0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » bahaeddin buhari (şah_ı nakşibend)

önceki konu   diğer konu
2 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
drtılsım su an offline drtılsım  
Konu icon    bahaeddin buhari (şah_ı nakşibend)
46 Mesaj -
BEHÂEDDÎN BUHÂRÎ (Þâh-ý Nakþibend)
--------------------------------------------------------------------------------

Evliyânýn büyüklerinden ve müslümanlarýn gözbebeði olan yüksek âlimlerden. Seyyid olup insanlarý Hakka dâvet eden, doðru yolu göstererek saâdete kavuþturan ve kendilerine "Silsile-i aliyye" denilen büyük âlim ve velîlerin on beþincisidir. Muhammed Bâbâ Semmâsî ile Emîr Külâl'in talebesidir. Ýsmi, Muhammed bin Muhammed'dir. Behâeddîn ve Þâh-ý Nakþibend gibi lakablarý vardýr. Allahü teâlânýn sevgisini kalplere nakþettiði için, "Nakþibend" denilmiþtir. 1318 (H.718) senesinde Buhârâ'ya beþ kilometre kadar uzakta bulunan Kasr-ý Ârifân'da doðdu. 1389 (H.791)'da Kasr-ý Ârifân'da Rebî'ul-evvel ayýnýn üçünde Pazartesi günü vefât etti. Kabri oradadýr. Ýslâm âlimlerinin en meþhûrlarýndan olup, tasavvufta en yüksek derecelere ulaþmýþtýr. Zamânýnda ve kendinden sonraki asýrlarda onun sebebi ile pekçok insan, hidâyete, doðru yola kavuþmuþtur.

Zamânýnýn büyük velîlerinden Muhammed Bâbâ Semmâsî, henüz o doðmadan Kasr-ý Ârifân'a gelmiþti. Bu geliþinde, burada bir büyük zâtýn kokusu geliyor. Bu beldede büyük bir velî yetiþecek diyerek iþâret etmiþ, tarîkatýn imâmý olacak emsâlsiz bir zâtýn buradan zuhûr edip ortaya çýkacaðýný talebelerine ve sevenlerine müjdelemiþti. Daha sonra babasý Seyyid Muhammed Buhârî þöyle anlattý: "Oðlum Behâeddîn'in doðmasýndan üç gün sonra, Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsî hazretleri, bütün talebeleri ile Kasr-ý Ârifân'a gelmiþti. Ben kendisini çok sever ve muhabbet beslerdim. Kasr-ý Ârifân'ý teþrif edince, yeni doðan oðlum Behâeddîn'i alýp huzûruna götüreyim ve himmet, mânevî yardým isteyeyim, böylece feyze kavuþur dedim. Bu niyetle Behâeddîn'i kucaðýma alýp, Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsî hazretlerinin huzûruna götürdüm. Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsî, Behâeddîn'i elimden alýp, baðrýna bastý ve; "Bu yavru, benim oðlumdur. Ben bunu, mânevî evlâtlýða kabûl ettim." buyurdu. Sonra yüzünü talebelerine çevirip, aralarýnda en meþhûru olan Seyyid Emîr Külâl'e þöyle dedi: "Size, bu yerde bir büyük zâtýn kokusu geliyor derdim. Þimdi bu tarafa gelirken de, buraya yaklaþtýðýmýzda size önce duyduðum koku iyice arttý demiþtim. Hakîkat þudur ki, size bahsettiðim mübârek zât doðmuþtur. Ýþte o mübârek koku, bu melek yavrunun kokusudur. Bu yavru, büyük bir zât olsa gerektir." buyurdu. Böylece henüz daha üç günlük çocuk iken, zamânýnýn en büyük evliyâ ve mürþid-i kâmili olan Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsî hazretlerinin müjdesine, himmetine ve feyzine kavuþtu. Henüz daha küçük yaþta iken, evliyâlýða âit yüksek nûrlar ve eserler temiz alnýnda açýkça görünür, hidâyet ve irþâd, hakký bulma ve yol gösterme niþanlarý yüksek simâsýndan belli olurdu.

