, her çeþit zulüm ve haksýzlýðýn, herhangi bir insana yapýlmasýný caiz görmez. Ancak kendilerine ve baþkalarýna zulmedenlere karþý alýnan tedbirler ve verilen ceza, zulüm ya da haksýzlýk olarak nitelendirilemez. Þirk ve küfür bir zulümdür. Ýslâm, insanlarýn þirkte ve küfürde kalmalarýna, þirki ve küfrü meþru göstermelerine, ya da yaymalarýna müsamaha ve müsaade etmez. Böyle davrananlara karþý, Allah’ýn emrettiði ve prensiplerini vaz ettiði ölçüler içinde hareket eder. Bunu yaparken adâlet kâideleri dýþýna çýkmaz.

Burada, özellikle anýlan Müslümana zulmetmeme ise, onunla olan din kardeþliði hukukuna en iyi þekilde uyma ve hem kanûnî, hem de ahlâkî görevlerini eksiksiz yerine getirme, herhangi bir þekilde haksýzlýk yapmama emrinden ibarettir.

Müslüman, din kardeþini düþmana teslim etmez, onu terketmez, tehlikeye atmaz. Hadis þârihi Ýbni Battal, mazluma yardým etmenin her Müslümanýn üzerine farz-ý kifâye olduðunu, devlet baþkanýna ise bunun farz-ý ayn olduðunu söyler. Müslüman, güven veren ve kendisine güven duyulan kimsedir. Þahsî menfaati veya nefsânî istek ve arzularý için din kardeþini feda etmesi, onun aleyhine olacak davranýþlar içine girmesi câiz olmaz. Çünkü “Müslüman, elinden ve dilinden diðer Müslümanlarýn zarar görmediði kimsedir.” (Buhârî, Îmân 4,5). “Kendi nefsi için arzu ettiði bir þeyi, din kardeþi için de arzu etmeyen kimse gerçek mü’min olamaz” (Buhârî, Îmân 7).
Müslümanlar, birbirlerinin ihtiyaçlarýný gidermede de kardeþliklerinin gereðini yerine getirirler. Çünkü insanlar birbirine muhtaçtýrlar. Bu ihtiyaçlar, mutlaka maddî alanda olmayabilir. Manevî yardýmlaþma da en az maddî olan kadar kýymeti hâizdir.

Bir Müslümanýn ihtiyacýný gideren kimsenin ihtiyaçlarýný da Allah’ýn gidereceðinin va’d edilmesi, bu davranýþýn ne kadar faziletli bir iþ olduðunu anlamamýza yeterli delil teþkil eder. Peygamber Efendimiz (sav), “Kul, kardeþinin yardýmýnda bulunduðu sürece, Allah da kuluna yardým eder.” (Müslim, Zikr 37-38) buyururlar.

Ýnsan, hayatýnda küçük veya büyük çeþitli sýkýntýlarla karþýlaþabilir. Ýnsaný üzen, hüzünlendiren her þey bir sýkýntýdýr. Sýkýntýlarý gidermede de Müslümanlar birbirlerinin yardýmcýlarýdýrlar. Týpký ihtiyaçlarý gidermede olduðu gibi, bu konuda da Allah’ýn mükâfatýna nâil olurlar. Bu mükâfat, Allah’dan baþka hiçbir dost ve yardýmcýnýn olmayacaðý kýyamet gününde O’nun yardýmýný hak etmiþ olmaktýr. Ýnanan insan için bundan büyük bir saâdet düþünülemez. Çünkü o günde herkesin Allah’ýn sonsuz merhametine ihtiyacý olacaktýr. Dünyada hayýrlý ameller iþleyenler, karþýlýðýný kýyamet gününde mutlaka göreceklerdir.

Bir Müslümanýn ayýbýný ve kusurunu örtmek, ihtiyaç içinde ise bedenini örtmek, yani onu giydirmek, Allah katýnda büyük sevaplardandýr. Müslümanýn bir suçunu veya hatasýný örtbas etmek, ona usulüne uygun tarzda, mümkün olduðunca gizlice nasihatta bulunmaya, kendisini ikaz etmeye mani deðildir. Zaten bu hüküm açýktan ve herkesin arasýnda suç iþlemeyenlerle alâkalýdýr. Günahý ve suçu alenî yapanlar, fâsýk ve fâcirler bu hükmün dýþýnda kalýr. Çünkü böylelerin suçunu ve günahýný söylemek, haram olan gýybet cinsinden sayýlmaz. Ýmam Nevevî, kusurlarýnýn örtbas edilmesi gerekenlerin, kötülükleriyle meþhur olmayan iyi hal sahipleri olduðunu söyler. Fâsýk ve fâcir olanlarýn ise, kötülüklerinden korkulmazsa, ulu’l-emre, Ýslâm devletinin yöneticilerine þikayet edilmesinin müstehap olduðunu söyler. Böylelerinin suçunu örtbas etmek, onlarý daha çok cesaretlendirir ve kötülüklerini artýrmaya sebep olur. Bu hükümler, olup bitmiþ bir suçla ilgilidir. Ýþlenmekte olan bir suçu gören kimsenin, eðer gücü yetiyorsa ona engel olmasý vâciptir.

