0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » SORULAR & CEVAPLAR » Halife nasil olunur??

önceki konu   diğer konu
2 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Gast Misafir167  
Halife nasil olunur??
Misafir
s.a. eskiden halifelik vardi, insallah diyorumki yine olur.....benim sorum:halife nasil olunur???kesin büyük biri yada büyük sey bilmek lazimdir!tam nasil??selam ve dua ile Allah razi olsun... ve 2. sorum: halifelik nasil gene gelebilir islam dünyasini!!lütfen cevaplarimi tam tamina cevaplayin ALLAH SIZDEN RAZI OLSUN

P.s.:eger simdi siz diyorsaniz, ben halifeligemi hedef verdim, bilmiyom olabilir, ama ne olur moralimi bozmayin, ve hedefimden bana gevsetmeyin lütfeen Allah razi olsun!!biliyom halife olmadan önce halifelik gelmesi lazim!!
Gönderen: 23.06.2005 - 19:22
Bu Mesaji Bildir   Yukari
yoktan su an offline yoktan  
1227 Mesaj -
aleykum selam kardesim..

Öncelikle sunu söylemek gerekir ki Halifelik, Halife secimi, Halife'nin þartalrý gibi konular Fýkhýn ilgelndiði konular deðildir..

Halifelik adý itibariyle Farz olan bir kurum deðildir.. içinde yaþanýlan toplumun þartlarýna ve içtimai durumuna göre bu isim halife olabilir.. Devlet reisi olabilir.. Baþbakan olabilir ya da benzeri bir kurum olabilir..

Günümüz Ýsalm dünyasýnda anladýðýmýz manada bir Halifelik mevcut deðildir ve þartlar dahilinde mümkün de deðildir..

Halife olabilecek kiþi bazý üstün vasýflarýn bulunmasý gerekir.. Bunlarý dini, örfi, ahlaki, siyasi üstünlükler içinde deðerlendirmeliyiz. Ýslam toplumnua Halife olucak olabilcek kiþinin tüm bu yönelerde bazý üstünlüklere ve meziyetlere sahip olmasý gerekir. Tüm bu yönlerde bazý üstünlükleri ve meziyetleri olmayan kiþileri halife kýlmak hem topluma hem de dine en büyük zararý verir. Dini acýdan üstünlük ise bu þartlar içinde en önemlisidir..

ÝnþaAllah moraliniz bozmak gibi bir gayemiz hiç bir zaman olmaz kardeþim.. Hedefinizin gayesinin O'nun rýzasý olduguna emin iseniz yolunuzda devam edin insaAllah.. Ancak þunu söyleyelim.. kiþiler önce kendi zihinlerinin yüreklerinin amellerinin halifesi olmalý..

Ayrýca konu ile ilgili hayrettin Karaman Hocamýzýn bir yazýsýný buraya aktarmayý uygun gördüm.. Yazý biraz uzun ama konunun ehemmiyeti acýsýndan okumanýzý tavsiye ederim..