Annesi þöyle anlatmýþtýr: "Oðlum Behâeddîn dört yaþýnda iken, evimizde yavruluyacak bir inek vardý. Behâeddîn, doðumuna bir müddet daha olan bu ineði göstererek, öyle anlýyorum ki, bu inek beyaz baþlý bir buzaðý doðuracaktýr dedi. Birkaç ay sonra inek, dediði gibi bir buzaðý doðurdu."

Behâeddîn Buhârî hazretlerinin ilk hocasý, daha doðar doðmaz kendisini mânevî evlâtlýða kabûl eden ve hakkýnda çok müjdeler veren Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsî'dir. Önce ondan istifâde etti. Sonra bu hocasý, onun yetiþtirilmesini en meþhûr talebesi Seyyid Emîr Külâl'e havâle etti. Yedi sene Seyyid Emîr Külâl'in sohbetine devâm etti. Sonra da onun izni ile Mevlânâ Ârif Dikgerânî'nin sohbetine devâm etti. Yedi sene de onun yanýnda kaldý. Bundan sonra Kusam Þeyh ve Halîl Atâ'nýn sohbetlerinde bulundu. Bir müddet de Halîl Atâ'nýn yanýnda kaldý. Ayrýca Mevlânâ Behâeddîn Kýþlâkî'den hadîs ilmini öðrendi. Sonra, Abdülhâlýk Goncdüvânî hazretlerinin rûhâniyetinden feyz aldý. Üveysî olarak yetiþtirildi. Böylece tasavvufda ve diðer ilimlerde çok iyi yetiþti. Bu tahsil devresini ve tasavvufta yetiþmesini bizzât kendisi þöyle nakletmiþtir:

"Çocukluktan bülûð çaðýna kadar, büyük hocam Muhammed Bâbâ Semmâsî'nin sohbetinde bulundum. On sekiz yaþýna girdiðim sýrada, dedem beni evlendirmek istedi. Hocam Muhammed Bâbâ Semmâsî'yi düðünüme dâvet etmek için beni Semmâs'a gönderdi. Semmâs'a varýp hocamý görmekle þereflendim ve elini öptüm. Sohbetinin bereketinden bende öyle bir hâl hâsýl oldu ki, devamlý hocamýn sohbetine can atýyordum. O gece kalbimdeki bu arzu ve istek ile gece yarýsýndan sonra kalkýp abdest aldým ve hocamýn mescidine gidip, iki rekat namaz kýldým. Baþýmý secdeye koyup çok duâ ettim. Dilimden þu duâ çýktý: "Allah'ým, bana belâ yükünü çekmeye kuvvet ver. Mihnet ve muhabbetini çekmeye tâkat, güç ver." Sabah olunca hocamýn huzûruna vardým. Bana bakýp, gece olup bitenleri söyledikten sonra; "Evlâdým, duâda; "Yâ Rabbî, râzý olduðun þeyi bu zayýf ve güçsüz kuluna, fazlýn ve kereminle ihsân et." demelidir. Çünkü Allahü teâlânýn rýzâsýný kazanan kimseye belâ gelmez. Eðer Allahü teâlâ, hikmet-i ezelîsiyle sevdiði bir kuluna belâ gönderirse, kendi inâyetiyle o kuluna kuvvet ve tahammül ihsân eder ve o belâya tutulmasýnýn hikmetini bildirir. Belâ istemekte güçlük vardýr." buyurdu.

