0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » MUHYİDDİN ARABİ

önceki konu   diğer konu
5 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
recepholding su an offline recepholding  
MUHYİDDİN ARABİ
1613 Mesaj -
MUHYÝDDÝN ARABÝ

On ikinci ve on üçüncü yüzyýllarda Endülüs'te ve Þam taraflarýnda yaþamýþ büyük

velîlerden. Ýsmi, Ebû Bekir Muhammed bin Ali olup, künyesi Ebû Abdullah'týr. Ýbn-i Arabî

ve Þeyh-i Ekber diye meþhûr olmuþtur. Âilesi meþhûr Tayy kabîlesine mensuptur.

Cömertliðiyle meþhûr Adiy bin Hâtem'in kardeþi Abdullah bin Hâtem'in neslindendir. 1165

(H.560) senesinde Endülüs'teki Mürsiyye kasabasýnda doðdu. 1240 (H.638) senesinde Þam'da

vefât etti. Kabri Þam'da olup sevenleri tarafýndan ziyâret edilmektedir.

Küçük yaþýnda ilim tahsîl etmeye baþlayan Muhyiddîn-i Arabî, sekiz yaþýndayken

babasýyla birlikte Ýþbiliyye'ye gitti. Pekçok âlimin ilim meclislerinde bulunup, ilim

öðrendi. Keskin zekâsý, kuvvetli hâfýzasý ile dikkatleri çekti.

Muhyiddîn-i Arabî pekçok ilimleri tahsîl etti. Filozof Ýbn-i Rüþd'le görüþtü. 1194

(H.590) senesinde Endülüs'ten ayrýlarak Tunus'a, 1195'de Fas'a gitti. Karþýlaþtýðý

birçok âlimle sohbet edip, ilim meclislerinde bulundu. 1199 senesinde tekrar Endülüs'e

dönüp Kurtuba'ya geldi. 1201 senesinde tekrar Endülüs'ten ayrýlýp doðuya gitmek üzere

Tunus'a geçti. Hacca giderken Mýsýr'a uðradý. Oradan Mekke-i mükerremeye giderek hac

farîzasýný yerine getirdi. Ýki yýl kadar Mekke'de kalýp, Medîne-i münevvereye geldi ve

sevgili Peygamberimizin kabr-i þerîfini ziyâret etti.

Endülüs'te, Fas'ta, Tunus'ta, Mýsýr ve Mekke-i mükerremede kaldýðý zamanlarda hadîs

ilmini ve diðer ilimlerden bir kýsmýný; Ýbn-i Asâkir ve Ebü'l-Ferec ibn-il-Cevzî, Ýbn-i

Sekîne, Ýbn-i Ülvan, Câbir bin Ebû Eyyûb gibi büyük âlimlerden öðrendi. Gittiði yerlerde

büyük âlimler ile görüþüp, onlardan ilim öðrenmek sûretiyle, fen ve din ilimlerinde en

iyi þekilde yetiþti.

Tefsîr, hadîs, fýkýh, kýrâat gibi pekçok ilimlerde büyük âlim oldu. Tasavvufta, Ebû

Midyen Magribî, Cemâleddîn Yûnus bin Yahyâ, Ebû Abdullah Temim, Ebü'l-Hasan ve Seyyid

Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin rûhâniyetinden feyz aldý, yüksek derecelere kavuþup,

meþhûr oldu. Mekke'de bulunduðu sýrada Fütûhât-ý Mekkiyye adlý eserini yazdý.

Gavs-ül-a'zam Seyyid Abdülkâdir Geylânî hazretleri, bir gün en önde gelen

talebelerinden Cemâleddîn Yûnus bin Yahyâ'yý yanýna çaðýrarak; "Benden sonra, benim

künyem olan Muhyiddîn isminde, Allahü teâlânýn çok sevdiði evliyâsýndan bir kimse

gelecektir. Bu hýrkamý ona teslim edersin." buyurdu. Yûnus bin Yahyâ, uzun yýllar sonra

talebesi olan Muhyiddîn-iArabî'ye, hocasýnýn vasiyeti olan o hýrkayý teslim etti.

Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, zamânýnda, ilminden ve feyzinden istifâde etmek için

kendisine mürâcaat edilen belli baþlý büyük âlimlerden oldu.

Þam, Irak, Cezîre ve Anadolu taraflarýna seyâhat etti. Konya'ya gelip, Selçuklu

Sultaný tarafýndan çok ikrâm ve hürmet gördü. Sultanlardan kendisine birçok tahsisat

tâyin olunduðu ve hediyeler gönderildiði halde, hepsini fakirlere daðýtýrdý. Sofiyye-i

âliyyeden ve kelâm âlimlerinden olan Sadreddîn-i Konevî'nin hocasý ve üvey babasý oldu.

