kaletra generique plaquenil generique rhinocortivermectine generique luvox super kamagra suprax symmetrel synthroid bottle synthroid tadacip tadalift tadalis sx tadora tamec tamsunax tarivid tavanic tegretol telfast temovate tenoretic tenormin terbifil tetraseptine thorazine ticlid tildiem timisol timonil timoptic tirosint tofranil top avana topamax toramide torasem torasis torem trandate transannon trecator sc trental trial packs triatec
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » A I L E / E Ğ İ T İ M / S A Ğ L I K » PRATİK BİLGİLER » DEPRESYON: SANKİ İNSAN OLMANIN GEREĞİ

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
recepholding su an offline recepholding  
DEPRESYON: SANKİ İNSAN OLMANIN GEREĞİ

1613 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 09.07.2006
En Son On: 12.03.2007 - 12:46
Cinsiyeti: Erkek 
DEPRESYON: SANKİ İNSAN OLMANIN GEREĞİ

Depresyon çağımızın hastalığıdır. Bu sözü sık sık duymuş olmalısınız. Aslında kişinin hedeflerini

gerçekleştiremediği, sahip olduğu güzellikleri koruyamadığı veya bu tür kayıp ihtimâllerini fark ettiğinde düştüğü

ümitsizlik hâli olarak tarif edilen depresyon sadece bu çağın değil, tarih boyunca tüm insanlığın derdi, hatta

kaderidir bile denilebilir.

Zira insan yaratılış itibariyle acizdir, fakirdir, fanidir, ölümlüdür ve hayvanın zıddına bunların farkındadır da.

Her şeyi isteyen ama hiçbir şeye gerçek anlamda sahip olamayan, her şeyden korkan, etkilenen, incinen ama

hiçbirine gücü yetmeyen, en güzel zamanlarında bile fâni, geçici olduğunu, her şeyin bir gün biteceğini bilen bir

insanın depresyona girmesi değil, girmemesi ilginçtir bence.

Bu da çoğunlukla gaflet sayesinde mümkün olur. Korktuğu şeyleri düşünmemeye çalışır, zahiren sahip

olabildikleri ile kendini teselli eder, ölümü ve ayrılığı hatırına getirmemeye çalışır. Ama bazı tevil edilemez olaylar

gaflet perdesini yırttığında o güne dek ertelenmiş korkular, ümitsizlikler bir sel gibi benliği sarar ve depresyon

gelir.

Depresyon neredeyse insan olmanın doğal bir sonucu gibi görünmektedir. Nitekim yapılan araştırmalar

depresif bulguların (uyku bozukluğu, yaygın sebepsiz fiziksel şikayetler, sık ağlama, gelecekten ümitsiz olma,

kendine güven eksikliği, hâlsizlik, hayatından zevk alamama vb.) insanların %60 ında değişik düzeylerde

bulunduğunu göstermektedir. Bir psikiyatrist olarak, yeni tanıştığım insanların pek çoğunun şaka yollu da olsa

aslında benim de size görünmem lâzım demeleri, bu gerçeğin belli-belirsiz itirafı gibi gelir bana.

Peki bu denli yaygın ve umumî bir belâ olan depresyonla başa çıkmak mümkün değil midir acaba? Yok mudur

bu acizlik, fakirlik, fânilik dertlerinin ilâcı? Vardır tabii, arayan bulur da, ararsa eğer. Zaten insanların en ziyade

yanıldıkları, ilk anda çok rahatsız edici olan bu acizlik, fakirlik ve fâniliği çözümsüz zannedip düşünmemeye

çalışmaları, yok farz etmeleridir aslında. Zira bir dert açığa çıksa hâlli mümkündür ama gözünü kapayıp kendini

hayallerle avutan birisinin gerçek bir çözüm bulması tabii ki imkânsızdır. Erkekçesine ölümün yüzüne gül, dinle

bak ne ister? ikazını dinleyen, evet, ben acizim, fakirim, fâniyim, bunlar beni çok incitiyor. Peki ama bu dertlerin

çaresi nerede olabilir? diyebilen insan ancak çözüme yakınlaşabilir. Bu da muhakkak ki az-çok çile çekmek

demektir. Ama zahmetsiz rahmet yoktur ki.

