0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » bir arkadaşın sorusu lütfen cevaplarmısınız?

önceki konu   diğer konu
6 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
hulyam su an offline hulyam  
bir arkadaşın sorusu lütfen cevaplarmısınız?
212 Mesaj -
Selamün aleyküm kardesler. Bir kez daha sorumu yinelemek istiyorum çünkü cevabini 8 yasindaki oGlum merakla bekliyor.Soru su nefis nasil ve niçin yaratilmistir? Nefis nedir olsa sorusu, cevaplandirabiliyorum ama nasil ve niçin yaratilmis sorusuna onun anlayabileceGi bir seviyede cevap bulamadim.Epey de arastirdim ama sonuç elde edemedim . Bu konuda bana yardim edebilecek kimse var mi ? ALLAH C.C cümlemizden razi olsun insallah ...CEVAPLARiNiZi BEKLiYORUM .
Gönderen: 19.04.2006 - 10:40
Bu Mesaji Bildir   hulyam üyenin diger mesajlarini ara hulyam üyenin Profiline bak hulyam üyeye özel mesaj gönder hulyam üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
fosaloglu su an offline fosaloglu  
2683 Mesaj -
Nefs; insanýn içindeki ikinci kiþi gibidir.ve hep insana yanlýþý,çirkini öðütler. Kötüyü tatlý ve iyi göstermeye çalýþýr.

Yaradýlma sebebi imtihandan olsa gerek. Þüphesiz doðrusunu Allah bilir.
Gönderen: 19.04.2006 - 10:53
Bu Mesaji Bildir   fosaloglu üyenin diger mesajlarini ara fosaloglu üyenin Profiline bak fosaloglu üyeye özel mesaj gönder fosaloglu üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
akarsu su an offline akarsu  
895 Mesaj -
NEFÝS VE NEFSÝN TEZKÝYESÝ

Arapça bir kelime olan nefs, lügatte, ruh, bir þeyin kendisi, akýl, insan bedeni, ceset, kan, azamet, arzu ve kötü istekler gibi manalara gelmektedir.(1)

Tasavvufî olarak da, "kendisinde iradi hareket, his ve hayat kuvveti bulunan latif buharlý bir cevherdir."agla2) þeklinde tanýmlanýr. Kötülüðü emreden manasýnda anlaþýldýðý gibi, Allah tarafýndan insana üflenen ve "ruh-ý Rahmani", "ilahi ben" manasýna da kullanýlmýþtýr.(3)

Nefs kelimesi Kur’an-ý Kerim’de ; zatullah(4) , insan ruhu(5), kalp(6), insan bedeni(7), bedenle beraber ruh(8), insana kötülüðü emreden kuvvet(9), zat ve þahýs(10) ve cins(11) anlamlarýna gelecek þekilde kullanýlmýþtýr.(12)

Nefsin tezkiyesi tabiri ise, kiþinin kötü istek ve arzulardan arýnmasý ve kendine hakim olabilmesi anlamýnda kullanýlmaktadýr.

Kur’an-ý Kerim’de "nefsini temizleyen kurtuldu. Onu fenalýklara gömen kimse de ziyana uðradý."agla13) buyrulmaktadýr ki bu ayette nefis temizlenmesi gereken, arýtýlmaya muhtaç bir hasse olarak kullanýlmýþtýr.

Kiþinin nefsini temizlemeden yüce makamlara ulaþmayý beklemesi hayaldir.

Sen canýndan geçmeden canan arzu kýlarsýn

Belden zünnar kesmeden iman arzu kýlarsýn

Men aref nefse dersin kendi nefsin bilmezsin

Melaikeden yukarý seyran arzu kýlarsýn. (Eyüplü Memiþ Efendi)(14)

"Nefsin hüsn-i hali, ahlak-ý zemimesinden geçirüb mücahede ve riyazatla ahlak-ý hamideyle muttasýf kýlmaktýr. Zira bir kimse Hak için benliðini terk idüb, kendi sýfatýný fani (bilip), sýfat-ý Hak ile baki kalýrsa terk ettiði þeyler bedeli min-tarafillah hediyelere mazhar olup nice halde lika-i Bari’ye vuslatla mesrur olur."agla15) diyen Safer Baba nefsi terbiye yolunda çekilecek cefanýn Allah tarafýndan gelecek hediye ve icabetlerle unutulacaðýný ve nihayette Allah’a vuslatla mutlu olan insanýn hiç sýkýntý çekmemiþ gibi olacaðýný çok güzel bir þekilde izah etmiþtir.

