0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » İmam-ı Ahmed Rabbani

önceki konu   diğer konu
3 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
Selmani007 su an offline Selmani007  
İmam-ı Ahmed Rabbani
3 Mesaj
Ýmam-ý Ahmed Rabbani
Ýmam-ý Ahmed Rabbani hazretleri, Hindistan'da yetiþen en büyük veli ve âlim. Ariflerin ýþýðý, velilerin önderi, Ýslam’ýn bekçisi, müslümanlarýn baþ tacý, müceddid, müctehid ve Ýslam âlimlerinin gözbebeðidir. Silsile-i aliyyenin yirmi üçüncüsüdür.



1563 yýlýnda Hindistan'ýn Serhend (Sihrind) þehrinde doðdu. Ýmam-ý Rabbani ismiyle tanýnmýþtýr. Ýmam-ý Rabbani, Rabbani âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiþ, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakýmýndan eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir. Hicri ikinci bin yýlýnýn müceddidi (yenileyicisi) olmasýndan dolayý Müceddid-i elf-i sani, ahkam-ý Ýslamiye ile tasavvufu birleþtirmesi sebebiyle, Sýla ismi verilmiþtir. Hz. Ömer'in soyundan olduðu için, Faruki nesebiyle anýlmýþ, Serhend þehrinden olduðu için de oraya nisbetle, Serhendi denilmiþtir.



Bütün bu vasýflarýyla birlikte ismi, imam-ý Rabbani Müceddid-i elf-i sani Þeyh Ahmed-i Faruki Serhendi'dir.



Babasý ve dedelerinin hepsi, zamanlarýnýn büyük âlimleri, salih ve faziletli kimseleri idiler. Babasý Abdülehad Efendi din ve fen ilimlerinde yetiþmiþ, tasavvufta da en son mertebeye ulaþmýþtý.



Ýlk tahsiline, babasýndan ders alarak baþladý. Babasýndan okuyup Arapçayý öðrendi. Küçük yaþta Kur'an-ý kerimi ezberledi. Ýlminin çoðunu babasýndan, bir kýsmýný da zamanýnýn meþhur âlimlerinden öðrendi. Babasýndan ders aldýðý sýrada, çeþitli ilimlere ait küçük kitaplarý ezberledi. Babasýndan aldýðý dersleri tamamlayýnca, Siyalkut þehrine gidip orada, Mevlana Kemaleddin Keþmiri'den ilim öðrendi. Mevlana Kemaleddin meþhur âlim Abdülhakim-i Siyalkuti'nin de hocasý olup, zamanýnýn en yüksek âlimi idi. Bazý hadis kitaplarýný da Þeyh Yakub-ý Keþmiri'den okudu.



Kadý Behlul-i Bedahþani'den; hadis, tefsir ve bazý usul ilimlerinde icazet, diploma aldý. On yedi yaþýnda iken tahsilini tamamlayýp, bütün ilimlerden icazet aldý. Tahsili sýrasýnda, Kadiri ve Çeþti büyüklerinin kalblerindeki feyz ve lezzeti babasýndan aldý. Babasý hayatta iken, talebelere ilim öðretmeye baþladý.

Bu sýrada; Risalet-üt-Tehliliyye, Redd-i Revafid, Ýsbat-ün-Nübüvve adlý eserlerini yazdý. Edebiyata çok meraklý olup, fesahatý ve belagatý, sürat-i intikali, zekasýnýn þiddeti herkesi hayrette býrakýyordu.

Bu kadar ilmi ve herkesin üstünde olgunluðu, tevazusu ile birlikte kalbi, Ahrariyye, Nakþibendiye büyüklerinin aþký ile yanýyor, bu yolda yazýlmýþ kitaplarý okuyordu. Babasýnýn vefatýndan bir sene sonra, hacca gitmek üzere Serhend'den yola çýktý. Bu yolculuðunda Delhi'ye varýnca, orada tanýdýklarýndan ve Muhammed Bakibillah hazretlerinin talebelerinden olan Mevlana Hasan Keþmiri ile görüþtü. Mevlana Hasan Keþmiri, onu hocasýnýn huzuruna götürüp, tanýþtýrmak istedi ve; "Bugün Ahrariyye yolunda bu ülkede baþka böyle büyük bir zat yoktur. Taliblerin onun bir nazarýyla bakýþýyla kavuþtuklarý manevi derecelere günlerce çekilen çileler ve çeþitli riyazetlerle nefsin istediklerini yapmamakla kavuþmak mümkün deðildir" dedi.



Ýmam-ý Rabbani hazretleri, daha önce mübarek babasýndan da Ahrariyye yolunun ve bu yolda bulunanlarýn üstünlüklerini ve kýymetini duymuþtu. Bu yolun büyüklerinin kitaplarýný okuyup onlarýn güzel hallerini bildiði için; "Bu Hicaz yolunda, böyle büyük bir âlimden, bu büyükler yolunun zikir ve usullerini almaktan daha iyi ne olur?" diyerek Muhammed Bakibillah hazretlerinin huzuruna gitti. Huzuruna girince kalbinde bir nur parladý. Mýknatýs iðneyi çeker gibi çekildi. Kalbi þimdiye kadar hiç duymadýðý, bilmediði þeylerle doldu. Hacdan sonra uðrayýp istifade etmeyi niyet etti ise de, kalbindeki sevgi ve arzu, kendisini býrakmadý. Ertesi gün huzuruna gelip, Ahrariyye feyzine kavuþmak þevkini arzusunu bildirdi ve hizmetinde kaldý. Edeple ve can kulaðý ile sözlerine ve hallerine baðlandý. Üstadýnýn da lütuf ve himmeti ile iki ay içinde kimsede görülmeyen hallere kavuþtu.



Ýmam-ý Rabbani hazretleri, Muhammed Bakibillah hazretlerini tanýdýktan sonra, edeple ve can kulaðý ile bu hocasýnýn sözlerine ve hallerine baðlandý. Birkaç ay sonra, hocasý ona icazet verdi. Böylece tasavvuf ilminde ve hallerinde de yüksek dereceye kavuþtuktan sonra, memleketi olan Serhend'e dönmesi emrolundu. Hocasý, talebesinden çoðunun yetiþtirilmesini de ona býrakýp, onlarý da arkasýndan Serhend'e gönderdi. Hocasý onun için þöyle buyurdu: "Kalblere deva, ruhlara þifa olan bu tohumu, Semerkand ve Buhara'dan getirip Hindistan'ýn bereketli topraðýna ektim. Taliblerin yetiþip kemale gelmesi için uðraþtým. O, her dereceyi aþýp, üstünlüklerin sonuna varýnca, kendimi aradan çekip, talebeyi ona býraktým."



Ýmam-ý Rabbani hazretleri, memleketine gelince ilim ve edep öðretmeye isteklileri yetiþtirmeye ve yükseltmeye baþladý. Þöhreti her yere yayýlýp, her taraftan aþýklarý, onun ilminden ve feyzinden faydalanmaya geliyordu. Talebelerine Beydavi Tefsiri, Sahih-i Buhari, Miþkat-i Mesabih, Avarif-ül-Me'arif, Üsul-i Pezdevi, Hidaye ve Þerh-i Mevakýf gibi bazý din kitaplarýný ders olarak mükemmel bir þekilde okuturdu. Ömrünün son zamanlarýnda dahi talebelerine ilim tahsilini sýký sýký emreder, buna çok önem verirdi. Herkesin kalbini ilim ve nur ile dolduruyor, Muhammed aleyhisselamýn dinini canlandýrýyor ve kuvvetlendiriyordu. Zamanýnýn padiþahlarýný, vali, kumandan, âlim ve hakimlerini, çok tesirli mektuplarý ile, dine, sünnet-i seniyyeye teþvik ediyor, çok âlim ve veli yetiþtiriyordu.



