0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » AZIZ MAHMUD HUDAYI ( k.s.)

önceki konu   diğer konu
4 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Gast Hudayi  
AZIZ MAHMUD HUDAYI ( k.s.)
Misafir
1541 (H.948) yýlýnda Þereflikoçhisar'da doðdu. Bursa'da Muhammed Üftâde hazretlerinden feyz ve tarikat aldý. 1598 (H.1007) de Üsküdar'da câmi ve dergâh yaptýrdý. 1628 (H.1038)'de vefât etti. Kabri, Ýstanbul Üsküdar'da kendi dergâhý yanýndaki türbesindedir.

Mahmûd Hüdâyî, Fadlullah bin Mahmûd'un oðludur. Çocukluðu Sivrihisar'da geçti. Burada ilk tahsîline baþladý. Ýlmini ilerletmek için Ýstanbul'a gitti. Küçük Ayasofya Medresesinde tahsîline devâm etti. Çok zekî olup bir defâ okuduðunu zihninde tutar, tekrar kitaba bakmaya lüzum hissetmezdi. Hocalarýndan Nazýrzâde Ramazan Efendi, ona husûsî bir ihtimâm gösterdi. Mahmûd Hüdâyî genç yaþta; tefsîr, hadîs, fýkýh ve zamânýn fen ilimlerinde büyük bir âlim oldu. Hocasý Nâzýrzâde onu yanýna yardýmcý olarak aldý. Mahmûd Hüdâyî, bir taraftan hocasý Ramazan Efendiye yardým ederken, diðer yandan da Halvetî yolunun þeyhlerinden Muslihuddîn Efendinin sohbetlerine katýlarak tasavvuf yolunda ilerlemeye çalýþtý. Bu arada hocasý Nâzýrzâde'nin, Edirne'de bulunan Sultan Selim Medresesine tâyini çýktý. Mahmûd Hüdâyî, yirmi sekiz yaþýnda iken hocasý ile Edirne'ye gitti. Ramazan Efendi, kýsa bir süre Edirne'de müderrislik yaptýktan sonra, Þam ve Mýsýr'a kâdý tâyin edildi. Talebesi Mahmûd Hüdâyî'yi oraya da götürdü. Mahmûd Hüdâyî Mýsýr'da Halvetî þeyhlerinden Kerîmüddîn hazretlerinden ders alarak, tasavvuf yolunda yetiþmeye çalýþtý.

Mahmûd Hüdâyî otuz üç yaþýnda iken, hocasý Nâzýrzâde ile Bursa'ya geldi. Üç sene Ferhâdiye Medresesinde müderrislik yaptý. Üç sene sonra, hocasýnýn vefâtý ile Bursa kâdýlýðýna getirildi. Bursa kâdýsý olarak vazîfeye baþlýyan Mahmûd Hüdâyî hazretleri, kâdýlýðý esnâsýnda bir gece rüyâsýnda Cehennem'i ve Cehennem'in ateþinde tanýdýðý bâzý kimselerin yandýðýný gördü. Bu korkunç rüyânýn verdiði dehþet ve üzüntü içindeki günlerde, bir haným bir dâvâ getirdi. Bu dâvadan sonra Bursa kâdýlýðýný býraktý ki, hâdise þöyle idi:

O günlerde Bursa'da, evliyâullahtan olan Muhammed Üftâde hazretleri halkýn mânevî terbiyesi iþi ile meþgûl olurlardý. Yine Üftâde hazretlerini seven fakir bir kimse vardý. Her sene hac mevsiminde hacca gitmek ister, fakat gidecek parasý olmadýðý için arzusuna kavuþamazdý. Üzüntüsünden hiç yüzü gülmez, gözleri hep hacca gidenlerin yolu üzerine takýlýr kalýrdý. Evde hanýmý, yüzü gülmeyen kocasýnýn bu hâline oldukça üzülürdü. Yine bir sene hac mevsiminde, parasý olmadýðý için hacca gidemeyen bu fakir üzüntüsünden ne yapacaðýný þaþýrdý. Aralarýnda geçen bu konuþmanýn sonunda elinde olmayarak hanýmýna; "Eðer bu sene de hacca gidemezsem seni üç talak ile boþadým." dedi.

Günler geçti. Kurban bayramý yaklaþtý. Fakiri bir düþüncedir aldý. Hacca gidemezse, evde hanýmý boþ olacaktý. Bir yerlerden borç bulup hacca gidememiþti. Ne yapacaðýný þaþýrdýðý bir gün, hatýrýna Muhammed Üftâde geldi. Hemen huzûruna gidip aðlayarak durumunu anlattý. O da; "Bizim Eskici Mehmed Dede'ye git, selâmýmýzý söyle. O seni hacca götürüp derdine dermân olur." buyurdu. Fakir, sevinerek huzûrdan ayrýldý, süratle Mehmed Dede'nin dükkânýna koþtu. Mehmed Dede'ye, hocasýnýn selâmýný söyleyip derdini anlattý. Mehmed Dede:

"Ey fakir!Gözlerini kapa. Aç demeden sakýn açma." dedi. Fakir gözlerini açtýðýnda kendilerini Mekke'de buldular. Mehmed Dede, Allahü teâlânýn izniyle, fakiri bir anda Hicâz'a götürmüþtü. O gün, arefe idi, hacýlar Arafat'a çýkmýþlardý. Fakir ve Mehmed Dede de ihram giyip Arafat'a çýktýlar. Ertesi günü Kâbe-i muazzamada vakfeye durdular. Ziyâret edilecek yerlere gittikten sonra, Bursalý hacýlarý buldular. Onlar, hemþehrileri olan Mehmed Dede'yi ve Fakiri görünce sevindiler. Fakir birkaç hediye alýp, bir kýsmýný da getirmeleri için komþusu olan hacýlara emânet etti. Vedâlaþarak ayrýldýlar. Yine Mehmed Dede'nin kerâmetiyle bir anda, Mekke-i mükerremeden Bursa'ya geldiler.

Fakir getirdiði bâzý hediyelerle eve gelince, hanýmý birkaç gündür eve gelmeyen kocasýný eve almak istemedi ve;

"Sen beni boþamadýn mý? Hangi yüzle bana hediye getirerek eve giriyorsun?" dedi. Kocasý da; "Haným, ben hacca gittim geldim. Ýþte bu getirdiklerimi de Mekke'den aldým." dediyse de, kadýn: "Bir de yalan söylüyorsun. Üç beþ gün içinde hacca gidilip gelinir mi? Seni mahkemeye vereceðim." dedi ve Kâdý Azîz Mahmûd Hüdâyî'ye gelerek; "Kâdý Efendi! Artýk ben bu adamla bir arada yaþayamam. Nikâhýmýzýn fesh edilmesini istiyorum. Bunun Kurban Bayramýndan iki gün evvel Bursa'da olduðunu herkes biliyor. Hâlbuki ona sorun, hacca gitmiþ, Arafat'a çýkmýþ, þeytan taþlamýþ, zemzemler, sürmeler getirmiþ... Beni aldatýyor. Bir haftada oraya gider, bu iþleri yapar ve nasýl geri gelir? Yanýna da bir yalancý þâhit bulmuþ. "EskiciBaba gördü, yanýmdaydý." diyor ve bu husus þer'iye siciline iþleniyor.

