0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » ENGLISH / DEUTSCH / OTHER » INTERNATIONAL » arapca orenimi

önceki konu   diğer konu
5 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Gönderen
Mesaj
milli_selamet su an offline milli_selamet  
arapca orenimi
6 Mesaj
ARAPÇA ÖÐRETÝMÝNDE SÝSTEM SORUNLARI





Öðrencinin dikkat edeciði en önemli noktalarýn baþýnda sistem gelmektedir. Öðrenci bilimsel sistemi arayýp bulmalýdýr. Asýrlarca iþe yaramamýþ, insanlarýn ömrünü tüketmiþ, toplumun gerilemesine sebep olmuþ, onlarý fanatizmin karanlýðý içine itmiþ -sözde- öðretim ve eðitim þekillerinden son derece uzak olmalýdýr. Özellikle bugün lâikçilerle tarikatçýlar arasýnda kýyasýya kavga konusu olan medrese ve kurs tedrisat þekilleriyle ilim tahsil etmek, aydýnlanmak, Yüce Kur’âný anlayabilmek mümkün deðildir. Hele vahyin dilini öðrenmek asla mümkün deðildir. Tarikatçýlarýn propagandalarýna kapýlarak, onlarýn oluþturduðu kuru kalabalýklara deðer verme gafletinde bulunarak, onlarýn tedrisat þekillerini kabullenmek yýllar sonra telâfisi mümkün olmayan bir ömür kaybýna neden olur! Nitekim 650 yýl boyunca okutulan beþ on tane Arap dil gramer kitabýndan baþka hiçbir sermayeleri yoktur. (Bina, Maksut, Avamil, Ýzhar, Kafiye ve Mollacami) adý altýnda okuttuklarý birkaç kitabýn adýný Araplar bile bilmemektedir. Bu kitaplarýn içerikleri ve teknik yönleri de bilimsel ölçülerden son derece uzaktýr. Çoðunun yazarý da hem zaten Arap olmadýklarý için, hem de bu kitaplar yüzyýllar önce yazýlmýþ bulunduklarý için bugün hiçbir iþe yaramadýklarý gibi zararlarý bile vardýr.



Nitekim bu yüzdendir ki Arapça «Nasara» fiili, yaklaþýk 600 yýllýk Osmanlý tarihi oyunca hep «yardým etti bir er kiþi geçmiþ zamanda» diye çok yanlýþ ve çok ilkel bir ifade ile sözde Türkçeye çevrilmiþtir! Oysa bu fiilin anlamý asla «yardým etti» deðil, bilakis «destekledi» demektir. Ýkisinin arasýnda çok büyük fark vardýr. Çünkü hiçbir Arap örneðin; «bana yardým et, þu koliyi kaldýralým» demek için, kesinlikle «unsurnî, nerfau hazihi’l-Ulbe» demez. Ve çünkü bu cümle, gerçekte: «beni destekle, þu koliyi kaldýralým» demektir ki Türkçede de böyle bir cümle ile hitap etmek mantýklý deðildir. Ne var ki tarih boyunca hiçbir Türk hocasý, bunun ve benzeri yüzlerce hatanýn farkýnda olamamýþtýr! Çünkü onlar da «Arapçayý», sözde Arapça öðreten, fakat hiç Arapça konuþamayanlardan ders almýþlardýr!



Bütün bu tuhaflýklarýn, bugün Arapça öðrenmek isteyen gençler tarafýndan bilinmiyor olmasý çok büyük bir talihsizliktir. Nitekim bu yüzdendir ki yýllarýný büyük bir samimiyet ve aþkla bir medrese veya kursun köhne ve ilkel duvarlarý arasýnda geçiren binlerce öðrenci bu ülkede, sözde Kur’ân’ýn dilini öðrenmek istemektedir, fakat asla onu öðrenememektedir. Bu durumun daha sonra farkýnda olanlar, ya çok büyük bir hayal kýrýklýðý yaþayarak içlerine kapanýr, bunalým geçirirler; (Çünkü bunlarýn hemen tamamý herhangi bir alaný doldurabilecek nitelikli birer eleman olarak yetiþemedikleri için iþsiz güçsüz kalýrlar. Bunun sonucu olarak da ya gidip bir terör örgütüne yamanarak kendilerini tatmin etmeye çalýþýrlar), ya da bunun suçunu Ýslâm’da gördükleri için azýlý birer Ýslâm düþmaný haline dönüþürler. Bu ikinci kategoriye girenler sayý olarak her ne kadar çok az iseler de, ne yapýp yapar, bu kez (sözde çaðdaþ diye bildikleri) laikçi eðitim sistemiyle kendilerini yetiþtirip tam anlamýyla Ýslâm’a, ilme ve evrensel düþünceye karþý birer militan olarak putçu kadrolarda yerlerini alýrlar. Günümüz Türkiye’sinde akademisyen, gazeteci, yazar, hukukçu, sosyolog ve ekonomist olarak Ýslâm’a karþý savaþ veren epeyce medrese kökenli ya da Ýmam-Hatipli insan vardýr. Bu ilginç durumun nedeni ise, hiç kuþkusuz Türkiye’de, Arapça öðretiminde izlenen sistemsizliktir ve ilkel uygulamalardýr.



