budesonide colchicine hydroxychloroquine kaletra generique luvox cordarone coreg coridil corpamil corprilin corpriretic corticotherapique cosaar plus cotrim coumadin cozaar crestor crixivan cyclogyl cycrin cyklokapron cymbalta cytotec cytoxan dalacin c dalacin t dalacin v danatrol danocrine daonil deflamat deltasone demadex demolaxin dentomycine depakine chrono depakine depakote depo provera dermestril dermovate deroxat desogen desoren desyrel detrol la
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » TARİH / SİYASET / EKONOMİ » TÜRKİYE VE DÜNYADA SİYASET » DEVRiMLER 1 - SAPKA DEVRiMi

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 13 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Dai su an offline Dai  
DEVRiMLER 1 - SAPKA DEVRiMi

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 13.09.2010 - 00:07
Cinsiyeti: Erkek 
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaskani M.K. Atatürk, Cumhuriyetin ilanindan sonra, bir takim reform hareketlerine giristi ve herkesçe bilinen inkilaplari asamali olarak gerçeklestirmeye basladi..

Bu cümleden olarak Osmanli döneminin simgelerini ortadan kaldirmaya ve dinî kaynakli giyim farkliliklarinin yurttaslar arasinda ayirim yaratmasini önlemeye yönelik adimlar atti..
Giyim konusundaki bu yeniliklerin basinda sapka geliyordu..
Çünkü Atatürk'e göre sapka batili ve modern olmanin simgesiydi, uygar kiyafetin ayrilmaz bir parçasiydi. Bunun disinda kalan (fes, sarik, külah vb.) basliklar, Türk ulusunun kiyafeti olamazdi. !

Nitekim 24 Agustos 1925 tarihinde, Kastamonu'ya yaptigi bir gezide, elinde Panama sapkasi biçiminde genis kenarli beyaz bir sapka oldugu halde halka söyle seslendigini görüyoruz:

"Arkadaslar, Turan kiyafetini arastirip canlandirmaga yer yoktur.
Uygar ve milletlerarasi kiyafet, bizim için, çok cevherli milletimiz için lâyik bir kiyafettir.
Onu giyecegiz, ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalik, ceket ve tabiatiyla bunlari tamamlamak üzere basta siper-i semsli serpus.
Bu serpusun adina sapka denir. Redingot gibi, bonjur gibi, smokin gibi, frak gibi, iste sapkamiz!

Arkadaslar, kesin olarak söylüyorum, korkmayiniz! Bu gidis zaruridir. Bu zaruret bizi yüksek ve önemli bir sonuca götürüyor.
Isterseniz bildireyim ki, bu kadar yüksek ve önemli bir sonuca varmak için, gerekirse bazi kurbanlar da verelim. Bunun önemi yoktur..."
(K. Z. Gençosman, Atatürk Ansiklopedisi, Istanbul 1981, X, 67).


M.K. Atatürk, bu konusmasinda, inkilâbindan asla taviz vermeyecegini ifade etmesine ragmen, sapka giyilmesi hususunda kesin bir emir vermemistir.
Ancak kadin-erkek herkesin giymesini içtenlikle arzu ettigini bildirmistir.

Aksamleyin Ankara'ya döndügünde, kendisini karsilamaya gelenlerin tamaminin sapkali oldugunu görmüstür (Yeni Türk Ansiklopedisi, X, 3818).

Bundan bir kaç gün sonra toplanan (2 Eylül 1341/1925) bakanlar kurulu, devlet memurlarina sapka giyme mecburiyeti getiren 2413 no'lu kararnameyi çikarir.
Ardindan da 15 Kasim 1925 tarihinde Konya milletvekili Refik Bey ve arkadaslari Meclise sapka giyilmesi ile ilgili kanun teklifini verirler.
Bursa milletvekili Nureddin Pasa bu kanunun Teskilati Esasiye Kanununa (Anayasa) aykiri oldugunu ileri sürerek geri alinmasini ister.

Ancak çogunlugun lehte oy kullanmasi sonucu 671 sayili "Sapka Iktisasi Hakkinda Kanun" 25 Kasim 1925 tarihinde kabul edilir ve 28.11.1925 günü 230 sayili Resmi Gazetede yayinlanarak yürürlüge girer.

Kanun su üç maddeden olusmaktadir:
1- Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile genel ve yerel yönetim görevlileri, her türlü kurulusta görevli memurlar ve müstahdemler Türk milletinin giymis oldugu sapkayi giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkinin da genel basligi sapka olup, buna aykiri bir aliskanligin devamini hükümet meneder.
2- Is bu kanun, yayinlandigi tarihten itibaren geçerlidir.
3- Is bu kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Yürütme Kurulu üyeleri tarafindan yürütülür (Bak. Bekir Sitki Yalçin - Ismet Gönülal, Atatürk Inkilabi, Kültür ve Turizm Bakanligi, Ankara 1984, 99 vd.).

Sapka Kanunu ülkede önemli bir direnisle karsilasti. Yasa T.B.M .M .'nde kabul edildigi gün Erzurum'da protesto gösterileri oldu. Bunun üzerine bu ilde sikiyönetim ilan edildi ve gösteriye katilanlar Sikiyönetim Mahkemesine verildi..

Rize, Sivas, Maras, Giresun, Kirsehir, Kayseri, Tokat, Amasya, Trabzon ve Gümüshane'de yasayi protestoya yönelik eylemler gerçeklestirildi.
Bu eylemlere katildigi ileri sürülen birçok kisi Istiklal Mahkemelerinde yargilandi; bunlarin bazilari ölüm, bazilari da agir hapis cezalarina çarptirildi.
Ölüm cezasina çarptirilanlardan biri de Iskilipli Atif Hoca'dir..

Aslinda Atif Hoca, protesto eylemlerine bizzat katilmamis,
fakat adi geçen kanunun yayinlanmasindan yaklasik bir buçuk yil önce (1340/1924) yazip nesrettigi "Frenk Mukallitligi ve Sapka" adli risalesinden dolayi Ankara Istiklal Mahkemesince suçlu bulunarak idama mahkum edilmis
ve 4 Subat 1926 tarihinde hüküm infaz edilmistir (Iskilipli Atif Hoca, Frenk Mukallitligi ve Islâm, IXX, Çile Yayinevi, Istanbul).

1939'da Türk Ceza Kanunu'nun 526. maddesiyle sapkadan baska baslik giymeyi aliskanlik haline getirmenin cezasi üç aya kadar hapis olarak belirlendi.
1961 ve 1982 Anayasalari, öbür devrim yasalari gibi 671 sayili yasanin Anayasaya aykiriliginin ileri sürülemeyecegini hükme baglamistir (Ana Britannica, XX, 237).
Ekleme Tarihi: 18.12.2009 - 02:49
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Dai su an offline Dai  
muhalif Mustafa Sabri Efendi

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 13.09.2010 - 00:07
Cinsiyeti: Erkek 
Sapka devrimine muhalefet eden Mustafa Sabri Efendi,

1922 yilinda yayinlanan Dini Mücedditler adli eserinde sapka giyilmesini "hem dinî hem de millî küfür" olarak degerlendirmektedir..!

Islâm dininde niyetler çok önemlidir. Hattâ amellerden de önce gelir ve ameller onlara göre deger kazanir. Bunun içindir ki Islâm âlimleri;

"Küfre niyet eden kimse o andan itibaren kâfirdir" diyorlar. Böyle bir kimse, dis görünüsü itibariyle müslümanlara benzese de kâfirdir.
Kaldi ki, 'a, O'nun Resûlüne ve sair dinî zaruretlere iman ve itikadi olmadigi için,
seve seve kâfirlerin kendilerine mahsus alâmet ve siârlarini giyinmis ve kabul etmis olursa,
artik bu kimsenin küfründe süphe etmek bile caiz degildir.