Daha sonra sofra kurulup, yemek yendi. Hocam, sofrada bir somun ekmeði alýp verdi. Ekmeði çekinerek aldým. Bu çekingenliðimi görüp; "Ekmeði almakta çekiniyorsun. Fakat bu ekmek, yolda lâzým olacaktýr." buyurdu. Nihâyet dâvetimiz üzerine talebeleriyle birlikte köyümüz Kasr-ý Ârifân'a gitmek üzere yola çýktýk. Ben, hocamýn bindiði hayvanýn üzengileri yanýnda yürüyordum. Rûhum zevkle dolmuþ olduðundan kalbimde hiçbir dünyâ düþüncesi yoktu. Aþk ve þevkle dolu olan kalbim heyecanla çarpýyordu. Allah sevgisinden baþka her þey kalbimden çýkmýþtý. Bu sýrada kalbim dünyâya meyledecek olsa, hocam hemen; "Kalbini ayrýlýktan koru." buyururdu. Hocamýn bu kerâmetini ve keþfini gördükçe, muhabbetim kat kat artýyordu. Yolumuz bir köye uðradý. O köyde hocamýn dostlarýndan biri bizi karþýlayýp evine dâvet etti. Hocam da bu dâveti kabûl edip, o zâtýn evine indi. Ev sâhibinin, mahcûbiyetinden ýzdýrap içinde yüzü kýzardý. Bu hâlini gören hocam, o kiþiye; "Senin ýzdýrabýnýn sebebi nedir?" dedi. O da; "Efendim, size yemek ikrâm etmek istiyorum, fakat sütten baþka bir þeyim yoktur." dedi. Bunun üzerine hocam bana; "Behâeddîn, sana verdiðim ekmeðe ihtiyaç hâsýl oldu. O ekmeði ver." dedi. Ekmeði çýkarýp verdim. Ev sâhibi de sütü getirip sofraya koydu. Ekmeði süte batýrarak yedik ve hepimiz doyduk. Bu kerâmeti karþýsýnda hocamýza hayranlýðýmýz arttý. Sonra kalkýp yolumuza devâm ettik."

"Hocam Muhammed Bâbâ Semmâsî vefât edince, dedem beni Semerkand'a götürdü. Orada bulunan büyük âlim ve velîleri ziyâret edip, benim için duâ ve himmet istedi. Sonra Kasr-ý Ârifân'a döndük. O günlerde Ali Râmîtenî hazretlerinden gelip, emâneten saklanmakta olan taç bana verildi. O anda kalbim Allahü teâlânýn muhabbeti ile dolup, taþtý. Sonra hocam Seyyid Emîr Külâl, Kasr-ý Ârifân'a geldi. Bana çok iltifâtta bulunup; "Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsî, bana; "Oðlum Behâeddîn'in yetiþmesi ile ilgilen. Ondan þefâatini esirgeme! Eðer onun yetiþmesinde kusûr edersen, sana hakkýmý helâl etmem." buyurdu. Ben de bu vasiyeti üzerine senin yetiþmen ile ilgileneceðime söz verdim." dedi. Seyyid Emîr Külâl hazretleri Behâeddîn Buhârî hazretlerinin yetiþmesi için titizlikle meþgûl olup, onu tasavvufta yüksek derecelere ulaþtýrdý. Hattâ bir gün ona þöyle buyurdu: "Yüce mürþidim Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsî'nin sizin terbiyeniz ile ilgili vasiyetini yerine getirdim. Sizi istenilen þekilde yetiþtirdim. Hem hâl bakýmýndan, hem de ilim bakýmýndan yüksek bir himmete sâhip bulunuyorsun. Þimdi nereye gitmeyi arzu edersen gidebilirsin. Her kimden olursa olsun, sohbetinde bulunmak ve istifâde etmek husûsunda serbestsin. Tarafýmýzdan size izin ve ruhsat verilmiþtir. Bizde olan hâl ve makamlarý size fazlasýyla verdim. Bostâný senin için kuru ettim. Yâni göðsümde, kalbimde olanlarýn hepsini sana verdim. Rûhâniyet kuþunu, insanlýk yumurtasýndan (dar nefis çerçevesinden) çýkardým. Ama senin himmet kuþun, yükseklerde uçuyor. Þimdiden sonra icâzetlisin, müsâdelisin, izinlisin."

