0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » EDEBİYAT / MAKALE / ŞİİR » MAKALELER » Kafirlere Benzemenin Hükmü?

önceki konu   diğer konu
6 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
Kafirlere Benzemenin Hükmü?
395 Mesaj -
Ýbn-i Teymiyye (r.a.) kâfirlere karþý muhalefetin ve onlara benzememenin Ýslâm'ýn temel esaslarýndan olduðunu belirttikten sonra þöyle der: “Bu muhalefet, cihad etme ve cizye koymada olduðu gibi ancak müslümanlarýn güçlenmesi durumunda olmasý gerekir.

Müslümanlarýn gayr-i müslimlere karþý tavrý nasýl olmalýdýr?



Bismillahirrahmanirrahim

Hamd, Allah’a mahsustur. Yalnýz O’na hamd eder ve yalnýz O’ndan yardým, maðfiret ve hidayet dileriz. Nefislerimizin serrinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sýðýnýrýz. Allah’ýn hidayete erdirdiðini kimse delalete götüremez; dalalete götürdüðünüde kimse hidayete erdiremez. (Zatýnda, sýfatlarýnda ve fiillerinde) Bir/Tek olan, hiçbir olmayan Allah’tan baska ilahýn olmadýðýna sehadet ederiz ve yine kafirler istemesede bütün galip gelmesi için Allah tarafýndan hidayet ve hak din ile gönderilen efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v) ‘in de O’nun kulu ve Resulü olduðuna sehadet ederiz. O’nun,bütün al, ashab ve kýyamet gününe kadar kendilerine iyilikte uyanlarýn üzerlerine Allah’ýn salat ve selamý olsun.

Böylesi uzun bir konuyu, böylesi kýsa bir röportajda kapsamlý bir biçimde açýklamak mümkün deðildir. Bu konunun asýl kaynaðý Fýkýh ve Davet kitaplarýdýr. Þu halde sorunuzu kýsa bir biçimde cevaplayalým. Ancak yeterli bir bilgi verebilmemiz için de biraz konuyu açmamýz gerekiyor. Tevfik ve baþarý sadece Allah (c.c.)tandýr.

Müslümanýn gayr-i müslimlere karþý tavrý üç yönden incelenir. Dostluk, arkadaþlýk ve sevgi ve bunlarýn karþýtlarý (düþmanlýk, nefret v.s.) yönünden; hukuk, ticaret ve evlilik gibi muameleler yönünden; davet, irþad ve teblið yönünden. Ayrýca kâfirden kâfire de farklýlýk gösterir.

Zýmmî, anlaþmalý muahed, Dar-u'l Ýslâm'da geçici olarak kalmasýna izin verilen kâfir ve harbînin herbirinin hükmü Ýslâm'da farklýdýr.


SEVGÝ VE DOSTLUK AÇISINDAN ÝLÝÞKÝYE GELÝNCE;


müslümanýn her türlü gayr-i müslime karþý sevgi ve dostluk iliþkisi kurmasý haramdýr. Bu kiþiler, kendisinin en yakýn akrabalarý dahi olsa... Allah (c.c.) buyurur ki: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir topluluðun, Allah ve Rasulü'ne karþý gelenlere karþý sevgi beslediklerini görmezsin. Onlar kendilerinin babalarý veya oðullarý veya kardeþleri veya akrabalarý olsalar bile iþte onlar, Allah (c.c.)'ýn kalblerine imaný yazdýðý ve katýndan bir nurla desteklediði kimselerdir. Onlarý içlerinden ýrmaklar akan, içinde temelli kalacaklarý cennetlere koyar. Allah onlardan onlar da Allah'tan hoþnut olmuþlardýr. Ýþte onlar Allah'ýn hizbidir. Dikkat! Asýl Allah'ýn hizbi galip gelecektir." (Mücadele/22) ve yine buyuruyor ki: "Ey iman edenler, benim düþmanlarýmý ve sizin düþmanlarýnýzý, onlar size gelmiþ gerçeði inkar etmiþlerken, onlara sevgi göstererek dost edinmeyin." (Mümtehine/1) Þu halde Ýslâm; "inanç baðýný" kan ve akrabalýk baðýnýn üzerinde tutar ve din baðýyla çatýþmasý durumunda akrabalýk baðýný iptal eder. Müslümana; sevgisini, dostluðunu sadece inanç baðý üzerine kurmasýný, nefretini ve beraatýný da bu baðdan uzak olan kâfirlere yöneltmesini emreder. Çünkü kan baðý, sadece dünyevî ve geçici bir baðdýr. Akide ve inanç baðý ise uhrevî ve ebedî bir baðdýr. Akide baðý, hak ve adalet üzerine kurulmuþtur. Allah ile, O'nun Rasulü ile, mü'minlerin imamlarý ile ve bütün mü'minlerle dürüst bir iliþki üzerine kurulmuþtur. Bu bað, bütün bir insanoðluyla dürüst bir iliþki ve onlarý dünyevî ve uhrevî saadete çaðrý üzerine kurulmuþtur. Bu bað sahibinin dünya ve ahiret saadetine ulaþmasýnýn þart olduðu bir baðdýr. Bu bað, gerçek kardeþlik baðýdýr.

"Mü'minler ancak kardeþtirler." (Hucurat/10)

Öyleyse mü'minin düþmanlýðý; Allah'a ve Rasûlü'ne karþý gelenlere, Allah'ýn ve müslümanlarýn düþmanlarýna ve bize gelen hakikate (Ýslâm'a) karþý gelenlere olur. Yukarýda zikrettiðimiz iki ayet ve bu ayetlerdeki ince tabirler, hikmetler ve nükteler, düþünen kimse için yeterlidir. Ancak bir de þu hadis-i þerifi ekleyelim: "Kiþi dostunun dini üzerinedir. O halde sizden herbiriniz kimi dost edindiðine dikkat etsin."