Hocasýnýn üstâdý olan Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin hýrkasýný üvey oðlu ve

talebesi olan Sadreddîn-i Konevî'ye giydirdi.

Konya'da bir müddet kaldýktan sonra Haleb'e giden Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, 1215

senesinde tekrar Konya'ya döndü. Ayný sene içinde Sivas'a, oradan da Malatya'ya gitti.

1230 senesinde Þam'a giderek oraya yerleþti.

Büyük âlimler, Muhyiddîn-i Arâbî'nin hâl, makam ve ilim bakýmýndan pek yüksek

olduðunu kabûl ettiler. Evliyânýn büyüklerinden Ebû Medyen Magribî ona; "Âriflerin

Sultâný" demiþdir. Þeyh Safiyyüddîn bin Ebû Mensûr onun hakkýnda; "O, þeyhdir, imâmdýr.

Hem de tam kâmil ve hakîkatý bulanlardandýr. Onu üstün irfan sâhiplerinin baþýnda saymak

lâzýmdýr. Öyle açýk gönül âlemi vardý ki, özüne erip, bulduðu her þeyi oradan geçirir ve

bulurdu. Keþf âlemi açýk ve aydýnlýktý. Kavuþtuðu hâllere gelince, ancak "Hârika" diye

vasýflandýrmak mümkündür. En tatlý feyizler onun gönlüne akardý. Hak âlemine yaklaþtýran

merdivenlerin en üst basamaðýnda onun da yeri vardý. Bilhassa velâyet ahkâmýna dâir

tasavvuf deryâsýnda pek uzun kulaçlar atardý. O ummânýn da süratli bir yüzücüsü idi. Ve

nihâyet o, bu yolda vaz geçilmez bir zât idi. Böyle kabûl edip, onun þânýný bu þekilde

yüceltmek ona lâyýktýr." derdi.

Talebelerinden Sadreddîn-i Konevî þöyle anlatmýþtýr: "Hocam Ýbn-i Arâbî, geçmiþ

peygamberlerin ve velîlerin ruhlarýndan istediði ile rüyâsýnda veya uyanýk iken

görüþürdü."

Muhyiddîn-i Arabî hazretleri þöyle anlatýr:

"Bir gün Tunus Limanýnda idim. Vakit geceydi. Kýyýya yanaþmýþ gemilerden birisinin

güvertesine çýktým. Etrâfý seyretmeye baþladým. Denizin üzerinde ay doðmuþ, fevkalâde

güzel bir manzara teþkil ediyordu. Bu manzarayý, cenâb-ý Hakk'ýn her þeyi ne kadar güzel

ve yerli yerinde yarattýðýný tefekkür ederken dalmýþtým. Birden ürperdim. Uzaktan, uzun

boylu, beyaz sakallý bir kimsenin suyun üzerinde yürüyerek geldiðini gördüm. Nihâyet

yanýma geldi. Selâm verip bâzý þeyler söyledi. Bu arada ayaklarýna dikkatle baktým,

ýslak deðildi. Konuþmamýz bittikten sonra, uzakta bir tepe üzerindeki Menare þehrine

doðru yürüdü. Her adýmýnda uzun bir mesâfe katediyordu. Hem yürüyor, hem de Allahü

teâlânýn ismini zikrediyordu. O kadar güzel, kalbe iþleyen bir zikri vardý ki, kendimden

geçmiþtim. Ertesi gün þehirde bir kimse yanýma yaklaþarak selâm verdi ve; "Gece gemide

Hýzýr aleyhisselâm ile neler konuþtunuz? O neler sordu, sen ne cevap verdin?" dedi.

Böylece gece gemiye gelenin Hýzýr aleyhisselâm olduðunu anladým. Daha sonra Hýzýr

aleyhisselâm ile zaman zaman görüþüp sohbet ettik, ondan edeb öðrendim.

"Bir defâsýnda deniz yolu ile uzak memleketlere seyahate çýkmýþtým. Gemimiz bir

þehirde mola verdi. Vakit öðle üzeriydi. Namaz kýlmak için harâb olmuþ bir mescide

gittim. Oraya gayr-i müslim bir kimse de gelmiþ etrâfý seyrediyordu. Onunla biraz

konuþtuk. Peygamberlerden meydana gelen mûcizelerle, evliyâdan hâsýl olan kerâmetlere

inanmýyordu. Biz konuþurken, mescide birkaç seyyah geldi. Namaza durdular. Ýçlerinden

biri, yerdeki seccâdeyi alýp, havaya doðru kaldýrýp yere paralel durdurdu. Sonra üzerine

çýkýp namazýný kýldý. Dikkatlice baktýðýmda, onun Hýzýr aleyhisselâm olduðunu anladým.

Namazdan sonra bana dönerek; "Bunu, þu münkir kimse için yaptým" dedi. Mûcize ve

kerâmete inanmýyan o gayr-i müslim, bu sözleri iþitince insâf edip müslüman oldu."

