kaletra ivermektin kaletra colchicine generique rhinocort 3tc abilify aceon acepril acerpes achromycine aciphex acivir acnecolor acnefuge acticin actigall actisite active pack actonel actoplus met actos acular adalat cc adalat adapress adartrel adcirca addyi adipur advair diskus advair rotahaler aerius aerodiol aggrenox agofenac agoprim agopton agorex airol airomir akneroxid aknex aknin n aknoral albenza
     
     

0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » TASAVUFÇULAR VE ŞİİLER ARASINDAKİ ORTAK ÖZELLİKLER

önceki konu   diğer konu
8 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
j i h a d su an offline j i h a d  
TASAVUFÇULAR VE ŞİİLER ARASINDAKİ ORTAK ÖZELLİKLER
94 Mesaj -
selam dua ALLAH VE RESULÜNE kýyamete kadar tabi olanlarýn üzerine olsun...
Ýslâm'ýn ilk asrýnda Araplar arasýnda tasavvuf diye bir olayýn bulunmadýðý, böyle bir þeyin ikinci asrýn ortalarýna doðru baþladýðý ve ilk temsilcile rinin acemler olduðu bir gerçektir. Nitekim Ýslâm tarihinde tasavvuf akýmýnýn bariz temsilcile ri olan mesela Kuþeyri, Kelabazi, Suhreverdi , Gazali, Bistami, et-Tûsi, Tebrizi, Celaleddin -i Rûmi ve Muhasibi gibi kiþiler de acem (Ýranlýgöz kırpma olduðu bir vakýadýr. Bu da ister istemez tasavvufun þiilikle baðlantýsý meselesini gündeme getirmekte dir. Bunu aydýnlýða kavuþturmak için tasavvuf ile þiilik arasýndaki baðla ilgili bilgileri
Abdurrahma n Abdulhalik 'in kitabýndan buraya almayý uygun gördüm.
ÞÝÝLÝKLE TASAVVUFUN ORTAK YÖNLERÝ

Tasavvuf akýmlarýna ve Þia mezhebinin gerçeklerine vakýf olan bir insan ikisinin yaklaþýk olarak ayný kaynaktan kaynakland ýðýna, neticede ayný gayeyi güttüklerine ve her iki taraf mensuplarýnýn taþýdýðý inanç ve hükümlerin genelde ortak olduðuna þahit olur.
Ýþte bunlardan bazýlarý:
a- Özel ilimler iddiasý:
Þia'nýn diðer müslümanlardan farklý olduðunu iddia ettiði þeylerin baþýnda kendilerin e mahsus ve diðer insanlarda bulunmýyan birtakým ilimlere sahip olduklarýný söylemeleri gelmektedi r. Bu ilimleri bazan Hz. Ali'ye nisbet ederler. Çünkü onlara göre Hz. Ali dinin sýrlarýna sahiptir ve diðer müslümanlara açmadýðý bilgileri Hz. Peygamber ona açmýþtýr. Bazan Hz. Fatýma ve Hz. Ali'nin çocuklarý imamlarýn ilimlerine sahip olduklarýný, bu imamlarýn gaybý bildikleri ni, hata ve unutmaktan masum bulundukla rýný, Ýslâm'ý imamlarýn yolu dýþýnda kimsenin anlýyamayacaðýný, Kur'ân sýrlarýnýn ve din hakikatini n sadece imamlarda bulunduðunu iddia ederler. Bazan da "Fatýma Kur'ân'ý" adýný verdikleri özel bir Kur'ân'a sahip bulundukla rýný ve bunun müslümanlarýn elindeki Kur'ân'ýn üç katý kadar olduðunu , bugün müslümanlarýn elinde bulunan Kur'ân'dan onda bir tek harfin bulunmadýðýný ileri sürerler. Bazan da bütün ilimlerin içinde yazýldýðýný iddia ettikleri bir deri olan Cefr'e sahip olduklarýný iddia ederler.
Bazan da sadece kendilerin in sahip olduðu ve baþka hiçbir kimsede bulunmýyan dini bilgilere sahip olduklarýný iddia ettikleri gibi, Kur'ân âyetlerinin gerçek tefsirine kendilerin in sahip olduklarýný söylerler. Hatta yüce Allah'ýn Hz. Muhammed'i tenzil (Kur'ân harfleri) ile Hz. Ali'yi de te'vil (yani tefsir) ile gönderdiðini ileri sürerler.
Tasavvufçular da ayný yolu izlemiþlerdir. Baþka insanlara karþý övündükleri ve dillerine doladýklarý þeylerin baþýnda, ancak kendilerin in muttali olduklarý ve tarikata mensup olmýyan baþka insanlarýn elde edemiyeceði ledunnî birtakým bilgilere sahip olduklarýný iddia etmeleri gelir. Diðer müslümanlarýn, hatta ilimleri yanýnda bizzat peygamberl erin ilimlerini hor görürler. Mesela meþhurlarýndan Ebu Yezid el-Bistami þöyle diyor: "Peygamberl erin sahilinde bekledikle ri bir denize daldýk." Yine þöyle devam ediyor:
"Ýlminizi ölülerden aldýnýz, biz ise ilmimizi ölmiyen diri (Allah)'dan aldýk. Biriniz, falan bize filandan nakletti, der. Hani falan filan derseniz, öldü derler. Biz ise kalbim bana rabbimden nakletti, deriz."
Bu þekilde tasavvufçular kendilerin in keþf ve ledunni ilim sahibi olduklarýný, peþlerinden gidenlerin onlardan alýp yararlandýðýný iddia ederler. Hatta þeyhten ledunni ilmi almasý için müridin kalbini þeyhin kalbine baðladýklarýný, þeyhin de ledunni ilimleri Rasûlullah'tan almasý için müridin kalbini Rasûlullah'a baðladýðýný söylerler.
Tasavvufçular, Kur'ân ve hadisin batýnî tevillerin i özel ilimlerini n kaynaðý yapmýþlardýr. Çünkü bazan bu te'vili Allah'tan aldýklarýný, bazan melekten aldýklarýný, bazan da ilham olduðunu iddia ederler. Ayný þekilde batýn ilimlerini Kur'ân'daki mukattaa harflerin sýrlarýný bilmeye, yahut Hýzýr'dan almaya, hatta bazan doðrudan doðruya levhi mahfuzdan telakki etmeye nisbet ederler.
Þia da imamlarý için ayný þeyleri iddia etmiþtir. Onlarýn gaybý bildikleri ni, bilgileri dýþýnda bir yaprak bile düþmediðini, ezelden ebede kadar bütün olaylarýn bilgileri dahilinde meydana geldiðini iddia ederler. Tasavvufçular da ayný þeyleri kendileri için söylerler. Aktab ve Ebdal'in görevlerinin baþýnda da bunlarýn geldiði bilinmektedir.
Bu þekilde batýn Ýlmi konusunda Þia akidesi ile tasavvuf akidesi ortak olmaktadýr.
Þia, imamlarý hakkýnda “unutmaz ve hata etmez” derler. Hak ederek, vehbi, ihtisas ve ictiba yolu ile elde ederek Allah nezdinde makamlara sahiptirle r.
Bu imamlar hakkýnda aþýrýlýða giderek bütün anlamlarýyla ilah kelimesini n taþýdýðý mânâda ilahlar ve rabler sayarlar. Kainatýn bütün zerrelerin de tasarruf ederler, diledikler ini cennete, diledikler ini de cehenneme sokarlar. Ýsmailiyye ve Nusayriyye 'de olduðu gibi kimi Rafiziler Allah'ýn ruhunun imamlara hulul ettiðini söylerler. Kimileri de onlarýn mertebesin i peygamberl er ve bütün meleklerin mertebesin den üstün tutarlar.

** Mesela kitabýnda Humeyni þöyle der: "Ýmamlarýmýz öyle bir makamdadýrlar ki ona ne mukarreb melek ne de gönderilen peygamber ulaþabilir. Ýmamlar bu kainat hakkýnda kararlar verirler."

Ayný inançlarý tasavvufçular almýþ ve veli dedikleri kiþiler hakkýnda kullanmýþlardýr. Rafiziler imamlara uluhiyyet ve rububiyyet sýfatlarýný giydirdiði gibi tasavvufçular da veli olduklarýný iddia ettikleri kiþilere uluhiyyet ve rububiyyet sýfatlarýný giydirmiþlerdir.

Tepeden týrnaða kadar kainatta tasarruf ettiklerin i, gaybý tümüyle bildiklerini, dünya iþlerinden büyük küçük herþeyin bilgi ve iradeleri dahilinde olduðunu, makamlarýna melekler ve peygamberl erin ulaþamadýðýný, aleminde Allah'ýn vekilleri ve yaratýklarýnýn iþlerinde tasarruf sahibi olduklarý, diledikler ini ateþe ve diledikler ini de cennete soktuklarýný kabul ederler.

Rafýziler, imamet makamýndan sonra gelen ve onlarýn vekilleri olan nakipler makamýný kabul etmiþlerse, tasavvufçular ayný inancý alarak veliyyi a'zam makamýný kabul etmiþ ve ona ðavs, kutup adýný vermiþlerdir. Bunu da üç kutup izler, onlarý da yedi ebdal, onlarý da yetmiþ nuceba' izler ve bu silsile böyle devam eder. Bütün bunlarý þianýn imam ve velileri için yaptýklarý tertipten almýþlardýr. Bu þekilde imamet konusunda Þii itikad ile velayet konusunda tasavvufu inanç ayný çizgide birleþmektedir.

Mukaddime'sinde Ýbn Haldun þöyle der: "Keþf ve duyarlar ötesinden söz eden müteahhir tasavvufçular bu iþe çok dalmýþlardýr. Birçoðu hulul inancýna sapmýþ ve duyular ötesi iþlerde buna dalmýþlardýr. Yine birçoklarý hulul ve vahdet (vahdeti vücud) inancýna gitmiþtir. el-Makamat kitabýnda el-Herevi'nin yaptýðý gibi, bu iþlerle sayfalar doldurmuþlardýr. Ýbn Arabi, Ýbn Seb'in ve onun talebesi Ýbn Ebi Vâsýl, sonra Ýbn el-Afif, Ýbn el-Farid ve en-Necm el-Ýsrailî kasideleri nde onlarý izlemiþlerdir. Bunlarýn selefi (eskileri) de hulul ve imamlarýn ilahlýðýna inanan müteahhir Rafýziler'den Ýsmailiyye (batýnýyye) mensuplarýna karýþmýþlardýr. Her iki mezhep birbirine karýþmýþ, sözleri ve inançlarý birbirine benzemiþtir. Tasavvufçularýn sözlerinde kutup inancý ortaya çýkmýþtýr ki ariflerin baþý anlamýndadýr. Ölünceye kadar marifette kimsenin ona denk olamýyacaðýný iddia aderler. Ölünce makamýna irfan ehlinden biri varis olur.