Öyleyse müslümanýn, her türlü kâfirden, özellikle de yahudilerden berî olmasý gerekir. Zira yahudiler müslümanlarýn en büyük düþmanlarýndandýr. Allah (c.c.) buyurur ki: "Andolsun ki mü'minlere karþý düþmanlýkta en sert (kiþiler) olarak yahudileri ve müþrikleri bulacaksýn." (Maide/152) Çünkü onlar, baþkalarýna ne þekilde olursa olsun zarar vermekte hiçbir beis görmezler. Allah (c.c.) onlar hakkýnda buyurur ki; "aglaYahudiler) ümmîlere karþý 'üzerimizde hiçbir sorumluluk yoktur' derler. Bildikleri halde Allah'a karþý yalan uydururlar." (Al-i Ýmran/75)

Ümmîden kasýtlarý da kendileri dýþýndaki herkestir. Zira kendilerinin seçilmiþ halk olduklarýna, yaratýlýþta asýl gayenin kendileri olduklarýna, diðer yaratýklarýn ise onlara hizmetçi, yardýmcý olarak yaratýldýklarýna inanýrlar. Allah (c.c.) onlarýn bu inançlarýný þöyle ifade eder: "Derler ki: Biz Allah'ýn oðullarý ve O'nun dostlarýyýz." (Maide/18) Allah (c.c.)'da onlarý þöyle yalanlar: "Aksine siz O'nun yarattýklarýndan bir beþersiniz." (Maide/18) Ýþte bu þerli inanç ve hislerinden dolayý tarih boyunca onlarýn ahlaklarý fitne, kargaþa ve harpler çýkarmak, batýl inançlarý ve fasit görüþleri uydurmak ve insanlýða zarar verecek, onlarýn maddî ve manevî kayýplarýna ve sýkýntýlarýna sebep olacak her türlü þeyi yapmak olagelmiþtir. Bu zararlardan ve þerlerden en büyük payý müslümanlarýn almasý için de ellerinden gelen herþeyi yapmýþlardýr.

Gönderen: 13.02.2008 - 18:49
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
395 Mesaj -
MÜSLÜMANLARIN KAFÝRLERLE HUKUK, MUAMELE, TÝCARET VE NÝKAH YÖNÜNDEN ÝLÝÞKÝSÝNE GELÝNCE,

durum, kâfirden kâfire farklýlýk gösterir. Ancak Ýslâm her halûkârda ve kâfire karþý, onlarla dünyevî muamelede müsamaha ve hoþgörüyü genel bir ilke edinmiþtir.

Bilindiði gibi Ýslâm dýþýndaki dinler iki kýsýmdýr:

Beþerî dinler (putperest dinler):

Putlara tapan müþrikler, ateþe tapan mecusîler, yýldýzlara tapan sâbiler ve Allah dinini kabul etmeyen çaðdaþ her türlü din ye-rine geçen akýmlar (komünizm, faþizm, laisizm gibi). Ýslâm, bunlarla ticaret gibi sadece dünyevî yönü olan konularda muamelelerde bulunmamýza izin verirken, nikah ve kestiklerini yemek gibi dinî yönü olan konularda da onlarla muamelemizi yasaklar. Zira dinlerinin inanç ve ahlak yapýsý bunu gerektirir. Müslümanlarýn onlarla bu muamelede bulunmamasýný gerektiren iki sebep vardýr:

Birincisi: Tâbi olduklarý dinin Allah (c.c.)'dan indirilmiþ doðru bir asla dayanmamasý veya baþta dayanýyor olsa bile, o dinin inanç ve ahlâkýndan itibara alýnacak bir eser kalmamýþ olmasýdýr. Bu, onlarla nikah gibi dinle alakalý olan konularda iliþkiye geçilmemesini gerektirir.

Ýkincisi: Allah, sevap, günah, haþr, cennet, cehennem gibi temel inançlar da farklý olmalarý, bunlarýn hiçbirine inanmamalarýdýr. Bütün bunlarý inkâr eden tamamen ibahî (herþeyi mübah sayan) bir kimsedir. Kendisini namus ve nesebi korumasýna, hak ve adaleti gözetmesine itecek inançtan tamamen yoksundur. Öyle olunca da nikah gibi dindarlýk (dine baðlýlýk)la alakalý olan bir konuda iliþki kurmak caiz olmaz. Çünkü nikah ve onun hükümleri o kiþinin kabullenmediði dini temellere dayanýr. Onunla, ancak kabullendiði konularda iliþki kurulabilir, o ise sýrf dünyevî konulardýr.

Ýkinci grup kâfirler ise semavî (kitâbîgöz kırpma dinlerin mensuplarýdýr. Onlar, aslý itibariyle semavî bir dine ve Allah katýndan indirilmiþ bir kitaba sahip bulunan yahudi ve hristiyanlardýr. Kur'an onlarý, gönüllerini okþamak ve onlarla yakýnlýk kurmak için "kitab ehli" diye isimlendirir. Bu kitap ehli dinlerinin aslý itibariyle Allah katýndan indirilmiþ doðru bir temele dayanmasý ve hukuka, adalete riayeti, þeref ve nesebi muhafaza etmeyi, helâl ve haramý gözetmeyi gerektirecek inançlarda bizimle ayný olmalarý sebebiyle Ýslâm'da onlara karþý özel bir muamele vardýr. O, ticaret gibi sadece dünyevî yönü olan muameleyi mübah kýldýðý gibi evlilik ve kestikleri eti yemek gibi hem dinî hem de dünyevî yönü olan konularda da onlarla muamele etmemize cevaz verir.

Allah (c.c.) buyurur ki: "Ehl-i kitabýn yemeði size helâl, sizin yemeðiniz de onlara helâldir. Ýnanan hür ve iffetli kadýnlar ve sizden önceki eh-l-i kitabýn hür ve iffetli kadýnlarý da." (Maide/5)

Hýsýmlýk baðý insanlarý birbirine baðlayan en temel iki baðdan biridir. Diðeri ise nesep baðý. Evlilik, Ýslâm'ýn nazarýnda sevgi ve merhamete dayanýr. Bunlar Kur'an'a göre evlilik hayatýnýn temel taþlarýný oluþturur: "Ýçinizden, kendileriyle huzura kavuþacaðýnýz eþler yaratýp, aranýzda muhabbet ve rahmet ve etmesi, O'nun varlýðýnýn belgelerindendir." (Rum/21) Müslümanýn ehl-i kitapla evlenmesi sonucunda onun hýsýmlarý ve çocuklarýnýn dedeleri, neneleri, dayýlarý, teyzeleri ve çocuklarýnýn dayý çocuklarý ve teyze çocuklarý ehl-i kitaptan olur. Müslüman bütün bunlara karþý sýla-i rahim yapmak (ziyaretleþme) ve Ýslâm'ýn belirlemiþ olduðu akraba hukukuna riayet etmekle yükümlüdür. (Farklý dine karþý Ýslâm þeriatýndan daha müsamahakâr, daha yüce bir bakýþ açýsýna sahip hiçbir din yoktur.)