Bu sözler üzerine Azîz Mahmûd Hüdâyî, hanýmýn kocasýný mahkemeye çaðýrtarak onu da dinledi. Fakir; hacca gittiðini, Kâbe-i muazzamayý tavâf edip, ziyâret edilecek yerleri gezdiðini, Bursalý hacýlarla görüþüp getirmeleri için emânet dahi verdiðini iddiâ etti. Bu sebeple boþanmanýn vâki olmadýðýný söyledi. Fakir, Mehmed Dede'yi þâhit gösterdi. Mahkemeye gelen Mehmed Dede ise kâdýnýn bu sözlere bir türlü inanmak istemediðini görerek; "A kâdý efendi! Þeytan, Allahü teâlânýn düþmaný olduðu hâlde, bir anda dünyânýn bir ucundan bir ucuna gidip gelir de, bir velînin bir anda Kâbe'ye gitmesi niçin kabûl edilmez!" dedi. Kâdý hayret ederek, mahkemeyi hacýlarýn dönüþüne býraktý. Aradan günler geçti. Bursalý hacýlar geldi. Mahkeme gününde þâhid olarak, fakirin hac vazîfesini yaptýðýný, hattâ verdiði emânetleri getirdiklerini bildirdiler. Kâdý, þâhitlerin verdiði bu ifâde ile dâvâcý hanýmýn nikâhý fesh etme isteðini reddetti. Böylece boþanma olmadý.

Ancak bu hâdise, Kâdý Azîz Mahmûd Hüdâyî Efendinin günlerce aklýndan çýkmadý ve çok etkiledi. Nihâyet Eskici Mehmed Dede'nin yanýna gidip; "Beni talebeliðe kabûl buyurmanýz için gelmiþtim." dedi. O da; "Nasîbiniz bizden deðil, Üftâde'dendir. Onun huzûruna giderek mürâcaatýnýzý bildirin." dedi. Kâdý evine gitti. Hizmetçisine atýnýn hazýrlanmasýný emretti. Kendisi de sýrmalý kaftanýný, sarýðýný giyerek hazýrlanan atýna bindi. Yanýna seyisini de alýp, Üftâde hazretlerinin dergâhýna gitmek üzere yola çýktý. Bugünkü Molla Fenârî Câmiinin doðu tarafýndaki sokaða geldiðinde, atýnýn ayaklarýnýn bileklerine kadar kayalara saplandýðýný gördü. Bütün uðraþmalarýna raðmen bir adým ileri süremedi. (Bu kayanýn üç kuzular semtinde olduðu da söylenmektedir.) Çâresiz, atýndan indi. Sýrmalý kaftanýyla Üftâde Dergâhýna doðru yürüdü. Kâdý, dergâha vardýðýnda, bahçede yamalý elbiseler içinde bahçeyi çapalayan bir zât gördü. Ona hitâben; "Ben Bursa Kâdýsý Mahmûd'um. Þeyh Üftâde'yi görmek istiyorum. Çabuk geldiðimi haber ver." dedi. Kâdýnýn hizmetçi zannettiði Þeyh Üftâde hazretleri dinledi dinledi, sonra hafifçe doðrularak:

"Yazýklar olsun ey Kâdý Efendi! Herhâlde yanlýþ yere geldiniz. Burasý yokluk kapýsýdýr ve biz bu kapýnýn kuluyuz. Hâlbuki sen varlýk sâhibisin. Bu hâlde ikimizin bir araya gelmesi mümkün mü? Senin ilmin, malýn, mülkün, þânýn ve mâmûr bir dünyân var. Bizim gibi kullarýn Allahü teâlâdan baþka kimsesi yoktur. Atýn bile gelmek istemeyip ayaklarý kayalara saplanmadý mý?" buyurdu. Bu sözler ve yaptýðý hatâ Azîz Mahmûd Hüdâyî'ye çok tesir etti. Gözlerinden iki sýra yaþ döküldüðü hâlde; "Efendim! Her þeyimi mübârek kapýnýzýn eþiðinde terk eyledim. Dileðim talebeniz olabilmek ve hizmetinizi görmekle þereflenmektir. Her ne emrederseniz yapmaya hazýrým." dedi. Bu samîmî ifâde üzerine Üftâde hazretleri tâne tâne buyurdu ki:

"Ey Bursa kâdýsý! Kâdýlýðý býrakacak, bu sýrmalý kaftanýnla Bursa sokaklarýnda ciðer satacaksýn. Her gün de dergâha üç ciðer getireceksin!" Her þeyi býrakacaðýna, her emri yerine getireceðine söz veren Mahmûd Hüdâyî derhal kâdýlýðý býrakýp ciðer satmaya baþladý. Sýrtýnda sýrmalý kaftaný olduðu halde, ciðerleri, Bursa sokaklarýnda, "Ciðerci! Ciðerciiii!" diye diye baðýrarak satýyordu. Bursalýlarýn hayret dolu bakýþlarýna, kadýnlarýn ve çocuklarýn alay etmelerine hiç aldýrmýyordu. Onu görenler; "Bursa kâdýsý Azîz Mahmûd Hüdâyî aklýný oynatmýþ, týmarhânelik olmuþ." diyorlardý. Bu þekilde, nefsini kýrýp, rûhunu yükseltmek için her türlü alaya alýnmaya katlanýyordu. Her akþam dergâha geldiðinde hocasý ona; "Bugün ne yaptýn? Ciðerleri satabildin mi?" diye soruyor, o da, baþýndan geçenleri anlatýyordu.

Üftâde hazretleri daha sonra, yeni talebesinin nefsini iyice kýrmak ve terbiye etmek için onu dergâhta helâ temizleme iþi ile vazîfelendirdi.Hüdâyî bir gün abdesthâneleri yýkarken kulaðýna davul-zurna sesleri geldi. Þöyle bir kulak kabarttýðýnda, kendi yerine tâyin olunan yeni kâdýnýn geldiðini ve halkýn karþýlamaya çýktýðýný öðrendi. Bir anlýk dalgýnlýk ile kendi kendine; "Yeni kâdý geliyor ha!.. Bîçâre Mahmûd, sen böyle bir mesleði býraktýn. Þimdi abdesthânelerde temizlik yapýyorsun." diyerek nefsinin aldatmasýna yakalandý. Ancak daha bu düþünceler geçer geçmez derhal toparlandý ve;

"Mahmûd! Sen þeyhine nefsini ayaklar altýna alacaðýna dâir söz vermemiþ miydin?" diyerek bu hâle tövbe etti. Sonra da nefsini tahkir için elindeki süpürgeyi atarak, taþlarý sakalýyla süpürmeye baþlayacaðý bir anda, þeyhi Üftâde hazretleri kapýda göründü ve;

"Mahmûd, evlâdým! Sakal mübârek þeydir. Onunla böyle bir iþ yapýlmaz. Maksad sana bu mertebeyi atlatmaktý." buyurarak, Hüdâyî'yi alýp içeri dergâha götürdü.

Böylece nefsinin istek ve arzularýna sýrt çevirip istemediði þeyleri yapmakta büyük gayret sarfeden Azîz Mahmûd Hüdâyî kýsa zamanda üstâdýnýn en önde ve gözde talebesi oldu. Develer yükü kitâbýn ona öðretemediðini Üftâde hazretlerinin bir bakýþý öðretiyor, gönlünden geçen bir suâline bin cevap birden veriyordu.

