0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » Kim mümin, kim kafir, kim münafık?

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
pembe_PAPATYA su an offline pembe_PAPATYA  
Kim mümin, kim kafir, kim münafık?
330 Mesaj -

Kur’an’a göre
mü’minler

Mü'min, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, Hazreti Allah tarafýndan getirip teblið buyurduðu hususlarýn tamamýný kabul ve tasdik eden kiþidir. Biraz daha açarsak, sadece Allah'a ibadet eden, ona hiçbir þeyi þirk koþmayan, Allah'ýn emir ve yasaklarýna kelimenin tam mânasýyla "teslim" olan, sadece Allah'tan korkup sakýnan, hayýr ve þer adýna ne varsa hepsinin Allah'tan olduðuna inanan, güvenilir, dürüst, Allah için sevip Allah adýna buðz eden; sonra iyi ve güzel adýna ne varsa kendi þahsiyetinde mevcut olan yani "Kur'an ahlâký" ile ahlâklanan kiþidir.
Dahasý bir mü'min Kur'an'ý Kerîm'in muhtelif âyetlerinde belirtildiði üzere Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i tam bir aþkla seven, sünnetine eksiksiz teslim olandýr. Bu husus Tevbe sûresinin 24. âyetinde þöyle ifade edilmektedir:
"Onlara de ki: "Eðer babalarýnýz, oðullarýnýz, kardeþleriniz, kadýnlarýnýz, akrabalarýnýz, kabileniz, elde ettiðiniz mallar, kesada uðramasýndan korktuðunuz ticaret, hoþlandýðýnýz evler ve meskenler, size Allah ve Resûlü'nden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artýk Allah'ýn emri gelinceye kadar bekleyin." Allah böyle fâsýklar topluluðuna hidayet nasip etmez."
Allah ve Resûlü bu âyette belirtildiði üzere sayýlanlarýn hepsinden daha sevimli gelmiyorsa bir insana, ona mü'min diyebilmek için bu gibi âyetleri görmezden gelmek durumundayýz yahut kâfir ve münâfýklar gibi kör, saðýr ve kalplerimizin taþlaþmýþ olmasý gerekmektedir. Daha açýk bir ifadeyle belirtmek gerekirse, Peygamberimize olan sevgi ve baðlýlýðýmýz yeterince saðlam deðilse, hele de þu son yýllardaki gibi Sünnet'e karþý bir düþmanlýðýmýz da varsa, ne yazýk ki biraz önce Tevbe sûresinde geçen o fâsýklardan oluruz ki, Allah fâsýklar topluluðuna hidayet etmez. Oysa bizzat yine Kur'an'da belirtilmektedir ki, Peygamber Efendimiz'in her konuþmasý ve her sözü bizzat Allah tarafýndandýr:
"O, hevâdan (arzularýna göre) konuþmaz. Onun konuþmasý kendisine vahyedilenden baþkasý deðildir."agla1)
Öyleyse bir mü'mine düþen ilk vazife bir iþi önce Allah'ýn ve O'nun Resûlü'nün söz ve fiillerinde aramaktýr. Sünnet'e uyuyorsa yapmak; uymuyorsa terk etmek; uyup uymadýðý belli deðilse, ihtiyatlý davranmaktýr. Yani mü'min, Allah'a olduðu kadar O'nun Resûlü'ne de teslim olmalýdýr ki buna "Sünnet'e Teslimiyet" denilmektedir.
"Müslümanlýk, Ýslâmiyet'in inanç, ahlâk ve yaþayýþa ait esaslarýnýn tam olarak tatbik edilmesini gerektirir. Kendisinin Müslüman olduðunu söyleyen her kiþi, dinin esaslarýna göre hissedip, düþünüp, hareket etmek için gayret sarfetmelidir. Bunu yapmadýkça, yani Ýslâm'ýn inanç ve ahlâkýna tam olarak kendisini uydurmadýkça, yalnýz Müslümanlýðýný itiraf etmesi ona hiçbir þey kazandýrmaz."agla2)
"Elif, Lâm, Mîm. Bu kitapta (Allah tarafýndan gönderildiðinde) hiç þüphe yoktur; muttakiler (takva sahipleri, korunanlar) için hidayettir. Onlar ki gayba iman edip, namazý dosdoðru kýlarlar ve kendilerine verdiðimiz rýzktan (Allah yolunda) harcarlar. Onlar ki, hem sana indirilene iman ederler, hem senden önce indirilenlere. Âhirete de bunlar kesinlikle iman ederler. Bunlar, iþte Rablerinden bir hidayet üzerindedirler ve bunlar iþte felaha erenlerdir."
Allahu Teâlâ Bakara'nýn bu ilk 5. âyetinde mü'minlerin özelliklerini bu þekilde bizlere bildirir. Fakat buradaki her bir özelliðin üzerinde ayrýntýlý bir þekilde durmak ve düþünmek gerekir. Daha da önemlisi yaþamak, kendi þahsýmýzda uygulamak gerekir. Kur'an–ý Kerîm'in neredeyse her sûresinde geçen bu gibi ayrýntýlar itinayla okunmalý ve üzerinde durulmalýdýr. Üzerinde durulmasý gereken diðer bir husus ise okunan Kur'an'ýn Allah kelâmý olduðu ve en büyük zikrin Kur'an olduðudur. Öyleyse Kur'an okurken yani Allah'ý zikrederken çok dikkatli olunmalýdýr. Bu husustandýr ki, Enfal sûresinde gerçek mü'minler anlatýlýrken ilk önce Allah korkusu geçmektedir. Allah'tan en çok korkanlar hiç þüphesiz ki peygamberlerdir. Peki, ama neden? Mesela, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz, gelmiþ geçmiþ tüm günahlarý affedilmesine raðmen Allah'tan en çok korkan oydu. Niçin?