Ýslâm'ýn ehl-i kitaptan kadýnlarla evlenmeyi caiz kýlmasýndaki bir hikmet de, onlarýn Ýslâm'a davet edilmesine ve onunla tanýþtýrýlmasýna vesile olmasý içindir. Zira evlilik ve hýsýmlýk da-vetin gereklerinden olan ülfeti ve birbirine karýþmayý beraberinde getirir. Bu oluþtuðunda, ister istemez karþýdaki kiþiye etki eder. Yine hýsýmlýk kâfirin kendi dinine taassubunu ve Ýslâm'a olan düþmanlýðýný azaltýr ve onun Ýslâm'a giriþini kolaylaþtýrýr. Peygamberimizin bazý hanýmlarýyla evliliðindeki hikmetlerinden birisi de budur. Ümmü Habibe ile evliliði bu sebepledir. Bu evlilikten sonra Ebu Süfyan'ýn kendi dinine taassubu ve Ýslâm'a düþmanlýðý azalmýþtýr.

Kâfirler Ýslâm hukukunda ayrýca, Ýslâm devleti ve Ýslâm ümmetine tavýrlarý açýsýndan iki kýsma ayrýlýrlar: Onlar ya savaþçýlar ya da barýþçýlardýr (uzlaþýlýp anlaþýlan kiþiler.)

Savaþçýlar (muharibler): Müslümanlara düþmanlýk eden, onlarla savaþan kiþilerdir. Ýslâm'da savaþaný da dahil onlarla nasýl muamele etmemiz gerektiði, hangi ahlak ve âdap ölçüleri içerisinde davranmamýz gerektiði belirlenmiþtir. Onlarý aldatma, cesetlerine iþkence, aðaçlarýný kesmek, binalarýný yýkmak, çocuk, kadýn ve yaþlýlarýný öldürmek... yasaklanmýþtýr. Sadece savaþanlar öldürülür. Bu ve benzeri bir çok hükümler fýkýh kitaplarýnýn "cihad" ve "siyer" bablarýnda bütün inceliðiyle açýklanmýþtýr.

Barýþçýlar (anlaþmalýlar)a gelince; onlarla üzerinde anlaþýlýp söz verilen ahidler yerine getirilir. Ýyilik, adalet ve güzellikle muamele edilir. Onlara Ýslâm'ýn tanýdýðý her hak verilir.

Bu iki kýsmý bu þekilde ayýrmayýp, Kur'an'a, Rasullerin sonuncusu Hz. Muhammed (a.s.)'a ve son Kitab'a inanmayanlarý sebebiyle hepsinin kâfir olduklarý gerekçesiyle hepsini bir kategoride irdelemek büyük ve tehlikeli bir hatadýr. Halbuki Kur'an, bu iki grubu þu iki ayet-i kerimede, bizim herbiriyle iliþkilerimizin ölçülerini de belirterek, birbirinden açýk ve net bir biçimde ayýrmýþtýr.
"Allah, sizinle din hususunda savaþmayan, sizi memleketinizden çýkarmayan (kâfirlere) iyilik yapmanýzý ve onlara adaletle davranmanýzý yasaklamaz. Þüphesiz Allah adilleri sever. Allah sadece, sizinle din hususunda savaþan, sizi memleketinizden çýkaran ve çýkarýlmanýz hususunda yardýmcý olanlarý dost edinmenizi yasaklar. Her kim onlarý dost edinirse, iþte onlar zalimlerin ta kendileridirler." (Mümtehine/8-9)
Gönderen: 13.02.2008 - 18:51
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
395 Mesaj -
Ayrýca anlaþmalý kâfirler iki kýsýmda irdelenir:

Geçici (süreli) anlaþmalý olanlar: Bunlara bu süreleri bitene kadar bu haklar tanýnýr.

Sürekli (ebedîgöz kırpma anlaþmalý olanlar: Müslümanlar bunlarý "ehl-i zimmet" diye isimlendirirler. Mânâsý Allah'ýn, Rasulünün ve müslümanlarýn sorumluluðu ve himayesi altýnda bulunanlar demektir. Ýslâm þeriatý onlar hakkýnda: "Bize tanýnan haklar onlara da tanýnýr. Bizim sorumlu olduðumuz görevlerden onlar da sorumludur." kaidesini koyar. Ancak din farklýlýðýnýn gerektirdiði konular istisnadýr.

Ehl-i zimmet Ýslâm devletinin uyruðudurlar. Baþka bir deyiþle Ýslâm devletinin vatandaþýdýrlar. Ýslâm devletinin vatandaþlarýna tanýdýðý güzel muamele ve onlarý koruma gibi genel haklara onlar da sahiptirler. Onlara iyi muamele etmemizi, haklarýný gözetmemizi ve onlara güzel muamele etmemizi Peygamberimiz ve O'ndan sonraki raþit halifeler tavsiye etmiþlerdir.



red]GAYRÝ MÜSLÝMLERLE DAVET, ÝRÞAT VE TEBLÝÐ AÇISINDAN ÝLÝÞKÝYE GELÝNCE;[/red]

müslüman kiþinin, Ýslâm'a davet edebilmesi için kalbinde sevgi beslemeksizin müslüman olmayanlarla karýþmasý, iliþki kurmasý, kendisini onlara sevdirip kabullendirmesi gerekir. Bunu yaparken de tabii ki da-vetçide bulunmasý gereken ilim, hikmet, sabýr, ihlas, güven, takva, verâ ve tevazû gibi güzel vasýflarla donanmýþ olmasý þarttýr.

Kâfirlerle olan iliþkilerimizde niçin bir takým kýsýtlayýcý hükümler ve ölçüler getirilmiþtir?

M. Salih EKÝNCÝ: Muamelat ve ahkâm-ý þahsiyye (evlilik, boþanma gibi özel hukuk) hükümlerinin bazýlarý manevî baðlara göre, bazýlarý karþýlýklý menfaate göre bazýlarý da her ikisine göre düzenlenmiþtir.