Bir gün Üftâde hazretleri talebeleri ile kýrlarda sohbet etmiþlerdi. Bir ara talebeler etrafa daðýlarak herbiri birer demet çiçek topladýlar. Hüdâyî Efendi ise elinde kurumuþ ve sapý kýrýlmýþ bir çiçek olduðu hâlde döndü. Herkes hediyelerini þeyhleri Üftâde hazretlerine takdim etmiþ o da kabûl ederek memnuniyetini belirtmiþ ve duâlar etmiþti.Hüdâyî de hediyesini verince, Üftâde hazretleri:

"Oðlum, arkadaþlarýnýz demet demet çiçek getirdiler. Siz bize bir tek solmuþ çiçeði mi lâyýk gördünüz?" buyurdu. Hazret-i Hüdâyî de; "Efendimize ne getirsem azdýr. Fakat koparmak için el uzattýðým her çiçek Allahü teâlâyý tesbih ediyordu. Bu tesbihi iþiterek el çekip hiç birini koparamadým. Ancak kurumuþ ve sapýnýn kýrýlmýþ olmasýndan dolayý bu çiçeði tesbihten kesilmiþ gördüm. Bu sebeple bunu getirebildim." Azîz Mahmûd Hüdâyî bu cevâbýyla þeyhinin bir kat daha muhabbet ve teveccühünü kazandý. Çünkü Üftâde hazretleri Hüdâyî'ye her zaman; "Evlâdým her zerrede Hakk'ý göreceksin, her zerreye Hak muâmelesi yapacaksýn, baþka yolu yok, bu böyledir." derdi. Sevinci, talebesinin bu mertebeye ulaþmasýndan geliyordu.

Nitekim bir sabah Hüdâyî hazretlerinin artýk nihâyete erdiðini ve halký irþâda, doðru yolu göstermeye baþlayacaðýnýn iþâretini verdi. Hüdâyî hazretleri her sabah erkenden kalkarak hocasýnýn abdest suyunu ýsýtýp hazýr ederdi. O sabah ise uykuya dalmýþ ve ancak son vakitte uyanabilmiþti. Derhâl ibriði aldý. Fakat ýsýtmaya vakit yoktu. Çünkü hocasýnýn ayak seslerini iþitiyordu. Ýbriði göðsüne bastýrmýþ bir halde kalakaldý. Üftâde hazretleri eðilerek; "Haydi evlâdým suyu dök." dedi. Hüdâyî hazretleri ise ibriði göðsüne bastýrmýþ hâlde duruyor ve buz gibi olan suyu hocasýnýn eline dökmeye kýyamýyordu. Üftâde hazretleri tekrar; "Haydi evlâdým! Ne duruyorsun? Geç kalacaðýz." deyince, çekine çekine ve korkarak suyu dökmeye baþladý. Ancak hocasýnýn sözü onu bir kat daha þaþýrttý. "Evlâdým Mahmûd bu su ne kadar ýsýnmýþ böyle. Bunu normal ateþ ile ýsýtmayýp, gönül ateþi ile ýsýtmýþsýn. Bu hâl artýk senin hizmetinin tamam olduðunu gösteriyor."

Böylece Muhammed Üftâde hazretleri, Hüdâyî'ye icâzet, diploma verdi ve onu çocukluðunu geçirdiði Sivrihisar'a, Ýslâmiyeti yaymak, emir ve yasaklarýný bildirmek üzere gönderdi. Azîz Mahmûd Hüdâyî, âilesiyle birlikte Sivrihisar'a giderek hizmete baþladý. Ancak burada sâdece altý ay kadar kalabildi. Hocasýnýn ayrýlýðýna dayanamayarak tekrar Bursa'ya geldi. Bursa'ya geldiði günlerde, doksan yaþýndan ziyâde olan hocasýnýn hizmetini görmeye baþladý. Bu hizmetlerinden çok memnun olan Muhammed Üftâde; "Oðlum! Pâdiþâhlar ardýnca yürüsün." diye duâ etti. O sene Üftâde hazretleri vefât etti.

Azîz Mahmûd Hüdâyî mânevî bir iþâretle Trakya'ya gitti. Bir müddet sonra da Þeyhülislâm Hoca Sâdeddîn Efendi vâsýtasýyla Ýstanbul'a geldi. Küçük Ayasofya Câmii tekkesinde hocalýk yapmaya baþladý. Bu arada Fâtih Câmiinde, talebelere, tefsîr, hadîs ve fýkýh dersleri verdi. Burada kaldýðý müddet içinde, ilim ve devlet adamlarýna kadar uzanan geniþ bir muhit edindi. Bu arada, Üsküdar'da kendi dergâhýnýn bulunduðu yeri satýn aldý. Buraya dergâhýný inþâ eyledi. Dergâhýnda yüzlerce talebenin yetiþmesi için çok uðraþtý. Kýsa zamanda nâmý her tarafta duyuldu. Akýn akýn talebeler dergâhýna koþtular. Hasta kalblerine þifâ olan sohbetlerine kavuþtular. Onun feyz ve bereketleri ile mârifetullaha kavuþtular. Dergâh, en fakirinden en zenginine ve en üst kademedeki devlet ricâline kadar her tabakadan insanlar ile dolup taþýyordu. Devrin pâdiþâhlarý da ona hürmette kusur etmiyorlardý. Üçüncü Murâd Han, Üçüncü Mehmed Han, BirinciAhmed Han, Ýkinci Osman Han ve Dördüncü Murâd Han'a nasîhatlarda bulundu. Dördüncü Murâd Han'a, saltanat kýlýcýný kuþattý.

1595 yýlýnda Ýranlýlarla yapýlan Tebrîz seferine Ferhat Paþa ile berâber katýldý. Zaman zaman pâdiþâhlarýn dâvetlisi olarak saraya gidip, onlarla sohbetlerde bulundu.Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin, çeþitli câmilerde vâz vermesi için sevenleri devamlý taleplerde bulundular. O, Üsküdar Ýskelesindeki Mihrimah Sultan Câmii ile Sultanahmed Câmiinde belli günlerde vâz vererek, insanlara feyz ve mârifet sundu.

Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin talebesi olmakla þereflenmek için, herkes birbiriyle yarýþýyordu. Bunlarýn baþýnda; Sadrâzam Halîl Paþa, Dilâver Paþa, Þeyhülislâm Hoca Sâdeddîn Efendi,Þeyhülislâm HocazâdeEsad Efendi, Okçuzâde Mehmed Efendi, Ýbrâhim Efendi, NevizâdeAtâyî Efendi geliyordu. O zamandaHüdâyî Dergâhý, Ýstanbul'un en mühim bir kültür merkezi hâline geldi.Pekçok âlim yetiþti.

Osmanlý tahtýnda yirmi yýl kadar saltanat süren Üçüncü Murâd Han, Hüdâyî hazretlerine büyük muhabbet besler ve yapacaðý iþlerde onun ile istiþâre yapardý. Pâdiþâh 1595 Haziranýnda vefât ettiði zaman, Hüdâyî hazretleri þu ilâhîyi söylemiþtir.

Yalancý dünyâya aldanma yâ hû,

Bu dernek daðýlýr dîvân eðlenmez.