Yine Safer Baba; Hak yolunda mücahede olmadan vuslata, mertebelere ve derecelere nailiyyetin imkansýz olduðunu, nefsin kul ile Rab arasýnda bir perde olduðunu, nefsin aradan çýkarýlmadan Hakkýn tecellilerine mazhar olmanýn zor olduðunu, bu nefis perdesinin de ancak Nur-ý Muhammediyye’nin doðmasýyla kalkabileceðini ve o zaman bu nurun sahibinin Hakka Yakin olup, halktan emin olabileceðini, takva elbisesine bürünüp þerden emin olup hayýr ve hasenata eriþebileceðini ifade eder.(16)

Nefse hakim olmak arzu ve isteklerine veya öfkesine hakim olmak, sabretmek demektir.(17)

Nefisle mücadele dünyevi muharebeden güçtür. Çünkü nefis gizli ve insanýn içinde bulunan, daim savaþ halinde bulunan bir düþmandýr ki her an fýrsat gözetmektedir. Zahiri düþman ise dýþarýdadýr ve düþmanlýðý açýktýr. Onunla savaþ belli bir zamanda cereyan eder ve biter. Nefis ise sürekli mücadele verilmesi gereken bir düþmandýr. Nefsini terbiye edememiþ kararsýz þahsiyetlerin öz yapýlanmasýný saðlamadan/saðlayamadan zahir düþmanlara savaþ açmasý kuru bir cehalet veya hamasetten mütevellid bir safdilliktir.

Konumuz büyük cihat-küçük cihat tartýþmasý olmadýðý için burada sadece ihlasý kuþanamamýþ zengin, alim ve þehidin Allah’ýn emri üzere cehenneme atýldýðýný haber veren Buhari hadisine iþaret etmekle yetiniyoruz.

Nefis öyle bir perdedir ki, kulu Mevlasýndan perdeler. Nefis kalpleri istila edip kapladý mý onlarý esir eder, emri altýna alýr, hükümran olur. Nefis bir kalbin hakimi olduðu müddet, dünya ve baþ olma sevgisi katiyyen kulun kalbinden çýkmaz. O nefsin öyle bir teþkilatý vardýr ki, ancak Allah’ýn yardýmý ile ondan kurtulmak mümkün olur. Kötü hevai istekler, þirk hali, halkla çekiþmek,kötü zan, kibir ve varlýk davasý, saygýsýzlýk, meþhur olmak,ün yapmak gibi daha neler neler... Hep bunlar onun için hayattýr. Her kim ki, nefsine þefkat gözüyle bakar ebedi felah bulmaz. Ýnsan öldürücü bir zehirden nasýl korunursa nefisten de öyle korunmalýdýr. Mutlaka nefisle uðraþmak icap eder. Nefsi teraziye vurmak, o övüldükten sonra hemen kötülüðünü tasvir etmek, bir izzet içinde midir, hemen zillete döndürmek, bir ikram içinde mi yaþýyor elinden alýp küçük düþürmek bütün bu sayýlanlar nefis için bir ölçü aletidir. Nefsine karþý açtýðý mücahede ve mücadeleyi býrakanýn vay haline.(18)

Hz Þeyh Beka Batur (ks) þöyle der: "Bir kimse nefsini altetmek için Allah’tan yardým talebinde bulunmazsa nefsi onu yener”.(19)

Hz Þeyh Aliyyü’l- Havvas (ks) ise: "Nefis övüldükçe kirlenir, zemmedildikçe temizlenir."agla20) demiþtir.

Nefse uyup rah-ý Hak’dan taþra çýkmak yol mudur,

Kibr u ucb ile adýn derviþe takmak yol mudur,

Matlubun a’la iken ednaya bakmak yol mudur,

Yar-ý Baki var iken aðyare bakmak yol mudur.



Nice bir emmarelikte eyleye nefsin karar,

Ýþidüp "fefirruilallah" ile ol yana firar,

Tövbe kýl cürme Hüdayi eyle Hakk’a itizar,

Her muradý Hak verirken gayra bakmak yol mudur.(21)

Nefis þahine benzer. Bunu yetiþtirmek ve alýþtýrmak için karanlýk bir yere hapsederler. Gözlerini kaparlar ve alýþtýðý her þeyden uzak tutarlar. Sonra yavaþ yavaþ et verirler. Böylece sahibine alýþýr ve ona itaat eder. Bunun gibi nefis de alýþkýn olduðu adetlerinden kesilmedikçe, gözü, kulaðý ve dili baðlanmadýkça Allah Teala ile yakýnlýk kuramaz. Ýlk zamanlar küçük çocuðu sütten kesmek gibi bu nefse zor gelir. Fakat bir zaman sonra sütten kesilmiþ bir çocuðun bir daha meme almamasý gibi olur.