Manevî baðlar; nesep, hýsýmlýk ve din iliþkisidir. Þeriat, din baðýný en kuvvetli bað olarak kabul etmiþtir. Örneðin miras hukuku genelde nesep ve hýsýmlýk baðýna göre düzenlenmiþtir. Ancak bu iki baðýn geçerli olmasý için de nesep ve hýsýmlýk baðýndan daha kuvvetli olan din baðýnýn bulunmasýný þart koþmuþtur. Bu bað olmadýðýnda diðer baðlara itibar etmemiþ ve onlarýn gerektirdiði hükümleri de iptal etmiþtir. Alýþveriþ ve kira gibi sadece karþýlýklý menfaate dayanan konularda ise Ýslâm hiçbir yasaklama getirmemiþtir.

Müslüman, kim olursa olsun her gayr-i müslimle alýþveriþ yapabilir. Ancak bunda Ýslâm’ýn ve müslümanlarýn genel maslahatýyla çatýþmamasý þarttýr.

Manevî ve dünyevî baðlarýn her ikisinin de gözetildiði muamele-lerde ise, Ýslâm; bu muamelelerin gaye ve maksatlarýyla çatýþmayan, Ýslâm akidesine ters düþmeyen hükümler koymuþtur. Buna örnek olarak nikahý verebiliriz. Nikâh ve onun hükümlerinden maksat ýrz ve nesebi korumaktýr. Bu, inancýnýn gereði olarak ýrz ve nesebi koruyacak ve evlilik hukukunu gözetecek kiþilerle evlenmeyi gerektirir. Bu da sadece müslümanlar ve ehl-i kitapta vardýr. Yine etin yenilmesi için, hayvanýn kesilirken Allah’ýn adý ile baþlanarak kesilmesi þarttýr. Zirâ onu yaratan, ruh veren sadece Allah’týr. Onu öldürmek ise sadece O’nun tarafýndan veya O’nun ismiyle olmalýdýr. Bu da, keserken O’nun isminin anýlarak kesilmesiyle olur. Bunu da sadece müslüman ve ehl-i kitap yapar.

Ancak müslümana düþen -ister ticaret, komþuluk, hýsýmlýk veya onlarýn ülkesinde kalmak olsun- gayr-i müslimle iliþkisinde öncelikle gözönünde bulundurmasý gereken husus; kendisinin bu iliþkisinin Ýslâm’ýn ve müslümanlarýn genel maslahatýyla çatýþmamasýný göz önünde bulundurmasýdýr. Yani onlarla iliþkisi durumunda küfrün ve kâfirlerin kuvvet bulmasý, Ýslâm’ýn ve müslümanlarýn ise zayýflamasý gibi. Aksi taktirde bu, Ýslâm’a hainlik, küfre ve kâfirlere dostluk mânâsýna gelir.

Yine müslümanýn gayr-i müslimlerle olan iliþkisinde, kendisinin ve ailesinin dinî maslahatýný gözetmesi gerekir. Onlarla olan iliþkisinde, az dahi olsa, kendisinin veya ailesinin akide, ibadet ve ahlâk yönünden zarar görmesi durumunda onlardan kaçýnmasý, her türlü iliþkiyi kesmesi vacip olur. Aksi taktirde kendisini ve ailesini dünyada fesada, dinî ve ahlâkî çözülmeye, ahirette de elem verici azaba terk etmiþ olur.

Gönderen: 13.02.2008 - 18:53
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
395 Mesaj -
Ýslâm, müslüman erkeðin ehl-i kitaptan bir kadýnla evlenmesine cevaz verirken, ehl-i kitaptan bir erkeðin müslüman kadýnla evlenmesini niçin yasaklamýþtýr?


Bunun sebebi þunlardýr:

Bu, Ýslâm’ýn izzet ve þerefiyle çatýþýr. “Ýzzet sadece Allah’a, O’nun Rasûlüne ve mü’minlere aittir.” (Münafikûn/8),

“Allah (cc); kâfirlere, mü’minler üzerinde (hakim olmalarýna, söz sahibi olmalarýna) yol vermeyecektir.” (Nisa /141) Bu evlilikte ise eh-l-i kitap erkeðin müslüman kadýn üzerindeki hakimiyeti söz konusudur.

Biraz önce söylediðimiz gibi, onlarla olan hýsýmlýk iliþkisindeki hikmetlerden biri de bunun, onlarý Ýslâm’a davet etmeye vesile olmasýdýr. Bu ise, onlarla iliþkiye geçen müslümanýn daha kuvvetli, daha söz sahibi konumunda olmasý durumunda gerçekleþir. Müslüman hanýmýn ehl-i kitaptan bir erkekle evlenmesinde ise durum bunun aksinedir. Allah korusun bunda, erkeðin Ýslâm’a deðil, müslüman kadýnýn küfre meyli söz konusu olur.

Ailenin yapýsý gereði evde erkeðin asýl söz sahibi olmasý lâzýmdýr. Bilindiði gibi kuvvetliyle zayýf arasýndaki mutlu bir yaþamýn þartlarýndan biri de kuvvetli olanýn, zayýf olanýn dinî ve dünyevî temel haklarýný kabul etmesidir. Aksi taktirde iliþki kötüleþir ve aile bir cehenneme dönüþür.

Müslüman bir erkek, ehl-i kitap bir kadýnýn dininin ve kitabýnýn aslý itibarýyla gerçek olduðunu, Allah katýndan indirildiðini kabullenmektedir. Zira Allah’ýn kitaplarýna ve elçilerine inanmak Ýslâm’ýn temel rükûnlarýndandýr. Buna karþýlýk ehl-i kitap bir erkek, müslüman bir hanýmýn hiçbir inancýný kabul etmemekte, onun dininin ve kitabýnýn yalancý bir peygamber olan bir kiþi tarafýndan uydurulduðuna inanmaktadýr.


Küfre rýza nasýl tahakkuk eder, hükmü nedir?

M. Salih EKÝNCÝ: Bilindiði gibi küfre rýzâ küfürdür. Küfre rýzâ; kiþinin kalbinin derinlerinde duyacaðý histen ibarettir. Bu kalbî durum tahakkuk ettiðinde, küfür oluþmuþ ve iman kaybedilmiþ demektir. Çünkü iman da kalbî bir durumdur. Ýki zýt bir arada dura-mazlar.

