0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » İBRET TABLOLARI » İBRETLİK OLAYLAR

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
halk yolcusu su an offline halk yolcusu  
İBRETLİK OLAYLAR
1504 Mesaj -
PEYGAMBERE BAÐLILIK
Mekke'nin fethinden sonra Ýslâm'ý kabul edenler arasýnda Hz. Ebû Bekir'in babasý Ebû Kuhâfe de bulunuyordu. Yaþý sekseni aþmýþ, âmâ bir kiþi olan Ebû Kuhâfe, Hz. Peygamber'in huzurunda hidayete ermekte geç kalmýþlýðýný telâfi edercesine aþkla kelimei þehadet getiriyordu. Bu esnada sevinmesi gereken "Sýddýyk" (yürekten tasdik edip, sorgusuz sualsiz baðlanan) lakaplý Ebû Bekir aðlýyordu. Fakat bu aðlayýþ bir sevinç aðlayýþý deðil üzüntü aðlayýþýydý. Bu, meclisteki herkesin hayretine sebep olmuþtu. Sordular: - Ey Ebû Bekir, neden sevinilecek bir günde gözyaþý döküyorsun? Cevap verdi:
- Allah'ýn Resulünün en büyük arzusu amcasý Ebû Talibin müslüman olmasýydý. Fakat bu dileði bir türlü gerçekleþmedi. Ben isterdim ki þu anda benim babamýn yerinde þehadet getiren Ebû Talib olsun, babamýn Müslüman olmasýndan dolayý benim gönlüm hoþnud olacaðýna, amcasýnýn Müslüman olmasýndan dolayý Allah Rasûlünün gönlü hoþnud olsun. Ýþte bu olmadýðý için aðlýyorum.

O NE YAPARSA DOÐRUDUR
Peygamberimiz (s.a.v) azadlý kölesi Zeyd bin Hârise'yi çok severdi. Oðlu Üsame'yi de. Babayý da oðulu da gerektiðinde kollardý. Hz. Ömer bir gün ganimet malý daðýtýyordu. Oðlu Abdullah'a üç verirse Üsame'ye dört veriyordu. Abdullah bunun sebebini öðrenmek istedi:
- Ben Üsame'nin katýlýp da benim katýlmadýðým tek gaza (savaþ, cihad) hatýrlamýyorum. Neye dayanarak ona benden fazla veriyorsun?
Hz. Ömer þöyle açýklamada bulundu:
- Hz. Peygamber onun babasýný senin babandan, Üsame'yi de senden çok sever ve kollardý. O'nun her iþinde muhakkak bir hikmet vardýr. Ben O'nun sevdiðini kendi sevdiðime tercih ederim.

BAL ÞERBETÝ
Bir Ramazan'da Medineli bir müslüman Halife Hz. Ömer'i iftar yemeðine davet etti. Yemek sýrasýnda yalnýz Hz. Ömer'e bir kab içinde bir içecek sunuldu. Hz. Ömer sordu: "Bu nedir?" Ev sahibi cevab verdi: "Bal þerbetidir efendim, sizin için ayýrmýþtýk da..." Hz. Ömer onu içmeyi reddederek þöyle dedi: "Benim yönetimini üstlendiðim halkýn çoðu içmek için henüz kuyu suyunu bile bulamazken ben burada bal þerbeti içemem."

EN BÜYÜK CÖMERT
Önemli bir sefer hazýrlýðý yapýlýyordu. Peygamberimiz herkesten yapabileceði yardýmý en üst sýnýrda yapmasýný istedi. Hz. Ömer bu isteðe uyarak büyük miktarda bir yardýmla Hz. Peygamberin huzuruna çýktý. Hz. Peygamber sordu:
- Ya Ömer, malýnýn ne kadarýný yardým olarak getirdin?
Hz. ömer cevap verdi:
- Tam yarýsýný getirdim ya Resulallah, size getirdiðim kadar da geride var.
Biraz sonra Hz. Ebû Bekir geldi. O da büyük bir yardýmda bulundu. Hz. Peygamber ona da sordu:
- Malýnýn ne kadarýný getirdin? Cevap verdi:
- Tamamýný getirdim ya Resulallah, evimde Allah ve Resulünün sevgisinden baþka bir þey býrakmadým.
Bunun üzerine Allah'ýn Resulü þöyle buyurdu:
- Allah yolunda fedakarlýkta Ebû Bekir'i kimse geçemeyecek.

BÝR MUSÝBET...
Kumandanlarýndan biri bir zafer dönüþü Halife Hz. Ömer'in huzuruna çýktý. Yanýnda kýsa boylu, týknaz biri bulunuyordu. Hz. Ömer "Bu kim?" diye sordu. Kumandan anlattý: "Efendim bu benim sað kolumdur. Hangi görevi verdimse baþarý ile tamamladý. En gizli haberleri yerine ulaþtýrdý. Bazen bir orduya bedel hizmet gördü. Zaferlerimi onun sayesinde kazandým diyebilirim." Aradan zaman geçti, ayný kumandan halifenin huzuruna yeniden çýktý. Ama maðlup bir kumandan olarak Halife sordu:
- Hani sað kolun nerede?
- Sormayýn ya Ömer, ihanet etti, düþman tarafýna geçti.
Hz. Ömer bu defa konuþtu:
- Allah'tan baþka hiç kimseye dayanmamak gerektiðini geçen sefer söyleyecektim vazgeçtim. Bir musibet bin nasihattan yeðdir diye düþündüm.

ADAMIN ÖNEMÝ
Halife Hz. Ömer bir mecliste hazýr bulunanlara sordu:
- Eðer dileðiniz hemen kabul ediliverecek olsa ne dilerdiniz?
Birisi, "Benim falan vadi dolusu altýným olsun isterim. Onu harcayarak Ýslâm'a daha çok hizmet edeyim diye" dedi. Bir baþkasý, "Þu kadar sürüm (davar, koyun, keçi), mal ve mülküm olsun isterdim. Gerektikçe onlarý sarfederek dine yararlý olayým diye" dedi. Herkes buna benzer þeyler söyledi. Hz. Ömer hiçbirini beðenmedi. Bu defa meclistekiler, Hz. Ömer'e sordu:
- Ya Ömer peki sen ne dilerdin? Cevap verdi:
- Ben de Muaz, Salim, Ebû Ubuyde gibi müslümanlar yetiþsin isterdim. Ýslâm'a onlar vasýtasýyla hizmet edeyim diye.