6. “Müslüman Müslümanýn kardeþidir. Ona hiyânet etmez, yalan söylemez ve yardýmý terketmez. Her Müslümanýn, diðer Müslümana ýrzý, malý ve kaný haramdýr. Takvâ buradadýr. Bir kimseye þer olarak Müslüman kardeþini hor ve hakir görmesi yeter.” (Tirmizî, Birr 18)

Bu hadis, muhteva olarak, bir önceki hadisin benzeridir. Ancak burada, önceki hadiste anýlan kardeþ olmanýn gerektirdiði niteliklere bazý ilâveler vardýr.

Hâinlik, eminliðin zýddýdýr. Hýyanet, emanete aykýrý olan her türlü haksýzlýðýn ve güven hissi vermemenin adýdýr. Oysa müslüman, emanete hýyanet etmeyen kimsedir. Çünkü emanete hýyanet, münafýklýk alâmetlerindendir. Müslüman, münafýða ait bir vasfý üzerinde taþýmamalý ve bu sebeple saygýnlýðýný yitirmemelidir.

Yalan, Ýslâm dininin kesinlikle yasakladýðý kötü hasletlerden biridir. Dinimiz, doðruluða büyük bir önem verir ve doðrularý yüceltir. Yalan ve yalancýlýk, inanmayanlarýn ve münafýklarýn vasfýdýr.

Müslümanýn Müslümaný terketmesi, ondan ayrýlmasý ve din kardeþine yardýmcý olmamasý, þiddetle haram kýlýnmýþtýr. Bir Müslüman, mazluma yardýmý, zâlimin zulmüne engel olmayý terkedemez. Çünkü bu davranýþlar, her Müslüman için gücünün yettiði kadarýyla yerine getirilmesi gereken bir vecibedir. Allah Teâlâ “Ýyilik ve takvâda yardýmlaþýn, günah ve düþmanlýk üzerine yardýmlaþmayýn.” (Mâide sûresi, 5/2) buyurur. Günah ve düþmanlýk birer zulümdür. Kiþi günah iþlemekle kendine zulmetmiþ olur, düþmanlýk ise dostluðu ortadan kaldýrýr.

Ýslâm, insanlarýn can ve mal güvenliðini, ýrz ve namusunun korunmasýný garanti altýna alýr. Bu garantiler öncelikle Müslümanlarýn kendi aralarýnda saðlanýr. Fakat netice itibariyle bütün insanlar için bu haklarýn kudsiyeti kabul edilir. Ýslâm, bunlara ilâveten insanlarýn inanç hürriyetini ve akýllarýný korumayý da esas alýr. Bu sebeple, caný, malý, ýrzý ve namusu, dini ve aklý korumak ve bunlar uðrunda savaþmak gerekebilir. Bunlar uðrunda ölenler de þehit sayýlýr. Çünkü bunlarýn her biri fertler için vazgeçilmez temel haklardýr.

Hadiste ýrz, mal ve candan bahsedilmesinin sebebi, bu üçünün esas olmasý, diðerlerinin bunlardan sonra gelmesidir. Çünkü ýrz, mal ve cana tecavüzün haramlýðý Kitap, Sünnet ve icmâ ile sabittir.

Baþkalarýný hakir görmek, küçümsemek, Müslümana yakýþmayan kötü huylardan biridir. Bunun sebebi ise kibirdir. Kibir, dinimizde büyük günahlardan sayýlýr. Peygamber Efendimiz (sav) “Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez.” (Müslim, Ýman 149) buyurur. Çünkü “Kibir hakký inkâr ve insanlarýn onurunu kýrmaktýr” (Müslim, Ýman 147).

Ýnsanlarý küçük gören ve onurlarýný kýran bir kimsenin onlara ulaþtýrabileceði bir teblið ve çaðrý yoktur. Çünkü baþkasýný küçümseyen kimse kendi saygýnlýðýný yitirir. Saygýnlýðý olmayanlar ise teblið ve çaðrý insaný olamaz. Baþkalarýna deðer vermeyene, deðer verilmez. Dini teblið vazifesi yapanlarýn üstün insânî niteliklere sahip olmalarý gerekir. Tebliðci niteliði olmayan, insanlarla iliþkileri düzensiz kimselerin çoðaldýðý bir toplumda kardeþlik ve dostluklar azalýr, yardýmlaþma duygusu zayýflar, mukaddes sayýlan mefhumlar ortadan kalkmaya baþlar ve takvâ sahiplerine rastlamak neredeyse mümkün olmaz.