Büyük fakihlerin ekserisi "Kafirlere mahsus ve onlarin kiyafet alâmeti olan kalensöve yani sapkayi bir zaruret olmadan kendi arzusu ile giymek küfürdür.
Zira bu alamet-i küfürdür.
Onun için bunu, ancak mecûsilik, hiristiyanlik, yahudilik gibi küfrün çesitlerinden birini seçenler ve kalpleri küfür rengi ile boyanmis olanlar giyebilirler.
Esasen zâhir alâmetlerle bâtinî islere istidlâl ve onun üzerine hükm etmek aklen ve ser'an makbul ve mu'teber bir yoldur" diyorlar.

Fukahâdan bazilari ise; "Mecûsi, hiristiyan ve sair kâfir milletlere mahsus ve onlarin kiyafet âdeti olan kalensöve yani sapkayi kendi arzusu ile giyen bir müslüman,
onlara benzemis ve onlari taklid etmis oldugu için günahkâr olursa da kâfir olmaz" diyorlar.
(Iskilipli Atif Hoca, Frenk Mukallitligi ve Islâm, Istanbul 1975, 21)
Ekleme Tarihi: 18.12.2009 - 02:50
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Dai su an offline Dai  
muhalif Üstad Necip Fazil

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 13.09.2010 - 00:07
Cinsiyeti: Erkek 
Üstad Necip Fazil'in Son Devrin Din Mazlumlari adli bir eserinde
Cumhuriyetle beraber müslüman alimlere yapilan katliam ve zulümleri anlatir..

Arsivler açilmadigi için hala istiklal mahkemelerinde kaç müslümanin idam edildigi net degildir..
Muhtelif rakamlar vardir: 100 bin ile 500 bin arasinda katledilen müslüman sayisi..

Orada bir müslüman alimden bahseder Üstad..
Adi Masaallah efendi..
Sarigini çikarip sapka giymeyi reddettigi için asilir..
Son sözleri söyle olur:

"Benim adim Masaallah,sapka giymem insaallah..."

Sehid Masaallah Efendinin naasina sapka giydirirler ve fotografini çekerler...!

...

Üstad Necip Fazil ideolocya eserinde , sapka hakkinda sunlari söylüyor:

"Nihayet bu milletin basina zorla ve kanunla yerlestirilen sapka,
(Giyom Tel)in direk üzerinde selâmlamaya mecbur edildigi zulûm sapkasi hâdisesinden daha agir cebirle, sahsiyetimizi topyekûn Garba teslim ettirilisimizin,
yüzde yüz palyaço haline getirilisimizin, bir parça üzerinde millî irzimizi Avrupaliya feda etmeye zorlanisimizin resmî, alenî ve nihaî hamlesi olmustur.

Binaenaleyh sapkada, sapkayi asan bir mânâ vardir.
Bütün dinî, millî, bediî , tarihî ölçülerimizin istikrah duydugu bu unsuru basimiza geçirmeye mecbur tutulmakla toyekûn mukaddesatimizi,
tarihî can düsmanimizin emrine vermeye zorlanmis oluyorduk .

Halbuki sapkada, dinî, millî, bediî,tarihî ölçülerle, bizzat maddesi bakimindan, muhabbet veya nefret hissine deger hiç bir kiymet ve haysiyet mevcut degildir.
Bütün kiymet ve haysiyet, onun remz ve alem teskil ettigi ruh ölçüsündedir.
Bu da küfürdür.

Bize zorla ve cihanda bir esi görülmemis kanunî bir mükellefiyetle sapkayi giydiren fikrî saik,
sahsiyet ve hüviyetimizi küfre teslim etmekten baska tek gaye sahibi degildir.
Yoksa ne fes, fes olarak güzel; ne de sapka, sapka olarak çirkindir."
Ekleme Tarihi: 18.12.2009 - 02:51
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Dai su an offline Dai  
islam alimleri neden huhalif idiler ?

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 13.09.2010 - 00:07
Cinsiyeti: Erkek 
O halde Islâm âlimlerinin sapka hakkindaki olumsuz kanaatlerinin dayanagi nedir?

Islâm din bilginlerini bu kanaata sevkeden sebep, Peygamber (s.a.s)'in, sürekli olarak müslümanlari gayr-i müslimlere benzemekten sakindirmasi ve bu konuda hassasiyet göstermesidir.
Nitekim Rasûlüllah (s.a.s): Bir kavme benzemeye çalisan, o kavimdendir" (Ahmed b. Hanbel 11, 50; Ebu Davud, Libas, 4)
ve "Bizden baskasina benzemeye özenen bizden degildir" (Tirmizî, Isti'zân, 7) buyurmakla, seklen dahi olsa, bir müslümanin kâfirlere benzemesine karsi oldugunu göstermistir.

Rasûlüllah (s.a.s)'in, seklen dahi olsa, müslümanlarin gayr-i müslimlere benzemeye özenmelerine karsi olusu hakli bir nedene dayaniyordu.
O da, gayr-i müslimlere benzemeye özenen müslümanlarin, zamanla dejenere olarak Islâm'dan uzaklasmalari ya da ondan tamamen kopmalari endisesiydi.
Zira Resûlü; "Kisi inandigi gibi yasamazsa yasadigi gibi inanmaya baslar" gerçegini çok iyi biliyordu.

Sunu hemen belirtelim ki, hadisin metninde geçen "tesebbüh" kelimesi, yukarda görüldügü gibi, tesâdüfi bir benzemeyi degil,
benzemeye çalismayi yani bir kimsenin benzemek istedigi kisileri bilerek ve isteyerek taklid etmeye çalismasini ifade etmektedir.
Yoksa bir gayr-i müslim, Islâma girmek gibi bir niyeti olmaksizin, müslümanlara mahsus bir alâmeti tasimakla, müslüman sayilamiyacagi gibi;
"gayr-i müslimlere benzeme kasdi olmaksizin, soguk vb. sebeplerle onlara mahsus alâmetleri giyen bir müslüman da kâfir sayilmaz" (Fetevâ-yi Hindiye, II, 276, Bulak 1310 h.).

Hele hele kâfirlerin siâri olmayan bir takim kiyafet ve davranislarda gayr-i müslimlere benzeyen kimse asla tekfir edilemez (Ali el-Kârî, Serhu's-Sifâ, II, 522, Istanbul 1309 h.).

Ancak "Mecûsilerin mümeyyiz vasfi olan sapkalarini ve zimmîlerin küfrün siârindan olan kalensövelerini, onlara benzemek kasdiyla giymek ya da hristiyan ve mecûsilere ait olan zünnari kusanmak küfür sayilmistir"
(Seyhzâde, Hâsiyetü Seyhzâde alâ Tefsîr el-Kâdî el-Beydâvî, I, 108, Matbaatü's-Sultâniyye, Dâr'ül-Hilâfe, 1282 h.; Ali el-Kârî, Serhu'l-Fikhi'l-Ekber, 167. Misir, 1323 h.; M. Ertugrul Düzdag, Seyhülislâm Ebussuûd Efendi Fetvalari Isiginda XVI. Asir Türk Hayati, Istanbul 1983, 118).
Ekleme Tarihi: 18.12.2009 - 02:56
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
GERÇEK ALİMLERİN KİMLER OLDUĞU VE DEVRİMLERİN ANLAMI.....

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 21:47
Cinsiyeti: Erkek 
Merhabalar,

Dai kardeşimizin bu anlamlı yazısına bende kendi bilgim ve fikriyatımca düşüncelerimi yansıtmak istiyorum.

Daha öncede söylemiştim. Ben yalnız Ravda için yada başka fikir ortamları için değil, basının her kesimine, sivil kuruluşlarımıza ve hatta milletvekillerimize dahi yazılar yazıp göndererek bir vatandaş olarak düşüncelerimi yansıtıyorum diye.