GURURA KARÞI ÝLAÇ
Halife Hz. Ömer bir gün kýrbasýný (su tulumu, su kabýgöz kırpma sýrtýna yüklenmiþ, Medine'nin en kalabalýk sokaklarýnda dolaþýyordu. Babasýnýn sýrtýnda kýrba ile dolaþtýðý oðlu Abdullah'ýn da gözüne iliþti ve kendisine yetiþip sordu:
- Baba sen ne yapýyorsun, koskoca halife sýrtýnda kýrba taþýr mý, taþýtacak kimse mi bulamadýn?
- Oðlum, bunu taþýtacak adam bulamadýðým için veya baþka bir mecburiyet dolayýsýyla taþýyor deðilim. Nefsime gurur gelir gibi oldu, kendimi beðenir gibi oldum, sýrf onu küçültmek için bu yola baþvurdum.

HZ. ALÝ'NÝN BÜYÜKLÜÐÜ
Birgün ashab Peygamberimiz (s.a.v)'den Hz. Ali'yi niçin çok sevdiðini sordu. Hz Peygamber o anda mecliste bulunmayan Hz. Ali'yi çaðýrmaya adam gönderdi ve orada bulananlara sordu:
- Birisine iyilik etseniz, o da size kötülük etse ne yapardýnýz? Cevap verdiler:
- Yine iyilik ederiz.
- Yine kötülük yapsa?
- Biz yine iyilik ederiz?
- Yine kötülük yapsa?
Ashab cevab vermedi, baþlarýný öne eðdiler. Bunun anlamý kötülüðe kötülükle mukabele etmesek bile iyilik yapmaya devam etmeyiz, demekti.
Bu sýrada Hz. Ali o meclise geldi. Rasulullah Hz. Ali'ye sordu:
- Ya Ali, iyilik ettiðin biri sana kötülük etse ne yapardýn?
- Yine iyilik ederdim.
- Yine kötülük yapsa?
- Yine iyilik yapardým.
Hz. Peygamber soruyu tam yedi defa tekrarladý. Hz. Ali yedi defasýnda da "yine iyilik ederdim" diye cevap verdi. Ashab,
- Ya Rasulallah, Ali'yi çok sevmenizin sebebini þimdi anladýk, dediler.

HZ. ALÝ'NÝN RÜYA YORUMU
Ashabtan (Peygamberimizin arkadaþlarýgöz kırpma Abdullah oðlu Cabir bir rüyasýnda, büyük ineklerin küçük inekleri saðdýðýný, hastalarýn saðlarý ziyaret ettiðini, kuru bir çay kenarýnda yemyeþil bahçeler bulunduðunu, minberde (camilerde imamýn hutbe okuduðu yer) koca koca putlar durduðunu gördü. Bu, sýradan bir rüyaya benzemiyordu. Bunun önemli bir mesajý olmalýydý. Bu rüyayý yoracak kiþi olarak ilk defa Hz. Ali aklýna geldi. Hz. Peygamberin "Ýlim beldesinin kapýsý" diye nitelediði Hz. Ali ancak güvenilir bir açýklama getirebilirdi. Bu düþüncelerle rüyasýný yordurmak üzere Hz. Ali'ye müracaat etti. Rüyasýný tane tane anlattý ve ne anlama geldiðini yormasýný rica etti. Hz. Ali "Yanlýþ yorumdan Allah korusun" diyerek söze baþladý ve þöyle devam etti. "Büyük ineklerin küçük inekleri saðmasý, yetki ve mevkilerini halký soymak için kullanan görevlileri (amir ve memurlarýgöz kırpma; hastalarýn saðlarý ziyaret etmesi, yoksullarýn hallerini arzetmek için zenginlerin peþinde koþmasýný; kuru çay kenarýnda bulunan yemyeþil bahçeler, uzaktan veya dýþardan bakýldýðýnda çok büyük sanýlan ve öyle ünlenmiþ ama aslýnda içleri kupkuru çölden ibaret olan ilim adamlarýný; minberde duran koca koca putlar ise, layýk olmadýðý halde ilmin, dinin ve devletin yüce makamlarýna yükselmiþ kimseleri ifade eder."

GERÇEK NEDEN
Hz. Ali'nin halifeliði sýrasýnda, Hz. Osman'ýn þehid edilmesiyle sonuçlanan fitne, fesad daha da arttý. Bu durumdan üzülen, þikayetçi olan bir mümin Hz. Ali'ye gelip sordu:
- Ya Ali neden Hz. Ebû Bekir ve Ömer zamanýnda meydana gelmeyen bu olaylar senin zamanýnda meydana geliyor, müminler birbirine düþüyor?
Hz. Ali cevap verdi:
- Hz. Ebû Bekir ve Ömer zamanýnda biz vardýk, ama bizim zamanýmýzda onlar yok.
TÝTÝZLÝÐÝN BÖYLESÝ
Ýslâm dünyasýnda Kur'an'dan sonra en güvenilir kaynak Sahih-i Buhari adýndaki hadis kitabýdýr. Ýsmail el-Buha-ri'nin Hz. Peygamberin hadislerini toplamaya kendini vakfettiði, yeni bir hadis duymak ve almak için dere tepe dolaþtýðý, günlerce, haftalarca yol katettiði sýralardaydý. Kendisine birçok sahabi ile görüþtüðü bilinen birinden söz edildi. Çok zaman yaptýðý gibi uzun bir yol katederek bahsedilen adamý buldu. Fakat adamý bulduðu sýrada kazýðýndan boþanmýþ olan devesini boþ torba ile aldatarak yakalamaya çalýþtýðýna þahit oldu. Bu halde hiçbirþey sormadan geri döndü. Niçin boþ döndüðünü, birkaç hadis not etmediðini soranlara þöyle cevap verdi:
- Ben devesini aldatarak yakalamaya çalýþan adamýn rivayet edeceði hadise güvenmem.