Başka türlü soralım: Depresyona girmiş ve her şey boş, istediklerim olmuyor, ters giden olaylar beni yıkıyor,

zaten sonunda öleceğiz, bu hayat çok anlamsız diyen bir hasta mı, yoksa boş ver bunları, kafana hiçbir şey

takmayacaksın, ayağını sıcak tut başını serin, takma bir şey kafana, düşünme derin diyen tesellici mi daha

tutarlıdır acaba? Devekuşu mantığı kullanan bu kişilerin kafaları duvara çarptığında aynı depresyon kuyusuna

yuvarlanmaları kaçınılmaz değil midir?

Aslında hepimiz duvarları aynadan küçücük bir odada değil miyiz? Tüm duvarlar ayna olduğundan iç içe

geçmiş görüntüler bize geniş bir yerdeymişiz hissi verir ama, ufacık bir musibetin ikazı ile kafamızı çok uzak

sandığımız o duvara çarptığımızda, aslında daracık bir zindanda olduğumuzu fark etmez miyiz? Hayaller uçup,

uykular kaçmaz mı? En tatlı haller bile bize acı vermez mi? Kurduğumuz yalancı dünya cennetinin cilâsı her

ölümle, her kayıpla, her hüzünle çatlamaz mı? Eskide bir gazetenin magazin ekinde okuduğum bir haberi hiç

unutmam. Bir grup sanatçı felekten bir gün çalalım diye toplanıp pikniğe gitmişler. Akşama kadar süren

eğlenceyi uzun uzun anlatan yazı şu cümle ile bitiyordu: Gün bittiğinde herkes çok üzgündü, çünkü çok güzel bir

gün geride kalmıştı. Ne garip değil mi? En güzel şeyler bile sadece yaşanırken lezzet verip, bitiminde yerine elem

bırakıyor. Zira zeval-i lezzet (lezzetin kaybı) elemdir.

Yine hatırlarım, gençliğimde sevdiğim takımın maçlarını radyodan heyecan ve zevkle dinlerken en nefret

ettiğim şey, spikerin ikide bir maçın son 15 dk.sı,son 10 dk.ya girdik vb. demesiydi. O denli zevk aldığım şeyin

az sonra sona ereceğini duymak acı veriyordu bana. Güzellikler daha yaşanırken bile, biteceklerini bilmek, o an

alınan zevki bozuyordu. Zira zeval-i lezzetin tasavvuru (lezzetin kaybını düşünmek) dahi elemdir

Belki tamam kabul, uzatma, biliyorsan bir çare öner diyen olabilir ama problemleri yarım yamalak dile getirip işin

ciddiyetini tam kavramadan çabuk çözümler aramanın tehlikeli bir aldatmaca olduğunu unutmamalıyız. O yüzden

biraz daha devam edelim bence. Ve bir genci düşünelim. Dünyalar kadar sevdiği biri var ve onunla mutlu bir

gelecek hayal ediyor. Oysa fark ediyor ki sonsuza dek beraber olacağız sevgilim lafı tam bir yalan. Ne sonsuzu,

gelecek yıla çıkacakları bile şüpheli. O denli sevdiği kişiden er veya geç bir gün ebediyen kopacak. O zamana

kadar da muhtemelen hayallerine, ideallerine tam uymayan problemli, yarım yamalak bir beraberlikle yetinecek.

Ve bunları görmezden gelip tüm kalbini ona bağlayıp kendini teselli etmeye çalışıyor. Nereye kadar?

Bir de anne hayal edelim. Uğruna canını bile verebileceği evladı her an bir hastalıkla, bir musibetle

karşılaşabilir. Tüm gün yanında bekçilik yapsa bile bir minicik mikrop o ciğerparesini yatağa düşürebilir, sakat

bırakabilir veya ebediyen elinden alabilir. Ne yapabilir bu anne? Şefkat ateşini neyle söndürebilir? Kaybetme

korkusunu nasıl unutabilir? Hangi aldatmaca ile kendini teselli edebilir? Konuşsun, cevap versin proflar, filozoflar!

Ama yok! Onların diyeceği bunlar hayatın acı gerçekleridir, kabulleneceksin. Başka şeylerle meşgul ol, hobiler

edin. Başarabildiklerine, sahip olabildiklerine bak, mutlu olmaya çalış, kendini gerçekleştir vs. vs Biz de

Bediüzzamanın ağzıyla soruyoruz: İdama mahkûm birisi, zindanın süslenmesinden zevk alabilir mi? Ebedi bir aşk

isteyen bir kalbi fâni sevgiler tatmin eder mi? Dünya kadar bir cennetle ancak tatmin olan bir ruh, suyu-elektriği

bile kesilebilen uyduruk villalarla kandırılabilir mi?