7. “Birbirinizle hasetleþmeyiniz. Almayacaðýnýz bir malýn fiyatýný müþteri kýzýþtýrmak için artýrmayýnýz. Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Birbirinize darýlýp yüz çevirmeyiniz. Birinizin satýþý üzerine baþka biriniz satýþ yapmasýn. Ey Allah’ýn kullarý, böylelikle kardeþ olunuz. Müslüman, Müslümanýn kardeþidir. Ona zulüm ve haksýzlýk yapmaz, yardýmý kesmez ve onu hakir görmez. -Peygamberimiz üç defa göðsüne iþaret ederek buyurdular ki- Takvâ buradadýr. Müslüman kardeþini hor ve hakir görmesi, bir kimseye þer olarak yeter. Her Müslümanýn kaný, malý ve ýrzý, baþka Müslümana haramdýr.” (Müslim, Birr 32; bk. Buhârî, Edeb 57; Ebû Dâvûd, Edeb 47; Tirmizî, Birr 24)

Peygamber, iyi Müslüman olmayý, din kardeþliðini ve dostluðu engelleyen davranýþlardan, kötü hasletlerden bazýsýný bu hadislerinde açýklamýþtýr. Bundan önceki hadislerde de bunlardan bir kýsmýný görmüþtük.

Haset, baþkasýnýn sahip olduðu bir nimeti, mevki ve makamý, üstün sayýlan bir vasfý çekemeyerek, onun din kardeþinden alýnmasýný ve yok olmasýný istemektir. Biz, haseti dilimizde kýskanmak ve çekememek diye ifade ederiz. Haset, Ýslâm ahlâk ve âdâbýnda kötü ve çirkin huylarýn baþýnda gelir. Hasetin zýddý ve övgüye lâyýk olan davranýþ ise gýbta, imrenmedir. Gýbta, kiþinin, bir baþkasýnýn sahip olduðu iyilik ve güzelliklere, nimet ve faziletlere kendisinin de sahip olmasýný arzu etmesidir. Fakat bunda baþkasýnda bulunanýn yok olmasýný veya bulunmamasýný istemek söz konusu deðildir.

Hasedin haram kýlýnmasý ve kötü karþýlanmasýnýn sebebi, hasetçinin itirazýnýn ve muhalefetinin gerçekte Allah’a karþý olmasýndandýr. Çünkü insana her türlü nimeti, mevki ve makamý, üstünlüðü ve hayrý veren Allah’týr. O halde bir kimsenin sahip olduðu nimetlere karþý haset etmek, kýskançlýk beslemek, Allah’ýn iradesine müdahale anlamýna gelir. Bunun zararý da hasetçiden baþkasýna deðildir. Peygamber Efendimiz (sav), imanla hasetin kulun kalbinde bir arada bulunamayacaðýný söylemiþtir (Nesâi, Cihad 8). Buna göre haset, gerçek müminlerin vasfý olamaz. Kalb böyle bir manevi hastalýkla, kirlilikle malül olunca baþka iyiliklerin ve hayýrlý amellerin de kýymeti ve sevabý noksanlaþýr veya yok olur. Nitekim Efendimiz (sav) þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz, ateþin odunu yakýp bitirmesi gibi haset de iyilikleri yer bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb 44; Ýbni Mâce, Zühd 22).

Alýþ-veriþ ve ticârî hayat, her birimizin az veya çok içinde bulunmak zorunda olduðumuz bir muameledir. Çünkü insan tek baþýna bütün ihtiyaçlarýný kendisi üretemez. Bir insanýn ihtiyaç duyduðu eþya pek çok kiþi tarafýndan üretilip satýþa arzedilir. Bunun neticesinde çarþý ve pazarlar oluþmuþtur. Ýslâm dini, her konuda olduðu gibi, alýþ-veriþ ve ticaret konusunda da insanlarýn hayrýna olan düzenlemeler yapmýþtýr. Peygamber Efendimiz (sav), müþteri kýzýþtýrmayý, alýnmayacak bir malýn fiyatýný artýrýp piyasayý yükseltmeyi ve insanlara böylece zarar verilmesini yasaklamýþtýr. Müþteri kýzýþtýrma o malý alacaðý veya ihtiyacý olduðu için deðil, satýcý lehinde ve alýcý aleyhinde olmak üzere, bir malýn fiyatýný artýrma giriþimidir. Bu ise bir hilekârlýk ve aldatmacadýr. Ticarette hile yapmak ve aldatmak ise haram kýlýnmýþtýr. Peygamberimiz hile yapanýn cehennemde olduðunu söyler (Buhârî, Büyu’ 60). Bir baþka hadislerinde “Aldatan bizden deðildir.” buyurur (Müslim, Îmân 164; Ebû Dâvûd, Büyû’ 50; Tirmizî, Büyû’ 72). Bunlar, ticarette uyulmasý gerekli temel ahlâk kurallarýdýr.