Allah Korkusu Ýki
Nedenden Dolayýdýr

1.Cezalandýrýlma ve suçluluk duygularýndan kaynaklanan korku.
2.Allah'a olan tazim, saygý ve sevgiden kaynaklanan korku. Ölümü yani asýl sevgiliye kavuþmayý özleyen insanlar iþte onlardýr ki, Allah anýldýðý zaman kalpleri ürperir, titrerler ve kendilerinden geçerler ve Kur'an'ý öyle bir okurlar ki, imanlarý artar:
"Gerçek mü'minler ancak o mü'minlerdir ki, Allah anýldýðý zaman kalpleri ürperir, âyetleri okunduðu zaman imanlarýný arttýrýr. Bunlar yalnýzca Rablerine tevekkül ederler. Onlar ki, namazý gereði gibi dosdoðru kýlarlar ve kendilerine rýzýk olarak verdiðimiz þeylerden Allah yolunda harcarlar. Ýþte gerçekten mü'min olanlar onlardýr. Onlara Rablerinin katýnda dereceler vardýr, baðýþlanma ve deðerli rýzýk vardýr."agla3)
Burada geçen ilk iki hususu az çok izah ettik. Gerçek mü'minin âyette geçen "Yalnýzca Rablerine Tevekkül ederler." özelliðine gelince; bir insan düþünelim: Doðan her çocuðu ölüyor. Evlat acýsýný en derin yerinden defalarca yaþýyor; fakat Rabbisine deðil isyan etmek; daha bir baðlýlýk kazanýyor:
"Veren de O, alanda O" diyerek. Peygamber Efendimiz her hususta bizlere en güzel örnek olduðu için yine onun kapýsýný çalýyoruz ve görüyoruz ki bu dünyada en büyük tevekkül yine onda, hem de teslimiyetle.
Çocuklarýný küçük yaþta kaybeder…
Gözyaþlarý…
Taif'te taþlanmasýna raðmen ellerini Allah'a açýp:
"Onlar bilmiyorlar Allah'ým! Bilselerdi böyle yapmazlar…" diyerek onlarýn hidayetleri için dualar…
Mekke döneminde çekilen eza ve cefalar…
Hicrette Sevr maðarasýnda, maðara arkadaþý Hz. Ebû Bekir ile geçen dakikalar esnasýnda "Korkma ey Ebû Bekir! Allah bizimle beraberdir." diyerekten gerçek mânada Allah'a yöneliþler ve daha nice tevekkül örnekleri... Bu arada kendimize þunu sormalýyýz: Allah dileseydi Peygamber Efendimiz, hiçbir sýkýntý çekmezdi. Buna raðmen bu dünyada en büyük sýkýntýlarý Peygamber Efendimiz çekmiþse ve en büyük imtihanlara da yine o tâbi tutulmuþsa burada bizler için bir mesaj yok mu?
"Gerçek mü'minler ancak Allah'a ve Resûlüne iman eden, O'ndan sonra asla þüpheye düþmeyen, Allah yolunda mallarýyla ve canlarýyla savaþanlardýr. Ýþte doðrular ancak onlardýr." (4)

