0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » SORULAR & CEVAPLAR » darul harp

önceki konu   diğer konu
2 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Gast adıyamanlı asker  
darul harp
Misafir
esselamun aleküm benim sorum þu bir ülke hangi hallerde Darulharp olur darul harp olabilmesi için hangi þartlar aranýr.
2. kafir bir ülkade bakir birbankaya yatýrýlan para ve buna mukabil gelen faiz helal midir.vesselam
Gönderen: 27.09.2005 - 09:10
Bu Mesaji Bildir   Yukari
Gast ahmet gunay  
Misafir
DÂRÜ'L-HARB



Harp ülkesi, küfür ülkesi, savaþ alaný. Ýslâm'ýn siyasî otoritesinin dýþýnda kalmýþ olup, yönetim tarzý ve yürürlükteki hukuku Ýslâmî olmayan bölgeler. Genel olarak Ýslâm hukukunda kâfir ve Ýslâm düþmaný yöneticilerin hâkimiyet ve yönetimleri altýndaki topraklarý anlatmada kullanýlýr. Bu terim, Kur'ân-ý Kerim'de zikredilmemekte, ancak hadis-i þeriflerde geçmektedir. Hz. Peygamber'in "darü'l harb'te hadler tatbik edilmez" buyurduðu rivayet edilmiþtir. Bu ibâre Sahihayn'da ve Sünen'lerde geçmemektedir. Hanefîler bu hadisi delil kabul ederken, diðer mezhepler delil olarak almamýþlardýr. Ýleri gelen Hanefi fakihlerden ez-Zeylaî de bunun garib hadis olduðunu belirtir (Nasbu'r Râye, III, 343).

Ýslâm hukukçularý, ülkeleri, Ýslâmî hükümlerin uygulanýp uygulanmamasýna göre tasnif etmiþlerdir. Dârü'l harb'te ikamet edenlere genel olarak harbî denir. Harbîler, dârü'l-Ýslâm yönetimi ile bir emân anlaþmasý yapmadýklarý müddetçe, kanlarý ve mallarý mübah sayýlýr. Kâfir bir insanýn malýnýn ve canýnýn masun olabilmesi için müslüman olmasý veya Ýslâm devleti ile anlaþma yapmýþ olmasý gerekir. Bir harbî gizlice ve emân dilemeden darü'l-Ýslâm'a girip de yakalandýðýnda kaný ve malý mübah sayýlýr. Darü'l harb'te müslüman olan bir kimsenin ise hicret etmeden evvel, bulunduðu bölge fethedildiðinde, elindeki mallar kendisine kalýr, ancak gayr-i menkul mallarý ganimet hükmündedir. (Maverdî, el-Ahkamu's-Sultaniyye, Çev: Ali Þafak, Ýstanbul 1976, 57 vd; W.W.Hunder, ÝA, Dârü'l-Harb md.).

Dârü'l-harb'te ikamet edip Ýslâm ülkesine gelmemiþ olan müslümânlar Ýslâm ülkesinde yaþayan bir fert gibi görülürdü. Dârü'l-Ýslâm'a hicret etmek istediðinde engellenmezdi. Ýmam-ý Azam'a göre sadece müslüman olmakla masun sayýlmýyor; Ýslâm devletinin otoritesine girmekle can ve malýný emniyete alabiliyordu. Bir müslüman, Dârü'l-harb'te iþlediði suçlarýndan dolayý cezaya çarptýrýlamaz. Çünkü Ýslâm devletinin otoritesi oralarda geçerli deðildir. Dünyada had cezasý verilmemesine raðmen, o suçlarýn cezasý Allah'a aittir. (Abdulkadir Udeh, Ýslam Ceza Hukuku ve Beþeri Hukuk, çev. A. Nuri, Ýstanbul 1976, I, 520). Ancak bu hususlarda çeþitli ictihadlar vardýr. Meselâ Ýmâm Þâfiî'ye göre, "Dârü'l-Ýslâm'da helâl olan þey Dârü'l-harb'te de helâldir; haram olan orda da haramdýr. Bir suçun Dârü'l-harb'te iþlenmesi cezayý düþürmez." (es-Serahsî, el-Mebsut, IX, 100; Ýmâm Þâfiî, el-Umm, VII, 322).