Behâeddîn Buhârî hazretleri, hocasý Emir Külâl hazretlerinin bu sözleri üzerine Mevlânâ Ârif'in sohbetine gidip, yedi sene de onun yanýnda kaldý. Sonra Halîl Atâ hazretlerinin yanýna gidip, on iki sene sohbetinde bulundu. Ýki defâ hacca gitti. Ýkinci haccýnda Herat'a gidip, Mevlânâ Zeynüddîn hazretleriyle üç gün sohbet etti. Ýkinci hacca gidiþinde Hicâz'dan dönüp, bir müddet Merv þehrinde ikâmet etti. Daha sonra Buhârâ'ya dönüp orada yerleþti. Emîr Külâl hazretlerinin vefâtýndan sonra, insanlara doðru yolu gösterip, rehberlik vazîfesini yaptý.
Rivâyet edilir ki, bir zaman Þâh-ý Nakþibend hazretleri Gazyut denilen bir yere gitti. Orada talebelerinden birisi onlara yemek getirdi. Þâh-ý Nakþibend hazretleri buyurdu ki: "Bu hamuru yoðuran ve yemekleri piþiren kimse, baþlamasýndan bitirmesine kadar gadab hâlinde idi, kýzmýþ hâlde idi. Biz ondan hiçbir þey yiyemeyiz. Zîrâ böyle yapýlan yemeklerde hiçbir hayýr ve hiçbir bereket yoktur. Belki de þeytan yemek yaparken hep onunla bulunmuþtur. Bizler böyle bir yemeði nasýl yiyebiliriz?"

Buyurdu ki: "Yenilecek bir gýdâ, bir yiyecek, her ne olursa olsun gaflet içinde, gadabla veya kerâhatle hazýrlansa, tedârik edilse, onda hayýr ve bereket yoktur. Zîrâ ona nefs ve þeytan karýþmýþdýr. Böyle bir yiyeceði yiyen kimsede, mutlaka bir çirkin netice meydana gelir. Gaflete dalmadan yapýlan ve Allahü teâlâyý düþünerek yenen helâl ve hâlis yiyeceklerden hayýr meydana gelir. Ýnsanlarýn hâlis ve sâlih ameller iþlemeye muvaffak olamamalarýnýn sebebi; yemede ve içmede bu husûsa dikkat etmediklerinden ve ihtiyatsýzlýktandýr. Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huþû' ve hudû' hâlinde bulunmak, zevkle ve göz yaþý dökerek namaz kýlabilmek, helâl lokma yemeye, Allahü teâlâyý hâtýrlýyarak yemeði piþirmek ve yemeði Allahü teâlânýn huzûrunda imiþ gibi yemeðe baðlýdýr. Vücûduna haram lokma karýþmýþ bir kimse, namazdan tad duymaz."

Tasavvufdaki hâllerinin kaybolduðunu söyleyen bir talebesine; "Yediðin lokmalarýn helâlden olup olmadýðýný araþtýr." buyurmuþtur. Talebesi araþtýrdýðýnda, yemeðini piþirirken ocakta helâl olup olmadýðý þüpheli bir parça odun yakmýþ olduðunu tesbit ederek tövbe etmiþtir.

Namazda hûdû' ve huþû' nasýl elde edilir? diye sorulunca, buyurdu ki: "Huzurlu bir hâlde helâl lokma yiyeceksiniz. Huzûr ile abdest alacaksýnýz ve namaza baþlarken iftitâh tekbirini, kimin huzûruna durduðunuzu bilerek, düþünerek söyleyeceksiniz."

Buyurdu ki: "Nefsinizi dâimâ töhmet altýnda tutunuz ve ona uymayýnýz. Her kim bunda muvaffak olursa, Allahü teâlâ ona bu iþinin mükâfâtýný, karþýlýðýný verir, sâlih amel iþlemeye muvaffak olur, buna tahammül ve güç bulur. Yaptýðý her iþi Allahü teâlânýn rýzâsý için yapmaya baþlar. Bütün iþlerde niyeti düzeltmek çok mühimdir.