Ýmam-ý Rabbani hazretleri bir müddet Serhend'de talebe yetiþtirmekle meþgul olup, insanlara doðru yolu anlattýktan sonra, hocasýný ziyaret için Delhi'ye gitti. Bir müddet hizmetinde kaldý ve hocasý ile çok hoþ sohbetleri oldu. Hallerini bulunduklarýndan daha yukarýya götürdüler. Bütün bu lütuflarý ile çok yüksek hallere, faziletlere kavuþmasýna raðmen, hocasýna yapýlmasý mümkün olmayan bir edeple davranýyordu. Muhammed Haþim-i Keþmi þöyle anlatmýþtýr: "Hace Hüsameddin Ahmed'den iþittim. Hocam imam-ý Rabbani'yi methedip övdükten sonra; "Mertebesi yüksek, fazileti çok olmakla beraber, edebe riayette, hocamýz Muhammed Bakibillah hazretlerinin talebelerinden hiçbiri, Ýmam-ý Rabbani gibi deðildi. Bunun için bereketler herkesten önce ona nasip oldu" buyurdu.



Ýmam-ý Rabbani hazretleri þöyle buyurmuþtur.

"Biz dört kiþi, hocamýz Muhammed Bakibillah hazretlerine hizmette diðerlerinden ilerdeydik. Hepimizin ayrý bir baðlýlýðý, ayrý bir düþüncesi vardý. Bu fakir yakînen biliyorum ki, böyle bir sohbet ve cemiyyet, terbiye ve irþad kaynaðý, Peygamber efendimizin zamanýndan sonra dünyada çok az görülmüþtür. Gerçi insanlarýn en hayýrlýsý olan Resulullah efendimiz zamanýnda bulunamadýk, sohbetine kavuþamadýk ama, Muhammed Bakibillah hazretlerinin saadetli sohbetinden de mahrum kalmadýk. Bunun için bu büyük nimetin þükrünü yerine getirmek lazýmdýr. Onun huzurunda herkes kendi baðlýlýðýna, muhabbetine göre bir þeylere kavuþtu."



Ýmam-ý Rabbani hazretleri, hocasý Muhammed Bakibillah hazretlerinin ikinci defa huzuruna gidip bir müddet kaldýktan sonra, tekrar memleketine döndü. Bir müddet daha taliblere, isteklilere feyz vermekle meþgul oldu. Bu sýrada pek yüksek derecelere kavuþtu. Bu hallerini hocasýna mektuplar yazarak bildirdi. Bundan sonra üçüncü defa hocasýný ziyarete gitti. Bu ziyaretinden sonra Delhi'den Serhend'e dönüp birkaç gün kaldý ve Lahor'a gitti. Lahor þehrinde herkes, imam-ý Rabbani hazretlerinin teþrifini büyük bir ganimet bildi. Talebelerinin en meþhurlarýndan olan; Mevlana Muhammed Tahir, Hace Muhammed, Mevlana Esgar Ahmed ve Mevlana Ravh Hüseyin gibi zatlar bu sýrada talebesi olup, sohbetinde piþip yüksek derecelere kavuþtular. Ýmam-ý Rabbani hazretleri Lahor'da bulunduðu sýrada, oranýn meþhur âlimleri kendisine çok hürmet ve edep gösterdiler. Nice bilinmeyen ve çözülmesi zor meseleleri ondan sorup doyurucu cevaplar aldýlar.



Ýmam-ý Rabbani hazretlerinin Lahor'daki sohbetleri devam ederken, hocasý Muhammed Bakibillah hazretlerinin vefat haberi geldi. Kalblerdeki huzur ve ferahlýðýn yerini, elem ve keder aldý. Bu haber üzerine, hemen Delhi'ye gidip mübarek kabrini ziyaret etti. Oðullarýna ve talebelerinin büyüklerine taziyede bulundu. Muhammed Bakibillah hazretlerinin talebeleri, üzüntülerini ve kalblerindeki elemi, onun terbiyelerinin ve sohbetlerinin bereketleriyle gidermek için, huzurlarýna gelip, Muhammed Bakibillah hazretlerine gösterdikleri gibi, imam-ý Rabbani hazretlerine de; muhabbet, hürmet ve teslimiyet gösterdiler. Küçük büyük hepsi onu kabul edip baðlandýlar.



Ýmam-ý Rabbani hazretleri, Serhend'e döndükten sonra, Kadiri tarikatýnýn büyüklerinden olan Þah Kemal Kadiri'nin ruhaniyetinden de icazet almakla þereflendi. Bu icazeti þöyle olmuþtur: Bir sabah Ýmam-ý Rabbani hazretleri talebeleri ile murakabe halinde iken, Þah Kemal'in torunu ve onun bütün kemalatýnýn vekili olan Þah Ýskender, Kehtel'den gelip, Þah Kemal'in bereketli hýrkasýný Ýmam-ý Rabbani hazretlerinin mübarek omuzuna koydu. Ýmam-ý Rabbani gözlerini açýnca, Þah Ýskender'i gördü. Tam bir tevazu ile boyunlarýna sarýldý. Þah þöyle dedi: "Birkaç zamandýr, hal ve rüyamda dedem Þah Kemal'i görüyorum. Bana, hýrkasýný size vermemi emrediyordu. Fakat, onlarýn bu bereketli hýrkasýný evden çýkarýp, bir baþkasýna vermek bana çok aðýr geliyordu.



Ama tekrar tekrar emredince, emirlerine uymak lazým oldu." Ýmam-ý Rabbani, o hýrkayý giyip hususi odasýna gitti. Bir müddet sonra odasýndan çýkýnca, en yakýn sýrdaþlarýna, mahremlerine þöyle söyledi: "Hazret-i Þah Kemal'in hýrkasýný giydikten sonra, þaþýlacak çok garip hal zahir oldu. Þöyle ki, hýrkayý giydiðim zaman, insanlarýn ve cinlerin seyyidi Abdülkadir-i Geylani'yi, hazret-i Þah Kemal'e kadar devam eden bütün halifeleriyle yanýmda gördüm. Hazret-i Gavs-i Rabbani Abdülkadir-i Geylani kalbimi kendi tasarruflarýna aldý ve hususi nisbetlerinin ve yollarýnýn nurlarý ve esrarý beni kapladý. Bense, o hallerin ve nurlarýn denizine gömülüp o denizin dalgýcý oldum. Bir müddet bu halde kaldým. O hallerin beni kapladýðý zamanda kalbime; "Beni Ahrariyye büyükleri terbiye ettiler ve iþimin esasý bu büyüklerin yolunda olmaktýr, þimdi baþka oluyor" diye geldi. Böyle düþünürken, Ahrariyye yolunun büyüklerinin, hace-i cihan Hace Abdülhalýk-ý Goncdüvani'den hocam Hace Bakibillah'a kadar bütün halifelerinin geldiðini gördüm. Benim iþim ve icraatým hakkýnda konuþmaya baþladýlar. Ahrariyye büyükleri; "Bunu biz terbiye ettik. Bizim terbiyemizle zevke, hale ve kemale eriþti" dediler. Kadiri büyükleri (Rahimehümüllah) da; "Daha çocukluðunda bizim ona teveccühümüz vardýr. Bizim nimet soframýzdan tad almýþtýr. Þimdi de bizim hýrkamýzý giymektedir" dediler.



Onlar böyle konuþurken Kübreviyye, Çeþtiyye yollarýndan da birer cemaat geldi. Böylece anlaþmaya vardýlar, bundan sonra bu iki þerefli nisbetten de kalbimde, büyük pay, tam bir þevk buldum." Ýmam-ý Rabbani hazretleri tasavvufta, bu yollarýn hepsinde talebe yetiþtirip feyz verdi.



Ýmam-ý Rabbani hazretleri, benzeri az yetiþen, müstesna bir Ýslam âlimi ve büyük bir mürþid-i kâmildir. Peygamber efendimizin vefatýndan bin sene sonra da Ýslam düþmanlarý dine, imana insafsýzca saldýrmýþlardý. Allahü teâlâ kullarýna acýyarak, imam-ý Rabbani gibi bir müceddid yarattý. Ona derin ilimler ihsan eyledi. Onun vasýtasýyla din düþmanlarýnýn korkunç saldýrýsýný durdurdu. Hakký bâtýldan ayýrýp, çok kalblerden bâtýlý kaldýrdý. Bu yüce Ýmamýn mektup ve kitaplarý, insanlarý gafletten uyandýrdý. Dünyaya ýþýk saldý. Yani Allahü teâlâ onu, Peygamber efendimizden bin sene sonra, din-i Ýslamý yenilemek ve kuvvetlendirmek için göndermiþti.



