lopinavir ritonavir generique stromectol hydroxychloroquine ivermektine hydroxychloroquine voltaren votum plus votum vytorin wellbutrin sr xatral xeloda xenical xylocaine yasmin yasminelle yaz zanaflex zantac zantic zebeta zeffix zenegra zentel zestoretic zestril zetia ziac ziagen zilutrol zinacef zinat zithromax dispersible zithromax zocor zofran zoloft zorotop zovirax zurcal zyloprim zyprexa zyrtec zyvox zyvoxid
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » SİYER-İ NEBİ » peygamberimizin mucizeleri

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 6 mesaj mevcut
Ekleyen
Mesaj
katre16 su an offline katre16  
peygamberimizin(sav) mucizeleri

43 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 08.09.2006
En Son On: 10.02.2008 - 15:55
Cinsiyeti: Bayan 

BEREKET MUCİZELERİ

Babalarımız veya dedelerimiz, yemek yiyen insanları gördüklerinde, onlara: "Bereketli olsun" derlerdi. Bu söz, "Yemeğiniz, gözle görünenden fazla olsun ve mesela ancak üç dört kişiye yetecek gibi görünüyorsa da, sekiz on kişiyi bol bol doyursun" mânâsına gelirdi.
Müslümanlar, İslâmiyetin ilk yıllarında son derece fakirdi ve karınlarını doyurmakta zorlanıyordu. Bazen günde bir kaç tane hurma bulmak bile mümkün olamıyordu. Daha önceden de dediğimiz gibi, mucizelerin önemli bir bölümü ihtiyaç vaktinde meydana gelmişti. Bu yüzden de Peygamberimizin bereketle ilgili mucizeleri çok sayıdaydı. Ve birçoğu, yüzlerce kişinin gözleri önünde gerçekleşmişti.
Şimdi bunlardan bazılarını görelim.

* * *

Bereketle ilgili harikalara, Peygamberimizin Hazreti Zeynep validemizle olan nikâhı sırasında gösterdiği mucizesinden başlayalım. (Büyük zatlar, Efendimizin eşleri için, anne mânâsına gelen "valide" kelimesini kullanmayı tercih etmişlerdir. Bu bir saygı ifadesidir.)
Bu nikâh sırasında, Hazreti Enes'in annesi olan Ümmü Süleym, bir iki avuç hurmayı yağ ile kavurmuş ve bir kaba koyup Peygamberimize göndermişti. Efendimiz, hurmaları getiren Enes'e bazı isimleri saydıktan sonra, ferman etti (dedi) ki: "Filan filanı çağır. Hem kimleri görürsen davet et."
Enes de kime rast geldiyse çağırdı. Üçyüz kadar sahabi gelip, Efendimizin evini ve evin duvarlarla çevrili olan bahçesini doldurdular. Peygamberimiz:
"Onar onar halka olunuz" buyurarak misafirlerinin küçük gruplar halinde toplanmasını istedi ve mübarek elini, o az miktardaki hurmanın üzerine koyarak dua ettikten sonra: "Buyurun" dedi.
Evi ve bahçeyi dolduran üçyüz adam, iki avuç hurmadan yapılan o bir kap yemekten doyuncaya kadar yediler.
Misafirlerin karnı doyduktan sonra, Peygamberimiz Hazreti Enes'i çağırarak yemeği kaldırmasını istedi.
Enes dedi ki:
— "O hurmalar, misafirlerin önüne koyduğumda mı çoktu, yoksa onları önlerinden kaldırdığım zaman mı çoktu, anlayamadım."

