0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Bilinen ve bilinmeyen İslamcılar...

önceki konu   diğer konu
5 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
YENISAFAK su an offline YENISAFAK  
Bilinen ve bilinmeyen İslamcılar...
169 Mesaj -
Said-i Nursi'nin ölümü, Ýslamcý akýmlar için bir dönüm noktasýydý. Türkiye, darbe söylentileriyle çalkalanýrken, en büyük Ýslamcý güç Nurcular liderlerinin ölümüne aðlýyorlardý. Said-i Nursi'nin ölümünden bu yana 40 yýl geçti, bu dönemde Ýslamcý hareket çok farklý boyutlara ulaþtý. 1960'larda esen demokrasi ve özgürlük rüzgârýna karþý bir dalgakýran olarak düþünülen Ýslamcý hareket, bu anlayýþ içinde serpilip büyüdü. Devletin himayesi altýnda kurulan Komünizmle Mücadele Dernekleri, solcularýn üzerine saldýrtýldý. Bu arada Ýslamcý hareket içinden büyük bir grup merkez saðýn kontrolünden çýktý ve kendisine özgü bir siyasi parti kurdu. Erbakan ve arkadaþlarýnýn Milli Nizam Partisi'yle baþlayan partileþme süreci, çeþitli kapatma ve açýlmalarla Fazilet Partisi'ne kadar geldi. Onlarýn karþýsýnda yer alan ve AP'yi destekleyen Nurcular, bu süreçte ister istemez siyasileþince kendi içlerinde bir yýðýn bölünmeler yaþadý. Fethullah Gülen, son yýllarda Nurcular içinde en çok büyüyen cemaatin lideri olarak sivrildi.

Büyük bir ekonomik güç yaratýp bir eðitim ordusuna sahip olan Fethullah Hoca'nýn yolculuðu da ilginç iniþ çýkýþlarla dolu. Bu 40 yýlýn içinde gerçekleþen üç askeri müdahale, siyasi Ýslamýn serüveninde kalýcý izler býraktý. Bu yazý dizimizde, daha çok Ýslamcý hareketin iç çekiþmelerini ele aldýk. Araþtýrmamýz Ýslamcýlarýn iç tarihini yansýtýyor bir bakýma. Deðiþik yapý ve anlayýþtaki Ýslamcýlarýn kendi aralarýndaki birlik ve bölünmelerini incelemeye ve bunun nedenlerini tahlil etmeye çaba sarf ettik.

Bunu yaparken bu tarihi yaþamýþ insanlara ulaþmaya çalýþtýk, onlara sorular yönelttik. Bu 40 yýllýk tarihin tabii ki birçok boyutu var. Biz daha çok Ýslamcýlýðýn siyasi ve cemaat tarihi üzerinde durduk. Bu akýmlarýn ekonomik ve toplumsal boyutlarý da ayrý bir incelemeyi gerektiriyor. Ýslamcýlarýn kendi kaynaklarýný kullanmaya, deðerlendirmeye ve mümkün olduðu kadar yalýn bir gerçeklikle onlarýn tarihini aktarmaya çabaladýk.

Siyasi Ýslamýn, karanlýkta kalmýþ, bilinmeyen yönlerini oldukça kapsamlý bir þekilde ele alýþýmýzýn nedeni, bu konuyu merak edenlere, bu tarihi araþtýrmak isteyenlere yardýmcý olmak ve Türkiye'nin gerçeði olan bir olguyu gözler önüne sermektir.

Siyasi Ýslamýn 40 yýllýk tarihini ele alýrsak, iki ana gövdeyle karþýlaþtýðýmýzý görürüz. Bunlardan birisi Necmettin Erbakan'ýn temsil ettiði partileþme misyonu, diðeri ise bugün Fethullah Gülen'le temsil edilen cemaatleþme misyonu. Her iki liderin kaderi, bir araya gelmelerine veya karþý taraflarda durmalarýna yol açtý. Þimdi her ikisi de devletten gelen darbelerle sarsýldý. Yazý dizimizde, bilinmeyen Ýslamcý hareketin son 40 yýlý içinde, iki liderin ittifak yapan ve kavga eden tarihlerini de ele almaya çalýþtýk. Erbakan ve Fethullah Gülen'i yargýlamak gibi bir niyet gütmedik. Biz, Türkiye'nin bir gerçeði olan Ýslamcýlarýn tarihini kendi gerçekliði içinde aktarmayý tercih ettik. Diziye katkýda bulunmayý düþünen herkese açýk olduðumuzu hatýrlatalým.



--------------------------------------------------------------------------------

Said-i Nursi'den sonra Aðabeyler Konseyi
* Nur cemaati Said-i Nursi'nin cenazesinin gömülmesinden bir süre sonra Zübeyir Gündüzalp'i lider seçti. Ama bu seçim, cemaatin içindeki tartýþmalarý bitirmedi. Said-i Nursi'den sonra Nurcu hareketinin asýl liderliði Zübeyir Gündüzalp'in baþýnda bulunduðu 'Aðabeyler Konseyi' idi. Konsey, Zübeyir Gündüzalp, Tahiri Mutlu, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Ceylan Çalýþkan, Mehmet Fýrýncý, Mehmet Emin Birinci, Avukat Bekir Berk, Abdullah Yeðin gibi isimlerden oluþuyordu.

*Nur cemaatinin yeni lideri Zübeyir Gündüzalp, ancak planlý ve merkezi bir yönetimin ihtilaflarý çözebileceðini düþünüyordu. Ýstanbul'a dönünce Süleymaniye'de Kirazlý Mescit Sokaðý'nda bulunan 46 numaralý evi, Nurcularýn merkezi olarak belirledi. Mehmet Fýrýncý, M. Emin Birinci, daha sonra aralarýna katýlacak olan Mehmet Kutlular, Kirazlý Mescit Sokaðý'ndaki evin müdavimi oldular. Cemaatle ilgili kararlar, Said-i Nursi'nin eserlerinin basýmý, açýlan dersanelerin tespitleri hep bu evde düzenlendi.

Nurcularýn lideri Said-i Nursi 23 Mart 1960'ta Þanlýurfa'da yaþamýný yitirince, Nurcular, 'bundan sonra ne olacak' kaygýsýna düþtüler. 'Üstad'ýn ölümü' nü duyan bütün Nurcular bulunduklarý yerlerden Þanlýurfa'ya akýn ettiler.

Asker ve polislerin þehirde bir kargaþa çýkmamasý için aldýðý olaðanüstü güvenlik önlemleri Urfa'ya toplanan Nurcularý tedirgin ediyordu.

Said-i Nursi'nin en yakýnlarýndan olan Zübeyir Gündüzalp, Bayram Yüksel, Mustafa Sungur, Tahiri Mutlu, Hüsrev Altýnbaþak, Ceylan Çalýþkan gibi Nurcularýn 'Aðabeyler' kesimi, bir yandan cenazeyle, bir yandan da akýn akýn þehre gelen Nurcularla ilgilendiler.

Gelen Nurcular hem üzüntülü hem de öfkeliydi. Nurcularýn önemli isimlerinden Mehmet Kayalar , asker ve polisleri görünce sinirlenerek, onlara karþý bir silahlý harekâta giriþme düþüncesine kapýldý. Urfa'ya gelip yerleþtiði otel odasýnda, yanýna gelen Zübeyir Gündüzalp ile Mustafa Sungur'a isyan fikrini açtý.

''Silahlý adamlarým hazýr. Karar verin, bu askerlere iyi bir ders vereyim ve Nurcularýn kim olduðunu göstermek için harekete geçeyim.''

Mehmet Kayalar'a durumun nazik olduðu, þu an cenazenin defni ile uðraþýlacaðý, isyan fikrinin uygun olmayacaðý izah edilmesine raðmen Mehmet Kayalar tatmin olmadý. ''Hele þu matem havasý bitsin, bakýn o zaman neler olacak!'' diyerek tepkilerini sürdürdü. Bu konuþmanýn ardýndan birlikte Ulucami'ye gittiler.

Mehmet Kayalar, Said-i Nursi'nin cenazesini görmek için gelenlerle, fotoðraf çekmek isteyen gazeteciler arasýnda itiþme olunca gazetecileri tartakladý, birkaçýný kolundan tutup sürükledi. Olaylar büyümeden zor yatýþtýrýldý.

Bu kargaþaya yeni bir kargaþa eklendi: Said-i Nursi'nin cenazesi nereye gömülecekti?

Said-i Nursi, Isparta ve Barla'da çok sürgün kaldýðý için kimi Nurcular cenazenin Isparta'ya gömülmesini istiyordu. Hatta DP'nin Isparta milletvekillerini devreye sokup, bu isteklerini Baþbakan Adnan Menderes 'e ulaþtýrdýlar. Menderes, milletvekillerine bu kararý Nurcularýn vermesini söyledi. Cemaatin bir kýsmý, özellikle Said-i Nursi'nin yakýnlarýndan Hüsrev Altýnbaþak cenazenin Isparta'ya gömülmesini savunurken Zübeyir Gündüzalp, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel gibi 'Aðabeyler' , ''Evliyaullah öldüðü yere defnedilir'' diyerek Urfa'ya gömülmesinden yana tavýr aldýlar. Zaten Said-i Nursi, ''Ben Urfa'ya ölmeye geldim'' demiþti.

Urfa'ya gömülmesi eðilimi aðýr bastý. Þimdi karþýlarýnda daha önemli bir sorun vardý.

Said-i Nursi'nin ölümünden sonra Nurcularýn durumu ne olacaktý? Bölünmeler yaþanacak mýydý? Nurcu harekâtýnýn baþýna kim geçecekti? Þimdiden baþgösteren kimi farklýlýklar cemaati nasýl etkileyecekti?

Hüsrev Altýnbaþak: Zübeyir büyük hain

Cemaat Said-Ý Nursi'nin cenazesinin gömülmesinden bir süre sonra Zübeyir Gündüzalp'i lider seçti. Ama bu seçim, cemaatin içindeki tartýþmalarý bitirmedi.

Said-i Nursi'den sonra Nurcu hareketinin asýl liderliði Zübeyir Gündüzalp'in baþýnda bulunduðu 'Aðabeyler Konseyi' idi. Zübeyir Gündüzalp, Tahiri Mutlu, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Ceylan Çalýþkan, Mehmet Fýrýncý , Mehmet Emin Birinci , Avukat Bekir Berk , Abdullah Yeðin gibi isimlerden oluþan bir konseydi bu.