Ýmam-ý Rabbani hazretlerinin dine yýllarca yaptýðý bu büyük hizmetleri, saðlam, ikna edici delillerle sapýk fikirlerinin çürütüldüklerini, Ehl-i sünnet itikadýnýn ve doðru din bilgilerinin yayýldýðýný, bid’atlerin kalktýðýný gören bazý sapýk kimseler, ona cephe aldýlar haset ve iftira etmeye baþladýlar.



Bunun için bazý kimselerin cefa oklarýna, eziyet ve iftiralarýna hedef oldu. Nice âlimlerin, fadýllarýn, kâmillerin kendi yollarýndan ayrýlýp, rehberlerini býrakýp, etrafýna ve hizmetine koþuþmalarý ise, hasetlerini daha da artýrdý. Ýmamý tehlikeye düþürmek için, hilelere baþladýlar. Mesela, Cüneyd-i Baðdadi, Bayezid-i Bistami gibi büyük meþayihi aþaðý görüyor diyerek, cahil tabakayý aldattýlar. Yüksek meþayihin bildirdiði vahdet-i vücudu inkâr ediyor, diyerek, görüþü kýsa kimseleri Ýmam'dan soðutmaya baþladýlar. Onu sevenlere de; "Meþayih-i izamý inkâr ediyor, Allahü teâlânýn marifetine vasýtasýz olarak kavuþtum diyor" dediler. Çeþit çeþit iftiralarda bulundular.



O zamanýn sultaný Selim Cihangir Hanýn devlet adamlarý, hatta büyük veziri, baþ müftüsü ve etrafýndakiler Ehli sünnet düþmaný idiler. Halbuki imam-ý Rabbani hazretlerinin birçok mektuplarý ve bilhassa ayrýca yazdýðý Redd-i Revafýd Risalesi, Eshab-ý kiram düþmanlarýný red etmekte, böylelerinin cahil, ahmak ve alçak olduklarýný anlatmaktaydý. Ýmam-ý Rabbani bu risalesini Buhara'da bulunan en büyük Özbek haný Abdullah Hana yollamýþtý. "Bunu Ýran'da, Þah Abbas-ý Safevi'ye gösterin! Kabul ederse ne iyi, etmezse onunla harb caiz olur" demiþti. Kabul etmedi. Harb oldu. Abdullah Han, Herat'ý ve Horasan'daki þehirleri aldý. Buralarýný daha evvel Safeviler almýþtý. Ýþte bundan sonra, Hindistan'daki bozuk fýrkalar, Eshab-ý kiram düþmanlarý elele verdiler. Sultana gidip imam-ý Rabbani hazretleri hakkýnda çeþitli iftiralarda bulunarak þikayet ettiler. Sultan, oðlu Þah Cihaný gönderip, imam-ý Rabbani hazretlerini, evlatlarýný ve yetiþtirdiði talebelerini çaðýrýp, hepsini öldürmeye karar verdi. Bunun üzerine Þah Cihan, bir müftü ile yanýna gitti. Sultana secde caiz olduðunu gösteren bir fetvayý da götürdü. Ýmam-ý Rabbani'nin üstünlüðünü biliyordu. "Babama secde edersen seni kurtarabilirim" deyince, imam-ý Rabbani hazretleri bu fetvanýn zaruret zamanýnda izin olduðunu, azimet ve din bütünlüðünün secde etmemek olduðunu, ecel gelince, ölümden hiçbir þeyin kurtaramayacaðýný söyledi ve secde etmeyi kabul etmedi. Çocuklarýný ve talebelerini býrakýp sultana yalnýz gitti. Kendisine yapýlan iftiralara karþý sultana güzel ve doyurucu cevaplar verdi. Sultan yüksek hakikatleri anlayabilecek birisi olmadýðý halde, neþelendi ve serbest býrakýp özür diledi. Hatta, sultana kendisine yapýlan iftiralarýn asýlsýz olduðunu açýk delillerle anlatýrken, orada bulunan ateþe tapýcý Hindularýn büyük bir kumandaný, imam-ý Rabbani hazretlerinin dinde olan kuvvetini, sözlerini, lezzet ve kýymetini görerek müslüman oldu.



Sultanýn ikna olduðunu gören iftiracý sapýklar; "Bunun adamlarý çoktur. Sözleri bütün memlekette yürürlüktedir. Bunu serbest býrakýrsak bir karýþýklýk çýkabilir" diyerek, uzun konuþmalardan sonra sultaný aldattýlar. Sultan, imam-ý Rabbani hazretlerinin, memleketin en saðlam ve korkunç kalesi olan Guwalyar Kalesi'ne hapsedilmesini emretti ve hapsedildi. Bu hadiseye çok üzülen talebeleri sultana isyan etmek istediler. Bunu yapabilecek güçte idiler. Fakat imam-ý Rabbani hazretleri onlarý rüyalarýnda ve uyanýk iken bundan men etti. Sultana hayýr dua etmelerini emredip; "Sultaný incitmek bütün insanlara zarar verir" buyurdu. Kendisi de sultana hep hayýr dua ediyordu. Sultanýn veziri, koyu bir muhalif olduðundan, zindanda, imam-ý Rabbani hazretlerinin baþýna kardeþini tayin etmiþ ve çok þiddetli davranmasýný emretmiþti. Bu görevli ise ondan çeþitli kerametler, üzülmek yerine heybet, sabýr ve hatta neþe görerek tevbe etti. Bozuk itikadýný terk edip Ehl-i sünneti seçti ve halis talebelerinden oldu. Kalede hapis bulunan binlerce kâfir, onun bereketi ve sohbetleri ile müslüman olmakla þereflendi. Birçok günahkâr tevbe etti. Hatta bazýlarý yüksek âlim oldu.



Ýmam-ý Rabbani hazretleri hapiste üç sene kaldýktan sonra, sultan yaptýðýna piþman oldu. Hapisten çýkarýp ikram ve ihsan eyledi. Hatta halis talebesinden ve sadýk dostlarýndan oldu. Bir müddet, asker arasýnda kalmasýný istedi. Sonra serbest býrakýp, hürmetle vatanýna gönderdi. Hapisteki bu sýkýntýlardan ve uðradýðý dertlerden sonra, evvelce bulunduklarý hallerin ve makamlarýn binlerce üstünde derecelere yükselmiþ olarak memleketine döndü. Ýmam-ý Rabbani hazretleri önceleri; "Yetiþtiðim derecelerin üstünde, daha çok makamlar vardýr. Onlara yükselmek celal sýfatý ile, sert terbiye edilmekle olabilir. Þimdiye kadar cemal sýfatý ile okþanarak terbiye edildim" buyurmuþtu. Talebesinden bir kýsmýna; "Elli ile altmýþ arasýnda üzerime dertler, belalar yaðacak" buyurmuþtu. Buyurduðu gibi oldu. O makamlara da yükselmek nasip oldu.



Müslümanlarýn zayýf düþtüðü, küfrün, sapýklýðýn, zulmetin, felsefecilerin ve sapýk kimselerin her tarafý kapladýðý bir zamanda, binlerce kâfir, çok sayýda fasýk ve facir onun güzel hallerini görüp, sohbetini iþitip tevbe ederek salih müslüman oldu. Uzaktan yakýndan pek çok kimse, rüyada ve uyanýk iken onu görerek yanýna koþmuþ, huzuruna geldiklerinde gördüklerini aynen bulmuþlardýr. Âlim, salih, genç, ihtiyar binlerce kimse onu görüp, sohbetinde bulununca, feyz alarak kalbleri zikreder olmuþtur. Huzurundaki pek çok talebeyi hallere, yüksek derecelere kavuþturmuþtur. Her an kerametleri görülür feyz ve bereket yayardý. Kerametlerinin altý binden fazla olduðu bildirilmiþtir.