Ýbn Sina Ýþarât kitabýnýn tasavvuf bölümünde buna iþaret etmiþ ve þöyle demiþtir:

"Hak (Allah) öyle yücedir ki þeriatý ancak bir kiþiye olur ve ona ancak bu bir kiþiden sonra gelen bir kiþi muttali olur." (Yani þeriatta söz sahibi herkes deðil, bir kiþi olur ve bu da imamýn kendisidir .) Halbuki böyle bir söz ne akli bir delile, ne de þerî bir hüccete dayanýr. Sadece ileri sürülen bir iddia ve lafýzdýr. Bu inanç Rafýziler'in, imamlarýn verasetle olacaklarýna dair inançlarýnýn aynýsýdýr. Bu zümrenin Rafýziler'in inançlarýný nasýl çaldýklarýný ve benimsedik lerini görüyorsunuz. Sonra Þia'nýn nakipler hakkýndaki inancý gibi kutuptan sonra sýra ile ebdalýn olduðunu söylüyorlar. Hatta tarikatlar ýna ve inançlarýna temel yapmak için tasavvuf hýrkasýný Hz. Ali'ye giydirmeleri de bunun içindir. Yoksa ashab arasýnda Hz. Ali'nin elbisede veya þahýslarda kendine mahsus ne bir mezhebi, ne de bir tarikatý olmuþtur. Belki Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer insanlar arasýnda Rasûlullah'tan sonra en zahid ve abid kiþilerdir. Dinde de sadece kendilerin e mahsus ve onlardan nakledilen hiçbir þey yoktur. Aksine bütün ashap dindarlýkta, zühd ve mücehedede örnektir.
Ýsmailiyye fýrkasýnýn imamet konusundak i inançlarý ortaya çýkýnca, Irak'ta tasavvufçular bunu onlardan iktibas ederek zahir ile batýn arasýnda denge þeklinde kabul etmiþ, imameti de ahlakta ve þeriata baðlýlýkta yarýþma saymýþlardýr. Þeriatta ihtilaf meydana gelmemesi için bunu ayrý mütalaa etmiþlerdir. Allah marifetini öðretmesi için de kutup inancýný kabul etmiþlerdir. Çünkü kutup ariflerin baþýdýr. Zahirde onu imama benzetmiþ ve batýnda onun ayarýnda sayarak bu yetkiyi ona tanýmýþlardýr.

Marifetin ekseni saydýklarý için ona kutup adýný vermiþlerdir. Benzerliðin tam olmasý için Þia'daki nakiplere paralel; tasavvufçular ebdali kabul etmiþlerdir. El-Fatýmî konusunda söyledikleri ve önceki tasavvufçularýn hakkýnda müsbet veya menfi bir sözü bulunmadýðý halde, kitaplarýný onun hakkýnda doldurmala rý bunun þahididir. Bütün bunlarý Þia'dan, Rafiziler'den ve kitaplarýndaki bilgilerden almýþlardýr."
Bu þekilde Ýbn Haldun gizli ilim, velayet mertebeler i, hulul ve ittihad konusunda Þia ile tasavvufun benzerliðini kaydetmekt edir.
Dr. Mustafa Kamil eþ-Þeybi "es-Sýlatu Beyne't-Tasavvuf ve't-Teþeyyu'" kitabýnda þöyle devam ediyor: Tasavvufa ismaili baþka bir inanç daha girmiþtir. O da nukaba (nakipler) inancýdýr. Bunlar on iki adamdýr. Huccece (huccetler) diye adlandýrýlýr. Ýmamýn varlýðý veya yokluðunda daveti yayarlar. Bunlar mukaddesti r ve sayýlarý sabittir. Bir zincirde yedi imamýn sayýsýný destekledi ði gibi alemin doðal yapýsý da onlarý destekleme ktedir.
El-Makrizi, iddialarýna göre, bunlarýn yeryüzüne daðýldýklarýný ve yeryüzünü bunlarýn idare ettiðini, sayýlarýnýn daima on iki olduðunu belirtir. Bu þekilde ilimde, davette ve ilahi destekte hüccet (ebdal) imama ortaktýr.

Ebdal ve kutup inancý buradan tasavvufa girmiþtir. Ýþte Ýbn Arabi, Futuhatý Mekkiye'de Ýsmailiyye hakkýnda Makrizi'nin söylediðinin aynýsýný tasavvufçu olarak söylüyor. Mesela nakipler hakkýnda "Her zaman on iki nakiptirler. On iki burç sayýsýnca ne azalýr, ne artarlar" diyor.
Tasavvufçularýn kutsal saydýklarý bu makamlarý Ýsmailiyye mezhebinden aldýðýný göstermeye Ýbn Arabi'nin tek bu sözü yeterlidir .
Daha önce Ýbn Teymiyye, tasavvufçularýn bu terimleri ve isimleri Ýsmailiyye mezhebinden aldýklarýný belirterek bu isimlerin Rasûlullah'tan gelen isimler olmadýðýný söyler. Ýbn Haldun da, bilhassa Ýbn Arabi olmak üzere Ýbn Kýssî, Abdulhak Ýbn Sebîn ve onun öðrencisi Ýbn Ebi Vasýl gibi tasavvufçularýn kutup, ebdal ve nakipler inancýný Ýsmailiyye fýrkasýndan aldýklarýný belirtir.

b- Dinin zahiri ve batýný vardýr inancý:

Dinin bir zahiri bir de batýný olduðu konusunda Þia ile tasavvufçularýn inancý aynýdýr. Zahir, avam halkýn naslarýn zahirinden hemen anladýðý manadýr. Batýn ise, naslardan kastedilen ve hakiki ilim kabul edilendir ki, onu da ancak imamlar ve veliler bilir. Mesela Allah'ýn "Namazý kýlýnýz ve zekatý veriniz" sözündeki zekattan maksat, seri ölçü ve þartlarý belirtilen zekatý mallarýnýzdan verinizdir . Âyetin zahiri anlamý budur.
Ama Þia ve tasavvufçular Kur'ân ve hadisin zahirinden avam halkýn (Þii ve tasavvufçu olmýyan diðer müslümanlarýn) anladýðý mananýn imamlarý ve velileri ilzam edemiyeceði, çünkü imam ve velilere kastedilen manalarýn nazil olduðu inancýndadýr. Zaten Þia Muhammed'in Kur'ân'ýn lafzýný, Ali 'nin ise tefsirini getirdiðini söylemektedir. Ondan sonra da Kur'ân'ýn manasýný ancak imamlarýn bildiðini iddia ederler.

Bunu mantýklý göstermek için de Kur'ân'ýn bir zahiri, bir de batýný olduðunu, zahirini avamýn, batýn manasýný ise ancak imamlarýn ve velilerin bildiðini söylerler. Mesela yukarýda geçen "Namaz kýlýnýz" sözünden maksadýn masum imama biat etmek, "Zekatý veriniz" sözünden maksat da imama karþý samimi ve itaatkâr olmak demektir" derler.
Her iki tarafýn iddia ettiði ve inandýðý þeylere uygun düþmesi için de Kur'ân âyetlerini heva ve heveslerin e göre açýklamýþlardýr. Tasavvufçular naslarýn bu þekilde batýnî tarzda açýklanmasýna hakikat, diðer zahiri tarzda açýklanmasýna da þeriat adýný vermiþ, hakikatin velilere, þeriatýn avam halka olduðunu söylemiþlerdir. Bu yolla Kur'ân ve hadis naslarýný oyunacaða çevirmiþ ve sapýk inançlarýna uymasý için canlarý istediði þekilde açýklamýþlardýr.
Ýnsafla söyliyelim, "tîn"in Rasûlullah, "zeytun"un Hz. Ali, "Tûrisinîn"in Hz. Hasan, "Hâze'l-Beledi'l-Emîn"in Hz. Hüseyin olmasýyla ne ilgisi vardýr?
Yine "Meraca'l-Bahrayni Yeltakiyan " âyetinden maksadýn Hz. Ali ve Hz. Fatýma, "Yahrucu Minhuma el-Lu'luu ve'l-Mercan" âyetinden maksadýn Hz. Hasan ve Hüseyin olmasý nasýl makul olabilir?
Dr. Kamil eþ-Þeybî her iki tarafýn bu nevi sapýk tevillerin e kitabýnda bir bölüm açmýþ ve birçok misaller getirmiþtir. Onlardan bazýlarýný buraya örnek olarak alalým. Þöyle der:
"El-Havasârî bu nevi te'villerden birtakým misaller nakletmiþtir. Mesela abdest imama baðlýlýkla, teyemmüm hüccet olan imamýn yokluðu halinde onun yerine mezun olan kiþiden almakla, namaz konuþanla -ki bu da rasuldür- ihtilam (uyurken cünup olmak) kasýtsýz sýrrý yabancýya açmakla, gusül ahdi tazelemekl e, zekat anlayýþlarýndaki dini öðrenerek nefsi tezkiye etmekle, Kabe Peygamberl e, Kapý Ali ile, Mikat ve Telbiye çaðrana icabet etmekle, Kabe'yi yedi defa tavaf yedi imama taraftar ve baðlý olmakla, cennet vücutlarýn tekliflerd en rahat etmesiyle, cehennem mükellefiyetleri yerine getirerek meþakkat görmekle , tefsir etmenin din ve mantýkla ne ilgisi vardýr? Bütün bunlar dinin bir þahsa itaat, namaz ve zekatýn birtakým þahýslardan kinaye olduðunu söyliyen Gulat (aþýrýlar)'ýn söylediklerinden ibaret olduðunu söylemeye götürmüyor mu?
Bilindiði gibi Ýsmailiyye fýrkasý imam olmamalarýna raðmen nakiplerin Allah'ýn desteðini aldýklarýný, imamlarýn sayýsý yedi olduðu gibi her zaman bunlarýn sayýsýnýn on iki olduðunu, her imam zamanýnda bunlarýn yer yüzüne daðýldýklarýný ve yeri onlarýn idare ettiklerin i söylemektedir. Ýsmailiyye fýrkasýndan Ebu Yakub es-Sicistani, Peygamberi n ilim mirasýnýn vasiye, ondan da imama, ondan da hüccete intikal ettiðini söylemektedir.
Makrizi'nin þu ifadeleriy le mesele daha da açýklýk kazanmakta dýr: "Ýmamýn varlýðý ruhani alemdedir. Ona maarifte riyazat ile ulaþýrýz." Bu manayý Ýsmailiyye'den olan es-Sicistani þu sözleriyle dile getirmekte dir: "Bu ilimler habeþi veya hintli olsun, müstahakkýna ancak riyazatla ulaþýr." Bütün bunlarla te'vilin hakikatine akli riyazat yolu ile müridin ulaþmasý saðlanýr -ki imamýn sahip olduðu ilme nazip veya hüccetin ulaþma yolu da budur- þeklindeki Ýsmailiyye'nin suluk düþüncesi açýklýk kazanmakta dýr. Tasavvufta kiþilerin akli riyazat ve mücadeleye ne kadar çok yer verdikleri herkesin malumudur.
Bu anlayýþlarýn tasavvufta ki anlayýþ ve ilkelere ne kadar paralel olduðu açýktýr. Oryantalis t Goldziher bunu farketmiþ ve her iki tarafýn anlayýþýný dile getiren Mevlana'nýn þu ifadelerin i misal olarak nakletmiþtir.
"Þunu bil ki Kur'ân'ýn âyetleri kolaydýr. Ancak kolaylýðýna raðmen ardýnda çok gizli ve saklý bir anlam bulunmakta dýr. Bu gizli manaya üçüncü bir mana baðlýdýr ki güçlü anlayýþ ve derin kavrayýþ karþýsýnda aciz kalýr. Dördüncü manayý, benzeri olmýyan ve yeterliliði büyük Allah'tan baþkasý ihata edemez. Bu þekilde ardý sýra sýralanan yedi manaya ulaþýyoruz. Onun için oðulcuðum, þeytanlarýn Hz. Âdem'den ancak çamurdan yaratýlan bir yaratýk oluþunu görmeleri gibi, zahiri manayý anlama ile kayýtlý kalma. Kur'ân'da zahiri mana Âdem'in vücuduna benziyor. Ondan gördüðümüz, gizli ve saklý ruhu deðil, zahiri þeklidir."
Naslarýn zahir ve batýn anlamlarý olduðu inancýna dair Dr. Ebu'l-Ala' el-Afîfî þöyle demektedir : "Kaynaðý itibariyle þeriat-hakikat ikilemi, þeriatýn zahiri ve batýný ikilemine racidir. Ýslâm'ýn baþýnda müslümanlar bu ayýrýmý yapmadýklarý gibi böyle bir þeyi yapanlarý tekfir etme de sözkonusu olmamýþtýr. Bu ayýrým her þeyin zahir ve batýný olduðu gibi Kur'ân'ýn, hatta Kur'ân'dan her âyetin ve her kelimenin bir zahiri bir de batýný olduðunu söyliyen Þia ile baþlamýþtýr. Batýn (gizli) Kur'ân'ýn sýrlarýný kendilerin e açtýðý ve bu lütfula mükafatlandýrdýðý Allah'ýn kullarýndan havassa ancak açýk olur. Onun için Kur'ân'ýn tefsir ve te'vilinde Þia'nýn özel bir yolu olmuþtur. Bu yol Kur'ân âyetlerinin ve din hükümlerinin batýni tarzda te'villerinde n ve baþka yollarla saliklere görünen gaybi manalarda oluþmaktadýr. Þia buna batýn ilmi adýný vermiþ ve iddialarýna göre Rasûlullah onu Hz. Ali'ye, o da kendilerin e varisler adýný verdikleri batýn ilim ehline miras býrakmýþtýr.