Þu halde öðrenci eðer gerçekten Arapça öðrenmek istiyorsa ve amacýnda samimi ise özellikle iki noktaya çok dikkat etmelidir.



Birincisi; ders alacaðý hocanýn bilgi düzeyi, formasyonu ve Arapçayý ana dil olarak konuþup konuþamadýðý hususudur. Ayrýca hocanýn kültür düzeyi de çok önemlidir. Sýrf kurallarý ezberlemiþ, canlý bir ansiklopedi haline gelmiþ ama, edebiyattan, sanattan, aktüaliteden, spordan ve geniþ bir genel kültürden yoksun olan hoca, öðrenciye elbette ki yararlý olamaz. Zengin bir terminoloji bilgisine, hayat, eþya ve olaylar hakkýnda çok yönlü bakýþ açýlarýna ve üstün bir anlatým yeteneðine sahip bulunmayan böyle standart bir hoca tipi bile, her ne kadar bir Ýlâhiyat profesöründen, bir Nurcu veya tarikatçý hocadan çok daha yararlý ise de, öðrenci, geniþ bir bilgi ve kültür birikiminin yaný sýra, Arapçayý ana dil olarak kullanan hocayý mutlak surette tercih etmelidir.



Öðrencinin bu tercihi bilinçli olarak yapabilmesi bakýmýndan onun þu gerçeði önceden bilmesinde yarar vardýr: Ýlâhiyatçý ve Ýmam-Hatip kökenli hiçbir hoca, -gerek Türkiye’de, gerekse Türkiye’nin dýþýnda zaman zaman düzenlenen milletlerarasý Ýslâmî forumlarýn hiç birinde- tebliðini Arapça sunabilecek bilgiye sahip deðildir. Bunu þimdiye kadar eðer denemeyi göze alan biri çýkmýþ ise o, mutlak surette tebliðini erbap birine önceden tercüme ettirmiþ, defalarca okuyarak prova yapmýþ ve kürsüde sadece elindeki yazýyý okumakla rolünü yerine getirmiþtir!



Ýkinci nokta ise sistemdir. Yakýn geçmiþte seminerlerimize katýlan deðerli gençlere hediye ettiðimiz 4 kitapçýðýn önsözlerinde anlattýklarýmýzý burada biraz özetleyerek tekrarlamakta yarar görüyoruz.



Yabancý dil öðretim sistemi ile ilgili olarak çok þey söylenebilir. Nitekim bu konu üzerine kapsamlý çalýþmalar yapýlmýþ, kitaplar yazýlmýþtýr. Bunlara ek olarak zaman zaman yeni düþünceler yeni teoriler ortaya atýlmakta, ilim adamlarý tarafýndan seminerler ve konferanslar verilerek gençler bilinçlendirilmektedir. Ülkemizde Arapça öðrenen gençlerin de bu konuda bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekir. Ne yazýk ki Batý dillerinin öðretimi konusunda gayretler çok yoðun olmasýna raðmen, Arapçanýn modern sistemlerle öðretilmesine iliþkin olarak Türkiye’de hemen hiçbir çalýþma yapýlmamakta, hatta yapýlamamaktadýr. Çünkü Ýslâm’a karþý önyargýlý olan þahýs ve çevreler, ilginçtir ki Arapçayý bu konuda önemli bir bahane olarak görüyor ve onu her fýrsatta kullanýyorlar. Türkiye’de Arapçanýn önündeki engeller konusunda bu bahanenin nasýl ele alýndýðý ve nasýl iþletildiði hakkýnda, yeri gelince aþaðýda bir nebze bilgi verilecektir. Ancak burada özellikle Arapça öðretim sistemi üzerinde biraz durmak gerekir.