Kur’an’a göre kâfirler

Kâfirler, mü'minlerin taþýdýðý vasýflarýn tam tersini kendilerinde bulunduranlardýr. Allah'a zatýnda, sýfatlarýnda, fiillerinde eþ ve ortak olduðunu düþünen, kendisine Allah'tan baþka ilâhlar edinen kimseler kâfirdir. Kur'an'da þirk ve müþriklerle ilgili olarak dokuz yüze yakýn âyet bulunmaktadýr. Bunlardan en dikkat çekenleri þunlardýr:
"Þu muhakkak ki, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir. Onlar inanmazlar. Allah onlarýn kalplerini ve kulaklarýný mühürlemiþtir. Gözlerinin üzerinde bir de perde vardýr. Büyük azap onlaradýr." (5)
"Âyetlerimiz kendilerine apaçýk okunduðu zaman o kâfirlerin yüzlerinden inkârlarýný anlarsýn. Neredeyse, kendilerine âyetlerimizi okuyanlara, saldýracaklar. De ki: "Þimdi size ondan daha kötü olanýný haber vereyim mi? O, ateþtir. Allah bunu kâfir olanlara vaat buyurdu. O ne kötü bir dönüþ yeridir." (6)
"Allah'ýn nurunu aðýzlarýyla söndürmek istiyorlar, Allah da razý olmuyor. Fakat kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlamayý diliyor." (7)
"Onlar, o kimselerdir ki dünya hayatýný âhirete tercih ederler, insanlarý Allah'ýn yolundan çevirirler ve onun eðrilmesini isterler. Ýþte bunlar, çok büyük bir sapýklýk içindedirler." (8)
"Ýnandýktan, Peygamber'in hak olduðuna þehadet ettikten ve kendilerine açýk deliller geldikten sonra inkâra sapan bir milleti Allah nasýl doðru yola eriþtirir? Allah zâlimler güruhunu doðru yola iletmez." (9)
"Andolsun ki, biz insanlar için bu Kur'an'da her türlü meselden örnekler getirdik. Yemin ederim ki, sen onlara baþka bir âyet de getirsen o kâfirler yine:
"Siz yalancýlardan uydurduðunuz sözü Allah'a nispet edenlerden baþkasý deðilsiniz." diyeceklerdir. Ýþte bilmeyenlerin kalplerini Allah böyle mühürler." (10)
"Kendilerine gelmiþ kesin bir delil olmaksýzýn, Allah'ýn âyetleri hakkýnda mücadele edenlerin göðüslerinde ancak yetiþemeyecekleri bir kibir vardýr. Sen hemen Allah'a sýðýn. Çünkü her þeyi iþiten ve gören O'dur." (11)
"O kâfirlerin hâli, sadece bir çaðýrma veya baðýrmadan baþkasýný iþitmeyerek haykýranýn hâline benzer; onlar saðýrdýrlar, dilsizdirler, kördürler, akýl da etmezler." (12)
"Onlar, Allah'ý ve peygamberlerini inkâr ederler, Allah ile peygamberlerinin arasýný ayýrmak isterler. "Kimine inanýrýz, kimini inkâr ederiz." derler. Bu ikisinin (imanla küfrün) arasýnda bir yol tutmak isterler. Ýþte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltýcý bir azap hazýrlamýþýzdýr." (13)
"Halbuki biz peygamberleri ancak müjdeciler ve uyarýcýlar olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise hakký, bâtýlla ortadan kaldýrmak için mücadele ediyorlar. Onlar, âyetlerimizi ve korkutulduklarý azabý da alaya almýþlardýr. Rabbinin âyetleriyle nasihat edilip de onlardan yüz çeviren ve daha önce iþlediði günahlarý unutandan daha zalim kim olabilir? Biz onlarýn kalpleri üzerine (Kur'an'ýgöz kırpma anlamalarýna engel olan bir aðýrlýk, kulaklarýna da saðýrlýk verdik. Ey Muhammed! Sen onlarý doðru yola çaðýrsan da onlar asla hidayete ermezler." (14)
"Onlara âyetlerimiz okunduðu zaman, "iþittik, dilersek bunun gibisini biz de söyleriz, bu, eskilerin efsanelerinden baþka bir þey deðildir." diyorlardý." (15)