Daha önce birkaç tartışma ortamı için yazmış bulunduğum iki yazımdan alıntıları burayada aktarmayı uygun bulduğum için sizlerlede paylaşmak istiyorum.

Sanırım bu yazılarım hem alimlerin kimler olduğu konusunu ve Atatürkün devrimlerinin ne anlama geldiğini gereği gibi aydınlatacaktır.


Alıntı

[Bu yazının büyük bir kısmı bu forumda daha önce bir kardeşimize cevaben yazılmış bir yazımdan alıntıdır)

ALLAH YOLUNDA ALİMLER

Allah yolunda alimler dendiğinde anlaşılması gereken bu kişilerin kesinlikle PEYGAMBERLER ve VELİLER olduğu gerçeğidir.

Bu zümrenin dışında insanlara Allah yolunda alim sıfatını atfetmek, ancak ve ancak İLİM ve ALİM sözlerinin gerçek anlamını ya gereği gibi bilmemek ya da hiç bilmemekten kaynaklanmaktadır.

Bugün maalesef Kuran "ALİM" sıfatını muhtelif ayetlerde apaçık tanımlamış olmasına rağmen aslında "RUHBAN" (Hoca, müftü, dini lider, icazetli şeyh v.s) zümresinden insanlara, hatta bazen Kuran'ın "DİNDE YOK" dediği bu zümreden dahi olmayan insanlar için "ALİM" sıfatı rahatlıkla kullanılabilmektedir.

İslam dünyasının yüzyıllardır bedellerini ödemeye mecbur kaldığı en büyük hatalardan biridir bu konu.

Şimdi bu konuyu Allah'ın ayetleriyle daha açık ve net ortaya koymaya çalışalım.

Yasin suresi, 21 : Sizden herhangi bir ücret/bedel istemeyenlere uyun. Ki Onlar doğruyu ve güzeli bulan insanlardır.

Yasin suresinde "ücret istemeyenlerden" sözüyle kastedilen kişiler, Efendimiz ve onun nuru olan HAKDOSTLARI/EVLİYA dır.

Fatiha suresi, 6,7 : Bizi doğru yola ilet. Nimet verdiklerinin yoluna azmış sapmışlarınkine değil.

Fatiha suresinde "nimet verilenler" olarakta Efendimiz ve onun nuru olan HAkDOSTLARI/EVLİYA ya işaret ediliyor.


Nisa suresi, 69 da, tıpkı Fatiha suresinde olduğu gibi "kendilerine nimet verilenlerden" öncelikle bahsedilip, sonrada bu seçkin insanların hem kendilerinin sıfatları olan ya da onların yolunda çok büyük mücadeleler verenlerin birliğinden bahsedilir. Ve hüküm şöyle bağlanır bir kaç mealle vermeye çalışayım "Onlar ne güzel arkadaştır.", "işte böylelerininki ne güzel birliktelik[ler]dir!", "Ne güzel dosttur bunlar!"

Nisa suresi, 69 un amacı, hem kendilerine nimet verilenlerin tekrar belirtilmesi ve bu anlamda hem nimet verilenlerin hemde üstün mücadeleler vererek yüksek derecelere varmış seçkin müminlerin methedilmesi ve tüm müslümanların bu yolda mücadele için teşvikidir. Yani benim anlatmak istediğim hükmü değiştirecek hiç bir anlamı yoktur.

Nisa suresi, 69 : Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle, iyilerle birliktedir. Bunlar ne güzel arkadaştır!

Peygambere itaat edenler, hem kendilerine nimet verilenlerin en büyüğü peygambere, hemde yine kendilerine nimet verilmiş olan peygamberin nuru olan velilere itaat eder. Yani NEBİ ile VELİ yi ayırmazlar. Ayırırlarsa bu bir felaket olur. Böylecede hem nimet verilenlerle, hemde onlarla birlikte olmayı hak kazanmış salihler, sıddıklar ve şehidlerle aynı topluluk içinde kabul edilir müjdesi veriliyor ayetde.

Alıntı
Tabi ki Kuran'ı zamana göre tevil edenlerin mutlakki ehil kişiler olması gerekir. Yoksa şikayetlerde bulunduğunuz konular dahil sayısız yanlışlarla kaş yapayım denirken göz çıkartılması işten bile değildir.

Benim bir önceki yazımda islam coğrafyasındaki facia tablo için sorduğum soruların kaynağıda bu Kuran'ı belli bir döneme hapsetme faciasının bir yansımasıdır aslında.

Alimler PEYGAMBER ve VELİLER dir. Geçmişten bugüne İslam dünyasında yapılan çok büyük bir yanlış yani aslında birer ruhban olan ve din konusunda ehil olmadığını öncelikle Kuran'ın belirttiği PAPAZ, RAHİP, HAHAM, HOCA, MÜFTÜ, DİNİ LİDER, İCAZETLİ ŞEYH gibi kendi kendini yetiştiren ve Allah'ın kendileriyle rabıtası olmayan kişileri ALİM kabul etmek yapılan en büyük hatalardan biridir.

Hadid suresi, 27 : Uydurdukları ruhbaniyeti onlara biz emretmedik.

Tevbe suresi, 34 : Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden (Ruhbanlardan) birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler.


Efendimiz "ALİMLER BENİM VARİSİMDİR" diyor. Çok doğru. Fakat söylediğim gibi ALİM sözlerinden çoğunluğun anladığı zümreyi kastetmiyor. Peki neyi kastediyor onuda anlatmaya çalışalım.
Özellikle iki ayetde uyulması gereken Allah yolunun alimleri şöyle tanımlanıyor.

Yasin suresi, 21 : Sizden herhangi bir ücret/bedel istemeyenlere uyun. Ki Onlar doğruyu ve güzeli bulan insanlardır.

Yasin suresinde "ücret istemeyenlerden" sözüyle kastedilen kişiler, Efendimiz ve onun nuru olan HAKDOSTLARI/EVLİYA dır.

Fatiha suresi, 6,7 : Bizi doğru yola ilet. Nimet verdiklerinin yoluna azmış sapmışlarınkine değil.

Fatiha suresinde "nimet verilenler" olarakta Efendimiz ve onun nuru olan HAKDOSTLARI/EVLİYA ya işaret ediliyor.

Şimdi haklı olarak diyenleriniz olacak ki "Hakdostunu nerede bulacağız" ya da "Hak dostu olduğunu nasıl anlayacağız"

Hemen izah edelim. Hakdostu bulmak, yada onlara rastlamak çok ender kulların nasibi olan iştir. O nedenle bunu kendimize takıntı yapmadığımız gibi, ortalıkta dolaşan sayısız kendine hak dostu süsü veren sahtekardanda uzak durmamız ve onların karşısında uyanık olmamız gerekiyor.

O zaman yapacağımız şudur. Şüphesiz öncelikle hiç bir eşi olmayan Kuran'ı anlayabildiğimiz kadar okuyacağız. Sonra ise Efendimizin Kuran hükümleriyle örtüşen, yalan olmadığına kesin kanaat getirdiğimiz hadislerini okuyup inceleyeceğiz. Daha sonrada tabi ki her biri Efendimizin nuru olan EVLİYA zümresinin bugün mevcut olan eserlerini okuyup onlardan yararlanmaya çaşışacağız.

ALİM sözü ilimden gelir. İLİM hem din hem dünya adına hatasız olarak bir sonuç halidir. Hata taşımadığı için adı ilim olarak konmuştur.
Bu hatasız sonuç halini ortaya koyanlarada ALİM denir. Bir iş içinde hata, yada hatalar olsa İLİM olmaz. Buna bağlı olarak ortaya koyduklarında hatalar barındıranlarda ALİM olmaz, olamaz.

Allah bu hatasızlık, yani Allahın istediği şekilde dine hatasız sahip olma özelliğini yalnızca PEYGAMBER ve VELİLERE nasip kılmıştır.Bunu çok iyi bilmek gerekiyor.