Tasavvufçular da bu tarz te'vil yolunu izlemiþ ve Þia'nýn terim ve yollarýný büyük ölçüde kullanmýþlardýr. Bütün bunlardan Þia ile tasavvuf arasýndaki sýký baðlar ve büyük benzerlik anlaþýlmaktadýr."
Tasavvufta ki Allah'ta fena bulmak ve onunla ittihad inancý da tümüyle Ýsmailiyye-Batýnýyye inancýna dayanmakta dýr. Ýmamlarýnýn Allah'ýn görünen tezahürü ve temsilcisi olduðunu batýniler söylediði gibi tasavvufçular da açýkça Allah olduklarýný söylemektedir. Bu inancýn Gulatý Þia'dan baþladýðý, Ýsmailiyye fýrkasýnýn bunu düzenleyip felsefesin i yaptýðý ve tasavvufçularýn bunu onlardan iktibas ettiði açýk bir gerçektir.

c- Kabirlerin kutsallaþtýrýlmasý ve ziyaretgâh edinilmesi :

Ýslâm âleminde görülen, kabirleri kutsallaþtýrma ve ziyaret etme de Þia'yý taklitten baþka bir þey deðildir. Þirke araç ve yol olmamasý için Ýslâm, kabirler üzerine yapýlan tapýnaklarý ve binalarý yýktýðý halde, onlar üzerine bina ve mescid yapmayý ilk defa Þia baþlatmýþtýr. Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Allah yahudi ve hýristiyanlara lanet etsin, peygamberl erinin ve salih kiþilerinin kabirlerin i mescid yaptýlar" (muttefekun aleyh).
Sahih-i Müslim'de þu olay kaydedilme ktedir: "Hz. Ali, Ebu'l-Hiyac el-Esedî'yi Yemen'e gönderir ve kendisine þöyle der: Rasûlullah'ýn beni gönderdiði bir iþ için seni gönderiyorum. Yerden yüksek ne kadar kabir varsa yýk ve ne kadar heykel varsa yerle bir et."
Ancak Þia Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve ehl-i beytten imam diye adlandýrdýklarý kiþilerin kabirlerin i yükseltmiþ ve üzerinde binalar yapmýþlardýr. Onlar üzerine yüksek kubbeler ve sandukalar yaparak ziyaret ve anýt haline getirmiþlerdir. Nitekim Ýhvan-ý Safa risaleleri nde, Þia'dan kýssacý ve bekçi gibi birtakým kiþiler bunu bir kazanç yolu yaptýklarý, türbedarlýk ve kabir ziyaretini kendilerin e þiar edindikler i anlatýlmaktadýr.
Kabirler üzerine bina yapmak, kabirleri kutsallaþtýrmak ve bunu þiar edinmek hicri üçüncü asrýn baþlarýnda olmuþtur. Ancak Abbasi halifeleri nden bazýlarý Þia'nýn uydurduðu ve yükselttiði, bu kabirleri yýkmaya baþlamýþ ve karþý çýkmýþtýr. Ýbn Kesir el-Bidaye ve'n-Nihayede Abbasi halifesi el-Mutevekkil'in hicri 236 yýlýnda Hz. Hüseyin'e nisbet edilen kabri ve etrafýndaki ona baðlý bütün yapýlarý yýktýrdýðý ve üç günden sonra orada kimi bulursa öldürüp kabre koyacaðýný ilan ettiði, sonunda orada kimsenin kalmadýðý ve tarlaya dönüþtürüldüðü kaydedilir .
Bu kabir Þia-Ýsmailiyye fýrkasýndan Mirza'nýn kabri olup onu sýk sýk ziyaret eder, daha sonra imamlarýnýn kabirlerin i ziyaret için Selemiyye'ye giderlerdi .
Ondan sonra tasavvufçular ayný yolu izliyerek kabir ve yatýrlarý ziyaret etmeyi, etrafýný tavaf edip taþý, topraðýyla teberruk etmeyi, içinde yatan ölülerden yardým istemeyi kendilerin e þiar edindiler. Tasavvufun meþhurlarýndan Maruf el-Kerhi'nin kabrini kendilerin e ziyaretgâh yaparak, "Maruf'un kabri denenmiþ bir panzehirdir" dediler.

Hatta tasavvufçular bu kabirleri bina etme ve yükseltmeyi, onlarý kutsallaþtýrýp yüceltmeyi, onlarý ziyaret etmesi için insanlarý teþvik etmeyi, etrafýnda tavaf yapmayý, sandukalar la kaplamayý ve türlü örtülerle örtmeyi, taþý topraðýyla teberruk etmeyi ve Allah yerine onlara dua edip medet ve yardýmý onlardan istemeyi, dinlerinin bir temeli ve görevi yapmýþlardýr. Denilebili r ki taraftarla rý ve izleyicile ri bulunan hiçbir tasavvuf þeyhi ve meþhuru yoktur ki kabri üzerine bir kubbe, bir sanduka yaptýrmýþ ve orayý bir makam haline getirmiþ olmasýn. Bu þekilde Ýslâm'ýn savaþ açtýðý ve kökünü kuruttuðu eski cahiliyye þirkini tekrar diriltmiþlerdir.

d- Ýslâm devletini yýkma ve Þii bir devlet kurma:

Bu çabalar için tasavvufun meþhurlarýndan Hallacý Mansur'u örnek vereceðiz. Ondan sonra çaðýmýzdan da bir örnek arzedeceðiz.
es-Sýlatu Beyne't-Tasavvuf ve't-Teþeyyu' kitabýnda Dr. Kamil eþ-Þeybi þöyle diyor:
"Hallac ile Þia arasýndaki bað, kendi sözlerinin Þia imamlarýnýn sözlerine benzer olmakla kalmamýþ, bu bað bütün Þia mezhepleri nin boyasýný taþýmýþtýr. Yeni hulul akýmýnda bütün Þia'nýn boyasýný taþýmýþ ve hicri dördüncü asrýn baþlarýnda yeni bir gulat (aþýrýgöz kırpma akýmýn öncülüðünü yapmýþtýr. Þöyle diyor Hallac:
"Hiçbir zaman imamlardan birinin mezhebini tam olarak almadým. Ancak her mezhebin en zor ve en çetin yanlarýný aldým. Þimdi de ayný durumdayým."
Hallâc, hicri 138 yýlýnda Kûfe'de öldürülen ve gulatý Þia'dan olan lider Ebu'l-Hattâb'ýn bir kopyasýdýr. Ýsna Aþeriyye ile iliþkisini de et-Tûsi'nin, eski Kum þehrine Hallac'ýn gittiðini ifade etmesi göstermektedir. Þii Ebu'l-Hasan en-Nevbahti ile Hallac arasýndaki akrabalýk da oraya gitmesine bir vesile olduðu gibi, Ebu'l-Hasan'ý da kendisi davet ediyor ve "Ben imamýn elçisi ve vekiliyim" diyordu."

Eþ-Þeybi þöyle devam ediyor: "Öldürüldüðü zaman Hallac'a yöneltilen suçlamalardan biri de Hallac'ýn hac için fiilen Mekke'ye gitmeyi inkar etmesi ve onun yerine kiþinin halis bir niyetle evinde kalbi ile ona yönelmesi yolundaki çaðrýsýdýr. Yolculuðun sýkýntýlarýna katlanmada n kiþinin evinde bu iþi niyetle yapacaðýný söylüyordu. Kadý et-Tenuhi bunun Hallac ekolünde meþhur birþey olduðunu söylüyor.
Doðrusu, metod ve yol olarak te'vili ve batýn ilmini kendine seçen Batýniyye-Ýsmailiyye fýrkasý için bu anlayýþ ve inanç uzak görülmemektedir.
Hallac ile Þia arasýndaki bu sýký iliþkiyi þu olay doðrulamaktadýr: Karmatiler hicri 318 yýlýnda Mekke'ye saldýrmýþ ve Hallac'ýn öldürülmesinden dokuz sene sonra Mekke'yi yaðmalýyarak Haceri Esved'i alýp götürmüþlerdir. Böylece Hallac'ýn mezhebini uygulamýþlardýr. Belki de bu onlarýn mezhebiydi ve Hallac bunu erken bir zamanda açýða vurmuþtu."

Kadý et-Tenuhi, Hallac'ýn adamlarýndan birine haber göndererek þöyle dediðini kaydeder: "Þimdi, yer ve gök ehlinin ihata ettiði þanlý Fatýmî devletine çaðýrman zamaný geldi. Hakkýn maskesini indirmesi ve adaletin egemen olmasý için tertemiz kitlenin Horasan'a yürümesi için davet et."
El-Hatib el-Baðdadi ve Ýbn Kesir Ýran halkýnýn Hallac'la "Ebu Abdillah ez-Zahid" takma ismiyle yazýþtýklarýný kaydederle r. Bu künye Mýsýr devletine dönüþmeden önce Ubeydiler devletinin kurulmasýnda hizmeti geçen Ýsmailiyye fýrkasýndan meþhur Ebu Abdillah eþ-Þii'nin künyesidir. Öyle anlaþýlýyor ki Ýsmaililer ayný künyeyi taþýyan iki propagandi ste dayanýyorlardý. Bunlardan biri olan Hallac doðuda, diðeri de maðribde Ýsmailiyye mezhebine mensup olmadan önce tasavvufçu olduðunu bizzat Ýsmailiyye mensuplarýnýn rivayet ettiði Ebu Abdillah eþ-Þii'dir.