MAL SEVGÝSÝ KALBÝ KAPLAMAMALI
Büyük fýkýh (hukuk) bilgini, Hanefi mezhebinin kurucusu Ýmam-ý Azam Ebû Hanîfe'nin (VIII. yüzyýl) ilmi faaliyetleri yanýnda ticaretle de meþgul zengin bir zat olduðu malumdur. Bu büyük insan, gündüz öðleye kadar mescitte talebelerine ders verir, öðleden sonra da ticari iþleri ile uðraþýrdý. Bir gün ders verdiði sýrada bir adam mescidin kapýsýndan seslendi:
- Ya imam, gemin battý!... (Ýmamýn ticari mal taþýyan gemileri mevcut)
Ýmam-ý Azam bir anlýk tereddütten sonra
- Elhamdülillah dedi.
- Bir müddet sonra ayný adam yeniden gelip haber verdi:
- Ya imam, bir yanlýþlýk oldu batan gemi senin deðilmiþ.
Ýmam bu yeni habere de:
- Elhamdülillah, diyerek mukabele etti. Haber getiren kiþi hayrete düþtü:
- Ya imam, gemin battý diye haber getirdik "Elhamdülillah" dedin. Batan geminin seninki olmadýðýný söyledim yine "Elhamdülillah" dedin. Bu nasýl hamdetme böyle?
Ýmam-ý Azam izah etti:
- Sen gemin battý diye haber getirdiðinde iç âlemimi, kalbimi þöyle bir yokladým. Dünya malýnýn yok olmasýndan, elden çýkmasýndan dolayý en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah'a hamdettim. Batan geminin benimki olmadýðý haberini getirdiðinde de ayný þeyi yaptým. Dünya malýna kavuþmaktan dolayý kalbimde bir sevinç yoktu. Dünya malýna karþý bu ilgisizliði baðýþladýðý için de Allah'a þükrettim.

ÝMAM-I ÂZAM VE KADILIK
Zamanýnda Ýmam-ý Azam ile herhangi bir konuda tartýþmaya girip de galip çýkan görülmemiþtir. Hem derya gibi ilmi, hem de herkese nasip olmayan zeka ve mantýðý sayesinde hepsinden kendisi galip çýkýyordu. Abbasi Halifesi Me'mun Ýmam-ý Azam'ý Kufe'ye kadý yapmak istiyordu. Ýmamý çaðýrdý ve bu niyetini açýkladý. Ýmam-ý Azam yönetimin yanlýþlýklarýna alet olmamak için bu teklifi kabul etmedi.
- Ben kadýlýk yapamam, dedi.
Halife de herkes de kabul ederdi ki ondan iyi kadýlýk yapacak bulunamazdý. Bu nedenle Halife sert çýktý:
- Yalan söylüyorsun, sen kadýlýk yaparsýn!
Ýmam-ý Azam akan sularý durduracak þu cevabý verdi:
- Eðer ben yalan söylüyorsam, yalan söylediðim için kadýlýk yapamam, çünkü yalancýdan kadý olmaz. Eðer "yapamam" dediðim zaman doðru söylüyorsam, sözümün gereði olarak kadýlýk yapamam. O halde her iki halde de kadýlýk yapamam,

KÂFÝR MÝ MÜMÝN MÝ?
Ýmam-ý Azam'ýn da bulunduðu bir mecliste birisi þöyle bir soru sordu: "Bir adam ki, cenneti istemez, cehennemden korkmaz, ölü eti yer, rüküþüz secdesiz namaz kýlar, görmediðine þahitlik eder, fitneyi sever, hakký istemez, bu adam kafir midir, mümin mi?" Mecliste bulunanlar aðýz birliði etmiþçesine "Bunlar kafirin sýfatlarýdýr, böyle bir adam kafirin ta kendisidir." dediler. Ýmam-ý Azam susuyordu: "Ya imam sen ne dersin?" dediler. Ýmam-ý Azam, "Bunlar müminin sýfatýdýr, böyle biri müminin ta kendisidir" dedi. itiraz ettiler: "Ya imam nasýl olur, mümin cenneti istemez mi, cehennemden korkmaz mý?.." diye. Ýmam tek tek açýkladý: "Gerçek (bilinçli) mümin cenneti istemez, sahibini (Allah'ýgöz kırpma ister, cehennemden korkmaz, sahibinden korkar, ölü eti dediðiniz balýktýr, görmediðine þahitlik eder, çünkü Allah'ý görmez ama kesin inanýr, rükusuz secdesiz kýldýðý namaz cenaze namazýdýr, fitneyi sever, çünkü fitneden maksat mal ve evladdýr, (Kur'an'da mal ve evladýn müminler için fitne -imtihan- olduðu belirtilmiþtir); hakký istemez, çünkü haktan kasýt ölümdür, mümin de olsa ölümü temenni etmez."

SEN BÝR KIZINI VERMEZSÝN DE...
Kufe'de bir adam üçüncü Halife Hz. Osman için "Yahudiymiþ" diye tutturmuþtu. Herkes bunun asýlsýz olduðunu, imkansýz olduðunu söylüyor ama adam bir türlü ikna olmuyordu. Bu konu Ýmam-ý Azam'a da duyuruldu. "Adamý bu saçma inancýndan kimse caydýramadý, þununla bir de siz görüþseniz" dendi. "Hay hay" dedi Ýmam-ý Azam, bir akþam bu kýza dünürlüðe diye adamýn evine gitti. Dereden tepeden konuþtuktan sonra sözü esasa getirdi:
- Biz Allah'ýn emri, Peygamberin kavliyle kýzýna dünür geldik.
- Kime istiyorsunuz kýzýmý, öðrenebilir miyim?
- Kýzýný istediðimiz kimse son derece ahlâklý, dürüst çok zengin ve alabildiðine cömert, Kur'an'ý ezbere biliyor ve sürekli okuyor... (Bunlarýn hepsi Hz. Osman'ýn nitelikleri)
Adam sözünü kesti:
- Yeter, bunlardan bir tanesi bile kýzýmý vermek için yeterli meziyettir.
- Ama bu damat adayýnýn bir kusuru var, kendisi Yahudi.
-Adam parladý:
- Nasýl olur, benim kýzýmý bir Yahudiye istersiniz?
Ýmam-ý Azam için artýk taþý gediðine koymanýn zamaný gelmiþti:
- Sen bir kýzýný yahudiye vermezsin de Hz. Peygamber iki kýzýný birden bir Yahudiye nasýl verir? deyince adamýn artýk bir inat ve itiraza mecali kalmadý, bilinen gerçeði kabul etti.
(Hz. Osman peygamberimizin damadýydý, önce bir kýzýyla evlenmiþ, o ölünce diðer bir kýzýyla evlenmiþti. Bunun için Hz. Osman'a "Zi'nNureyn'' (Ýki nur sahibi) denmiþtir.)