Ve bir yerdede hem Ruhban olayına Allah'ın emri olmamasına rağmen fırsat verildiğini ve hesabı görecek olanın yalnızca Allah olduğunu ifade ettim.

Tekrarlıyorum. Benim Ruhban olarak nitelediğim zümreleride dinleyebilir, hatta kitaplarını okuyabilirsiniz. Fakat burada önemli olan bu kimselerin din adına söylediklerinin içinde çokça taş parçası olan pirinç küpüne benzediğini ve bu taşları ayıklayacak özelliğe sahip değilseniz dişlerinizin zarar göreceğini, yani din adına ifadeyle söyleyecek olursak imanınızın zarara uğraması ihtimalinin çok muhtemel olduğunu bilmeniz şartıyla.

Ben ruhbanların zararlarınada Allahın veli kulu Yunus Emre ile örnekler vermiştim.

Alıntı
Allah'ın veli kulu Yunus Emre'dende bir iki örnek verelim RUHBAN konusuna

Yiğirmidokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Manası ne demektir
***************
Peygamber yerine geçen hocalar
Bu halkın başına zahmetli oldu
Yunus gel aşık isen tevbe eyle
Nasuh'a tevbe ucu kutlu oldu

Yeri gelmişken önemli bir uyarıda bulunayım.
Tıpkı burada olduğu gibi yani "YOLUNDA GİDİLECEKLER" hükmünün anası olan "NİSA SURESİ, 21 ve FATİHA SURESİ 6,7" deki gibi ana hükümdeki ayetleri bilerek veya bilmeyerek bir kenara koyup, aslında çoğunlukla ancak Peygamber ve Velilerin gösterdikleri kişilere verilen salih, sıddık ve şehid kavramlarının her önüne gelene yada kendini dinin önderi belirleyen ruhbanlarca belirlemesine razı olmakta büyük bir hatadır. Sonuçta yanlış insanların peşinde olmak faciası kaçınılmaz olabilir.

Bu hal, ayrıca ana hükümleri bilerek yada bilmeyerek kenara koyma icraatına, Allahın celaliyetinide davet eden tehlikeli bir durumdur . Buna bilerek yada bilmeyerek Kuran'ın hükümlerini bölmek, eksiltmek ve böylece anlam kaymasına sebep olmakda diyebiliriz. Ayetlerle buna örnek vermek istiyorum.

Al'i İmran suresi, 105 : Kendilerine açık-seçik kanıtlar geldikten sonra, çekişmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayın. Böyle olanlar için çok büyük bir azap vardır.

En'am suresi, 159 : Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.

R'ad suresi, 25 : Allah'a verdikleri sözü, onu antlaşma haline getirdikten sonra bozanlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi parçalayanlar ve yeryüzünde bozgun çıkaranlara gelince, böyleleri için lanet var. Yurdun en kötüsü de onların olacak.

Mü'minun suresi, 53 : Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.

Rum suresi, 32 : Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür.

Allah cümlemizi bu duruma düşmekten muhafaza eylesin.

Gelelim HALİFE meselesine. Ben halife deyince dört tane halife tanıyorum. Tabi burada anlattığımız anlamda bunlar.
Şayet sen bunların haricinde EMEVİ ve ABBASİ zalimlerine de HALİFE dememi beklemek gibi bir zaafiyet ve feci hata bekliyorsan, sana ancak şunları söyleyebilirim.

Acırım o insanların haline ki Peygamber evladının katillerine peygamberin vekili anlamında HALİFE derler ve onlara saygı, hürmet ve duada bulunurlar.
Umarım yanılıyorumdur. Yani sadece DÖRT HALİFE yi kastediyorsundur. O zaman hiç bir sorun yok demektir.
...

Ve senin anladığın, ya da genel anlayışın, islam coğrafyasına kazandırdıklarının ne kadar olumsuz olduğunu tekrar hatırlatmak gereğini duyuyorum.

Alıntı
Madem İslam coğrafyasındaki çoğunluğun doğru yolda olduğu iddiası var, bende bu noktada şunları sormak istiyorum.

*Neden islam coğrafyasının üzerine aralıksız haçlı pisliği yağıyor ?
*Neden islam coğrafyası haçlı kuşatması altında inim inim inliyor ?
*Neden islam coğrafyasında kan, şiddet, kardeş kavgası, mezhep kavgası durmak dinmek bilmiyor ? Neden huzurun zerresi yok ?
*Neden gelişmiş ülkeler arasında bir tek islam ülkesi dahi yok ?

Bütün bu bozuk haller, Kuran'ı kitap arasına hapsedip uydurulmuş, kitabın dışında bambaşka din anlayışlarının yaşama sokulmuş olmasının ağır kahırlı faturaları ve imtihanı değilmidir ?

Oysa Allah doğru yolda olan fert ve milletlere huzur, barış, yükseliş ve başarı vaadediyor.

Bu sorular anlamındada ekliyorum. İslam coğrafyası nerede hata yapıyoruz diye yüzyıllardır sımsıkı sarıldığı ezberlerini tekrar ve çok iyi bir şekilde gözden geçirip Kuranın özüne dönmedikçede bu tablolar değişmeyecektir.

Ra'd suresi, 11 : Herkesin önünde, ardında, birbiri ardınca gelip giden melekler var, onu, Allah'ın emriyle koruyup gözetirler. Şüphe yok ki bir topluluk, ahlakını değiştirmedikçe Allah o topluluğu değiştirmez. Allah, bir topluluğun kötülüğünü dilerse o kötülüğü geriye atmaya imkan yoktur ve onlara, ondan başka bir yardımcı da bulunamaz.



Alıntı
DEVRİMLER

Devrimlerin hükümleri kesinlikle katıdır. Öylede olmak zorundadır.

Hiç bir devrim yoktur ki öyle al gülüm ver gülüm gerçekleşmiş olsun.

Ki buna rağmen Atatürk devrimlerinin en kansız devrimler olduğunu tüm dünya kabul eder.
Rusyada, Fransada v.s de yapılan tüm devrimlerde kan gövdeyi götürmüştür.

Atatürkün bu kıyafetleri giymeyenleri astırması gibi bu olayı bir insafsızlık çizgisine oturtmak çok yanlış.

O devrimleri kabul etmeyenler aslında Atatürk devrimlerinin tümüne başkaldırının bir tezahürü olarak şapkayı v.s yi kabul etmeyiz bahanesiyle ülkede çıngar çıkarmışlardır. Kafalarına zorla şapka geçirildiği için falan değil.

Kubilayın kafasını kör testere ile kesenlerin cirit attığı bir ortamda tersi bir uygulama olamazdı. Ya önünüze çıkan engelleri yıkıp geçecektiniz. Yada Osmanlıyı feci şekilde bitiren şartlar tekrar hortlayıp bu sefer vatan tamamen paramparça olacaktı.

Devrim öyle bir olaydır ki onda en ufak bir gevşeme gösterdiğiniz anda devrim tasfiye olur, bunu yapanların başına bela olur ve o ülkeyi yepyeni bir felakete sürükler. O nedenle devrimlerin önüne çıkan tüm engelleri yıkıp geçmek gibi asla vazgeçemeyeceği bir şartı vardır.

Atatürkün öncelikle bu vatanı ve insanlarını ne kadar sevdiğini tüm yaşamıyla ve verdiği akıllara durgunluk verecek mücadeleler ışığında göz önünde tuttuğunuzda onun basit bir şapka yada bez parçası için hiç bir vatandaşının canından olmasına rıza göstermeyeceğini anlarsınız.

Bu ona yapılabilecek en büyük haksızlıklardan biridir.
Onun tüm yaptıkları ülkesinin insanlarının mutluluğu, refahı ve istikbali içindir.
Bunun dışında tüm düşünce sözler ona iftira ve haksızlıktan başka hiç bir şey ifade etmezler.