Zenginlerden biri, Muhyiddîn-i Arabî hazretlerine kýymetli bir ev baðýþlamýþtý. Ýbn-i

Arabî hazretleri bu evde oturuyordu. Bir gün bir fakir gelip dedi ki: "Allah rýzâsý için

bana bir þey ver." Muhyiddîn-i Arabî hazretleri de buyurdu ki: "Bu evden baþka bir þeyim

yoktur. Al onu sana vereyim. Senin olsun." Böyle söyleyip, evi o fakire verip terketti.

Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, Ýmâm-ý Gazâlî'ye muhabbet ve baðlýlýðýndan, Þam'da

Gazâliyye Medresesinde çok oturur, Ýmâm-ý Gazâlî hazretlerinin eserlerini okurdu. Bir

gün müderris derse gelmedi. Muhyiddîn-i Arabî orada idi. Fakîhler kendisine; "Efendim,

bugün bize dersi siz veriniz." deyip ýsrâr ettiler. O da; "Ben Mâlikî mezhebindenim.

Mâdem ki çok ýsrâr ediyorsunuz akþamki dersinizi söyleyiniz" buyurdu. Ýmâm-ý Gazâlî'nin

fýkha dâir Vesît kitabýndan bir yer gösterdiler. Muhyiddîn-i Arabî onlara ders verdi,

uzun uzun îzâh ve açýklamalar yaptý.

Bir kimse, Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin büyüklüðüne inanmaz, ona buðzederdi. Her

namazýnýn sonunda da, ona on defâ lânet etmeyi kendisine büyük bir vazife kabûl ederdi.

Aradan aylar geçti, adam öldü. Cenâzesinde Muhyiddîn-i Arabî de bulundu. Cenâzenin

affedilmesi için cenâb-ý Hakk'a yalvardý. Definden sonra arkadaþlarýndan biri,

Muhyiddîn-i Arabî'yi evine dâvet etti. O evde bir müddet murâkabe hâlinde bekledi. Bu

arada yemekler gelmiþ, soðumuþtu. Ancak saatler sonra murâkabeden gülümseyerek ayrýldý

ve yemeðin baþýna gelip buyurdu ki: "Bana her gün namazlarýnýn sonunda on defâ lânet

okuyan bu kimse, af ve magfiret edilinceye kadar Allahü teâlâya hiçbir þey yememek ve

içmemek üzere ahdetmiþtim. Onun için bu hâlde bekledim. Yetmiþ bin Kelime-i tevhîd

okuyarak rûhuna baðýþladým. Elhamdülillah, Rabbim dileðimi kabûl buyurdu. Artýk yemek

yiyebilirim."

Muhibbüddîn-i Taberî, vâlidesinden þu hâdiseyi rivâyet etti: "Þeyh-i Ekber Muhyiddîn-

i Arabî hazretleri, bir gün Kâbe-i muazzamada, Kâbe'nin mânâsý hakkýnda bir vâz

veriyordu. Ýçimden onun söylediklerini inkâr ettim. O gece, mânevî mânâda Kâbe'nin

Muhyiddîn-i Arabî'nin etrâfýnda dönerek, onu tavaf ettiðini gördüm."

Þihâbüddîn Sühreverdî ile Muhyiddîn ibni Arabî yolda karþýlaþtýlar. Bir saat kadar

sonra bir þey konuþmadan ayrýldýlar. Daha sonra Sühreverdî'ye denildi ki: "Ýbn-i Arabî

hakkýnda ne dersin?" buyurdu ki: "Hakîkatler deryâsý, kutb-ul aktab ve gavs'dýr."

Ýbn-i Arabî'ye Sühreverdî'den sorulunca buyurdu ki: "Baþtan ayaða kadar sünnet-i

seniyye ile doludur."

"Ruhlar ile nasýl görüþüyorsunuz?" diye sordular. Onlara verdiði cevapta; "Üç

þekilde: 1) Rüyâ yoluyla, 2) Onlarýn rûhâniyetlerini dâvet edip görüþerek, 3) Bedenimden

rûhumu ayýrýp, rûhumla onlarýn yanýna giderek" buyurdu.

Muhyiddîn-i Arabî hazretleri kendinden nasîhat isteyen bir kimseye buyurdu ki:

"Ey nefsinin kurtuluþunu isteyen kimse! Herþeyden önce sana lâzým olan, sana kendi

ayýb ve kusûrlarýný gösterecek, seni nefsine itâattan kurtaracak bir rehber , bir mürþid

lâzýmdýr. Þâyet böyle bir zâtý aramak için uzak memleketlere gideceksen, sana bâzý

nasîhatlerde bulunayým. O zâtý bulduðun zaman, huzûrunda, edebli ol. Sakýn hatýrýna o

zâta karþý îtirâz gelmesin. Hâlini ondan gizleme ve onun yerine oturma. Elbisesini

giyme. Onun huzûrunda, kölenin, efendisinin huzûrunda oturuþu gibi otur. Sana emrettiði

þeyi yap. Sana emrettiði þeyi iyice anla ve iyi öðrenmeden o iþin peþinde koþma. Ona bir

rüyâný veya baþka bir hâlini arz ettiðin zaman, ona cevâbýný sorma, ona düþman olandan

Allah için uzak dur. O düþman ile berâber olma. Arkadaþlýk etme. Mürþidini seveni sen

de sev ve ona yardýmcý ol.