Ammar el-Hanbeli'nin söyledikleri de bu bilgileri pekiþtirmektedir. Hallac hicri 309 yýlýnda öldürülmüþ ise de Fatými çaðrý o zamana kadar yayýlmýþ ve tehlikesi etrafý sarmýþtý. Fatými devletinin propagandi sti ve iþbirlikçisi Ýsmailiyye fýrkasýndan Karmati Ebu Tahir el-Cenabî hicri 311 yýlýnda Basra'ya, iki yýl sonra da Kûfe'ye girmiþtir. Ayný þekilde Hallac'ýn öldürülmesinden dokuz yýl sonra Karmatiler Mekke'yi iþgal etmiþ, Kabe'nin etrafýnda müslümanlarý öldürmüþ ve Haceri Esved'i alýp götürmüþlerdir. Baþlarýnda Ebu Said el-Karmati bulunuyord u. Bu kiþi Hallacý Mansur'un canciðer arkadaþýydý.
Onun için Ýbn en-Nedim þöyle diyor: "Hallac hükümdarlara Þia mezhepleri nden, halka tasavvuf mezhebinde n görünüyor ve uluhiyyeti n kendisinde hulul ettiðini iddia ediyordu."

Bütün bunlara raðmen tasavvuf þeyhlerinden hicri 371 yýlýnda ölen Muhammed Ýbn Hafif'in "Hüseyin Ýbn Mansur (Hallac) rabbani bir alimdir" dediðini görüyoruz. Yine Hallac'ýn söylediði batýnî zýrvalarýn tasavvufi ilminin zirvesi olduðunu söyliyen kiþiler olduðunu müþahade ediyoruz. Mesela, "Kur'ân'da herþeyin bilgisi vardýr. Kur'ân'ýn bilgisi sûre baþlarýndaki hurufi mukattadad ýr. Bu harflerin bilgisi de elif lam'dadýr." gibi.
Tasavvufçu Hallac ve Þii Ebu'l-Hattab'da hululu incelediðimiz zaman ikisinde de ayný ve ortak olduðunu görüyoruz. Hallac dua ederken þöyle diyor: "Ey ilahlarýn Ýlahý ve rablerin Rabbi, ey kendisini uyku ve uyuklama almýyan! Kullarýn benden dolayý yoldan çýkmamasý için nefsimi bana geri ver. Ey kendisi ben ve ben kendisi olan! Benim kiþiliðimle senin hüviyetin arasýnda hadîs ve kadîm olma dýþýnda hiçbir fark yoktur."

Yine Hallac'ýn yanýnda bulunan bir kaðýtta "Rahman ve Rahim olandan falan oðlu filana..." ibaresi yazýlý bulunmuþtur.
Bütün bunlarý Rafýzi Ebu'l-Hattab eþ-Þii'nin mezhebiyle karþýlaþtýrýrsak aradaki ortaklýk ve benzerlik kendiliðinden açýða çýkar. Bu adam Allah'ýn Ali ve evlidanýn ruhunu yarattýðý, alemin iþlerini onlara býraktýðý, onlar da yeri ve gökleri yarattýklarýný iddia eder. Onun için rukuda 'sübhane rabbiyel azim', sucudda da 'süphane rabbiyel a'la' diyoruz, çünkü Ali ve evladýndan baþka ilah yoktur, en büyük ilah ise, onlara alemin idaresini býrakýn ilahtýr, der.
Þüphe yok ki bu sözlerle Hallac'ýn sözleri ayný kaynaktan kaynaklanýyor, ayný inancý dile getiriyor ve ayný hedefi hedefliyor . O da müslümanlarý gerçek inançlarýndan uzaklaþtýrmak, þirke boðmak, devletleri ni yýkmak, birlik ve beraberlik lerini daðýtmaktýr.

Bütün bunlardan anlaþýlýyor ki hicri üçüncü asýrda tasavvufçularýn mezhebi ile Þia mezhebi inanç ve yol olarak aynýdýr. Hallac, Cuneyd el-Baðdadi ve eþ-Þýblî gibi hicri üçüncü asýrda yaþamýþ tasavvuf meþhurlarýnýn arkadaþý ve sýrdaþý idi. Bizzat Cuneyd el-Baðdadi, idam edilirken Hallac'a "Sen rububiyyet in sýrlarýný ifþa ettiðini (açýkladýðýn) için Allah seni demirle cezalandýrdý" þeklinde yazmýþtýr.
Eþ-Þibli de þöyle anlatýyor: Ben ve Hallac ayný idik. Ancak o konuþtu, ben ise sustum."

Belirttiðimiz gibi tasavvufçular inanç ve hedef olarak Þia ile bir olmuþlardýr. Ýkisi de hulul inancýný taþýmýþtýr. Ama Allah'ýn ruhunun kimde hulul ettiði konusunda ihtilaf etmiþlerdir. Ortak hedefleri de müslümanlarýn inançlarýný bozmak, Ýslâm devletini yýkmak, Müslümanlarýn birliðini bozmaktýr. Geçmiþte böyle olduklarý gibi tasavvufçular çaðýmýzda da ayný amaca hizmet etmiþlerdir. Þimdi de çaðdaþ örnekler üzerinde duralým:

Geçmiþte olduðu gibi çaðýmýzda da tasavvuf çevrelerinin birçoðu zalim yöneticilerin ve emperyalis t iþgalcilerin yanýnda yer almýþ ve onlarla iþbirliði içinde olmuþtur. Zalim yöneticilerin ve emperyalis t iþgalcilerin kendilerin e bol keseden verdiði mallarla daima kazanlarý kaynamýþ, bolluk ve refah içinde yaþamýþlardýr. Halklarý uyuþturmasý ve kolay yutulan bir lokma haline getirmesi için zalimler ve sömürgeciler onlarý kullanmýþ ve iþbirliði yapmýþtýr. Rahatlarý bozulmadýðý müddetçe, insanlarýn çektiði çile ve sýkýntýlarý görmezlikten gelmiþ ve duymamaya çalýþmýþlardýr. Üstelik bu tavrý tasavvufun bir ilkesi ve hareket metodu haline getirmiþlerdir. Tasavvufun meþhurlarýndan Abdulvahha b eþ-Þa'rani bunu þöyle dile getirir:

"Zamana ve ehline uymayý, dünya iþleri ve idaresinde de olsa baþlarýnda bulunan kiþilere (yöneticilere) kötü bakmamayý kardeþlerimize emretmeye söz verdik. Bütün bunlar, o kiþileri yücelten Allah'a karþý bir edeptir. Çünkü yükselttiði herkesi bir hikmetle yükseltmiþtir. Sonra kendilerin i kimse dinlemediðine göre, onlara kötü gözle bakmanýn ne anlamý olur? Verilen bu söze baðlý kalýp onunla amel edenler insanlarda n çok azdýr. Hisbe görevlisi, vezir ve baþkalarý için "Bu alçaklar neden bizden üstün olsunlar ki biz onlarýn babalarýný biliyoruz, falan kiþinin babasý çöpçü, filan kiþinin babasý gemi tayfasý, falanýn babasý çiftçi idi, gibi hezeyanlar da bulunurlar . Bugün insanlara bu ölçüyü kim tatbik ederse zamanýnýn bereketind en mahrum kalýr."
eþ-Þa'rani yine þöyle diyor: "Bir sultan veya emir yahut bir büyükle bir araya geldiðimiz zaman, kendisi salih bir kiþi olmasa bile ondan bizim için dua etmelerini istemek üzerimizde bir borçtur. Çünkü Allah, halklarý arasýnda büyük olan bu insanlarýn dualarýný red edip onlarý utandýrmaktan utanç duyar. Ýnsanlardan bu sýrrýn farkýna varanlar pek azdýr. Günümüzün Mýsýr hükümdarý olan Davut Paþa'ya dokuzyüz kýrkbeþ yýlýnda aylardýr halledemed iðim birtakým iþler için Kale'de baþvurduðumda bu iþlerimin halli için bana dua etmesini istedim. Kale'den iner inmez bu iþlerimin hepsinin halledildi ðini gördüm. Bunu bil ve onunla amel et."

Ýslâm yolundan sapmýþ birtakým tarikatlar , tarihte putperest zencilerde n bile daha çok emperyaliz me boyun eðmiþ ve onunla iþbirliði yapmýþtýr. Fransýz sömürgecilerden baþkan Philip Foundacy þöyle der: "Afrika'daki idareciler imiz ve askerlerim iz dini tarikatlar ý daha çok yaymaða ve çoðaltmaya mecbur kalmýþlardýr. Çünkü Bilido, Hacun adýyla bilinen putperest birçok tarikattan veya zenci meþhur sihirbaz ve kahinlerde n daha çok Fransýz yönetimine karþý itaatkar ve onunla iþbirliði içindeydiler."

Tarihu'l-Arab el-Hadis ve'l-Muasýr kitabýnýn yazarý "Cezayir'de Fransa ile iþbirliði yapanlar" baþlýðý altýnda þunlarý söylemektedir: "Bu kitle Fransýz okullarýnda okuyan ve emperyaliz min Araplar'la ilgili bütün baðlarýný körelttiði gençlerden oluþur. Birtakým hurafe ve bidatlar yayan, mücadele alanýnda hezimet ve teslimiyye t ruhunu yayan, emperyaliz m lehine casus olarak çalýþýp onunla iþbirliði yapan tasavvuf tarikatlar ý yanýnda iþlerinde Fransýz yönetimiyle iþbirliði halinde bulunan memur, parlamente r ve subaylarda n bir kitle de bunlara ilave edilebilir ."