Münâfýk tipli
insanlar ve bunlarýn
davranýþ özellikleri

Abdullah b. Amr b. Âs anlatýyor:
"Nebiyy–i Mükerrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki: "Dört þey, her kimde bulunursa hâlis münâfýk olur. Her kimde bunlarýn bir parçasý bulunursa, onu býrakýncaya kadar kendisinde münâfýklýktan bir haslet kalmýþ olur. Bunlar: Kendisine bir þey emanet edildiði zaman hýyânet etmek, söz söylerken yalan söylemek, ahdettiðinde ahdini tutmamak, husûmet (iddiâ ve mürâfaa) zamanýnda da haktan ayrýlmaktýr."agla16)
Kur'anî bir ifadeyle kýsa ve öz olarak ifade etmek gerekirse, münafýklar; kalplerinde hastalýk olanlardýr. (17) Nerede, ne zaman, nasýl davranacaklarýný kestirmek zordur. Mü'minlerin içinden çýkarlar. Ýman etmedikleri hâlde iman etmiþ gibi gözükürler. Kibirli ve nankördürler. Kalplerinde olmayaný söylerler. Kur'an'ý çarpýk yorumlarlar. Ýslâm toplumu içinde fesatçýdýrlar. "Yeryüzünde fesat çýkarmayýn." denildiðinde:
"Biz ýslah edicileriz." derler." (18). "Müslümanlarýn inandýklarý gibi inanýn!" diye örnek verilince; "Biz de o beyinsizlerin inandýðý gibi mi inanacaðýz?" diye itiraz ederler. Ýnananlarla yan yana gelince de "Sizinle beraberiz." derler. Fakat reisleri ve þeytanlarýyla baþ baþa kalýnca, "Biz onlarý aldattýk." diye alay ederler." (19)
Medine döneminde, Yahudîlerle dostluk Kur'an münâfýklarla, mü'minlerin dost olmamalarý hatýrlatýlmakta (20) ve Hz. Peygamber'e, asýl düþmanýn münâfýklar olduðu, onlarla savaþ yapmasý, hatta sert davranmasý vahiy yoluyla bildirilmektedir. Hz. Peygamber'in de münâfýklara karþý gayet ihtiyatlý, temkinli bir siyaset uyguladýðý, gayrimüslimlere yapýlan muameleye tâbi tutmadýðý; bilakis onlarý Ýslâm toplumu içerisinden ayýrmayýp, üzerlerinde kurduðu kuvvetli bir otorite ile tesirsiz hâle getirdiði müþahede edilmektedir.
Ýman ile küfür arasýnda bocalayan münâfýklar, bazen Allah'ý hatýrlar gibi davranýrlar. Fakat Allah'a oyun etmeye çalýþýrlar ve gösteriþte bulunurlar. Namaza da üþene üþene kalkarlar. (21) Ýnsanlarý Allah'ýn yolundan döndürmek için yalan yere yemin ederler. (22)
Münâfýklarýn kalbi, verimsiz toprak gibidir, (23) menfaatlerine göre þekil alýrlar, dönektirler. (24) Asr–ý Saadet'teki münâfýklara, "Hz. Peygamber'in yanýna gelmeden önce sadaka verin de öyle gelin." denildiðinde bunlarýn, menfaatlerine dokunduðu için, kaçtýklarý tespit edilmiþtir.(25) Münâfýklar bir taraftan da maddî kazanç saðlamak için ahlâk dýþý davranýþlara baþvururlar. Nitekim, münâfýklarýn baþý Abdullah b. Übey b. Selûl, kazanç saðlamak amacýyla câriyelerini zinaya zorluyordu. Zina yoluyla câriyelerinden gelir saðlama çabasý üzerine olayý yasaklayan âyet nazil olmuþtur. (26)
Münâfýklar Allah'ý unutup, cimrilik yaparak ellerini yumarlar, (27) bir belâya uðrayýp sýkýþýnca hemen fitneye düþerler. (28) Felâketin dönüp kendilerine çarpmasýndan korktuklarýný, kendi aralarýnda fýsýldanýrlar. (29) Olaylarýn akýþý lehlerine gibi ise, itaatla koþa koþa Peygamber'in yanýna gelirler. (30) Bunlar zâhiren iman edip kalpleriyle kâfir olanlardýr. (31)