Zamanýnýn âlimleri, imam-ý Rabbani hazretlerine Sýla ismi ile hitap ettiler. Sýla, birleþtirici demektir. Çünkü, o, tasavvufun Ýslamiyet’ten ayrý bir þey olmadýðýný Ýslamiyet’e uygun bir þey olduðunu ispat ederek, ahkam-ý Ýslamiye ile tasavvufu vasl etmiþ, birleþtirmiþtir. Bir hadis-i þerifte; "Ümmetimden Sýla isminde biri gelir. Onun þefaati ile çok kimseler Cennete girer" buyurularak onun geleceði haber verilmiþtir. Bu hadis-i þerif, imam-ý Süyuti'nin Cem'ül-Cevami kitabýnda vardýr. Ýmam-ý Rabbani hazretleri bir mektubunda; "Beni iki derya arasýnda "Sýla" yapan Allahü teâlâya hamd olsun" diye dua etmiþtir. Eshabý, talebeleri ve sevenleri arasýnda "Sýla" ismiyle meþhur olmuþtur. Hadis-i þerifte müjdelenen "Sýla" ismini ondan evvel hiç kimse almamýþtýr.



Ýmam-ý Rabbani hazretleri, Müceddid-i elf-i sanidir. Yani hicri ikinci binin müceddididir. Eski ümmetler zamanýnda, her bin senede yeni din getiren bir resul gönderilirdi, yeni din öncekini deðiþtirip, bazý hükümleri kaldýrýrdý. Her yüz senede de bir Nebi gelir, din sahibi peygamberin dinini deðiþtirmez, kuvvetlendirirdi. Hadis-i þerifte, bu ümmete ise, her yüz yýl baþýnda Ýslam dinini kuvvetlendiren bir âlim geleceði haber verilmektedir. Peygamber efendimizden sonra peygamber gelmeyeceðine göre, kendisinden bin sene sonra, Ýslam dinini her bakýmdan ihya edecek, dine sokulan bid’atleri temizleyip, asr-ý seadetteki temiz haline getirecek, zahiri ve batýni ilimlerde tam vâris, âlim ve arif bir zatýn olmasý lazýmdý. Hadis-i þerifler bunu bildirmektedir. Bu mühim hizmeti imam-ý Rabbani hazretleri yapmýþtýr.



Bütün Ýslam âlimleri, bu zatýn imam-ý Rabbani hazretleri olduðunda ittifak etmiþlerdir. Peygamberimizden tam bin sene sonra ilim ve irþad kürsüsüne mutlak olarak oturup, cihaný Resulullahýn nurlarý ile aydýnlattý. Bid’atleri temizleyip Ýslam dinini ihya etti. Onun zamanýnda Hindistan'da ve hatta bütün Ýslam âleminde baþ gösteren sapýk fikirler, bozuk inanýþlar yayýlmaya baþlayýp, büyük fitneler çýkmýþtý. Ayrýca tasavvufta vahdet-i vücudu anlatan sözler, müslümanlar arasýnda çeþit çeþit þekillere sokuldu. Bu yüksek ve kýymetli bilgi anlaþýlamadý.



Birçok cahil, büyüklerin sözlerinin manalarýný anlamayarak zamanla dinden çýktý. Ýslamiyet’e karþý olanlar da bunu fýrsat bilip, müslümanlarý doðru yoldan ayýrmak için çalýþtýlar. Böylece tasavvuf bilgileri ile Ýslamiyet’in hükümleri arasýnda ayrýlýk ve çatýþma varmýþ gibi, ikisi birbirinden ayrýymýþ gibi gösterilerek, müslümanlar çeþitli isimler altýnda birbirlerinden ayrýlmaya ve birbirlerine düþman edilmeye çalýþýldý. Ýmam-ý Rabbani hazretleri baþta vahdet-i vücud bilgileri olmak üzere, yanlýþ anlaþýlan daha birçok meseleyi gayet açýk bir þekilde izah ederek, insanlarýn zihinlerini ve kalblerini, yanlýþ ve bozuk inanýþlardan, bid’atlerden temizledi. Hakký bâtýldan ayýrýp, Peygamberimizin hak ve doðru yol olduðunu haber verdiði Ehli sünnet itikadýný her yere yaydý. Genç-ihtiyar herkes ve birçok âlim onun etrafýnda toplandý. Kendisine ilk defa (Müceddid-i elf-i sani) ismini veren, zamanýnýn en büyük âlimlerinden Abdülhakim-i Siyalkuti'dir. O zamanýn diðer büyük âlimleri de onu methedip övmüþlerdir.



Hace Muhammed Bakibillahýn talebesinin en büyüklerinden ve en yüksek âlimlerden olan Seyyid Mir Muhammed Numan diyor ki: "Ýmam-ý Rabbani'ye tâbi olmayý hocam bana söyleyince, buna lüzum olmadýðýný anlatmak için; "Kalbimin aynasý ancak sizin parlak kalbinizin nuruna karþý duruyor" dedim. Hocam sert bir sesle; "Sen, Ahmedi ne sanýyorsun? Onun, güneþ olan nuru, bizler gibi binlerce yýldýzý örtmektedir" buyurdu.



Ýmam-ý Rabbani hazretlerinin talebelerinin meþhurlarýndan olan Muhammed Haþim-i Keþmi þöyle anlatmýþtýr: "Bir gün Hazret-i Ýmamýn huzurunda oturuyordum. Onlar marifetleri yazýyordu. Aniden bevl sýkýþtýrmasý sebebiyle kalkýp helaya gitti. Fakat hemen süratle dýþarý çýktý. Böyle süratle helaya girip, hemen aceleyle dýþarý çýkmalarýna hayret ettim. "Bunun sebebi nedir?" dedim. Heladan çýkar çýkmaz su ibriðini istedi ve sol elinin baþ parmaðýnýn týrnaðýný yýkadý ve ovaladý. Sonra tekrar helaya girdi. Bir müddet sonra çýkýnca buyurdu ki: "Bevl sýkýþtýrdý, acele ile helaya girdim ve oturdum. Gözüm týrnaðýmýn üzerine gitti. Üzerinde siyah bir nokta vardý. Kalem yazýyor mu diye kontrol etmek için bunu yapmýþtým. Halbuki, o nokta Kur'an-ý kerimin harflerini yazarken kullanýlýrdý. Orada oturmayý doðru görmedim ve edep dýþý buldum. Bevl sýkýþtýrmasýndan dolayý sýkýntý çektimse de, bu sýkýntý bir edebi terk etmenin vereceði sýkýntýnýn yanýnda çok az geldi. Dýþarý çýktým. O siyah noktayý yýkadým ve tekrar içeri girdim."



Bir gün, hafýzlardan biri, kendi minderlerinden aþaðý bir minder koyup üzerine oturarak, Kur'an-ý kerim okumaya baþladý. Ýmam-ý Rabbani hazretleri bu durumun farkýna varýp, hemen üzerinde oturduðu yüksek minderi bir kenara çekip yere oturdu. Hiçbir zaman Kur'an-ý kerim okumakta olan hafýzdan yüksekte oturmazdý."



Ýmam-ý Rabbani hazretlerinin fýkýh meselelerinde ilmi çoktu ve her meseleye anýnda cevap verebilecek bir derecedeydi. Usul-i fýkýhta da tam bir maharet sahibiydi. Fakat ihtiyatýnýn çokluðundan, çoðu zaman kýymetli fýkýh kitaplarýna baþvururdu. Seferde ve hazarda bazý kýymetli fýkýh kitaplarýný yanýnda bulundururdu. Onlarýn bütün gayreti, müftabih yani fýkýh âlimlerinin üzerinde ittifak ettikleri fetvalara, daima uymaktý. Bazý fýkýh âlimlerinin caiz dediði, bazýlarýnýn mekruh dediði bir iþte, o kerahet tarafýný tercih eder ve o iþi yapmazdý. "Bir meselenin yapýlmasýnda ve yapýlmamasýnda, helal ve haram olmasýnda ihtilaf olursa, yapýlmamasý ve haram tarafýný tercih etmeyi mümkün olduðu kadar elden kaçýrmamalýdýr" buyururdu.