Ama 'Yazýcý Nurcular' ýn lideri Hüsrev Altýnbaþak onlarý 'hain' ilan ediyor, Zübeyir Gündüzalp'e de 'Hain-i Ekber' (Büyük Hain) diyordu. Ve onun bu katý tutumu endiþe verici boyuttaydý. Cemaatin yara almamasý için Hüsrev Altýnbaþak ile görüþmek gerekiyordu, ama o görüþme taleplerini reddediyordu. 'Hainlerle görüþemeyeceðini' söylüyordu. Zübeyir'e ve kendine suikast düzenlediðini düþündüðü Bekir Berk'e kesin karþýydý. Bekir Berk'in Altýnbaþak'a gönderdiði düdüklü tencere evde patlayýnca Hüsrev Efendi, Bekir Berk'in kendisini yok etmek istediðine inanmýþtý. Hüsrev Efendi ile yýllarca beraber olan ve ondan yazý
dersleri alan Bayram Yüksel görüþmek istedi, ama Hüsrev Efendi onunla da görüþmedi. Bayram Yüksel'i kapýdan geri çevirdi.

Israrlý görüþme talepleri artýnca Hüsrev Efendi sadece Mehmet Kýrkýncý Hoca ile görüþebileceðini söyledi ve Mehmet Kýrkýncý, Erzurum'dan Hüsrev Efendi'nin yanýna geldi. Kýrk senedir hiç dýþarýya çýkmayarak Kur'an-ý yazma iþini bitirdiðini, þimdi de Cevþen'i (Dua Kitabýgöz kırpma yazdýðýný söyleyen Hüsrev Efendi, Kýrkýncý Hoca'yý dinledi ve ''Ben onlarýn hepsini reddettim'' diyerek Kýrkýncý Hoca'yý da yanýndan kovdu.

'Yazýcýlar' ýn lideri Hüsrev Efendi, hareket içinde saygýn bir kiþiydi. Onun etkisiyle 'Yazýcýlar' , Denizli, Kütahya, Eskiþehir, Ýzmir gibi yerlerde aðýrlýklarýný hissettiriyordu. Ege bölgesi, Yazýcýlar'ýn kalesi oluvermiþti. Bunun üzerine Zübeyir Gündüzalp, Mehmet Fýrýncý ve Bekir Berk Ege bölgesine gittiler. Çoðu yerde dersanelere alýnmadýlar, kimi yerde tartýþmalar, kavgalar yaþandý, kimi yerlerde aðýr hakaretlere maruz kaldýlar.

Zübeyir Gündüzalp, ancak daha planlý ve merkezi bir yönetimin ihtilaflarý çözebileceðini düþünüyordu. Ýstanbul'a dönünce Süleymaniye'de Kirazlý Mescit Sokaðý'nda bulunan 46 numaralý evi, Nurcularýn merkezi olarak tahsis etti. Mehmet Fýrýncý, M. Emin Birinci, daha sonra aralarýna katýlacak olan Mehmet Kutlular , Kirazlý Mescit Sokaðýndaki evin müdavimi oldular. Cemaatle ilgili kararlar, Said-i Nursi'nin eserlerinin basýmý, açýlan dersanelerin tespitleri hep bu evde düzenlendi. Öyle bir zaman geldi ki, cemaat bu evle anýlýr oldu: Kirazlý Mescit Cemaati...

Cemaatteki tartýþmalardan sonra Said-i Nursi'nin Urfa'da gömülmesine karar verildi.



--------------------------------------------------------------------------------

Cemaatin yeni lideri: Zübeyir Gündüzalp
Nurcularýn bir kesimi, cemaatin baþýna bir kiþinin seçilmesini isterken, kimileri ise Said-i Nursi'nin en yakýnlarýndan oluþan bir 'Ýstiþare Heyeti' nin kurulmasýný ve bu 'Aðabeyler Konseyi' nin hareketi yönlendirmesini uygun görüyordu. Bazýlarý siyasi bir teþkilat kurmayý, bazýlarý da devlete baþkaldýrýp silahlý mücadele verilmesini önerdiler. Bu tür farklý fikirler ortaya çýkýnca Zübeyir Gündüzalp, Said-i Nursi'nin yakýnlarýndan oluþan aðabeyleri, cemaatin önde gelenlerini ve iddia sahiplerini bir araya topladý. Tahiri Mutlu, Mustafa Sungur, Ceylan Çalýþkan, Hüsnü Yeðin, Bayram Yüksel, Mehmet Fýrýncý gibi Nur cemaatinin aðabeyleri,
içlerinde 'en cevval ve en fedakâr' gördükleri Zübeyir Gündüzalp'i bu hareketin baþýna seçtiler. Kendileri de, Zübeyir Gündüzalp'in altýnda bir istiþare heyeti oluþturdular. Gerçekte cemaatin baþý, Said-i Nursi'nin resmen vekil tayin ettiði Ceylan Çalýþkan'dý. Zübeyir Gündüzalp'e yöneltilen liderlik sýfatý ve ona yönelik sevgi aðýr bastýðýndan Ceylan Çalýþkan bu konuda sesini çýkarmamýþtý. Çalýþkan, bir trafik kazasýnda ölüp ceketinin cebinden Said-i Nursi'nin 'Ceylan Çalýþkan benim vekilimdir' yazýsý ortaya çýkýncaya kadar cemaatin bu durumdan haberi olmadý. Zübeyir Gündüzalp'in lider seçilmesi, cemaatin içindeki tartýþmalarý bitirmedi. Devlet tarafýndan Nurculara yönelik tutuklamalar, soruþturmalar sürerken, o dönemde sayýlarý 750 bini bulan Nurcular içinde liderlik yarýþmalarý da hýz kazandý. Cemaat devletle ve post kavgasýyla uðraþmak zorunda kaldý.Said-i Nursi'nin saðlýðýnda baþlayan 'Yazýcýlar-Okuyucular' bölünmesi bu kez açýkça ortaya çýktý. Bu, cemaatte yaþanan ilk bölünme olarak tarihe geçti. Said-i Nursi'nin ölümünden ve 27 Mayýs ihtilalinin gerçekleþmesinden sonra bu karýþýklýk daha da büyüdü. 'Yazýcýlar' , Hüsrev Altýnbaþak önderliðinde ayrý bir grup haline dönüþtü. Altýnbaþak, 'Üstad-ý sanilik' (Said-i Nursi'den sonraki Üstat) iddiasýný taþýyordu. Çünkü Said-i Nursi'nin ilk talebelerindendi ve Said-i Nursi'nin eserlerini Osmanlýca el yazýsýyla yazarak çoðaltanlarýn baþýndaydý. Zaten Nurculuk baþlangýçta bu yolla yaygýnlaþmýþtý. Hüsrev, Tahiri, Hulusi Bey, Ýslamköylü
Hafýz Ali, Mübarek Mustafa, Santral Sabri gibiler, 1930 ve 1940'larda, risaleleri bizzat el yazýsýyla kaleme alarak çoðaltmýþlardý. Bu yazma ve yazarak çoðaltma iþini yapanlar Nurcular arasýnda 'Yazýcýlar' diye anýldýlar.

Silahlý mý silahsýz mý?

Zübeyir Gündüzalp, Ceylan Çalýþkan, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Mehmet Fýrýncý, Mehmet Emin Birinci ve Bekir Berk gibi isimler ise ikinci kuþaktan Nurculardý. Cemaate sonradan katýlmýþlardý. Bu ekip, Said-i Nursi'nin eserlerini Latin harfleriyle kitap halinde basýyordu. Bu nedenle onlarýn adý da 'Okuyucular' dý. Hüsrev Efendi, hem sonradan geldikleri için onlarýn kendisine tabi olmasýný istemekte, hem de 'yazma' iþini býrakýp Latin harfleriyle kitap bastýklarý için kýzmaktaydý.

Çevresindekileri, 'Üstad-ý Sani' dedikleri Hüsrev Efendi'ye, zamanla 'Ruy-i Zeminin Halifesi' (Yeryüzünün Halifesi) demeye baþladýlar.

Bir baþka lider adayý, Mehmet Kayalar, etrafýndakileri silahlandýrma çabasý gösteriyordu. O, 'okumakla - yazmakla' deðil, 'silahla' Nurculuðun yaygýnlaþacaðý inancýndaydý.

Mehmet Kayalar gibi düþünen bir lider adayý da Elazýð'dan Müslim Gündüz'dü. Silahlý mücadelenin gerekliliðine inandýðý ve Kayseri tarafýnda yandaþlarýyla atýþ talimleri yapacak kadar iþi ileri götürdüðü, bu tarihi bilenler tarafýndan dile getiriliyordu. (Ýslam Yaþar, Muhabbet Fedaileri, Yeni Asya Neþriyatýgöz kırpma

Bir baþka aday, Ankara'dan Said Özdemir 'di. Nurcular için önemli bir aðabey olan Said Özdemir, cemaat içinde oldukça etkili bir isimdi. Daha sonra Nurculuðun 'Tenvir' kolunu oluþturacak olan Said Özdemir'in Ankara'da adamlarýyla silahlý dolaþtýðý söylentisi de yaygýndý.

Bir lider adayý daha: Fethullah Gülen

O dönemde bir lider adayý daha gizli hazýrlýklar içindeydi: Erzurumlu bir vaiz olan Fethullah Gülen. Nurculuðun Erzurum'da en etkili ismi Mehmet Kýrkýncý Hoca, Osman Demirci (AP'nin Nurcu milletvekili) ve Muzaffer Aslan sayesinde cemaatle tanýþtý ve onlara katýlmak istedi.

Fethullah Gülen bu duygularýný þöyle dile getiriyordu: ''Allah'ým bahtýna düþtüm, beni de bu arkadaþlarýn arasýna kat. Onlardan biri olayým. Bu hizmetle bütünleþeyim. Dýþtan gelip giden insan olmayayým. Kendimi bu hizmete vakfedeyim.''