Herkesin riyazeti daha çok sevdiði ve istediði þeyi nefsine yaptýrmamaktýr. Galip olan þeyi yapmamasýdýr. Makam ve iktidarý seven nefsine bunun terkini söylemeli, mal ve serveti seven bunun terkini söylemelidir. Bunun gibi Allah Teala’dan baþka þeyle teselli bulmak isteyen bu fikri zorla kendinden uzaklaþtýrmalý ve nefsini ebedi lazým olacak þeye gayret ettirmelidir. Ölüm zamanýnda seni býrakacak olan þeyleri bugün ölüm gelmeden bile bile seve seve sen býrak ve Allah Teala’ya ibadetle uðraþ.(22)

Biz bu çalýþmamýzda nefsin ne demek olduðunu, onunla mücadele etmenin gerekliliðini, sonuçlarýný ve mücadelenin nasýl olabileceðini izah etmeye çalýþtýk.

Allah bizleri ve tüm inananlarý nefsin hile ve desiselerinden uzak kalarak iman ve ibadetle temiz bir hayat süren kullarýndan eyleyip, bizi, göz açýp kapayýncaya kadar bile nefsimize býrakmasýn. Amin.
Gönderen: 19.04.2006 - 11:03
Bu Mesaji Bildir   akarsu üyenin diger mesajlarini ara akarsu üyenin Profiline bak akarsu üyeye özel mesaj gönder akarsu üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
NurBahcesi su an offline NurBahcesi  
2687 Mesaj -
baglantili

Kalb dendiðinde ilk akla gelen, göðsün sol yanýnda, sol memenin altýnda, hem sinir hem kas esaslarýný câmi; karýncýklarý, kulakçýklarý bulunan ve insan uzuvlarý arasýnda kendi kendine hareket etme özelliði taþýyan; atar ve toplardamarlarýn kökü, merkez noktasý; solunum ve akciðer hareketleriyle de ilgi ve paralelliði olan.. yürek dediðimiz çam kozalaðý þeklindeki malûm organdýr ama, biz burada, cismanî bu kalbden daha ziyade gönül de diyeceðimiz, vicdanýn dört temel unsurundan biri sayýlan, bütün duygu, düþünce, þuur, sezgi, idrak ve manevî âlemimizin merkezi, rûhânî ve ilahî ‘latîfe’ olarak bilinen kalb üzerinde durmak istiyoruz ki, bizce insan hakikatinin özü, esasý da iþte bu kalbdir.[1]

Gönül sözcüðüyle de ifade ettiðimiz bu latîfe, insanî kemalâta uzanan bir merdiven, cismâniyet âleminde ötelerin bir izdüþümü, insan bünyesinde rûhânî âlemlere açýk en geniþ kapý, benliðimizin þekillenmesinde biricik laboratuvar ve hayrýn, þerrin de en önemli bir test merkezidir. Bizim ruhla münasebetlerimiz, aklýmýzý olumlu istikamette harekete geçirmemiz, beþerî temayüllerimizi kritik etmemiz hep bu merkeze baðlý cereyan eder. Ýþte bu kalbdir ki, zamanla ruhumuzun gözü-kulaðý hâline gelir; gelir de, nokta-i istinat ve nokta-i istimdat buutlarýyla sezgimiz onun bakýþý, aklýmýz kritikçisi, iradelerimiz de sevk ve idarecisi olur.

Bu rûhânî kalbin beslenme kaynaðý iman, onun itminana ulaþma yolu da her zaman Allah’ý anmaktýr.. evet “Kalbler, ancak Allah’ý anma ve yâd etmekle oturaklaþýr.’’ (Ra’d, 13/28) huzura erer.. ve bu sayede ruhtaki bütün acýlar diner.. stresler, hafakanlar aþýlýr.. ve his dünyamýzda da sürekli itminan meltemleri esmeye baþlar; baþlar, zira, her þey Allah’la baþlamýþtýr. O öyle bir ‘Mebde-i Evvel’dir ki, zincirleme sürüp gidiyor gibi görünen bütün sebepler döner-dolaþýr, nihayet O’nda sona erer. Bütün arzu, istek ve beklenti mülâhazalarý gider O’nda noktalanýr. O, evveli olmayan ikincisiz bir ilk, âhiri olmayan bir merci, bir münteha ve bir sondur. Ne dýþ dünya ve âfâkî âlemde ne de iç âlem ve vicdan mekanizmasýnda O’nun ötesinden söz edilemez; O, ötelerin ötelerin ötelerin... ötesidir ve daha ötesi de yoktur. O, tam hissedilerek anýlýnca, insanî düþünce en son ufka ulaþmýþ; akýl, mantýk hayret ufkuna ermiþ ve ruh, fânîlerin varabileceði son serhadde varmýþ olur. Bütün ümitlerin gerçekleþebileceði, bütün dünyevî endiþelerin birer vehimden ibaret olduðu, sebeplerin bir bir devrilip her þeyin tevhîdî boyaya boyandýðý serhadde.