* * *

Üçyüz kişinin gözü önünde meydana gelmiş olan yukarıdaki mucizede, ancak bir kişiye yetecek olan bir kap yemekle yüzlerce kişinin karnı doymuş, üstelik de o kaptaki hurmalardan hiçbir şey eksilmemişti. Hatta Enes'in dediği gibi, belki de yemekten sonra kalan hurmaların sayısı daha fazlaydı.
Peygamberimiz, İslâm düşmanlarının zulümlerinden dolayı birçok müslümanla birlikte Medine'ye hicret (göç) ettiğinde, kendi evi yapılana kadar Hazreti Eyyüb'e misafir olmuştu. Bu büyük sahabi, Efendimizle olan bir hatırasını şöyle anlatıyordu:
"Peygamberimizin misafirliği sırasında, kendisine ve Hazreti Ebubekir'e iki kişilik bir yemek yaptım. Peygamberimiz ferman etti (dedi) ki: "Ensarın (yani Medine'ye hicreti sırasında peygamberimize kucak açan sahabilerin) ileri gelenlerinden otuz kişiyi çağır." Çağırdık ve otuz adam gelip yediler. Sonra ferman etti: "Altmış kişi çağır." Altmış adam daha davet ettim, geldiler, karınlarını doyurdular. Sonra tekrar ferman etti: "Yetmiş kişi çağır." Yetmiş kişi daha davet ettim, geldiler, tok oluncaya kadar yediler ve o kaptaki yemeğin hâlâ bitmediğini görünce, bu mucize karşısında İslâmiyete girdiler."
İşte size, yine yüzlerce kişinin şahit olduğu (tanıklık ettiği) bir mucize daha.

* * *

Bereketle ilgili olan ve koca bir ordunun gözleri önünde meydana gelen başka bir mucizeyi, Hazreti Ömer, Ebu Hureyre ve Seleme gibi büyük sahabiler şöyle anlatıyorlar:
"Bir gazvede (yani peygamberimizin de çarpıştığı bir harpte) ordu aç kaldı. Peygamberimize gelerek durumu anlattılar. Efendimiz ferman etti ki:
— Heybelerinizde kalan yiyecekleri toplayınız.
Herkes, yiyecek torbalarındaki hurmaları alıp getirdi. En fazla hurmaya sahip olan sahabide bile ancak dört avuç hurma bulunuyordu.
Bütün hurmaları bir kilim üzerine koydular Hazreti Seleme: "Ben toplanan bütün hurmaların oturmuş bir keçi yavrusu kadar olduğunu tahmin etmiştim diyordu.
Peygamberimiz, hurmaların toplanma işi bittikten sonra bereketle dua etti ve daha sonra:
"Herkes kabını getirsin" dedi.
Bütün sahabiler koşarak geldiler ve ellerinde ne kadar kap varsa hepsini doldurdular. Kilim üzerine konan ilk hurmalar, daha da fazlasıyla aynen duruyordu. Bu mucizeyi gören sahabelerden biri şöyle dedi:
"O bereketten anladım ki, eğer dünyadaki bütün canlılar gelseydi, o hurmalar hepsine bol bol yetecekti."

* * *

Değerli kardeşlerim. Şu ana kadar farkettiyseniz, sahabilerin isminden bahsederken "hazret" kelimesini kullanıyorum. Mesela sadece "Seleme" değil de "Hazreti Seleme" diyorum. Bu bir saygı ifadesidir. Bir valiye veya belediye reisine bile elbette ki "Ahmet!." veya "Mehmet!." diye hitap edilemez. En azından "Ahmet Bey!." veya "Mehmet Bey!." denir, öyle değil mi? Ya da "Vali Bey" ve "Reis Bey".
İşte sahabilere, yani Peygamberimizi hayatta iken görmüş olan müslümanlara da saygılı bir şekilde hitap edilir. Çünkü en küçük bir sahabi bile, peygamberimizin yaşadığı asırdan sonra gelen en büyük evliyalardan daha büyüktür. (Allah katında değerlidir) Diğer bir deyişle, Peygamberimizi hayatta iken görmemiş, yani O'nun zamanında yaşamamış bir insan ne kadar dindar, kahraman veya fedakâr olursa olsun; Efendimizin yanında yer alan, O'na etiyle kemiğiyle kalkan olan, İslâmiyetin yayılması için canını ve malını feda eden ve sonunda milyarlarca müslümanın Cennet'e gitmesine vesile olan bir sahabinin derecesine asla yükselemez. Ve Allah nazarında hiç bir müslüman, İslâm âleminin yıldızları olan sahabiler kadar kıymetli olamaz.
Hazreti Ebubekir'in oğlu olan Hazreti Abdurrahman anlatıyor:
"Biz yüzotuz sahabi, bir seferde (harpte) Peygamber Efendimizle birlikteydik. Dört avuç miktarındaki bir undan ekmek yapıldı ve yanına da bir keçi yavrusu kesildikten sonra, hayvanın ciğer ve böbreklerinden kebap pişirildi. Ben kasem (yemin) ederim ki, o kebaptan yüzotuz sahabeden herbirisine bir parça kesti, verdi. Sonra Efendimiz, keçi yavrusunun pişmiş etini iki kâseye koydu. Bütün ordu, tok oluncaya kadar o etten yedik. Fakat, ortaya ilk konulandan daha fazla miktarda et kaldı. Ben de onları deveye yükledim."
Sevgili kardeşlerim.
Hepiniz bir keçi yavrusunun ne kadar büyüklükte olduğunu az çok bilirsiniz. Bazı insanların da bir oturuşta bir kuzu veya oğlak (keçi yavrusu) yediğini duymuşsunuzdur. Bu yüzden, sekiz on kiloluk bir hayvanın yüzotuz kişi tarafından yenmesi, üstelik de yendikten sonra hiç eksilmeyip daha fazlasıyla bir deveye yüklenmesi, gerçekten olağanüstüdür ve ancak Peygamberimize has bir mucizedir.