O zâta, hiçbir iþinde îtiraz etme. "Bunu niçin böyle yaptýn? " deme. Sana ne iþ

vermiþse yap. Oturduðunda onun senin oturuþundan haberdâr olduðunu unutma. Edebi aslâ

terketme. Yolda giderken onun önünde yürüme. Devamlý ona bakma. Çünkü böyle yapmak,

hayâyý azaltýr, ona karþý hürmeti kalbten çýkarýr. Ona olan sevgini, onun emirlerine

uyup, yasak ettiklerinden sakýnmak sûretiyle göster. O zâta yemek ve yiyecek takdîm

ettiðin zaman, diðer lâzým olan þeyler ile berâber önüne býrak, kapýnýn yanýnda edeble

dur. Eðer sana seslenirse cevap ver. Yoksa yemeðini yiyinceye kadar bekle. Yemeðini

yiyip sana sofrayý kaldýrmaný söylediði zaman hemen kaldýr. Sofrada bir þeyler kalýp,

senin yemeni emrettiði zaman, îtiraz etmeden ye. Baþkasýna verme.

O zâtýn denemesinden çok sakýn ve kork. Çünkü bâzan onlar, talebelerini denerler.

Onunla berâber olduðunda pek dikkatli ol. Eðer senden o zâta karþý edebe uymayan bir

husus meydana gelip, onun bundan haberi olduðu hâlde, sana müsâmaha gösterdiðini, seni

cezâlandýrmadýðýný görürsen, bil ki o seni denemektedir. O zât, bulunduðu yerden çýkýp

gitmek istediði zaman, gittiði yeri sorma. Ona, iþleri hususunda sana görüþünü sormadan,

görüþ beyân etme. Þâyet seninle istiþâre ederse, ona uygun þekilde sana göre de muvâfýk

olduðunu söyle. Haddizâtýnda onun seninle meþveret etmesi, senin görüþüne muhtac

olduðundan deðil, sana olan sevgisindendir.

Böyle bir zâtý aradýðýn müddet içerisinde, þunlara dikkat et: Ýlk yapacaðýn þey;

tövbe etmek, üzdüðün kimseleri râzý etmek, üzerinde hakký bulunanlara haklarýný geri

vermek, günah ve isyân içerisinde geçen ömrün için aðlamak, ilim ile meþgûl olmaktýr.

Abdestsiz olma. Abdestini þartlarýna uygun al. Abdestin bozulunca, hemen abdest al.

Abdest aldýðýn zaman iki rekat namaz kýl. Cemâatle beþ vakit namaza ve evinde nâfile

namaza devâm et.Abdesti en güzel ve þartlarýna uygun olarak al. Her hareket ve iþine

Besmele ile baþladýðýn gibi, abdest almaya da Besmele ile baþla. Ellerini, dünyâyý terk

etme niyeti ile yýka. Aðzýna gelince, aðzý yýkarken okunan duâlarý oku. Tevâzu ve huþû

içerisinde, kibir hâlinden sýyrýlmýþ bir vaziyette burnuna su al. Yüzünü hayâ ederek

yýka. Ellerini, dirseklere kadar tevekkül hâli üzere yýka. Baþýný, kendini alçaltarak,

muhtaç kabûl eden kimsenin tavrý ile mesh et. Kulaklarýný, en güzel ve doðru sözleri

dinlemek için mesh et. Ayaðýný da Rabbinin nîmetlerini müþâhede etmek için yýka. Sonra

Allahü teâlâya hamd ü senâda bulun. Resûlullah'a salâtü selâm oku.

Namaz kýlarken, Allahü teâlânýn huzûrunda durur gibi dur. Yüzün ile Kâbe-i muazzamaya

döndüðün gibi, kalbin ile de Allahü teâlâya dön. Kul olduðunu, Rabbine ibâdet ettiðini

düþünerek, hürmetle tekbîr al. Rükû'dan kalkýnca, secdede ve diðer bütün hareketlerinde,

Allahü teâlânýn kudreti ile yaþadýðýný düþün. Selâm verinceye kadar ve selâm verdikten

sonra bu düþünce üzere kal. Evine girdiðin zaman da iki rekat namaz kýl.