Bu noktaya kadar, insanoðlunun yöneldiði bütün nimetler-minnetler, sevinçler-inþirahlar, bulmalar-tatmin olmalar hep daha mükemmeli elde etme mülâhazasýyla cereyan ederken, iþ gelip bu noktaya dayanýnca her þey birdenbire bitiverir.. evet O’na ulaþýnca bütün arzular, istekler sona erer, bütün yol heyecanlarý hemen sönüverir ve duygular, düþünceler de ‘çiy noktasý’na ulaþmýþ nem gibi rahmete inkýlâp ediverir; ediverir de, esbab dairesi içindeki bütün yükselme talepleri sona erer.. mercî arama ihtiyacý kafalardan silinir gider.. ve insan, âdeta, yürüdüðü o upuzun yolu bitirmiþçesine bir neþve duymaya baþlar. Ne var ki, bundan sonra da, herhangi bir kemmiyet ve keyfiyet ölçüsüne sýðmayan deðiþik tecellî dalga boyundaki bu huzur esintileri, sürekli bir vuslat ve aþk u þevk iç içeliðiyle hep sürer gider.

Ýnsan mahiyetindeki bu rûhânî kalbin, bedenî kalble, týpký cisim ve ruhun birbiriyle münasebetine benzer sýrlý bir münasebeti vardýr; ama, þimdiye kadar bu iki münasebetin keyfiyeti ile alâkalý net herhangi bir þey söylemek mümkün olmamýþtýr. Biz, prensip açýsýndan bugüne kadar söylenebilmiþ sözlerin hemen hepsinin bir mahmili olabileceðine açýk durmakla beraber, þu anda bu kabil bir teferruata girmeyi de gereksiz buluyor ve geçiyoruz.

Rûhî hayat ve rûhânîliðin ruhla alâkasý açýk ve bedîhîdir. -Esas yeri Kalbin Zümrüt Tepeleri olan bu iki epistemolojik konuyu, teferruatýyla orada tahlil etmek gerekecek.- Kur’ân-ý Kerim: “Ruh, Rabbimin emrindendir” (Ýsra, 17/85) der. Bu ifade tarzý, ruh gerçeðinin, Rabbin bilebileceði bir þey olduðunu ve Allah’tan baþka hiç kimsenin O’nun hakikatini bilemeyeceðini vurgulama bakýmýndan fevkalâde manidardýr. Evet, Ruh, haricî vücudu bulunan bir kanun ve þuurlu bir namustur; sabit ve daimî fýtrat kanunlarý gibi emir âleminden ve irade sýfatýndan gelmiþ bir kanun ve namus. Hem ruh hem de kâinatta cârî diðer bütün kanunlar emir âleminden gelmiþ ayný þeylerdir.. ve kaynaklarý, devamlýlýklarý itibarýyla ikisinin hakikati de ayný sayýlýr. “Eðer nevî (tür)’lerdeki kanunlara Kudret-i Ezeliye haricî ve mahsus (duyu organlarýyla hissedilebilen) bir vücut giydirseydi, onlar da ruh olurlardý.. ve eðer ruhu þuurdan tecrit etseydi, o da deðiþik nevîlerdeki kanunlar gibi bir kanun olurdu.” (Hakikat Çekirdekleri) Kur’ân’ýn bir-iki kelime ile iþaret edip geçtiði ruh hakikatinin bu veciz izahý, onun özü, esasý ve iç yüzü ile alâkalý bütün metafizik tartýþmalarý kökünden kesip atacak mahiyettedir.

Aslýnda, Allah’ýn hemen her iþi, herhangi bir sebep, þart, malzeme ve materyale ihtiyaç hissedilmeden, sýrf bir “ol” deyivermekle oluverir. O’nun böyle tekvînî bir emri, herhangi bir þeyin haricî vücut açýsýndan meydana gelmesi için yeterlidir. Tabir-i diðerle, ilâhî irade ve meþietin diliyle, bir nesnenin herhangi bir keyfiyette vücut bulmasýný dilemek o objenin var olmasý için kâfîdir. Bu türlü var olmalarýn devam ve temâdîsi aklýn zahirî nazarýnda “ef’âl-i âdiye” gibi deðerlendirilse de, bu kabil bütün hâdiselerin harika olduðu açýktýr.. ve gerçek emir sahibine baðlanmadan izah edilmeleri de imkânsýzdýr.