Þüphe yok ki Avrupalýlar bunu kavramýþ ve tarikatlar ý emperyaliz m içinde kullanmýþlardýr. Mýsýr millî kahramanla rýndan Mustafa Kâmil "el-Meseletu'þ-Þarkiyye" kitabýnda okuyucunun kulaðýna þunlarý söylemektedir: "Fransýzlar'ýn Tunus'ta Kayravan þehrini iþgal etmeleri çok enteresand ýr. Fransýz bir adam Ýslâm'a girmiþ ve Seyyid Ahmed el-Hadi adýný almýþ, Ýslâm'ý öðrenmeye çalýþmýþ, iyi bir seviyede öðrendikten sonra Kayravan'da büyük bir caminin imamý olmuþtur. Fransýz askerleri Kayravan'a yaklaþýnca halk savunmak için hazýrlanmýþ, mescidde bulunan bir yatýrýn kabrine bu konuda danýþmasý için bu imama baþvurmuþlardýr. Bunun üzerine imam Seyyid Ahmed yatýrýn sandukasýna girmiþ, bir süre sonra çýkarak böyle bir iþe giriþmeleri halinde baþlarýna gelecek büyük felaketten kendilerin i þiddetle sakýndýrmýþtýr. Onlara "Þeyh size teslim olmanýzý söylüyor, çünkü memleketin maðlup düþmesi artýk kesinleþmiþtir," dediðini nakletmiþtir. Cahil halk onun sözüne uymuþ ve Kayravan þehrini hiç savunmamýþlardýr. Böylece Fransýzlar 26 Ekim 1881 yýlýnda elini kolunu sallayarak þehre girmiþlerdir." (1)

Nitekim Ticani tarikatýnýn þeyhleri ve mensuplarý Cezayir'de Fransa'nýn çýkarlarý için en fazla çabalayan kiþiler olmuþlardýr. 1870 yýlýnda Orly adýnda Fransýz bir kadýn, Ticani tarikatýnýn zaviyesine kadar sýzarak zaviye þeyhi Seyyid Ahmed'le evlenebilm iþtir. Seyyid Ahmed ölünce kardeþi Seyyid Ali ile evlenmiþtir. Böylece Fransýz kadýn Ticaniler nezdinde kutsallaþmýþ ve kendisine "Zevcetu's-Seyyideyn (iki seyyidin eþi) künyesini vermiþlerdir. Katolik bir hýristiyan olarak kalmasýna raðmen geçtiði topraðý öpmüþ ve onunla teberruk etmiþlerdir.
Fransa bu kadýna Þark madalyasý vermiþtir. Bunu vermenin sebepleri arasýnda da þunu belirtmekt edir: Bu Fransýz kadýn Fransa'nýn istediði ve beðendiði tarzda Ticani zaviyesini idare etmiþ, o olmasaydý Ticani Cezayirlil er'in elinden çýkmasý imkansýz gibi görünen büyük çiftlikleri, meralarý ve verimli topraklarý Fransa'ya kazandýrmýþtýr. Üstelik Fransa için birbirine kenetlenmi þ bir saf halinde savaþan Ticani birçok mürid ve mücahidi de Fransa'ya kazandýrmýþtýr." (2)
Ticani tarikatýnýn kurucusu Ahmed et-Ticani'nin halifesi ve en büyük Ticani postunun sahibi Þeyh Muhammed el-Kebir bu tarikatýn merkezi sayýlan Ayn Madi þehrinde Fransýz delegasyon u huzurunda 26 Zilhicce 1320 hicri tarihinde yaptýðý konuþmada þunlarý söylüyordu:
"Gönüllerimizin sevgilisi Fransa'ya maddi, askeri ve siyasi olarak yardým etmek bize borçtur. Onun için baþa kakma veya iftihar olarak deðil, belki görevi yerine getirme ve karþýlýðýný Allah'tan bekleme kabilinden söylüyorum ki Fransa memleketim ize gelmeden ve þerefli askerleri topraklarýmýzý iþgal etmeden önce atalarýmýz Fransa'ya katýlmak ve ondan yana olmakla çok iyi etmiþlerdir."
Bu tarikatýn kurucusu Ahmed et-Ticani'nin de Ýslâm inançlarýna karþý amansýz bir düþmanlýk beslediði sapýklýklarla dolu kitaplarýndan anlaþýlmaktadýr. Cevahiru'l-Maanî isimli kitabýnda þunlarý söylüyor: "Kafirler, mücrimler, facirler ve zalimler hepsi Allah'ýn emrini yerine getiriyorl ar ve onun emri dýþýna çýkmýþ deðildirler." Yine "Arif bir þeyh kendi cesedinden ruhunu baþka bir adamýn cesedine nakledip o adamý dilediði iþlerde kullanabil ir."
Ayný kitapta yine þöyle diyor: "Tarikatýmýza giren kiþiye arkadaþýndan yahut veli olsun baþkasý olsun, baþka kiþilerden dünya ve ahirette hiçbir korku yoktur. Dünya ve ahirette ne þeyhinden, ne baþkasýndan, ne Rasûlullah'tan, ne de Allah'tan ona kimse zarar veremez."
el-Ýfadetu'l-Ahmediyye adlý kitabýnda da "Dünya yaratýldýðý günden, sur'a üfürülünceye kadar Allah'ýn ne kadar velisi varsa þu iki ayaðýmýn altýndadýr" der.
Cevahiru'l-Maani kitabýnda da "Cuma ve pazartesi günleri yüzümüze bakan kimse hesapsýz ve cezasýz cennete girer." "Kafir ise, mümin olarak ölür." demektedir . Bu neviden saçmalýklarý saymakla bitmiyecek kadar çoktur.
Uzaklara gitmeye gerek yok. Suriye'deki tarikat mensuplarýnýn Fransýz iþgali karþýsýnda kýllarý bile kýpýrdamadýðý, aksine din adýna Fransýzlar için ayin ve törenler düzenlediði hepimizin malumudur. Onun için Fransýzlar bu tarikatlar ý gittikleri yerde teþvik etmiþ, hatta Ticani tarikatýný Suriye'ye kendileri sokmuþlardýr. Çünkü halkýn uyuþturulmasý ve hamiyet damarlarýnýn öldürülmesi için en etkili silah olduðunu çok iyi biliyorlar .
Tasavvufçularýn emperyalis tler ve zalim yerli taðutlarla iþbirliði içinde olduklarý, onlara karþý çýkacaklarý yerde methu senalarla yaltaklýk yaptýklarýna dair çaðdaþ örneklerden biri de Mýsýr tasavvufçularýnýn Kral Faruk'a karþý tavýrlarýdýr. Þeyhlerine bir hýrka baðýþladýðý için Kral Faruk'a yapmadýklarý dua ve yaltaklanm a kalmamýþtýr. Þeyhlerinin sözlerine kulak verelim:
"Efendimiz! Bu hýrka Allah'ýn size verdikleri nin bir sembolü, Faruk'un temiz kalbine Allah'ýn saçtýðý büyük lütuflardan bir lütuftur. Allah'ýn sizi ne kadar pakladýðýný ve ruhunuzun ne kadar aklandýðýný göstermektedir.

Tasavvufçulara bu ikramýnýz, temiz kalbinizden, bir nurdan baþka bir þey deðildir. O nur yolumuzu aydýnlatýyor, bizi doðru yola iletiyor. Nurumuzu senden alýyoruz, hidayetinle hidayet buluyoruz, hidayet ve ilhamý yüce ruhunuzdan alýyoruz.
Bugün, huzurunuzda bulunmaktan þeref duyduðum þu anda söz veriyorum ki yüce þahsýnýza sonuna kadar ihlasla baðlý kalacaðým. Allah seni katýndan bir ruh ile desteklesi n, þeref hullesini sana giydirsin, ordularýyla desteklesi n, yardýmlarýný senden esirgemesin ve daima korumasý altýnda bulundursun."
Rahatlarý bozulmadýkça ve sömürü çarklarý durdurulma dýkça memlekette hakim olan kiþinin yolu, inancý, uygulamasý ve cinsiyeti onlar için hiç önemli deðildir. Zalimlere, taðutlara ve iþgalcilere karþý bir tedbir alma ihtiyacýný bile görmezler. Nitekim tasavvufun meþhurlarýndan olan Ataullah el-Ýskenderi -ki tasavvufçular hep tazim ve tebcille anarlar- tedbir almanýn gereksizli ðini savunarak bu konuda "Kitabu't-Tenvir fi Iskati't-Tedbir" kitabýný yazmýþ ve teslimiyet i bir inanç olarak sunmuþtur. En yüce hikmetlerd en saydýklarý bazý sözlerine bakýnýz:
"Tedbir alayým diye çabalama, baþkasýnýn yaptýðý iþi kendin yapmaya kalkýþma", "Himmetleri n yarýþmasý kader surlarýný geçemez."
Bütün bunlardan dolayý zalim taðutlarýn ve emperyalis tlerin tasavvufçularý mallara boðduklarý ve en yakýnlarýndan yaptýklarýný görünce þaþmamak lazýmdýr. Bakýyoruz, devlet ricalinden ve iþgalcilerden nice meþhurlar memleketin gerçek savunucusu ve Ýslâm için çalýþan müslümanlarý karþýlamak yahut onunla görüþmekten fersah fersah kaçarken, ülkenin ücra bir köþesinde yapýlacak tasavvufi bir tören için yüzlerce kilometre yola katlanarak uzak yerlere gittikleri ve orada saatlerce siyasi manevralar yaptýklarýný görüyoruz.

Ayný þekilde Allah'ýn dini için çalýþan ve memleketle rinin yükselmesi yolunda hiçbir zorluktan yýlmayan samimi müslümanlara zalimler ve taðutlar dünyayý zindan ve hayatý cehennem yaparken, onlarý kendine en büyük düþman ilan eden ve nefis tezkiyesiy le uðraþtýðýný söyliyerek vatandaþlarýn gözlerini boyayan, siyasetle iþimiz yoktur felsefesi sahibi tarikat çevrelerinin Ýslâm aleminin her tarafýnda serbestçe örgütlendiklerini, toplantý ve ayinler yaptýklarýný, hatta devlet adamlarýyla kol kola girdikleri ni, kitlelerin yüzlerce kilometre yol alarak toplantý ve ziyaretler ine gittikleri ni, bütün bunlara raðmen yönetici çevrelerin veya iþgalci kesimlerin olanlara göz yumduðunu müþahade ediyoruz.
Tasavvuf ile Þia arasýndaki baðlarý ve benzerlikl eri özet olarak þöyle sýralýyabiliriz: Batýnî ilim, masumiyet, keramet, hýrka, takiyye, tarikat, hulul ve ittihad.

Bunlarý misallerle kýsaca açýklayalým.

Batýnî ilim: Cuneyd el-Baðdadi bizzat kendisine ledunni ilmin verildiðini söyler. Bu ilim, tasavvufçularýn sahiplendikleri ve kendi tekellerin de kabul ettikleri ilimdir. Çünkü sadece kendilerin in Allah'ýn ehli olduklarýný Kur'ân ve hadiste bulunan batýnî ilim sýrlarýnýn sadece kendilerine verildiðini iddia ederler. Bütün tasavvuf kitaplarýnda ve tasavvuf erbabýnda bu þaþmaz bir ilkedir ve yukarýda da açýklandýðý gibi onlara Þia'dan geçmiþtir.

Masumiyet: Þia'da masum imam inancý olduðu gibi tasavvufa geçmiþtir. Tasavvufçular bu masumiyeti þeyhlerine, evliya dedikleri kiþilere ve büyüklerine tanýrlar. Nitekim Ýmam Cafer es-Sâdýk'ýn masum olduðunu söyliyen ilk Þii, Kufeli Þia kelamcýsý Hiþam Ýbn el-Hakem'dir.
Tasavvufun meþhurlarýndan Kelabâzî þöyle diyor: "Nebilerini masum kýlmasý ve evliyasýný fitneden muhafaza etmesinde Allah'ýn letaifi sayýlamýyacak kadar çoktur." Görüldüðü gibi bu masumiyeti Kelabazi kurnaz bir þekilde baþka bir üslupla dile getirmekte dir.
Masumiyet konusunda þia ile tasavvuf arasýndaki baðý Ýbn Arabi'nin þu sözleri açýkça göstermektedir: "Batýn (gizli) imamýn þartlarýndan biri masum olmasýdýr. Ýmamdan baþka birisinin böyle bir masumiyeti ." (3)
Nitekim Ýbn Arabi felsefesin i oluþtururken Þia'nýn kavram ve anlayýþlarýný oluduðu gibi almýþ bulunmakta dýr. Mesela bunlardan mehdilik konusunu ele almýþ, fasýl ve bölümler halinde incelemiþ ve buna dair "Ankâu Maðrib" adýnda bir de kitap yazmýþtýr. Ayný þekilde Futuhatý Mekkiyye kitabýný tasavvufi kýlýf giydirdiði Þia'nýn görüþleriyle doldurmuþtur. Mesela Hakikatý Muhammediy ye düþüncesini Þia'dan almýþ ve vahdet-i vücud felsefesin de yine Hakikatý Muhammediy ye düþüncesine dayanmýþtýr. Yine Þia'nýn nûr düþüncesini felsefesin in temeli yapmýþ ve evliyanýn Muhammed'in nurundan doðan nurani varlýklar olduðunu söylemiþtir. "Selman bizim ehli Beyt'tendir" hadisini ele alarak Selman-ý Farisi'nin insanlar için nuriyye nurunun kapsamlýðýna dair en ideal örnek olduðunu belirtmiþtir.