Muhammed Haþim-i Keþmi þöyle anlatmýþtýr:

"Seyyidlerden bir genç, medresede talebe idi. Onunla arkadaþlýk ederdik. Bir gün aðlayarak yanýma geldi ve baþýndan geçen bir hadiseyi anlattý. Ýmam-ý Rabbani hazretlerinin büyük bir kerametini görmüþtü. Dedi ki: "Hz. Ali'ye karþý savaþanlarý, hele Hz. Muaviye'yi sevmezdim. Bir gece senin üstadýn Ýmam-ý Rabbani'nin Mektubat'ýný okuyordum. Okuduðum yerde; "Ýmam-ý Enes bin Malik buyurdu ki: "Hz. Muaviye'yi, sevmemek onu kötülemek, Hz. Ebu Bekri ve Hz.Ömeri sevmemek bunlarý kötülemek gibidir. Ona sövene, bunlara sövene verilen cezayý vermek lazýmdýr" yazýlý idi. Bunu okuyunca, caným sýkýldý ve yerinde olmayan bir yazýyý buraya yazmýþ dedim. Mektubat'ý yere attým. Yataðýma uzandým. Uyudum.



Rüyamda, senin o büyük üstadýn öfkeli ve kýzgýn bir halde yanýma geldi. Ýki mübarek elleri ile kulaklarýmý çekti ve; "Ey cahil çocuk! Sen bizim yazdýðýmýzý beðenmiyorsun ve kitabýmýzý fýrlatýp, yere atýyorsun. Benim yazýmý okuyunca þaþaladýn ve inanmadýn. Ama gel, seni bir zata götüreyim de gör! Resulullah efendimizin eshabýný sevmediðin için, aldandýðýný ondan iþit" buyurdu. Beni çekerek, bir bahçeye götürdü ve kapýsýnda býrakýp kendisi yalnýzca ilerledi. Uzakta görünen büyük bir odaya doðru yürüdü. Orada nur yüzlü, büyük bir zat oturuyordu. Çekinerek ve saygý ile o zata selam verdi. Önünde diz çöküp oturdu. Ona bir þeyler söylüyor, beni gösteriyordu. Uzaktan bana bakýþlarýndan benden bahsettiði anlaþýlýyordu.



Biraz sonra senin o yüksek üstadýn imam-ý Rabbani, kalktý. Beni çaðýrdý. "Bu oturan zat, Hz.Ali'dir. Ýyi dinle! Bak ne buyuruyor" dedi. Yanlarýna gidip, selam verdim. "Sakýn, sakýn! Resulullah efendimizin eshabýna karþý, kalbinde bir dargýnlýk bulundurma! O büyüklerden hiçbirini, asla kötüleme. Aramýzda muharebe þeklinde görünen iþlerimizin, hangi iyi niyetlerle yapýldýðýný, biz ve o kardeþlerimiz biliriz!" dedi. Senin yüksek hocanýn adýný söyleyerek; "Bu zatýn yazýlarýna da sakýn karþý gelme!" buyurdu. Bu nasihati dinledikten sonra, kalbimi yokladým. Bu husustaki tereddüdün ve soðukluðun, kalbimden çýkmadýðýný gördüm. Bu hâlimi hemen anladý. Öfkelendi. Senin yüksek hocana bakarak; "Bunun gönlü daha temizlenmedi. Ýyi bir tokat vur!" dedi. Þeyh hazretleri, kuvvetli bir tokat vurdu. Tokadý yiyince, kendi kendime; "Bunu sevdiðim için onlara düþmanlýk etmiþtim. Halbuki kendisi onlara düþmanlýðýmdan bu kadar çok incinmektedir. Bu halden vazgeçmeliyim!" dedim. Kalbimi yokladým. Düþmanlýk, kýrgýnlýk kalmamýþ, tertemiz buldum. O anda uyandým. Þimdi de kalbim o kinden temizlenmiþtir. O rüyanýn, o sözlerin tadý, beni baþka hale soktu. Kalbimde Allah’tan baþka hiçbir þeyin sevgisi kalmadý. Senin yüksek hocan imam-ý Rabbani'ye ve onun yazdýklarýndaki marifete inancým iyice arttý."



Ýmam-ý Rabbani hazretleri 1615 senesinde, elli üç yaþlarýnda iken, talebelerinden çok sevdiklerine; "Benim ömrüm ve hayatým hakkýndaki kaza-yý mübremin altmýþ üç sene olduðunu ilham ile bana bildirdiler" buyurdu. Ve buna çok sevindi. Çünkü Peygamber efendimize tâbi olmasýnýn çokluðu, yaþ bakýmýndan da uymakla belli oluyordu. Ayný zamanda bu hususta Hz. Ebu Bekir'e, Hz.Ömer'e ve Hz.Ali'ye de uymuþ oluyordu.



1623 senesinde Ecmir'de iken; "Vefat etmemin yakýn olduðuna dair iþaretler, alametler görülmeye baþladý" buyurdu. Serhend'de bulunan kýymetli oðullarýna mektup yazýp; "Ömrümüzün sona ermesi yakýndýr" buyurdu. Babalarýnýn hasreti ve ayrýlýðý ile yanan, evliyanýn gözlerinin nuru kýymetli oðullarý, bu mektubu alýnca, babalarýnýn bulunduðu yere hareket ettiler. Huzuruna kavuþunca, bir gün, bu yüksek oðullarýný hususi odaya çaðýrdý. Buyurdu ki: "Kýymetli oðullarým, bu dünyaya hiçbir þekilde nazarým ve baðlýlýðým kalmadý. Öbür dünyaya gitmek icap ediyor, gitme ve yolculuk alametleri görünmeye baþladý."



Ýmam-ý Rabbani hazretleri Ecmir seferinden Serhend'e dönünce, artýk evinde inzivaya çekildi. Bir müddet, beþ vakit namaz ve Cuma namazý hariç, evden dýþarý çýkmadý. Nur ve esrar menbaý olan hususi odasýna; Muhammed Haþim-i Keþmi'den, yüksek oðullarýndan, talebelerinden ve hizmetçilerinden iki üç kiþi hariç, baþkalarýnýn girmesi çok nadir oluyordu. Halveti seçtiði günlerden bir gün, soðuk bir nefes çekip; "Þeyh-ül-islam'ýn (Ebu Ali Dekkak'ýn) meþrebi çok yükselince, meclisinde insan kalmadý" sözünü söyledi. Burada olduðu gibi, ömrünün sonuna doðru, imam-ý Rabbani hazretlerinin meþrebi de o kadar yüksek oldu ki, talebelerinin en yüksekleri bile onun yanýnda mektebe yeni baþlayan küçük çocuklar gibi kalýyorlardý.



Ýmam-ý Rabbani hazretlerinin talebelerinden biri þöyle anlatmýþtýr:

"Ýmam-ý Rabbani hazretlerinin ömrünün son günlerinde, hasta olduðu sýrada huzuruna çýkýp, birkaç günlüðüne memleketime gidip gelmek için izin istedim. "Birkaç gün dur!" buyurdu. Sonra tekrar arzedip; "Hemen gidip, döneceðim" dedim. "Birkaç gün sabret!" buyurdu. Fakat; "Gidip en kýsa zamanda huzurunuza döneceðim" deyince, izin verdi ve: "Sen nerede, biz nerede, ilkbahar nerede?" mýsraýný okudu. Bu sözünden birkaç gün sonra vefat etti.



Bu arada çok sadaka verdi ve büyük hayýrlar yaptý. Esrar mahremlerinden, yakýnlarýndan biri, bu sadaka ve hayratlarýnýn çokluðunu görünce; "Bütün bu hayratlar, belalarýn giderilmesi için midir?" diye sordu. Buyurdu ki: "Hayýr, belki de kavuþmak þevki ile bunlarý yapýyorum. Ve þu beyti okuyup gözlerinden sevinç gözyaþlarý döküldü:



"Vuslat günüdür sýrdaþým âleme kucak açayým,

Bu devletin, bu nimetin sevinçlerini saçayým."



