Evet, "Ey iman edenler! Size bir fasýk haber getirdiðinde" diyor kerim kitabýmýz Kur'an "durup gerçeði araþtýrýn". Bunu yapmazsak baþýmýza geleceði de söylüyor: "Yoksa istemeden insanlarýn hukukuna tecavüz eder ve sonra yaptýðýnýzdan piþmanlýk duyarsýnýz." (49.6)


Cümle cümle tahlil edelim:
"Ey iman edenler!" Taberi'nin de isabetle açýkladýðý gibi bu hitap tarzý, imanýný isbat etmiþ olanlar için kullanýlan "mü'minîn"den farklý olarak isbat edilmiþ bir imaný haber vermez. Ýsbat edilmiþ olsun olmasýn, kendisini Ýslâm'a ve imana izafe edenlere, kendisini Müslüman sayanlara yönelik bir hitap tarzýdýr. Bu isabetliyse, zýmnen bu hitap tarzý, "Ey iman iddiasýnda bulunanlar! Ýddianýzda samimi iseniz þunu þöyle yapýn..." anlamýný içeriyor demektir.
Öyle ya, "Müslümaným" demek, dünyanýn en büyük iddiasýnda bulunmaktýr. Böyle büyük bir iddiada bulunacak insan, fakat en küçük bir isbat zahmetine katlanmayacak. Hiç öyle þey olur mu? Dünyanýn en küçük iddialarý dahi sahibine bir isbat yükümlülüðü yükler. Adam "Ben iyi yüzerim" dese, "Yüz de görelim!" derler. Ben iyi niþancýyým dese "At da görelim!" derler. Berberim, demirciyim, terziyim demenin bile isbat zeminleri vardýr. "Yap da görelim" derler. Peki küçük büyük her iddia için bir isbat gereksin de, insanýn en büyük iddiasý olan "Müslümaným" demenin bir isbatý olmasýn mý?
Onun içindir ki, "Ben Müslümaným" diyen kiþiye sorulacak tek soru sorulmalýdýr: "Ciddi misin?" Çünkü iddia çok ciddi bir iddiadýr ve ciddiyet iddianýn isbatýný gerektirir.
"Fasýk haberci"... Ayet, her "yoldan çýkmýþ"ýn (fasýk) haberinin de yoldan çýkmýþ olmayabileceði ihtimalini kabul ediyor. Eðer her fasýk habercinin her haberi fasýk olsaydý araþtýrmamýzý istemezdi. Bu aklen de böyledir. Her sapýðýn her iþi sapýk deðildir. Nasýl ki, her sadýk müminin yaptýðý her iþ doðru düzgün deðilse. Eðer þeytan bir kitap yazsaydý, baþtan sona her söylediði yanlýþ olmazdý. Firavunun bile her yaptýðý yanlýþ deðildi. En azýndan ölürken söylediði doðruydu. Fakat, yoldan çýkmýþýn getirdiði haberin yoldan çýkmýþ olma ihtimali daha yüksektir. Bu nedenle "haberci"nin fasýðý makbul deðildir. Fasýðýn fýský kendine zarar verir. Fakat fasýk bir de "haberci" olursa, fýskýna getirdiði habere inanan kimseler fýska ortak olur. Dolayýsýyla fasýðýn "haberci" türü, düz fasýktan daha zararlýdýr.
Bu hitaptan zýmnen þu sonuçlarý çýkarabiliriz: 1) Ortada taþýnmasý gereken bir haber varsa, önce bu iþe sadýklar koþmalýdýr. Sadýklar bu görevden kaçarsa, fasýklar bu açýðý doldurur. Bundan, o haberi taþýmasý gerekip de taþýmayan sadýklar da sorumlu olur. 2) Eðer ayný haberi taþýyan sadýklar varsa, o haberi fasýðýn aðzýndan almak mümine yakýþmaz. 3) Eðer yoksa, iman edenler kendi aralarýndan sadýk haberciler çýkarmayý bir görev bilmelidirler. Bunu yapmadýklarý zaman, fasýklarýn fýskýna bilmeden ortak olabilecekleri ihtimalini göz ardý etmemelidirler. 4) Fasýðýn taþýdýðý yalan-yanlýþ bir habere müþteri olmak, fasýðýn sapýklýðýný ödüllendirmektir. Fýský ödüllendirmek fýsk olur.
"Haber"!.. Dikkat buyurun, burada "haber" diye çevirdiðimiz kelimenin metindeki karþýlýðý, kendisi de Arapça olan "haber" deðil, " nebe' ". Her nebe' haberdir, fakat her haber nebe' deðildir. Nebe', Arapça'da sýradan bir haberi deðil, önemli, muhatabý etkileyecek, kendisine göre bir tavýr ve davranýþ geliþtirilmesi gereken haberdir. Deðilse günümüz gazeteciliðinde "üçüncü sayfa haberleri" adý verilenler deðil. Nebe', Muhatabý "doðru-yanlýþ", "haklý-haksýz", iyi-kötü" demek zorunda býrakacak, pozisyonunu etkileyecek habere denir.
Günümüzün fasýk habercileri, sapýklýklarýný bu tür sýradan "haber"ler için kullanmýyorlar. Onlarýn saptýrmalarý, daha çok " nebe' " sýnýfýna giren haberler konusunda oluyor. Günümüz haber üretim kartelleri, "fasýk" ötesi haber taþýyýcýlarla dolu. Kur'an fasýktan haber almaya dahi rezerv koyuyorsa, ya kafirin taþýdýðý haber için ne yapardý?
Kafir ve fasýk haberciden gelen haberlerin öksesine nasýl düþürüldüðümüzün çarpýcý örneklerinden birkaçýný burada vereyim de, Kur'an'ýn bizi nasýl bir belaya karþý uyanýk olmaya çaðýrdýðýný anlayýn.