Edirne ve Kýrklareli'nde görevli olduðu dönemde, camilerde yaptýðý konuþmalar yoluyla etrafýnda insanlar toplamaya baþlamýþ, Nurcularý ve diðer dini çevreleri etkilemiþti. Hep aðlayan, hep Hz. Muhammed 'i ve onun döneminde yaþayan sahabeleri anlatan, bazen kendini yerden yere atan konuþma tarzý ile dikkatleri üzerine çekiyordu. Okuyuculuk, yazýcýlýk, silahlý mücadele gibi tarzlardan ayrý olarak 'hitabet' yoluyla etkiliyordu. O konuþarak hizmet edecekti.

Bir baþka tarz daha geliþtirdi: Açýkça Nurcu olduðunu söylemedi, Nurcu aðabeylerin arasýna fazla girmedi, konuþmalarýnda Said-i Nursi'nin adýný pek kullanmadý. Daha Edirne ve Kýrklareli'nde iken cemaatin içinde yeni bir tarzýn temsilcisi olmayý, etrafýnda yetiþtirdiklerini devletin önemli kademelerine yerleþtirmeyi ve bir zaman sonra devleti içeriden fethetmeyi hedefliyordu. Bütün cemaatlerin ve tarikatlarýn sevip saydýðý Diyanet Ýþleri Baþkan Yardýmcýsý Yaþar Tunagör 'ün teþvikiyle Fethullah Gülen Ýzmir'e tayin edildi ve orada hedefine uygun ve kendine has bir örgütlenme içine girdi.
Gönderen: 25.05.2007 - 17:13
Bu Mesaji Bildir   YENISAFAK üyenin diger mesajlarini ara YENISAFAK üyenin Profiline bak YENISAFAK üyeye özel mesaj gönder YENISAFAK üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
944 Mesaj -
YENISAFAK KARDEÞÝM SEN NECÝSÝN? ÝSLAMCI ÝSLAMCI DÝYORSUNDA ÝSLAMCI DEMEK SENÝN ÝÇÝN NE ANLAMA GELÝYOR? ÝSLAMCILARDAN BU KADAR NEFRET EDÝYORSUN O ZAMAN NE ÝÞÝN VAR ÝSLAMCILARIN ARASINDA? PROVOKATÜR DEDÝKLERÝ BU OLSA GEREK!!!!!

YA ANLAMADIÐIM GEÇENLERDE AK PARTÝYE ETMEDÝÐÝN HAKARET KALMADI ÞÝMDÝ ÝSE ÜSTADIMIZA ERBAKAN HOCAYA NUR CEMAATÝNE FETHULLAH GÜLEN HOCANIN CEMAATÝNE HAKARET EDÝYORSUN SEN BÝLÝNÇLÝMÝ BURAYA GELÝYORSUN.? DERDÝNÝZ NE DAVANIZ NE? ÝSLAMCI ÝSLAMCI DEDÝÐÝNE GÖRE ÝSLAMI KABUL ETMÝYEN BÝRÝSÝN! HANGÝ DÝNE MENSUBSUB AÇIKLA ONA GÖRE BÝZDE SANA CEVAP VERELÝM!!!!!
Gönderen: 25.05.2007 - 17:25
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
islamcılık......
944 Mesaj -
ÝSLAMCILIK

SUNUÞ

Ýslam’ýn Rasulullah Muhammed (a.s) tarafýndan tebliði üzerinden yuvarlak olarak 14 asýr geçmiþ bulunmaktadýr. Bu süre zarfýnda Ýslam’a iliþkin çok çeþitli anlayýþ ve yorumlar ortaya çýkmýþtýr. Bilhassa Ýslam’ýn Kur’an ve sünnet’te yerini bulamayan pek çok hurafeyle katýþtýrýlmasý çabalarý, ciddi sapmalar doðurmuþtur. Fakat hiçbir sapma, modern çaðdaki, Ýslam’ý sadece bir ahiret dini olarak öngörüp, mabede ve kulun vicdanýna hapsetme neticesini doðuran seküler/liberal eðilimler kadar mefsedetli olmamýþtýr. Bu çaba, kendisinden öncekilerden çok ciddi, gerçek bir fitne ve fesat hareketidir. Modernizmin ürünü olan bu telakki, Ýslam’ý dünya hayatýna müdahil olma dinamizminden yoksun býrakmaya, uzlaþmacý, munis, itaatkar, zühde dayalý bir ahlak anlayýþýna indirgemeye çalýþmaktadýr. Bu anlayýþa göre kýsaca, Ýslam’ý Ýslam yapan temel özellikler silikleþtirilmekte, ‘bir yüzüne tokat vurana öteki yüzünü de çevir’ temel pasifist anlayýþý egemen kýlýnmaktadýr.

Oysa Ýslam bir dindir, bütün peygamberler halkasýnýn sonuncusu olan Muhammed (a.s)ýn tebliðiyle somutlaþan Allah’ýn sahih dinidir. Allah’ýn din göndermekle muradý, yeryüzüne, beþerî hayata, sosyal, siyasi ve hukuki düzenlemelere müdahale etmek, insan hayatýný Allah’ýn emrettiði doðrultuda tanzim etmenin temel taþlarýný oturtmaktýr. Allah’ýn kevnî alemdeki hakimiyetini hatýrlatmak, çok fazla itiraz bulmamaktadýr. Hatta Mekke müþriklerinin de bu gerçeði kabul ve itiraf ettiklerini Kur’an hatýrlatmaktadýr. Esas olan ise, insan hayatýnda Allah’ýn hakimiyetini hatýrlatmaktýr. Bunun genel adý tebliðdir. Ýslam’ýn bütün gerçek mü’minlerinin esaslý görevi de budur.

Ýslam’ýn tebliðinden bahsedebilmek için onun, akidesiyle, siyasetiyle, ahlak ve ibadetiyle, hukukuyla, öte dünya inanýþýyla ve deðer anlayýþýyla bir bütün olarak kavranmasý ve öylece iman edilmesi gerekmektedir. Aksi taktirde, Ýslam eksik kavranmýþ olacaktýr. Eksik kavranan Ýslam da Ýslam olmayacaktýr. Günümüzde çok deðiþik ‘Ýslamlar’dan bahsetmek mümkündür. Çünkü asýrlarýn getirdiði kültürel etkileþimler ve müslümanlarýn geçirdiði siyasi/itikadi anlamdaki çok ciddi travmalar, bütüncül ve sahih bir Ýslam anlayýþýný olumsuz etkileyen faktörler olagelmiþtir.

Ýslam’ýn bir hayat nizamý olduðu, hayatýn bütününün Ýslam’a göre düzenlenmesi gerektiði inancý yeniden, ama belki de -çok iddialý olmazsa- Peygamber’den sonra en ciddi þekilde insanlarýn gündemine girmiþtir. Kendilerini Ýslam’la tavsif eden büyükçe bir kitle ‘sekr’ halinden uyanmaya baþlamýþtýr. Ýmanlarýný, Kur’an anlayýþlarýný, Peygamber ve sünnet anlayýþlarýný, ahiret telakkilerini, ibadet ve ahlaklarýný, deðer yargýlarýný yeniden sorgulamaya baþlayan bir nüve oluþmuþtur. En azýndan þu bilinmektedir ki, artýk müslümanlarýn da, sýrf dinleri uðrunda canýný feda eden gerçek þehidleri vardýr. Ýslam bir din olarak, hayat nizamý olarak, bütün deðerlerin esasý olarak yeniden dönmektedir. Kur’an’ýn o eþsiz güzellikteki temsilî anlatýmýnda var ya: Ýslam filizi artýk çýkmýþtýr! Her geçen gün büyümekte, kalýnlaþmakta, olgunlaþmaktadýr. Her geçen gün bu filiz umutlarýmýzý artýrmakta, sevincimizi çoðaltmaktadýr. Bu filiz Allah’ýn izniyle geliþip güçlenmeye devam edecektir. Fakat bu durum kafirlerin korkusunu artýrmaktadýr. Onlarý üzmekte, panikletmekte ve telaþa sevk etmektedir. Ama beyhude, çünkü Allah iman edip salih ameller iþleyenlere maðfiretini ve vereceði büyük ecri vâdetmektedir.

Ýþte Ýslam’ýn bu þekilde algýlanmasý, adlandýrma bazýnda son yýllarda tartýþmalar doðurmuþtur. Ýslam’ý bu þekilde anlayan ve teslim olan müslümanlarýn hangi adla çaðrýlacaklarý, tartýþma konusu yapýlmýþtýr. Açýkçasý, ‘islamcýlýk’ kavramý bu tartýþmanýn esasýný oluþturmaktadýr. Ýslamcýlýk, modern bir yafta mýdýr, haricî oryantalist geleneðin müslümanlarý tanýmlamasý, o oranda da manipülasyonu mudur? Yoksa müslümanlar bu ismi kendileri mi icad etmiþlerdir? Bu kavram öz be öz Ýslami midir? Biz bu konuyu bir soruþturma dosyasý ile sizlere sunmak istedik.

Dosyadaki yazýlardan göreceksiniz ki, bu konudaki kanaatler genel olarak iki kategoriye ayrýlmaktadýr. Birisi, ‘islamcý’ kavramýnýn tamamen Ýslami olduðu, Ýslam’ý bir hayat nizamý olarak algýlayan müslümanlarýn bu adla adlandýrýlmasýnda herhangi bir sakýnca bulunmadýðý kanýsýndadýr. Diðer anlayýþ ise, ‘islamcý’ kavramýnýn, müslümanlarýn haricinden, onlarý tanýmlayan, ama daha çok da küçümseme, aþaðýlama, hafife almanýn aðýr bastýðý bir yakýþtýrma olduðu iddiasýndadýr.

Bize öyle geliyor ki bu tartýþma bitecek gibi deðildir. Belki de dal budak salarak daha da yaygýnlaþacaktýr. Varsýn olsun, müslümanlar, hayra hizmet ettiði sürece, hakkýn peþinde olduðu sürece tartýþmaktan kaçýnmamalýdýrlar. Bu tartýþma sürerken, bir taraftan da özgünlüðü gözardý etmemek gerekir. Ýslam’ýn yabancý kültürlere ait terim ve kavramlarla anlatýlmasý mümkün deðildir. Ýslam’ýn kavramlarý kendine yetecek kadardýr. Son asýrlarda artýk savaþlar daha ziyade kelime ve kavramlarla yapýlmaktadýr. Biz kendi kelime ve kavramlarýmýzla savaþa çýkmalýyýz...