ATEÞ DÜNYADAN GÝDÝYOR
Abbasi'lerin ünlü halifesi Harun Reþid zamanýnda yaþamýþ olan Behlül Dana (VIII. yüzyýl) dönemin evliyasýndandý. Zaman zaman aklýndan zoru olan kimselere has tavýrlar takýnýr, herkes de bundan dolayý kendisini deli sanýrdý. Ama bunu maksatlý yapardý. Behlül daima Harun Rediþ'in yakýnýnda bulunur, çeþitli sebepler hasýl ederek onu uyarýrdý. Bir gün Behlül, üstü baþý toz toprak içinde uzun bir yolculukan gelmiþ olmanýn belirtileri ile Harun Reþid'in huzuruna çýktý. Harun Reþid sordu:
- Be ne hal Behlül, nereden geliyorsun?
- Cehennemden geliyorum ey hükümdar.
- Ne iþin vardý cehennemde?
- Ateþ lazým oldu da ateþ almaya gittim.
- Peki, getirdin mi bari?
- Hayýr efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüþtüm, onlar "Sanýldýðý gibi burada ateþ bulunmaz, ateþi herkes dünyadan kendisi getirir" dediler.

BEHLÜL DÝVÂNE
Birgün adamýn biri Behlül'e akýl danýþtý:
- Ey Behlül Dana, ben zengin olmak istiyorum, bana ne tavsiye edersin?
Behlül bir an düþünüp cevap verdi:
- Demir al, demir sat.
Demir ticareti eski çaðlardan beri kârlý bir iþ olarak biliniyordu. Çünkü demir hiç fire vermeyen, daima üstüne koyan bir maddeydi. Adam Behlül'ün tavsiyesine uyup demir ticaretine baþladý ve gerçekten kýsa zamanda dilediði gibi zengin biri oldu. Zengin olduktan sonra Behlül için "Bu ne budala adam, verdiði akýlla herkes köþeyi dönüyor, kendisi fakirlikten kýrýlýyor" diye düþündü. Bir zaman sonra Behlül'ün karþýsýna çýktý, yeni bir akýl danýþtý:
- Ey Behlül Divâne (Dana yerine aptal yerine koyarak divane diyor) ben demir alýp satmaktan yeterince zengin oldum. Biraz da baþka bir iþ yapayým. Bu sefer ne tavsiye edersin?
Behlül adamýn içini dýþýný bildiðinden onu kötü niyetine kurban edecek bir tavsiyede bulundu: - Soðan al, soðan sat.
Soðan ticaretinin de riskli iþlerden biri olduðu bilinir. Soðan devamlý fire veren bir nesnedir. Adam soðan ticaretine baþlayýnca kýsa zamanda iflas bayraðýný çekti ve kötü kalbliliðinin cezasýný pahalý bir biçimde ödedi.

ÇARÞI PAZAR AÐALIÐI
Behlül Dana birgün Harun Reþid'den bir vazife istedi. Harun Reþid de ona çarþý pazar aðalýðýný (denetimini) verdi. Behlül hemen iþe koyuldu. Ýlk olarak bir fýrýna gitti. Birkaç ekmek tarttý hepsi normal gramajýndan noksan geldi. Dönüp fýrýncý ya sordu: "Hayatýndan memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuðunla aðzýnýn tadý var mý?" Adam her soruya olumsuz cevap verdi. Memnun olduðu bir þey yoktu. Behlül birþey demeden ayrýldý ve bir baþka fýrýna geçti. Orada da birkaç ekmek tarttý ve gördü ki bütün ekmekler gramajýndan fazla geliyor, eksik gelmiyor. Ayný sorularý bu fýrýnýn sahibine de sordu ve her soruya olumlu cevap aldý. Bundan sonra baþka bir yere uðramadan doðru Harun Reþid'in huzuruna çýktý ve yeni bir vazife istedi. Harun Reþid, "Behlül daha demin vazife verdik sana ne çabuk býktýn?" dedi. Behlül açýkladý:
- Efendimiz çarþý pazarýn aðasý varmýþ. Benden önce ekmekleri tartmýþ, vicdanlarý tartmýþ, buna göre herkes hesabýný ödemiþ, bana ihtiyaç kalmamýþ.

SARAYDA ÝFTAR
Harun Reþid bir Ramazan günü Behlül'e tembih etti:
- Akþam namazýnda camiye git, namaza gelen herkesi iftara davet et.
Akþam oldu, namaz kýlýndý, namazdan sonra Behlül 5-10 kiþilik bir grupla çýka geldi. Harun Reþid þaþýrdý:
- Behlül bunlar kim? Ben sana namaza gelen herkesi saraya iftara çaðýr diye tembih etmedim mi? Sen o kadar cemaatin arasýndan bir sofralýk bile adam getirmemiþsin..
- Efendimiz, siz bana camiye gelenleri deðil, namaza gelenleri iftara çaðýr dediniz. Namazdan sonra bendeniz cami kapýsýnda durdum, çýkan herkese hocanýn namaz kýldýrýrken hangi sureyi okuduðunu sordum. Onu da yalnýz bu getirdiðim kiþiler bildi. Camiye gelen çoktu ama namaza gelen demek ki yalnýz bunlarmýþ.

SENÝN ÝÞÝN DAHA ZOR
Behlül Dânâ'nýn menkýbelerinden kitaplar meydana getirilmiþtir. Bunlarýn hepsi insanlarý iyiliðe, doðruluða, Allah rýzasýný kazanmaya özendirici bir nitelik taþýr. Türk halký arasýnda da bunlardan bir bölümü bilinmekte ve anlatýlmaktadýr. Bir hac ibadeti sýrasýnda Harun Reþid ve Behlül yüksekçe bir yere oturup oradan ibadet ve dua eden ve bu arada aðlayýp gözyaþý döken insan selini seyrediyorlardý. Behlül Dana halifeyi uyarmak için yeni bir fýrsat yakalamýþtý. Dedi ki:
- Ey müslümanlarýn halifesi, bütün bu aðlayýp sýzlayan insanlar kendi nefislerinin günahlarýnýn hesabýný verip veremeyeceklerini bilmedikleri için aðlaþýyorlar. Halbuki sen kendi nefsinin hesabý yanýnda bütün bu insanlarýn da hesabýný vereceksin.