* * *

Peygamberimizin ekmek ve etle ilgili başka bir mucizesi de, Hendek Savaşı sırasında ve bin kişinin gözleri önünde gerçekleşmiştir.
Hazreti Câbir anlatıyor:
"O gün, dört avuç miktarındaki undan bir arpa ekmeği yapılmış ve yanına da bir oğlak kesilmişti. Yemek benim evimde pişirildi ve bin adam, ondan tok oluncaya kadar yediği halde yemekten hiç birşey eksilmedi. O küçücük hamurdan devamlı olarak ekmek yapılıyor, tencere içindeki et de hiç eksilmeden kaynıyordu. Çünkü Peygamberimiz, o hamura ve tencereye mübarek ağzının suyunu koyduktan sonra bereketle dua etmişti."
Evet, Peygamberimizin mübarek ağzının suyu, her değdiği şeyi güzelleştirmiş ve bereketlendirmişti.
Hudeybiye Harbinde yaşanmış olan buna benzer bir mucize de, Hazreti Berâ ve Seleme tarafından şöyle nakledilmişti:
"Hudeybiye Gazvesinde bir kuyuya rastgeldik. Biz, bindörtyüz kişi idik. Fakat kuyunun suyu, ancak elli kişiye yetecek kadardı. Suyu çektik, kuyunun içinde bir şey bırakmadık. Peygamber Efendimiz geldi, kuyunun başına oturdu, bir kova su istedi. Getirdik. Kovanın içine mübarek ağzının suyunu bıraktı ve dua etti. Sonra da o kova içindeki suyu kuyuya döktü. Birden kuyu coştu ve kaynadı, ağzına kadar doldu. Ordudaki bütün sahabiler kana kana içtiler, hayvanlarını suladılar, ellerindeki bütün kapları da doldurdular."

* * *

"Allah'ın Aslanı" lakabıyla tanınan Hazreti Ali Efendimiz anlatıyor:
"Peygamberimiz, Abdülmuttalip oğullarından kırk kişiyi topladı. Onlardan bazıları bir oturuşta bir deve yavrusunu yer, beş litre süt içerdi. Efendimiz, onların tamamına sadece bir avuç kadar bir yemek yaptı, hepsi tok oluncaya kadar yemelerine rağmen yemek bitmedi ve ilk pişirildiği gibi kaldı. Sonra, ağaçtan yapılmış bir kap içinde, üç dört adama ancak yetecek kadar süt getirdi. O kırk adam doya doya içtiler. Süt, ilk getirildiği gibi kaldı."