Acýkmadýkça yeme. Yemeði doymadan býrak. Fazla su içme. Yemek yerken, lokmayý ne

büyük ne de küçük al. Lokmayý aðzýna koymadan önce Besmele-i þerîfeyi oku. Yemekten

sonra Allahü teâlâya hamd ü senâda bulun."

Muhyiddîn-i Arabî hazretleri velîlik yolundaki yüksek derecesini ifâde ederek buyurdu
ki:

"Allahü teâlâ bana öyle nîmetler ihsân etti, bildirdi ki, istersem kýyâmete kadar

gelecek bütün velîleri, kutublarý, isim ve nesebleriyle bildirebilirim. Fakat bâzýlarý

inkâr ederler de, mânevî kazançlarýndan kaybederler diye korkuyorum."

Muhyiddîn-i Arabî hazretleri kendisinden yüzlerce sene sonra ortaya çýkacak olan

telgrafýn çalýþma tekniðini bildirdi.Edison'u (1847-1931) dahi "Üstâdým" demek

mecbûriyetinde býraktý. Fâtih SultanMehmed Hanýn Ýstanbul'u fethedeceðini, Yavuz

SultanSelîm Hanýn Þam'a geleceðini keþf yoluyla haber verdi.

Þeceret-ün-Nu'mâniyye fî Devlet-il-Osmâniyye isimli eserinde; "Sin, Þýn'a gelince,

Muhyiddîn'in kabri meydana çýkar." buyurdu. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, Þam'da, kalbi

para sevgisiyle dolu bir grup kimseye; "Sizin taptýðýnýz, benim ayaðýmýn altýndadýr."

dedi. Orada bulunanlar bu sözü anlayamadýlar. 1240 (H.638) Rabî'ul-âhir ayýnýn 28. Cumâ

günü, yetmiþ sekiz yaþýnda iken Þam'da fânî dünyâdan âhirete irtihâl etti. Sâlihiyye'de

defnolundu. Þam halký, onun büyüklüðünü anlayamadýklarý için kabrinin üzerine çöp

döktüler. Osmanlý SultânýYavuz Selîm Hân Þam'a geldiðinde; "Sin, Þýn'a gelince,

Muhyiddîn'in kabri meydana çýkar." sözünün ne demek olduðunu anladý. Kabrini araþtýrýp

buldurdu. Çöpleri temizleterek, kabrin üzerine güzel bir türbe, yanýna bir câmi ve

imâret yaptýrdý. Ayrýca Muhyiddîn-i Arâbî'nin vefâtýndan önce ayaðýný yere vurarak,

"Sizin taptýðýnýz, benim ayaðýmýn altýndadýr" buyurduðu yeri tesbit ettirip, orayý

kazdýrdý. Orada küp içinde altýn çýktý. Bundan, "Siz, Allahü teâlâya deðil de, paraya

tapýyorsunuz" demek istediði anlaþýldý.

Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin, onu çok seven bir hizmetçisi vardý. Onun vefâtýndan

sonra gece gündüz aðlardý. Bir gece hizmetçinin kapýsý açýldý. Ýçeriye Muhyiddîn-i Arabî

saðlýðýndaki hâliyle girdi. Hizmetçisine; "Aðlamayýnýz." diyerek onu teselli etti.

Büyük âlimlerden birisi Kâbe-i muazzamaya gelmiþ tavâf ediyordu. O esnâda ihrâmýný

giymiþ bir kimsenin ayaða kalkmadýðýný gördü ve kendi kendine; "Benim gibi bir âlime

hürmet etmemek ne ayýp þey." dedi. Biraz sonra büyük bir câmide vâz verecekti. Câmi çok

kalabalýktý. Bütün cemâat onun vâzýný dinlemek için bekliyorlardý. Büyük âlim aðýr aðýr

kürsüye çýktý. Fakat hiçbir þey söyleyemedi. Aklýndaki bilgiler o anda silinmiþti. Bir

an aklý durur gibi oldu. Ter içinde kaldý. "Bugün biraz rahatsýzým, konuþamayacaðým."

dedi ve kürsüden indi. Evine gidip; "Yâ Rabbî! Ne gibi bir hatâ ettim, ne gibi bir kusûr

iþledim de bunlar baþýma geldi." diye Allahü teâlâya yalvarýp aðladý. O gece rüyâsýnda

Muhyiddîn-i Arabî'yi gördü. Hatâsýnýn ona karþý olan düþüncesi olduðunu anlayýp piþman

oldu. Muhyiddîn-i Arabî'yi aradý fakat bulamadý. Ümitsiz bir halde otururken kapýsý

çalýndý. Gördü ki, Muhyiddîn-i Arabî hazretleri karþýsýnda durmaktadýr. "Buyurun." deyip

içeri aldý ve af diledi. Muhyiddîn-i Arabî onun özrünü kabûl etti. Allahü teâlâya onun

için duâ etti. O âlim kimsenin ilmi, kendisine iâde olundu.