‘Ýslamcýlýk’ baðlamýnda tartýþmayý sürdürürken, sadece bir isim vermekle ilgili olan, bir anlamda meselenin teknik tarafýný oluþturan boyutlarýna takýlýp kalmamalý diye düþünüyoruz. Önemli olan, ‘Ýslamcýlýk’ kavramýnýn içine, Ýslam’ý bir ahiret ve dünya dini olarak, hayat nizamý olarak, siyasal bir nizam olarak algýlamanýn sýðdýrýlýp sýðdýrýlamayacaðýdýr. Ya da diðer bir anlatýmla, Ýslam’ýn bir hayat nizamý, siyasal bir nizam, hem ahiret hem de dünya dini olarak algýlamanýn adýna ‘Ýslamcýlýk’ denip denmeyeceðidir. Ýslam’ýn ideolojik boyutunu görmek istemeyen anlayýþlar ise, tartýþmanýn adlandýrma boyutundan daha farklý bir yerdedirler demektir.

Bu soruþturma dosyasý, bu alandaki sorularýn hepsini elbette çözmeyecektir. Fakat dikkatlerin bu alana teksifi açýsýndan faydalý olacaðýna inanýyoruz.

Sorularýmýzý gönderdiðimiz bazý yazarlardan ne yazýk ki cevap alamadýk. Cevap yazma ve gönderme zahmetine katlanan deðerli katýlýmcýlarýn hepsine teþekkür ediyoruz. Ve bu dosyamýzýn hayýrlara vesile olmasýný temenni ediyoruz.

Ýþte sorularýmýz:

S-1: ‘Ýslamcý’ tanýmý, müslüman bir toplum içinde, ‘Ýslam’ýn pratik ve akidesiyle kendisini sorumlu tutup tutmadýðý önemsenmeyen, Ýslam’la entelektüel bir uðraþý olarak ilgilenen bir elit zümre’ anlamýna geliyor mu? Eðer böyle deðilse, bu kavram hangi ihtiyaçtan dolayý doðmuþtur?

S-2: ‘Ýslamcý’ ile ‘müslüman’ kelimeleri arasýnda nasýl bir anlam farký vardýr? Bugün, ‘müslüman’ kelimesinin içermeyip de ‘Ýslamcý’ kavramýnda mündemiç bulunan anlam nedir?

S-3: Ýslamcýlýðýn belli baþlý, olmazsa olmaz nitelikleri var mýdýr, varsa nelerdir? Yoksa, bu konuda bir belirsizlik mi vardýr? Bir baþka adlandýrmayla, geleneksel, modern, selefi, sünni, Mutezili ekoller gibi, ‘Ýslamcý’ eðilimler de farklý farklý mýdýr?

S-4: ‘Ýslamcýlýk’ sözcüðü, ‘oryantalistlerin müslümanlarý tanýmlamasý’ mýdýr, yoksa, bizatihi bu formuyla Kur’an’da geçmiyor olmakla birlikte, müslümanlarýn, kendilerini tanýmlamak için rahatlýkla kullanabilecekleri bir ‘Ýslami kavram’ mýdýr? Yoksa bu anlam, yakýþtýrma mýdýr? Meþrutiyet dönemiyle birlikte ortaya çýkan ‘islamcýlýk’ akýmý, ‘Ýslamcý’ kavramýnýn asýl belirleyeni midir?

S-5: Son yýllarda kimi müslüman çevrelerde, Ýslam’ýn çok önemli itikadi/siyasi kavramlarýný bilerek veya bilmeyerek bir aþýndýrma, en azýndan bu kavramlarý birçok batýlý kavramla sentezleme, ya da Ýslami kavramlar yerine bizzat bu batýlý kavramlarý kullanma þeklinde bir eðilim var. Bunu da, ‘aklýn yolu birdir’, ‘hepimiz Adem’in çocuklarýyýz’ gibi bir takým gerekçelere dayandýrmaktadýrlar. Bunu da göz önüne alarak þöyle soruyoruz: Batý’da ve Batý’lý kavramlarda ne var ki, müslümanlar bunlarýn cazibesinden ve çekim alanýndan bir türlü kurtulamýyorlar? Bu kavramlarý karþýlayacak, Ýslam’ýn kendi kavramlarý yok mudur? Yoksa 7. asýr Arabistan çöllerinde inþa edilmiþ olan kavramlar 21. yüzyýlda iþlevsiz mi kalmaktadýr?

S-6: Müslümanlarýn bugün, kendilerini (dünkü islamcýlýklarýnýgöz kırpma sorgulama eylemleri, neden kendilerinden (dünkü islamcýlýklarýndan) tiksinti duyma biçimine dönüþüyor?

Katýlýmcýlar ve yazýlarý :

Cihan AKTAÞ Bir Hayat Tarzý Arayýþý Olarak Ýslamcýlýk

Metin Önal MENGÜÞOÐLU Ýslamcýlýk Bir Tarz-ý Siyaset midir?

Abdurrahman ARSLAN Ýslamcýlýk

Atasoy MÜFTÜOÐLU Ýslamcýlýk’ Üzerine

Ýhsan TOKER Ýslamcýlýk’ Kullanýmý ve Ortaya Çýkardýðý Sorunlar Üzerine

M. Kürþad ATALAR “Bir Yaþam Biçimi” Olarak Ýslamcýlýk

Hüseyin ALAN Ýslamcýlýk Üzerine

Kenan ÇAMURCU Ýslamcýlýk

Hayrettin OÐUZ Ýslamcýlýk
Gönderen: 25.05.2007 - 17:37
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
944 Mesaj -
Cihan AKTAÞ

Bir Hayat Tarzý Arayýþý Olarak Ýslamcýlýk



I-

Yirminci yüzyýlýn son çeyreðinde Ýslamcýlýk, Ýslam’la entelektüel bir uðraþý olarak ilgilenen bir elit zümreyle sýnýrlý kalmayarak, bu dine kendini bir boyutuyla da olsa baðlý hisseden herkesi bir tarafýndan yakalamýþtýr. Ýslamcýlýk, dini kaynaklardan hareketle dinsel anlayýþ ve yaþantýlarý sorgulayarak yol alan güçlü tarihsel bir dalgadýr.

Esasýnda Ýslamcýlýðýn çýkýþý, Ýslamiyet’i hayata iliþkin önemli iddialardan yoksun, sadece ahiretle ilgilenen ve Batý modernizmi karþýsýnda dünyevi iddialar açýsýndan geriye çekilmiþ bir din olarak kabullenemeyen, müslümanlarýn dünyevi plandaki eksiklikler ve yetersizlikleri üzerine sorular soran bilinçlerle iliþkiliydi. Ýslamcý profil, ‘dini’ olarak nitelendirilen mevcut kurum ve cemaatlerin oluþturduðu dindarlýðýn dýþýnda bir yönelimi temsil ediyordu. Türkiye özelinde bir deðerlendirme yapacak olursak, Ýslamcýlýðýn bir müslümaný ayýrt eden bir sýfat olarak kullanýlmaya baþlandýðý yýllarda müslümanlarýn siyasal eðilimlerini nitelemek için saðcý, muhafazakar, Erbakancý hatta ‘nurcu’ gibi sýfatlar zaten yaygýn olarak kullanýlýyordu. Bu açýdan açýktýr ki ‘Ýslamcý’, müslümanlarýn tarihinin özel bir döneminde, özel bir Ýslami anlayýþý açýklayan kullanýþlý bir sýfat olmuþtur. ‘Saðcý’ ya da ‘muhafazakar’ gibi sýfatlar ne kadar meþruysa, Ýslamcý sýfatý en az ayný ölçüde meþrudur. Bununla birlikte saðcý ve muhafazakar gibi sýfatlar bir eklemlenme ve içerilme durumunu yansýtýrken, ‘Ýslamcý’ bütün eklenmelerden ve içerme politikalarýndan kendini kurtarma temayülünün ifadesi olmuþtur.

Ýslamcýlýðýn, modern eðitimden geçmiþ, modern bir hayat tarzý için yetiþtirilmiþ olan müslümanlarýn, Ýslamiyet’i anlama ve yaþama kaygýsýyla yakýndan ilgili olduðunu düþünüyorum. Mevcut dini yaþantý tarzlarý ve teklifleri yeterli gelmiþ olsaydý, yeni bir öðrenme ve anlama, anlama ve yaþama çabasýna gerek olmayacaktý kuþkusuz. Bu bakýmdan Ýslamcýlýðýn ilk dönemlerinde fýkýh çok önem verilen bir dini ilim olarak gündemde yer etmiþtir. Hazret-i Ömer’e ait olduðu söylenen ‘Bugün Allah için ne yaptýn?’ þeklindeki bir soru, Ýslamcýlar arasýnda çok muteberdi. Ýslamcýlarýn 68 hareketinin savunduðu devrimci, halkçý, antikapitalist söylemlerden doðrudan ya da dolaylý olarak etkilendikleri söylenebilir. Muhafazakar ve milliyetçi kesimlerden gelen, Milli Selamet Partisi’ne mensup olup da ‘eylemsizlikle’ suçlanan gençler, Ýslamcý söylemin devrimciliðe ve halkçýlýða yaptýðý vurgudan da etkilenmiþlerdir. Bu halkçý ve devrimci vurgu, saðcýlýðýn pasif ve güce tapýnan, hiyerarþiyi yücelten tutumundan rahatsýz olan gençlere cazip gelmiþtir. Ýnandýðý gibi yaþamayanýn yaþadýðý gibi inanmaya baþlayacaðý, ‘Bir kavim kendini deðiþtirmezse, Allah’ýn da o kavmi deðiþtirmeyeceði’ mealindeki ayet-i kerimelere dayanan Kur’an ve Sünnet kaynaklý bir yaklaþýma verilen önem, inancýn hayat tarzlarýyla sýnanmasýný hep gündemde tutmuþtur. Öyle ki bu konularda yaþanan büyük güçlükler, açmazlar ve çeliþkiler nedeniyle önemli tecrübeler kazanýlýrken ayný zamanda büyük güç israflarý da yaþanmýþtýr denilebilir.