GERÇEK ZENGÝNLÝK
Baþlangýçta Türkistan taraflarýnda bir bölgenin hükümdarý yani dünya sultaný iken vâkî olan bazý ikazlarla hükümdarlýðýný býrakýp maneviyat sultaný olmaya azmeden, bunu da gerçekten baþaran Ýbrahim Edhem (VIII. y.yýl) dünya malýna karþý o kadar tenezzülsüzdü ki kimseden bir þey istemez ve beklemezdi. Nefsini yokluða ve mahrumiyete o derece alýþtýrmýþtý ki bir benzerine rastlanamazdý. Birgün büyük velilerden çaðdaþý ve hemþehrisi Þakik Belhi ile karþýlaþtý ve ona sordu:
- Ey Þakik nasýl geçiniyorsun? Þakik Belhi cevap verdi:
- Bulunca yiyoruz, bulmayýnca sabrediyoruz. Ýbrahim Edhem:
- Horasan'ýn köpekleri de ayný þeyi yapýyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayýnca sabrediyorlar, diye karþýlýk verdi.
Belhi sordu:
- Peki siz ne yapýyorsunuz?
- Biz bulunca daðýtýyoruz, bulmayýnca sabrediyoruz.
Bizim Ýbrahim Edhem Hazretleri hakkýnda söylemek istediðimiz bu deðil. Ýbrahim Edhem'in, amaç edindiði ve ulaþmayý baþardýðý yokluk ve mahrumiyeti o derece aþikar, o derece göze batýcý idi ki görenlerde kendisine yardým hissi uyandýrýyordu.
Varlýklý bir kiþi Ýbrahim Edhem'e yardým etmek istedi. Ýbrahim Edhem:
- Yardýmýný gerçekten zenginsen kabul ederim, dedi.
Adam gerçekten zengin olduðunu, bir þeye ihtiyacý bulunmadýðýný söyledi. Büyük veli sordu:
- Ne kadar paran var?
- Üç bin altýným var.
- Dört bin olmasýný istemez misin?
- Elbette isterim.
- Beþbin olmasýný?
- Ýsterim.
- On bin altýnýn olsa çok sevinirsin deðil mi?
- Þüphesiz çok memnun olurum.
- Zengin olduðunu söylüyorsun ama, sen gerçekte züðürdün birisin. Sen, on bin deðil yüz bin altýnýn olsa yine kanaat etmez fazlasýný istersin. Kanaati olmayan insan zengin sayýlmaz. Gerçekten zengin olsaydýn yardýmýný kabul edecektim.

TEVEKKÜL BÖYLE MÝ OLUR?
Büyük velilerden Þakik Belhi (VIII. yyýl) bir kýtlýk senesinde, herkesin kara kara düþündüðü bir ortamda, zengin bir adamýn kölesinin þakýr þakýr oynadýðýna þahit oldu. Yanýna yaklaþtý ve sordu:
- Herkes kýtlýkla, açlýkla karþý karþýya olmaktan inler dururken sen neye güvenerek böyle oynayabiliyorsun? Köle cevap verdi:
- Herkesten bana ne? Benim için bir tehlike söz konusu deðil. Benim efendimin 7-8 tane köyü var, her ihtiyacýmýz o köylerden saðlanýyor.
Bu açýklama Þakik'i adeta bir þamar gibi sarstý. Çünkü kendisi de kýtlýktan dolayý endiþe içindeydi. Ama köle onu uyandýrdý ve kendi kendine þöyle dedi:
- Hey Þakik kendine gel! Þu köle nihayet bir insan olan efendisine bunca güveniyor, kendini emniyet içinde hissediyor. Sen ki bütün canlýlarýn rýzkýný garanti eden Allah'a inanýyor, tevekkül ediyorsun, Bu nice tevekküldür ki rýzýk endiþesi içindesin?

HEDÝYE
En büyük velilerden biri olduðunda þüphe bulunmayan Bayezid-ý Bestâmi'yi ölümünden sonra bir dostu rüyasýnda gördü ve kendisine sordu:
- Ýlahi huzurda seni nasýl karþýladýlar? Bayezid-i Bestami cevap verdi:
- Bana, "ne getirdin?" diye sordular. Ben de dedim ki "Bir dilenci bir padiþahýn huzuruna çýkýnca ona ne getirdin diye sormazlar, dile bizden ne dilersen" derler.
Sözüme Rabbimin cevabý eriþti: "Doðru söylüyor, doðru söylüyor."

GÜVENE LÂYIK OLMAK
Tasavvuf tarihinin önemli simalarýndan Zünnun Mýsri (IX. y.yýl) kendisine bir yýl mürid olup hizmet ettikten sonra Ýsm-i Azam'ý (Allah'ýn bütün vasýflarýný ifade eden en yüce adýgöz kırpma öðrenmek isteyen Yusuf bin Hüseyin'in arzusunu yerine getirmedi. Bu isteðe gülüp geçti. Aradan tam altý ay daha geçti. Yusuf bin Hüseyin sabýrla hizmete devam etti. Bir fýrsatýný bulup isteðini yine tekrarladý. Zünnun Mýsri bu defa Yusuf bin Hüseyin'e aðzý bir bezle baðlanmýþ bir testi vererek, "Bunun içindeki hediyeyi falan yerdeki filan zata götür" dedi. Dikkatle götürmesini, içindekine bir zarar gelmemesini de ayrýca hatýrlattý. Yusuf, hediyeyi aldý ve yola koyuldu. Yolda kendi kendine söyleniyordu: "Bir buçuk yýldýr hizmetindeyim, benim bir dileðimi yerine getirmeyen þeyhim, hizmetinde bulunduðum bir buçuk yýldýr bir defa ziyaretine bile gelmemiþ olan bir dostunu hediye ile taltif ediyor..." Yolculuðu sýrasýnda bir yerde dinlenirken, içini, özenle götürülmesi istenen bu hediye nedir diye þiddetli bir merak sardý. Merakýna maðlup olarak testinin aðzandýki bezi çözdü ve açtý. Açmasýyla birlikte bir fare fýrt diye atladý ve çalýlýklarýn, arasýnda kayboldu. Yusuf bin Hüseyin çok üzüldü, piþman oldu. Emanete hiyanet etmiþti. Artýk götürülecek hediye kalmadýðýna göre yoluna devam etmesi gereksizdi. Çaresiz üzüntülü ve mahcup bir halde geri döndü. Olacaðý kalbine malum olan Zünnun Mýsri "Sýradan bir hediyenin bile güvenilemeyeceði bir kimseye Ýsm-i Azam nasýl emanet edilir?" diyerek her isteyene her þeyin emanet edilemeyeceðini anlatmak istedi.