Bazen biz, ruh dediðimizde, en kâmil ruh mânâsýna gelen Cenâb-ý Hakk’ýn nefhasý “rûh-u a’zam”ýný düþünürüz; düþünürüz zira, Allah’tan gelmiþ, Allah’a en yakýn ve lâhut âlemine ait esrarý hâiz olan iþte bu ruhtur.. ve insanýn Allah’a halife olmasý da onun böyle bir ruh taþýmasýna baðlýdýr. Ýnsan bünyesindeki bu ruh; madde, cisim, cevher olmayan âlemden cismâniyet âlemine bir armaðan; hem de metafizik mülâhazalarýn bir dili, bir tercümaný gibidir. Bir kere ruh dediðimiz bu cevher, hem ilim hem de vücut âleminden bir tecellîdir; onun þuurlu bir kanun-u emrî olmasý, Zât’la irtibatý, nûrâniyet ve þeffâfiyeti de ilme tam bir mazhar olmasý itibarýyladýr. Eðer insan ilahî sýrlara açýlmak istiyorsa -ki potansiyel olarak buna herkes müsait olarak yaratýlmýþtýr- böyle bir açýlým da ancak kalb ve ruhla mümkün olabilecektir. Evet, ulûhiyet hakikatinene dair sýrlar ancak gönül ufkundan, ruh gözüyle temâþâ edilebileceði gibi, akýl, mantýk, muhakeme ve sebepler üstü Hakk’a yakýnlýk da, sadece ve sadece ruhun ayaðý ve kalbin kurallarýyla gerçekleþebilecektir.

Ruh, bir müþahit, gönül onun özel temâþâgâhý; ruh Hakk’a yaklaþma yolunda bir atlet, gönül onun en hayatî dinamosu; ruh bir seyyah, gönül onu hedefe ulaþtýran bir rehber; hattâ canýn Cânân’la keyfiyetler ve kemmiyetler üstü müþterek bir halvethânesidir. Bu itibarla da, eðer insan sonsuza yönelecekse önce gönül kapýsýna yönelmeli, oturup-kalkýp sürekli gönül hikâyeleri söylemeli, gönül insanlarýyla içli-dýþlý olmalý ve ruhuna gönlünün kanatlarýndan tüyler takmalýdýr ki, fizikî dünyanýn çekim ve sürtünme gibi engellerine takýlýp yollarda kalmasýn. Sonsuzluk yolunda gönül, insanýn kolu-kanadý ve enerjisini ötelerden alan bir dinamosudur. Gönlün gücünü yanýna alan ve onun rehberliðinde gök yolculuðuna açýlan kimseler, kat’iyen bir baþka vasýtaya ihtiyaç hissetmezler; hissetmez ve seyahatlerini hep rûhânîlerle at baþý götürürler. Yorulmadan arþ semtine koþan iþte bu ruhlar, büyük ölçüde ten kaygýlarýndan sýyrýlmýþ gönül þehsuvarlarýdýrlar. Onlarýn kanat çýrptýklarý ayný noktalarda, sürekli melek kanatlarýnýn sesleri duyulur.

Üzerinde Yaradan’ýn mührü bulunan gönül, rûhânî âlemlerle cismânî âlemlerin birleþik noktasýnda yaratýlmýþ, berzahî vücuduyla insanlar arasýnda âdeta “insan-ý kâmil” konumundadýr. Dünyâ-ukbâ, mülk-melekût, fizik-metafizik âlemleri ortasýnda bir berzah mahiyetindeki kalbin/gönlün, çok geniþ bir irtibat alaný vardýr. Bu geniþliði ile o, mazruf olduðu ayný anda zarf durumunda ve muhatken de (kuþatýlmýþgöz kırpma muhit (kuþatan) konumundadýr. O bedende yaþarken, onun hakîkî hayat kaynaðý; cismâniyete tâbi görünürken, sonsuzluk yolunda onun imamýdýr. Ruhun aydýnlýklara açýk olmasý, kalbin ziyasýndan, suretinin imrendiriciliði de onun ledünnî câzibesindendir.

Ýnsan mahiyetinde, suret de, can da kalb cevherinin terkisine baðlanmýþ birer arazdan ibarettir. Aslýnda suretin de, canýn da hâiz bulunduklarý kýymet tamamen kalbden kaynaklanýr. Akýl, en kalýcý eserlerini hep kalb atmosferinde öregelmiþtir ki; kalbin ilhamlarý dört bir yandan dimaðý kuþatýnca, mantýk ve muhakemeye baðlý bütün yalancý mumlar söner, sadece ve sadece yaðý, fitili öteden, o gönül çeraðý par par yanmasýný sürdürür.

Havasý-suyu her zaman sonsuzdan gelen gönül pýnarýnda, sürekli bembeyaz “âb-ý hayat”lar çaðlar. Ziyasý, rengi ötelerden kalb fânusu etrafýnda, her zaman kelebekler gibi rûhânîler pervane döner. Böyle bir âb-ý hayat çeþmesine ulaþabilenler, Hýzýr’la ayný yeþilliðe seccade sermiþ sayýlýrlar; bu fânusu gözbebeklerinin içine alanlar da, bir daha o ýþýk kaynaðýndan ayrýlmayý düþünmezler.