Buyurdu ki: "Namaz müminin mîrâcýdýr." buyurulan hadîs-i þerîfte, hakîkî namazýn derecelerine iþâret vardýr. Namaza duran kimsenin, iftitâh tekbîrini söylerken, Allahü teâlânýn azametini, yüceliðini düþünerek, hudû' ve huþû' hâlinde olmasý gerekir. Öyle ki, bu hâlini istigrâk, kendinden geçme hâline eriþtirmelidir. Bu sýfatýn kemâl derecesi, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemde vardý. Rivâyet edilmiþtir ki, Resûlullah efendimiz namazda iken, mübârek göðsünden öyle bir ses gelirdi ki, bu ses, Medîne-i münevverenin dýþýndan iþitilirdi. Namazda kalp huzûru nasýl elde edilir? diye sorulunca da; "Helâl lokma yemek ve yerken gaflet içinde olmamak, abdest alýrken, iftitâh tekbirini söylerken, tam bir âgâhlýk, gafletten uzak olma, uyanýklýk içinde bulunmakla." buyurdu.

Buyurdu ki: "Oruç bana mahsustur. Onun karþýlýðýný ben veririm." buyrulan kudsî hadîste, hakîkî oruca iþâret vardýr. Bu ise, mâsivâyý, Allahü teâlâdan baþka her þeyi terketmektir." Yine buyurdu ki: "Allahü teâlânýn doksan dokuz ismi vardýr. Kim onlarý sayarsa, Cennet'e girer." buyurulan bu hadîs-i þerîfteki "Ahsa" kelimesinin bir mânâsý, saymaktýr. Diðer bir mânâsý ise, bu ism-i þerîfleri öðrenip, bilmektir. Bir mânâsý da, bu esmâ-i þerîfenin mûcibince amel etmektir. Meselâ "Rezzâk" ismini söylediði zaman, rýzký için aslâ endiþe etmemeli. "Mütekebbîr" ismini söyleyince, Allahü teâlânýn azametini ve kibriyâsýný düþünmelidir."

Behâeddîn Buhârî hazretlerine bu dereceye nasýl ulaþtýnýz? diye suâl olununca; "Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme tâbi olmakla." buyurdu. Yine buyurdu ki: "Bizim yolumuz sohbettir. Halvette, yalnýzlýkta þöhret vardýr. Þöhret ise âfettir. Hayýr ve bereket cemiyyette, bir araya gelmektedir. Bu da sohbet ile olur. Sohbet, bir kimsenin arkadaþýnda fânî olmasýyla, arkadaþýný kendine tercih etmesiyle hâsýl olur. Bizim sohbetimizde bulunan kimseler arasýnda, bâzýlarýnýn kalblerindeki muhabbet tohumu baþka þeylere baðlýlýðý sebebiyle geliþmez, büyümez. Biz böyle kimselerin kalblerini baþka þeylere olan baðlýlýktan temizleriz. Bizim sohbetimizde bulunanlardan bâzýlarýnýn da kalblerinde muhabbet tohumu yoktur. Biz böyle olanlarýn kalblerinde muhabbet hâsýl etmek için çok himmet ederiz, yardýmcý oluruz."

"Ýnsanlara rehber olan, onlarý irþâd eden doðru yolu gösteren âlimler, usta avcýya benzerler. Usta avcýlar, ince mahâretlerle vahþî bir canavarý tuzaða düþürüp yakalarlar, sonra avladýklarý o vahþî hayvaný terbiye edip, ehlileþtirirler. Bunun gibi, Allahü teâlânýn velîleri de hikmet ehli olup, güzel tedbirler ile, huylarýna göre tâliblere gereði gibi muâmele ederek, teslimiyyet makâmýna ulaþtýrýrlar. Sonra sünnet-i seniyyeye tâbi olmalarýný saðlayarak, maksada ulaþtýrýrlar." Yine buyurdu ki: "Ýnsanlara rehber olan zâtlar, herkesin kâbiliyetine ve istidâdýna göre muâmele ederler. Eðer tâlib yeni ise, onun yükünü çekip, ona hizmet ederler. Dâvûd aleyhisselâma; "Ey Dâvûd! Beni taleb eden birini gördüðün zaman, ona hizmetçi ol!" buyrulduðu gibi, çok hizmet ve himmet göstermek gerekir ki, tâlibde bu yola girme kâbiliyeti peydâ olsun. Bizim yolumuzda olan kimse, bu yola tam uyup, bunun aksine bir iþ yapmamalýdýr ki, iþin netîcesi meydana çýksýn. Sünnet-i seniyyeye uymaktan ibâret olan yolumuza uyarak, iþlerde ve amellerde dikkatli davranmalýdýr ki, yolumuzda olanlarda ehlullahýn tam bir mârifetine kavuþma saâdeti hâsýl olsun."