Ýki kapýlý bir virânedir bu,

Bunda konan göçer, konuk eðlenmez.



Bakma bunun karasýna aðýna,

Gönül verme bostanýna baðýna,

Benzer hemân çocuk oyuncaðýna,

Burda aklý olan insan eðlenmez.



Vârýný îsâr et Mevlâ yoluna,

Bunda ne eylersen anda buluna,

Bir gün sefer düþer berzah iline,

Otaðý kalkacak Sultan eðlenmez.



Sen ey gâfil ne sandýn rûzigârý,

Durur mu anladýn leyl-ü-nehârý,

Yükün yeynildigör evvelden bârý,

Yoksa yolcu gider kervan eðlenmez.



Doðrusuna gidegör bu yollarýn

Geçegör sarpýný yüce bellerin,

Dünyâ zindânýdýr mümin kullarýn,

Zindanda olan kul kolay eðlenmez.



Ömür tamam olup defter dürülür,

Sýrat köprüsü ve mîzân kurulur,

Hakkýn dergâhýnda elbet durulur,

Buyruðu tutulur fermân eðlenmez.



Hüdâyî n'oldu bu kadar peygamber,

Ebû Bekr u Ömer, Osman u Haydar,

Hani Habîbullah Sýddîk-ý Ekber,

Bunda gelen gider bir cân eðlenmez.

Üçüncü Murâd Hanýn yerine geçen Üçüncü Mehmed Han ve ondan sonra tahta çýkan Birinci Ahmed Han da Þeyh Hüdâyî hazretlerine büyük bir saygý ile baðlý idiler.

Bir gün Sultan Birinci Ahmed Han rüyâsýnda; "Avusturya Kralý ile güreþ tuttuðunu, fakat kendisinin arka üstü yere düþtüðünü" görmüþtü. Zâhiren bakýldýðýnda rüyâ çok korkunç idi. Sabahleyin, derhal huzûra getirilen âlimler ve rüyâ tâbircilerinden hiçbiri bu rüyâyý, Pâdiþâhý tatmin edecek þekilde tâbir edemedi. Nihâyet Üsküdar'da bulunan Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin, bu rüyâyý tâbir edebileceðini arz ettiler. Pâdiþâh Birinci Ahmed bir mektup yazarak, yakýnlarýndan biriyle gönderdi ve tâbir edilmesini ricâ etti. Haberci, mektubu alýp süratle Üsküdar'a geçti. Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin kapýsýný çaldýðýnda, onun içerden elinde bir zarf ile kapýya çýktýðýný gördü. Habercinin getirdiði mektubu alýrken, kendi elindeki mektubu da Pâdiþâha verilmek üzere verdi ve; Sultânýmýzýn gönderdiði mektûbun cevâbýdýr." buyurdu. Mektubu þaþkýnlýk içinde alan haberci, derhal mektubu sultâna götürdü ve gördüklerini anlattý. Sultan Birinci Ahmed Hanýn gönderdiði mektup, daha açýlýp okunmadan cevâbý gönderilmiþti.Sultan AhmedHan, gönderilen bu mektubu heyecanla okudu. Deniyordu ki: "Allahü teâlâ insan vücûdunda arkayý, cansýz mahlûklarda ise topraðý, en kuvvetli olarak yarattý. Ýnsan ile topraðýn birbirlerine deðmesi, bu iki kuvvetin bir araya gelmesi demektir. Böylece, Pâdiþâhýmýzýn arka üstü yere yatmasý ile bu iki kuvvet birleþmiþtir. Dolayýsýyla bu rüyâdan Ýslâmýn temsilcisi olan pâdiþâhýmýzýn, küffâra karþý zafer kazanacaðý anlaþýldý." Pâdiþâh bu tâbiri pek beðendi ve; "Ýþte gördüðüm rüyânýn tâbiri budur." dedi. DerhalAzîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerine bin altýn gönderdi.

Diðer taraftanAzîz Mahmûd Hüdâyî'nin hanýmý hâmile olup doðumu yaklaþmýþtý. Fakir olduklarý için doðacak çocuðun ihtiyaçlarýný alamamýþlardý. ÇünküHüdâyî hazretleri kapýsýna gelen, kendisine el açan fakir ve ihtiyâç sâhiplerine hiç düþünmeden nesi olsa verirdi. Bu sebeple çoðu kez evde yakacak mum bile bulamazlardý. Bu sebeple hanýmý;

"Bursa kâdýlýðýný býraktýn, medrese hocalýðýný terkettin...Elindeki malýný mülkünü, ona buna vererek harcadýn... Dünyâya gelecek yavruya saracak bir bez parçasý bile yok!.." diye yakýnýyordu.

Tam bu sýrada kapý çalýndý. Hüdâyî hazretleri kapýya doðru giderken hanýmýna da; "Hâtun, Allahü teâlâ istediðin dünyâlýðý gönderdi." buyurdu. Kapýyý açtýðýnda Sultan Ahmed Hanýn hediyelerini ve bir kese içinde gönderdiði bin altýný alarak hanýmýna teslim etti. Ertesi gün de Pâdiþâh kendisi gelerek elini öptü ve talebesi olmakla þereflendi.

Sultan Ahmed Han, bir gün Hüdâyî hazretlerine bir hediye göndermiþ, o da bunu kabûl etmeyerek iâde etmiþti. Pâdiþâh bu sefer ayný hediyeyi Þeyh Abdülmecîd Sivâsî'ye gönderdi. Onun kabûl etmesi üzerine bir gün pâdiþâh kendisine; "Bu hediyeyi Hüdâyî'ye gönderdiðim halde kabûl buyurmadýlar." dedi. Abdülmecîd Sivâsî de; "Pâdiþâhým, Hüdâyî bir ankâdýr ki, lâþeye tenezzül etmez." cevâbýný verdi.

Pâdiþâh birkaç gün sonra Hüdâyî hazretlerinin sohbetine gidince; "Geri gönderdiðiniz hediyeyi Abdülmecîd Efendi kabûl etti." dedi. Bu söz üzerine Hüdâyî hazretleri de; "Sultaným! Þeyh Abdülmecîd bir deryâdýr. Ona bir katre necâset düþmekle pislenmiþ olmaz." diyerek zârifâne bir cevap verdi.

Sultan Ahmed Han, büyük bir câmi yaptýrmak istiyordu. Kararýný verdi ve yerini tesbit ettirdi. Temel atma merâsimi için hocasý Azîz Mahmûd Hüdâyî ve diðer âlimleri dâvet etti.Kurbanlar kesildi. Temel atmak için ilk kazmayý, Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretleri vurdu. Pâdiþâh, yoruluncaya kadar temel kazdý. Böyle bir baþlangýçtan yýllar sonra, câmi yapýldý ve açýlýþýný yapmak ve Cumâ hutbesini okumak üzere Azîz Mahmûd Hüdâyî dâvet edildi. Ancak o gün beklenmedik bir þey oldu. Önce bardaktan boþanýrcasýna yaðmur baþladý. Sonra fýrtýna ile berâber denizde dalgalar büyüdü, yükseldi ve þiddetlendi. Bu þartlar altýnda Üsküdar'dan Sarayburnu'na geçmek imkânsýzlaþmýþtý. Ne var ki Þeyh hazretleri Hünkâra söz vermiþti. Bu sebeple Üsküdar iskelesine geldi ve bir kayýk kiralayarak içine atladý. O binince sâdýk talebeleri durur mu? Hemen onlar da bindiler. Böylece Þeyh hazretleri yanýnda birkaç talebesiyle birlikte Sarayburnu'na doðru açýldý. Allahü teâlânýn izniyle Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin himmeti bereketiyle, kayýðýn ön, arka ve yanlarýndan bir kayýk mesâfesinde deniz süt liman oluyor, dalgalar kayýða hiç tesir etmiyordu. Bu þekilde herkes korkudan denize çýkamazken, Azîz Mahmûd Hüdâyî kayýðýyla selâmetle karþýya geçti. Üsküdar ile Sarayburnu arasýndaki bu yola "Hüdâyî yolu" dendi ki, fýrtýnadan uzak, selâmetle gidilen bir deniz yolu olduðu kabûl edilir.