Kendini yeniden doðuran bir kuþaktýr Ýslamcýlar; bu bakýmdan hem doðmanýn hem doðurmanýn sancýlarýný yaþamalarý gerekmiþtir. Yola çýkýldýðýnda kadýnlarýn örtülü olarak bile olsun görüntüsü, sesi hatta bir gazetede ya da düðün davetiyesinde isminin çýkmasý fesat sebebi sayýlmýyor muydu? Sanat, felsefe, þiir... þeytanýn araçlarýydý, deðil mi? Parti de bütün takiyye savunularýna raðmen þirke yol açan bir araç sayýlýyor ve demokrasiye de mevcut yorumlarýn ortaya koyduðu haklý sebeplere dayanýlarak, þüpheyle bakýlýyordu. Kariyer edinmek, bir yere ait olmak, herhangi bir sanat alanýnda derinleþmek, Ýslamcýlýðý ta kalbinde hissetmenin yanýnda önemsizleþiyordu. Dolayýsýyla Türkiye’de Ýslamcýlýðýn en büyük zaafýnýn, hayatý en ince ayrýntýlarýna kadar yeniden tanýmlama iddialarýna raðmen, tanýmlama kapasitelerinin yetersizliði olduðu söylenebilir. Türkiye Ýslamcýlýðý sýrf bu nedenle siyasal açýdan baþlangýçtaki yükseliþinin tersine giderek bir tanýnma stratejisine doðru daralma eðilimi göstermiþtir. Bunun yanýnda siyasal alandaki belirsizliklerin ve baskýlarýn oluþturduðu sorunlar nedeniyle Ýslami aktivitenin siyasete aðýrlýk vermesi, müslümanlara siyasal bir kimlik kazandýrýrken, diðer alanlarda bir yoksullaþmaya yol açmýþtýr.

Ýslamcýlýðýn entelektüalizmle dokusal bir iliþkisi yok deðildir. ‘Din ve sanat alaný düþünmeden öðrenilemeyen, öðrenmeden düþünülemeyen iki alandýr’ der Ýsmet Özel.(1) Ýslamcýlýðýn oluþumunda derin iç bulantýlarý vardý. Hayat iman ve cihattan ibaret olduðuna göre, bir þey ya da durum, iman ve cihat kategorilerine giremeyebiliyorsa, üzerinde durulmaya deðmeden gözardý edilebilirdi. Devlet bütün sorunlarýn hem kaynaðý hem de çözümü olarak gündemlerin ilk maddesini teþkil ediyordu. Belki de karþýt olarak algýlanan kesimlerin hedonizminin yol açtýðý bir tür özgeciliðin de etkisiyle, þehit olmak yüceltiliyordu. Estetik sinemada, resim galerilerinde ya da müzik naðmelerinde deðil de eylemde aranýyordu. Ýçine doðulan hayat tarzlarý kötüydü, sahteydi, bayaðýydý, sahici iyinin ve hakiki güzelin düþmanýydý. Televizyon seyretmek, kravat takmak, müzik dinlemek, aþýk olmak, reklam, para ve cinsellik tabuydu. Çaðdaþ hayat tarzýna eklemlenen müslüman, Camus’nun çaðdaþ insan için dediði þekilde gazete okuyan ve çiftleþen bir hayvana benziyordu. Mutlu aile tablolarý yolculuklardan, hicretlerden, devrimlerden uzak tutuyordu kiþiyi, kendi benine gömüyor, bencilleþtiriyordu. Aþk da Ýbrahimi bir eylem olarak anlamlýydý; ilahi aþk olarak. Bu tür bir aþk, akli anlama çabalarýný inkar etmenin kolaycýlýðý için iyi bir gerekçeydi de. Yaratýcýlýk kavram olarak tabuydu ve esasýnda anarþizan bir inkarcýlýktý, öncelik kazanmýþ olan.

Kelime-i Þehadet’teki ‘lâ’yý Ýslamcýlar, bir yenilenme uyarýsý olarak okumuþlardýr. Farklý bir hayat tarzý, Ýslamiyet’in dünyevi iddialarýna cevap veren bir hayat tarzý aranmaktaydý. Çaðdaþlaþmak ya da modernleþmek adýna dayatýlan görgü kurallarýndaki Batý öykünmeciliði kamusal alandaki iliþkileri zorlarken, ilmihal bilgilerindeki eksiklikler de hayattan eksilme gibi bir problemi gündeme getiriyordu. Kýsmen sezgisel olarak da olsa Ýslamcýlýðýn, siyasal-kamusal alanlardan dýþlanýrken, özel hayatýn kabuklarý içine sýðabilmesi amacýyla yamultulmaya çalýþýlan Ýslamiyet’i bütün boyutlarýyla hayatýn içine geri getirmeye çýrpýnan bir dalga olduðu söylenebilir.

II-

Ýslamiyet eðer baþlangýcýndan bu yana bu birlik ve bütünlüðünü koruyarak günümüze ulaþabilmiþ olsaydý, tarih içinde oluþarak kurumlaþmaya giden diðer yorumlar gibi, ‘Ýslamcý’ bir yoruma da gerek kalmayabilirdi. Bütün olarak Ýslamcýlýk kendinden önceki Ýslami akýmlardan öncelikle Ýslam’ýn uhreviliði kadar dünyevi bir din olduðuna vurguda bulunmasýyla da ayrýlmaktadýr. Bu yoruma göre Ýslamcýlýk varoluþsal, Ýbrahimi dinlerin her þeyden önce siyasal bir hareket olarak zuhur ettiði ve yayýldýðýna dair bir hatýrlamadýr. Siyaseti aristokratik deðil demokratik bir yöntemle bütün bir halk kitlesine mal etme giriþimi, Ýslamcýlýðýn ayýrýcý vasýflarýndan biridir. Ýslamcýlýk ayrýca sisli geçmiþe ve örtük kaynaklara yönelik derin bir merakla baþlayan bir öðrenme sürecidir. Bu hareketin bir diðer özelliði, belirleyici olma iddiasý, baþka bir özelliði ise tarihsel birikimler konusunda bazen kuþkucu, bazen ihtiyatlý bir merakla, kaynaklara dönmeyi önemsemesidir. Bunlar genel çizgilerdir. Ne de olsa Ýslamcýlýk hiçbir zaman yekpare, baþýndan sonuna ayný biçimi taþýyan bir hareket olmamýþtýr. Bu baðlamda Doðucu olduðu kadar Batýcý, seçkinci olduðu kadar halkçý, muhafazakar olduðu kadar devrimci, demokratik olduðu denli otoriter ve erkek egemen olduðu kadar feminist Ýslami anlayýþlardan da söz edilebilir. Yüklendikleri araçsal mahiyete göre dinsel eðilimler baþlangýçlarýndaki birlikçi formu yitirebilir ve aykýrý sosyo-politik temellerin birer parametresine dönüþebilirler. (2)

Kimlerdi Ýslamcýlar? Diriliþ þairi Sezai Karakoç mu, cami önlerinde önce Sebil sonra Þura gibi dergileri satan gençler mi, Milli Türk Talebe Birliði etkinliklerinde ‘Hak yol Ýslam yazacaðýz’ gibi þiirler okuyan öðrenciler mi, uçak kaçýran eylemci gazeteciler mi, elektriksiz bir hayat tarzý kurmaya çalýþan Abdülkadir es-Sufi’nin yerli hayranlarý mý, ‘Mataramda Tuzlu Su’ þiirinin þairi Ýsmet Özel mi, ‘Çok Sesli Bir Ölüm’ün yazarý Rasim Özdenören mi, Çengelköy’de meal dersleri yapan gençler mi, Afganistan’a cihada giden býyýðý terlememiþ gençler mi, Nur Risaleleri okumak için evlerde toplanmaya devam eden hanýmlar mý, baþörtülü okullara alýnmadýklarý için boykot yapan öðrenciler mi, postmodern sosyologlar tarafýndan kültürel Ýslam kategorisine dahil edilen Ali Bulaç mý, ‘iflah olmaz bir antimodernist’ olarak anýlan Abdurrahman Arslan mý, ‘sivil öfke’ olarak hatýrlanan rahmetli Ercümend Özkan mý, yýllarca süren bir çabanýn ardýndan baþbakanlýk konumuna gelen imam-hatip kökenli Tayyip Erdoðan mý… Ýslam, Türkiye toplumunu bir çok bakýmdan kuþatan bir din olduðu için, pek çok kavram ve isim, Ýslamcýlýkla ilgisi kurulsa bile nitelik olarak ‘Ýslamcý’ olmayabilir. Sözgelimi Seyyid Hüseyin Nasr, Ýslamcýlýðýn yükselmesiyle birlikte dünyada en çok okunan müslüman yazarlardan biri olmuþtur ama Ýslamcý deðildir.

Ýslamcýlýðý diðer dini hareketlerden ayýran bir diðer özelliði ataerkillik eleþtirisidir. Kur’an sýk sýk atalarýnýn dinini sorgulamadan din edinen insanlarýn ve toplumlarýn yanýlabilirliklerine vurguda bulunur. Ýslamcýlýðýn geleneksel din anlayýþýna getirdiði eleþtirilerden biri, ataerkilliði deðiþmez bir özellik olarak kabul eden, böylece kadýný ilave cins olarak konumlandýran bakýþ açýsýdýr. Bu bakýþ açýsýnýn tartýþmaya açýlmasý sayesinde Ýslamcý hareket içinde kadýnlar kendi Kur’ani durumlarýný anlamaya ve bu baðlamda sorular sormaya imkan tanýyan bir yer edinebilmiþlerdir. Sözünü ettiðimiz esasýnda, bir sese sahip olmaktýr. Ýslamcýlýðýn içinde baþlangýçlarda kadýnýn sesinin duyulmasýnýn doðru olup olmadýðý bile konuþuluyordu ne de olsa. Bütün bunlar Ýslamcýlýðýn dini külliyatý okuma ve eleme sürecinin hayattaki yansýmalarýdýr.