Ýmâm-ý A'zam ise "Dârü'l-harb'te hadler uygulanmaz" hadisine göre amel etmiþtir. Dârü'l-harb'te bulunan askerlerden biri haddi gerektiren bir suç iþlese, Ebu Hanîfe'ye göre oradaki kumandanýn haddi uygulama yetkisi olamaz, ancak dârü'l-Ýslâm'a dönülünce devlet baþkaný veya kadý'nýn vereceði hüküm geçerli olur. Ýmâm Mâlik ve Ýmâm Þâfiî ise haddin hemen uygulanabileceðini savunmuþlardýr. (Ýbn Kudame, el-Muðnî, IV, 46).

Bir müslümanýn Darü'l-harb'te bulduðu define kendisine aittir. Ancak Ýslâm devleti adýna Dârü'l-harb'e girmiþ bir heyet veya askerî birlik bir define bulacak olursa, bunun humus'u Beytü'l-Mâl'e aittir. (Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ý Ýslâmiyye Kamusu, IV, 103).

Ýslâmî hükümler kesin nass ile sabit ise bunlar hakkýnda ihtilaf sözkonusu deðildir. Cumhur-ý fukahâ'ya göre müslümanlarýn dârü'l-harb'te harbîlerle veya kendi aralarýnda faizle alýþ-veriþ yapmalarý haramdýr. Faiz, kesin nass ile haram kýlýnmýþtýr. Ebu Hanife ile Ýmâm Muhammed bu konuda dârü'l-harb'te müslüman ile harbî arasýnda faiz muamelesini caiz görerek Cumhur'dan ayrýlýrlar. Onlara göre, faizi müslümanlarý almalýdýr; ama harbîye faiz verilmesi haramdýr. (Ýbn Abidin, Bulak 1272, IV, 188) Bu ictihada raðmen, müslümanlarýn takvaya sarýlmalarý ve bundan kaçýnmalarý evlâdýr. Cumhur, "Dârü'l-harb'te müslüman ile harbî arasýnda faiz yoktur" hadisini delil almaz. Onlar, böyle mürsel* ve garib* derecesinde bir hadisle amel edilemeyeceðini söylemiþlerdir. Harhî'nin malý ancak ganimet yoluyla helâl olup, alýþ-veriþ akidleri yolu ile helâl olmaz. (Ýbn Kudame, IV, 46).

Allah Teâlâ þöyle buyurmuþtur:

"Ey iman edenler, mümin kadýnlar muhâcir olarak geldikleri zaman onlarý imtihan edin. Allah onlarýn imanýný daha iyi bilir. Fakat sizde mümin kadýnlar olduklarýna bilgi edinirseniz onlarý kâfirlere döndürmeyin. Bunlar onlara helâl deðildir. Onlar da bunlara helâl olmazlar..." (el-Mümtehine, 60/10). Bu ayetten nikâh akdinin bozulmasýnda ülke ayrýlýðý deðil de din ayrýlýðýnýn etkili olduðu anlaþýlmaktadýr. Hanefîlere göre ise, karý veya kocadan birisi dârü'l-harb'ten dârü'l-Ýslâm'a müslüman veya zimmî olarak hicret edecek olursa, aralarýnda nikah ayrýlýðý sözkonusu olur.