Atatürkün yaptığı özetle dini yanlış anlamanın ve yaşama katmanın tekrar büyük bir felakete sebep olmasını önleme operasyonudur. Osmanlının feci şekilde sona ermesinin nedenlerini gerçek yüzüyle anlamayanlar Atatürk devrimlerinin gerekçelerinide anlayamazlar.

Sarıkla ilgili ibret dolu bir şey anlatayım. Belki o zaman kıyafet devriminin anlamını birazcık anlarsın.

Benim bir yakınım yaşlı başlı bir adamcağız. Yaşamında ileri yaşına rağmen sayısız hata var. Cehaletin içindende çıkmaya hiç niyeti yok. Kafasını bir şekilde biçimsel ibadete takmış özü boş maksadı boş. Sonunu Allah bilir.

Sözü uzatmayalım ben arada bir görürüm kendisini. Bir gün baktım kafasında bir sarık namaz kılıyor. Sordum daha önceleri başında başka bir takke olurdu sarık nereden icap etti diye.

İbret dolu ve tüylerimi diken diken eden şu cevabı aldım.
HOCA, BU SARIKLA NAMAZ KILARSAN YETMİŞ ŞEHİT SEVABI ALIRSIN demiş. Bununda bir hadis olduğunu ilave etmiş.
Yani senin anlayacağın bir yalan hadis uğruna ve ikibuçuk metre bez karşılığında gitti yetmiş şehidin sevabı.

İşte bu kafanın Osmanlıyı nasıl batırdığını çok iyi gören Atatürk bu milleti bu din dışı takıntılardan kurtarmak için KIYAFET DEVRİMİNİ YAPTI.

Bugün dahi bu devrimlere rağmen aynı zihniyet devam ediyor.
Şalvar potur cübbe kara çarşaf giydikleri için kendilerini Allahın örnek kulları zanneden zavallılara ne diyeceksiniz ?

İşte o nedenle diyorum ki Atatürk o devrimleri yerli yerinde yaptı. Fakat dinde cehalet öyle bir şeyki zorla bile tamamıyla kökünden kazınıp atılamıyor. Bu facianın pek çok örneği bugün dahi aynen yaşanıyor.

Bugün bu ülkede başı örtülü müslümanlar, başı örtülü olmayan müslüman olmayanlar fitnesi bir partiyi bu ülkenin başına bela etmedimi ??.
Evet bu kıyafetleri giyseler demek kolay ama işler o kıyafetlerin giyilmesi ile kalmıyor. O putlaştırma her anlamda yani dinsel ve yaşamsal tüm gelişmelerin üzerini örtüyor, örümcek ağı gibi kapıyor. Anlattığım örneklerde olduğu gibi.

Yoksa kimin şalvar, kimin sarık giydiği kimin umurunda. Hele hele Atatürk'ün neden olsun.




Bu mesaj 2 kez ve en son kolye7 tarafından 18.12.2009 - 20:34 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 18.12.2009 - 12:24
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Dai su an offline Dai  
o devrin yasayanlarindan...

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 13.09.2010 - 00:07
Cinsiyeti: Erkek 
Dr. TAHSIN TOLA anlatiyor:

Sapkaya fetva verdim"
"Kardesim size sunu söyleyeyim; sapka için ben fetva verdim: Sapkayi giyen kâfir olmaz.
Eger ben o fetvayi vermeseydim, yirmi Seyh Said daha çikardi, isyan ederdi. Binlerce masumun kani dökülürdü.
Otuz sene eziyet ve sikinti çektim, helâl olsun...
Seyhülislâm Zenbilli Ali Cemâli Efendinin sapka hakkindaki fetvasini bildigim halde, mukabil fetva verdim.
Bu sapka için sevap kazanayim diye, yirmi Seyh Said çikar isyan ederdi. Bu yüzden yüz bin insan öldürüldü.
Benim çektigim eziyetler helâl olsun. Pisman degilim."
(SON SAHITLER)

#####

Demek sapkayi giyen kafir olmuyor... fakat
"Nur talebelerinin umumu degil, ehl-i takvâ olanlar, hususan hayat-i içtimaiye ile alâkasi az olanlar lüzumsuz, mânâsiz, secdeye mâni olan sapkayi giymediklerini" (isaretül icaz)

Sapka hakkinda fetva:

cin ve insin Seyhülislâmi Zembilli Ali Efendinin "Sapkayi saka ile dahi basa koymaya hiç bir cevaz yok" demesiyle beraber,
bütün seyhülislâmlar ve bütün ulema-i Islâm cevazina müsaade etmedikleri halde, avâm-i ehl-i Imân onu giymeye mecbur oldugu zaman,
o büyük allâmelerin adem-i müsaadeleri ile, onlar tehlikede, yani ya dinini birakmak, ya isyan etmek vaziyetinde iken,
kirk sene evvel Besinci Suanin bir fikrasi, "Sapka basa gelecek, secdeye gitme diyecek. Fakat bastaki Imân o sapkayi da secdeye getirecek, insaallah Müslüman edecek" demesiyle,
avâm-i ehl-i imani hem isyan ve ihtilâlden, hem ihtiyariyla imanini ve dinini birakmaktan kurtardigi; ve hiçbir kanun münzevîlere böyle seyleri teklif etmedigi....
(Sualar, On Dördüncü Suâ, 335)

.....

Islâm kahramanlari olan Türkleri Protestan yamaya malûm Hahambasi ile ittifak ederek rey veren o adam,
bütün ulemâ-yi Islâmin "Cevazi yok" diye ittifakan hükmettikleri halde,
on cihetle kanunlarla onu bütün bu vatandaki mâsum Müslümanlara cebren giydirdigi
ve tarih-i beserde bu çesit mânâsiz acaip bir cebr-i umumî yapmak ve hiçbir kanuna uymayan keyfî kanun namina kanunla onu bu millet-i Islâmiyeye cebren giydirmek;
(Emirdag Lâhikasi)
Ekleme Tarihi: 19.12.2009 - 07:21
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
TARİHTE EN KANSIZ DEVRİM ATATÜRK DEVRİMLERİDİR.

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 21:47
Cinsiyeti: Erkek 
Merhabalar,

Devrimler için yazmış olduğum yazının içeriğinde Devrimlerin ne denli zor olduğunun ve bunun kadife devrim şeklinde olmadığının ve olamayacağının izahı var.

Ve yine bu satırlarda anlattım ki tarihin en kansız devrimleri Atatürk devrimleridir. Bunu yalnız biz söylemiyoruz. Tüm dünya kabul ediyor. Batıda yapılan devrimlerde insan kayıplarına bir bakarsanız demek istediğimi çok açık bir şekilde görebilirsiniz. Hatalar yanlışlar haksızlıklar olmamışmıdır ? Elbette olmuştur fakat bu devrimlerin sahibi Atatürk'ün tüm iyiniyetine rağmen olan istisna ve aslında bir anlamda kaçınılmaz olaylardır.
Bende bu anlamda masum olarak zarar gören insanlar için bu üzüntüyü duyarım. Fakat bu işin doğasında bu üzüntüler var.
Atatürk'ün bu kayıplardan üzüntü duymadığını zannedenler ise derin bir yanılgı yada haksız davranış içindedirler.

Atatürk olacak bazı hataların ve kayıpların bilincini en yüksek derecede duyan insandır. Savaş denen olayı gereklilik dışında yapıldığında VAHŞET olarak yorumlayan, "YURTTA SULH, CİHANDA SULH" prensibini ön plana çıkaran bir lider için başka bir zanda bulunmak çok yanlış ve haksız bir yaklaşımdır.