Muharrem ayýnýn on ikinci günü buyurdu ki: "Bana bu dünyadan öbür dünyaya gitmeme kýrk veya elli gün kaldýðýný bildirdiler. Mezarýmý da gösterdiler." Bu sözleri dinleyenler üzüldüler ve þaþa kaldýlar. Ciðerlerindeki yara yeniden tazelendi. O günlerde, oðlu Muhammed Said bir gün, imam-ý Rabbani hazretlerini aðlarken gördü. Sebebini sordu. Cevabýnda; "Allahü teâlâya kavuþmanýn sevinci ile aðlýyorum" buyurdu. Yine oðlu; "Allahü teâlâ, bu iþi, bu dünyada çok sevdiklerinin isteðine býrakýr. Madem ki, siz bu kadar çok istiyorsunuz, elbette gidersiniz" diye arz etti. Bu sözü söyleyen oðullarýnda bir deðiþme gördü ve buyurdu ki: "Muhammed Said! Allahü teâlânýn gayretine dokunuyorsun." Oðlu; "Kendi hâlime üzülüyorum" dedi ve gayet samimi bir beyanla, dert ve elem dolu kalbini dýþarý vururcasýna; "Ey gönlümün süruru babacýðým! Bize yaptýðýnýz bu þefkatsizlik ve acýmasýzlýk nedendir?" diye arz etti. Bunun üzerine; "Allahü teâlâ sizden sevgilidir. Ayrýca bizim size þefkat ve yardýmlarýmýz, vefat ettikten sonra, bu dünyadakinden daha çok olacaktýr. Çünkü bu dünyada, insanlýk icabý bazen ister istemez yardým ve teveccüh tam olmuyor. Halbuki öldükten sonra, beþeri sýfatlardan tamamen ayrýlma vardýr" buyurdu. Bunu söylediði günden itibaren, o günleri saymaya baþladýlar. Þöyle ki, Safer ayýnýn yirmi ikinci gecesi kalbleri hasta eshabýna; "Bugün söylediðim günlerin kýrkýncý günü geçmiþ oluyor. Bakalým bu yedi-sekiz günde ne zuhur eder" buyurdu. Yine oðullarýna buyurdu ki: "Þu arada hasýl olan birkaç günlük sýhhatte, Allahü teâlâ, Habibine tâbi olan bir insanda bulunabilecek bütün kemalatý bana ihsan eyledi." Oðullarýnýn bu sözlerden kalbleri parçalandý. Çünkü, bu sözlerde Hz. Ebu Bekri Sýddýkýn; "Bu gün dininizi tamam eyledim" âyet-i kerimesi gelince kalblerine gelen, yani Peygamber efendimiz vefat edecektir, ilhamýndan bir iþaret bulunduðunu anladýlar.



Safer ayýnýn yirmi üçü Perþembe günü, derviþlere, kendi mübarek elleriyle elbiselerini taksim etti. Kendi üzerinde pamuklu, sýcak tutan bir elbise bulunmadýðý için, havanýn soðukluðu tesir edip, tekrar sýtma hastalýðýna tutuldu ve tekrar yataða düþtü. Peygamber efendimiz hastalýktan kurtulup, az bir zaman sonra tekrar hasta olmuþlar ve vefat eylemiþlerdi. Ýmam-ý Rabbani hazretleri, bu hususta da ittiba'ý (uymayýgöz kırpma kaçýrmadý. Bu hastalýktan evvel hizmetçilerinden birine; "Mangal için þu kadar liralýk kömür al!" buyurdu. Biraz sonra tekrar yanýna çaðýrarak; "Söylediðimin yarýsý tutarýnda kömür al, çünkü bir ses kalbime, o kömürleri yakacak kadar zaman kalmadý diyor" buyurdu. Kömürün bir kýsmýný kendisi için ayýrtýp, diðerini çocuklarýna gönderdi. Kendisine ayrýlmýþ olan miktar, vefat ettiði gün tamamen bitmiþti. Bu hastalýk zamanýnda, yüksek ilimleri, çok fazla olarak kendi yüksek oðullarýna anlattý. Bir gün ince hakikatleri beyanda o kadar uðraþýyor ve bunun için o kadar konuþuyordu ki, kýymetli oðullarý Hace Muhammed Said; "Hazretinizin hastalýðý bu kadar konuþmanýza elveriþli deðildir, bu marifetlerin beyanýný bir baþka zamana býraksanýz nasýl olur babacýðým?" diye arz etti. Bunun üzerine: "Ey oðlum! Daha zaman ve fýrsat var mý? Biliyorum ki, bir baþka vakit, bu kadarýný söylemeye de kuvvet ve kudret bulamýyacaðým" buyurdular.



Bu günlerde hastalýðý þiddetli olmasýna raðmen cemaatle namaz kýlmayý terk etmedi. Ancak son dört-beþ gün, yalnýz baþýna namaz kýldý. Dualarý, tesbihleri, salevatlarý, zikri ve murakabeyi, hiçbir eksiklik olmadan yapýyordu. Dinimizin ve hocalarýnýn yollarýnýn inceliklerinden hiçbirini terk etmiyordu. Bir gece, gecenin üçüncü yarýsýnda kalkýp abdest aldý. Teheccüd namazýný ayakta kýldý ve; "Bu bizim son teheccüdümüzdür" buyurdu.



Vefatýndan biraz önce, kendinden geçme hali görüldü. Büyük oðlu, bu kendinden geçme halinin çokluðu, hastalýðýn þiddetinden mi, yoksa istiðrak (nurlara gömülme) sebebi ile midir, diye arz etti. Cevabýnda; "Ýstiðrak sebebi iledir. Çünkü, bazý çok yüksek haller görünüyor. Bunun için onlara teveccüh ediyorum, tâ ki hepsini olduklarý gibi görebileyim ve bunlarla her þeyim tamam ve kâmil olsun" buyurdu. Bu derin sýrlardan kýsaca yüksek oðullarýnýn kulaklarýna fýsýldadý. Bu kendinden geçme halinden kurtulunca, ciðeri yaralý, kalbi yanýk talebelerine elveda sözünü hatýrlatan, vasiyetlerini söylemeye baþladý. Bu vasiyetlerin çoðu; mutabeata, Peygamberimize tâbi olmaya teþvik, sünnete yapýþma, bid’atten kaçýnma, zikir ve murakabeye devam etme hakkýnda idi.



Buyurdu ki: "Sünnete çok sýký sarýlmak lazýmdýr." Bu sözleriyle de Peygamber efendimize uymak istemiþlerdi. Çünkü, Peygamber efendimiz vefat edecekleri zaman böyle nasihat eylemiþlerdi. Abbad bin Sariye'den, Tirmizi ve Ebu Davud þöyle rivayet eder: "Resulullah efendimiz bize vaaz ediyordu. Bu vaazdan kalbler ürperiyor. Gözler yaþarýyordu. Dedik ki: "Ya Resulallah! Bu sözleriniz veda vaazýna benziyor, bize vasiyet ediniz." Resulullah aleyhisselam buyurdular ki: "Size vasiyetim olsun: Allah’tan korkunuz, bir köle bile emr-i ilahiyi bildirse dinleyiniz ve yapýnýz. Yaþayanlarýnýz çok þeyler görecek. O zaman benim ve Hulefa-i raþidinin sünnetine gayet sýký sarýlýnýz, onu elden kaçýrmayýnýz. Dinde bid’atten çok sakýnýnýz. Çünkü bütün bid’atler dalalettir, sapýklýktýr."



Ýmam-ý Rabbani hazretleri vasiyetine devamla þöyle buyurdu: "Dinimizin sahibi Resulullah efendimiz, nasihatlerin en incelerini bile; "Din nasihattýr" hadis-i þerifi gereðince ihmal etmediler. Dinimizin kýymetli kitaplarýndan, tam tâbi olmak yolunu öðreniniz ve bununla amel ediniz.



Vefat ettiði Safer ayýnýn yirmi dokuzuncu Salý günü, gece kendine hizmet eden hizmetçilerine; "Çok zahmet çektiniz, bu sizin son zahmetinizdir" buyurdu.