Gönlün yüzündeki peçenin sýyrýlýp kalb gözünün sonsuza uyanmasý tamamen zamana ve zaman içinde de aktif sabra baðlýdýr. Zamaný deðerlendirip bu sabrý gösterenlerin gönül gözleri, bugün olmasa da yarýn mutlaka açýlacaðýndan ve bunlarýn lisanlarýnýn zamanla bir beyan çaðlayaný hâline geleceðinden þüphe edilmemelidir. Evet gün gelip de bunlarýn kalbleri ulaþtýklarý ufkun nurlarýyla aydýnlanýp dillerinin de baðý çözülünce, çevrelerine baþlarý döndüren ne sihirli besteler ne sihirli besteler sunarlar..!

Gönül ilahî sýrlara açýk öyle bir ufuktur ki, o ufkun iki adým ötesinde hemen her zaman meleklerin “hay-hû”yu ve rûhânîlerin kanat sesleri duyulur. Böyle bir sýr burcuna erenler için “Sidre” ile “Kâbe” iç içe bir vahit hâline gelir.. “Ravza” “Firdevs”e örtü olur.. “Evvel” “Âhir”in rengini alýr.. “Zâhir” “Bâtýn”ýn boyasýna boyanýr.. hisler dehþete düþer.. ruh hayretler yaþar.. beyan bir adým geriye çekilir.. gönül can diliyle konuþmaya durur.. ve her þey sonsuzun büyüsü ile büyülenir.

Gönül erlerinin konuþmalarý harfsiz ve kelimesizdir; onlar hep ruhlarýyla söyleþirler.. birbirlerine dilsiz-dudaksýz lâf ederler.. güller gibi çehrelerine akseden kalblerinin renginden birbirlerine tebessümler yaðdýrýr dururlar. Bütün bütün gönül rengine boyanmýþ bu ruhlar arasýnda “sen”, “ben” düþüncesi tamamen eriyip gitmiþ ve ortada sadece “O’na” baðlý izafî bir “biz” kalmýþtýr. Bu itibarla da onlar kat’iyen birbirleriyle çekiþmez.. biri birinin ýþýðýný söndürmeye çalýþmaz ve “benim mumum”, “benim meþ’alem” demezler. Aslýnda ýþýk ýþýkla vuruþmaz, nur ziya ile zýtlaþmaz, bahar yeþil ile savaþmaz, derya damlayý kurutmaz; þavk þavka güç kazandýrýr, ziya nura þuleler gönderir, bahar çimenlerle sarmaþ dolaþ yaþar, derya damlaya ölümsüzlük yolunu açar.. her þey ama her þey, bize “biz” olma neþîdeleri mýrýldanýr.

Evet insan, þahsî benliðine baðlý kaldýðý sürece, bir zerre, bir damla, hatta bir hiç olmadan kurtulamaz. Aksine benlik fânusunu taþa çalarak gönlünün enginliðinde baþkalarýyla birleþip kaynaþtýðý ve kendi dar dünyasýnýn dýþýnda ayrý bir heyete ulaþtýðýnda ise, hemen bir güneþ, bir umman ve bir kâinat hâlini alýr. Birbiriyle birleþen yaðmur damlalarýnýn çaðlayanlara dönüþmesi gibi onlar da âdeta bir ýrmak hâline gelerek sonsuzlaþma yoluna girer ve deðerler üstü deðerlere yükselirler. Böyle bir birliðe ulaþamadýklarý takdirde ise sadece dünyevî ve maddî deðerlere baðlý kalýrlar ki bunlarýn kýymeti de kabir kapýsýna kadardýr. Gün gelip ölünce, her þey biter; onlar da hazan yemiþ yapraklar gibi savrulur giderler. Gönül bahçesinin gülleri, çiçekleri ise her zaman taptaze kalýr ve kat’iyen sararýp solma bilmez.

Ýþte size, her þeyi dünyevîliðe baðlamýþ bir ruhun ýzdýraplarýný mýrýldanan nefis bir çift söz:

“Kimi vicdana dokundu, kimi cism u câna,
Zevk nâmýyla ne yaptýmsa peþîmân oldum. (N. Kemal)

Bir de, etrafa gülücükler yaðdýran ve tamamen gönlün sesi þu sözlere bakýn:

“Bu dünyada bütün çiçekler solar
Ve bütün kuþlarýn ötüþleri de devamsýzdýr;
Ben ebedî sürecek yazlarý düþlüyorum.
Bu dünyada çok kimse, aþklarýnýn,
Dostluklarýnýn zevâline aðlar;
Ben ebetlere kadar sürecek sevgilileri düþünüyorum.” (Sully Prudhomme’nin Dünya adlý þiirinden)