Doðrusu, Türkiye’de herhangi bir yabancý dili öðrenmek kolay deðildir. Özellikle sistem söz konusu olduðunda sýkýntý daha da artmaktadýr. Çünkü genç öðrenci, haklý olarak sistemler arasýndaki farklarý esasen bilmemektedir. Doðal olarak onun, isabetli düþünen bir kýlavuza ihtiyacý vardýr. Ne yazýk ki bu konuda kendisine öncülük edebilecek biri ile ancak tevafukla karþýlaþabilmektedir.



Dolayýsýyla deðerli gençlere ilk önce þu uyarýda bulunmak yararlý olur: Arapçayý kolay öðrenebilmek için Türkiyeli öðrencinin bu konuda þimdiye kadar görüp duyduðu hemen her þeyi yeniden gözden geçirmesi ön koþuldur. Çünkü bu þeylerin hemen tamamý yanlýþtýr.



Örneðin önce gramerden baþlamak yanlýþtýr. Yüzyýllardýr Türkiye’de bu yanlýþlýk üzerinde ýsrar edilmiþtir. Dolayýsýyladýr ki ne Osmanlý döneminde, ne de cumhuriyet döneminde Arapçayý bir konuþma ve yazý dili olarak öðrenebilmiþ hemen hiç kimse yoktur. Son ÞeyhülÝslâm Mustafa Sabri Efendi’nin yardýmcýsý Zahid El-Kevserî, Arapçayý her ne kadar yazýda baþarýlý olarak kullanabilmiþ ise de konuþma dili olarak onu kullanamamýþtýr. Bunun eleþtirisini Zirikli’nin El-A’lâm’ýnda bulabilirsiniz.



Þu noktayý da bilhassa vurgulamak gerekir ki, Arapçayý bir yaþam dili olarak konuþmayan, -daha doðrusu konuþamayan-, bir hocadan bu dili öðrenmeye kalkýþmak çok daha büyük bir yanlýþtýr. Ýlginçtir ki özellikle bu iki yanlýþta hep ýsrar edilmiþtir, halen de ýsrar edilmektedir. Günümüzde binlerce öðrenci Kur’ân Kurslarýnda, Ýmam-Hatip Liselerinde, Ýlâhiyat ve Filoloji fakültelerinde sözde Arapça öðrenmeye çalýþmaktadýrlar ve tabiatýyla onu bir türlü öðrenememektedirler. Çünkü bu sayýlan yerlerin hiç birinde aslýnda Arapça öðretilmemektedir. Buralarda yalnýzca Arap dil gramer kurallarý ezberletilmektedir! Oysa, örneðin Ýstanbul, Marmara, Boðaziçi Ortadoðu, Hacettepe ve Bilkent Üniversitelerinde Ýngilizce ve öbür Avrupa dilleri, bilimsel sistemlerle öðretilmektedir. Meselenin vahim yaný ise devletin ve iktidarlarýn bu durumu biliyor olmasýdýr!



Aslýnda hem modern sistemle (Batý dillerini) öðreten üniversiteler, hem de öðrencilere (Arapçanýn sýrf gramerini okutan) bütün ilâhiyat fakülteleri devlete ait kurumlardýr. Buna raðmen Türkiye’nin hemen bütün üniversitelerinde modern sistemler uygulanarak Batý dilleri özenle öðretilirken, Ýlâhiyât fakültelerinde Arapçayý adeta öðretmemek için büyük engeller konmuþtur. Bu tutum ise iktidarlarý yönlendiren «Balkanlýlar polit Bürosu»’nun niyetini açýkça ortaya koymaktadýr!



Tuhaftýr ki sözde Arapça öðretenler, bu çeliþkileri bilmezlikten veya görmezden gelmekte ve yukarýda sözü edilen yanlýþlar üzerinde her þeye raðmen ýsrar etmektedirler. Bu yanlýþlarýn açtýðý sorunlar ise sanýldýðýndan çok daha büyüktür. Onun için Arapça öðrenmek durumunda olan her öðrenci, her þeyden önce bu büyük yanlýþýn farkýna varabilmeli, emsallerini bu konuda uyarmalý ve bu yanlýþlarýn düzeltilmesinde akýlcý stratejiler kullanarak bilimsel sistemlerin bir an önce hayata geçirilmesine yardýmcý olmalýdýr.