Kaldı ki milletler liderlerine inanmak ve ona güvenmek durumundadırlar. Ona yaptığı yeniliklerde yardımcı olmak durumundadırlar. İşte bu anlamda din konusunda dış mihrakların yani ingilizlerinde oyunlarına gelen belli zümreler tatsız bir çok olayın müsebbibi olmuşlardır.

Şöyle bir düşünelim. Şapka dediğmiz olay batıdan gelen ve medeniyeti temsil ettiği düşünülen kavramlardan bir giysidir. Yani onu kabullenmekle halk liderinin yeni hedeflerinide kabullenmiş olduğunu göstermiş olmaktadır. Tersi hareketler ise şapkayı bahaneyle isyana işarettir. Ki bu anlamda şapkayı isyan için ve din elden gidiyor yaygaraları için kullananlar ön plana çıkmaktadırlar. İşte üzerlerine haklı olarak gidilenlerde bunlardır.

Yalnız burada halkın aslında isyanla alakası olmayan önemli bir kesimide bu şapka arkasına saklanıp isyan çıkarların oyunlarına maalesef gelmiştir. İşte bazı talihsiz olaylarda bu şekilde ortaya çıkmıştır.

Peki fes dediğimiz ve kesinlikle bir yunan icadı olan olayı Osmanlının nasıl kabullendiğini ve seçkin elitten, orduya halkın her kesimine hücrelerine kadar nasıl yayıldığını hiç inceledikmi ? Bu giysinin kaynağı namus düşmanı ihanet odağı yunanlıdan alınırken neden hiç bir sorun çıkmamıştır acaba?

Çünki Osmanlının bir parçası iken bu giysi beğenilerek belli bir sürece yayılarak sindire sindire yayılmıştır. Şapka devrimi ise Atatürk'ün çok büyük bir hızla gerçekleştirdiği devrim sürecinde belli fitne merkezlerininde malum gayretleri nedeniyle tepkiler görmüştür.

Sonra maksatlı olarak anlatılmaya çalışıldığı gibi zorla hiç kimsenin kafasınada şapka geçirilmemiştir.

Sonuçta kıyafet devrimlerinde istisna olan ve fitne merkezlerinin dahli olduğu kesin olan bazı tatsızlıklara değilde yapılmak istenene bakmamız gerekiyor diye düşünüyorum.


Ekleme Tarihi: 19.12.2009 - 13:14
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 31.07.2020 - 00:50
Cinsiyeti: Erkek 
Kolye kardeş Kansız devrimden bahsediyorsunuz ufak bir anı Kaydediyorum.
Atasözü: Beni yagcılardan degil düşmanımdan ögren.


ŞAPKA KANUNU
Kanun No. 671:
Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun, 28 Teşrinisani (Kasım) 1341(1925):
Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idarei umumiye ve mahalliye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin, Türk milletinin giymiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedirler.
Madde l - Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idarei umumiye ve mahalliye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin, Türk milletinin giymiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedirler. Türkiye halkının da umumî serpuşu şapka olup buna aykırı bir alışkanlığın devamını hükümet men eder.
Madde 2 - İşbu kanun neşir tarihinden itibaren muteber (yürürlükte)dir.
Madde 3 - İşbu kanun Büyük Millet Meclisi ve icra Vekilleri Heyeti tarafından icra olunur
Atatürk ve şapka
Mustafa Kemal'in gençlik yıllarından itibaren kılık kıyafet konusuna meraklı ve titiz olduğunu biliyoruz. Nitekim arkadaş ve akranlarının hiçbiri onun kadar çeşitli giyim tarzlarını ister özel bir davet vesilesiyle olsun ister gittiği yörede yadırganmamak için olsun kullanmış değil. Atatürk'ün yeniçeri kıyafetiyle ya da Kuzey Afrika veya Suriye'ye mahsus kıyafetlerle çekilmiş fotoğrafları bunun kanıtı.
Kabullenilmesi zor oldu
Ancak onun şapka konusunda özel bir tavrı olduğu da gerçek. Gezmek veya görev vesilesiyle Avrupa'ya gittiklerinde ilk iş olarak başından fesi çıkarıp fötr şapka giydiği biliniyor.
Geçtiğimiz hafta 80. senesini idrak ettiğimiz ' Kılık Kıyafet Düzenlemesi' halk arasında 'Şapka Devrimi' diye anılır. Bizde yadırganmayan ama Batılı bir insana söylediğinizde gülümseme sebebi olan kararı 1925 senesi Ağustos ayının sonunda Kastamonu gezisi sırasında ilan etti Atatürk. Ve aynı yıl kasım ayında bu konuda düzenleme getiren yasa çıktı.
Şimdilerde etkisi kalmayan ve neredeyse uygulamadan kalkan yasa o yıllarda haddinden fazla gerginlik doğurdu. Devlet memurlarının şapka edinip toplu fotoğraflar çektirerek Ankara'ya gönderdikleri, yasak dolayısıyla erkeklerin piyasada yeterli sayıda şapka bulunmaması yüzünden Rum kadın giyim mağazalarına hücum edip kenarlıklı bayan şapkaları edindikleri günler yaşandı.
Daha ötesi bu düzenlemeye muhalefet yüzünden idam cezaları verildi. Bu kanuna Rize'de karşı çıkan halkın isyana varan tutumu yüzünden ünlü Hamidiye Zırhlısı'nın şehrin karşısına demirlediği, Erzurum'da Sinop'ta benzer hadiseler yaşandığı bilinir.
Şapka giymek istemeyen kişilerin vilayete dilekçe vermeye gittiklerinde üzerlerine makineli tüfekle ateş açıldığı Erzurum'da idam edilen 30 kişi arasında bir kadının yer aldığı 'zor oyunu'ydu bu.
İskilipli Atıf Hoca
Hiç şüphesiz adı 'şapka devrimi'ne muhalefetle özdeş hale gelen kişi İskilipli Atıf Hoca. Hoca, sarayın Huzur Dersi müdavimlerinden âlim bir kişiydi. Dürüsttü. Lafını esirgemeyişi yüzünden Abdülhamid döneminde de İttihad Terakki döneminde de hayli sıkıntı çekmiş biriydi. Mustafa Kemal hakkındaki idam kararı imzalatılmak için kendisine getirildiğinde reddetmiş, ona rağmen sanki imzalamış gibi adı eklenerek çoğaltılan bildirinin Yunan uçaklarıyla Anadolu'da köylerin üzerine atılması üzerine Vatan gazetesinde tekzip yayımlatmıştı.
Avrupa taklitçiliğine eleştiri
Atıf Hoca 1924 yılında 'Frenk Mukallitliği ve Şapka' adlı kitabını neşretmişti. Yani kanunun kabulünden evvel. Kitabı yayımlamadan önce Maarif Vekâleti'ne göndermiş, basılması için izin almıştı. Bu, körü körüne Avrupa taklitçiliğini eleştiren bir eserdi.
32 sayfalık risalede kılık kıyafette Avrupa'yı taklidin ruhtaki bir bozuluşa alamet olduğunu, bunun kişide müstakil bağımsız bir şahsiyet inşa eden İslam düşüncesine zıt düştüğünü anlatıyordu. Ve Peygamber'in "Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır." hadisine dayanarak şapka giymenin dinen 'memnu' (yasak) olduğu hükmüne varıyordu.
Kanun çıktıktan sonra Hoca yakalandı, yargılandı, beraat etti. Ancak birilerini rahatsız etmişti onun ceza almaması. Tekrar tutuklandı ve bu defa Ankara'ya getirildi. Yargılama safahatı uzun sürdü. İdama mahkûm edildiği celseyi ve infaza gidişini Şevket Süreyya Aydemir anlatıyor:
İdama giderken dua ediyordu
"Hükümlüler arasında sarıklı bir müderris göze çarpıyordu. Müderrisin başında fes ve sarık vardı. Cübbesi ve kıyafeti temizdi. Suçu, o sıralar yayımlanan şapka kanununa muhalefet etmekti. Fakat bu suç, birtakım ithamlarla da karışınca mahkemeden en ağır hükmü yemişti. Artık son saatlerini yaşıyordu. Hocanın yüzü sakindi. Metanetini muhafaza ediyordu. Yalnız dudakları kımıldıyor ve galiba bir dua okuyordu. Fakat eskiden kalpaklı ve şimdi hasır şapkalı zat, bu hükümle de kanmamış gibiydi. Bağırıyor, çağırıyordu. Acaba Hoca'yı bir tekmeyle merdivenlerden aşağıya yuvarlayacak mı diye bekledim. Fakat olmadı. Müderris, bu sözler üzerine kendisine değilmiş gibi bekledi. Sonra sağanak geçince yürüdü. Muhafızların arasında merdivenlerden indi. Önümüzden geçerken gene dudakları kımıldıyordu.."
hadi saglıcakla kal.