YUNUS HÜRMETÝNE
"Anadolunun iç aydýnlýðý" bütün Anadolu'nun sevgilisi insan sevgisinin, hoþgörünün sýnýrlarýný, Yaradýlmýþý hoþgör Yaradandan ötürü, Bir kez gönül yýktýn ise Bu kýldýðýn namaz deðil. Gibi söyleyiþlerle kimseye nasip olmayacak ölçüde geniþleten Yunus Emre (1240-1320) Tapduk Emre'nin dergahýnda uzun süre zevk ve hevesle odun taþýmýþ, ayak iþleri yapmýþtý. Ama Tapduk bir türlü arzuladýðý gibi Yunus'u ele almýyor, eren lerin gönül deryasýndan bir katre sunmuyordu. Yunus bu konuda bir dilekte bulunsa "Sen hâlâ dünya kokuyorsun" deyip savuþturuyordu. Yunus "Herhalde benim nasibim burada deðil, bir baþka þeyhin kapýsýnda" diyerek Tapduk'a dahi haber vermeden dergahý terketti. Ama dergahtan uzaklaþtýkça içini bir hüzün kapladý. Tapduk Emre'nin kapýsýnda en basit iþleri yaparken bile gönlünde bir aydýnlýk, bir ferahlýk, bir yumuþaklýk vardý. Dergahtan ayrýlalý gönlü kararmýþ, katýlaþmýþtý, uzaklaþtýkça içini Tapduk'a ve dergaha karþý bir hasret kaplýyordu. Bu yolculuk sürerken bir akþam vakti yedi kiþilik bir baþka yolcu grubuna rastladý. Ýçini kaplayan hüzün ve hasrette belki bir hafifleme olur diye kendi de onlara katýldý. Yol arkadaþlarý ermiþ kýlýklý, yaþlýca insanlardý. Güven veren halleri vardý. Birlikte sürdürülen bu yolculuk sýrasýnda bir an geldi ki hiçbirinin çýkýnýnda (azýk çantasýgöz kırpma birþey kalmadý. Biryerde mola verdiler, açlýk canlarýna tak etmiþti. Bu yedi arkadaþtan bi ri ellerini kaldýrýp Yaradan'a niyazda bulundu. Bu dua ve yakarmanýn akabinde önlerinde türlü yiyeceklerle donanmýþ bir sofra peydah oldu. Yediler içtiler Rablerine þükrettiler. Bundan sonra bu yedi yolcudan herbiri yolda acýktýkça dua etti ve yemekleri ilahi bir lütuf olarak ikram edildi. Sonunda dua sýrasý Yunus'a gelmiþti.
Yunus soðuk terler döküyordu. Ýþin içinde mahcup olmak vardý. Yol arkadaþlarýnýn her biri Allah katýnda makbul kiþilerdi ki dualarý kabul görüyordu. Kendinin böyle bir imtiyazý yoktu. Ama duayý yapacaktý, çaresi yoktu. Bütün varlýðý ve içtenliðiyle Allahla yalvardý: "Ya Rabbi, þu yol ar kadaþlarým sana kimin yüzü suyu hürmetine yalvarýyorlarsa ben de onun yüzü suyu hürmetine yalvarýyorum, beni mahcup etme..." Bu duanýn arkasýndan öncekilerin iki katý yiyecek içecek lütfedildi. Þaþkýnlýk sýrasý yedi yolcudaydý. Sordular:
- Ey arkadaþ, sen kimin hürmetine dua ettin? Yunus,
- Önce siz söyleyin dedi. Açýkladýlar:
- Biz Tapduk Emre'nin dergahýnda Yunus adýnda çok makbul ve muteber bir derviþ varmýþ onun hürmetine Allah'a yakarmýþtýk.
Yunus esas þimdi mahcup olmuþtu. Yunus'un kendisi olduðunu açýklamaya utandý. Tapduk Emre'ye karþý da kalbini bozmuþtu. Halbuki Tapduk ona Allah yolunda epeyi dereceler kazandýrmýþtý. Büyük bir piþmanlýk içinde, bedeninden sýyrýlmýþ bir ruh gibi akarak Tapduk dergahýna döndü ve þeyhine bu defa kendini kayýtsýz þartsýz teslim etti.

GÖREV ÞUURU
Osmanlýlarýn ilk Þeyhülislamý Molla Fenari (1350-1431) Þeyhülislam olmadan önce Bursa kadýsý idi. Onun kadýlýðý sýrasýnda bir adam pazardan bir at satýn aldý. Fakat alýþ-veriþin hemen arkasýndan atýn hasta olduðunu farketti. Geri ver mesi gerekiyordu, ama satýn aldýðý adamý zorluk çýkartýr, atýn hastalýðýný kabul etmez diye önce kadýya gidip resmi kanaldan iþi saðlama baðlamak istedi. Mahkemeye gittiðinde kadýyý (Molla Fenari) yerinde bulamadý. Ýþini ertesi güne býraktý. Fakat at o gece öldü. Adam ertesi gün olanlarý kadýya anlattý, maðdur olduðunu, ne yapmasý gerektiðini sordu. Molla Fenari "Senin zararýný ben ödeyeceðim" dedi. Adam hayretle kadýya baktý, "Niçin siz ödeyeceksiniz, konuyla hiçbir ilginiz ve suçunuz yok ki..." dedi. Molla Fenari, "Evet öyle görünüyor ama aslýnda benim de suçum büyük. Eðer sen dün makamýma geldiðinde ben yerimde olsaydým, olaya müdahale eder, atý geri verdirir, paraný iade ettirirdim. At da sahibinin elinde ölmüþ olurdu. Bu imkân þimdi yok olmuþtur. Senin zararýna benim makamýmda bulunmamam sebep olduðu için zararýný ben ödeyeceðim" dedi ve ödedi.

ARADAKÝ FARK
Anadolu'nun yetiþtirdiði en büyük velilerden biri olan Hacý Bayram (XV. y.yýl) Anadolu kökenli baþka birçok bilgin ve erenin de üstadýdýr. Bunlardan biri de Fatih'in hocalarýndan Akþemseddin idi. Akþemseddin Hacý Bayram'a baðlanýþýndan kýsa bir zaman sonra zekasý, anlayýþý, kavrayýþý, en önemlisi de þeyhine tam teslimiyeti sayesinde icazet (diploma) aldý ve irþadla görevlendirildi. Akþemseddin'in bu baþarýsý Hacý Bayram'ýn diðer müridleri arasýnda kýskançlýða sebep oldu. Bunlardan biri Hacý Bayram'a sordu:
- Efendi Hazretleri, kýrk yýldýr talebeniz olanlar
henüz halifeliðe (sizi temsile) layýk görülmezken Akþemseddin'in kýsa zamanda bu rütbeye ulaþmasýnýn sebebi ne ola? Hacý Bayram, gerek maddi gerekse manevi hayatta yükselmenin veya yerinde saymanýn sebebini açýklarcasýna cevap verdi:
- Bu köse (Akþemseddin) bizde ne gördü ve iþittiyse hemen inandý ve teslim oldu. Sebep ve hikmetini sonra kendi kendine bulup öðrendi. Kýrk yýldýr hizmetimizde bulunanlar ise bizde gördüklerinin ve duyduklarýnýn önce sebep ye hikmetini öðrenip sonra inandý ve teslim oldu. Ýþte aradaki fark budur.