Ancak þeriat, bazý zahirî durumlarý kalbî rýzaya alâmet kýlmýþ ve bu zahirî görünümleri küfür saymýþtýr. Bu görünümler kimde bulunursa, küfre rýza kalpte oluþmuþ veya oluþmamýþ olsun, bu kiþinin küfrüne hükmedilir. Buna örnek olarak fakihlerin elfazý küfürden saydýklarý sözleri söylemek; puta secde etmek; Kur’an’a (mushafa) saygýsýzlýk yapmak; vacip olsun mendup olsun þer’i hükümlerle alay etmek; beþerî kanunlarla hükmetmeyi Allah’ýn kanunlarýyla hükmetmeye tercih etmek... gösterilebilir.


Maslahat (fayda elde etmek ve zararý defetmek) maksadýyla kâfirlere karþý yumuþaklýk, onlarý idare etmek caiz midir? Caiz ise bunu caiz kýlacak maslahatýn ölçüsü nedir?



M. Salih EKÝNCÝ: Öncelikle þunu belirtelim. Bilinmesi gerekir ki, Ýslâm þeriatýnda hükümler iki kýsýmdýr. Birincisi; normal hallerin hükümleri (temel hükümler). Bunlar, fýkýh kitaplarýnda deðinilmiþ, araþtýrmacýnýn kolaylýkla ulaþabileceði hükümlerdir. Âlimlerin bu tür konulardaki ihtilafý gayet azdýr. Ýkincisi; istisnai hallerin hükümleri. Bu hükümleri öðretmek gayet zordur. Ýslâmî ilimlerde köklü bir bilgiyi, Ýslâm’ýn genel maksatlarýnda (mekasýd-ý þer’iyye) geniþ bir bilgi ve tecrübeyi, fýkýh kaidelerini vakýaya uygulamada ustalýðý, ince manalara inebilme yeteneðini ve derin bir anlayýþý gerektirir. Âlimlerin birbirlerine üstünlükleri de burada ortaya çýkar... Ýmam Süfyan-ý Sevri (r.a.) der ki: “Asýl ilim, güvenilir âlimin istinbat ettiði ruhsatlardýr. Normal hallerin hükümlerini ise herkes bilir.”

Ýkinci olarak þunu belirtelim: konu, zorlama (ikrah) ve takiyye konusudur. Bu konunun temel ve genel cevabýný þu ayet ve hadisler de görüyoruz:

“Mü’minler, mü’minleri býrakýp kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah katýnda hiçbir deðeri yoktur. Ancak onlardan sakýnmanýz hali müstesnadýr. Allah kendisine karþý (gelmekten) sizi sakýndýrýyor. Dönüþ sadece Allah (cc)’adýr.” (Al-i Ýmran /28)

“Kim inandýktan sonra Allah’ý inkâr ederse kalbi imanla dolu olduðu halde (inkâra) zorlanan baþka. Fakat kim kalbini küfre açarsa, Ýþte Allah’ýn gazabý bunlaradýr. Bunlar için büyük bir azap vardýr.” (Nahl /106)

Ammar bin Yasir hadisesi: Müþrikler onu Ýslâm’dan geri döndürmek için iþkence ettiklerinde, istemeyerek onlarýn istedikleri küfür sözü söylemiþ idi. Bunu peygamberimize dert yandýðýnda, O; “Kalbini nasýl buldun?” diye sormuþ. O da “imanla dolu” diye cevap vermiþ. Peygamberimiz de “Tekrar zorladýklarýnda sen de tekrar bu sözü söyle” diyerek ruhsat vermiþti. (Ýbn-i Hiþam, Hakim. Hadis sahihtir)

Haccac b. Allat(r.a.) Mekkeliler'in elinden malýný kurtarmak maslahatý için Peygamberimizden, kendisi (Rasûlullah) hakkýndaki Mekkelilerin istedikleri kötü sözü sarfetmesi konusunda izin istemiþ, Efendimiz de ona izin vermiþtir. (Ahmet b. Hanbel, Neseî, Hakim, Ýbn-Hibban v.s. Enes’ten rivayet etmiþlerdir. Hadis sahihtir)

Peygamberimiz (s.a.v.) “Kim Ka’b b. Eþref’in hakkýndan gelecek? Zira o, Allah’a ve O’nun Rasûlü’ne eziyet ediyor” dedi. Muhammed b. Mesleme ayaða kalkarak: “Ya Rasûlullah, onu öldürmemi istiyor musun?" dedi. Peygamberimiz “Evet” dedi. O da “Ona (Ýslâm ve Sen’in hakkýnda kötügöz kırpma birþey söylememe izin ver” dedi. Efendimiz de “Evet, söyle” buyurdu... (Buhari, Müslim ve Ebu Davud, Cabir (r.a.)’dan rivayet etmiþlerdir.) Askalani þöyle der: Ýbn-i Sa’d’ýn Siret’inde bu olayý anlatýþýndan anlaþýlýyor ki; Muhammed b. Mesleme ve arkadaþlarý Peygamberimizden, Ka’b’ýn yanýnda Peygamberimizden yakýnmalarý ve dinine dil uzatmalarý konusunda izin istemiþlerdir.

Bu olayýn en önemli yönü -Said Havra’nýn da söylediði gibi-Peygamberimizin, Ka’b b. Eþref'i öldüreceklere, bunu baþarabilmeleri için, normal þartlarda küfür olabilecek sözleri sarfetmeleri hususunda izin vermesidir. Onlar da bu sözü söylemiþlerdir.

Üçüncü olarak þunu belirtelim: Ýslâm’daki haramlar, ikrah (zorlama) durumunda caiz olup olmamasýna göre þu üç kýsma ayrýlýr: Birincisi, takiyye ve ikrah durumunda dahi olsa, hiçbir þekilde yapýlmasýnýn caiz olmadýðýna bütün âlimlerin icma ettikleri haramlar. Baþkasýný öldürmek gibi. Ýmam Kurtubî “Baþkasýný öldür-meye zorlanan kiþinin, onu yapmasýnýn haram olduðunda bütüm âlimler icmâ etmiþlerdir.” der.