Bu stratejilerin en önemlisi, öðretmenlerin, derste yalnýzca Arapça konuþmasýný saðlamaktýr. Eðer öðrenciler, Arapça dersi veren hocalarýna örneðin, toplu þekilde ve ýsrarla:



- Hocam, derste Türkçe konuþmanýzý istemiyoruz. Bize, lütfen öðretmekte olduðunuz dille hitap ediniz. Çünkü bir yabancý dilin ancak bu þekilde öðrenilebileceðini, aksinin ise mümkün olmadýðýný kesin þekilde tespit ettik; nitekim Ýngilizce, Fransýzca ve Almanca gibi diller bu þekilde öðretiliyor ve öðreniliyor. diye hocalarýna ve okul yönetimlerine uyarýda bulunur ve bunda ýsrarlý olurlarsa, sorun kýsa zamanda çözülebilir. Çünkü sözde Arapça öðreten hocalar, bu ýsrarlý istekler karþýsýnda mahcup olacak ve sonunda Arapça bilmediklerini itiraf etmek zorunda kalacaklardýr. Evet bunu itiraf etmek zorundadýrlar. Çünkü eðer gidip -sözde Arapça bildiðini ileri süren- bir ilâhiyat profesörüne örneðin;



- Hocam, «iki kere iki dört eder» cümlesini lütfen Arapçaya çevirir misiniz? diye bir soru yöneltecek olursanýz onun, bu çok basit cümleyi bile çevirmekten nasýl aciz kaldýðýný bizzat gözlerinizle görecek ve hayretler içinde donacaksýnýz! Türkiye’de, sözde topluma Ýslâm’ý öðretmek üzere eleman yetiþtiren, bu þahýslarýn Arapça bilgisi hakkýndaki gerçekler iþte bu kadar açýktýr ve güçlü kanýtlara dayanmaktadýr.



Nitekim bu nedenledir ki çok nadir olmakla birlikte, Türkiye’de bir yayýn organýnda Arapça bir makale yayýnlanmak istense, böyle bir yazýyý Arapçaya tercüme edebilecek bir tek Ýlâhiyat profesörü bulunmamaktadýr! Bunun canlý örneði olarak Kudüs Dergisi’ni gösterebiliriz. Araplara hitap etmesine ve yazarlarý arasýnda, Üstelik Mardinli bir Ýlâhiyat profesörünün bulunmasýna raðmen, bu dergide yayýnlanan Arapça yazýlar, gerçek anlamda Arapça bilen birine tercüme ettirilmektedir! Yani bu dergi ve benzerlerinde yazanlarýn hiç biri, Arapçayý bir yazý ve konuþma dili olarak kullanamamaktadýr!



Onun için þunu tekrar etmekte yarar vardýr: Gerek Ýmam-Hatip Liselerinde, gerek Ýlâhiyat Fakültelerinde, gerek Kur’ân Kurslarýnda ve gerekse medreselerde, sözde Arapça öðrenen gençler eðer hocalarýný Arapça konuþmaya zorlarlarsa onlarýn bir gün pes ederek bu yanlýþtan geri adým atmak mecburiyetinde kalacaklarýna kesinlikle inanmalýdýrlar. Bu ise öðrencilerin ilk zaferi olacaktýr. Bu aþamadan sonra öðrenci, hiç deðilse Bu dilin gerçek anlamda öðretildiði merkezlere yönelme zorunluluðunu hissedecektir.



Arapça öðrenmede atýlacak ilk ciddi adým budur. Eðer bu öneri Türkiye’de öðrenci çevrelerinde yanký bulacak olursa onun, eðitimde önemli bir devrimin gerçekleþmesini saðlayacaðý günlerin hiç de uzak olmadýðýna inanmak gerekir! Þu halde Arapça da dahil, herhangi bir yabancý dili öðrenebilmek için mutlak surette o dili hatasýz konuþan ve onu bir yaþam dili olarak kullanan, ayný zamanda gramer ve edebiyat kurallarýný da çok iyi bilen aydýn ve öðretmenlik formasyonuna sahip birinden eðitim almak gerekir. Bu hayýrlý tavsiyeyi ciddiye alarak, aþaðýda açýklanacak kurallara göre adýmlarýný atan öðrenciler elbette ki Arapçayý kolayca öðrenebileceklerdir.