Ýslâm'ýn önemli bir ibadeti ve vazgeçilmez bir prensibi olan Cuma namazý konusunda Hanefî fukahasý "Cuma namazý ulu'l-emr'in iznine baðlýdýr" der. Ýzin, Cuma'nýn edasýnýn þartlarýndan sayýlmýþtýr. Ulu'l emr'in bulunmamasý halinde Cuma namazý farz deðildir. Dârü'l-harb'te Cuma namazýnýn kýlýnýp kýlýnmayacaðý hususunda diðer mezheplerin görüþü, "Cuma'nýn hiçbir surette terkedilemeyeceði" doðrultusundadýr. Zira bu, Kur'anî bir nass ile sabittir. Diðer taraftan hanefîler, ulu'l-emr'in bulunmamasý halinde, müslümanlarýn, aralarýndan birini tayin ederek Cuma kýlabileceklerini de söylerler. (Elmalýlý Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur'an Dili, VII, 4983 vd.)

Allah Teâlâ þöyle buyurur: "Nefislerine yazýk eden kimselere canlarýný alýrken melekler: "-Ne iþte idiniz?" dediler. (Bunlar): "-Biz, yeryüzünde aciz Düþürülmüþtük"diye cevap verdiler. Melekler dediler ki: "-Peki Allah'ýn arzý geniþ deðil miydi ki onda göç edip Ýslâm'ý rahatça yaþayabileceðini;, bir yere hicret edeydiniz." Ýþte onlarýn duraðý Cehennem'dir, ne kötü bir gidiþ yeridir. " (en-Nisa, 4/97) Bu ayetten anlaþýldýðýna göre müslümanýn öz yurdu, Ýslâm'ýn yaþandýðý ve Allah'ýn hükümlerinin hâkim olduðu -dârü'l-Ýslâm'dýr. Müslüman, dârü'l harb'te küfrün zulmü ve iþkenceleri altýnda sýkýntýlý bir hayat sürüyor, dininin emirlerini yerine getiremiyor, farzlarýný ifa edemiyor ve kendisinin veya neslinin küfre girmesi için zorlanýyor ya da zorlanmaktan korkuyorsa böyle bir yerden hicret etmesi farzdýr: Bu genel hükme göre Hanefiler hangi durumda olursa olsun, bir müslümanýn mutlaka dârü'l-harb'ten dârü'l-Ýslâm'a hicret, etmesinin farz olduðunu öne sürerken; Þâfiîler, müslümanýn bulunduðu yerde açýkça dinini yaþayabiliyor ve tebliðini yapabiliyorsa orada kalmasýnýn gerektiðini savunmuþlardýr. (Said Havva, Ýslâm, I, 309)

Ancak yeryüzünün muhtelif diyarlarýnda, küfür ülkelerinde yaþayan müslümanlarýn hicret edebilecekleri bir dârü'l-Ýslâm mevcut deðil ise veya mevcut olsa bile Halife bunlarýn hicretlerine gerek görmeyip orada kalmalarýný isterse, artýk, bulunduklarý bölgelerde Ýslâm'ý hâkim kýlmak için gerekli çalýþmalarý yapmak onlarýn önemli bir görevi olacaktýr. Çünkü müslümanlarýn Ýslâm devletini kurmalarý, topraklarý Ýslâmîleþtirmeleri, zâlim ve kâfir yöneticilerle mücadele etmeleri, yeryüzünde fitne ve zulüm kalmayýncaya kadar gayret sarfetmeleri farz-ý ayndýr. Bu görüþleri savunan Ýslâm fukahasý, Mekke'de kâfirlerin zulmüne uðrayan müslümanlarýn gidecekleri bir dârü'l-Ýslâm'ýn olmadýðýný belirtmektedirler. Necaþî'nin ülkesi Habeþistan'a veya Medine'ye yapýlan hicrette Hz. Peygamber'in emri belirleyici olmuþtur. Bu da müslümanlarýn yaþadýklarý bir dârü'l harb'ten daha rahat bir þekilde Ýslâm'ý yaþayabilecekleri bir baþka dârü'l harb'e hicret etmeleri hususunda yol gösterici bir sünnettir. Kur'ân-ý Kerim'deki âyetlerden birtakým belirleyici nitelikler tespit etmekle, bir ülkenin nasýl dârü'l-harb olabildiðini ortaya koyabiliriz. Ülkenin zalim yöneticileri, mustaz'aflarý baský ve zulüm altýna alýr, gayr-i müslimler her fýrsatta müslümanlara eziyet eder, inançlarý yüzünden yurtlarýndan Çýkarýlýrlar ve müslümanlarýn dârü'l-Ýslâm dýþýnda bir yerde güvenlik içinde bulunmalarý sözkonusu olmayýp, düzen onlara rahat vermez ise, o zaman hicret etmek zorundadýrlar. (en-Nisa, 4/75, 91, 92).