Yine buyurdu ki: "Resûlullah efendimizin, benim ümmetim buyurduðu ümmet, Ýbrâhim aleyhisselâmýn Nemrud'un ateþinden kurtulduðu gibi Cehennem ateþinden kurtulurlar. Çünkü Resûlullah efendimiz; "Benim ümmetim, dalâlet (sapýklýk) üzerinde birleþmez." buyurdu. Buradaki ümmetten maksad, hakîkî ümmettir. Yâni Resûlullah'a tâbi olan ümmettir. Bunun için Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Benim ümmetim üç kýsýmdýr. Birincisi dâvet ümmeti (müslüman olmayanlar), ikincisi icâbet ümmeti (müslüman olanlar), üçüncüsü de müteâbât (tam uyanlar) ümmetidir."

Buyurdu ki: "Bir kimse nefsine muhâlefet etmeye muvaffak olursa, ameli az da olsa, nefsinin isteklerine boyun eðmemeye muvaffak olduðu için þükretmesi lâzýmdýr. Ebdâllerin makâmýný isteyen kimsenin, hâlini deðiþtirmesi, yâni nefsine muhâlefet etmesi lâzýmdýr."

Buyurdu ki: "Bizim yolumuz, Allahü teâlânýn gösterdiði kurtuluþ yoludur. Çünkü bu yol, sünnete uymak ve Eshâb-ý kirâma tâbi olmaktýr. Ýþte bu sebeple, bizim yolumuzda az zamanda çok kazanç elde edilir. Fakat sünnete uymak ve riâyet etmek, sabýr ve tahammül ister. Biz, bizim yolumuza girenleri, istersek kolayca çekme ile, dilersek bir baþka usûlle terbiye ederiz. Çünkü rehber olan âlim, bir tabîbe benzer. Hastanýn hastalýðýný, derdini tesbit eder ve ona göre ilâç verir. Bizim yolumuzda yalnýz kalmak deðil, sohbet esastýr. Sohbetin de þartlarý vardýr. Ýki kiþi sohbet etmek isterse, birbirinden emin olmalarý gerekir. Böyle olmazsa, sohbetten fayda hâsýl olmaz. Bizim sohbetimize girenlerin kalblerinde, muhabbet tohumu vardýr. Kýsaca bu yola, Ehl-i sünnet ve cemâat yolu denir. Bizim sohbetimize dâhil olanlarýn kalbine muhabbet tohumu atýlmýþtýr. Fakat Allahü teâlâdan baþka her þeyden alâkasýný kesmemiþ olabilir. Bu durumda sohbetimize katýlan kimsenin kalbinde, Allahü teâlânýn sevgisinden baþka neye baðlýlýk varsa, onu kalbinden temizleriz. Kalbinde bize karþý meyli ve muhabbeti olanlara muhabbet tohumu ekip, gece gündüz onu terbiye etmemiz bizim vazîfemizdir. Muhabbet için uzakta olmak farketmez."