Sedirin üzerine yatýnca, sünnet üzere sað elini sað yanaðýnýn altýna koyup, zikirle meþgul oldu. Büyük oðlu Muhammed Said, babasýnýn sýk sýk nefes aldýðýný görünce; "Hâl-i þerifiniz nasýldýr babacýðým?" diye arzetti. "Ýyiyim ve kýldýðým o iki rekat namaz kâfidir" buyurdu. Bundan sonra bir daha konuþmadý. Yalnýz Allahü teâlânýn ismini söyledi ve biraz sonra da vefat etti. Peygamberlerin büyüklerinin çoðunun son sözleri namaz olmuþtur. Bu hususta da peygamberlerin Serverine tâbi oldu. Vefatý 1624 senesi, Safer ayýnýn yirmi sekizi, güneþ hesabý ile yirmi dokuzu, Salý günü kuþluk vakti vaki oldu.



O ay yirmi dokuz gün idi. Peygamber efendimizin vefat ayý olan Rebiül-evvel ayýnýn ilk gecesi, Peygamber efendimizin huzuruna kavuþtu. Hastalýk ve humma çektiði günler, yaþýnýn sene adedi kadar olup, altmýþ üç gün idi. Hadis-i þerifte; "Bir günlük humma, bir senenin kefaretidir" buyuruldu. Çektikleri hastalýk, bu hadis-i þerifin manasýna uygun oldu.



Ýmam-ý Rabbani hazretlerinin nurlu bedeni yýkama tahtasýnýn üzerine konulup, elbiseleri soyulunca, orada bulunanlar hazret-i Ýmamýn namazda olduðu gibi ellerini baðladýðýný gördüler. Sað elinin baþ parmaðý ve küçük parmaðýný, sol elin bileðinde halka yaptý. Halbuki, oðullarý vefatýndan sonra, kollarýný düzeltip uzatmýþlardý. Yýkama tahtasýna yatýrýrken, tebessüm etti ve bir müddet bu þekilde kaldý.



Yýkayýcý, mübarek ellerini açýp düzeltti. Sol tarafa yatýrdý, sað tarafýný yýkadý. Sað tarafa yatýrýp sol tarafýný yýkayacaðý zaman, orada bulunanlar, velilik kuvvetinin bir alameti olarak, zayýf bir hareketle ellerinin hareket ettiðini, bir araya geldiðini ve eskisi gibi tekrar sað elinin baþ ve küçük parmaklarýnýn, sol elinin bileðinde halka yaptýðýný gördüler. Halbuki sað tarafa yatýnca, sað elin sol el üzerine gelmemesi icap ederdi. Bununla beraber öyle bir kuvvetle sol elini tutmuþtu ki, ayýrmak ve çözmek mümkün deðildi. Kefene sardýklarý zaman, yine ellerinin baðlandýðý görüldü. Bu hal iki-üç defa vaki oldu. Nihayet oradakiler, bunda derin bir mana ve gizli bir sýr olduðunu anlayýp, bir daha ellerini açmaya uðraþmadýlar ve oðullarý Hace Muhammed Said; "Madem ki, muhterem babam böyle istiyor, böyle býrakalým" buyurdu. Peygamber efendimiz hadis-i þerifte; "Yaþadýklarý gibi ölürler" buyurdu. Bu, Allahü teâlânýn büyük bir ihsanýdýr. Dilediðine ihsan eyler. Onun ihsaný boldur.



Ýmam-ý Rabbani hazretlerinin cenaze namazýný, oðlu Hace Muhammed Said kýldýrdý. Vefatýnda 63 yaþýnda idi. Serhend'de evinin yanýnda defnedildi. Daha sonra Afganistan padiþahý Þah-i Zaman, kabri üzerine büyük ve çok sanatlý bir türbe yaptýrdý.



Büyük oðlu Muhammed Said buyurdu ki:

"Yüksek babamý, vefatýndan sonra rüyada gördüm. Allahü teâlânýn kendisine verdiði büyük nimetlerden tam neþe ve sevinçle anlatýyordu ve bununla iftihar ediyordu. Kendisine; "Caným babacýðým, þükür makamýndan hiç kimseye bir nasip verdiler mi?" diye arzettim. "Evet, beni de þükredenlerden eylediler" buyurdu. Arzettim ki, Kur'an-ý kerimde mealen; "Þükreden kullar azdýr." (Sebe' suresi: 13) buyuruluyor. Bu âyet-i kerimeden anlaþýlan, bu cemaatin, peygamberler olduðudur. Yahut da Peygamberlerin en büyük eshablarýdýr. Hz. Ebu Bekri Sýddýk gibi deyince; "Evet, öyledir. Fakat beni hususi bir ihsan ve inayetle, o cemaate dahil eylediler" buyurdu.



Eserleri:

1) Mektubat: Ýslam âleminde imam-ý Rabbani'nin Mektubat'ý kadar kýymetli bir kitap daha yazýlmamýþtýr. Mektubat, üç cild olup, beþ yüz yirmi altý mektubunun toplanmasýndan meydana gelmiþtir. Kelâm ve fýkýh bilgilerini, tasavvufun marifetlerini açýklayan uçsuz bir derya gibi eþsiz bir eserdir.



Mektubat'ýn birinci cildi 1616 senesinde talebelerinin meþhurlarýndan Yar Muhammed Cedid-i Bedahþi Talkani tarafýndan toplanmýþtýr. Birinci cildde 313 mektup vardýr. Bu cildin son mektubu, Muhammed Haþim-i Keþmi'ye yazýlmýþtýr. Ýmam-ý Rabbani hazretleri birinci cildin son mektubunu yazýnca; "Muhammed Haþim'e gönderilen bu mektupla resullerin, din sahibi peygamberlerin ve Eshab-ý Bedr'in sayýsýna uygun olduðundan, üç yüz on üç mektupla birinci cildi burada bitirelim" buyurmuþtur.



Ýkinci cildi ise 1619 senesinde yine talebelerinden, Abdülhay Pütni tarafýndan toplanmýþtýr. Bu cildde Esma-i hüsna yani Allahü teâlânýn hadis-i þerifte geçen doksan dokuz ismi sayýsýnca doksan dokuz (99) mektup vardýr.



Üçüncü cild de imam-ý Rabbani hazretlerinin vefatýndan sonra 1630 senesinde talebelerinden Muhammed Haþim-i Keþmi tarafýndan toplanmýþ olup, bu cildde de Kur'an-ý kerimdeki surelerin sayýsýnca yüz on dört (114) mektup vardýr. Her üç cildde toplam beþ yüz yirmi altý (526) mektup vardý. Ýmam-ý Rabbani hazretlerinin vefatýndan sonra on mektubu daha üçüncü cilde ilave edilmiþtir. Böylece toplam mektup adedi (536) olmuþtur.



Mektubat'daki mektuplarýn birkaçý Arabi, geri kalanlarýn hepsi Farisidir. Çeþitli zamanlarda basýlmýþtýr. [Mektubatýn birinci cildi Müjdeci Mektuplar adý altýnda Hakikat Kitabevi tarafýndan yayýnlanmýþtýr. Ýkinci ve Üçüncü cildlerdeki mektuplardan da bir kýsmý Hakikat Kitabevi yayýnlarýndan olan Tam Ýlmihal Seadet-i Ebediyye kitabýnda yayýnlanmýþtýr. Bu kýymetli eserler, http://www.hakikatkitabevi.com adresinden okunabilir ve temin edilebilir.]



2) Redd-i Revafýd: Farisi olup, Rafýzileri reddeden bu kitabýn Türkçesi, (Hak Sözün Vesikalarýgöz kırpma kitabýnda, bir bölüm olarak, Hakikat Kitabevi tarafýndan yayýnlanmýþtýr. Arapça'ya da tercüme edilmiþtir.



3) Ýsbatün-Nübüvve: "Peygamberlik nedir?" adý ile Türkçeye tercüme edilmiþtir. Hak sözün Vesikalarý kitabý içinde bir bölüm olarak yayýnlanmýþtýr. Ayrýca Arapçasý, Ýngilizceye ve Fransýzcaya da tercüme edilmiþtir.