Bir yabancý dili en kolay biçimde ve en kýsa zamanda öðrenebilmenin yolu bilimsellikten geçer. Uzmanlarýn bu konuda þimdiye kadar saptadýðý gerçeklerin özü ise þudur:



a) Yabancý dili öðreten kiþinin, o dili kesinlikle yazýlý ve sözlü anlatýmda hatasýz, güncel ve akýcý þekilde kullanýyor olmasý gerekir.



b) Yabancý dil, -sýfýr yaþtaki bebeðin, yaklaþýk yedi yaþýna gelinceye kadar annesi, babasý ve çevresi tarafýndan- ona öðretilen ana dilinin fýtrî yöntemiyle verilmelidir. Yani dersler, yaþamýn her alanýndan konusunu –dengeli ve serpiþtirilmiþ olarak- alan bir çeþitlilik içinde verilmelidir.



c) Öðrencinin derse, sýcak ve seri diyaloglarla katýlýmý saðlanmalý; uygulama sýrasýnda öðrenci sýrf dinleyici, sýrf okuyucu veya sýrf yazýcý olarak kalmamalýdýr.



d) Öðrenciye, ders konusunun kapsadýðý olaylar, görsel ve duyumsal olarak elverdikçe yaþatýlmalýdýr. Bunun için çeþitli materyal ve bol resimli kitaplar kullanýlmalý, laboratuarda uygulamalar yapýlmalý, ayrýca kýsa aralýklarla öðrenciler gerek þehir içinde, gerekse þehir dýþýnda geziye çýkartýlarak çevre ve olaylar üzerinde (sýrf Arapça konuþmak suretiyle) onlara bilgi verilmeli ve diyalog kurulmalýdýr. Bu þekilde öðrencinin kulak alýþkanlýðý saðlanmalýdýr.



Ancak bu gibi uygulamalar için Türkiye’de bugün ne yasalar, ne de zihniyet müsaittir. Grup halindeki öðrencileriyle örneðin bir parkta ya da bir müzede Arapça konuþmayý göze alabilen bir öðretmenin, nelerle karþýlaþabileceðini tahmin etmek güç deðildir. Dolayýsýyla Türkiye’de uygarlaþma ve Ýslâmlaþma ortamý doðmadan bir öðretmenin bu tür bir uygulamaya giriþmesi elbette ki risklidir.



Oysa, yabancý dil öðretiminde bugün ilim otoriteleri tarafýndan öngörülen ve gittikçe yaygýnlaþan üç önemli uygulama vardýr. Bu üç noktadaki tavsiyeler þöyledir:



a) Gramer ve edebiyat bilgileri, günlük konuþmalara serpiþtirilmiþ olarak öðrenciye verilmelidir.



b) Öðretimde kolaydan zora, yakýndan uzaða, basitten bileþiðe doðru bir açýlým yelpazesi izlenerek konular iþlenmelidir.



c) Çaðdaþ normlara uygun olarak; -Tarih, coðrafya, biyoloji, saðlýk, psikoloji, matematik, geometri, ekonomi, ticaret, din, felsefe, sosyoloji ve mantýk gibi temel bilimler baþta olmak üzere-, ahlâk, temizlik, çevre, seyahat, turizm, bilgisayar, küreselleþme, feminizm, afetler, savaþlar, teknoloji, uygarlýk, uzay, zaman, enerji, büyü, spor, sanat ve müzik gibi genel kültür konularýna kadar akla gelebilecek hayat gerçekleri bu derslerde iþlenmelidir. Öðrenci, Ana dilde orta öðretim sýralarýndan geçmiþ ve hatta yüksek öðrenim görmüþ olsa bile bu derslerin konularý (Arapça öðretilirken) ilkokul düzeylerine indirgenerek verilmelidir. Bundan amaç, öðrenciye Arapça öðretirken konularý temelden ele almak ve onun, her meselede düþüncelerini bu dille biraz ifade edebilmesini saðlamaktýr.