Behâeddîn Buhârî hazretlerine siz nasýl bir yolda bulunuyorsunuz? diye suâl sorulunca, buyurdu ki:

"Ancak ârif olanlarýn istifâde edebileceði bir yolda bulunuyoruz. Bu yol da üç þeyden ibârettir. Bunlar; murâkabe, müþâhede ve muhâsebedir. Murâkabe: Bu yola giren kimsenin, her þeyi býrakýp Allahü teâlâya dönmesidir. Murâkabe ehli pek azdýr. Olanlar da gizlidir. Biz þu netîceye vardýk ki, murâkabeyi elde etmenin yolu, nefse muhâlefet etmektir. Müþâhede: Gayb âleminden gelir ve kalb üzerine iþlenen bir tecellîdir. Celâlî veya cemâlî olmak üzere ikiye ayrýlmýþdýr. Muhâsebe: Bizim yolumuzda olan kimse, düþünüp araþtýrýr. Kendini hesâba çekip bakar. Geçmiþ zamâný gaflet ile mi, huzûr ile mi geçti? Eðer huzûr ile geçmiþse, o kimsenin vakti deðerlendirilmiþtir. Allahü teâlâya hamd etsin. Eðer geçen zaman gaflet ile geçmiþse, o kimse vaktini zâyi etmiþtir. Yapacaðý iþ, geleceði için tedbirli olup, tövbe etmektir. Ârif olanlar, bu üç husûsa riâyet ettikleri için pekçok fayda elde ederler. Ârif olmadan istifâde edemezler. Bizler, maksada ulaþmakta vâsýtayýz. Allahü teâlânýn inâyeti olmadan ve rehber olmadan maksada eriþmek mümkün olmaz. Þu hâlde bu yolda ilerleyen kimse, kýyâmete kadar yaþasa, kendisine rehber olan zâtýn terbiye nîmetinin, lütuf ve himmetinin þükrünü yerine getiremez."

Behâeddîn Buhârî, Allahü teâlânýn kullarýna þefkat ve acýmalarýnýn çokluðundan, on iki gün baþýný secdeye koyup, Allahü teâlâdan, tasavvufta kolay ilerlenen, kolay ele geçen ve elbette kavuþturucu olan bir yol istedi. Duâsý kabûl edildi. Bu yol; yeme, içme, giyimde, oturmada ve âdetlerde orta derecede olmaktýr. Kalbi çeþitli düþüncelerden korumaktýr. Her ân güzel ahlâkla ahlâklanmaktýr.

Kendisinden kerâmet isteyenlere buyurdu ki: "Bizim kerâmetimiz açýktýr. Bu kadar çok günâh ile yeryüzünde yürümemizden büyük kerâmet olur mu?" Bir defâsýnda ise; "Biz Allahü teâlânýn fadlýna, ihsânýna kavuþtuk. Bizi murâdlardan, çekip götürülenlerden eyledi." buyurdular.

Behâeddîn Buhârî hazretlerinin yolunun esaslarýndan olan; "Biz sonda ele geçecek þeyleri baþa yerleþtirdik." buyurmasý, Resûlullah efendimizin daha ilk sohbetinde bulunan bir kimsenin kalbine hikmet ve feyz akmasýna ve bir sohbetle nihâyete kavuþmasýna benzetilmiþtir.

Buyurdu ki:

"Yolun esâsý, kalbe teveccühdür. Kalp ile de, Allahü teâlâya teveccühtür. Kalp ile çok zikretmektir. Farz ve sünnetleri edâ etmektir. Yeme, içme, giyme ve oturmada, iþlerde ve âdetlerde orta derecede olmaktýr. Kalbi kötü düþüncelerden, vesveseden korumaktýr. Kendisine rehber olan âlimin sohbetini ganîmet bilmektir. Hocasýnýn huzûrunda iken ve yanýnda yok iken edebe uymaktýr. Bu yoldan maksad ve ele geçen þey; Allahü teâlânýn devamlý huzûrunda olmaktýr. Eshâb-ý kirâm zamânýnda buna "ihsân" denilmiþti. Bu yolda ilerleme esnâsýnda; nefsin arzularýný yok etmek, nûrlara ve hâllere gömülmek, fenâ ve bekâ makamlarýna ulaþmak, üstün ahlâk ile ahlâklanmak gibi on makam ele geçer."

Buyurdu ki: "Lâ ilâhe illallah kelimesini söylemenin hakîkati, Allahü teâlâdan baþka ne varsa hepsini yok bilmektir."