Demek ki Ýslâm hukukçularýnýn savunduðu gibi, dârü'l-harb'te yaþayan müslümanlarýn orada kalýp mücadele etmeleri, orayý dârü'l-Ýslâm haline getirmeye çalýþmalarý gerekmektedir. Ancak böyle bir durumda kâfir yönetimin müslümanlara eziyet ve zulümde bulunacaðý, onlarý þehid edeceði ve bunun çok zulümlere neden olacaðýndan hicret yolu daha uygun olmuþtur. Zaten nasslardan ve tarihi geliþmelerden de bu anlaþýlmaktadýr.

Dârü'l-harb terimi, müslümanlarla savaþ halinde olan ülkeye denildiðinden; harb ülkeleri, Allah'ýn otoritesi yerine baþka otoriteye baðlanýp bu batýl otoritelere itaat ettiklerinden ve her zaman müslümanlara karþý savaþ durumunda bulunduklarýndan dolayý bu adý alýrlar. Ýslâm'ýn sürekli savaþý temel aldýðý þeklinde ileri sürülen yanlýþ kanaatin aksine, onlar eðer barýþ istiyorlarsa müslümanlar bazý þartlara baðlý olarak anlaþma yapabilirler. Böyle ülkelere, o zaman, anlaþmalý ülke anlamýnda darü'l-ahd* denilir ki, bu ülkeler harb ülkelerinden ayrý bir hukuka tabi olur. Ýslâm'da zorlama yoktur, ama din yalnýz Allah'ýn oluncaya kadar cihat vardýr. Kâfirler emân dilerse, ülkeleri cizye karþýlýðýnda dârü'l-Ýslâm'a dahil edilir ve kendilerine hak ve hürriyetleri verilir. Ýslâm devleti yeryüzünden fitneyi kaldýrmak için cihadý temel siyaset yaptýðý gibi, barýþ isteyenlere de þartlarýna uyduklarý müddetçe asla dokunmaz.

Ýmâm Kâsânî, "Dâr'ul Ýslâm ve küfre izafesinden kasýt, bizzat Ýslâm veya küfrün mahiyeti deðildir. Kasýt, emniyet ve korkudur. Eðer emniyet mutlak surette müminlere, korku da mutlak surette kâfirlere aitse o belde dârü'l-Ýslam'dýr. Korku mutlak surette müminlere aitse orasý da dârü'l küfür'dür. Hükümler, emniyet ve korkuya baðlýdýr" demektedir. (Ýmam Kâsâni, el-Bedâiü's-Sanâyi, Beyrut 1974, VII. 131).

Dârü'l-Ýslâm'ýn dârü'l-harb'e dönüþmesi meselesi, ilk müctehidler zamanýnda teorik plânda tartýþýlýrken; Haçlýlarýn Filistin ve Moðollarýn diðer Ýslâm ülkelerini istila etmeleriyle birlikte Ýslâm fukahasý bu meseleyi geniþ olarak ele almýþtýr. Ebu Yusuf ile Ýmam Muhammed, bir Ýslâm ülkesinde Ýslâm dýþý hükümlerin hâkim olmasý durumunda oranýn darü'l-harb olacaðýný söylemiþlerdi. Ebu Hanîfe de, Ýslâm ülkesinin dârü'l-harb'e dönüþmesi için üç þartýn gerçekleþmesi gerektiðini belirtmiþti. Bunlar, 1) Ülkede açýkça Ýslâm dýþý kanunlarýn icrasý, 2) Ülkenin, aralarýnda bir baþka Ýslâm ülkesi olmaksýzýn harb ülkesine bitiþik hale gelmesi, 3) Müslüman ve zimmîlerin can ve mal güvenliðinin kalmamasý.