4) Mebde' ve Me'ad

5) Adab-ül-Müridin

6) Ta'likat-ül-Avarif

7) Risale-i Tehliliyye

8) Þerh-i Ruba'ýyyat-ý Abd-il-Baki

9) Mearif-i Ledünniye

10) Mükaþefat-ý Gaybiyye

11) Cezbe ve Süluk Risalesi
Gönderen: 04.06.2005 - 01:07
Bu Mesaji Bildir   Selmani007 üyenin diger mesajlarini ara Selmani007 üyenin Profiline bak Selmani007 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
_Resul_ su an offline _Resul_  
627 Mesaj -
Ýmam Rabbani Ýslam alimlerinin en büyüklerindendir, Allah rahmet eylesin. Yazýyý eklediðin için saðol ancak Ekber Þah döneminde uydurulan Din-i Ýlahi isimli sapýk dine karþý verdiði cihad, hapse niçin atýldýðý ve hapisten çýkarken sultana sürdüðü þartlarýn neler olduðu (Ýmam Rabbani hapse baþý dik girmiþ, hapisten baþý dik çýkmýþtýr) vb bazý çok önemli noktalar eksik (bunlarýn her biri çok öenmlidir) bunlarý da ben eklerim inþallah uygun bir zamanda... Allah Ýmam Rabbani'den razý olsun, senden de razý olsun...
Gönderen: 06.06.2005 - 21:24
Bu Mesaji Bildir   _Resul_ üyenin diger mesajlarini ara _Resul_ üyenin Profiline bak _Resul_ üyeye özel mesaj gönder _Resul_ üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
_Resul_ su an offline _Resul_  
627 Mesaj -
Ekler:

1. Ekber Þah döneminde sözde Hindulukla-Müslümanlýk'ýn uyuþmasýný saðlayan Din-i Ýlahi diye bir ilhad çýkmýþtý, Ýmam Rabbani bunlara karþý mücadele verdi ve Din-i Ýlahi'yi ortadan kaldýrdý.

2. Ýmam Rabbani ile sultanýn olayý ise þöyledir (Ekber'den sonra yerine geçen oðlu Cihngir ile) sultanýn çevresinde sapýk kimseler vardý, özellikle veziri sultaný kýþkýrtýyordu, bunlar Ýmam Rabbani'yi hapse attýrmak için sultana siz onu huzurunuza çaðýrýp secde etmesini istersiniz dediler, umuyorlardý ki Ýmam Rabbani secde etmeyecek ve sultan da onu öldürtecektir, Ýmam 5 müridiyle saraya davete icabet etti, sultana secde etmesi istenince "Ben Allah'tan baþkasýna secde etmem" dedi, bunun üzerine sultan "Seni secde etmekten muaf tuttuk, boynunu eð yeter" dedi ancak Ýmam bunu da reddetti ve "Gerekirse canýný kurtarmak için secde de edilir ancak Allah'tan baþkasýna secde etmek doðru deðildir" buyurdu, sultan ýsrarlarýný baþka þekilde de sürdürdü ancak Ýmam Rabbani boynunu bile bükmedi hatta çýkarken boynunu bükmesi için alçaltýlan kapýyý dahi bacaklarýný bükerek geçti, yine baþý dikti. Bu olaylarýn ardýndan sultan Ýmam'ý Guvelyar hapishanesine attýrdý, hapishanede mahkumlarýn çoðu daha önce sultana isyan etmiþ bir gayri müslim tebaaya mensuptu Ýmam bunlarý da Müslümanlýk yoluna çevirdi, Ýmam Rabbani'nin hapiste olmasý yüksek seviyedeki müritlerini çok üzüyordu bunlar Kabil'deki Mehabet Han ile temasa geçtiler, Mehabet Han'da Ýmam Rabbani'ye büyük saygý duyuyordu, ardýndan Mehabet Han Cihangir ile savaþmak maksadýyla üzerine yürüdü, yapýlan muharebede Cihangir esir düþtü, sultanýn eþi Nur Cihan ve Asaf Cah isimli veziri onu kurtarmak maksadýyla Mehabet Han'ýn üzerine yürüdülerse de onlar da muharebeyi kaybedip esir düþtüler, ancak Ýmam Rabbani Mehabet Han'a yazdýðý mektupta "Bizim tac ile taht ile iþimiz yok sultaný serbest býrak" buyurdu, bunun üzerine Mehabet Han Cihangir Þah'ý Ýmam Rabbani'yi serbest býrakmasý þartýyla býraktý. Sultan da payitahta dönünce Ýmam Rabbani'nin serbest býrakýlmasýný emretti, ancak veziri ve eþi sultandan gizleyerek onu yaklaþýk bir yýl daha hapiste tuttular, bu sýrada sultanýn kýzý bir rüya gördü rüyasýnda Peygamber Efendimiz (S.A.V) "Ýmam Ahmed'in serbest býrakýlmasý niçin gecikti" diyordu, ertesi gün rüyasýný aðlayarak Þah Cihangir'e anlattý, Cihangir piþman oldu ve Ýmam Rabbani'nin derhal serbest býrakýlmasý emrini verdi, Ýmam Rabbani ise yine büyüklüðünü gösterdi ve bir koþullar listesi bildirdi sultana listede þunlar vardý:

1. Hindistan'da yýkýlmýþ bütün camilerin yerine yeniden camiler yapýlacak ve Modor'a (Hindu ibadethanesi) çevrilen camiler tekrar cami yapýlacak. Ayrýca Saray Divan-ý Umumisinde cami de olacak.

2. Halka açýk bir yerde inek kesilecek ve inek kesme iþi yaygýnlaþtýrýlacak.

3. Bütün mahkumlar serbest býrakýlacak.

4. Ýslam'a aykýrý adab ve merasim terkedilecek.

5. Kanunlar Þeriat kanunlarý olacak ve bunlarýn uygulanmasý için kadýlarýn baþýnda olacaðý mahkemeler kurulacak.

6. Müslümanlara baský yapýlmayacak ve ibadetleri serbest olacak.

Padiþah listedeki bütün þartlarý kabul etti ve Ýmam Rabbani'yi serbest býraktý. Bunu ardýndan sultan da Ýmam'a muhabbet beslemeye baþladý ve ona baðlandý.

Yukardaki yazýya ek bilgi mahiyetinde yazdýðým bu yazýda hatalarým varsa düzeltin. Allah Ýmam Rabbani'den razý olsun.

Özellikle listeye dikkat edelim ve Ýmam'ýn Rasulullah'ýn yöntemleri ile cihadýnda nasýl baþarýlý olduðundan ders alalým. Þartlar listesindeki bazý maddeler basit görünse de hepsi de sembolik olarak çok önemlidir, örneðin 2. maddenin hikmeti Hindularýn inek kurban eden Müslümanlara engel olmasýna karþý bir mesaj mahiyeti taþýmasýndadýr (Hindu sapýklarý ineðin kutsal olduðuna inanýr, bugün dahi Hinditan'da her yýl binlerce insan açlýktan öldüðü halde sokaklar ineklerle doludur ve bunlara dokunulmaz)...
Gönderen: 07.06.2005 - 16:58
Bu Mesaji Bildir   _Resul_ üyenin diger mesajlarini ara _Resul_ üyenin Profiline bak _Resul_ üyeye özel mesaj gönder _Resul_ üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1694 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
dadas2539 (53), KaNuNi (41), sefinetunnecat (35), kul_olamadim (53), ela gozlu cocuk (49), marziye (52), byfortius (38), becýrman (63), feest (234), YeLiZ79 (45), feyza86 (38), Sufi (58), memmed (46), sandox (49), *mürside* (32), ummet (38), Gencbey (44), kadirkirik (42), AHAT (54), adnan61 (63), yaren43 (49), CyBeR41 (39), alimagno (46), hakim63 (42), Erdem Akarsu (54), mukaddes85 (39), müh52 (47), ahmettorer (49)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.24961 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.