Yine buyurdu ki: "Ýslâm dîninin hükümlerini yapmak, yâni emirleri yapýp yasaklardan sakýnmak, haramlarý, þüpheli þeyleri, hattâ mübahlarýn fazlasýný terketmek, ruhsatlardan uzak durmak, mübahlarý zarûret mikdârýnca kullanmak, tamâmen nûr ve safâdýr. Ayný zamanda evliyâlýk derecelerine kavuþturan bir vâsýtadýr. Vilâyet derecelerine bunlarla ulaþýlýr. Uzak kalanlarýn hepsi, bunlara dikkat etmediklerinden uzak kalýrlar ve kendi arzularýna uyarlar. Yoksa cenâb-ý Hakk'ýn feyzi her ân gelmektedir."

Alaüddin Attar (K.S) anlatýr: "Þah-ý Nakþibend hazretleri beni kabul edince, kendilerini o kadar sevdim ki, kararým kalmadý. Sohbetlerinden ayrýlamýyacak hale geldim. Bu halde iken bir gün bana dönüp: "Sen mi beni sevdin ben mi seni sevdim?" buyurdu.- "îkram sahibi zatýnýz, aciz hizmetçisine iltifat etmelisiniz, hizmetçiniz de sizi sevmelidir" diye cevap verdim. Bunun üzerine: "Bir müddet bekle iþi anlarsýn" buyurdu. Bir müddet sonra kalbimde kendilerine karþý muhabbetten eser kalmadý. 0 zaman: "Gördün mü, sevgi benden midir, senden midir?" buyurdu.
H.791 yýlmda vefat ettiler.
Mübarek; uzun boylu, buðday benizli, gür sakallý, güler yüzlü idi.
Gönderen: 02.02.2007 - 17:41
Bu Mesaji Bildir   drtılsım üyenin diger mesajlarini ara drtılsım üyenin Profiline bak drtılsım üyeye özel mesaj gönder drtılsım üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
kofi su an offline kofi  
291 Mesaj -
Allah razi olsun..Rabbim bizlere onlarin sevgilerini muhabbetlerini nasip etsin ins..amin...paylastiginiz icin tskler Allah Razı Olsun gül


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son kofi tarafından, 06.02.2007 - 14:06 tarihinde.
Gönderen: 06.02.2007 - 14:05
Bu Mesaji Bildir   kofi üyenin diger mesajlarini ara kofi üyenin Profiline bak kofi üyeye özel mesaj gönder kofi üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1649 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
güller i&ccedil.. (57), avsarbeyi58 (57), Sultan Selim (57), 197474BY (51), husam (52), ademdemiroglu (45), ismail icten (44), kanayan gül (48), rm-zn (33), batuhankursad (48), nurefþan (44), gokhan015 (42), þuþu-.. (51), aybek (50), tegmen (75), ezanaHasret_zel.. (38), YiillDiz (64), sinaan38 (57), dilaranur (51), NAZO21 (41), SU MiSALi (43), HüseyinÖzgün (39), gülasigi (48), boshc (54), saim38 (61), marikan (66), ebrardeniz_ (41), Vasad (49), cengiz42 (54), DiLaRa_ (43), alperen50 (41), Akif_Dk (46), idefix (51), Ömer-Faruk (35), CENGÝZ42 (54), dalyan (40), abdullah55 (51), ubeydullah (40), sinaan36 (57), gülkok (62), Matahari (62), ENES66 (331), surmeneli (40), ...recep... (38), sefamerve (53), mhalkaci (63), celiloglu (38), Mustafa C.60 (44), BEYLERBEYI_3 (40), osman54 (47), alperentunahan (49), mevsime (53), ikusem (45), ketur_67 (40), Yakup Yildirim (46), ferhatelmas (43), konya_42 (48), farukcan (36), ACÝZKUL (41), qaffar (56), sehidee (35), lök (38), hilal_duran (46), malibo (49), Tevazuu (39), xReporterx (59)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.04808 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.