Eser Adý: TÜRKÝYE VE ÝSLAMÝYET
(Basým: Gazeteciler ve Yazarlar Vakfýgöz kırpma

Halifelik, þeyhülislâmlýk ve ruhbanlýk

Önce bir hususun açýklýða kavuþmasý gerek. Kur'an'daki hilafet kelimesi, özellikle siyasî anlamdaki hilafet deðildir. Kur'an'daki hilafet, yerin ve göklerin sahibi olan Allah'ýn insanlara, buralarda yaþama ve tasarrufta bulunma hakký vermesi manâasýnda olup imkân ve kabiliyet olarak bütün insanlarý kapsýyor. Allah'ýn rýzasýna uygun hilafet ise Allah'ýn iradesine göre yaþamak isteyenleri, bunun için çaba sarf edenleri ifade ediyor.
Müslüman fert ve cemiyet Allah'ýn iradesini O'nun kitabýna ve Peygamberi'nin (s.a.v.) sünnetine bakarak, bunlarý anlayarak, yorumlayarak, kýyas yaparak; yani ictihad ederek keþfedecek, ortaya çýkaracak ve uygulayacaktýr. Uygulama mecburiyeti de güce, imkâna baðlýdýr. Hiçbir kul, gücünün yetmediði þeyle yükümlü deðildir. Hz. Peygamber'in vefatýndan sonra toplumu Allah'ýn iradesine göre yönetmek için kurulan siyasi düzenin adýna hilafet, baþkana da halife diyenler sahâbedir; yani beþerdir. Halifenin seçiliþi, hak ve vazifeleri de ictihad ile belirlenmiþ, bu sebeple deðiþik þekiller de ortaya çýkmýþtýr. Bugün fert ve cemiyet, Allah'ýn iradesine göre yaþamak için uygun bulduklarý siyasî düzeni kurarlar, adýna hilafet de demeyebilirler. Siyasî olarak bu düzeni kurmanýn önünde güçlü engeller varsa, amel ve mücadelelerinin hedefini deðiþtirirler, uygun siyasi düzeni kurmayý uygun zaman ve zemine ertelerler, öncelikli olarak fertlerin iyi birer müslüman olmalarý için eðitim ve öðretime, sivil toplum faaliyetlerine yüklenirler. Böyle yapmaz da önce "Hilafet, Ýslam devleti vb." derlerse, Ýslam'a ve müslümanlara zarar verirler, mevcut imkan, hak ve özgürlüklerin de elden kaçmasýna sebep olurlar.
Þeyhülislâmýn kabine üyelerinden olamayacaðý ve yalnýz halîfe vekîli ve Ýslâm cemâatinin reisi olduðu için kabinede geçici olarak, yani þer'î mahkemelerden kazâ iþleri alýnarak büsbütün adliye nezâretine verilmesi ve meþîhat dairesinin hükûmet iþlerinden el çektirileceði zamana kadar bulunabileceði, buna binaen de Meclis-i Meb'ûsana gelmemesi gerektiði ileri sürülmüþ idi.1
Bu mütâlâaya göre; Osmanlý hükûmeti, meþrûtiyeti kabûl etmekle âdetâ Ýslâmî hükûmet olmaktan çýkmýþ oluyor, Ýslâm ile yeni medeniyet ve meþrûtiyet usûlünün telif edilemeyeceði ihsas ediliyor, þeyhülislam ve halîfe birer rûhânî reis telâkki ediliyor, ayrýca meþrûtiyet vekiller heyeti için muayyen bir sayýnýn gerekli olduðu kanâati ýzhar edilmiþ demek oluyordu.
Her þeyden önce Ýslâmiyet, ruhbanlýk esâsýna dayanan rûhânî reisliði hiçbir zaman kabûl etmemiþtir. Çünkü hükümleri arasýnda rûhânîliðe ait bir meselesi yoktur. Ýslâmiyet'te rûhânî denecek bir þey varsa ilim ve marifettir, bilginlerine bilgi sahibi olmaktan baþka bir sýfat vermez. Rûhâniyet, ibâdetlerin rûhî ve vicdânî hissiyattan ibâret olmasý inancýna dayanan bir felsefenin gerektirdiði bir þeydir ki, buna göre maddî iþlerden hiçbirisi ibâdet olamaz. Meselâ haram yememek için meþrû yollardan geçimlik kazanmak ibâdet telâkki edilmez. Dünya iþlerinden hiçbirinde âhirete ait sevap gözetilmez. Buna göre de rûhâniyet anlayýþýna sahip olanlar ibâdetle meþgul olmak isteyince dünyayý terketmeye mecbur olurlar.
Bir de rûhâniyet esasýnda "hulûl felsefesi"2 mevcût bulunduðu cihetle, rûhânî reislere mukaddeslik ve lâyuhtîlik3 sýfatlarý takýlýr. Bunlar beþer üstü bir kudrete sahip telâkki edilir ve kendilerine gösterilen saygýda baþka bir renk bulunur.
Ýslâmî hükümlere göre, Hýristiyanlýktaki ruhbaniyet bile, "Üzerlerine bizim yazmadýðýmýz fakat kendilerinin gûyâ Allah'ýn rýzâsýný kazanmak için ortaya attýklarý ruhbâniyete bile gereði gibi riâyet etmediler; içlerinde inanmýþ olan kimselere ecirlerini verdik; ama çoðu yoldan çýkmýþlardýr"4 âyetinin ifade ettiði üzere, sonradan uydurulmuþ ve ona da riâyet edilememiþtir. Gerçekte de medeniyetin ilerlemesiyle siyâsî iþlerden el çektirilmeye lüzum görülmüþtür. Bunun içindir ki Avrupa'da yazýlmýþ hukuk-u siyâsiyye kitaplarýnýn bir bahsini de "rûhâniyetin cismâniyetten ayrýlmasý" meselesi iþgâl etmiþtir. Çünkü mesele Ýslâmî mizaç bir yana býrakýlarak ele alýnmýþtýr.