Muhyiddîn-i Arabî hazretleri her iþini Allahü teâlânýn rýzâsýna kavuþmak için

yapardý. Allahü teâlânýn rýzâsýna ve mârifet-i Ýlâhiyyeye kavuþmak için Ýslâmiyete tam

uymak gerektiðini belirtirdi.

"Ýslâmiyetin emirlerinden bir emri yapmayanýn mârifeti sahîh deðildir." buyururdu.

Muhyiddîn-i Arabî; "Ârifin niyeti, maksadý olmaz" buyuruyor. Ýslâm âlimleri bu cümleyi

þöyle açýklamaktadýrlar: "Allahü teâlâyý tanýyan kimse, belâdan kurtulmak için bir þeye

baþvurmaz demektir. Çünkü, derd ve belâlarýn sevgiliden geldiðini, O'nun dileði olduðunu

bilmektedir. Dostun gönderdiði þeyden ayrýlmak ister mi ve o þeyin geri gitmesini özler

mi? Evet duâ ederek, gitmesini söyler. Fakat, duâ etmeðe emr olunduðu için, bu emre

uymakdadýr. Yoksa, gitmesini hiç istemez. O'ndan gelen her þeyi de sever, hepsi kendine

tatlý gelir. Evet, çünkü sevgilinin düþmanlýðý, düþmanlar içindir. Dostlarýna

düþmanlýðý, görünüþtedir. Bu ise merhametini, acýmasýný bildirmektedir. Böyle düþman

görünmesinin, sevene nice faydalarý vardýr, bu anlatýlmakla bitmez. Bundan baþka,

dostlarýna düþmanlýk gibi görünen iþler yapmasý, bunlara inanmýyanlarý harâb etmekte,

onlarýn belâlarýna sebeb olmaktadýr."

Þeyh-i Ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretleri hadîs ilminde sâhib-i isnâd ve fýkýh

ilminde ictihâd makâmýnda idi. Buyururdu ki: "Peygamber efendimiz; "Hesâba çekilmeden

evvel, hesâbýnýzý görünüz." emri ile, bâzý meþâyýh, her gün ve her gece yaptýklarý

iþlerden kendilerini hesâba çekiyor. Ben, hesâbda onlarý geçtim ve iþlediklerimle

berâber, düþündüklerimde de hesâbýmý görüyorum."

Dört mezhebin âlim ve ârifleri, Muhyiddîn-i Arabî'yi hep medhetmiþlerdir. Ýmâm-ý

Þa'rânî El-Yevâkit vel-Cevâhir'inde ondan uzun uzun bahsetmekte, Þeyh Abdülganî Nablüsî

ve Ârif-i billah Seyyid Mustafa Bekrî, onun için ayrý birer kitap yazmýþlardýr.

Abdülganî Nablüsî'nin eseri Er-Redd-ül-Metîn alâ Müntakýs-il-Ârif Muhyiddîn, Seyyid

Mustafa Bekrî'nin eseri, Es-Süyûf-ül-Haddâd fî A'nâki Ehl-iz-Zendeka vel-Ýlhâd'dýr.

Þihâbüddîn Sühreverdî, Þeyhülislâm Zekeriyyâ, Ýbn-i Hacer Heytemî, Hâfýz Süyûtî, Ali bin

Meymûn, Celâlüddîn Devânî, Seyyid Abdülkâdir Ayderûsî, Ýbn-i Kemâl Paþa, Kâmûs sâhibi

Necmüddîn Fîrûzâbâdî hep onu medh etmiþlerdir.

Osmanlý Devletinin yetiþtirdiði âlimlerin en büyüklerinden olan Ýbn-i Kemâl Paþa

hazretleri, Ýbn-i Arabî hakkýnda sorulan bir suâle þöyle cevap vermiþtir: "Kullarýndan

sâlih âlimler yaratan, bu âlimleri peygamberlerine vâris kýlan Allahü teâlâya hamd

olsun. Dalâlette olanlara doðru yolu göstermek için gönderilen Muhammed Mustafâ'ya,

O'nun Ehl-i beytine ve dînimizin emirlerini tatbikte gayretli olanEshâbýna salât ve

selâm olsun. Ey insanlar, biliniz ki; Þeyh-i âzam âriflerin kutbu, muvahhidlerin imâmý,

Muhammed bin Ali ibniArabî et-Tâî el-Endülüsî, kâmil bir müctehid, fâzýl bir mürþîd,

hayret verici menkýbeler, garip hârikalar sâhibi bir âlimdir. Çok talebesi olup,

âlimler, fâzýllar indinde makbûldür. Ýbn-i Arabî'yi inkâr eden hatâ etmiþtir. Hatâsýnda

ýsrâr eden sapýtmýþtýr. Sultânýn onu edeblendirmesi ve bu bozuk îtikâddan sakýndýrmasý

lâzýmdýr. Zîrâ, Sultan iyiliði emredip, kötülükten sakýndýrmak ile memurdur ve

vazifelidir.