Ýbn Arabi Þia mezhebini yakýndan tanýmýþtýr. Öyleki Þia'nýn cevheri sayýlan görüþlerini eleþtirerek zahir imamýn deðil, gizli imamýn masum olmasý gerektiðini söylemiþ ve Hiþam Ýbn el-Hakem'in nübüvvetten çýkardýðý masumiyet inancýný Ýbn Arabi zahir imamdan gizli imama giydirmiþtir. Onun için denilebili r ki Ýbn Arabi tasavvufi fikirlerin i Þii bir kalýba dökmüþtür.
Ýbn Arabi'nin tasavvufta Þia ile baðlarýný þu sözleri daha açýk bir þekilde göstermektedir: "Þüphesiz Ali (gizli) ilim ashabýndandýr. Baþkalarýn bilmedikle rini Allah'tan bilen kiþilerdendir."

Keramet: Tasavvufçularýn karakteris tik vasfý keramete sarýlmalarýdýr. Keramet dedikleri þeylerle Þia'nýn imamlarý için kabul ettiði mucizeler arasýnda týpatýp benzerlikler bulunmakta dýr. Bunun örnekleri sayýlamýyacak kadar çoktur. Müþahade etmek için mesela, Menakibu'l-Kulub fi Muameleti Allâmi'l-Guyûb, Þifau'l-Alîl Tercemetu'l-Kavli'l-Cemîl, el-Envaru'l-Kudsiyye fi-Menakibi'n-Nakþibendiyye, et-Tabakatu'l-Kübra (Levakihu'l-Envar) gibi kitaplara bakmak yeterlidir . Bu alanda, din, akýl ve mantýk ölçüsü tanýmamaktadýrlar.

Takiyye: Bilindiði gibi takiyye Þia mezhebinin temel ilkelerindendir. Bir tehlikenin varlýðý halinde korkudan gerçekleri gizlemek ve konuþmamak demektir. Tasavvuf da ilke olarak bu prensibi almýþ, ama insanlarda n saklý tutmuþtur. Hulul ve ittihad inancýna saptýðý ve kendisini bekliyen tehlikeyi gördüðü anda bundan dolayý eziyet görmemek için tasavvufçular -basit insanlara karþý da olsa- bunu gizlemeye ve karþý tavýr takýnmaya gitmiþlerdir. Mesela, Cüneyd el-Baðdadi'nin kendisi takiyye yapar ve onunla gizlenirdi . Öyle ki tevhid ilminden ancak evinin içinde ve evinin kapýsýný kilitleyip anahtarýný yastýðýn altýnda sakladýktan sonra ancak sözederdi. Halkýn Allah'ýn velilerini ve has kiþilerini yalanlayýp onlarý küfür ve zýndýklýkla itham etmesi hoþunuza gider mi? derdi. eþ-Þa'rani, bunun sebebinin halkýn Cuneyd' hakkýnda ileri geri konuþmasý olduðunu söylemiþ , ölünceye kadar da fýkýh maskesini kullanmýþtýr.
Takiyye konusunda durum bu þekilde açýk olmasýna raðmen bu gerçek hicri dördüncü asrýn baþlarýna kadar birçoklarýna gizli kalmýþ veya üzerindeki perde yýrtýlmamýþtýr. Ancak Hallac yakalanýp onun ilah olduðuna inanan birtakým kiþilerle beraber yargýlandýklarýnda bu gerçek olduðu gibi açýða çýkmýþtýr. Bunlar Hallac'ýn ölüleri dirilttiðine inandýklarýný itiraf etmelerine raðmen, Hallac bunu takiyye yaparak inkar etmiþtir. Nitekim eþ-Þiblî de takiyye yapan bu kiþilerdendi. "Ben ve Hüseyn Ýbn Mansur el-Hallac birdik. Ama o açýða vurdu, ben ise gizledim." demiþtir.

Hýrka: Tasavvufçular Hz. Ali'nin hýrkayý Hasan el-Basri'ye giydirdiðini ve tarikata baðlý kalacaðýna dair ondan söz aldýðýný, onun da Cuneyd el-Baðdadi'ye verdiðini iddia ederler.
Ýbn Haldun bu konuda þöyle der: Bu da kesin olarak gösteriyor ki tasavvuf Þia ile baðlantýlýdýr. Bunu ashaptan sadece Hz. Ali'ye tahsis etmeleri Þiilik kokusu taþýmaktadýr.

Tarikat: Tarikatlar ýn Þia ile baðlantýlý olduðunu bütün kaynaklar kaydetmektedir. Zaten tarikat þeyhlerinin çoðu ehli beyte nisbetleri ni iddia eder ve tasavvufun Hz. Ali yolu ile geldiðini söylerler. Týpký Þia'nýn imamet ve masumiyet gibi özelliklerin Hz. Ali ve soyu yolu ile geldiðini söylediði gibi. Yine Þia'da imamet konusunda olduðu gibi tarikat reisliði de babadan oðula geçmektedir. Baþta Bektaþi tarikatý olmak üzere tarikatlar ýn genelde Þia'nýn prensipler ini benimsediði, Bektaþi tarikatýnýn on iki imam inancýný ve diðer inançlarýný taþýdýklarý bir gerçektir. Ayný þekilde Rifai tarikatý prensipler inden olan gizli halvet de bu tarikatýn Þia ile benzerliðini gösterir. Bu tarikat mensuplarý her sene yedi gün itikafa çekilirler ki ilki Muharrem ayýnýn on biridir. Bugün de Hz. Hüseyin'in þehid edildiði gündür. Bu uygulama Þia'nýn uygulamasýnýn aynýsýdýr.
Tasavvufun Þia ile beraberliðini gösteren yönlerden biri de kutsal mertebeler idir. Tasavvufçular piramitsel mukaddes bir sýra oluþturmuþlardýr. Bu sýra kutupla baþlar ki þianýn imamýna tekabül eder. Bu sýra Ebdal, Evtad, Efrad, Rukban, Kelametiyy e v.b. sýnýflarla devam eder.
Nitekim Ahmed Emin, tasavvufun bu makamlarýnýn mehdilik düþüncesi ve dallarýna baðlý ve benzer olduðunu, mehdiliðin kutupluðun esasý olduðunu belirtmiþtir. Tasavvufçular hortlaklar ülkesi gibi ruhlardan bir ülke tasarlamýþlardýr. Bu ülkenin baþýna da kutbu getirmiþlerdir ki Þia'daki mehdi veya imamýn mukabilidir.

Hulul ve ittihad: Hulul ve ittihad inancýnýn Þia'da erken bir dönemde baþladýðý, ve gulatý Þia'nýn bariz nitelikler inden olduðu bilinmekte dir. Hatta Sebeiyye fýrkasýnýn bu iþte öncülük ettiði malumdur. Batýnýyye, Nusayriyye , Ýsmailiyye gibi Þia'nýn sapýk diðer kollarýnda hulul ve ittihad inancý temel inançlardandýr. Bu inanç Þia yolu ile tasavvufa geçmiþ, deðiþik isimler ve kýlýflarla bunu tarikatlar prensip edinmiþtir. Hallac'ýn, Bistami'nin, Suhreverdi 'nin, Ýbn Arabi ve tabilerini n vahdet-i vücud inancý, hulul ve ittihad anlayýþýndan baþka bir þey deðildir. Daha önce bunlardan örnekler verildiði için ayrýca üzerinde durmýyacaðýz. Sadece Ticani tarikatýnýn þeyhinden bir örnek vermekle yetineceðiz.
Cevahiru'l-Maani kitabýnda Ahmed Ýbn Ham þöyle der: "Zahirde Allah'tan baþkasýna ibadet veya secde eden herkes ancak Allah'a ibadet ve secde etmiþ olur. Çünkü o elbiselerd e tecelli eden (görünen) Allah'týr. O mabudlarýn tümü Allah'a ibadet ve secde etmekte, celal salvetinde n korkmaktad ýr. Celal salveti kullarýn ibadet etmesi için bu mabudlarda tecelli etmeden asli yapýsýyla kullara açýkça görünseydi, uluhiyyet nisbetini Allah baþkasýna vermediði için bir anda bile bu mabudlar (varlýklar) yerle bir olurdu. Allah Hz. Musa'ya "Þüphesiz ben Allah'ým, benden baþka ilah yoktur, bana ibadet et" demiþtir. Lügatta ilah, gerçek mabud demektir. "Benden baþka ilah yoktur" demesi, benden baþka mabud yoktur, demektir. Onun için putlara tapanlar da ancak bana tapmýþ, tezellul ve boyun eðmede ancak bana boyun eðmiþlerdir."
Yine þöyle diyor: "Ariflere göre kesret vahdetin aynýsý ve vahdet kesretin aynýsýdýr. Varlýklarýn çokluðuna ve unsurlarýnýn daðýlýþýna bakan kimse, çokluðuna raðmen hepsine bir bakýþ yapmýþ olur, vahdetin kendisine bakan da kesretten sonu olmýyan kesretle bakmýþ olur. Bu bakýþ, perdeliler için deðil, sadece arifler içindir, vehdeti þeklen deðil zevk olarak görenler içindir. Bu ise sözle ifade edilmez."
Netice olarak biz de Ýbn Haldun'un dediði gibi tasavvufçularýn Ýslâm'a yabancý bu sistemi Þia'dan iktibas ettiðini belirtmek istiyoruz. Zaten tasavvuf hýrkasýný giymeyi Hz. Ali'ye isnad etmekle onu tarikat ve inançlarýnýn temeli yapmýþ ve Hz. Ali'yi tasavvufun imamý saymakla onu ilahlaþtýran aþýrý Þiiler'le birleþmiþ olmaktadýrlar. Kýsaca Hz. Ali aþýrý Þiiler'in mabudu sayýldýðý gibi tasavvufun da imamý kabul edilmiþtir. Nitekim Cuneyd el-Baðdadi'nin tarikatý, dayýsý Seriy es-Sakati'den, o da Maruf el-Kerhi'den, o da Ali Ýbn Musa er-Rýza'dan aldýðýný söylemektedirler. Zaten Þia, tasavvufçularý daima baðrýna basmýþtýr.
Diðer taraftan eþyanýn tabiatý, þiilikle tasavvufun birbirine yakýn olmasýný gerektirmetedir. Çünkü Þia siyasi alanda hezimete uðramýþ, tasavvufçular da hayat alanýnda hezimete düþmüþlerdir. Hezimette ortaklýk da nefisleri birbirine yaklaþtýrýr. Zaten zayýfýn zayýftan yana olmasý yaygýn bir olgudur. Hayatýn gerçekleri de göstermiþtirki kiþi hezimete uðradýðý zaman tasavvufçu olmakta ve hayata küsmektedir
Gönderen: 04.12.2006 - 10:38
Bu Mesaji Bildir   j i h a d üyenin diger mesajlarini ara j i h a d üyenin Profiline bak j i h a d üyeye özel mesaj gönder j i h a d üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
cemcem su an offline cemcem  
17 Mesaj -
selamýnaleyküm

Size bazý sorularým olacak.
1-)Ýmam hüseyin a.s. kerbelada yenildi 72 kiþiye karþý kýrk bin kiþi ile savaþtý.Ýmam hüseyinin yenilgisi zayýf olduðuna mý delildir?Yoksa haksýz olduðuna mý?