Halbuki Ýslâmiyet; rûhâniyet felsefesini kökünden yýkýp "Ýslâm'da ruhbanlýk yoktur" nassýna dayanarak dinlerin, dünya iþlerine karýþmasýna mânî durumlarýn baþlýcasý olan esaslara sed çektiði sýrada ruhbâniyeti de kaldýrmýþ, ictimâî husûsiyetleri teyid, beþerî mükellefiyetleri birbirine benzer þekilde tanzim ve eþitliði tahkîm etmiþtir.
Ýnsanýn yaratýlýþýna en uygun din olan Ýslâmiyet'in fýtrî oluþu "bir medeniyet dünyasýnda tatbiki zarûrî" demek olduðundan, bugün medeniyet Ýslâmiyet'i, isminden baþka bir þekilde tatbik ediyor ve ne çare ki din olmak üzere tutmuyor. Ýslâmiyet'in ibâdetlerinde bile rûhâniyet esasý yoktur. Yalnýzca iman ve itikâd kaidelerinde ilim ve mârifet esasý vardýr. Fakat imânýn ilgili bulunduðu hususlar maddîdir: Namazlar, oruçlar, zekâtlar, haclar, Allah'ýn kullarýna hizmet etmeler, insanlarla muâmele ve münasebetlerde helâl ve haramý ayýrmak, adâlet ve eþitliði tatbik, ilim ve mârifet yolunda koþmak, merhameti her þeye yaymak, insanlýða Allah korkusunun icaplarýný tam tatbike hep maddî denebilir.
Felsefe ve mukayeseli dinler tarihi kitaplarýnda görülüyor ki rûhânîler Ýslâmiyet'i, ibâdetleri maddî olarak icrâ etmekle ittihâm etmek istiyor ve gerçekte onu takdir etmiþ oluyorlar.
Ýslâmiyet'te rûhu kabûl etmek, rûhâniliði kabûl etmek demek deðildir. Rûhun madde veya maddî olmadýðý sabit bile deðildir.
Cuma, Bayram ve Hacc gibi Ýslâm'ýn þiar ve sembolleri arasýnda bulunan toplu ibâdetlerde halkýn aydýnlatýlmasýna, ibret almasýna, dünya ve âhiretten haberdar olmasýna ve bunun da Ýslâm birliðini bozmamasýna büyük önem vererek hutbelerde bir siyâsî nokta gözetmiþ ve hatîbin tayinini devlet baþkanýnýn iznine baðlamýþtýr. Bu da rûhâniyetten ziyade cismâniyet ile alâkalýdýr. Ýslâmiyet cemiyetin hukûku ve insanlarýn muâmelelerinin intizamýný temin ile insanlýk dünyasýnýn kötülüklerden arýnmasý, dînî ve uhrevî vazifelerin iyi bir þekilde tevziî ile son hedef olan saâdete doðru terâkkîsi, hâsýlý Allah ve kul haklarýnýn tam olarak korunmasý için vazedilmiþ bulunan umûmî hükümlerini tatbik edecek, muâmelât ve ukubât isimleri altýnda hulâsa edilen siyâsî, hukûkî, ictimâî, cezâî.. kanunlardan ibâret bulunan hükümlerinin icrâsýný üzerine alacak bir "icrâ kuvveti"nin bulunmasýný gerekli görür ve ona da "imam, halîfe" adýný verir.
Halîfe bir taraftan kendisine bey'at eden ümmetin vekâletini diðer taraftan kendisinin de diðer teb'a ferdleri gibi uymaya ve uygulamaya memur ve mecbûr oduðu kanunun Vâzý ve Þâri'i'nin, icrâ bakýmýndan niyâbetini haizdir. Ve hiçbir zaman þahsî ve müstebit reyi ile o kanunu çiðneyemez. Çiðnerse milletin hâkimiyeti hükmünü yerine getirir. Buna binâen Ýslâmiyet'teki hilâfet, þer'î kanunun icrâ kuvvetinin reisliðinden baþka bir þey olmadýðý cihetle rûhânî reisliðe benzemez. Hilâfet, meþrûtî-Ýslâmî bir hükûmetin reisliði demektir. Bunun için yabancý memleketlerde bulunan müslümanlar üzerinde velâyeti yoktur. Fakat müslümanlar mânevî bir baðlýlýk duygusu beslerler. Galebe ve sulta mânâsýný taþýyan saltanat netice itibârýyla istibdâdý da içine aldýðýndan artýk hürriyet devrinde, kelime olarak meþrûtiyete uygun düþmediði bazý kimselerce vehmedilen hilâfetin mânâsýný meþrûtiyetin gereklerinden olarak tanýmak zarûrîdir. Ýslâm'ýn temel kanununun, herkesçe kabûl edilen adâlet ve eþitlik prensipleri gereðince, teb'adaki millet ve dinlerin farklýlýðý bu esasa hiç mânî olmaz. Çünkü onlarýn bir meþrûtî hükûmet baþkanýna karþý durumlarý deðiþmiþ olmaz. Padiþah, imparator, kral isimlerinin muayyen bir millet tarafýndan konmasý bir mahzur teþkil etmezse, ayný mânâda hilâfet kelimesinin Ýslâm'dan gelmesinin de mahzuru olmaz.