* * *

Hazreti Ali Efendimiz, Peygamberimizin kızı olan Hazreti Fâtıma ile evlenmişti. Efendimiz, nikâh sırasında Hazreti Bilâl'i çağırarak: "Dört beş avuç undan ekmek yapılsın ve bir deve yavrusu kesilsin" diye rica etti.
Hazreti Bilâl şöyle der:
"Ben yiyecekleri getirince, Peygamberimiz mübarek elini onların üzerine değdirdi, sonra da sahabiler akın akın gelerek onlardan yediler, gittiler. O yemekten geriye kalan miktara yine bereketle dua etti ve bütün validelerimize birer kâse göndererek: "Hem yesinler, hem de yanlarına gelenlere yedirsinler." dedi.
Evet.. Böyle güzel bir evlilik, böyle güzel bir mucizeyle kutlanmıştı.

* * *

Hazreti Enes'in amcası olan Ebu Talha anlatıyor: "Peygamber Efendimiz, Enes'in koltuğu altında getirdiği küçücük bir ekmekten, yetmiş seksen adamı tok oluncaya kadar doyurdu. "O küçük ekmeği parça parça ediniz" buyurduktan sonra bereketle dua etti. O kişiler, oda küçük olduğu için onar kişilik gruplar halinde gelerek karınlarını doyurdular."

* * *

Hazreti Câbir anlatıyor:
"Bir zat, Peygamber Efendimize gelerek ailesi için yiyecek istedi. O da kendisine yarım yük (yarım çuval kadar) arpa verdi. Adamın ailesi, hem kendileri hem de misafirleri için o arpayı uzun bir süre kullandılar. Ve arpanın bir türlü bitmediği görerek hayrete düştüler. Sonunda dayanamayarak onun kaç kilo geldiğini ölçmeye kalktılar. Bunun üzerine bereket kalktı ve çuvaldaki arpa eksilmeye başladı. Adam, Peygamberimize gelerek durumu anlatınca, Efendimiz şu cevabı verdi:
— Eğer kilo ile tecrübe etmeseydiniz (yani onu tartmasaydınız), o yiyecek size hayatınız boyunca yetecekti."
Büyüklerimiz, Peygamber Efendimizin bu mucizesinden ötürü evlerindeki yiyecekleri tartıp ölçmekten çekinmişler, aksi taktirde bereketin kaçacağını ifade etmişlerdir.
Rabbimizin ve Peygamberimizin emirlerine uygun şekilde yaşayan insanlar, bereketle alâkalı birçok hadiseyi bizzat yaşamış ve bunları bize anlatmışlardır. Bu durum, Peygamberimize ait mucizelerin ondört asır sonraki bir uzantısı sayılabilir.

* * *

Hazreti Semure anlatıyor:
"Efendimize bir kâse (kap) et gönderilmişti. O'nun daveti üzerine sabahtan akşama kadar akın akın insanlar geldiler ve o yemekten yediler."

* * *

Peygamber Efendimiz, Hazreti Ömer'e:
"Ahmes Kabilesinden gelen dörtyüz atlıya yolculuk için yiyecek ver." diye rica etti:
Hazreti Ömer: "Ya Resulullah, dedi. Elimizdeki bütün yiyeceğimiz, sadece sekiz on kilodur. Bir araya yığıldığında, ancak oturmuş bir deve yavrusu kadardır"
Peygamberimiz tekrarladı: "Git ver!.."
Hazreti Ömer, Efendimizin emrine itaat ederek atlıların yanına gitti ve yarım yük hurmadan, o dörtyüz kişiye yetecek kadar yiyecek verdi. Atlılar gittikten sonra da şöyle dedi: "O hurmalar, sanki hiç verilmemiş gibi eski hâlinde kaldı."

* * *

Hazreti Câbir'in babası vefat ettiği zaman, Yahudilere çok borcu bulunuyordu. Hazreti Câbir, bu borca karşılık babasının tarlalarını onlara vermeyi teklif etti. Fakat Yahudiler, bu teklifi kabul etmediler ve babasının borcunu, o tarlalardan çıkacak olan meyvalarla ödemesini istediler. Hazreti Câbir, bu işe çok üzüldü. Çünkü uzun seneler boyu Yahudiler için çalışması gerekecekti.
Peygamberimiz durumu öğrenince, ferman etti:
"Bağın meyvalarını koparınız, harman ediniz (bir araya toplayınız)"
Hemen denileni yaptılar. Efendimiz, toplanan meyvaların arasında gezip dua etti ve Hazreti Câbir'e, Yahudilere olan borcunu ödemesini istedi. Meyvalar toplandıkça, herkes hayretler içinde kalıyordu. Çünkü uzun yıllar boyu toplanarak ödenmesi gereken miktardan çok daha fazlası vardı. Yahudiler, büyük bir şaşkınlık içinde alacaklarını aldılar. Geriye de aldıkları kadar meyve kaldı.