Ýkincisi, zorlama durumunda yapýlmasýnýn caizliði konusunda âlimlerin ihtilaf ettikleri haramlar. Bunlar Allah’ýn dýþýnda-kilere secde, kýbleden baþka yöne namaz, zina, içki, faiz gibi anormal durumlarda küfür veya haram olan fiillerdir.

Bazý âlimler, ruhsat sadece bunlarýn sözlü olanlarýna vardýr, fiili olanlarýna yoktur demiþlerdir. Bu Hasan-ý Basrî, Evzaî ve Malikiler’den Sahnun’un görüþüdür.

Diðer bazýlarý da, imaný kalbinde gizli tuttuðu müddetçe ruhsat hem sözlü hem de fiili olanlarda geçerlidir, demiþlerdir. Bu da Hz. Ömer ve Mekhul’den rivayet edilmiþtir. Ayný zamanda bu, Ýmam Malik ve Iraklý bazý alimlerin görüþüdür. Ýbn-ül’Kasým Ýmam Malik’ten: “Her kim içki içmeye, namazý terk veya Ramazan orucunu terke zorlanýrsa, bu günah ondan kalkar.” dediðini nakleder.

Üçüncüsü, ikrah durumunda yapmanýn caiz olduðunda bütün âlimlerin icmâ ettikleri haramlar. Bunlar da normal þartlarda küfür olan veya yalan gibi haram olan sözlerdir. Zira “küfür” kalbin vasfýdýr. Bazý söz ve fiilleri küfürle vasýflamamýz da bu tür söz ve fillerin o kiþinin kalbindeki inkâra alâmet olmasý sebebiyledir. Bunlar da o kiþinin küfrüne sadece normal þartlarda alâmet olur. Ancak zorlama gibi istisnaî bir durumda -kalpte imanýn olmasý þartýyla- küfrü veya haramlýðý gerektir-mezler. Burada durum diðer haramlardan daha da basittir. Ýmam Kurtubî Ýbn-i Mes’ud’dan “Zorba ve güç sahibi bir kiþiden iki sopa yemekten beni koruyacaksa, her türlü sözü sarfederim” dediðini nakleder. Ancak bütün âlimler küfre zorlandýðýnda bunu söylemeyip ölümü tercih edenin, ruhsatý seçen kiþiden daha büyük sevaba ulaþacaðýnda icma etmiþlerdir. Efendimiz (s.a.v.) “En faziletli cihad, zâlim sultanýn yanýnda hakký söylemektir.” buyurur. (Ebu Davud, Taberani vs. rivayet etmiþlerdir.) Tehdit edilen þey öldürme deðilse, bunda farklý görüþler vardýr. Buna girecek olursak konu uzar.

Bütün alimler “ölüm” ve “bedene büyük acý verme” tehdidinin -bu tehdidi yapan kiþinin bunu yapmaya gücünün olmasý ve zorlanan kiþinin bunu yapmamasý durumunda onun bunu yapacaðýnda büyük ihtimal bulunmasý olur umudunda “ikrah” sayýlacaðýnda icmâ etmiþlerdir. Bunun dýþýndakilerde de farklý görüþler vardýr. Kurtubî: “Doðru olan görüþ, malý müdafaa, nefsi müdafaa gibidir.” der. Onun bu görüþünü, Peygamberimizin Haccac b. Allat’a verdiði ruhsat destekliyor. Ancak bu cevazýn büyük miktarda malýn gitmesi haliyle sýnýrlanmasý uygun olur. Bazý âlimlerse bütün malýnýn gitmesi durumunda ruhsata tutu-nabilir, demiþlerdir.

Kurtubî der ki: “Âlimler ikrahýn ölçüsü konusunda ihtilaf etmiþlerdir." Hz. Ömer “Korkuttuðun veya baðladýðýn veya dövdüðün kiþi nefsi konusunda emniyette deðildir” der. Ýbn-i Mes’ud: “Ýki sopa yemekten kendimi koruyacaksam her sözü söyle-rim” der. Ýmam Nehaî: “Ýpe baðlamak ikrahtýr, hapis ikrahtýr” der. Bu ayný zamanda Ýmam Malik’in de görüþüdür. Ancak O, “Tehdit eden zâlim birisi ise ve bunu da yapmasý büyük zanla tahmin edilirse, bizzat yapmasa da bu ikrah sayýlýr”der. Ýmam Malik ve onun arkadaþlarý dövmenin ve hapsin süresi ve ölçüsü hakkýnda birþey belirtmemiþlerdir. Dövmenin sýnýrý acý verici olmasý, hapsinki ise o kiþiyi sýkacak, ona sýkýntý verecek kadar olmasýdýr. Ýmam Malik yanýnda sultan (yönetici) ikrahý gibi onun dýþýndaki kiþilerin de ikrahý geçerlidir.

Gönderen: 13.02.2008 - 18:57
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
395 Mesaj -
Müslümanýn kâfirin yanýnda ücret karþýlýðý çalýþmasýnýn hükmü nedir? Müslümanýn kâfiri çalýþtýrmasýnýn hükmü nedir? Kâfir devletlerde çalýþan iþçiler nasýl hareket etmelidir?




M. Salih EKÝNCÝ: Kâfirin müslümanýn yanýnda çalýþmasý bütün âlimlerce caizdir. Müslümanýn kâfirin yanýnda çalýþmasý ise þu iki kategoride incelenir:

Birincisi: Müslümanýn kâfirin iþyerinde çalýþmasý ve orada onun þahsî hizmetinde bulunmasý durumu: Fakihlerin büyük çoðunluðu buna cevaz vermiþlerdir. Ancak çalýþtýðý iþyerinde yaptýðý iþlerin terzilik, ziraatçýlýk ve inþaatçýlýk gibi, kendi nefsine yapmasý caiz olan iþlerden olmasý gerekir. Ýçki üretmek, domuz gütmek gibi kendi nefsine yapmasý caiz olmayan bir iþte, kâfirin yanýnda da çalýþamaz. Bu iþe girmiþ ve henüz hiç çalýþmamýþsa anlaþmayý bozar; çalýþmýþ ise ücretini alýr ve sadaka olarak daðýtýr, bu ücreti kendi nefsine kullanamaz. Ancak bilme-yerek yapmýþsa bunda ma’zurdur. Ýkinci tür iþ ise; yemek sunmak, hizmetinde bulunmak gibi müslümanýn kâfirin þahsýna ait hizmeti içerecek bir iþte çalýþmasýdýr. Buna bazý fakihler hiç cevaz vermezken, diðer bazýlarý da bunun mekruh olduðunu belirtmiþlerdir. Zira müslümanýn -özellikle hizmetçi þeklinde- kâfire zelil olmasý caiz deðildir. Temel kaide budur. Bununla beraber, müslüman zaruret durumu olmadýkça caiz olsa dahi kâfirle iliþki kurmamalýdýr. Ýliþki kurmasý dinî veya dünyevî yönden, müslüman ferde veya topluluklara zarar getirecek durumlarda kesin haram olur. Ancak bu iliþki bazen, kâfirlere daveti götürmenin yolu veya tek yolu olduðu durumlar ya da müslümanlara is-tihbarat saðlama durumlarý gibi hallerde mendup veya vacip duruma gelebilir.