Siyâset-i þer'iyye kitaplarýnda açýklandýðýna göre halîfe, zaman ve mekânýn gerektirdiðine göre kazâ, idâre, askerlik vs. gibi husûslarda müslüman ve gayr-i müslim vekil ve vezirler teþkil eder. Ve gerektiðinde yalnýz selâhiyet verme (tefvîz) ve icrâ (tenfîz) kendi elinde olmak üzere, bütün baþkanlýk (imâmet) ve hükûmet iþlerini bir vezir-i a'zama, bir baþvekile verir. Bu vekiller arasýnda ayrý bir rükün (hükûmet üyesi) olmak ve fakat müslüman bulunmak þartýyle bir kâdý'l-kudât ve müfti'l-enâm da bulunur.5 Râþid Halîfeler, Emevîler, Abbâsîler, Selçuklular devirlerinde þeyhülislamlar bu kâdý'l-kudâttan ibâret idi. Ve hiçbirinde Ýslâmlar bir rûhânî reis tanýmamýþlardý.
Eski Osmanlý teþkilâtýnda þeyhülislâmlar, husûsî esas vazifelerinde bazý farklýlýklarla beraber yine bu noktadan teþkil olunmuþlar ve bu sûretle adliye ve maârif iþlerine nezaret etmiþlerdi. Yani çeþitli dairelere bölünmüþ bulunan hilâfet vazifesinin bazý kýsýmlarýnda vekâlet etmekte idiler. Maârif bakýmýndan medreselere, adliye yönüyle mahkemelere nezaret ediyorlardý ve vekiller heyeti kurulduðundan beri de Sadrýâzam maiyetinde has meclisin erkânýndan bulunuyorlardý. Medreselerde sonradan fünûn kýsmýnýn býrakýlmasý yüzünden son teþkilâtta mektepler açýlarak maârif nezâreti kurulmuþ ve meþîhatte maârife ait olmak üzere yalnýz medreseler ve mekteb-i nüvvâb6 kalmýþtýr. Devletler ve milletlerarasý münâsebetler ve antlaþmalar icabý memleketimizde görülmesi gereken bazý dâvâlarýn fýkýh kaidelerine uygun kýlýnmasý fedâkârlýðýnda bulunulmadýðý için bu gibilere ait olmak ve "nizâmî dâvâlar" denilen bu gibi meselelerin muhâkemesine mercî bulunmak üzere "nizâmî mahkemeler" teþkiline sebebiyet verilmiþ, bu dâvâlara mercî olmak için adliye nezâreti kurulmuþ ve ta'zîrî7 cezâ dâvâlarý da buraya verilmiþtir. Böylece adlî kuvvet memleketimizde ikiye bölünmüþtür. Bununla beraber muhîtimiz icabý ne meþîhat dairesinin asýl vazifesi elinden alýnmýþ, ne de nizâmî dâvâlar fýkhýn þümûlüne alýnarak adliye nezâretinin lüzumsuzluðu cihetine gidilmiþtir. Bu sebeple kabinemizde iki cihetten bir fazlalýk görülüyor. Birincisi: Ya adliye nezareti yahut da meþihatten biri; ikincisi: Halîfe tarafýndan tayin edilmesi bakýmýndan ya sadrýâzam veya þeyhülislâmdan biri...
Halîfe vekili olmak yalnýz þeyhülislâma ait olmadýðý gibi rûhânîlik ile de ilgisi bulunmadýðýndan þeyhülislâmlar; kabine üyelerinden ve icra kuvvetinin cüzlerinden birisi bulunmak sýfatýndan baþka bir þekilde Ýslâm nazarýnda yer bulamaz. Ve hiçbir zaman bir rûhânî reis sayýlamaz. Kendisine karþý beslenen husûsî hürmet ise Ýslâmiyet'in, ilmin þerefine verdiði ehemmiyetten baþka bir þeye baðlanamaz...
Gerçi meþrûtiyet ile idare edilen ülkelerde hükûmet baþkaný yalnýz baþvekili tayin ediyor ve bazýlarýnda baþvekil ayný zamanda bir vekâleti de deruhte ediyor. Bunu meþrûtiyette deðiþmez kanun saydýracak ve Þarký bu bakýmdan da Garbý taklide sevkedecek bir delil varsa onun da çaresi vardýr. Zirâ baþvekâlet ile meþîhatýn bir elde toplanmasýnda bir engel bulunmadýðý gibi fazla görülenlerden birinin diðeriyle birleþtirilmesi de mümkündür. Fakat hiçbir þekilde geçicilik meþîhate mahsustur denemez. Ve denecek olursa Ýslâm cemaati o zaman bir rûhânî reis aramaz. Çünkü Ýslâm cemâatinin reisi devlet reisinden baþka bir þey olamaz. Devleti bu þekilde bölmek, "devlet içinde devlet" demektir. Madem ki durum böyledir, þeyhülislâm herhalde millet meclisine karþý mesul ve gerektiðinde cevap vermeye ve açýklama yapmaya mecburdur. Hatta Ýslâm'a göre en büyük mesuliyet bilginlere aittir. Þeyhülislâmlarýn meclise gelmesi hiçbir zaman Ýslâmiyet'e aykýrý deðildir. Hatta ihmâl edilerek en mühim bir daireyi, istibdâd eline býrakmak suretiyle suiistimâle meydan verilmesi, makamýn papalýk gibi mukaddeslik ve yanýlmazlýk muâmelesi görmesi, Ýslâm dîninin temel felsefesine aykýrýdýr.
Hulâsa þeyhülislâm devlet memuru olmaktan baþka bir þey deðildir. Ve bu sýfatla meclise gelir. Makamýna lâyýk bir zât ise, olduðu kadar hem makamý ve hem de þahsý itibârýyla alkýþlanýr. Deðil ise yalnýz; þahsýna ait olmak üzere hürmet görmekten düþer, hattâ aksi de olabilir.
Ýþte halîfesini, düþkün ve fakir bir teb'asýyla ayný seviyede muhâkeme eden Ýslâmiyet'in hükmü budur. Bundan ötesi hurâfelerdir.