* * *

Meşhur sahabilerden Selman-ı Farisî, müslüman olmadan önce Yahudilerin kölesiydi. Yahudiler, onu azat etmek için adeta imkânsız bir şey isteyerek: "Üç yüz hurma fidanı dikecek ve onlar meyva verdikten sonra, bize kırk okiyye (50 kilo kadar) altın ödeyeceksin" dediler.
Hazreti Selman, büyük bir üzüntü içinde Efendimiz'e gelerek durumu anlattı.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, üç yüz hurma fidanı alarak Medine dışına çıktı ve bunlardan bir tanesi hariç hepsini kendi elleriyle dikti. O sene içinde Peygamberimizin diktiği bütün fidanlar meyva verdi. Ama başkası tarafından dikilen o tek fidanda meyva yoktu. Efendimiz bu fidanı yerinden çıkartarak tekrar diktiğinde, o da meyva verdi.
Efendimiz, daha sonra bir avuç kadar altına mübarek ağzının suyunu sürdü ve Selman-ı Farisî'ye uzatarak:
"Git Yahudilere ver!.." dedi.
Selman-ı Fârisî, Yahudilere o altından vermeye başlayınca, hiç azalmadığını gördü. Onların hayret dolu bakışları arasında verdikçe verdi, kırk okiyyelik borcunu ödedi ve elindeki altın, hiç azalmamış vaziyette kaldı. Benim nurlu kardeşlerim.
Selman-ı Fârisînin bütün ömrünce şeref duyduğu bu hadise, elbette ki bir mucizedir. Fakat bu hâdisede dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta; o büyük peygamberin, bir insana; üstelik de Yahudilerin kölesi olarak bilinen bir insana ne kadar değer verdiğidir. Efendimiz, son derece ağır olan Peygamberlik vazifesinin arasında, bir insanın müslüman olması ve Cehennemden kurtulması için, kendi elleriyle üçyüz fidan dikecek kadar fedakârlık gösteren bir rahmet peygamberidir.
O halde bizler de O'nun gibi olmalı, insanları sevmeli ve onların kurtulmaları için her fedakârlığı göze almalıyız.
O şefkatli Peygamberi sevenlere ve O'nun tarafından sevilenlere ne mutlu...

* * *

Kedileri çok sevdiği için, Peygamber Efendimiz tarafından kendisine Ebu Hureyre (Kedi Babası) adı verilen yüce sahabi anlatıyor:
"Tebük Harbinde ordu aç kaldı. Peygamberimiz ferman etti:
— (Yenecek) Bir şey var mı? Ben:
— Ya Resulallah, on onbeş tane hurma var, dedim.
— Getir!., dedi.
Getirdim. Mübarek elini, hurmaların bulunduğu heybeye (torbaya) soktu, bir avuç kadarını çıkardı, bir kaba koydu ve bereketle dua ettikten sonra, bütün askerleri onar onar çağırdı. Hepsi doyuncaya kadar yediler. Sonra bana ferman etti:
— Getirdiğin kadarını al, sakla, fakat sakın ölçme!.. (yani ne kadar olduğuna bakma, sayma veya tartma)
Ben, hurmaların bulunduğu heybeyi aldım, elimi içine soktum, ilk önce getirdiğim kadarı (on onbeş tanesi) elime geçti. O hurmaları, Peygamber Efendimizin hayatı boyunca yediğimiz gibi, O'nun vefatından sonraki Hazreti Ebubekir zamanında ve daha sonra da Hazreti Ömer ve Osman döneminde sürekli olarak yememize rağmen bitiremedik. Hatta o hurmalardan, Allah rızası için çuvallar dolusu dağıttık. Fakat Hazreti Osman şehit edildiği gün, o hurmalar heybesiyle birlikte yağma edildi."