Ýslamcýlýk bütün dini kültürü süzgeçten geçirmeye çalýþýrken, hayat konusunda bütüncül iddialara sahip çýkmaktadýr. Sözgelimi solculuk hiç bir zaman bu denli karmaþýk bir þekilde, bileþenleri ve kesiþme noktalarý bitimsiz, dünyevi olduðu denli uhrevi, uhrevilikle ilgili olduðu denli baþarýlý sayýlan bir hayat tarzý arayýþý anlamýna gelmemiþtir. Mevcut dini algýlardan ve hayat tarzlarýndan bir memnuniyetsizliðin bulunmadýðý dini örgütlenmeler, Ýslamcýlýk içinde deðerlendirilmeyebilir.

III-

Kuþku yok, Kur’ani kavramlar deðiþmez özlerine karþýlýk yaþanýlan dönemin ve ortamýn üsluplarýna uygun olarak her seferinde tekrar tekrar, hayatýn içinden gelen yeni sorular da mutlaka hesaba katarak okunmalý ve anlaþýlmaya çalýþýlmalýdýr. Her kuþak bu yeni okumalar konusunda sorumludur. Türkiye Ýslamcýlýðýnýn daha ziyade tercüme kaynaklardan beslenmesi, onun zaafý olduðu kadar, Türkiye kültürel haritasýný da ilgilendiren bir zaaf olarak deðerlendirilmelidir. Dil ve üslup problemlerinin ülke sathýnda oluþturulan yeni dilin zaaflarýndan, Cumhuriyet’ten öncesine ait kültürel mirasa iliþkin cehaletten baðýmsýz düþünülemeyeceði de muhakkak.

Ýslamcýlýk esasýnda duygusal boyutlarý aðýr basan bir hareketti, bunu kabul etmek ve bu kabulü bir yanlýþlýk olarak iþaretlememek gerekir diye düþünüyorum. Bir büyülenme anýndan söz edilebilir. Bilgiyle karþýlaþma, farklý bilgilerle karþýlaþma süreciydi Ýslamcýlýk; ayetlerle, hadislerle, kýrk hadislerle, Gariplerin Kitabý’yla, Asr Suresi’yle, Sezai Karakoç’la, Cemil Meriç’le, Akla Karþý Tezler’le, Ehli Suffa’yla, Kerbela Vakasý’yla, Hazret-i Hüseyin’le, Ehli Beyt’le, Ebu Zer’le, Gazali’yle, Musa Carullah’la, Akif’le, Kýrk Ambar’la, Ýbrahimi tevhid anlayýþýyla, Ayetullah Humeyni’yle, Ali Þeriati’yle, Malkolm X’le, Meryem Cemile’yle, hatta Tolstoy’la, Emerson’la… Bütün bu karþýlaþmalar, bir boþlukla ve birikmiþ bir enerjiyle ilgiliydi kuþkusuz ve dolayýsýyla Ýslamcýlýk bizatihi bir boþluðu doldurmak üzere çok hýzlý ve aþýrý bir büyümeye eðilim göstermiþtir. (Bu açýdan bakýlacak olursa, özellikle Türkiye ikliminde Ýslamcýlarýn yenilgisi olarak isimlendirilen geri çekilme, Ýslami kesimin bile belki beklemediði bir yükseliþin dýþ ve iç etkenlerle kendi tabii mecrasýna akmasý anlamýna da gelebilir.) Kendini tarihten, toplumdan ve tabiattan soyutlayarak kurma iddiasýna karþýlýk Ýslamcýlýðý tarihin, coðrafyanýn, iklimin ve tabi dini içine alan, dinden kaynaklanan kültürün harmanladýðý bir öz, bu özün kýlcal damarlarý besliyor diye düþünüyorum. (3)

Kur'an'ýn rehberliðinde dünyayý yeniden kurma ve maddi Batý medeniyetinin etkileriyle çöküþe geçen insanlýðý kurtarma projesi olarak Ýslamcýlýk, ana damarý bir varoluþ problemine tekabül etse de, konjonktürel olarak koruyucu ve yenilemeci bir refleksi de içeriyordu. Bütün bilgi ve kanaatlerin ortaya döküldüðü ve herkesin yüksek sesle konuþmak istediði bir platformda müminler agorafobilerini yenerken, alimlerin sessizliði kadar aydýnlarýn tereddütleri de kavram kargaþasýný çoðaltýyordu. Ýslamcýlar kendilerini ilerici olarak gören çevreler tarafýndan gerici, mürteci, yobaz, çaðdýþý diye isimlendirilirken, kendi içlerinde de samimi niyetlerle söyledikleri yeni sözler ve sorduklarý sorular sebebiyle modernist, feminist, mezhepsiz, vahhabi, þii, zýndýk... þeklinde, tekfir etmeye ve karalamaya yönelik isimlendirmelere maruz kalabiliyorlardý.. Ýslamcýlýðýn bünyesinde, geçmiþten miras alýnan despotik ve hiyerarþik nitelikler taþýyan dikey iliþki biçimleriyle, oluþum halindeki yatay-demokratik, eþitlikçi, toplumcu ve özgürleþmeci bir nitelik kazanmakta olan iliþki biçimlerinin çatýþmasý da yaþanýyordu. Yirmi-yirmibeþ yýl önce Ýslamcýlar dünyayý, insanlýðý, müslümanlarý kurtarma özlemini yansýtan ve yeni, farklý, adil bir dünya özlemini dillendiren "cihad" marþlarýyla birlikte toplumun en barýþçý kesimini teþkil ediyorlardý. Terör oyununa gelmemiþlerdi, cemaatleþmeye verdikleri önemin de katkýsýyla, geliþmeyi ve "zafer"i, yatay ve dostluða dayanan iliþkiler ekseninde sürdürülen sosyal ve kültürel faaliyetlerde arýyorlardý. Ýslamcýlýk biraz da sol sloganlarýn etkisiyle protest, devrimci, antiemperyalist ve evrenselci özellikleriyle, söylemsel olduðu kadar eylemsel olarak da bir yenilenmeyi temsil ediyordu.

Ýslamcýlýðýn getirdiði eleþtiriler ve aradýðý hayat tarzýna iliþkin denemelerinin kimi sonuçlarý, modernist ideolojilerin ve hayat tarzlarýnýn yol açtýðý hayal kýrýklýklarýnýn da etkisiyle uzun vadede toplum tarafýndan dikkate alýnmýþ ve benimsenmiþtir. Ýslamcýlýðýn evrensel deðerler, faiz ve emek, kadýn meseleleri, sanat ve estetik, din özgürlüðü, ataerkil kültür… etrafýndaki kimi eleþtirileri ve tespitleri daha sonralarý cemaatler ve partiler, hatta Diyanet kurumu kanalýyla popülerize edilerek topluma sunulmuþtur.

IV-

28 Þubat’ta olduðu gibi bazen kýsmi sorgulamalar yapmaya mecbur kalmýþlarsa da Ýslamcýlarýn kendi kýsa ve yoðun geçmiþlerini sorgulamaya yenilerde baþladýðý söylenebilir. Soruþturma sorunuzda yer alan türde, Ýslamcýlarda kimi zaman geçmiþlerine yönelik bir tiksinti duygusunu oluþturan saiklerin, burada sýnýrlý olarak deðinebileceðimin çok üzerinde bir incelemeyi hakedecek kadar karmaþýk boyutlarý bulunduðunu, böyle bir duygunun bazen haklý ama çoðu zaman hedefi konusunda yanýlsamalar içinde olduðunu düþünüyorum.

Türkiye özeli açýsýndan konuþacak olursak, bugün Ýslamcýlarýn yüzyüze geldiði problemlerin bir kýsmýnýn ülkenin bütün siyasal akýmlarý etkileyen ve tanýmlayan kendine has cereyanlý, geçiþken ikliminden, bir kýsmýnýn da gençlik çaðlarý 1970'lerden 1990'lara uzanan bir kuþaðýn Ýslamlaþma çabalarý sýrasýnda yaþadýklarý þoklardan kaynaklandýðý söylenebilir. Ýslamcýlar bu yirmi yýl boyunca bazen kendi gündemlerinin gereklerine uyarak, bazen de dýþarýdan dayatýlan gerekliliklerin hýzlandýrdýðý bir muhasebe döneminde, tarihsel birikimleriyle yüzleþtiler. Bugünden bakýldýðýnda Ýslami kesimde yozlaþma veya sapma olarak görülen hal ve eðilimlerin önemli bir kýsmýnýn aslýnda bu yirmi yýlýn baþlarýnda büyük bir açlýkla derlenip toplanarak, dini bir hassasiyetle hayata geçirilmesi için çaba gösterilen baðlamýndan kopartýlmýþ malumatlarýn geçen yýllar içinde daha makul bir þekilde kavranýlmasý nedeniyle, ya terkedilmesi ya da yeniden yorumlanmasýyla ilgili olduðu söylenebilir. Belki de hidayete eren kiþinin ‘gafil yýðýnlarý’ Hak dini doðrultusunda yaþamaya zorlama hakkýna sahip olduðu inancýyla gerçekleþtirilen ve bir ölçüde toplumsal bilinçaltýndan kaynaðýný alan bir karakterin dýþavurumu olarak okunabilecek, samimi ama araç ve üslup bakýmýndan itici ‘eylemler’ de olabilir, daha sonralarý hatýrlandýðýnda tiksinti hissine yol açan.

Bir de fýrsat düþkünlerinin paylaþtýðý kareler vardýr. Dini ‘siyaset’e alet edenler, din tacirleri, baðlýlarýndan sorgusuz sualsiz itaat bekleyen karizmatik olma iddiasýndaki megolaman üstad ve þeyhler, Ýslamcýlýðýn içinden eksik olmamýþtýr. Benzerlerine bütün dinlerde ve tarikatlarda rastlanmasý pek mümkün, 28 Þubat’ýn deþifre ettiði ilginç bir örnek, sosyete çevresinden sayýlabilecek bir hanýmýn baðlandýðý þeyhinin çoraplarýný arabasýnýn aynasýna asmasýdýr. Bu tutum da çok rastlanan bir dindarlýk tarzýný temsil etmekle birlikte, Ýslamcýlýðýn hanesine yazýlmýþtýr. Çünkü çorabý asan haným baþörtülüdür, þeyhi ise senaryo biraz zorlanarak da olsa Refahlý belediyelerle teþriki mesai içinde gösterilmiþtir. Yine de Fadime Þahin hadisesinin müslüman kadýnlarý utandýrmasý gerekmezdi ama onlardan utanmalarý beklendi, bu utanç medyanýn bütün kanallarýndan dayatýldý. Utanç duymayabilmek için piþman olup özür dilemek, günah çýkartmak gerekiyordu ve gerçekte asýl utanç duyurtan, kararlarýndan sorumlu aklý baþýnda bireyler yerine, aldatýlmaya yatkýn koca bir kara kitle içinde bir leke gibi algýlanma durumunu oluþturan þartlanmalardý.