Bu hususta Ýbn Kayyim el-Cevziyye þöyle demektedir: Ýslâm hükümlerinin uygulanmadýðý sürece hiçbir yer dârü'l-Ýslâm'a bitiþik de olsa dârü'l-Ýslâm olmaz. Ýþte Tâif þehri. Çok yakýn olmakla birlikte darü'l-Ýslâm olmadý. Kýzýldeniz sahilinde olan bölgeler de öyle... Yemen'e gelince; zaten orada Ýslâm yayýlmýþ bulunuyordu. Yemen'in bütün bölgeleri ise, ancak Hz. Peygamber'in vefatýndan sonra halîfelerinin döneminde Ýslâm'a sarýlmýþlardýr... "Bir ülke, coðrafî bakýmdan Ýslâm ülkesine yakýn olmakla ya da halký arasýnda Ýslâm dinini kabul etmiþ kimseler vardýr diye "dârü'l-Ýslâm" olarak nitelendirilemez." (Ýbn Kayyým el-Cevziyye, Ahkâmu Ehli'z zimme, I, 366). Ýslâm'ýn egemen olmadýðý her yer -daha önceleri istediði kadar uzun dönemler Ýslâm'ýn egemenliði altýnda kalmýþ olsun ve bu egemenliðin maddî. ve beþerî belgeleri istediði kadar çok bulunsun- Ýslâm diyarý olarak nitelendirilemez. Olsa olsa buralarda bir zamanlar Ýslâm egemen olmuþtu, þu gördüðümüz maddî eserler ve onlarýn soyundan gelen müslüman ismini taþýyan bu kimseler de onlarýn kalýntýlarýdýr, denilebilir... Ýmâm A'zam'ýn üç þartýndan yola çýkýlarak bugün îçin hiçbir Ýslâm ülkesinin dâru'l-harb þartlarýný taþýmadýðýný savunanlara karþý, bir zamanlar Ýslâm diyarý olan beldelerin küfür diyarýna dönüþüp dönüþmediklerini þöyle sýralamak mümkündür: 1) Bu ülkelerde Ýslâm ahkâmý deðil, beþerî kanunlar ve hükümler yürürlüktedir. 2) Dârü'l-harb'e hem siyasal ve ekonomik paktlarla, antlaþma ve sözleþmelerle, hem de coðrafi olarak bitiþik ve iç içedir; 3) Bir zamanlar Ýslâm diyarý olan bu ülkelerde insanlar, yani hem müslümanlar ve hem de kâfirler Ýslâm'ýn emaný ile mi emindirler; yoksa tâðutlarýn Ýslâm'ý yaþamayý yasak kýlan ve en büyük cürüm sayan kanun ve hükümleriyle mi tehdit altýndadýrlar? Soru, ayrýca cevap vermeyi gerektirmeyecek kadar açýktýr. (bk. M. Beþir Eryarsoy, Ýslâm Devlet Yapýsý, Ýstanbul 1988, 67 vd.)