* * *

Ümmü Mâlik adındaki bir hanım sahabi (sahabiye), "ukke" adı verilen küçük bir yağ tulumundan Peygamberimize yağ hediye ederdi. Efendimiz, o ukkeyi geri verirken ferman etti:
"Bunu boşaltıp sıkmayınız"
Ümmü Mâlik, ukkeyi alarak evine döndü ve çocukları ne zaman yağ istediyse, Peygamberimizin bereketi sayesinde o tulumda yağ buldu.
Ukkeyi uzun süre kullandılar. Fakat daha sonra peygamber emrine uymayarak sıktılar, bereket kesildi.

* * *

Daha önce de belirttiğimiz gibi, İslâmiyetin ilk yıllarında büyük bir fakirlik vardı, ilk müslümanlar, Allah uğruna akılalmaz işkencelerin yanısıra açlığa da dayanmak zorundaydı. Bunlardan biri olan Ebu Hureyre, aç kaldığı bir gün, Peygamberimizin arkasından O'nun evine gitti. Ve hediye olarak Efendimiz'e bir bardak süt gönderildiğini gördü. Peygamberimiz, diğer sahabelerin de aç olduğunu biliyordu. Bu yüzden de sütü onlarla paylaşmak istedi.
Gerisini "Kedi Babası"ndan, yani Ebu Hureyre'den dinleyelim:
"Peygamberimiz: "Ehli Suffe'yi (kendini Allah yoluna adayan ve Efendimiz'in etrafından ayrılmayan gençleri) çağır!.." diye emretti. Ben kalbimden dedim ki: "Bu sütün tamamını ben içebilirim, çünkü onlardan daha fazla muhtacım." Fakat Efendimizin emri üzerine onları topladım, getirdim. Yüz kişiden fazlaydılar. Peygamberimiz dedi ki:
— Onlara içir!..
Bardaktaki sütü, gençler arasında dolaştırıyordum. Verdiğim kişi, sütü doyuncaya kadar içtikten sonra, bardağı diğerine uzatıyordum. Hepsi teker teker içip doyduktan sonra, Peygamberimiz:
— İkimiz kaldık. Sen de iç, dedi. Ben sütü içerken, Efendimiz:
— İçtikçe iç, diyordu.
Sonunda dayanamayıp: "Seni peygamber olarak gönderen Zat-ı Zülcelâl'e (Allah'a) yemin ederim ki, içecek bir yerim kalmadı" dedim.
Sonra bardağı kendisi aldı, "Bismillah" deyip hamdederek (Allah'a şükrederek) gerisini içti. Yüz bin afiyet olsun."
Sevgili kardeşlerim.
Yine yüz kişiden fazla bir sahabinin şahit olduğu bu mucize, Peygamberimizin etrafını saran sizin gibi genç kahramanların ne büyük zorluklara katlandığını gösteriyor. Çünkü, gözlerinde hiçbir zaman dünya sevgisi olmayan bu gençler için bir bardak süt veya bir kaç tane hurma, mükemmel bir ziyafet yerine geçiyor. Eğer o gençler, İslâmiyetin güzelliğini gördükten sonra, birçoğu putperest olan anne ve babalarını terketmeselerdi, bir elleri yağda, bir elleri balda olacak ve diğer müşrikler (putperestler) gibi, hiç bir zorlukla karşılaşmayacaklardı. Ama o kahramanlar, Allah'a ve Peygambere hizmet etmeyi bütün şereflerin ve güzelliklerin üzerinde gördüler.
Ve sonunda da dünyayı satıp Cennet'i alarak, fâni (geçici) olan hayatlarını, ebedî (sonsuz) bir hayata ve mutluluğa dönüştürdüler.