Ýbn-i Arabî'nin birçok eseri vardýr. Füsûs-i Hikem ve Fütûhât-ý Mekkiyye adlý

eserlerinin bâzý meseleleri lafz ve mânâ bakýmýndan mâlûm olup, emr-i ilâhîye ve þer'i

Nebevî'ye uygun, bâzý meseleleri ise, zâhir ehlinin idrâkinden hafîdir (gizlidir). Bunu

ancak ehl-i keþf ve bâtýn (gönül ehilleri) bilirler. Meram olan mânâyý anlayamayan

kimsenin, bu makamda susmasý gerekir. Zîrâ Allahü teâlâ, Kur'ân-ý kerîmde meâlen

buyuruyor ki: "Hakkýnda bilgi sâhibi olmadýðýn bir þeyin ardýnca gitme, çünkü kulak, göz

ve kalb, bunlarýn hepsi ondan sorumludur" (Ýsrâ sûresi: 36). Allahü teâlâ doðru yola

götürendir."

Ýmâm-ý Süyûtî, Tenbîh-ül-Gabî kitabýnda, Muhyiddin-i Arabî hazretlerinin büyüklüðünü

vesîkalarla isbât etmektedir. Ebüssü'ûd Efendi fetvâlarýnda da, ona dil uzatýlamayacaðý

yazýlýdýr.

Bununla berâber, îmân, îtikâd ve ibâdet bilgilerine tam vâkýf olmayanlarýn ve

tasavvufun inceliklerini iyi bilmeyenlerin, Muhyîddîn-i Arabî'nin kitaplarýný okumalarý

ve sözleri üzerinde düþünmeleri, çok defâ zararlý olmaktadýr. Geçmiþ asýrlardaki

velîlerin ve âlimlerin bâzýlarý da, onun sözlerini anlamakta acze düþmüþler ve yanlýþ

yollar tutmuþlardýr. Ayrýca vahdet-i vücûd bilgisi ve mertebesi çok yüksek ve kýymetli

olmakla berâber, nihâyetin nihâyeti deðildir.

Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, 1230 (H.627) senesinde Þam'da iken, bir gece mânâ

âleminde Peygamber efendimizi gördü. Peygamber efendimiz elinde bir kitap tutarak; "Bu

Füsûs-ül-Hikem kitabýdýr. Bunu al ve insanlarýn faydalanmasý için muhteviyâtýný açýkla."

buyurdu. Muhyiddîn-i Arabî de Sevgili Peygamberimizin mânevî iþâretine uyarak, emir ve

ilhâm ile, kitabýn ihtivâ ettiði hususlarý ne eksik, ne de fazla yazdý. Bu kitapta kýsa

bir baþlangýç vardýr. Ve ismi bildirilen her Peygambere aleyhimüsselâm, bir hikmet

verildiði bildirilmiþtir. Çok kýymetli bir kitaptýr. Sonra gelen âlimler, bu kitabýn

kýrktan fazla þerhini yapmýþlardýr.

Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, evliyâ-i ârifînin en büyüklerinden olduðu gibi, zâhir

âlimlerin de büyük imâmlarýndandýr. Sultan Melik Muzaffer Behâüddîn Gâzî'ye icâzet

(diploma) verdiði, Câmiu Kerâmât isimli kitapta bildirilmektedir. Yine ayný kitapta,

üstâdlarýnýn isimleri uzun uzun yazýlýdýr. Bu kitapta, yazdýðý eserlerden iki yüz otuz

dört tânesinin ismi bildirilmekte, hepsi bu icâzette yazýlmýþ bulunmaktadýr.

Eserlerinden bâzýlarý þunlardýr: Fütûhât-ý Mekkiyye, Et-Tedbîrât-ül-Ýlâhiyye, Et-

Tenezzülât-ül-Mevsûliyye. El-Ecvibet-ül-Müsekkite an Süâlât-il-Hakîm Tirmizî, Füsûs-ül-

Hikem, El-Ýsrâ ilâ Makâmil Esrâ, Þerhü Hal'in-Na'leyn, Tâc-ür-Resâil, Minhâc-ül-Vesâil,

Kitâb-ül-Azamet, Kitâb-ül-Beyân, Kitâb-üt-Tecelliyât, Mefâtîh-ül-Gayb, Kitâb-ül-Hak,

Merâtibü Ulûm-il-Vehb, El-Ý'lâm bi-Ýþâreti Ehl-il-Ýlhâm, El-Ýbâdet vel-Halvet, El-Medhal

ilâ Ma'rifetil-Esmâ, Künhü mâ lâ Büdde Minh, En-Nükabâ, Hilyet-ül-Ebdâl, Esrâr-ül-