ÝKÝ ER KÝÞÝ ÝLE BÝR HATUN KÝÞÝ
Hacý Bayram Veli, Sultan II. Murad'ýn saygý duyduðu manevi önderlerdendi. Hükümdarýn Hacý Bayram'a saygýsý o derece büyüktü ki ona mürid olanlardan vergi almýyordu. Ama gelin görün ki bütün Ankara halký Hacý Bayram'ýn müridi olduðunu iddia ediyordu. Ankara'da kimden vergi istense "Ben Hacý Bayram'ýn müridiyim" deyip iþin içinden sýyrýlýyordu. Bu durum hükümdara yansýtýldý. Hükümdar Hacý Bayram'a bir mektup gönderip, "Gerçek müritlerinizin sayýsýný bana bildiriniz, sizin bildirdiðiniz herkes vergiden mual tutulmak üzere kabulümdür"dedi. Hacý Bayram devletine saygýlý bir maneviyet büyüðü olarak kendisine baðlýlýðýn kötüye kullanýlmasýndan zaten þikayetçi idi. Mektubu fýrsat bilerek müridlik iddiasýndaki herkese haber saldý: "Falan gün falan yerde toplanýnýz" diye. O gün hemen bütün Ankara halký þeyhlerinin davetine uyarak bildirilen yere akýn ettiler. Hacý Bayraý ý bir tepeciðe kurdurduðu siyah kýl bir çadýrdan çýkarak kalabalýða sordu: "Beni seviyor musunuz?' Kalabalýk hep bir aðýzdan karþýlýk verdi: "Elbette seviyoruz." "Bana yürekten baðlý mýsýnýz? Ýstesem benim için canýnýzý verirmisiniz?" Kalabalýk cevab verdi: "Canýmýz senin yoluna feda olsun..." Hacý Bayram bunun üzerine "Bugün bana inananlarý þu çadýrýn içinde bir bir kurban edip canlarýný cennete göndereceðim. Þimdi bir kiþi çýksýn" dedi. Kalabalýktan bir kiþi çýktý. Hacý Bayram onu çadýra aldý. Çadýrda önceden hazýrlattýðý koyunlardan birini kestirerek, kanýný çadýrdan dýþarýya akýttýrdý. Dýþardakiler adamýn gerçekten kurban edildiðini sanarak ürperdiler. Hacý Bayram dýþarý çýktý, "Bir kiþi daha gelsin"dedi. Bir adam daha çýktý. Onu da çadýra alýp ayný iþlemi yaptý. Sonra dýþarý çýktý ve bir kiþi daha istedi. Ýþin þakayla gelir yaný yoktu. Giden gidiyordu. Bu defa bir þaþkýnlýk ve duraksama görüldü. Yine de bir haným ileri çýktý. Hacý Bayram onu da çadýra aldý. Ayný olay tekrarlandý. Dördüncü defa Hacý Bayram kurbanlýk isteyince tek kiþi çýkmadý. Hacý Bayram artýk hükümdara cevap verecek durumdaydý:
- Sultaným, vergiden affedilmek üzere gerçek müridlerimi sormuþtunuz. Benim gerçek müritlerim iki er kiþi ile bir hatun kiþiden ibaret üç kiþidir.

ALLAH HARAMDAN KAÇANI KORUR
Ünlü hükümdar Timur'dan sonra yerine geçen oðullarýndan Þahruh (XV. y.yýl) babasýnýn tersine bilime ve bilgine deðer veren, dindar, halim, selim biriydi. Bilginlerle oturup kalkmaktan zevk alýrdý. Þahruh'un çevresindeki bilgin kiþilerden biri de Nimetullah Efendi idi. Ayný zamanda evliyadan olan Nimetullah Efendi'nin dilinden düþürmediði bir söz vardý: "Allah haramdan kaçaný korur" (Yani kiþi haramdan kaçarsa Allah ona haram yedirmez, nasip etmez, demek istiyordu.) Bu sözü sýk sýk tekrar eder, bununla biraz da hükümdar ve adamlarýný uyarmak amacý güderdi. Þahruh da bunun her zaman mümkün olmayacaðýný, insanýn bazen bilmeden de harama el uzatabileceðini ileri sürerdi. Þahruh bir gün sarayýnda özellikle Nimetullah Efendi'yi aðýrlamak üzere bir ziyafet düzenledi. Baþta hükümdar ve Nimetullah Efendi olmak üzere davetliler sofraya oturdular. Baþ yemek kehribar gibi kýzarmýþ bir kuzu çevirmesiydi. Herkes gibi Nimetullah Efendi de iþtahla yiyor, yedikçe "Allah haramdan kaçaný korur" sözünü tekrarlayýp duruyordu. Hükümdar ve adamlarý da býyýk altýndan gülüyorlardý. Nihayet yemek bitti. Þahruh Nimetullah Efendi'ye sordu:
- Allah haramdan kaçaný her zaman ve her durumda korur mu?
- Evet korur, haramdan kaçana Allah haram nasip etmez.
- Ama hocam seni korumadý, sende bizimle birlikte haram yedin.
- Hayýr, ben haram yemedim haramý siz yediniz.
- Boþuna iddia etme hocam, sofrada yediðimiz kuzuyu benim adamlarým çalmýþtý, hýrsýzlýk malýydý o...
- Olabilir, size haramdý, ama bana helaldi. Hükümdar lahavle çekti:
- Nasýl olur hocam, çalýnmýþ bir kuzu bize haram, sana helal?
Nimetullah Efendi sözünü baðladý:
- Eðer inanmýyorsanýz, kuzunun sahibini bulun sorun...
Gerçekten hükümdarýn adamlarý çaldýklarý kuzunun sahibini buldular. Yaþlý bir kadýndý kuzunun sahibi. Kuzuyu çaldýklarýný, piþirip yediklerini itiraf ettiler ve parasýný ödemek istediklerini söylediler. Kadýn parasýný almayý reddetti ve kendilerine beddua etti.
- Ben o kuzuyu parasý için deðil, bu havalide Nimetullah Efendi diye mübarek bir zat varmýþ, ona ikram etmek için yetiþtiriyordum, diye açýklamada bulundu.