Buðz kelimesi, sevmeme, biri hakkýnda gizli ve kalbî düþmanlýk hissi besleme, kin ve nefret duyma anlamlarýna gelir. Müslümanlar arasýnda kardeþlik ve dostluða engel olan, bulunmasý arzu edilmeyen kötü hasletlerden biri de buðzdur. Fertleri birbirine karþý sevgisiz, düþmanlýk hissi besleyen, kin ve nefret duygularýyla dolu olan bir toplum, iþ düzenini kaybedeceði gibi, dýþa karþý da güven veremez ve örnek bir tavýr sergileyemez. Oysa Ýslâm dini, saðlam karakterli ve üstün ahlâk sahibi fertlerden oluþan örnek bir toplum meydana getirmeyi hedefler. Sevgisizlik, kin ve nefret, hem kiþilik sahibi fertlerin yetiþmesini, hem de hedeflenen topluma ulaþmayý engelleyen sebeplerin önde gelenlerindendir. Bundan dolayý Allah ve Resûlü tarafýndan kötü görülmüþ, kýnanmýþ ve yasaklanmýþtýr.

Buðz, þayet Allah rýzasý için olursa bunda bir sakýnca yoktur ve câizdir. Peygamberimiz (sav), Allah için seven ve Allah için buðz edenin imanýný kemâle ulaþtýrmýþ olacaðýný söyler (Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Kýyâmet 60). Allah’ýn hoþnut olmadýðý, haram ve günah sayýlan iþlere ve bunlarý yapanlara karþý sevgisiz davranmak ve bunlardan tiksinmek de Allah sevgisinin gereðidir. Þu halde, insana ihsân edilmiþ olan her hissi, her duyguyu iyi ya da kötü yönde kullanma iradesi insanýn kendisine býrakýlmýþtýr. Sorumlu kýlýnýþýmýzýn sebebi de budur. Ýslâm, insanda mevcut olan his ve duygularý dumura uðratmayý deðil, geliþtirmeyi ve yerli yerinde kullanmayý bize öðretir ve müntesiplerini bu yönde eðitir.

Peygamber Efendimiz (sav)’in bizleri sakýndýrdýðý ve uzak durmamýzý emrettiði kötü huylardan biri de, inananlarýn birbirinden yüz çevirmesi, birbirleriyle alâkayý kesmeleridir. Dinimiz, gerek konuþma, gerekse yardýmlaþma ve ilgilenme açýsýndan, mü’minlerin birbirlerinden kopmalarýný, ayrýlmalarýný ve birbirlerine uzak durmalarýný yasaklamýþtýr. Bunun aksine, her karþýlaþýldýðýnda selâmlaþmayý, çeþitli vesilelerle sýk sýk görüþmeyi, cemaate devam etmeyi, birbirlerinin halleriyle hallenmeyi de en üstün ve kýymetli davranýþlar olarak daima tavsiye etmiþtir. Peygamber Efendimiz (sav) dinen geçerli sayýlan bir gerekçe bulunmaksýzýn, üç günden fazla dargýn ve küskün durmayý helâl saymamýþtýr. Bütün bunlarýn ortaya koyduðu gerçek, geliþigüzel sebeplerle ve geçerliliði savunulamayacak bahanelerle mü’minlerin birbirinden uzak durmalarýnýn câiz olmadýðýdýr.

Bir kimsenin satýþý üzerine, bir baþkasýnýn satýþ yapmasý helâl olmaz. Müþteri, bir satýcýdan herhangi bir malý satýn aldýktan sonra, baþka bir satýcýnýn o müþteriye: “Sen bu alýþ veriþten vazgeç, ben sana ayný malý daha ucuz fiyata veririm” veya “ben sana bu maldan daha iyisini ayný fiyata veririm” gibi sözler söylemesi ve alýþ-veriþi bozdurmasý câiz deðildir. Çünkü böyle davranýþlar, insanlar arasýnda anlaþmazlýklarýn, dedikodularýn çýkmasýna, dargýnlýk ve kýrgýnlýklarýn doðmasýna, kin ve nefret duygularýnýn oluþmasýna sebep olur.

8. “Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiði þeyi, din kardeþi için de sevip arzu etmedikçe, gerçek anlamda iman etmiþ olmaz.” (Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72; Tirmizî, Kýyâmet 59; Nesâî, Îmân 19, 33)

Ýman, sevginin, Allah sevgisinin ürünüdür. Ýnanmak, kendisine inanýlaný sevmek demektir. Bir mü’min için en üstün sevgiye lâyýk olan, en yüce olandýr. En yüce olan ise, bir olan Allah Teâlâ’dýr. Mü’minlerin diðer bütün sevgileri, Allah sevgisine baðlýdýr. Birini seven kimse sevdiðinin arzu ve isteklerini eksiksiz yerine getirir. Böyle olmazsa, sevgisi samimi ve inandýrýcý olmaz. Allah’ý seven kimse, Allah’ýn emir ve yasaklarýna eksiksiz uyar.