Küfür beldesinde yaþayan müslümanlarýn nasýl hareket etmeleri gerektiði konusuna gelince; müslümanlarýn böylesi bir beldede, hem kendilerine hem de yaþamakta olduklarý topluma karþý sorumluluklarý vardýr:

Kendilerine, ailelerine ve genel olarak müslüman kardeþlerine olan sorumluluklarý. Kendilerini sürekli bir þekilde belli zamanlarda bir araya getirecek Ýslâmî merkezler kurmak. Akidevî, fýkhî, ahlâkî ve kültürel konularda ders halkalarý oluþturmak ve konferanslar tertip etmek suretiyle kendi Ýslâmî kimliklerini korumaya çalýþmalarý. Yine farzýyla, vacibiyle, sünnetiyle, edebiyle ve ahlâkýyla Ýslâm’ý yaþamaya daha özel bir önem vermeleri ve Ýslâm için güzel örnek ve güzel önder olmaya çalýþmalarý gerekir.

Ýçerisinde yaþadýklarý küfür toplumuna karþý sorumluluklarý ise; þu iki þekilde onlarý Ýslâm'a davet etmelidir:

Birincisi; Ýslâm’ýn canlý yaþayanlarý olmak suretiyle güzel örnek olmalarý. Böylece kâfir toplum kendilerinin kaybettikleri doðruluk, samimiyet,þefkat, mallara ve namuslara karþý tamahkârsýzlýk, boþ þeylerden uzaklaþma gibi hasletleri müslümanlarda görerek davet edilmeden dahi -sadece onlarý tanýmak ve beraber yaþamakla- onlarýn dinine ilgi duyacaklardýr.

Ýkincisi; hikmetle ve güzel öðütle onlarý Rab’larýnýn yoluna aktif bir þekilde davet etmeleri, onlarla en güzel bir biçimde tartýþmalarý. Daha önce de belirttiðimiz gibi, Ýslâm’ý yaymada temel olan davettir. Cihad ise sadece davetin önünü açmak için konulmuþtur. Ve Ýslâm’a girenlerin çoðu, bu “güzel örneklik” ve “davetçilik” silahlarýný kuþanmýþ, ihlaslý, sadýk, sabýrlý davetçilerin davetiyle girmiþtir. Bu þekilde da-vetlerinde en büyük baþarýya ulaþmýþlardýr.

Üçüncüsü; Bilindiði gibi ikrah ve takiyye fert ve cemaat olarak müslümanlarýn zayýf olduðu durumlarda geçerlidir. Müslümanlarýn zayýflýðý durumunda ferdî ve cemaatsel maslahatlar için kâfirleri idare etmek ve onlarýn ikrah ve takiyye durumlarýnda istediklerini vermek caizdir.

Fertlere bu câiz olduðu gibi müslümanlarýn imamlarýna da, Ýslâm devletinin zayýf olduðu durumda, Ýslâm’a maslahat saðla-yacaksa, bazý tavizleri beraberinde getirmesi durumunda dahi kâfirlerle iliþki kurmasý ve anlaþma yapmasý caiz olur. Hatta bu bazen, devletin güçlenmesi, böylece Ýslâm'a davet ve Allah yolunda cihadý yapabilmesi için vacip dahi olabilir.

Ancak müslümanlarýn kuvvetli olduklarý durumlarda onlara düþen, kâfirlere karþý þiddetli ve izzetli olmalarýdýr. Allah (cc) Rasûlullah’ýn ashabýný överken; “...Kâfirlere karþý sert, kendi aralarýnda ise çok merhametlidirler.” buyurur. Gerçek mü’minlerin vasfýný anlatýrken de “Mü’minlere karþý zelil (yumuþak ve mütevazi) kâfirlere karþý ise sert (dik baþlýgöz kırpmadýrlar.” (Maide /54) buyurur.

Burada þu önemli soruya gelelim: Ýslâm’dan ve müslümanlardan zararý giderme zarureti, müslümanýn küfrü gerektiren veya haram olan söz ve hareketler de bulunmasýný gerektirirse, bunu yapmasý caiz olur mu?

Uzun araþtýrmalar sonucunda, bu konuyu tafsilatýyla ele alýp hakkýný veren hiçbir âlime rastlayamadýk. Öncelikle konuyla alâkalý âlimlerin az/kýsa sözlerini nakledelim:

Ýbn-i Münir, Muhammed b. Mesleme olayýna deðinirken þöyle der: “Burada bir incelik var. O da; Efendimiz (s.a.v.)’e söz atmak küfürdür ve ikrah olmadýkça caiz olmaz." Peki Muhammed b. Mesleme olayýnda ikrah nerede? Daha sonra bu soruya þu cevabý verir: "Ka’b kâfirleri müslümanlarla savaþmaya teþvik ediyordu." Onun öldürülmesinde müslümanlarýn kurtuluþu vardý. Sanki onlarý kendisini öldürmeye zorladý. Onlar da bunu yapabilmek için bu sözü söylemek zorunda idiler. Kalpleri kabul etmeden bu sözü söylediler. Ez-Zürkani, El-Mevahib’ül-Ledünniyye þerhinde: “Bu güzel ve nefis bir açýklamadýr.” (3/11) der. Ýbn-i Kayyim el-Cevziyye Bedai el Fevaid (3/210) eserinde Ýbn-i Münir’in sözüne yakýn bir açýklamada bulunur.