Bir diðer tiksinti duyurtmasý muhtemel manzara, imam nikahlý evliliklerin yol açtýðý mutsuzluk ve hayal kýrýklýklarýyla ilgili olabilir. Çünkü Ýslamcýlýðýn belli bir döneminde ve sýnýrlý bir kesiminde bile olsa bir taraftan insan nefsinin terbiyesi gibi bir konu hep konuþulmaktayken, diðer taraftan kimi örneklerde birinci eþler dahi müslüman erkeðin cinsel bakýmdan nefsini terbiye etmeyebileceði ön kabulüyle ikinci evlilikleri savunabilmiþtir. Allah’a teslim olmakla bir erkeðe teslim olmanýn ayný þey sayýlmasý durumunda, teaddüt-ü zevcata iliþkin ayetler hala ataerkil yorumlarýn anlattýðý þekilde okunuyordu ve bu baðlamdaki yorumlarý sorgulamak küfür gibi bir þeydi. Bu konu Ýslamcýlýkla birlikte tartýþýlmaya baþlanarak, kul olmanýn anlamýna ve kadýnla erkeðin insani onurlarýna katkýda bulunan açýlýmlar kazanmýþtýr. Kadýn meselelerinin Ýslamcýlarýn gündeminde baþarýlý bir þekilde irdelenmiþ bir baþlýk olduðu söylenebilir. Gerçi dönüp dolaþýlýp ayný kaynaklar okunmasý nedeniyle bu konularda birbirine zýt yorumlar mevcudiyetini sürdürmektedir. 80’li yýllarda teaddüt-ü zevcat modern çekirdek aileye karþý bir eylem gibi algýlayanlar olabilirdi. 28 Þubat’tan sonra ise teaddütü zevcat 40 yaþ sendromuyla baðdaþtýrýlan hedonist bir eðilim olarak yayýlmýþtýr.

Yirmi yýl önce de ahlaki problemler vardý ama insanlar modernlik için olduðu kadar dindarlýk konusunda da görünüþlerle daha çok ilgilendikleri için, bu problemler hakettikleri kadar ciddiye alýnmýyordu. Kudsiyet iddiasýndaki herhangi bir þeyhin çoraplarýný arabasýnýn dikiz aynasýna asan müridlerin hatalarýný yeni mi farketmeliydik sanki? Herhangi bir kadýna sýrf baþý açýk olduðu için cariye gözüyle bakýlabileceði þeklindeki bir kanaat çok mu olgun bir Ýslami kavrayýþý temsil eder? Ama Ýslamcýlarýn çok azý o yýllarda bu sorularý ciddiye alýyorlardý; hem de çeþitli dýþlayan, tekfir eden isimlerle suçlanma pahasýna... Ýslamcýlýk açýk ki yetmiþli yýllarýn ikinci yarýsýnda Amerikan hayat tarzýna deðil, solculuðun halkçý, evrenselci ve ezilenlerden yana söylemlerine yakýn eleþtiri ve talepleriyle temayüz etmiþti. Deðerlendirmelerde bulunurken Ýslami hayat tarzý arayýþýnýn solculuðun puritenizminin etkilerini taþýyan bir dönemle Amerikan fast-life’ýnýn bütün dünyayý etkisi altýna aldýðý bir dönem arasýna sýkýþtýðýný unutmamak gerekiyor. Ýslamcýlýðýn, týpký solcu elit için olduðu gibi bir halkla kaynaþma problemi olduðu söylenebilir. Bir taraftan halkýn ‘saf’ dini anlayýþýna yönelik bir yüceltme varken, diðer taraftan da ayný halkýn dini anlayýþýndaki hurafe boyutu eleþtirilmekte ve ‘halka inmek ya da halkla bütünleþmek’ kendi ‘mevcut hayat tarzý’na iliþkin keskin eleþtirilerini yumuþatmak anlamýna gelebilmektedir.

Dünün karþý çýkýþý, bugünkü kültürel tüketim için kaliteli bir ürün olmuþtur üstelik. Bu tüketim, bir anlam vermeye çalýþan þeyi yutmuþtur. Onu yok etmiþtir. (4) S. Sayyid’in ifade ettiði gibi ‘siyasal Ýslam’a yönelik korku, tiksinti gibi duygular, siyasal Ýslam’ýn "bir hayalet hikayesi" olarak sunulmasýyla yakýndan ilgilidir. (5) Önce siyasal Ýslam þeklinde bir kategori kuruluyor, sonra da bu kategorinin çöküþe geçtiði ya da yenildiði ilan ediliyor. Afgan cihadýnýn kabile savaþlarýna dönüþerek bozuma uðramasý, Ýran devriminin molla despotizmiyle bir kýrýlma yaþamasý, bu yenilgi hikayesinin çarpýcý kanýtlarý olarak ileri sürülüyor. Bu durumda bizden neye inanmamýz bekleniyor? Demek ki anlam tasfiye edilebilir, anlam arayýþýnýn saçmalýðý ilan edilebilir; saçmalýk, gerçeklik, akýlcýlýk birbirine karýþtýrýlabilir, ayný þeyler olarak görülebilir. Gösterenlerinizi giderek silikleþen gösterenlere, imgelere, nesnelere, kelimelere; gösterenlerinizi ise gösterilenlerinize yani sizin neye inanmanýz ve nasýl olmanýz gerektiðini size göstermeye yardýmcý olan propagandalara, tumturaklý sözlere ve açýklamalara baðlayarak birçok seraba kapýldýðýnýz gibi hüsrana da uðrayabilirsiniz. (6) Hizbullah þiddetini yansýtan sahnelerden tiksinti duyulmamasý mümkün deðildir ama böyle bir þiddetin kökenleri ve kaynaklarýnýn doðru deðerlendirildiði söylenebilir mi... Fox televizyonunda ezan okuyan sakallý müezzin görüntüsü, ‘Ýslamcý’ terörist örgütlere iliþkin alt yazýlara fon teþkill etmeye devam etmektedir. Bu yönlendirmede, Guillaume Postel’den bu yana aþaðý yukarý beþyüz yýldýr Hristiyan Avrupa/Batý’nýn müslümanlarý ‘sapkýn’ olarak tanýmlayan bakýþ açýsýnýn rolü ayrýca irdelenmelidir. Doðu’yu kendi tarzýnda bir nesne haline getiren, dahasý onu ‘doðu’laþtýran ve ve sonra ayýplamalar göndereceði bir kýyaslama ve fikir yürütme malzemesine dönüþtüren bir bakýþtýr bu. (7) Öte taraftan, sanki Ertuðrul Özkök, Postel’e göre zaman ve mekan açýsýndan daha uzaðýnda yaþamaktadýr, müslüman toplumun ve kültürün. Bu bakýmdan Özkök’ün Emine Erdoðan’ýn Davos’ta bir kar manzarasýný seyrederken duygulanmasýný, ‘galiba bunlar da bizler gibi güzelliklerden etkilenebiliyorlar’ þeklinde yorumlanabilecek bir hayret ve rahatlama ile karþýlamasý dikkate deðerdir. Ayrýca Özkök, baþörtülü kadýnlardan biteviye, ‘taktýðý türbanýn altýnda farklý bir insanýn bulunduðu mesajýný vermesi’ þeklinde bir beklentisi olduðunu da dillendirmektedir. (8)

‘Neden Ýslam, batýlý entellektüelin sevip hiç çekinmeden öpebileceði bir yüze sahip olmak zorundadýr ille de? Dahasý, neden sadece bir tek yüze sahip olmasý gerekmektedir?’ diye soruyor, Thierry Hentch, Hayali Doðu’da. (9) Tiksinti, algýlara dönük olarak birçok katmanda sürdürülen koþullandýrmalardan baðýmsýz deðildir. Dini inançlarý olmayanlar ya da dine hayatlarýnda Ýslamcýlar gibi yer vermeyenler bile inançlarýn kandýrýlma suretiyle lekelenmesinden tedirgin olabilirler. Fadime Þahin hadisesinden sonra Ahmet Altan ve Can Dündar’ýn bu baðlamda yazdýklarý yazýlarý hatýrlýyorum. Dinin hayat tarafýndan tecrübe edilmesi yerine güven duyurtan saf bir sýðýnma alaný olarak mevcut olduðunu bilmeye duyulan ihtiyacý yansýtan yazýlardý bunlar. Bu ele alýþta din, dünyevilikten bir hayli uzakta duran saðaltýcý bir alandýr, týpký hristiyanlýkta olduðu gibi dönem dönem uðranýlan bir sýðýnma alaný. Oysa dindar kiþi ille de toplumunun koþullarýnýn tamamen üzerinde bir yerde yaþamaz. Kesiþme ve buluþma noktalarý, geçiþkenliði saðlayan iletiþim kanallarý sayýsýzdýr. (10)

Bir tür tiksintiye yol açan, þimdi bakýlan noktada ‘aþýrý’ bulunarak unutulmadan inkara, yüceltmeden kendini paranteze alarak anlatmaya dönük bir dizi tepkiyle hatýrlanan mazi görüntüleri bazen kitleselleþmeyle, þehirleþmeyle ve toplumsal deðiþmeyle irtibatlý, kaçýnýlmaz olmasa bile bir açýdan sýradan oluþumlardýr. Ayrýca yozlaþma sayýlan kimi görüntüleri kimi durumlarda bu ülkede insanlarýn her þeye raðmen dinden vazgeçmek istememelerinin problemli göstergeleri olarak okumak da mümkün olabilirdi. Bu durumda inançlarýn ifade alanlarýndaki çarpýlmalara sebep olan daralmada estetik probleminin rolü gözden kaçýrýlmamalýdýr. Formunuz özünüze uygun deðilse estetik bilim açýsýndan gerçek varoluþunuza ulaþamazsanýz. Kendi döneminizin doyurucu bir estetik temsiline ulaþamadýðýnýz takdirde ise nostaljinin kucaðýna düþersiniz. Bazen sonradan utanç duymadan ya da hayretten hayranlýða uzanan bir dizi duyguyla sarsýlmadan bakamayacaðýnýz karelerde yer almanýz bir rüya gibi gözükebilir. Kurucu dönemlere has yýkýcýlýk ve sakarlýklar kadar, gençlik dönemine ve geçiþ dönemlerine has atýlganlýklar ve kafa tutmalar da, yýllar sonra bir baþka gözükür, geçmiþinize tutulan aynada.