Ekleme Tarihi: 19.12.2009 - 22:36
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
ATATÜRK DEVRİMLERİNİN FARKI....

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 21:47
Cinsiyeti: Erkek 
Merhabalar,

Muhtazaf kardeşim benim yazılarımda öne sürdüğüm devrimlerle ilgili bütün düşüncelerimi aslında onaylayan bir yazı aktarmışsın.

Yani devrimler esnasında birilerinin din elden gidiyor diye halkı kışkırttığını, yine din adına başka pek çok fitne fesat yüzünden devletinde devrimlerin prensibi olarak bununla beraber sertleşmek zorunda kaldığını ve bu arada yine belirttiğim gibi bazı talihsiz olayların, haksızlıklarında olabildiğini apaçık anlatmıştım bu yazımla.

Senin yazının cevabı bu anlamda benim bir önceki yazımda tamamıyla hatta fazlasıyla mevcut. O nedenle o yazımı bir daha iyice okuyunuz derim.

Yalnız bir tek nokta var izaha muhtaç. Muhtazaf kardeşimin burada öne sürdüğü, benim Atatürk devrimleri için "DÜNYANIN EN KANSIZ DEVRİMİDİR" ifadesini kullanmış olmam. Dikkat ediniz kan dökülmemiştir dememiştim. Ve bu anlamda "KADİFE DEVRİM" diye bir devrim söz konusu olamaz demiştim.

Şimdi gelelim ATATÜRK DEVRİMLERİ'nin neden EN KANSIZ DEVRİM olma özelliği taşıdığını örnekleriyle ortaya koymaya.

*1789 Fransız devrimi 1789 da başladı ve 1799 yılları arasında çok kanlı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Detaylarını internetten öğrenebilirsiniz. Bu tarihler arasında binlerce kişi devrimin önünü açmak ve önündeki tehlikeleri yok etmek nedeniyle giyotinle idam edilmiştir. Ve tam bir kaos ortamının içinden çıkartılmıştır.

*1640 ingiliz devrimi. Krallığın yetkilerini yok etmek için başlatılmış büyük bir halk hareketidir. Bu devrimde oldukça kanlı bir süreçle sonuçlanmıştır. Yine halkın içinde çok büyük çatışmaların sonucunda vücut bulmuştur.

*1917 Rus devrimi tarihin en kanlı en vahşi devrimlerinden biridir. Çarlık Rusyasının yıkılması için başlatılmış en kanlı devrim hareketidir.Ölen insanların sayısını yüzbinlerle bile ifade edebilmek mümkün değildir. Çarın ailesi bile devrim için acımasızca katledilmiştir.

*1934 Çin devrimi. Çin Japon savaşının ve iç çatışmalarında halkalarını oluşturduğu bu kanlı devrim sürecindede binlerce çinli canından olmuştur. Detayında çok kanlı çatışmalar saklıdır.

Gelelim Atatürk devrimlerine. Dikkat ederseniz yukarda örneklerini verdiğim tüm devrimler kanlı hareketlerden sonra bir sonuca ulaşmıştır.

Oysa Atatürk devrimlerinde bir kurtuluş savaşından galibiyetle çıkmış bir devlet başkanının başlattığı yani barış ortamında başlatılan devrimler söz konusudur.
Ve tarihi veriler apaçık ortaya koymaktadır ki Atatürk devrimlerinin hiç bir safhasında örnek verdiğim kanlı devrimlerin hiçbirindeki rakamların binde biri kadar dahi ölüm ve kaos kesinlikle olmamıştır.

Talihsiz bazı olaylara rağmen insanların idamına karar ise isyanların önünü kesmek ve devlet otoritesinin acze düşmemesi için caydırıcılık maksadı taşımaktadır. Körü körüne canlara kıymak değil.

Şayet Atatürk devrimlerinde illede suçlu aranıyorsa bunun öncelikli müsebippleri dini bahane ederek isyan çıkartanlardır.
İkinci planda suçlular ise Atatürk'ün insiyatifi dışında haksız kararlar verip bazı istisna üzücü olaylara ve can kayıplarına sebep olanlardır.

Son olarakda Muhtazaf kardeşimin " Beni yagcılardan degil düşmanımdan ögren.
" sözüne atfen bir şeyler söylemek istiyorum.

Kardeşimiz dikkat etmiş olsaydı, daha önceki yazılarımda benim sahip olduğum bilgi ve verilere ulaşmada taraflı, tarafsız demeden tüm verileri incelediğimi ve hepsinin ne anlattığını bir potada değerlendirip ince bir elekten geçirdikten sonra kabullendiğimi ve ancak bundan sonra insanlara bunu söylediğimi ve delillerimin sağlamlığına güvendiğim içinde hiç bir tereddüt göstermeden savunduğumu belirtmiştim.

Benim bu anlamda, hele hele yağcılarla, sirkecilerle hiç işim olmaz. Fakat birilerinin yaptığı Atatürk'e yapılan iftiraları ve haksızlıklarıda İBADET ya da CİHAD olarak gösterme faciasınıda çok iyi görür ve tanırım.

Haa benim hataya düştüğüm olmazmı. Olur elbette. Fakat ancak detayda ufak tefek şeylerde olabilir bunlar. Ana konularda çok, ama çoook zor........



Bu mesaj 3 kez ve en son kolye7 tarafından 20.12.2009 - 13:07 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 20.12.2009 - 12:57
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Dai su an offline Dai  

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 13.09.2010 - 00:07
Cinsiyeti: Erkek 
kolye7 kardes
bilirsinki devrimden devrime fark vardir
dogru... atatürk devrimleri en kansiz devrim olmustur
nedenide belli.. millet bitmis ve yorgun bir vaziyette
atatürkede güvendirilmis.. ki baska careleride yoktu zaten !
en büyük etken de müslüman cogunlugun sabirli olmasidir.

Alıntı
Orijınalı kolye7
Yani devrimler esnasında birilerinin din elden gidiyor diye halkı kışkırttığını, yine din adına başka pek çok fitne fesat yüzünden.........


Alıntı
Orijınalı kolye7
Şayet Atatürk devrimlerinde illede suçlu aranıyorsa bunun öncelikli müsebippleri dini bahane ederek isyan çıkartanlardır....


nasi yani... herseyi pasa pasa kabullenmek zorundamiydi o alimler !
Allahin ve Peygamberinin devrimleri nerede kaldi ?
müslümanlar sabirlidir dedikse o kadarda degil yani !
vur ensesine al lokmasini
ooh ne ala
Ekleme Tarihi: 21.12.2009 - 01:25
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
gizlizor su an offline gizlizor  

70 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 21.10.2009
En Son On: 12.09.2010 - 22:26
Cinsiyeti: ----- 
devlet kanun koydumu uyulacak...devletin kestiği parmak acımaz.

eğer idamlar oldu ise illaki vardır bir nedeni...
Ekleme Tarihi: 21.12.2009 - 03:47
Bu mesajı bildir   gizlizor üyenin diğer mesajları gizlizor`in Profili gizlizor Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
Atatürk devrimleri Osmanlı'nın acı sonunu bir daha yaşamamak için yapılmıştır.