Bu sýrada Ahmed Han da, Fevkânî Kasr-ý Hümâyûnunda telaþ ve üzüntü içerisinde Hüdâyî hazretlerini bekliyordu. Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretleri tam köþkün yanýna gelince, müthiþ bir gümbürtü koptu. Kulaklarý saðýr edecek bir biçimde patlayan gürültünün ardýndan düþen yýldýrým, Kasr-ý Hümâyûnun bir yanýný çökertti. Binâ allak bullak olmuþ; ne pâdiþâh dýþarý çýkabiliyor, ne de bir kimse içeri girip onu kurtarabiliyordu. Ancak Hüdâyî hazretleri telaþlanmadýlar. Kimsenin de telaþlanmasýna fýrsat vermediler. Hemen Kasr-ý Hümâyûnun çöken tarafýna asâsýný dayayýp binânýn yýkýlmasýna engel oldu. Sonra Pâdiþâhý ve yanýndakileri tek tek köþkten indirdiler.

Bu sýrada dayanak direkleri de getirilmiþ ve çöken yana konulmuþtu. Köþkteki son kiþinin de inmesini müteâkip gerekli tedbirlerin alýndýðýný gören Hüdâyî hazretleri, bastonunu dayadýðý yerden çektiler. O anda inanýlmaz bir olay oldu. Küçük bir bastonun çektiði yüke direkler dayanamayýp çatýr çatýr kýrýldý ve binâ çöktü.

Bu olayý gören herkes Hüdâyî hazretlerine daha fazla gönülden baðlandý. Artýk yaðan yaðmur ve kopan fýrtýna kimsenin umurunda deðildi. Büyük bir alayla Sultanahmed Câmiine gelindi. Sonra câmi büyük mürþîdin eli ve duâsý ile ibâdete açýldý.

Sultan Ahmed Han, birgün bâzý devlet erkânýyla gezmeye çýkmýþlardý. Ormanlýk bir yerde istirâhat ederlerken hizmetçiler bir koyun kesip, kýzartarak Pâdiþâha ikrâm ettiler. Sultan Ahmed Han besmele çekerek elini ete uzattýðý an, Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretleri beliriverdi. Pâdiþâha; "Sultâným! Sakýn yemeyiniz, o et zehirlidir." buyurdu. Etten bir mikdâr kesip, oradaki bir köpeðe verdiklerinde, köpeðin derhal öldüðü görüldü.

Zamânýn pâdiþâhý Ahmed Han; vezirlerinden birini azletmiþ, mührünü de Üsküdar tarafýnda oturan bir baþka vezire göndermiþti. Yolda mührü götüren haberci, bir deniz kazâsýna tutulduðu için mührü denize düþürdü. Mührün denize düþtüðünü öðrenen Pâdiþâh, Azîz Mahmûd Hüdâyî'ye gidip durumu anlatýnca, o da pöstekisinin altýna elini uzatýp, sularý damlamakta olan mührü Pâdiþâha teslim etti.

Sultan Ahmed Han, hocasý Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerini ziyârete gitmiþti. Bir müddet sohbetten sonra atlarýna binerek gezintiye çýktýlar. Karacaahmed mezârlýðýnýn yanýndan geçerken, Mahmûd Hüdâyî, Pâdiþâha dönerek; "Sultâným! Ýster misiniz bugün size bir þey göstereyim?" diye sordu. Sultânýn, "Ýsterim!" demesi üzerine, kabristanlýða dönerek; "Kalkýnýz!" dedi. Bu hitâb karþýsýnda bütün ölüler arpa baþaðý gibi kabirlerinin içinde dikiliverdiler. Pâdiþâh bu hâli gördükten sonra, Mahmûd Hüdâyî; "Dönünüz!" emrini verince, kabir ehli yine eski hâllerine döndüler.

Sultan Ahmed Han, Peygamber efendimizin mübârek Kadem-i þerîfin izi bulunduðu bir taþý Mýsýr'da Kayýtbay Türbesinden Ýstanbul'a getirtmiþ ve Eyyûb Câmiine koydurmuþtu. Sultanahmed Câmii tamamlanýnca da Nakþ-ý Kadem oradan alýnarak buraya nakledildi. Nakil iþinin yapýldýðý günün gecesinde Sultan Ahmed þöyle bir rüyâ gördü:

Bütün pâdiþâhlarýn toplandýðý yüce bir dîvanda Peygamber efendimiz kâdýlýk yapmaktadýr. Kayýtbay Türbesini ziyârete vesîle olan "Kadem-i þerîf" resmini kendi câmiine nakleden Sultan Ahmed'den dâvâcýdýr. Peygamber efendimiz dâvâcýyý dinledikten sonra, Kadem-i þerîfin alýndýðý yere geri verilmesi istikâmetinde karar verir. Suçlu mevkýinde oturan Ahmed Han, kan ter içerisinde uyanýr ve derhal þeyhi Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerine giderek rüyâsýný anlatýr. Hüdâyî hazretleri, rüyâyý; "Emânetin derhâl yerine gönderilmesi." þeklinde yorumlar ve Kadem-i þerîf taþý Kayýtbay Türbesine iâde edilir.

Bu hâdise üzerine Sultan Birinci Ahmed, "Kadem-i Saâdet-i Peygamberî" þeklinde bir sorguç yaptýrýp, Cumâ, bayram ve diðer resmî günlerde bereketlenmek için hilâfet sarýðýna takmaya baþladý. Ayrýca bir tahta üzerine resmedilen "Kadem-i þerîfin" kenarýna da:

N'ola tâcým gibi baþýmda götürsem dâim

Kadem-i resmini dâim Hazret-i Þâh-ý Rusülün

Gül-i gülzâr-ý nübüvvet o kadem sâhibidir

Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün.

kýtasýný kendi hattýyla yazýp þeyhi Hüdâyî Efendiye gönderdi. O da bunu dergâhýnýn duvarýna astýrdý.

Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretleri bir gün Ahmed Haný ziyârete gitmiþti. Pâdiþâh; "Efendim! Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin, kýyâmet günü talebelerine ve pekçok günahkâr mümine þefâat edeceði hakkýnda rivâyetler var. Bu rivâyetlerin doðruluðu hakkýnda ne buyurursunuz? diye suâl eyledi. Azîz Mahmûd Hüdâyî hemen cevap vermedi. Bir müddet murâkabe hâlinde kaldýktan sonra; "Bu söz doðrudur." buyurdu. Sonra Padiþâh; "Efendim! Acabâ zât-ý âlinizin bizlere bir vâdiniz ve müjdeniz yok mudur?" diye sorunca, Mahmûd Hüdâyî ellerini kaldýrarak: "Yâ Rabbî! Kýyâmete kadar bizim yolumuza katýlan, bizi sevenler ve ömründe bir kere türbemize gelip rûhumuza fâtiha okuyanlar bizimdir. Bize talebe olanlar denizde boðulmasýnlar. Ömürlerinin sonlarýnda fakîrlik görmesinler. Îmânlarýný kurtararak gitsinler ve öleceklerini bilip haber versinler." diye duâ eyledi. (Âlimler ve evliyâ bu duânýn kabûl olduðunu, bu yola mensup kimselerin hiç denizde boðulmadýklarýný ve pekçok kimsenin de vefât günlerine yakýn, öleceklerini haber verdiklerini bildirdiler.)

Nitekim Ahmed Han da öleceðini bilip haber verdi. Þâný yüce pâdiþâh 1617 senesinde hastalandý. Sýrtýnda bir yara çýkmýþtý. Mâbeynci Mustafa, Sultânýn vefâtýndan bir gün önce huzûrunda iken, Ahmed Hanýn odada sâhibini göremediði kimselere dört defâ; "Ve aleyküm selâm." dediðini iþitti. Sebebini sorduðunda, Sultan Ahmed Han; "Þu anda yanýma hazret-i Ebû Bekr-i Sýddîk, hazret-i Ömer, hazret-i Osmân ve hazret-i Ali geldiler. Bana; "Sen dünyâ ve âhiretin sultanlýðýný kendinde toplamýþsýn. Yarýn Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin yanýnda olacaksýn." buyurdular." cevâbýný verdi. Hakîkaten ertesi gün vefât etti. Cenâzesinin yýkanmasý için hocasý Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretleri dâvet edildi. Ancak o; "Sultânýmý çok severdim. Þimdi dayanamam. Ýhtiyârlýðým sebebiyle beni mâzur görün." buyurdu ve talebelerinden Þâban Dede'yi gönderdi.

Kimyâ ilmini öðrenmeye merak eden bir kimse, Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin bu ilimdeki mahâretini, bilgisini öðrenmiþti. Bir gün huzûruna çýkarak, kimyâ ilmini öðrenmek istediðini arzetti. O anda Azîz Mahmûd Hüdâyî, dergâhýnýn bahçesinde bir asma aðacýnýn altýnda istirahat ediyordu. Hiç kimseyi reddetmek âdeti olmadýðý için, talebenin bu arzusunu kýrmadý. Yeni talebe, bu hususta bir mârifet göstermesi için ýsrar edince, Mahmûd Hüdâyî asma aðacýndan bir yaprak kopardý. Yapraðýn üzerine bâzý duâlar okuduktan sonra, talebenin hayret dolu bakýþlarý arasýnda yapraðýn altýn olduðu görüldü. Talebe fazla ýsrar edince bu hâli üç defâ tekrâr etti. Talebenin maksadý, tekrârlar esnâsýnda duâyý öðrenmekti. Öðrendiðine kanâat getirince; "Bu iþ çok basitmiþ, ben de yapabilirim." diyerek asmadan bir yaprak aldý ve üzerine öðrendiklerini okudu. Fakat bir türlü altýn olmadý. Sonra; "Efendim! Ben de sizin okuduklarýnýzýn aynýsýný okuduðum hâlde yaprak altýn olmadý. Sebebi nedir acabâ?" diye sordu. Azîz Mahmûd Hüdâyî de; "Evlâdým! Kimyâyý öðrenebilmek için, önce nefsi terbiye etmek icâbeder. Nefsi kimyâ etmeden, bu hallere bu mârifete kavuþulamaz." buyurdu.

Azîz Mahmûd Hüdâyî zamânýnda Ýstanbul'da vebâ salgýný olmuþtu. Öyle ki, her gün yüzlerce insan vebâdan ölüyordu. Her evi üzüntüye boðan bu âfet karþýsýnda halk toplanýp Azîz Mahmûd'a baþvurdular. Duâ edip, salgýndan kurtulabilmeleri için talebde bulundular. Fakat Mahmûd Hüdâyî; "Bu gibi hususlara karýþmak bize uygun deðildir." buyurduysa da, halk duâ etmesi için ýsrâr ettiler. Onlarýn bu ýsrârýna dayanamayan Azîz Mahmûd hazretleri; "Karacaahmed Mezarlýðýna gidiniz. Bir servi aðacýnýn altýnda, sâdece hasýrý bulunan yaþlý bir kimse oturur, Ýsmine Hasýrpûþ Dede derler. Onu bulunuz ve derdinizi anlatýnýz. Þâyet red ederse, bizim gönderdiðimizi söyleyiniz." dedi. Herkes sevinç içinde Karacaahmed Mezarlýðýna gitti. Hasýrpûþ Dede'yi bulup durumu anlattýlar. Hasýrpûþ Dede önce kabûl etmedi, Mahmûd Hüdâyî'nin gönderdiðini öðrenince derhâl ayaða kalkarak ellerini açtý ve duâ etti. Gelenlere dönerek; "Bugün bir kimsenin daha cenâze namazý kýlýnsýn da, sonra vebâ salgýný dursun." dedi. O günden sonra vebâ salgýnýndan ölen olmadý.

Zengin bir kimse, Mahmûd Hüdâyî'nin üstünlüðünü görmek, anlamak için huzûruna gitti. Hiçkimseye göstermeden, Mahmûd Hüdâyî'nin seccâdesinin yanýna elindeki altýn dolu keseyi býraktý. Ayrýlmak için izin isteyince, Mahmûd Hüdâyî; "Býrakmýþ olduðunuz altýnlar ile, hem dünyâ hem de âhiret mâmur edilebilir. Altýn, velîye de deliye de lâzýmdýr. Onun için bu altýnlarý, hayr yoluna sarfetmek üzere kabûlünde bir mahzur görmüyor, red etmeyi uygun bulmuyorum." deyince, o zengin; "Efendim kalbimde gizlediðim þeyleri aynen ifâde ettiniz." dedi ve Azîz Mahmûd Hüdâyî'ye muhabbeti ve hürmeti artmýþ bir þekilde huzûrdan ayrýldý.

Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretleri, 1628 (H.1038) senesinde hakîkî âleme göçtü. Vefâtýndan önce talebeleriyle ve tanýdýklarýyla helâlleþti, vasiyetini yaptý. Son nefeste de Kelime-i þehâdet getirerek rûhunu teslim etti. Türbesi Üsküdar'daki dergâhýndadýr. Âþýklarý, onu ziyâret etmekte, feyz ve bereketlerinden istifâde etmektedirler.

Hayatta iken erkek evlatlarýnýn hepsi vefât etmiþ bulunan Hüdâyî hazretlerinin zürriyeti kýzlarý vasýtasýyla devâm etmiþtir.