Gelin þimdi de her þeyi engin bir temâþâ zevkine baðlayan þu münacât gibi sözlere kulak verelim:

“Fâniyim, fâni olaný istemem,
Âcizim âciz olaný istemem
Ruhumu Rahmân’a teslim eyledim gayr istemem!
Ýsterim, fakat bir Yâr-ý Bâkî isterim
Zerreyim, fakat bir Þems-i Sermed isterim,
Hiç ender hiçim, fakat umum mevcudatý beraber isterim.” (Bediüzzaman)

Ýstenmeyen þeyler, iki adým ötede bizi býrakýp gidecek þeylerdir. Ýstenen ise, her zaman gönül ufkunda temâþâ edilen Cânan’dýr. Kalb zirvelerine yükselip can gözüyle O’nu temâþâ edenler, her þeyi bulmuþ ve kurtulmuþ sayýlýrlar. Böyle bir rasat noktasýndan habersiz yaþayanlar ise, ebediyen hasret ve hicran içinde inler dururlar. Böyle bir þâhikaya yükselmenin yolu ise, biyolojik hayat çeperinden sýyrýlarak kalb ve ruhun hayat mertebelerine yönelmeye baðlýdýr. Bu yolun en hýzlý ve amûdî (dikey) yükselme vasýtalarý ise iman, tevhid ve mârifetullah hakikatlerine karþý sürekli açýk durmaktýr.
Gönderen: 19.04.2006 - 11:51
Bu Mesaji Bildir   NurBahcesi üyenin diger mesajlarini ara NurBahcesi üyenin Profiline bak NurBahcesi üyeye özel mesaj gönder NurBahcesi üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
mehman06 su an offline mehman06  
Nefs
34 Mesaj -
NEFIS

Allah-u zulcelal insani üstün ve serefli olarak yaratmistir,kullarin gecici dünya hayatinda Allah-u Zülcelal`e karsi olan kulluk vazifelerini yerine getirmeleri ve imtihanlari kazanmakla mükellef kilmistir.
Bu itibarla insanin dünyadaki asli görevide
Allah-u Zülcelale ibadet ve taat olmustur.
Fakat insanin zamanla bu asli görevlerinden uzaklasmakta ve günahlara düsmektedir.Bunun
sebebi nefsin kötü istek ve arzularina uymaktir.
Nefis iki manadir;
Insanin icerisinde gazap ve sehvet kuvvetleriyle Allah-u Zülcelalin emir ve yasaklarinin disinda hareket etmek isteyen ve devamli olarak kötülügü tavsiye eden,
sahibinin günaha meylettirmeye calisan hayvani ruhtur.
Peygamber Efendimiz(sallallahu Aleyhi ve sellem)hadis-i serifte söyle buyurmustur:
"Sizin en büyük düsmaniniz.iki yaniniz arasinda bulunan nefsinizdir."aglaBeyhaki)

Ikinci mana;Allah-u Zülcelal`in emir ve yasaklarini dinleyerek Allah-u Zülcelali
razi etmeye calismasidir,bunun icin Allah-u Zülcelal Ayet-i kerimde söyle buyurmustur:

Ey huzur icinde olan nefis!sen Rabbinden razi,
Rabbin senden razi olarak rabbine dön:(Fecr:27-28)

Birinci manadaki nefsin insana iyilik tavsiye etmesi düsünülemez.onun icin insan nefsi hastaliklarini yok ederek nefsini Allah_u Zülcelalin övdügü ikinci manadaki nefs durumuna girmeye calismasi
gerekmektedir.

Nefis kisinin durumu ve terbiye etme itibariyle bir kac kisma ayrilmaktadir.Buna göre herkes kendi durumuna bakarsa nefsinin hangi mertebede oldugunu bilebilir.
NEFSIN MERTEBELERI
Nefsi Emmare:Hep kötülügü emreder,hayirda ve ibadette gözü olmayan nefistir.
Nefsi Emmare ;kibir,hirs sehvet,haset,gazap, cimrilik ve kin gibi kötü ahlaklarin kaynagidir.