Ama iman gözlüğü ile bakan bir insan için, âyetteki ifade ile lâ havfün aleyhim ve la hüm yahzenun geçerlidir.

Onlara bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar. Çünkü gerçek iman sahibi, sevdiğini Allah için sever.

Sevgilisi Allahın rahmet ve cemalinin bir yansımasıdır. Ve ebedi hayatta hiç ayrılmadan sonsuz ve huzurlu bir

beraberlik yaşayacakları ümidini taşır. Sevdikleri elinden alındığında ayrılık geçicidir diye teselli bulur. Şefkat

ettiklerini hayrul-hafizin ve erhamür-rahimin olan Allahın rahmet ve korumasına emanet eder. Kuranın dersi

ile musibetleri, felaketleri, hastalıkları İlâhî birer ikaz, birer keffaret-üz zünub (günah temizleyicisi) bilir. Dünya

malını, makamını kazandığında da, kaybettiğinde de veren de O, vermeyen de der, esas bakî mal ve mertebe

olan uhrevî makamları ve ebedî sevapları hedefler. Madem bu dünya geçici bir imtihan meydanıdır, imtihanda

rahat olmaz deyip geçici sıkıntıları, zahmetleri hoş karşılar. Bu dünya bir karalama defteridir der, düzeltemediği

pislik ve karışıklıklarla zihnini bulaştırmaz, kendi amel defterini temiz tutmakla meşgûl olur. Mevla görelim neyler,

neylerse güzel eyler der, pencerelerden seyreder, içlerine girmez. Günah, gaflet ve isyana düşmüşse bile

Allahın rahmetinden ümit kesilmez der, daima açık olan tövbe kapısından girip yeni bir beyaz sayfa açar. Bu

dünyada da hakiki huzur ve saadeti bulur.

Sadece çağımızın değil çağların hastalığı olan depresyondan kurtulmanın yolu çağlar ötesi mesaja kulak

vermektir.







alıntı selam ve dua ıle
Ekleme Tarihi: 13.09.2006 - 14:39
Bu mesajı bildir   recepholding üyenin diğer mesajları recepholding`in Profili recepholding Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 638 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
fatihyenturk (46), kurtalanli (46), esmabanu (48), _LaL_ (36), !MesuD! (43), refya (45), þemsinur (69), dervis-9 (49), birparcaozgurlu.. (38), nuresmin (46), ankebut-57 (37), yassokiz (40), hamiyet (49), HeDo (35), gncmostar (38), ahmett25 (43), __peri__ (35), utkucan (44), mtbc (50), vuslat21 (44), bekir bora (37), CUNDULLAH (42), Bursa1975 (49), *~Beyaz_Gul~* (50), kazimsagir (42), Allah_korusun (39), Seyfo1 (55), gönülverumeysa (38), AKCAYLI10 (52), eoguz (39), cananaa (44), hicret14 (32), kemreluk (54), yunuss (54), ethem82 (42), Muhammed Rasid (47), akifd (38), özsu (39), serdar024 (43), htly (54), seferad34 (41), osmanlý (63), prenses (55), karakiz86 (38), Kutuptaki_Karan.. (42), Ufuk.S (), Davidoksen (37), aybalam (61), burak_sevgili (30), ömer küçükali (52), seyirdefteri (47), birsenkopuz (50), erdemli (35), safsofi (59), omer_yildirim (43), dialoginternet2.. (46), ALLAH_IN_ASLANI (54), sensiz_olmuyor (38), hasret81 (43), ismailkurt (60), Selam86 (38), mesudturan (43), ENGIN00 (45), mukadder (47), levyavuz (41), cecen3603 (), hnf (36), rabia 74 (50), son-sozum (48), DünyadakiGaflet (36), cog21 (55), yavuz37 (47), tubanur (49), nicknack (46), mhyd (51), rujhat (43), davut05 (49), mercan68 (57), ERSIN SELVI (49), cengizozkulluk (), hicret61 (51), nurefsan_ (50), yilmazgovdeli (74), Mollaislam (38), ozan ataþ (36), hasim20 (40), sakird (58)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.53751 saniyede açıldı