Halvet, Akîde-i Ehl-i Sünnet, Ýþârât-ül-Kavleyn, Kitâb-ül-Hüve vel-Ehâdiyyet, El-

Celâlet, El-Ezel, Anka-i Mugrib, Hatm-ül-Evliyâ, Eþ-Þevâhid, El-Yakîn, Tâc-üt-Terâcim,

El-Kutb, Risâlet-ül-Ýntisâr, El-Hucb, Tercümân-ül-Eþvâk, Ez-Zehâir, Mevâký-un-Nücûm,

Mevâiz-ül-Hasene, Mübeþþirât, El-Celâl vel-Cemâl, Muhâdarât-ül-Ahrâr ve Müsâmerât-ül-

Ahyâr. Buhârî, Müslim, Tirmizî'nin eserlerini muhtasar hâle getirmiþtir. Sýrrü

Esmâillah-il-Husnâ, Þifâ-ül-Alîl fî Îzâh-üs-Sebîl, Cilâ-ül-Kulûb, Et-Tahkîk fil-Keþfi an

Sýrr-is-Sýddîk. El-Vahy, El-Ma'rifet, El-Kadr, El-Vücûd, El-Cennet, El-Kasem, En-Nâr,

El-A'râf, Mü'min, Müslim ve Muhsin, El-Arþ, El-Vesâil, Ý'câz-ül-Lisân fî Tercemetin an-

il-Kur'ân".
Gönderen: 05.09.2006 - 22:21
Bu Mesaji Bildir   recepholding üyenin diger mesajlarini ara recepholding üyenin Profiline bak recepholding üyeye özel mesaj gönder recepholding üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
astaravista253 su an offline astaravista253  
791 Mesaj -
recepholding Abi Paylaþýmýn Ýçin Allah Razı Olsun


Selam ve DUA Ýle...

Gönderen: 06.09.2006 - 10:54
Bu Mesaji Bildir   astaravista253 üyenin diger mesajlarini ara astaravista253 üyenin Profiline bak astaravista253 üyeye özel mesaj gönder astaravista253 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
NurBahcesi su an offline NurBahcesi  
2687 Mesaj -
Muhyiddin Ýbn-i Arabî hazretleri gibi, Ýmam-ý Rabbanî hazretleri ve "Hüccetullahülbaliða" sahibi Þah Veliyullah Dehlevî hazretleri bir mevzu ve bir gerçektir.


Mesaj 1 kez düzenlendi. En son NurBahcesi tarafından, 06.09.2006 - 12:03 tarihinde.
Gönderen: 06.09.2006 - 11:07
Bu Mesaji Bildir   NurBahcesi üyenin diger mesajlarini ara NurBahcesi üyenin Profiline bak NurBahcesi üyeye özel mesaj gönder NurBahcesi üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
PRENSES_0656 su an offline PRENSES_0656  
RECEP HOLDİNG ABİM
155 Mesaj -
ALLAH SENDEN RAZI OLSUN BU BÝLGÝLERÝNDEN DOLAYI
Gönderen: 06.09.2006 - 11:13
Bu Mesaji Bildir   PRENSES_0656 üyenin diger mesajlarini ara PRENSES_0656 üyenin Profiline bak PRENSES_0656 üyeye özel mesaj gönder PRENSES_0656 üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
1konuralp su an offline 1konuralp  
12 Mesaj -
SELAMÜNALEYKÜM
HAZRETÝN HAYATINI ANLATTIÐINIZ ÝÇÝN ALLAH RAZI OLSUN
ÝSTÝFADE ETTÝK SAÐOLUN
DAHA FAZLA BÝLGÝ BEKLÝYORUZ
ALLAHA EMANET OLUNUZ
Gönderen: 14.09.2006 - 23:55
Bu Mesaji Bildir   1konuralp üyenin diger mesajlarini ara 1konuralp üyenin Profiline bak 1konuralp üyeye özel mesaj gönder 1konuralp üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1030 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
(a.yasir) (57), alihaydar02 (48), cantanem (51), burakburak (52), FiLiZ-NL (48), sonsuzluk38 (54), zümrüdüanka (49), Rumeysa1980 (44), ruhneraz (51), EREN12 (60), cihat25 (67), sidika (49), bir dost (51), serdar81 (59), Gayemiz : ALLAH (36), ebu-abdurrahman (49), basrikaya (49), sahaf (51), [melike] (34), Eibo (), Sonofgavs (44), Fuat Özgürlük (58), Cueneyt88 (36), hüzünlü (45), burak_22 (40), alperen_66 (46), aliosmanpolat (44), islam_2005 (34), TuRkMeNkIzI__Mi.. (34), gunesm (54), moslem (34), mustafa karaba&.. (56), sivasli58 (42), yusuf_islam (34)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.77107 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.