Ancak bu münasebetle bir uyarýda bulunmak yararlý olacaktýr. Bilindiði üzere dil eðitimi konusunda tarikatçýlarýn en çok karþý olduklarý iki þey vardýr:



Bunlarýn birincisi; Tarih, Coðrafya, matematik, geometri, fizik, kimya, biyoloji ve Astronomi gibi bütün pozitif bilimlerdir. Tarikatçýlar, Arap dil grameri ile (formalite gereði) akaid, fýkýh, hadis ve tefsir gibi Ýslâmiyâtýn ve mistisizmin dýþýnda herhangi bir bilim dalýnda (özellikle kültürel konularda), eðitim verenlere þiddetle karþýdýrlar.



Onlarýn karþý olduklarý ikinci þey de öðrenciye Arapçayý konuþma ve yazý dili olarak öðretmektir. Dolayýsýyla eðer hoca, (gramer kurallarýný ezberletme dýþýnda) öðrenciye, Arapçayý -pratiðe yönelik bir sistemle- öðretmeye kalkýþacak olursa, -büyük ihtimalle, lâikçilerden kendisine yönelebilecek tehlikelerden önce- tarikatçýlarýn birinci derecede hedefi haline gelebilir!



Yabancý dil eðitiminde titizlikle uyulmasý gereken önemli ilkelerden biri de öðretmenin, öðrencileriyle diyalogunu ana dilde sürdürmemesidir. Sadece (sýk olmamak koþuluyla) Türkçe cümleleri onlara dikte ettirirken ancak Türkçeyi kullanmalýdýr. Öðretmenin, her derse girerken önce beþ dakika kadar, iþleyeceði konu ile ilgili bir konuþma yapmasý çok yararlý olur. Ancak bu konuþma tamamen Arapça olmalýdýr. Çeviri iþlemi sýrasýnda da öðretmen, öðrencileriyle diyalog halinde olmalý, zamanýný çok ekonomik kullanmalýdýr. Çeviri sýrasýnda duruma göre alternatif cümlelerin yaný sýra, deyimsel kalýplarý, eþ anlamlýlarý ve zýtlarý da sunmalý, öðrencinin zengin bir anlatým gücü kazanabilmesi için çeþitli bilgileri ona Arapça olarak vermelidir.



Yabancý dil öðretiminde en önemli nokta yabancý dil ile ana dil arasýndaki mantýk farklarýdýr. Unutulmamalýdýr ki her dilin kendine göre lengüistik özellikleri, belli bir karakteri ve mantýðý vardýr. Özellikle çeviri sýrasýnda çok daha belirgin bir þekilde ortaya çýkan bu mantýk ve karakter farklarýndan dolayý çeviri yapan öðrenci büyük sýkýntýlar çeker.



Edatlarýn kullanýmý da çok önemlidir. Arapçada genellikle fiillerin çoðundan sonra gelen edatlar, her fiile göre farklýdýr. Bunlar ancak çok okuyarak ve çok yazarak belleðe yerleþtirilebilirler. Dolayýsýyla öðrenci, ders olarak incelediði metni defalarca okuyup birkaç kez de yazmalýdýr. Yabancý dil öðreten hocanýn iþte bu konuda derin bilgi ve birikime sahip bulunmasý gerekir. Yoksa yabancý dilin deyim ve özel tabirlerini öðrencisine aktaramaz. Bu yüzden de öðrenci, ne kadar emek verirse versin o dili hakkýyla öðrenemez!



Arapça öðrenirken öðrencilerin, olaðanüstü bir dikkatle önem vermeleri gereken bir nokta da aksandýr. Yani Arapça kelimeleri, bir Arap gibi seslendirmektir. Harflerin gerek aðýzdaki, gerekse hançeredeki belli mahreçlerden çýkarýlmasý son derece önem taþýr. Bu ilgiyle öðrencileri bir noktada uyarmak yararlý olacaktýr. O da þudur: Arapçada (ügöz kırpma sesi yoktur. Örneðin (kitaplar) demek olan (kutub) kelimesinin (Kütüb) ya da (kütüp) olarak seslendirilmesi çok yanlýþ ve büyük bir kusurdur. Bir Arapla konuþurken kelimeyi böyle seslendirmek yanlýþ anlamalara da yol açabilir; muhatap olan Arap, kelimeyi anlamayabilir. Eðer anlarsa, bu kez konuþan kiþi gülünç duruma düþer.