Nefsi Levvame:
Bu makam,tuttugu yolun yanlisligini anlayan,
gunah ve kusurlarinin farkina varan,tamamiyla günahtan kurtulamamislardir,ama nefsi ile mucadele etmeye baslamislardir.Ama emniyetli bir makam
degildir.Bir gün camide,bir gün meyhanededir.
bundan kisisel caba ile kurtulmak zordur.
caresi bir mürsid-i kamile baglanmaktir.
NEFSI MÜLHIME:
Levamme makamindan,nefsi ile baslattigi mücadelede galip cikan insanlarin ulastigi olgunluk mertebesidir.Cogunlukla hakka ve hayra yönelmislerdir.Ara sira günah ve gaflete düsseler bile hemen farkina varip tövbe ederler.Yaptigi ibadet ve taatten zevk alirlar ve sehven islemis oldugu günahlardan pismanlik duyarlar ve tevbe ederler.
NEFSI MUTMAINNE:
TAM bir iman olgunluguna ve teslimiyet huzuruna ulasilan makamdir.
Bu makamda kibir;vakara,haset;giptaya;düsmanlik;adalete
müsriflik;cömertlige,riya;sukre dönmüstür.
Bütün kötü huy ve duygular hayra yönelmistir.
Nefsi mutmainne iki makamdir:
A)Nefsi Radiye:
Allah`in her türlü takdirine ve taksimine itirazsiz razi olan,seriatin her hükmüne severek katlanan kamil insanlarin halidir.
Kisacasi bunlar Allah-u Zülcelal den razidirlar.Ara sira hata isledikleri zaman hemen pisman olup tevbe ederler.Hatta bu hatalarini tamir etmek icin öyle gayret ederler ki,seytan o günahi isletigine pisman olur.
B)Nefsi Merdiyye:
Allah-u Zülcelal`in kendilerinden razi oldugu,hosnut oldugu,hep kendi rizasina uygun islerle mesgul ettigi,günahlardan ve dunyalik arzulardan meyillerini kestigi;
keramet,ihlas ve zikrin eseri kendisinde bulunan seckin kullarinin makamidir.
VÜCUT ULKESI:AKIL,NEFIS VE KALP
Allah-u Zülcelal insana,akil nimetinden baska,kalp ve mezmum bir nefis vermistir.
Insan oglunun bedenindeki nefsin makami,bir ülkenin hükümdarinin makami gibidir.Zira
beden nefsin ülkesi,karargahi ve sehridir.
Bunun icin hükümdar olan nefis,vücut olan sehre yapacagi zararlara:vezir olan akil tarafindan,nefse hitap edilerek,onu uyarmak suretiyle engel olunmalidir.Vücut ülkesine harabetmesine engel olmak icin,faydali olan ne ise onu yaptirmaya calismalidir.
Gönderen: 22.04.2006 - 23:47
Bu Mesaji Bildir   mehman06 üyenin diger mesajlarini ara mehman06 üyenin Profiline bak mehman06 üyeye özel mesaj gönder mehman06 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
osludere su an offline osludere  
RE: bir arkadaşın sorusu lütfen cevaplarmısınız?
5 Mesaj
Alıntı
Orijýnalý hulyam

Selamün aleyküm kardesler. Bir kez daha sorumu yinelemek istiyorum çünkü cevabini 8 yasindaki oGlum merakla bekliyor.Soru su nefis nasil ve niçin yaratilmistir? Nefis nedir olsa sorusu, cevaplandirabiliyorum ama nasil ve niçin yaratilmis sorusuna onun anlayabileceGi bir seviyede cevap bulamadim.Epey de arastirdim ama sonuç elde edemedim . Bu konuda bana yardim edebilecek kimse var mi ? ALLAH C.C cümlemizden razi olsun insallah ...CEVAPLARiNiZi BEKLiYORUM .


8 yasýndaki oglunuz icin soyle bir benzetme olablir. nefis doyurulmasý gereken bedensel ihtiyaçlarý temsil eden canlýnýn devamýný saglayan ama hayvanlardan farklý olarak içgüdülerle deðil akýlla kontrol edilebilen istekler bütünü. baþlangýcý emme isteði ile doðumla baþlar yeme içme ve sonrasýnda bedenin ve ruhun geliþimine mütakip nefis zenginleþir ve güçlenir ve kontrolsuz olursa bunyeye zarar verici hale gelir.... desem kýsmen açýklamýþ olur muyum.
Gönderen: 23.04.2006 - 02:55
Bu Mesaji Bildir   osludere üyenin diger mesajlarini ara osludere üyenin Profiline bak osludere üyeye özel mesaj gönder osludere üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1218 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
kardelen_01 (40), nurayy (41), yusuf_kamil (39), suzunkopru (48), hatice75 (49), KADER23 (41), jale (37), musa_kavutcu (42), zamanben (45), yasmus (44), gürcan (55), goxell (43), bayram_imamoglu (49), **zeynebim** (37), nurevþan (38), sehadet_1 (40), omerfaruk30 (39), suslu (36), arbana (44), sebnemer (38), medhusalem (55), exusprometheus (49), Selma33 (53), broken_heart (38), Akin68 (52), xxercu (48), kardelen (42), EmReCaN_TR (43), melissa-72 (52), corumluabdul (54), a-leehan (44), berabahý.. (45), delala_min (), gurbet-gulu42 (37), samet2001 (50), m_altun (40), kazak_orhan (38), numanyilmaz (37)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.64852 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.