Ýbn-i Teymiyye (r.a.) kâfirlere karþý muhalefetin ve onlara benzememenin Ýslâm'ýn temel esaslarýndan olduðunu belirttikten sonra þöyle der: “Bu muhalefet, cihad etme ve cizye koymada olduðu gibi ancak müslümanlarýn güçlenmesi durumunda olmasý gerekir.

Ýslâm dini baþta güçsüz bir durumda iken bu meþru kýlýnmamýþ, ancak dinin kemâle ermesi ve güçlenmesi ile meþru kýlýnmýþtýr. Bugün de þayet bir müslüman dar’ül harb’de veya harbin olmadýðý dar’ül küfür’de olsa, zahirî yaþantýda onlara muhalefet etmekle yükümlü deðildir. Zira bu ona zarar getirir. Müslümanlarý onlarýn gizli durumlarýndan haberdar etmek veya onlarýn müslümanlara zararýný defetmek için gizli durumlarýndan haberdar olmak veya onlarý Ýslâm’a davet etmek gibi dinî maslahatlarýn elde edilmesi mümkünse, onlarýn görünüþteki yaþantýlarýna uymak bazen müstehab veya vacip duruma dahi gelebilir. Kâfirlere muhalefet sadece, Allah’ýn müslümanlarý aziz kýldýðý, kâfirlere ise zilleti ve cizyeyi koyduðu izzet ve Ýslâm dârýndadýr." (Ýktizais’Sýrati-l’Müstakim, Muhalefetü Ehli'l Cahim, s. 176)

Þu halde, zikrettiðimiz ayet, hadis ve âlimlerin sözlerinden anlaþýldýðýna göre ikrah iki kýsýmdýr: Birincisi, gerçek (bizzat gerçekleþmiþ, açýk) ikrah, ikincisi; hükmî (açýktan deðil ama yaþanýlan gerçeðin onu ifade ettiði) ikrahtýr. Hükmî ikrah müslümanlarýn küfür veya haram fiil ve sözlerinin Ýslâm'a veya müslümanlara gelecek zararý defetmesi, bunu yapmadýklarýnda dinî veya dünyevî zararlarýn isabet etmesi durumunda gerçekleþir. Müslümanlardan zararý defetmek ilkesi, Muhammed b. Mesleme olayýnýn ruhunda vardýr. Zikrettiðimiz iki ayet ve özellikle “Onlardan sakýnma durumunuz müstesna” ayeti de buna delalet ediyor. Zira ayet geneldir. Can ve malý korumakla sýnýrlandýrýlmamýþtýr. Mal ve caný korumak için küfür sözü ve fiili yapmak helâl olursa (âlimlerin açýkladýklarý gibi), Ýslâm’ý ve müslümanlarý korumak için bunlarýn yapýlmasý tabii ki helâl olur. Din maldan önemli deðil midir? Bilindiði gibi Ýslâm sýrasýyla þu beþ þeyi korumak için gelmiþtir. Din, namus, nefis, akýl ve mal. Din en baþta gelir.

Ancak þu önemli konuya da deðinmemiz gerekiyor: Allah (cc): “Onlardan sakýnma durumunuz müstesna” sözünün ardýndan “Allah sizi kendisine karþý gelmekten sakýndýrýyor.” buyurmuþtur. Burda þu önemli uyarý vardýr: Müslümanlar elde edeceklerini sandýklarý her türlü maslahat için, bu çok çok önemli ve tehlikeli fiile hücum edip yapmamalýdýrlar. Aksine bunu, bu konularda fetva vermeye ehil alimlerin fetvalarý vasýtasýya, þeriatýn gözetimi altýnda yapmalarý gerekir. Allah’ý (cc) her an murakabe eden, müttaki, fetva ehli âlimlerin fetvasýna tam teslim olmalarý ve onlara tâbi olmalarý gerekir.

Konumuzu Said Havva (r.a.)’in þu sözüyle noktalayalým: Ka’b b. Eþref ve benzeri hadiselerden, þer’i delillerden ve þeriat’ýn kaidelerinden ve ruhundan þu kaideyi çýkarýyoruz: Ýstisnaî ve zarurî bir durum olduðunda ve davetçiler siyasî ve askerî iþlere girdiklerinde, her âlimin beceremeyeceði, kâr-zarar karþýlaþtýrmasý ve durumun gerektirdiði istisnaî fetvalarý verme iþine gireceklerdir. Böylesi bir durumda müctehidlere ve müftîlere ihtiyaç duyulacaktýr. Süfyan-ý Sevri’nin söylediði gibi: “Ýlim güvenilir alimler tarafýndan verilen ruhsattan ibarettir. Normal hükümleri ise her âlim bilir.” Çünkü temel hükümler meçhul deðildir. Asýl günümüz Ýslâmî hareketin ihtiyaç duyduðu, istisnai durumlarýn gerektirdiði istisnai hükümler bilinmemektedir." (El-Esas fi’s Sünne ve Fýkhuha Kýsmü’s-Siret’en-Nebeviyye, 2/538)

Gönderen: 13.02.2008 - 19:01
Bu Mesaji Bildir   ebu_hanzala üyenin diger mesajlarini ara ebu_hanzala üyenin Profiline bak ebu_hanzala üyeye özel mesaj gönder ebu_hanzala üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Fazılmirza su an offline Fazılmirza  
48 Mesaj -

Gönderen: 13.02.2008 - 19:07
Bu Mesaji Bildir   Fazılmirza üyenin diger mesajlarini ara Fazılmirza üyenin Profiline bak Fazılmirza üyeye özel mesaj gönder Fazılmirza üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1891 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
zelil-i hakisar (42), veritas1905 (42), skesman (49), karakiz06 (44), manayli (42), orhan86 (38), ezel (39), ezel1985 (39), tamteslim (47), esranur (40), Mavzer986 (41), Cicek06 (49), ay-isiginda-sak.. (38), dayi120 (), micnatis (45), celo1903 (43), 2ebu2 (52), a.yasin (49), fedakar (49), adnancaglayan (54), muco (41), Lear (43), MUSTAFA TIRA&TH.. (61), bu_rak (29), engizli (), meryem feyza (33), rkocabas (58), Mavilim (38), Kerimhan (40), BeYaZ vE sIyAh (33), halim (), trabzonlu (36)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.26818 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.