--------------------------------------------------------------------------------
1 Zamanýmýzdan 66 sene önce müfessirimiz M. Hamdi Yazýr (Küçük Hamdi Efendi) tarafýndan kaleme alýnan ve sadeleþtirerek sunduðumuz bu yazýda günümüze de hitap eden kýsým; "Ýslam'da ruhbanlýk olmadýðý, kul ile Allah arasýnda papaz manasýnda vasýta bulunmadýðý, dünya iþlerini dürüstlük ve meþrutiyet içinde yürüten bir müminin ayný zamanda ibadet etmiþ olacaðý, din ve dünya iþlerinin birbirinden ayrýlmayacaðý..." hususlardýr. Beyanü'l-Hak, C.1, Sayý: 22, s. 511 vd.
2 Hadid: 57/27
3 Yanýlmazlýk
4 Ayný manada (lafýz ayný deðil) hadisler için bkz. Darimi, Sünen, Kitabu'n-Nikah, Bab:3, Ýbn-i Hanbel, Müsned, c. VI, s. 226
5 Müfti'l-Enam: Milletin, halktn müftüsü demek olup Þeyhülislamlar için bazý devirlerde kullanýlmýþtýr.
6 Kadý ve naib yetiþtiren mektep
7 Takdiri yönetime býrakýlmýþ


Ýnternet adresi için Týklayýn

********

selam ve dua ile

gül


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son yoktan tarafından, 24.06.2005 - 08:51 tarihinde.
Gönderen: 24.06.2005 - 08:50
Bu Mesaji Bildir   yoktan üyenin diger mesajlarini ara yoktan üyenin Profiline bak yoktan üyeye özel mesaj gönder yoktan üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1613 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
TURGUT AKYUZ (50), begonya (54), koyuncu (55), CNC KALIP (39), xervet (48), OSMANLI-1071 (51), vatan1 (58), messi (37), hakanhamza05 (48), hasretgülü (38), sib0sh (37), dayko (48), usakli1 (69), Nasrullah_Murta.. (41), mesel ufku (31), Aziz ilhan (39), Bursali (72), yilah (39), ismail45 (69), cuneytefe (47), AODÝKENE.. (74), Abdullah38 (33), sadetdin (44), seul55 (44), Mustafa Abdulme.. (48), gafilgezme (55), alpaslanavci (39)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.07925 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.