2-)Ýbn-i Abbas, Allah Teâla’nýn Resulullah’a (s.a.a) þöyle vahyettiðini naklediyor:

“Yahya ibn-i Zekeriyya’nýn kaný için yetmiþ bin kiþi öldürdüm; Hüseyin’in katli içinse bunun iki misli kiþi öldüreceðim.”

kaynak - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.178, Tehzib-ut Tehzib, c.2, s.353, Dürr-ül Mensur, c.5, s.492

bu benim kafamda yillarca soru isareti olarak kalmisti !! acikca Imam Huseyin, bir peygamber'den daha ustun Allah katinda !!! bu hadise yalan diyen bir alimde bulamadim o kadar yil okumamda !!! bulan varsa lutfen gelsin soylesin !! ve boylece yillarca bende bir normal insanin (peygamber olmayan) nasil bir peygamber'den ustun olabilecegini anlayamamistim

3-)Ýmamet makamý yok ise kuran da geçen Hz. ibrahimin kýssasý nedir?
IBRAHIM ALEYHISSALAM peygamberliginden sonra sinav edilip IMAM edilmis ve kendiside as cok cok sevinmis.. yani peygamberlik ten daha ustun bir dereceye ulastirilmis !! lutfen sizlere cok kereler sunulan ayet-i kerime'yi hatirlayin !!

vaktinde epey sunni arkadasima sordum.. sana hic mantikli geliyor mu .. koskocaman ulul azm peygamber bir derece veriliyor ve ne kadarda seviniyor !!!

bu suna benziyor.. bir tane ordu maresaliniz var.. sonra buna ne vereceksiniz !! cavus, yuzbasi filan mi yapacaksinizda sevindireceksiniz !!! demek ki kendi bir sey yapilinca ve seviniyorsa bu elinde olandan daha iyi ve yuksek olmali !!


4-)Hz. Musa ile konuþmasý
Peygamber efendimiz Miracda iken Musa aleyhisselam ile görüþür. Hz. Musa, "Ümmetimin âlimleri Ýsrail oðullarýna gelen peygamberler gibidir" buyuruyorsunuz. Bir âlim nasýl olur da peygamber gibi olur diyor. Peygamber efendimiz, bir âlim çaðýrýr.
Hz. Musa gelen âlime sorar:
- Senin adýn ne?
- Muhammed bin Muhammed bin Muhammed Gazali

Hz. Musa sorar:
- Ben sana adýn ne dedim, sen tâ dedelerinin adýný bile söyledin? Böyle söylemek uygun mu? Sadece sorulana cevap vermek gerekmez miydi?
- Efendim Allahü teâlâ, (Ya Musa elindeki ne) diye sorduðunda siz, Asa deyip býrakmadýnýz. (Bu elimdekini yere vurunca su çýkar, bununla düþmanlarýn oyunlarýný bozarým, gerektiðinde bu ejderha olur, sihirbazlarýn sihirlerini yok ederim, yürürken dayanýrým. Bu Asanýn bana çok faydalarý vardýr) demiþtiniz. Öyle deðil mi?
- Evet öyle demiþtim.
- Maksadýnýz Allahü teâlâ ile daha fazla konuþmak deðil miydi?
- Evet.
- Ben de sizin gibi ulülazm büyük bir peygamberi bulmuþken konuþmayý uzatmak için dedelerimin de ismini söyledim.

Hz. Musa, Peygamber efendimiz aleyhisselama der ki:
- Þimdi anlaþýldý, gerçekten de senin ümmetinin âlimleri Beni Ýsrailin peygamberleri gibi imiþ. (Ruhulbeyan c.2, s. 568)

Bir alimin peygamberden üstünlüðüne inanýyorsunuz da 12 Ýmam efendilerimizin üstünlüðüne neden inanmýyorsunuz?
Gönderen: 05.01.2007 - 14:11
Bu Mesaji Bildir   cemcem üyenin diger mesajlarini ara cemcem üyenin Profiline bak cemcem üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
cemcem su an offline cemcem  
gaybi bilme nedir?
17 Mesaj -
“O bütün görülmeyenleri bilir. Sýrlarýna kimseyi muttali kýlmaz; ancak, (bildirmeyi) dilediði Peygamber bunun dýþýndadýr.” hükmü gereði Peygamber (s.a.a), Allah’ýn razý olduðu ve seçtiði bir kimsedir. Peygamber (s.a.a)’in gözünden o perde kaldýrýlmýþ ve kendisine gaybi ilimler verilmiþtir. Dolayýsýyla Peygamber (s.a.a), kendisine verilen bu gayb ilmi ve gücüyle bütün iþlerin gerçeðini biliyordu. Þii ve Sünni alimlerin ittifaken kabul etmiþ olduðu üzere de Peygamber (s.a.a) þöyle buyurmuþtur:

“Ben ilmin þehriyim; Ali de onun kapýsýdýr.”

Ýþte bu ilim þehrinde var olan bütün ilimlerden, ilim kapýsý olan Hz. Ali vasýtasýyla istifade edilebilir. Dolayýsýyla Ali (a.s) da sýrlarý ve zahiri bildiði gibi batýný da biliyordu. Çünkü Ehl-i Beyt (a.s)’ýn ilminin temeli Kur’ân’dýr. Kur’ân ilimlerinin zahir ve batýnýný Peygamber (s.a.a)’den sonra bilen Hz. Ali (a.s )’dýr. Nitekim sunni alimler de bunu açýkça tasdik etmiþlerdir. Örneðin:

Hafýz Ebu Naim Ýsfahani, Hilyet’ul- Evliya c. 1, s. 65’de, Muhammed bin Yusuf, Kifayet’ut- Talib’in 74. babýnda ve Süleyman Belhi, Yenabi’ul- Mevedde’nin 14. babýnýn zýmnýnda s. 74’de, Fasl’ul- Hitab’dan müsned olarak Abdullah bin Mes’ud’dan þöyle rivayet etmektedir: “Kur’ân yedi harf üzere nazil olmuþtur. Her harfin bir zahiri, bir de batýný vardýr. Zahir ve batýn ilmi ise Hz. Ali (a.s)’ýn nezdindedir.


Ýmam Gazali Beyan-i Ýlm-i Ledünni kitabýnda Hz. Ali (a.s)’ýn þöyle buyurduðunu rivayet etmektedir:

“Peygamber (s.a.a) dilini aðzýma koydu ve bana ondan bin ilim kapýsý açýldý. Her kapýdan bin kapý daha açýldý.”

Süleyman Belhi Yenabi’ul- Mevedde’de 14. Bab’ýn zýmnýnda s. 77’de, Esbað bin Nebate’den þöyle rivayet ediyor: “Hz. Ali (a.s) þöyle buyuruyordu:

“Resulullah (s.a.a) yüzüme bin kapý açtý. Her kapýdan da bin kapý açýldý. Böylece bir milyon kapý oldu. Geçmiþ ve kýyamete kadar gelecek her þeyi bildim. Bana ayrýca ölümler, belalar ve Fasl’ul- Hitab[1] ilmi verildi.

Ayný babda Ýbn-i Meðazili’den kendi senediyle Ebi Sabah’dan, o da Ýbn-i Abbas’dan Peygamber (s.a.a)’in þöyle buyurduðunu rivayet etmektedir:

“Mirac gecesi Allah-u Teala’ya yakýnlaþýnca benimle konuþtu, necva etti. Ondan öðrendiklerimi Ali’ye öðrettim; o halde Ali benim ilmimin kapýsýdýr.”

Bu rivayeti Muvaffak bin Ahmed-i Harezmi’den þöyle rivayet etmektedir:

“Cebrail bana cennetten bir kilimle geldi. Ben üzerine oturdum, Allah’ýn huzuruna varýnca Allah-u Teala benimle konuþtu, Allah’tan öðrendiðimi Ali’ye öðrettim, o benim ilmimin kapýsýdýr.”

Sonra Ali (a.s)’ý çaðýrarak þöyle buyurdu: “Ey Ali! Seninle barýþ, benimle barýþtýr; seninle savaþmak, benimle savaþmaktý;.Benimle ümmet arasýndaki ilim sensin.”

Bu babda büyük alimlerinizden birçok rivayet nakl edilmektedir. Örneðin: Ahmed bin Hanbel, Muhammed bin Talha, Harezmi, Gazali Suyuti, Sa’lebi, Mir Seyyid Ali Hemedani ve diðerleri farklý tabirlerle Peygamber (s.a.a)’den Hz. Ali (a.s)’a bin ilim kapýsý açtýðýný, her kapýdan bin kapý açýldýðýný ve bunlarý Ali (a.s)’ýn göðsüne emanet býraktýðýný rivayet etmiþlerdir.

ve dahasý

Nitekim Gazali þöyle diyor: “Hz. Ali (a.s)’ýn Cifr’u Cami’id-Dünya ve’l- Ahire adýnda bir kitabý vardý. Bu kitapta bütün ilimler, apaçýk gerçekler, sýrlar, gaipler, eþyanýn özellikleri, alemdeki tesirler, isimlerin ve harflerin hususiyetleri yazýlýydý. Bu kitabý, Hz. Ali (a.s) ve Peygamber (s.a.a) tarafýndan velayet ve imamet makamýna tayin edilen 11 evladý dýþýnda hiç kimse bilmiyordu. Bu kitap onlara miras kalmýþtýr.”

Hakeza Süleyman Belhi Yenabi s. 403’de Muhammed bin Talha’nýn Durr’ul- Manzum kitabýndan bu konuda geniþ bir açýklama nakletmektedir ki: “Cifr-i Cami kitabý Hz. Ali (a.s)’a özgü ilim anahtarlarýnýn yazýldýðý 1700 sayfadan ibaretti. Nitekim meþhur þair Hz. Ali (a.s)’a yönelik þöyle diyor: “Ondan baþka Cifr-i Cami’i bilen kimdir? Bu kitapta gaybi sýrlar mevcuttur.”

Hakeza Tarih-i Nigaristan sahibi de Þerh-i Mevakýf’tan þöyle nakletmektedir: “Cifr ve Camia kitabý Ali (a.s)’a mahsustur. Bu iki kitapta harf ilmi yoluyla kýyamete kadar olacak olaylar yer almýþtýr. Hz. Ali (a.s)’ýn evlatlarý da onunla hükmetmektedirler.” (Yani bu remizli kitabýn anahtarý, olaylardan haber veren Hz. Ali (a.s) ve evlatlarýnýn nezdindedir.