Bu hadis, gerçek bir mü’minin bencillikten, dünyalýk toplama hýrsýndan ve sadece kendini düþünmekten ne denli uzak, buna karþýlýk din kardeþleri baþta olmak üzere, baþka insanlara karþý ne ölçüde diðergam, fedâkâr, yardýmsever, þefkat ve merhamet hisleriyle dolu olmasý gerektiðini ortaya koyucu niteliktedir. Bir insanýn kendi öz nefsi için sevdiði ve istediði bir þeyi mü’min kardeþleri için de istemesi, bir sevgi toplumu oluþturmanýn temel þartýdýr. Bunun bir diðer þartý da müminlerin birbirlerini sevmeleridir.Nitekim Peygamberimiz (sav) “Birbirinizi sevmedikçe gerçek mânada iman etmiþ sayýlmazsýnýz.” (Müslim, Îmân 93) buyurarak bu gerçeði perçinlemiþtir.

9. “Müslümanýn Müslüman üzerindeki hakký beþtir: Selâmý almak, hastayý ziyaret etmek, cenazeye iþtirak etmek, dâvete icabet etmek, aksýrana “yerhamukellah” demek.” (Buhârî, Cenâiz 2; Müslim, Selâm 4; Ýbn Mâce, Cenâiz 1)

Bir baþka rivayet þöyledir: “Müslümanýn Müslüman üzerindeki hakký altýdýr: Karþýlaþtýðýn zaman selâm ver, seni dâvet ederse git, senden nasihat isterse nasihat et, aksýrýnca Allah’a hamdederse yerhamukellah de, hastalandýðýnda onu ziyaret et, öldüðü zaman cenazesinin ardýndan git.” (Müslim, Selâm 5; )

Müslümanlarýn birbirlerine karþý yerine getirmeleri gereken bir takým hak ve vazifeleri vardýr. Bu hak ve vazifeler, maddî ve mânevî alanda olabilir. Ahiret inancýna ve iþlediði her iþin Allah tarafýndan bilindiði, karþýlýðýnýn da hesap gününde verileceði itikadýna sahip olan bir kimse, nerede olursa olsun kötülük yapmaz, suç iþlemez. Böylece Ýslâm dini, müntesiplerine, dünya hayatýnda yaptýklarý iyi veya kötü her iþin karþýlýðýný âhirette görecekleri inancýný güçlü bir müeyyide olarak öðretir ve bunu kabul etmeyenin mü’min olamayacaðýný bildirir.

Burada konu edilen haklar, öncelikle toplumun mânevi dinamikleriyle ilgilidir. Çünkü bunlarýn hiç birinin, yapýlmamasý halinde dünyalýk bir cezasý, bir müeyyidesi yoktur. Fakat Ýslâm toplumunun maddî dinamikleri de manevi hassasiyetleri üzerine oturur. Burada sayýlanlarýn herbiri, iyi insan, iyi müslüman olmanýn, beþerî münasebetleri en üst seviyede tutmanýn, kardeþliðin, dostluðun, yardýmlaþmanýn, sevinci ve kederi paylaþmanýn, þefkat ve merhamet toplumu olmanýn temel unsurlarýdýr.

Selâm, müslümanlar için âdeta bir paroladýr. Karþýlaþtýklarý zaman aralarýndaki ilk söz selâmdýr. “Önce selâm, sonra kelâm.” atasözümüz bu prensibi ifade eder. Selâm vermek sünnet, almak ise farzdýr. Allah Teâlâ “Size bir selâm verildiði zaman, ondan daha iyisiyle selâm verin veya ayniyle mukabele edin.” (Nisâ sûresi, 4/86) buyurur.

Selâmýn en azý, “esselamü aleyküm” demektir. Bundan daha üstünü ise “esselâmü aleyküm ve rahmetullah” dýr. Daha da uzatýlýp “ve berakâtüh” ilave edilebilir. Fakat “selâmün aleyküm” demek bile kâfidir.

Kendisine selâm verilen kimse “ve aleykümüsselâm” diyerek karþýlýk verir. Selâm almanýn en kýsasý budur. Verirken olduðu gibi alýrken de daha artýrýlabilir. Bu takdirde “ve aleykümüsselam ve rahmetullah ve berakâtüh” denilir. Fakat sadece “aleykümselâm” demekle de selâma karþýlýk verilmiþ olur. Kendisine selâm verilen tek kiþi ise, selâmý almasý farz-ý ayndýr. Topluluða selâm verildiðinde, içlerinden birinin veya bir kýsmýnýn selâmý almasý ise farz-ý kifâyedir. Böylece diðerlerinin üzerinden farz sâkýt olur.