"Allah'a, Peygamber'e inandýk, itaat ettik." (32) diyen münâfýklar diðer taraftan Hz. Peygamber'e isyaný, düþmanlýðý fýsýldanýrlar. (33) Onlar aynen þeytanlara benzerler; (34) tabiatlarý gereði, Allah'a ve Peygamber'e muhalefet üzeredirler; (35) fakat kalplerinde gizlediklerini ortaya çýkaran âyetlerin inmesinden de çok korkarlar. (36)
Allah'a kötü zanda bulunan erkek ve kadýn münâfýklar, (37) birbirlerinin tamamlayýcý parçasý olup, insanlarý kötülüðe çaðýrýr, iyilikten vazgeçirmeye çalýþýrlar. Onlar ebedî cehennemliktirler. (38) Kötü sözlerin Müslümanlar arasýnda yayýlmasýný isterler. (39) Kötülük yapýnca sevinirler; yapmadýklarý þeylerle övünmekten hoþlanýrlar. (40) Kur'an–ý Kerîm'in âyetleriyle alay ederler. (41) Ýslâm toplumu içinde yalan–yanlýþ uydurma haberler yayarlar. (42) Cihada çýkacaklarýný yemin ile ifade ettikleri hâlde iþ fiiliyata dökülünce kaçarlar; (43) düþman korkusuyla kaçacak delik ararlar. (44) Mü'minler zafer kazanýnca, baþarýya ortak olmak, ganimetten faydalanmak için, "Sizinle beraber deðil miydik?" derler. Kâfirler galip gelince; "Size mü'minlerden gelecek ziyaný biz önlemedik mi?" derler. (45) Savaþta þehit sayýsý artýnca, "Allah lütfetti de iyi ki savaþta bulunmadým." diyen münâfýklar, eðer ganimet bölüþülecekse, "Ah keþke ben de þu ganimete erseydim." derler. (46)
Kur'an–ý Kerîm'de özelliklerini tanýtýp haber verdiði münâfýklar için Yüce Allah, Peygamber'ini þöyle uyarmaktadýr:
"O münâfýklarýn dýþ görünüþlerine aldanma. Onlarýn liderlerini gördüðün zaman yakýþýklýdýrlar, gövdeleri hoþuna gider. Konuþurlarsa güzel konuþurlar, dinlersin. Ýþte onlar sýra sýra dizili kereste gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanýrlar." (47) "Hak sözü tanýmayan, âhirette topluca kâfirlerle bir araya gelecek olan (48) münâfýklara istiðfar etsen de etmesen de birdir. Çünkü Allah bu fâsýklarý affetmeyecektir." (49)
Münâfýklarýn, Ýslâm toplumu içinde bulunmalarýndan dolayý elde ettikleri menfaatlerin âhiret hayatýnda da devamýný isteyeceklerini; fakat bunun mümkün olmayacaðýný Kur'an–ý Kerîm þöyle haber verir:
"Âhirette münâfýk erkek ve kadýnlar iman etmiþ olanlara, "Bizi bekleyin, nûrunuzdan bir parça ýþýk alalým." diyecekler. O gün onlara alayla, "Dönün, arkanýzda bir nur arayýn." denilecek de, neticede iman edenlerle aralarýnda bir duvar olduðunu görecekler. O zaman münâfýklar, mü'minlere þöyle seslenirler:
"Biz sizinle beraber deðil miydik?"
"Evet." diyecekler; "Fakat kendinizi siz kendiniz yaktýnýz, kuruntunuz sizi aldattý." (50) Böylece münâfýklar ve kâfirler cehennemde bir araya gelmiþ olacaklardýr. (51)
Kur'an'ý Kerîm'in üzerinde en çok durduðu insan tipi sizlerin de gördüðü üzere münâfýklardýr. Yukarýda zikrettiðimiz âyetleri yorumlamayý ve her bir âyet üzerinde düþünmeyi sizlere býraktýk. Münâfýklardaki nifak hâline gelince; bunu itikadî ve amelî olarak iki grupta toplamak mümkündür:

1. Ýtikadî Nifak:

Kur'an–ý Kerîm'de karakterize edilen, dünyada iken Müslüman muamelesi görüp, âhirette inançsýzlýðý ortaya çýkýnca kâfirlerden daha kötü muâmeleye tâbi tutulmasýna sebep olacak olan nifak hâli.(52)

2. Amelî Nifak:

Bazý tutum ve davranýþlarýyla itikadî nifaka kýsmî bir benzeyiþ içinde bulunmakla beraber, inançlarýnda açýk bir nifakýn söz konusu olmadýðý Müslüman kiþilerin durumudur. Hadislerde geçen münâfýk türü, amelî (ahlâkîgöz kırpma yönden olan nifaký vurgulamaktadýr.
Meselâ:
"Münafýðýn alâmeti üçtür: Konuþtuðu zaman yalan söyler, vaadettiðinde vaadinden döner, kendisine bir þey emanet edildiðinde emanete hýyanet eder." (53) hadisi ve benzer hadisler itikadî nifaka yaklaþýlmamasý için alýnan tedbirler ve tenbihler mahiyetindeki emirlerdir. Zira amelî nifak çoðalýnca ileride Müslümanýn itikadî nifaka yaklaþma tehlikesi doðabilir.

Peygamberimizin
münâfýklara karþý
tutumu

Peygamberimizin münâfýklar karþýsýndaki tavrý, diðer gruplara karþý olan tutumundan oldukça farklýdýr. Mesela; Mekke hayatýnda müþriklere karþý son derece sabretmiþ, Müslümanlarýn mukabele etme tekliflerine karþý sabrý, sabredemeyenlere de hicreti tavsiye etmiþtir. Medine hayatýnda ise geliþen yeni þartlara uygun olarak taktik deðiþtirmiþ, gerek müþrikler gerekse Yahudîler karþýsýnda enerjik ve aktif bir siyaset takip etmiþtir. Bazen sabretmiþse de çoðu kere tavýr koymuþtur. Yýkýcý faaliyetler gösterenlere karþý asla alttan almamýþ, gereken karþýlýðý vermiþtir.
Fakat tüm bunlara raðmen Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn Müslümanlarýn safýnda yer almýþ olan münâfýklar karþýsýndaki tutumu, müsamahalýdýr. Oysa münâfýklarýn faaliyetleri müþriklerden ve Yahudîlerden daha fazla yýkýcý ve zararlý olmasýna raðmen… Bunun nedenlerini ve neticelerini birazdan izah etmeye çalýþacaðýz; fakat öncelikle Peygamberimizin bu müsamaha politikasýný birkaç noktada özetleyelim:

1–SERBESTLÝK

Münâfýklar, mü'min olduklarýný ilan etmeleri hasebiyle zâhirde Müslüman kabul ediliyorlardý. Peygamberimiz de onlara karþý herhangi bir Müslümana nasýl davranmak gerekiyorsa öyle davranýyordu. Münâfýklar, cemiyet içerisinde serbestti ve Müslümanlarýn sahip olduklarý bütün içtimâî haklardan istisnasýz olarak istifade ediyorlardý. Cemaatle kýlýnan bütün namazlara, askerî seferlere iþtirak ediyorlar, ganimetten eþit þekilde paylarýný alýyorlardý. Yýkýcý faaliyetleriyle ilgili bir þikâyet vaki olmadýkça onlarýn hissedebilecekleri takip, teftiþ, kontrol, muaheze diye bir þey yoktu. Fakat bir þikâyet vaki olduðunda yahut Peygamberimiz onlarýn nifaklarýna bizzat þahit olduðunda o vakit bunu küçümseyip geçiþtirmiyor, gereken tahkikatý yapýyor, sorguya çekiyordu.

2–ÖZÜRLERÝNÝN KABULÜ

Peygamberimizin tebliðine ve tevbe dâvetine icabet ederler veya herhangi bir faaliyete katýlmama hususunda bir bahane ileri sürecek olurlarsa, Peygamberimiz özürlerini kabul ederek affediyor ve haklarýnda Allah'tan da af talep ediyordu. Mesela, Tebük seferine katýlmayan seksen kadar münâfýðýn özrünü Peygamberimiz kabul etmiþtir. Fakat ayný sefere katýlmayan üç samimi Müslümaný affetmemiþtir. Ayný zamanda bu üç müslümana verilen ceza o kadar þiddetli idi ki, âyet–i kerîmenin ifadesiyle:
"Arz bütün geniþliðine raðmen onlara dar gelmiþti. Vicdanlarý onlarý sýktýkça sýkmýþtý." (54) Zira toplumdan dýþlanmýþlar ve hiç kimseyle iliþkileri kalmamýþtý yani psikolojik bir baský ile yüz yüze kalmýþlardý. Peki, seksen münâfýðýn ayný suçtan affedilmelerine raðmen o üç Müslüman niçin affedilmemiþti? (Haklarýnda âyet inene kadar.) Çünkü münâfýk zaten münâfýktý. Onlardan baþka bir þey beklenmezdi. Oysa o üç samimi Müslümanýn samimiyetlerine, teslimiyetlerine ve emredilene itaat etme özelliklerine zevâl gelmekteydi. Münafýklar eksiden artýya doðru yol alýrlarken; Müslümanlar artýdan eksiye düþmekteydiler. Ýþte bu ibret dolu olay bizlere çok mânidar bir mesaj vermektedir.

3–ÝHTÝYAT

Yukarýda anlatmaya çalýþtýðýmýz bütün müsamaha, af ve hoþgörüsüne raðmen Peygamber Efendimiz, münâfýklara karþý ihtiyatý da elden býrakmamýþtýr. Onlarýn daha ciddi, telafisi mümkün olmayan bir eyleme geçmelerini engellemek için son derece dikkatli davranmýþtýr.

4–PSÝKOLOJÝK BASKI

Peygamberimiz, münâfýklarý cemiyet içerisinde serbest býrakmakla beraber bir kýsým davranýþlarýyla da onlar üzerinde korku ve bunun neticesinde psikolojik baský oluþturuyordu. Bu hususta, gerek Peygamber Efendimiz þahsen ve gerekse münâfýklarýn hemen hemen her ciddi eylemlerinden sonra gelen vahiyler, onlarýn menfî davranýþlarýný yüzlerine vuruyor, inkâr etmelerine fýrsat vermiyordu. Kur'an–ý Kerîm'de bu mühim hususa þöyle yer verilmektedir:
"Münâfýklar, kalplerinde olaný açýkça haber verecek bir sûrenin indirilmesinden daima endiþe ederler. De ki: Siz maskaralýk yapadurun. Allah kaçýnageldiðiniz þeyi (zaten) meydana çýkarandýr." (55) Yine Kur'an–ý Kerîm münâfýklarýn, askerler arasýnda herhangi bir sebeple çýkan gürültüyü bile kendi aleyhlerine zannedecek kadar devamlý bir korku içerisinde olduklarýný haber vermektedir. (56) Ki tüm bunlar, Peygamberimizin münâfýklara karþý tatbik ettiði psikolojik baský siyasetinin baþarýsýný ifade etmektedir.