* * *

Sırası gelmişken, dünyayı satıp Cennet'i alan bir başka sahabiden daha bahsedeyim sizlere.
Efendimiz, Hayber Kalesinin kuşatılması sırasında, Yesar adlı bir çobanı İslâmiyete davet etmiş ve ona şehitlik makamını anlatarak Cennetten bahsetmişti.
Peygamberimizi görür görmez İslâmiyeti kabul eden Yesar, yaşadığı çevredeki insanların makam ve zenginliklerine göre itibar (hürmet) gördüklerini bildiği için:
— Ya Resulallah, diye sordu. Ben siyah tenli, çirkin yüzlü, köle ve fakir bir insanım. Bu hâlimle savaşır ve ölürsem, yine de Cennet'e girer miyim?
Efendimiz:
— Evet, diye cevap verdi. Girersin.
Yesar, içini kaplayan sonsuz bir sevinçle, biraz sonra başlayan muharebede cesaretle savaştı ve kaleden atılan taşlarla, bir vakit namaz kılma fırsatını bile bulamadan şehit oldu.
Yesar'ın cenazesi, daha sonra karargâha getirilerek yere yatırıldı.
Cenazeye bakan Allah Resulünün bir ara yüzünü çevirdiğini gören sahabeler:
— Ya Resulallah, diye sordular. Neden ondan yüzünüzü çevirdiniz? Efendimiz:
— (Biraz önce müslüman olduğu için) Allah'a hiç secde etmediği halde, Cennet hurilerinden ikisinin, onun başucuna gelip yüzündeki toprakları sildiğini gördüm, diye cevap verdi. Benden haya etmemeleri (utanmamaları) için yüzümü çevirdim.
Şu ana kadar öğrendiğimiz mucizeler, Peygamberimize olan sevgimizi daha da arttırdı, öyle değil mi?
Efendimizin, bereketle ilgili mucizelerini bilen bahtiyar insanlardan birçoğu, yaptıkları duaların arasına şu duayı da katmışlardır:
"Ya Rab!.. Şu Resul-i Ekrem Aleyhisselatü Vesselamın bereketi hürmetine, bizlere ihsan ettiğin maddî ve manevî rızkımıza bereket ihsan et!.."
Bu duayı, şu şekilde açıklamak da mümkündür:
"Ya Rabbi. Peygamber Efendimizin gösterdiği bereket mucizelerinin hatırı için, bize hediye ettiğin (yiyecek, içecek ve mal gibi) maddî nimetler ile; (îman, ahlâk, akıl, sağlık ve güzellik gibi) manevî nimetlere bereket ver, onları (kendimize ve diğer insanlara faydalı olacak şekilde) çoğalt"




Bu mesaj 1 kez ve en son katre16 tarafından 30.01.2008 - 11:42 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.01.2008 - 11:34
Bu mesajı bildir   katre16 üyenin diğer mesajları katre16`in Profili katre16 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Forum Düzeni - imzaları göster
önceki konu   sonraki konu

Mesajlar Ekleyen Tarih
 peygamberimizin(sav) mucizeleri
katre16 30.01.2008 - 11:34
 Suyla ilgili mucizeler
katre16 30.01.2008 - 11:37
 Ağaçlarla İlgili Mucizeler
katre16 30.01.2008 - 11:38
 kuru direk mucizesi
katre16 30.01.2008 - 11:40
 hayvanlarla ilgili mucizeleri
katre16 30.01.2008 - 11:41
 peygamberimizin(sav) mucizeleri
Maksat kelam olsun 31.01.2008 - 09:42

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 789 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
mouharem68 (56), Mavi mutluluk (42), gardiyan (51), hüzünn (36), yanardag (49), kalebeyi (43), Trabzon61 (34), Kameraman_63 (61), Rabia1 (52), MaviguL (42), YSMNT (45), kardelen_06 (40), PembeGül (39), aliosmantr (37), safak13 (46), secere (47), yasargokmen (51), mehmet23 (53), HaBeSii (43), tkardelen (42), MUSTAFA ONUR (63), efendi54 (54), cemilakgun (48), þip&thorn.. (45), cemilakgün (48), Moehh80 (44), ismailbaturay (47), tümtürk (36), SaBoTaJ (124), resadiyeli84 (40), muhammedali_x (49), metinx (49), Fatih almanya (44)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.64141 saniyede açıldı