Ýslâm’a mensup milletler arasýnda özellikle (Tecwîd) kurallarýna çok önem vermekle ünlü olan Türklerin -hele Kur’ân okurken- bu sesi kullanmalarý çok düþündürücüdür. Bunun, bir dereceye kadar -Kur’ân eðitimi görmemiþ kimseler için- Türkçenin karakterinden kaynaklandýðýný kabul etmek mümkün ise de, özellikle (Tecwid) talimi görmüþ kimselerin bu sesi çýkarmada ýsrar etmesi bir talihsizliktir! Çünkü yapýlmýþ bazý araþtýrmalar sonunda, -sözde arabizme karþý misilleme anlamýnda bu yanlýþta bilinçli olarak ýsrar edildiði- anlaþýlmýþtýr! Kur’ân-ý Kerim’e, hiç deðilse okurken bu kadarlýk bir deðiþiklikle Türke özgü bir özellik kazandýrma kompleksi olarak ortaya çýkan bu sorun, yanlýþ yoldaki insanlarý tatmin etse bile Kur’ân’ýn özgün vasýflarýna aykýrýdýr ve her zaman tepki görecektir! Üzüntü ile belirtmek gerekir ki Türkiye’de kimlik bunalýmýnýn belirtileri bu tehlikeli boyutlara dayanmýþtýr!



Sistem hakkýnda fikir ortaya koyarken hiç unutmamalýyýz ki bugün, dünyanýn her yerinde bir sistemler savaþý yaþanmaktadýr. Devletler, Partiler, gruplar, cemiyetler, örgütler ve þirketler hep kendi alanlarýnda yeni bir sistem bulup onunla daha çok açýlmak, daha çok kazanmak, daha çok ilerlemek, tutunmak ve ünlenmek isterler. Durum içeride de böyledir. Ancak rekabetin meþruluðu elbette ki genele yararý ile ölçülebilir. Amaçlarýnýn gereði olarak, kendi çýkarlarýný genelinkine tercih edenler için sistem, her þeyden önce ticaridir. Ancak eðitim ve öðretim alanlarý için düþünülen sistemlerin her þeyden önce insanî olmasý lâzýmdýr. Ne var ki bu da yetmez. Sistemin ayný zamanda çaðdaþ ve verimli olmasý da gerekir.



Eðitim ve öðretim alanýnda gerek birçok araþtýrma merkezi, gerekse baðýmsýz araþtýrmacýlar çok yönlü olarak çalýþmaktadýrlar. Bütün bu çalýþmalardan amaç; genç insanýn, bilgi kaynaklarýna en hýzlý biçimde ulaþabilmesini ve isteðini rahat ve akýcý biçimde dile getirebilecek yetenekler kazanmasýný saðlamaktýr; ona, bu imkânlarý kullanabilecek bol anahtarlar sunmaktýr. Bu anahtarlarýn en güçlülerinden biri de dildir. Bilgi edinmek, mevcut bilgileri gerektiðinde artýrmak, gerektiðinde de yenilemek, onlarý baþkalarýna aktarmak, doðru bilgi ve kültürü yaygýnlaþtýrmak, bu suretle bilgi toplumunun yapýlanmasýna katkýda bulunmak ve sonuç itibariyle de insanlýk alemi için hayatý kolaylaþtýrmak dille mümkündür. Tabir yerinde ise dil, anahtarlarýn en deðerlisi ve bilgi hazinelerinin en deðerli anahtarýdýr. Bu anahtarýn en kalitelisini edinmiþ olan insanlar, hayatlarý boyunca gittikleri her yerde saygý ile karþýlanmýþlardýr. Daha sonra üzerinde gerektiði kadar durulacaðý üzere önce ana dili ondan sonra da geçerli ve yaygýn dünya dillerinden birkaçýný çok iyi bilmek, kendini keþfedebilmiþ, insana ve insanlýða gerçekten yararlý hizmetler yapmak isteyen her ferdin ideali olmalýdýr. Bu ise eðitim, öðretim ve öðrenim için en doðru sistemleri bulup uygulamakla olur.