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 21:47
Cinsiyeti: Erkek 
Dai kardeşim burada bir milletin geçmişte kendisini mahveden bataklığa düşmemesi için ortaya konulan, çok büyük bir cesaret ve özveri ile yaşama katılan yeniliklerden yani DEVRİMLERDEN bahsediyoruz.

Oysa sen bir millete sanki kendi iyiliği için değilde onu mahvetmek için getirilen ve her biri insanlıkla alakası olmayan zorbalıkla dayatılan işlerden bahsediyor gibisin.

O kadar anlattığım halde Osmanlıyı mahveden ruhban takımına hala alim diyorsun. Peki Dai kardeşim sence ALİM kimdir ve ZALİM kimdir, anlatırmısın ? Allah'ın ve Resulünün devrimlerinin nerede kaldığını bana değil önce EMEVİLERE ve ABBASİLERE sonrada onların peşine HALİFE diyerek takılanlara soruvereceksin bir zahmet. Üstelik bu konuyuda detaylarıyla anlatmıştım kardeşim.

"Ensesine vur al lokmasını" sözlerin çok doğru. Bari bende bunu kimlerin yaptığını anlatıvereyim bir örnekle.
Günümüzden örnek verelim. Bugün birileri bu ülkede ABD'nin "ILIMLI İSLAM MARTAVALI"nın baş görevlisi olarak yedi senedir görev yapıyorlar. Üstelik bu ortaklar birlikte hemde yalnızca ensesine değil her tarafına vurarak bu milletin lokmasınıda yarınınıda birlikte afiyetle yiyorlar. Ne dersin yoksa yanılıyormuyum Dai kardeşim ?

Bir sözünede acı acı güldüğümü ifade etmeliyim. Yani milletin mecali olsaydı ve birde sabırlı olmasalardı Atatürk'e şu sözleri söyleyip onu birde üstelik düşman bilerek üzerine saldıracaklardı sana göre ve şöyle diyeceklerdi herhalde.
"ATATÜRKMÜSÜN NESİN. BİZ OSMANLININ MUHTEŞEM MAHVOLUŞU GİBİ, HEMDE DİNDE CEHALETİN GAZABI İLE TEKRAR MAHVOLUŞU TEKRAR YAŞAMAK İSTİYORSAK SANA NE ?
NE DİYE KURTARDINKİ BİZİ ?
ŞİMDİ BİRDE TUTMUŞ ERKEKLERİNİN ONDA BİRİ ŞEHİT OLMUŞ BİR MİLLETİ AYNI ACI NOSTALJİLERİ TEKRAR YAŞAMAKTAN MAHRUM ETMEKMİ İSTİYORSUN ? SANA BU YETKİYİ KİM VERDİ HA ?"

Haa bu dediğinide tersinide yapan milletler elbette vardır. Yani eğri ile doğruyu ayırd edememenin cezasını feci şekilde ödeyen milletlerde vardır.
Misalmi istiyorsun ? Hitler seçimle ve son kazandığı seçimde % 90 ın üzerinde oyla iktidar olmuştu. İkinci dünya savaşı için verdiğim verilere bakarsan Hitler'in alman halkına ve dünyaya neler kazandırdığını ya da alman halkının Hitler'i destekleyerek hem Almanyaya, hemde dünyaya neler kazandırdığını ibretle tekrar görmüş olursun.

Sana Devrimler için burada son sözüm şu. Bunca emekle tüm yaşam sürecini anlattığım Osmanlı'nın neden facianında faciası bir şekilde bittiğini ve Allah'ın buna neden engel olmadığını aksine izin verdiğini ve neden sonrasında Atatürk ve Cumhuriyete fırsat verildiğini bana bir anlatıver.
Sana söz veriyorum, sırf bunu anlatman yeterli. Şayet bunu yapabilirsen, devrimlerin hata, hatta zulüm olduğu hezeyanlarını anında, hemen doğrudur diyerek kabul edeceğim.

Yalnız daha öncede yapmış olduğun gibi bana, Atatürk'e emsal olarak, tarihte kendisine fırsat verilmiş lider olmuş kanlı zalimleri örnek verme. Onların cevabını hemde en detaylı şekilde daha önceki yazılarımda vermiştim.

Yinede hatırlatayım. Allah indinde vazife yalnızca vazifenin en eşsizi ve en büyüğü olan din konusunda verilmez. Bunun dışında dünya işlerinde İYİ ve KÖTÜ işler için VAZİFELİ LİDERLER de irade kılınmıştır.

Şayet burada sen bu ayrımı yapamıyorsan, kusuru ne bende, nede Atatürk'te arama, bir türlü kıramadığın aklındaki ve fikrindeki prangalardır asıl neden, asıl sorun.



Bu mesaj 3 kez ve en son kolye7 tarafından 22.12.2009 - 11:05 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 21.12.2009 - 13:50
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Dai su an offline Dai  

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 13.09.2010 - 00:07
Cinsiyeti: Erkek 
Atatürk Türkiye'yi "Çagdas uygarlik düzeyine çikarmak" amaciyla bir dizi devrim yapti.
Bu devrimleri bes baslik altinda toplayabiliriz:

1. Siyasal Devrimler:
· Saltanatin Kaldirilmasi (1 Kasim 1922)
· Cumhuriyetin Ilani (29 Ekim 1923)
· Halifeligin Kaldirilmasi (3 Mart 1924)

2. Toplumsal Devrimler
· Kadinlara erkeklerle esit haklar verilmesi (1926-1934)
· Sapka ve kiyafet devrimi (25 Kasim 1925)
· Tekke zâviye ve türbelerin kapatilmasi (30 Kasim 1925)
· Soyadi kanunu ( 21 Haziran 1934)
· Lâkap ve unvanlarin kaldirilmasi (26 Kasim 1934)
· Uluslararasi saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü (1925-1931)

3. Hukuk Devrimi :
· Mecellenin kaldirilmasi (1924-1937)
· Türk Medeni Kanunu ve diger kanunlarin çikarilarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937)

4. Egitim ve Kültür Alanindaki Devrimler:
· Ögretimin birlestirilmesi (3 Mart 1924)
· Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasim 1928)
· Türk Dil ve Tarih Kurumlarinin kurulmasi (1931-1932)
· Üniversite ögreniminin düzenlenmesi (31 Mayis 1933)
· Güzel sanatlarda yenilikler

5. Ekonomi Alaninda Devrimler:
· Asârin kaldirilmasi
· Çiftçinin özendirilmesi
· Örnek çiftliklerin kurulmasi
· Sanayiyi Tesvik Kanunu'nun çikarilarak sanayi kuruluslarinin kurulmasi
· I. ve II. Kalkinma Planlari'nin (1933-1937) uygulamaya konulmasi, yurdun yeni yollarla donatilmasi

Kaynak: http://www.tsk.mil.tr/anitkabir/devrimler.html
Ekleme Tarihi: 02.05.2010 - 04:15
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 631 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ayhan demirhan (42), milli (55), Faruk85 (39), buyukdere (50), akgulhassan (56), resulkol (42), aldirma_reis (45), cengiz__11 (45), musabbinumeyr (46), _rAbia_ (35), HACIBUBA (38), ergunoynamaz (67), emisya (43), cavittacir (47), arslanmurat1 (46), Ben_Neyim (45), hatipoglu (45), PinarKecik (46), Ugur_K (44), hami_74 (37), ust_mimar (41), Muhlise (43), lifos (49), osmanli (41), @tuba@ (39), oguzada (47), tolga67 (49), zoris (45), aydinhasan (45), ilkay turan (53), Muhammedbilal (35), burhann1 (41), esmafeyzaunal (43), havzanur (36)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.57395 saniyede açıldı