Azîz Mahmûd Hüdâyî, insanlarýn Ehl-i sünnet îtikâdýnda bulunmalarý ve ibâdetlerini doðru yapmalarý için pekçok eser yazmýþtýr. Bu eserlerden bâzýlarý þunlardýr: 1) Nefâis-ül-Mecâlis, 2) Tecelliyât, 3) Dîvân-ý Ýlâhiyât, 4) Habbet-ül-Muhabbe, 5) Necât-ül-Garîk, 6) Tarîkatnâme, 7) Tezâkir-i Hüdâyî, 8) Ahvâl-ün- Nebiyy-il-Muhtâr Aleyhi Salevâtullah-il-Melik-i-Cebbâr, 9) Câmi-ul-Fadâil ve Kâmi-ur-Rezâil, 10) Feth-ul-Bâb ve Ref-ul-Hicâb, 11) El-Feth-ül-Ýlâhî, 12) Hâþiyet-ül-Kühistânî fî Þerh-il-Fýkh-ý Keydanî, 13) Hayât-ül-Ervâh ve Necât-ül-Eþbâh, 14) Tarîkat-ý Muhammediyye, 15) Vâkýât, 16) Þerhun alel- Kasîdet-il Vitriyye fî Medhi Hayr-il-Beriyye, 17) Mensûr Mevlîd-i Nebî...

Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretleri oðullarýndan birisinin sünneti için yaptýrdýðý merâsim dolayýsýyla "dünyâya meyletti" denilmesi üzerine þu þiiri söyledi:

Alan sensin veren sensin kýlan sen

Ne verdinse odur dahi nemiz var

Hakîkat üzre anlayýp bilen sen

Ne verdinse odur dahî nemiz var

Tutan el u ayak senden gelüpdür

Gören göz u kulak senden gelüpdür

Efendi dil dudak senden gelüpdür

Ne verdinse odur dahî nemiz var



Hudâyâ biz bu zâtý kanda bulduk

Neye ef'âl sýfâtý kanda bulduk

Fenâyý yâ sebâtý kanda bulduk

Ne verdinse odur dahî nemiz var

Bizim ahvâlimiz ey Hayy-u Kayyûm

Cenâb-ý Pâkine hep cümle mâlûm

Buyurdun oldu illa kaldý mâdûm

Ne verdinse odur dahî nemiz var

Hüdâyî'yi sen eriþtir murâda

Senindir çünkü hükm arz u semâda

Efendi dahli yok ðayrýn arada

Ne verdinse odur dahî nemiz var

DAHA BÜYÜK KERÂMET MÝ OLUR?

Azîz Mahmûd Hüdâyî bir gün, Sultan Ahmed Hanla sarayda sohbet ediyordu. Bir ara abdest tâzelemek istedi. Ýbrik ve leðen getirdiler. Pâdiþâh hocasýna hürmeten ibriði eline aldý ve abdest suyunu döktü. Sultan Ahmed Hanýn annesi de kafes arkasýnda havluyu hazýrlamýþtý. Vâlide Sultan kalbinden; "Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin bir kerâmetini görseydim." diye geçirmiþti. Bunun üzerine Mahmûd Hüdâyî, Vâlide Sultan'ýn gönlünden geçenleri anlayarak; "Hayret! Bâzýlarý bizim kerâmetimizi görmek isterler, Halîfe-i rûy-i zemîn'in elimize su döküp, muhterem vâlidelerinin havlu hazýrlamasýndan daha büyük kerâmet mi olur?" buyurdu.

SULTANLAR RÝKÂBINDA YÜRÜSÜN!

Bir gün Sultan Ahmed Han, mürþîdini ziyâret için Üsküdar'a gelmiþti. Çarþýdan geçerken, Hüdâyî hazretlerinin alýþ-veriþ ettiðini gördü. Genç Hünkâr bu esnâda attaydý. Derhal atýndan indi, hocasýnýn elini öptü ve atýna binmesi için ricâ etti. Bir müddetHüdâyî hazretleri at sýrtýnda önde ve Pâdiþâh da yaya olarak ardýnca yürüdüler. Kýsa bir süre sonra Mahmûd Hüdâyî dünyâyý titreten koca bir pâdiþâhýn, arkasýnda yaya yürümesine râzý olmadý ve; "Sultaným! Sýrf hocam Muhammed Üftâde hazretlerinin duâsý ve emri yerine gelsin diye bindim. Çünkü o; "Pâdiþâhlar rikâbýnda yürüsün." diye duâ etmiþti." buyurarak atýndan indi. Ata tekrar Sultan Ahmed Haný bindirdi.

Sultan Ahmed Hanýn bu hâdiseden sonra aþaðýdaki beytleri söylediði belirtilir:

"Varýmý ben Hakka verdim, gayrý vârým kalmadý.

Cümlesinden el çekip pes dü cihâným kalmadý.

Çünkü hubbullah eriþti, çekti beni kendine,

Açtý gönlüm gözünü, gayri gümâným kalmadý.

Evliyânýn himmeti, yaktý beni kül eyledi,

Sâfiyim, buldum safâyý dü cihâným kalmadý.

Ahmedî der, "Yâ ilâhî! Sana þükrüm çok-durur",

Hamdülillah aþk-ý Haktan gayri vârým kalmadý."



YALAN DÜNYÂ DEÐÝL MÝSÝN!

Kim umar senden vefâyý,

Yalan dünyâ deðil misin?

Muhammed-ül-Mustafâyý,

Alan dünyâ deðil misin?



Yürü hey vefâsýz yürü,

Sensin hod bir köhne karý,

Nice yüzbin erden geri,

Kalan dünyâ deðil misin?



Kimisini nâlân edip,

Kimisini giryân edip,

Âhir-i kâr üryân edip,

Soyan dünyâ deðil misin?



Kasdedip halkýn özüne,

Toprak doldurup gözüne,

Ehl-i gafletin yüzüne,

Gülen dünyâ deðil misin?



Eðer þâh u eðer bende,

Her kiþiyi salan bende,

Kimse mekân tutmaz sende,

Virân dünyâ deðil misin?



Sihr ile donatýp kendin,

Meydana salan semendin,

Âleme mihnet kemendin,

Salan dünyâ deðil misin?



Ýþin gücün dâim yalan,

Çok kiþiden arta kalan,

Nice kere boþalarak,

Dolan dünyâ deðil misin?



BÝLMÝYORUM DEMEK ÝLMÝN YARISIDIR

"Ey oðul! Bir mecliste bulunduðun zaman az konuþ. Sana sorulmayan þeye cevap verme. Bir þey sorulursa cevâbýný bilmiyorsan, bilmiyorum de. Bilmediðine, bilmem demek ilmin yarýsýdýr. Eðer cevâbýný biliyorsan, kýsa cevap ver. Sözü uzatma. Mecliste bulunanlara imtihân için bir þey sorma. Onlarla münâzara ve münâkaþa etme. Kendini beðenerek en baþa, yukarýya oturma. Edebe çok riâyet eyle. Edepsizlik her zaman ve her yerde yasak ve sevimsizdir. Her yerin kendine mahsus bir edebi vardýr. Arkadaþlarýna cömertlik et ve iyi muâmelede bulun. Dünyâ sevgisini gönülden çýkar. Allahü teâlânýn rýzâsýna kavuþmak yolunda senin önüne ve yoluna bir þey engel olursa onu terk eyle.