GERÇEK TEDBÝR BUDUR
Ýstanbul'un Vefa semtine adý verilen Þeyh Vefa, Fatih devrinin büyük alimlerinden ve evliyasýndandý. Akþemseddin, Molla Gürani gibi devrin manevi önderlerinden biriydi. Bu büyük zatýn oyun yaþlarýndaki bir oðlu kötü bir alýþkanlýk edinmiþti. Ucuna çivi çakýlmýþ bir sopa ile o devirde evlere içme suyu taþýyan sakalarýn kýrbalarýný deliyordu. Evcil hayvan derisinden yapýlmýþ su tulumu demek olan kýrba, sivri bir madde ile dokunuldu mu kolayca delinecek bir nesneydi. Þeyh Vefa'nýn oðlu da bunu yapýyordu. Sakalar, "Bir din ulusunun oðludur, çok sürmez geçer" diye bir müddet dayandýlarsa da baktýlar vazgeçeceði falan yok, Þeyh Vefa'ya þikayet ettiler. Vefa Hazretleri olanlarý duyunca hayretler içinde kaldý. Nasýl olur da bunca dikkat ve özenle yetiþtirilen, haram lokmadan uzak tutulan bir çocuk böyle bir þey yapardý? Þeyh Vefa sakalara, "Tamam" dedi. Konu anlaþýldý, gereken yapýlacak, sizin de zararýnýz ödenecektir. Önce kendinden iþe baþladý. "Acaba ben bu çocuða yanlýþlýkla da olsa haram yedirdim mi?" diye düþündü. Bir þey bulamadý. Hanýmýna sordu; "Sen bu çocuða hamileyken veya süt verirken haram bir þey yedin mi, çok iyi düþün, bana bildir, yoksa oðlanýn sonu kötü" dedi. Haným düþündü, taþýndý, rüyaya yattý, nihayet bir olay hatýrladý. Oðlana hamileyken oturmaða gittiði bir komþu evinde, masadaki bir tabakta portakallar varmýþ. Görünce caný çekmiþ ama istemeye de utanmýþ. Ev sahibi haným bulunduklarý odadan dýþarý çýktýkça yakasýndaki iðneyi portakallara batýrýp sularýný içmiþ. Bunu þeyhe anlattý. Þeyh Vefa "Aman hatun hiç vakit geçirmeden o komþuya git, olaný biteni dosdoðru anlat ve helallik dile" diye tenbihledi. Kendi de sakalarý çaðýrdý, kimin kaç tane kýrbasý delinmiþse hepsinin parasýný ödedi ve haklarýný helal ettirdi. Oðlana olayýn baþýndan sonuna kadar bir þey denmedi. Hakkýnda böyle þikayet var, bir daha yaparsan asarýz, keseriz yollu tehdit edilmedi. Ama çocuk bir daha çivili sopa ile kýrbalarý delmedi.

DAHA SIRA GELMEDÝ
Sultan Mahmud Sebüktekin (XI. y.yýlýn ilk yarýsýgöz kırpma tarihte ilk Müslüman Türk devletlerinden biri olan Gaznelilerin en büyük ve en dirayetli hükümdarý idi. Tarihte ilk defa "sultan" adýný kullanan Gazneli Mahmud Sebüktekin idi. Ýslam'ý yaymak için Hindistan'a 17 sefer düzenlemiþ olan Sultan Mahmud din ve ilim ulularýyla görüþür, hiç erinmeden ziyaretlerine gider, onlarýn tavsiye ve irþadlarýna göre kendini ayarlardý. Birgün vezirleri, kumandanlarý ile birlikte zamanýn tanýnmýþ evliyasýndan Þeyh Ebu'l-Hasen Harakani'nin ziyaretine gitti. Adamlarýndan bazýlarý önce gidip Þeyh'e, hükümdarýn kendisini ziyarete gelmekte olduðunu, karþýlamasý gerektiðini haber verdiler. Þeyh Harakani kös dinlemiþ gibi hiç aldýrmadý. Yerinden bile kýmýldamadý. Hükümdar ve adamlarý dergahýn kapýsýna kadar geldi. Baþ vezir rica etti: "Ey din ulusu, hiç deðilse bu deðerli hükümdarý odanýzýn kapýsýnda karþýlayýn!" Harakani bu kadarýný bile yapmadý. Vezir feryad etti. "Ey mübarek insan sen Allah'ýn Kur'an'da "Allah'a, Peygambere ve içinizden emir sahibi olanlara itaat edin" buyurduðunu hiç görmedin mi?" Þeyh Harakani cevap mahiyetindeki þu açýklamada bulundu: "Biz o sözünü ettiðin Allah emrinin 'Allah'a itaat ediniz' kýsmýna o kadar daldýk ki, henüz peygambere bile sýra gelmedi. Nerde kaldý hükümdara itaat edelim..." Sultan Mahmud bu açýklama karþýsýnda, Þeyh'in baþýndan beri takýndýðý tavra zerre kadar kýzmadýðý gibi, kendi de müritleri arasýna katýldý. Yanýndakilerle beraber büyük bir saygý göstererek huzurundan ayrýldý.

ALTINI DÜÞMAN BELLE
Sultan Mahmud imanlý, amelli, bilgin bir hükümdardý ama güzel yüzlü deðildi. Bundan müteessir de olmuyordu. Ne var ki halk güzel yüzlü hükümdarlarý daha çok severdi. Endiþesi bundan ileri geliyordu. Devrinin büyük velilerinden birine sordu:
- Efendi Hazretleri, malumdur ki halk güzel yüzlü hükümdarlarý daha çok sever. Halbuki ben bundan yoksunum. Ama halkýmýn da beni sevmesini istiyorum, bana ne tavsiye edersiniz?
Allah dostu þu tavsiyede bulundu:
- Halkýn seni sevmesini istiyorsan altýný kendine düþman belle... (Halkýn refah ve mutluluðu için onu gözünü kýrpmadan harca).
Alýntý
Gönderen: 27.06.2008 - 13:06
Bu Mesaji Bildir   halk yolcusu üyenin diger mesajlarini ara halk yolcusu üyenin Profiline bak halk yolcusu üyeye özel mesaj gönder halk yolcusu üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1644 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
ustam54 (64), hacabdey (65), ahmet38 (39), selam olsun (45), cilali61 (51), Gülü Sevin (43), miraç51 (45), MaviPIRLANTA83 (41), raul (34), Yarali-BosnaM (49), Rahmetullah (42), ismail hakk&yac.. (36), minikkusum (35), tuna_boyu (39), sumeyya66 (58), Yasemin_88 (36), yaratilmis (45), sada (43), NETZERO (39), ademyorulmaz (39), tasarý (49), asude82 (42), crane (43), sead26 (44), sniper7754 (47), aydýn28 (61), m.tayfun (35), ReisBey (54), merveofset (45)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.89876 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.