5–KENDÝ ARALARINDA
BÝR ARAYA GELMELERÝNÝ
ÖNLEMEK

Peygamberimizin, münâfýklara karþý takip ettiði siyasetin bütün gayesi, hedefi ve maksadý (kanaatimizce), bunlarýn ayrý bir grup hâlinde Ýslâm'dan kopmalarýný önlemeye yönelikti. Onlara gösterilen müsamaha, af, ihsan ve iltifatýn yaný sýra gizlemeye çalýþtýklarý dalaverelerini, inkâr ettikleri bölücü faaliyetlerini yüzlerine vurmak sûretiyle korku ve psikolojik baský altýnda tutulmalarý, hep bu hedefin gerçekleþmesi içindi. Bu maksatla Peygamberimizin gösterdiði diðer bir gayret, onlarýn gerek camide gerekse hususi olarak evlerinde Müslümanlardan ayrý olarak bir araya gelmelerini önlemeye yönelikti. Tebük seferinde iken münâfýklar tarafýndan inþa edilen meþhur Mescid–i Dýrar'ýn yýktýrýlmasý da yine ayný gaye içindi.
Son olarak þunu söyleyebiliriz: Peygamberimiz, neticede münâfýklara karþý takip ettiði müsamaha ve ihtiyat esasýna dayanan siyasetin meyvelerini toplamýþtýr.
Münâfýklarýn, Müslümanlarý terk ederek, Mekkeli müþriklerin safýna geçmeleri gibi ciddi bir eylemde bulunmalarýný önleyerek, Ýslâm cemaatinin birliðini korumuþtur. Ýhtiyatlý davranarak da onlarýn gruplaþmasýný, ayrý bir cemaat oluþturmalarýný önlemiþtir.

MÜ'MÝN, KÂFÝRLÝKLE ÝTHAM EDÝLEMEZ

Þunu bilmekteyiz ki bir mü'mine kâfir demek, diyenin imanýný götürür ve Müslümanýn dikkatle kaçýnmasý gereken hususlardandýr. Birbirleriyle münasebette, çeþitli dinî hizmet yapan gruplara mensup olanlarýn düþtüðü en mühim hata, birbirlerini itham ettikleri yersiz tenkitler olduðu gibi, aralarýndaki soðukluk ve husûmeti arttýran en büyük etken de bu çeþit atýflardýr. Oysa dinimiz kime kâfir, kime münâfýk denileceðini açýkça belirtmiþtir. Bu hususta Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in pek çok hadis–i þerifi vardýr ve mü'minleri bundan yasaklamaktadýr: "Kim kardeþine kâfir derse, ikisinden biri mutlaka kâfir olmuþtur. Eðer itham edilen kâfir deðilse, küfür, itham edene döner."


Gönderen: 22.05.2008 - 16:41
Bu Mesaji Bildir   pembe_PAPATYA üyenin diger mesajlarini ara pembe_PAPATYA üyenin Profiline bak pembe_PAPATYA üyeye özel mesaj gönder pembe_PAPATYA üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1757 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
burcunur (42), jihad soldat (43), alpakman (34), kerbela_34 (41), SpedeR (47), eminilhan (47), Glkc (36), mujdatciftci (35), aklima gelmedi (34), meraladem (39), heval yunus (34), muhammet ali (38), sosyolog983 (41), agus (44), müslüman cocuk (37), nakirev (42), enime (42), furkan_^^ (49), guller (44), sahdamar (41), metin uzun (42), abdulsamet (55), negative (39), homurhomur (51), snibsirm (44), husamaygor (37), estor (63), caykarali61 (43), aLi_osman (36), Avci_55 (37)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.67986 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.