Ey oðul! Dünyâ ve dünyâ nîmeti hayaldir. Gök kubbesi altýnda hiçbir þey ayný hal üzere kalmaz, hep deðiþir. Onun için dünyâ malýna, makâmýna ve dünyâ hayâtýna güvenme. Biz bu dünyâda misâfiriz, yolcuyuz. Sonunda ayrýlýp gideceðiz. Sýkýntýn varsa üzülme. Bir an sonra ne olacaðýmýz belli deðil."



BU KIÞ GÜNÜ ÜZÜM OLUR MU?

Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin yükselmesi bâzý talebelerin kýskançlýðýna yol açtý. Durumu sezen Üftâde hazretleri, Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin büyüklüðünü göstermek istedi. O sýrada mevsim kýþ idi. Dýþarýda kar yaðýyor ve fýrtýna esiyordu. Hazret-i Üftâde talebeleri ile yemek yiyorlardý. Sofraya pilav konulunca Üftâde hazretleri; "Þimdi baðdan taze kopmuþ üzüm olsa bu yemekle ne güzel giderdi." dedi. Bu söz üzerine talebeler içlerinden;

"Bu kýþ günü, bu karda tâze üzüm olur mu?" diye düþünürlerken, Azîz Mahmûd Hüdâyî de kendi kendine; "Mâdem ki bu sözü hocam söyledi, mutlaka bunda bir hikmet vardýr." diyerek ayaða kalktý ve; "Efendim! Müsâade ederseniz bendeniz getireyim." deyiverdi. Müsâade edilince, sepeti aldýðý gibi Bursa'nýn Çekirge mevkýindeki baða gitti.Bað karlar altýnda idi. Bir asma çubuðunun üzerinden karlarý temizlediðinde, salkým salkým üzümlerin sarktýðýný gördü. Bunun, hocasý Üftâde'nin bir kerâmeti olduðunu anlayýp, üzümleri sepete koymaða baþladý. Asmadaki üzümler bittiðinde, sepet de aðzýna kadar dolmuþ idi. Sepeti omuzuna alarak yola koyuldu. Yolda, hýzlý hýzlý yürürken, birden ayaðý kaydý ve bir çukura düþtü. Çukur derin olduðundan, çýkmak için çok uðraþtý fakat baþaramadý. Çâresiz kalýnca hocasý Üftâde'den yardým istemek hatýrýna geldi ve içinden; "Ýmdât! Yâ mübârek hocam!" der demez, çukurun baþýndan bir ses geldi. "Ey Mahmûd! Uzat elini de yukarý çekeyim." diyordu. Baþýný kaldýrdýðýnda birisinin kendisine gülümsediðini gördü. Elini uzattý. Yukarý çýktýðýnda, bir anda o kimseyi göremez oldu. Yine sepeti omuzuna alarak süratle dergâha doðru gitti. Hocasýnýn huzûruna vardýðýnda sohbet devâm ediyordu. Omuzunda üzüm dolu sepeti gören arkadaþlarý þaþýrýp kaldýlar. Üftâde, yardým edenin Hýzýr aleyhisselâm olduðunu söyledi. Talebeler, hocalarý Üftâde'nin, Allahü teâlânýn katýnda yüksek bir velî olduðunu ve Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin hocalarýna olan teslîmiyetini bir kere daha anladýlar.


Yuce Rabbim bizleri de, Onu kendisine ornek alanlardan eylesin ve vatan topraklarimizdan Mursid-i Kamilleri eksik etmesin.


1) Sefînet-ül-Evliyâ; c.2, s.372

2) Menâkýb-ý Azîz Mahmûd Hüdâyî

3) Semerât-ül-Fuâd; s.145

4) Þakâyik-ý Nu'mâniyye Zeyli (Atâîgöz kırpma; s.760

5) Kutbü'l-Ârifîn Seyyid Azîz Mahmûd Hüdâyî, Hayâtý-Menâkýbý-Eserleri

6) Azîz Mahmûd Hüdâyî veCelvetiyye Tarîkatý

7) Silsilenâme-i Celvetî; s.82

8) Lemezât-ül-Hulviyye vr. 187 a

9) Tezâkîr-i Hüdâyî (Fâtih blm. 2572)

10) Külliyât-ý Hazret-i Hüdâyî

11) Hadîkat-ül-Cevâmi; c.2, s.195

12) Seyyid Azîz Mahmûd Hüdâyî, Ziver Tezveren
Gönderen: 30.12.2004 - 01:04
Bu Mesaji Bildir   Yukari
fatihalperen su an offline fatihalperen  
35 Mesaj -
Allah tum muslumanlara Aziz Mahmut Hudayi hazretlerinin çilehanesinde çile çekmeyi nasib etsin inþ.. Allah hocalarýmýzn himmetini üzerimizden eksik etmesin..
Gönderen: 03.01.2005 - 00:43
Bu Mesaji Bildir   fatihalperen üyenin diger mesajlarini ara fatihalperen üyenin Profiline bak fatihalperen üyeye özel mesaj gönder fatihalperen üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
meccan su an offline meccan  
Konu icon    Gerçek bir Hakk Eri .
28 Mesaj -
Elerinize ve yüreginize saglik kardeþim.
Hem zahirî ilimlerde,hem de ilm-i vehbî ve marifet ilminde zirve yapmýþ nadide bir $ahsiyet olan Aziz Mahmud Hudaî (k.s.) gibi Hakk erlerinin himmet ve tasarruflarini Rabbimiz üzerimizxden eksik eylemesin

Gönderen: 05.01.2005 - 19:56
Bu Mesaji Bildir   meccan üyenin diger mesajlarini ara meccan üyenin Profiline bak meccan üyeye özel mesaj gönder meccan üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Gast Hudayi  
Misafir
Ecmain insaallah. gül gül gül
Gönderen: 06.01.2005 - 13:32
Bu Mesaji Bildir   Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1637 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
Yalvac (61), kmurrad (59), endulus (57), ercan_sw (51), erhanseyfi (64), B e t u l (52), h.t (62), zisan_gul (41), hasretkafesi (53), ahmetkb (52), mustakar01 (62), tövbekargenç (44), mekoc66 (56), ahmet_k22 (39), Abdullah-10 (57), maruf-1 (59), GuelSevdasi81 (43), inci-2 (61), maxsibilyan (45), enesny (42), ramadan48 (42), fatmaavci (62), FIRTINA 50 (56), kaptan67 (61), menzil38 (57), Hacer -72 (52), Guel (39), A H M E T (45), msk02 (47), Mehmet_Ank (63), yusufgezer (41), Aydýn Vu.. (55), Sezer (), oguzlarx27 (55), M.Riza Sekerli (54), kamanliadem (59), eva_maria (36), musab b. ümeyr (42), nurfatih (46), AhmetBayrak (56), ali öz (48), köln42 (58), xAhmetx (49), sadullahyusuf (40), abdülhamit (231), tigrisriver (45), sürmeli (41), enesertugrul (52), medsav (67), Turan64 (61), GCc_EEi (42), ahmetsait (44), alidogan1 (64), ayhanisik42 (51), sedi güngörmü&t.. (59), baha1903 (40), bünyan (59), Orbay1 (56), kaymakli-50 (58), cagri67 (52), HAKAN ERGÜT (50), ravda dostu (40), fatiha42&07 (54), mavipýna.. (59), efrailakcay (51), Bekir 38 (39), selva sehito&et.. (40), Mursid (60), turkish wolf (52)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.91207 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.