Selâm, müminlerin birbirine duasý ve iyilik temennisidir. “Allah’ýn korumasý altýnda olasýnýz.” veya “Selâmet, esenlik sizin üzerinize olsun ve sizden ayrýlmasýn.” anlamlarýna gelir.

Hastalýk ve saðlýk biz insanlar içindir. Ýnsanýn her aný ayný deðildir. Dinimiz saðlýða büyük önem verir. Fakat her þeye raðmen insan her zaman ayný sýhhat üzere olmaz, hastalanabilir. Peygamberler bile çeþitli hastalýklara düçâr olmuþlardýr. Bu sebeple Müslümanlar, hastalýðý Allah’ýn bir imtihaný olarak kabul ederler. Hastalýklar çeþit çeþittir ve her hastalýðýn þiddeti farklý derecededir.

Saðlýðýnda kendisiyle beraber olanlarýn, hastalýðýnda da kendisinin yanýnda olduðunu görmek insaný sevindirir, moralini yükseltir, terkedilmediðini ve tehlikeli bir hali olmadýðýný anlar, sýhhatine tekrar kavuþacaðýný düþünür. Ayrýca din kardeþlerinin duasýný alýr ve kendisi de onlara dua eder. Hasta ziyaretinde bulunanlar, güzel temennilerde bulunur, sabýr tavsiye eder ve hastanýn moralini yükseltici sözler söylerler. Hastanýn yanýnda uygunsuz sözler söylemek ve çok uzun süre kalmak doðru deðildir.

Ölüm, her insanýn dünya hayatýnda karþýlaþacaðý sondur. Ondan kaçmak ve kurtulmak mümkün deðildir. Mü’minlerin saðlýklarýnda birbirlerine karþý görevlerinin sonuncusu da ölüm anýnda cenazeye iþtirak etmek, namazýný kýlmak ve onu kabrine defnetmektir. Bu, ölene karþý son vazife olduðu gibi, arkada kalan yakýnlarýna karþý da bir hakþinaslýktýr. Müslümanlar, sevinçli anlarýnda olduðu gibi kederli zamanlarýnda da birbirlerinin yanýnda olmalýdýrlar. Ýþte cenaze, bu kederli anlarýn en acýklý ve en ibretlisidir. Ölüm hepimiz için en büyük nasihat ve derstir. Bu sebeplerden dolayý, cenazeye iþtirak etmek vazifelerimiz arasýndadýr. Cenazenin arkasýndan gitmek vazifesi, onun namazýný kýlmakla sona ererse de kabre defnedinceye kadar bulunmak daha faziletlidir.

Dâvete icabet etmek, dâvet edilen yere gitmek, Müslümanlar için önemli vazifelerden biridir. Düðün davetlerine mutlaka katýlmak gerektiði ve bunun vâcip olduðu hususunda Ýslâm alimleri görüþ birliði içindedir. Bunun dýþýndaki dâvetlere katýlmak sünnet ya da müstehabdýr. Þu kadar var ki, haram ve günahlarýn iþlendiði dâvetlere icabet edilmesi dinimizde câiz görülmemiþtir.

Peygamber Efendimiz (sav), sahâbe-i kirâmýn bütün dâvetlerine icabet etmiþtir. Dâvet edenin toplum içindeki sosyal mevkiine, zenginlik ve fakirliðine göre bir ayýrým yapmamýþtýr. Fakirlerin çaðýrýlmadýðý dâvetleri hoþ karþýlamadýðý gibi sadece zenginlerin çaðýrýldýðý dâvetleri de kýnamýþtýr. Çünkü dâvetler, zengini ve fakiri, yaþlýsý ve genciyle inananlarýn birlikte bulunduðu ve aralarýnda ülfetin, muhabbetin, þefkat ve merhametin tezâhürünün görüldüðü bir hayýr meclisi niteliði taþýr. Meþru dâvetlere katýlma zaruretinin sebebi de bu olsa gerektir.

Peygamberimiz (sav): “Aksýrmak Allah’tan, esnemek þeytandandýr.” (Tirmizî, Edeb 7) buyurur. Aksýrmanýn, saðlýk açýsýndan bedeni dinçleþtirme ve zihnî uyanýklýðý temin yönünden çeþitli faydalarý vardýr. Buna karþýlýk esnemenin uyuþukluk ve miskinlik belirtisi olduðu kabul edilir. Bu durumda aksýrmak bir nimettir. Her nimet gibi, bu da Allah’tandýr. Allah’ýn bütün nimetlerine hamdetmek, müslümanýn kulluk vazifelerinden biridir. Bu sebeple, aksýran kimse “elhamdülillah” der. Aksýranýn hamdettiðini duyan Müslüman, “yerhamükellah” diye karþýlýk verir. Bunun anlamý “Allah sana rahmetiyle muâmele etsin” demektir. Aksýran da kendisine dua eden Müslüman kardeþine “yehdînâ ve yehdîkümullah = Allah bize de size de hidayetini nasib etsin” diye karþýlýk verir. Bütün bunlar, müslümanlarýn en küçük ayrýntýlarda bile birbirlerine karþý bir takým hak ve vecibelerinin olduðunu göstermektedir. Peygamber Efendimiz:

“Allah aksýrandan hoþlanýr, esneyenden hoþlanmaz. Sizden biriniz aksýrýp “elhamdülillah” deyince bunu iþitenin “yerhamükellah” demesi, üzerine bir vecibedir. Esnemeye gelince, sizden biriniz esnediði zaman, gücünün yettiði kadarýyla onu yapmamaya ve aðzýný açarak “hâh hâh” dememeye çalýþsýn. Çünkü bu þeytandandýr ve þeytan bu halinden dolayý o kimseye güler.” (Tirmizî, Edeb 7) buyurmuþtur.

Müslim’in bir rivayetinde “Müslümanýn müslüman üzerindeki hakký altýdýr...” þeklinde gelmesi, rivayetler arasýnda bir çeliþki ve aykýrýlýk olmayýp, bu haklarýn beþ veya altý ile sýnýrlý olmadýðýnýn delilidir. Çünkü bunlardan baþka hak ve vazifelerle ilgili hadisler de vardýr. Bu ikinci rivayetteki tek fark, “Nasihat isteyene nasihat etmek” vazifesidir. Nasihat, kiþinin hayrýna ve kurtuluþuna vesile olan söz ve davranýþlarýn tamamýný kapsayan bir tâbirdir.

Baþka bir rivayette “yitiði ilan etmek” hakký da vardýr. Buna göre, bulunan yitik malýn kalabalýk yerlerde ve herkesin duyabileceði þekilde tarifinin yapýlmasý ve sahibi bulunamazsa ilgili kurumlara verilmesi gerekir.

Ayet, Hadis ve açýklamalardan çýkan sonuçlar:

- Mü’minler, maddî ve manevî yönden birbirlerine yardýmcý olmalý, bir binânýn birbirine sýmsýký kenetlenmiþ taþlarý ve tuðlalarý gibi bir berâberlik oluþturmalýdýrlar.

- Fert olarak, tek baþýna Ýslâm’ý yaþamak ve yaþatmak mümkün olmaz. Fertler, dýþtan gelen baskýlara mukavemet edemezler. Baský ve þiddete mukâvemetin þartý birlik ve beraberliktir.

- Müslümanlarýn toplu olduðu mahallere silah ve benzeri öldürücü, yaralayýcý aletlerle gelinilmemesi, gelinilmiþse emniyet tedbirini bunlarý taþýyan kimselerin almasý gerekir.

- Müslümanlarýn selâmetini saðlayýcý hal ve hareketlerde bulunmak, onlara þefkat ve merhamet göstermek gerekir.

- Müslümanlarý fitneye düþürecek davranýþlardan sakýnmak gerekir.

- Ýslâm toplumu bir vücut gibidir; bir uzvun hastalýðýnýn bütün vücudu rahatsýz etmesi gibi, bir müslümanýn baþýna gelen belâ ve musibetleri, bütün Müslümanlar kendilerine dert edinmelidir.

- Dünyada, insanlara merhametli davranmayanlara, Allah da kýyamet gününde merhamet etmeyecektir.

- Zulüm, her çeþit haksýzlýk haramdýr.

- Müslüman, müslüman kardeþini düþmana terketmemek, tehlikeye atmamakla yükümlüdür.

- Müslümanlarýn, birbirlerinin ihtiyacýný görmesi, sýkýntýlarýný gidermesi ve kusurlarýný, ayýplarýný örtmesi kardeþlik görevidir. Böyle yapanlar, Allah katýnda mükâfatlandýrýlýr.

- Müslümanýn caný, malý ve ýrzý baþka müslümana haramdýr, bunlara tecavüz yasaklanmýþtýr.

- Müslümaný hakir görmek, küçümsemek, büyük günahlardandýr.

- Haset etmek haramdýr. Baþkasýna haset eden, gerçekte Allah’a itiraz etmiþ sayýlýr, çünkü haset edilene nimeti veren Allah’týr.

- Müþteri kýzýþtýrmak, almayacaðý ve ihtiyacý olmayan bir malýn fiyatýný artýrmak haram kýlýnmýþtýr. Bu davranýþta piyasayý yükseltme, aldatma ve hilekârlýk, insanlara zulüm vardýr.

- Allah rýzasý için olmayan buðz, kin, nefret ve dargýnlýklar haramdýr.

- Müslümanlarýn birbirlerine yüz çevirmesi, yardýmý ve alâkayý kesmesi helâl deðildir.