Bu nedenle Arapça öðrencisi, en birikimli ve en baþarýlý hocayý, en uygun ders ortamýný ve en ileri öðretim sistemini daima aramalýdýr. Bunu, gerekirse yetkin ve malumat sahibi rehberler ve araþtýrmacýlar yardýmýyla yapmalýdýr. Özellikle, Ýlginç bir sosyal dokuya sahip bulunan Türkiye gibi bir ülkede öðrenci, bu araþtýrmasýný çok daha dikkatli yapmalýdýr. Çünkü bu ülkede, Sünni-Alevi, saðcý-solcu, Zengin-yoksul, her kesim, kendi tercihine göre kapalý muhitinde yandaþlarýyla anlaþarak bir þekilde resmi eðitimin dýþýnda baþka bir sistemi daha uygulamaya çalýþmaktadýr! Bu da resmi eðitimin hiçbir kesimi tatmin etmediði sonucunu doðurduðuna göre, hele yabancý dil gibi duyarlý ve çok önemli bir konuda statükodan medet beklemek abesle iþtigal olur.



Sadece yabancý dille sýnýrlý deðil, istisnasýz, eðitimin her alanýnda uygulanabilecek çaðlarüstü evrensel tek sistem Ýslâm’ýn getirdiði sistemdir. Bu sistem bizzat Hz. Peygamber (s) tarafýndan uygulanmýþ, bu sistemle dünyanýn en bilgili, en kültürlü, en adil, en dürüst, en çalýþkan, en temiz, en þefkatli, en cesur ve en coþkulu üç kuþaðý olan «ashâb», «tabiîn» ve «tebe-i tabiin» iþte bu sistemle yetiþtirilmiþtir.



Bu çaðlarüstü evrensel sistemin üç dinamiði vardýr:



a) تَكْلِيم : Teklîm : Diyalog sistemi,

b) تَحَاوُر : Tehâwur : Tiyatral sistem

c) خِطَاب : Khýtâb: Konferans sistemi.



Günümüzde uygar dünya iþte bu üç sistemi benimsemiþ bulunmaktadýr. Bunlar, Ýslâm literatüründen batý terminolojisine: a) Dialogue System; b) Theatrical System; c) Conference System þeklinde geçmiþtir.



Gerçekten de Ýslâm tarihi, özellikle siyer tarihi araþtýrýldýðýnda Hz. Peygamber (s)’in daima ashabýna irticalî olarak hitap ettiði görülür. Ashabý da aynen bu þekilde davranmýþ, oldukça bilgili yetiþtikleri için, herhangi bir kaynaða, bir yazýya bir taslaða hiçbir zaman ihtiyaç duymadan konuþmuþ, bilgi alýþveriþinde bulunmuþlardýr. Hz. Ebubekr’in, Hz. Ömer’in ve özellikle Nehcu’l-Belaða adlý kitapta derlenmiþ bulunan Hz. Ali’nin irticali konuþmalarý, yüksek edebi deðere sahip çarpýcý belgeler olarak bu güne intikal etmiþlerdir. Oysa günümüzde ve toplumumuzda, deðil eðitimciler, sözde on yýllarca tahsil görmüþ, geniþ kültür almýþ, ihtisas sahibi olmuþ (?) ve devletin en üst kademelerine kadar týrmanmýþ siyasetçiler ve politikacýlar bile önceden bir þeyler çizikleyip ellerine almadan Türkçe gibi çok basit bir ana dilde bile isteklerini rahatça ifade edememektedirler. Çünkü yoz ve yavan laikçi eðitim çarkýnýn, bugünün Türkiyeli insanýna sunabileceði bir sistem yoktur.





***
Gönderen: 11.06.2004 - 17:24
Bu Mesaji Bildir   milli_selamet üyenin diger mesajlarini ara milli_selamet üyenin Profiline bak milli_selamet üyeye özel mesaj gönder milli_selamet üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
önceki konu   diğer konu

Mesajlar Gönderen Tarih
 arapca orenimi
milli_selamet 11.06.2004 - 17:24
 arapca orenimi
nuruhuda 22.06.2004 - 01:32
Konu icon  BİR ÖNERİ
Ebu Huzeyfe 09.03.2005 - 01:26
 arapca orenimi
SaHRa 09.03.2005 - 12:52
 arapca orenimi
cihann4 22.04.2005 - 18:27

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1475 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
husameddin (47), halk yolcusu (37), Habibetti21 (37), aysani (50), kardelen__571 (35), hasan_el_benna (42), aslanþamil (44), caylak ali osma.. (51), vural (50), mero (), ByNet (54), enginbey (49), veleye5 (28), yazitura (45), betulonur (41), NiSA (47), aliavlamaz (37), adler42 (46), 0730sahin (43), ercan58 (41)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.47731 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.