Ýslâm ülkeleri Doðu'dan gelen barbar saldýrýlarýyla yýkýlýnca, imamlar þöyle diyordu: "Bugün kâfirlerin elinde bulunan ülkeler Ýslâm ülkeleridir. Ýdareciler kâfirse de cuma ve bayram namazlarýný kýlmak caizdir. Ýlletin bir parçasý kaldýkça, ona baðlý olan hüküm de kalýr. Herkes açýkça namaz kýlýyor, fetvalar veriliyor... Bu ülkelere harb ve küfür ülkesi demenin mesnedi ve delili yoktur. Ezan ve cemaatle namaz gibi ibadetler icra edilebildikleri sürece, yönetim kâfirlerde de olsa böyle bir ülke dârü'l-Ýslâm'dýr..." Ýmameyn, kýyasa baþvurarak "dârü'l-harb, Ýslâm ahkâmýnýn icrâsiyle Ýslâm ülkesi oluyorsa, Ýslâm ülkesinde küfür hükümlerinin ve küfrün hâkimiyeti ile dârü'l-harp olmasý lazýmdýr, demektedir. Ýmameyn'i destekleyen müctehidler, müslümanlar emniyette olsalar da, bunun o ülkenin darü'l-harb olmasýný engellemediðini, hâkimiyet ile emniyet kavramlarýndan önceliði hâkimiyete tanýmak gerektiðini söylemiþlerdir.

Ýmam Azam Ebu Hanife ise, hükmün bir illetle sabit olmasý durumunda, illetten bir þey kaldýðý müddetçe hükmün de onunla birlikte kalmaya devam edeceðini söylemek istemiþtir. Onun görüþünü benimseyen fakihler; "Ýslâm üstündür, ona üstünlük olmaz. " þeklindeki hadisi (Buharî, Cenâiz 79) delil almýþlar; hâkimiyeti "itibarî" bir tarzda yorumlamýþlardýr. Onlara göre, istila edilmiþ bir dârü'l-Ýslâm'da mal ve can emniyetine sahip müslim ve zimmîler bulunabilir ve o durumda orasý dârü'l-harb olmaz. Bu görüþe karþý çýkan fukaha ise; istila edilmiþ, hâkimiyeti elinden alýnmýþ bir ülkede müslümanlarýn mal ve can emniyetinin var olabilmesini imkansýz görmüþlerdir. Kuþkusuz, müctehidlerin bu görüþlerine tesir eden tarihi þartlar mevcut olmuþtur. Ondokuzuncu yüzyýldan sonra meydana gelen dünya ülkeleri konjonktüründe, iki büyük dünya savaþý ardýndan oluþan dengelerden sonra, Ýslâm hukukunun bazý içtihatlarýnýn aynen geçerli olmasý mümkün görülmemektedir. Nitekim, Ebu Hanîfe'den bir-iki asýr sonra bile bu ictihadlar þöyle deðerlendirilmiþtir: "Zannediyorum ki, Ebu Hanîfe'nin bu þartý (Dârü'l-harb'e bitiþiklik) kendi zamanýnda müslümanlarýn ehl-i þirkle cihadlarýndaki vaki duruma dayanarak söylenmiþtir. Dârü'l-Ýslâm ortasýnda bir ülke halkýnýn irtidad edip de, vatandaþ ve sultan tarafýndan ordularýn kuþatmasý olmaksýzýn orada kendilerini korur halde kalabilmeleri ona imkânsýz görünmüþtür. Ama bu zamanda olanlarý; halkýn cihâda karþý "isteksizliðini" ve geri kalmalarý onlarýn iþlerini yüklenen idarecilerin fesadýný Ýslâm ve "müslümanlara düþmanlýklarýný", cihad ve cihadýn gereklerine önem vermemeleri gibi durumlarý görseydi, böyle bir ülke hakkýnda Ebu Yusuf ve Muhammed'in görüþünü benimserdi."