- Bir satýcýnýn, müþteriye herhangi bir malý sattýktan sonra, baþka bir satýcýnýn ayný malý daha ucuz vereceðini veya ayný fiyata daha iyi mal vereceðini söyleyerek alýþ-veriþi bozdurmasý haramdýr.

- Kendisi için arzu ettiðini mü’min kardeþi için de istemeyen kimse gerçek mü’min olamaz.

- Kiþinin din kardeþi için arzu ettiði, iyi ve hayýr sayýlan þeyler cinsinden olmalýdýr.

- Her hak, bir mükellefiyeti de beraberinde getirir. Mükellefiyetlerini yerine getirmeyenler mes’uldürler. Bu mes’uliyet dünyevî veya uhrevî olabilir.

- Selâm vermek sünnet, almak ise farzdýr.

- Hasta ziyareti sünnettir. Ziyarette edebe riâyet etmek gerekir.

- Cenazeyi teþyîde, namazýný kýlmak ve kabre defnetmek farz-ý kifâye, bunun dýþýndaki hizmetler sünnet ve müstehabdýr.

- Meþru ölçüler içinde yapýlan düðün dâvetine icabet vâcip, diðer meþru dâvetlere katýlmak ise sünnet ya da müstehaptýr.

- Aksýrýp “elhamdülillah” diyene “yerhamükellah” diye mukabelede bulunmak bir vecibedir.

- Nasihat isteyene ve nasihata ihtiyacý olana nasihat etmek, yol ve yön göstermek, gücü yetenler üzerine dînî bir vazifedir.

Kaynak: “Riyâzü’s-Sâlihîn: Peygamberimizden Hayat Ölçüleri” Tercüme ve Þerhi’nin 2. cildinden özetlenerek hazýrlanmýþtýr. Erkam Yayýnlarý.
Sorularla Ýslamiyet



Mesaj 1 kez düzenlendi. En son Muhtazaf tarafından, 17.10.2010 - 00:26 tarihinde.
Gönderen: 14.10.2010 - 00:35
Bu Mesaji Bildir   Muhtazaf üyenin diger mesajlarini ara Muhtazaf üyenin Profiline bak Muhtazaf üyeye özel mesaj gönder Muhtazaf üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
_farandag_ su an offline _farandag_  
65 Mesaj -
...Allah razý olsun...

herbýrý býrýyle baglantýlý her býrý býrbýrýnden onemlý ve gereklý býlgýler,zaten bunlarý yapabýlsek hakka hukuka saygýlý býrer mumýn olmus oluruz...

yanlýz ben okumayý seven býrý olarak býle bu kadar uzun yazýlarýn býlgýsayar ekranýnda yazma ekleme taraftarý degýlým zýra ýnsanlarýn nefsý bu turseyler vesveseye acýk oluyorký okudugun býlgýyý anlamaya býlýyor hatta yanlýs anlayýp hafýzada yanlýs kalabýlýyor. býrbýrýnden ayrý olmayan baglantýlý larý okuma sýrasýndaký dýkkat dagýlmasýyla kopuk kopuk degerlendýrýp farklýlýk yada zýtlýk varmýs gýbý olabýlýyor...yazý býrsýndýye satýr atlamalar paragraf kaydýrmalarla uzun yazýlarýn býr cogu amacýndan uzak býr sekýl tozlu sayfalara gýdýyor...

oysa kýsa baglýklarla ayný sayfa ýcýnde konunun devamý nýtelýgýnde ýkýncý ucuncu sekýlde yazýlsa ýlgýsýný cekenýn altýna devam etmesýyle yukardaký konuyla baglantýlý oldugu daha cok anlasýlýr...bence..

tabýký herkesýn anlayýs ve anlatýs tarzý farklý olabýlýr ama beným kaným yýnede tek yazý gýbý cok uzun degýl býrcok kucuk onbaslýkla býr yazý seklýnde yazmak daha beným anlayacagým tarz olurdu heralde...

hakkýnýzý helal edýn

selametle..
Gönderen: 16.10.2010 - 00:43
Bu Mesaji Bildir   _farandag_ üyenin diger mesajlarini ara _farandag_ üyenin Profiline bak _farandag_ üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1738 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
sakir bayram (64), arabulan (55), ümit09 (53), hilalbaþa.. (44), ESÝLA (39), HiLaL90 (34), enes.gs (38), aksoy60 (40), Beste (46), gümüþta&#2.. (43), derdodertli (51), nurangurtekin (45), irfan temel (53), ismail_kutahya (37), Basel-Stadt (48), BLaCKHaPPY (47), haya (36), hesert (51), lütuf (39), köln72 (52), emretavsan (44), ahmet51 (47), ahmetpolat1983 (41), cansin18 (60), mizgin_islam (44), *HilaL* (39), ogretmen78 (45), mehmet70 (54), bluedream (42), Gül-i Ruhsar (37), Meral Cölkusu (44), Dünyali (52)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.68414 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.