Kardeþim birþey iddaa etmeden önce o konuda biraz araþtýrma yapýn.Basit yaklaþýmlarla hataya düþmeyin kendi alimlerinizle ihtilafa düþtüðünüzün farkýnda deðilsiniz.
Allah c.c. bizi Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa ve onun Ehlibeytinden ayýrmasýn
vesselam
Gönderen: 05.01.2007 - 14:27
Bu Mesaji Bildir   cemcem üyenin diger mesajlarini ara cemcem üyenin Profiline bak cemcem üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
DERiNsular su an offline DERiNsular  
DİKKAT
171 Mesaj -
Ýmam-ý Rabbani hazretleri buyurdu ki:

(Babam zahir ve bâtýn ilimlerinde yani kalb ilimlerinde çok âlim idi. Her zaman ehl-i beyti sevmeyi tavsiye ve teþvik buyururdu. Bu sevgi insanýn son nefeste imanla gitmesine çok yardým eder, derdi.

Vefat edeceklerinde baþ ucunda idim. Son anlarýnda þuuru azaldýðýnda kendisine bu nasihatini hatýrlattým ve o sevginin nasýl tesir ettiðini sordum. O haldeyken bile, (Ehl-i beytin sevgisinin deryasýnda yüzüyorum) buyurdu. Hemen Allahü teâlâya hamd ve sena ettim.

Ehl-i beyti sevmemek, Harici olmaktýr. Eshab-ý kiramý sevmemek sapýk olmaktýr. Ehl-i beyti de, Eshab-ý kiramýn hepsini de sevmek ve hürmet etmek Ehl-i sünnet olmaktýr.

Ehl-i beytin sevgisi, Ehl-i sünnetin sermayesidir. Ahiret kazançlarýný, hep bu sermaye getirecektir. Ehl-i sünneti tanýmayanlar, bu büyüklerin orta, adil, halis sevgilerini bilmeyerek, ifratý seçerek, sevgide taþkýnlýk yaparak, orta ve adil sevgiyi sevmemek sanýyor.

Ehl-i sünnete harici damgasýný basýyorlar. Bu zavallýlar bilemiyorlar ki, aþýrý ve taþkýnca sevmek ile hiç sevmemek arasýnda, bir de doðru, insaflý, orta derecede sevgi vardýr.

Hakkýn yeri de, her þeyde ortada, merkezdedir. Bu hak ve adalet merkezi, Ehl-i sünnete nasip olmuþtur.

Sevmenin aþýrý ve tehlikeli olmasý þöyledir ki, Hz.Aliyi sevmiþ olmak için, diðer üç Halifeye düþman olmak lazýmdýr diyorlar. Ýnsaf etmeli, iyi düþünmeli, bu nasýl sevgidir ki, bu sevgiyi elde etmek için, Resulullahýn Halifelerine, yani vekillerine düþmanlýk þart oluyor?

Bu nasýl sevgidir ki, insanlarýn en iyisinin, Allahýn habibinin, Allahýn resulünün eshabýna sövmeyi, lanet etmeyi icap ettiriyor? Bu nasýl sevgidir ki, Allah resulünün mübarek hanýmýna, damadýna, kayýnbirader, kayýnvalide ve kayýnpederlerine sövmeyi, lanet etmeyi icap ettiriyor?

Bunlar, nasýl fena bilinir, nasýl kötülenir, nasýl temiz bilinmez ki, Allahü teâlâ, hepsinden razý olduðunu, hepsine Cenneti vaad ettiðini Kuran-ý kerimde bildiriyor. Onun resulü Muhammed aleyhisselam da eshabý hakkýnda kötü konuþmayý yasak ediyor.

Buna raðmen onlara kötü, pis, kâfir denilebilir mi? Bu nasýl iman, bu nasýl müslümanlýktýr?


Kardeþim birþey iddaa etmeden önce o konuda biraz araþtýrma yapýn.Basit yaklaþýmlarla hataya düþmeyin kendi alimlerinizle ihtilafa düþtüðünüzün farkýnda deðilsiniz.
Allah c.c. bizi Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa ve onun Ehlibeytinden ayýrmasýn
vesselam
Gönderen: 05.01.2007 - 14:48
Bu Mesaji Bildir   DERiNsular üyenin diger mesajlarini ara DERiNsular üyenin Profiline bak DERiNsular üyeye özel mesaj gönder DERiNsular üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
cemcem su an offline cemcem  
17 Mesaj -
selamýnaleyküm
Derinsular kardeþim sana katýlýyorum.Þu konuya dikkat çekmek istedim.Ýnsanlar bilmedikleri hakkýnda konuþarak sürekli hataya düþmekte ve düþürmekteler.bu Allah c.c. korusun bizi cehenneme götürebilir.

Ama bilmediðimizi öðrenmek için de alimlere sormalý ve kendimizi cahilliktende kurtarmalýyýz.

Sunniyiz diyoruz ama sunnilikten haberimiz yok.Þiiyiz diyoruz ama þiilikten haberimiz yok.
Allah c.c. kitabýndan hiç haberimiz yok.

Halimize bakýn.Peygamber s.a.a. bizden ne bekliyor biz ne yapýyoruz?Tüm dünyadan geri kalmýþýz.Putperest japon ve çin bile bizi geçmiþ.Peki hak dine inandýðýmýzý iddaa ediyoruz da niçin geri kalmýþýz?

Çünkü inancýmýzda samimi deðiliz kendimizi atalarýmýzýn baþarýlarý ile avutuyoruz.Onlar sýnvlarýný verdi geçti gittiler.daðdaki kurdun aç kalmamasý için vakýf kuracak kadar merhametli atalarýmýzýn yerinde kardeþlerimizin sokaklarda aç bitap uyuþturucu ve hýrsýzlýðýn ve fuhuþun pençesinde yaþamasýna hiç aldýrmýyoruz.Kafir en mahrem topraklarýmýzýn dibini iþgal etmiþ.münafýklar Kýzkardeþimizin, annemizin örtüsüne el atmýþ.

Ama lafta alimliði kimseye býrakmýyoruz.herþeyi biz biliyoruz.bilmediðimiz hiçbirþey yok.Allah c.c. demiyor mu ki siz dinden uzaklaþýrsanýz sizi dünyada belalara uðratýrým rezil rüsvay ederim.Ve yerinize dinimi yüceltecek kavim getiririm.ÞÝmdi soruyorum biz dinimizden uzaklaþmadýk mý?Kendi islam anlayýþýmýzý iþte din budur diye sunup baþka düþünceleri incelemeden silip atmak insanlarý cahil býrakmak dinden uzaklaþmak deðil mi?

Son 300 yýldýr sürekli gerilemiþiz demek ki sürekli uzaklaþmýþýz.Yoksa bu çöküþ neden?

Kendimize gelelim ,çok okuyalým ,çok soru soralým,çok öðrenelim ,çok çalýþalým.
Gönderen: 05.01.2007 - 16:15
Bu Mesaji Bildir   cemcem üyenin diger mesajlarini ara cemcem üyenin Profiline bak cemcem üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
DERiNsular su an offline DERiNsular  
( İSLAMİ SOHBET MÜMİNLER KARDEŞTİR)
171 Mesaj -
CEMCEM KARDEÞÝM

GÜZEL ANLATMIÞSIN ALLAH CC RAZI OLSUN.

SENÝNDE DEGÝNDÝGÝN GÝBÝ,


ASIL SORUN CAHALETTE.

BÝRDE BÝZÝM ÇOK ÖNEMLÝ EKSÝGÝMÝZ OLAN ,

BÝR SORUN VAR.


BU SORUNDA BENÝM BÝR YAZIMDA COK GÜZEL ÝÞLENMÝÞ.

( ÝSLAMÝ SOHBET MÜMÝNLER KARDEÞTÝR)

,BAÞLIKLI YAZI OKUNURSA ÇOK ÝSTÝFADE EDÝLECEGÝNE ÝNANIYORUM


SELAM VE DUA ÝLE
Gönderen: 06.01.2007 - 00:03
Bu Mesaji Bildir   DERiNsular üyenin diger mesajlarini ara DERiNsular üyenin Profiline bak DERiNsular üyeye özel mesaj gönder DERiNsular üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
sicilyali su an offline sicilyali  
RE:Parayla mı !..
1054 Mesaj -
Kardes!..


Bu konularý temcit pilavi gibi milletin önüne sürmekten býkmadýnýz, biz okumaktan býktýk.

Parayla mý gönderiyorlar buraya bu zihniyeti.

Ben iki katýný vereyim.


Eklemis oldugunuz uzun yazý, bastan asagýya sacmalýklarla dolu olup, pis kokular sýzdýrýyor. Ayný zamanda Ehl-i Sünnete ve akidesine iftiralar iceriyor.


Lütfen Hakiki tasavvuf ehlini þia'yla ayný kefeye koymayýnýz.

Lütfen Ehl-li Sünnet akidesine sahip Imamlarýmýza çamur atmayýnýz.

Gönderen: 06.01.2007 - 01:08
Bu Mesaji Bildir   sicilyali üyenin diger mesajlarini ara sicilyali üyenin Profiline bak sicilyali üyeye özel mesaj gönder sicilyali üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
DERiNsular su an offline DERiNsular  
171 Mesaj -
MENTESECÝ KARDEÞÝM

SANA KATILIYORUM.

HANGÝ SÝYEYE GÝTSEM BU YAZI KARÞIMA ÇIKIYOR.

VE BU YAZI DURUP DURUP HORTLUYOR MALESEF.

EN ÝYÝSÝ CEVAP VERMEMEK AMA ,

MÜMÝNLERÝN ETKÝLENMESÝNDEN KORKULUYOR.

O YÜZDEN CEVAP VERMEK ZORUNDA KALINIYOR.

ALLAH DOSTLARINA MÜNKÝRLÝK SON NEFESTE ÝMANSIZ GÝTMEYE SEBEB OLUR.ALLAH CC
MUHAFAZA BUYURSUN ALLAH ÝSLAH ETSÝN.

AMÝN.
Gönderen: 06.01.2007 - 16:04
Bu Mesaji Bildir   DERiNsular üyenin diger mesajlarini ara DERiNsular üyenin Profiline bak DERiNsular üyeye özel mesaj gönder DERiNsular üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 928 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
2243 üye ile 29.03.2024 - 11:40 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
gülbeysah (40), emrebican (30), ali deutsch 22 (40), sueda05 (46), mevo (56), bulent661 (51), yasar1126 (51), nur20 (39), cedanza (47), Gülsah (46), abdullah_66 (38), Mehmet Ali AKKA.. (56), esmercadi (38), aiShwaRya (46), hkaba4601 (42), aribali67 (49), ibrahim20 (36), mikail yesiloz (47), ali esen (49), sEm@ (37), lazya (47), Hira (44), rahmetgulu (50), yozgat66nl (50), muzo69 (55), emrebeyzade (43), hikmet_69d (41), mesekkatli (43), memolituncay800 (39), kewinmars (37), selmani (52), lomiksa_x (61), puzzle (45)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.69387 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.