Bütün bu itilme ve çekilmelerin, gel-gitlerin zamanlar ve mekanlar üstü bir hayat tarzýna yönelmiþ bir bakýþa sahip olmakla ilgisi yok mudur?.. Haksýzlýklar ve estetik olarak makulleþtirilmiþ çirkinlikler o denli kaplamýþtýr ki yeryüzünü, güzelliklere karþý kayýtsýzlaþmayý vazife edinmiþ, kendi içinde derin olmakla birlikte dýþarýya doðru dalgýn bir bakýþtýr bu. Gerçek var oluþ öte’dedir ne de olsa, öte dünyada, öte insanda. Paz’ýn kurcaladýðý böyle bir öte’ görüþü Breton’un kahramanlýðý içine yakýþtýrdýðý öte’yi buraya, bu þimdiye taþýyan gerçek hayat görüþünden çok farklý deðildir. An bir yücelme imkanýdýr. Hayat þimdide süren bir imtihandýr. Boðaziçi manzarasýna görmeden bakan Ýslamcý, nesneleri ve renkleri gerçek varoluþun ötede olduðunu düþünerek algýlýyor olabilir. Paz’ýn deyiþiyle, ayný zamanda þu demektir "ötede" olmak: Ben yalnýzým ve ben seninleyim, her zaman burada olan bir ne-bileyim-nerede’de. Senin’le ve bura’da: Sen kimsin, ben kimim, nerelerdeyiz biz, buradayken? Karþý durulmaz, kaçak; tanýmlanamaz, öngörülmez ve sürekli olarak hayatlarýmýzýn içinde mevcut ötekilik, dinle, þiirle, aþkla ve benzeri baþka deneyimlerle karýþýyor. Öte sadece öte dünyada da deðildir, buradadýr, gerçek varlýðýmýzýn olmasý gerektiðini düþündüðümüz her yerdedir." (11) Ben varým, buradayým ve ben burada var oldukça sen yalnýz deðilsin. Müslüman olmasan da seni düþünüyorum, çünkü hepimiz Adem’le Havva’nýn çocuklarýyýz, hepimizi ayný Allah yarattý. Ýslamcý zihin tarihin, coðrafyanýn ya da tabiatýn ve toplumun engelleyen yüklerini aþarak yaratýcýsýyla karþý karþýya olmaya borçludur. Ahlaklý bir devrimci, püriten bir militan, sorumlu bir aþýktýr. Muhacir, mücahit ve bir tür ‘hýzýr’dýr. Siyaseti Hazret-i Ali gibi dürüst kalarak, Hazret-i Ömer gibi de adaleti saðlayarak anlama ve eyleme iddiasýndadýr. Bu nedenle mevcut ‘solcu’ yapýlara göre daha anarþist, daha muhalif ve halkçý, dolayýsýyla da daha ‘solcu’dur.

Ýþte bu dalgýn ve perdeli bakýþýn nereye baktýðýný anlayabilmenin tek yolu, anlatým kanallarýndaki týkanýklýðý gidermektir. Ali Þeriati "Ne Yapmalý" isimli eserinde, ‘Ne yapmalý?’ diye soranlara, ‘Daha yeterince konuþmadýk, tartýþmadýk ki yapmaya da baþlayalým’ der. Bir tarafta tiksinti duygularýna yol açan, diðer tarafta ise mazlumlarýn hayallerini coþturan manzaralar, maceralar, tecrübeler üzerine uzun uzun konuþulmalý, bütün bunlar inceleme ve araþtýrmalara konu olmalý, edebi açýdan iþlenmelidir. Bu konuda umutlu olmamak için bir neden yok: Ýslamcý kesim edebi kamunun kýyýlarýnda tutulsa bile 90’lý yýllarda þiir ve hikaye alanýnda modern ve yerli üretimde bir çekim merkezi oluþturabilmiþtir.

Solculuk gibi Ýslamcýlýk da bir dönemde yükselmiþ, toplumsal hareketlenmelere katkýda bulunmuþ, kitleleri karar mekanizmalarýna katýlým konusunda bilinçlendirmiþ, dahasý kavramlarýn yeniden üretimini zorlamýþtýr. Bu süreçte bir bakýma zorunlu olarak rastgele bir þekilde edinilen bilgiler ortaya dökülürken, insanlar seçme yeteneði ve iradesine sahip olma konusunda düþünmeye mecbur kalmýþlardýr. Bazen bilgi hayata yeterli gelmemiþ ya da hayat kendisine yüklenen bilgiyi algýlamakta ve taþýmakta üþengeç davranmýþ, bazen de özne bilgiyi hayata geçirmede ya da yaþadýðý hayat açýsýndan gerekli bilgiyi seçmede yetersiz kalmýþtýr. Baþka yorumlar nasýl kendi dönemlerinin þartlarýna göre oluþmuþlarsa, Ýslamcýlýk da renklerini kendi döneminin önceliklerinden almýþtýr. Ýslamcý dalgayla birlikte teknoloji, eþya, müzik, sinema, fotoðraf, aþk, sanat ve kadýn gibi alanlarda ve konularda bir çok hüküm ve yargý müslümanlarýn gündeminde en baþtan ele alýnarak konuþulmuþ, bu konuþmalar pratiðe aktarýlmýþ ya da aktarýlamadýðý için yeni sorular sorulmasýna yol açmýþtýr. Türkiye’de Ýslam’ýn temel gösteren olmasý bakýmýndan, farklý isimler altýnda da olsa Ýslamcýlýk gibi yenilemeci dalgalarýn gerektiðinde farklý sorular ve taleplerle gündeme gelmesi çok tabiidir.

Dipnotlar:

1-Ýsmet Özel, Öðrenmek Kolay Düþünmek Zor, Milli Gazete, 6 Mart 2003.

2-Cihan Aktaþ, Ruþen Çakýr Söyleþisi, Direniþ ve Ýtaat/ Ýki Ýktidar Arasýnda Ýslamcý Kadýn, sf. 130, Metis Güncel, Kasým 2000.

3-Ümit Aktaþ, Ýslami Hareket ve Siyasal Ýslam, Selam, 27 Þubat 2000.

4- Henri Lefebvre, Modern Dünyada Gündelik Hayat, Metis, Mayýs 1998, sf. 98.

5- S. Sayyid, Fundamentalizm Korkusu/Avrupamerkezcilik ve Ýslamcýlýðýn Doðuþu, Vadi, 2000, sf. 15.

6- Lefebvre, a.g.e., sf. 32.

7- Thierry Hentch, Hayali Doðu, Metis, 1996, tercüme: Aysel Bora, sf. 101 ve 113.

8- Ertuðrul Özkök, "Emine Haným’ýn ‘Poz’u, Tayyip’in Gözlüðü", Hürriyet, 28 Ocak 2003.

9- Hentch, a.g.e., sf. 242.

10- Yasin Aktay, Milenyum Sonu Dolayýsýyla Tasfiye bilançolarý, Tezkire, sayý 17, Ekim-Kasým 2000, sf. 110-129.

11- Octavio Paz, Modern Ýnsan ve Edebiyat, Remzi Kitabevi, Sf. 53, 1993.
Gönderen: 25.05.2007 - 17:41
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
YENISAFAK su an offline YENISAFAK  
RE:
169 Mesaj -
Alıntı
Orijýnalý muhammed yusa

YENISAFAK KARDEÞÝM SEN NECÝSÝN? ÝSLAMCI ÝSLAMCI DÝYORSUNDA ÝSLAMCI DEMEK SENÝN ÝÇÝN NE ANLAMA GELÝYOR? ÝSLAMCILARDAN BU KADAR NEFRET EDÝYORSUN O ZAMAN NE ÝÞÝN VAR ÝSLAMCILARIN ARASINDA? PROVOKATÜR DEDÝKLERÝ BU OLSA GEREK!!!!!

YA ANLAMADIÐIM GEÇENLERDE AK PARTÝYE ETMEDÝÐÝN HAKARET KALMADI ÞÝMDÝ ÝSE ÜSTADIMIZA ERBAKAN HOCAYA NUR CEMAATÝNE FETHULLAH GÜLEN HOCANIN CEMAATÝNE HAKARET EDÝYORSUN SEN BÝLÝNÇLÝMÝ BURAYA GELÝYORSUN.? DERDÝNÝZ NE DAVANIZ NE? ÝSLAMCI ÝSLAMCI DEDÝÐÝNE GÖRE ÝSLAMI KABUL ETMÝYEN BÝRÝSÝN! HANGÝ DÝNE MENSUBSUB AÇIKLA ONA GÖRE BÝZDE SANA CEVAP VERELÝM!!!!!




Kardes bende senin gibi bir et ve kemikten olan Allah'in kuluyum.Muhammed (s.av) in ummetiyim.Fakat bin baronlarina sahtekar hocalara karsiyim.bunlarin ic yuzlerinin bilinmesi taraftariyim.Katim tutar gibi cemaat parti tutan fanatiklige karsiyim....
Gönderen: 27.05.2007 - 18:35
Bu Mesaji Bildir   YENISAFAK üyenin diger mesajlarini ara YENISAFAK üyenin Profiline bak YENISAFAK üyeye özel mesaj gönder YENISAFAK üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1192 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
zec (53), yesil07 (39), volkansav52 (40), bebecik1974 (50), mcamlica (38), serdar414 (47), musoylemez (56), KalpYapalim (32), gurbat (62), yasen (47), yilmaz (63), kenzularsh (40), srknsrt (51), puma (54), mazpolat (67), pskofb (38), akaasa (49), oguzy (74), arkadasim (51), Mecnun2000 (55), sarenge (44), SarCopTeS (43), halil40 (36), belan08 (47), halil_10 (37)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.02054 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.