Ýmam Ebu Hanîfe'nin, ictihadýnda "emân" kavramýna yüklediði anlam çok geniþtir. Ancak itibari olarak bir ülkede Ýslâmî hükümlerin yaþýyor olmasý, o hükümlerin kaynaðýnýn ve icrasýnýn esas dayanaðý olan hakimiyet anlayýþýný geçersiz kýlamaz. Müslümanlarýn sadece ibadet bölümünde muhtar kaldýklarý, ukubat ve muamelat konularýnda karþý düþüncenin hukuk kurallarýna baðlandýklarý bir düzen görüþü, bu hususta laik-demokratik ve ayný zamanda da Ýslâmî ülke anlayýþýný çaðrýþtýrmaktadýr. "Þekk ile yakin zail olmaz" kuralýndan hareketle, "Bir þeyin bulunduðu hal üzere kalmasý asýldýr" denilerek, belirli tarihi þartlarda hüküm verilebilse de, ayný ictihadýn bugüne uygulanmasý mümkün görünmemektedir: Aksine; Ýmameyn, Maliki ve Hanbeli âlimlerinin görüþleri tutarlýdýr ve yukarda zikredilen çeliþkiyi de ortadan kaldýrmaktadýr. Yani eðer bir dârü'l-harb'te Ýslâm uygulandýðýnda orasý dârü'l-Ýslâm oluyorsa bunun tersi de geçerlidir. Yani bir dârü'l-Ýslâm'da küfür ahkâmý uygulanýyorsa artýk orasýnýn da dârü'l-harb sayýlmasý gerekmektedir. Diðer taraftan yeryüzünde istilâ ve iþgal altýnda birçok Ýslâm ülkesi bulunmaktadýr ve böyle ülkelere hâlâ dârü'l-Ýslâm diyebilen yerli ve yabancý (müsteþrik) hukukçular bulunmaktadýr. Þu bir gerçektir ki; eðer bir Ýslâm ülkesinde Ýslâm ahkâmý yürürlükten kaldýrýlmýþsa, o ülkedeki müslümanlarýn muhayyer býrakýlmalarýný beklemek en azýndan saflýk olur. Yaþananlarýn gösterdiði gerçek þudur: Hangi çaðda olursa olsun, eðer ülkelerinde Ýslâmî hükümlerin tatbik ve kontrolü müslümanlarýn ellerinden alýnýp yerine beþerî ahkâm geçirildiyse ve iktidar Ýslâm'ýn dýþýndaki bir güce verildiyse, artýk o ülkede müslümanlarýn rahat etmeleri, yani dinlerini bütün yönleriyle yaþamalarý imkânsýzdýr. Yani onlar asla karþý düþünce tarafýndan rahat býrakýlmazlar. Ya zulüm görürler, ya yurtlarýndan çýkarýlýrlar, yahut kendileri de düzene uyumlulaþtýrýlýrlar. Oysa Ýslâm'ýn, baþka herhangi bir hukuk düzeniyle uyuþmasý mümkün deðildir. Bir baþka deyimle,

"Siyer" adý altýnda kurumlaþtýrýlan Ýslâm devletler hukuku ile, çaðdaþ devletler hukuku arasýnda herhangi bir benzetme de yapýlamaz. Dârü'l harb kavramýna bu baðlamda bakmak ve diðer Ýslâmî kavramlarla birlikte mütâlaa etmek lâzýmdýr.
Gönderen: 27.09.2005 - 12:31
Bu Mesaji Bildir   Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1569 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
FaRuK_25 (39), kayakcipolat (42), sinanoezen (41), pmd (39), qw21 (67), thepilott (40), serpil.gezer (45), wqq12 (67), ehli zikir (52), burcu 52 (41), ya rezzak (52), tacir (47), vatan_sever (61), f_kilinc (42), celaleddin (31), gül_nehir (44), mustafa_007 (51), islamgünesi (37), zalll (52), balikesirli10 (36), reyyan! (40), mavibere42 (52), medineaþ&.. (37), canfaruk (38), ersoyy82 (42), ayþeli (45), ömer1 (68), samill (45), ekomen (46), EsMaNûR18 (39), mahmutduman33 (53), kanberoglu (42), hseyin_nurcu (38), Italiyan (36), sandýkl&.. (50), mkanca67 (68), YASEMIN_18 (38), en nahl (48)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.72961 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.