generique luvox stromectol lopinavir ritonavir kaletra generique plaquenil seretide inhaler seretide rotacaps seretide serevent serocryptin seromycin serophene seropram seroquel servambutol servanolol servicillin serviclofen servispor servitet silagra sildalis sildenafil silvitra simcora simvasine simvast sinemet cr sinemet sinequan singulair sirdalud skinoren smap sortis spersanicol spiroctan sporanox starlix stocrin strattera stromectol suhagra force suhagra sumycin super avana
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » BİR GARİP CESUR YÜREK EBU ZERR EL-GIFÂRÎ(R.A.)

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
firefly su an offline firefly  
BİR GARİP CESUR YÜREK EBU ZERR EL-GIFÂRÎ(R.A.)

56 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 22.06.2005
En Son On: 13.03.2012 - 09:34
Cinsiyeti: Erkek 
“Tek başına gezer,,
 Tek başına ölür,
 Tek başına diriltilir...”
 
O (r.a.) her zaman dostunun vasiyeti üzere yaşadı. Ömrünü bu tavsiyeleri canlandırmaya vakfetti. Bu yüzden yalnızdı, bu yüzden yalnızlığı tercih etti. Dostu (s.a.v.) O’na:
“Miskinleri ve onlardan düşkün olanları sevmesini,
Kimseden bir şey istememesini,
Akraba ile ilişkisini kesmemesini,
Acı da olsa hakkı söylemesini,
“Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” sözünü sıklıkla tekrar etmesini emretmişti.”
Sarsılmaz imanı sayesinde, inandığı doğruları haykırmaktan çekinmeyen, kınayıcıların kınamasına aldırış etmeyen bir hakîkat sözcüsü idi O (r.a.). 
Eşsiz bir dava adamı, İslâm’ın bükülemeyen bileği, özü-sözü bir; adalet direği idi O... Allah Rasûlü (s.a.v.) O’nun hakkında şu övgü dolu sözleri söylemişti:
“Ebu Zerr’den daha sözüne sadık çok az münbit yer, çok az yeşillik ve gölgelik vardır.” Kainatın eşsiz güzeli bu billurdan sözler ile Ebu Zerr (r.a.)’in hayatını özetliyordu sanki... Dillerin her yana büküldüğü anlarda Ebu Zerr’in dili daima doğruluktan, haktan yana dönüyor ve o noktada kemikleşiyordu. Makamı-mevkii ne olursa olsun herkesin belli ölçülere tabi olması gerektiğine inanıyor, ölçüyü aşanları uyarmaktan bir an bile geri durmuyordu. Ne aldatanlara fırsat veriyor ne de aldatılmaya göz yumuyordu. Riyakârlığa ve sahteciliğe tahammülü olmayan, dünyevileşme eğilimindeki toplumu zühde ve takvaya çağıran yapayalnız bir uyarıcı durumundaydı. O’nun dünyasında yalakalığa, iki yüzlülüğe, dünyalığın şımarttığı aldatıcı simalara yer yoktu. Gördüğü yanlışları anında düzeltmek ve anında söylemek onun değişmeyen şiarıydı. Ebu Zerr’e göre susan kimse dürüst olamazdı. Dürüstlük hakkı açıklamayı ve ilan etmeyi gerektirirdi. Nitekim gizli tebliğin yapıldığı dönemlerde, iman ettikten hemen sonra Allah Rasûlü’ne yönelttiği sorularla bu yönünün ilk işaretlerini vermişti:  “Yâ Rasûlallah ne yapmamı emredersiniz?” Bu soru, onun açıktan tebliğ yapmak, hakikati müşriklerin suratına haykırmak için izin almak niyetiyle yönelttiği bir soru idi. Allah Rasûlü (s.a.v.), “Şimdilik kavmine dön, bilahare emrim sana ulaşacaktır.” buyurdu. Ebu Zerr (r.a.); “Nefsim kudret elinde olan Allah (c.c.)’a yemin ederim ki, mescitte İslâm’ı açıklamadıkça kavmime dönmem.” demişti. Ve Mescid-i Haram’a koşarak var gücüyle şu ilâhî gerçeği haykırmıştı: “Şehadet ederim ki, Allah birdir ve şehadet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) O’nun kulu ve Rasûlüdür.” Bu haykırış İslâm’ın ilk güçlü avazıdır. Bu ses müşriklerin kulağında patlayan ilk sestir. Ve bir yabancı, Mekke’de hasebi, nesebi, abisi, hâmisi bulunmayan bir adamın sesiydi bu... Ebû Zerr (r.a.)’in sesi... Bu sesle birlikte çılgına dönen azgın müşrikler, İslam’ın yükselen ilk sesinin üstüne çullanıyor, tekmeler, tokatlar ve zalim sillelerle Ebu Zerr’i bayıltıncaya kadar dövüyorlardı. Bütün bu işkencelere rağmen, İslâm’ın ilk gür sadâsı olan Ebu Zerr (r.a.), hayatının son demine kadar susmak nedir bilmedi.
 Cesur yürek, eşsiz kahraman Ebu Zerr, malları sayesinde toplum üzerinde baskı oluşturanlardan son derece rahatsızlık duyuyordu. Çünkü O’nun dostu, Sevgililer Sevgilisi (s.a.v.) dünyalıkları sayesinde insanları ezenlerin hep karşısında olmuştu. Fakir sofralarında oturmuş, gariplerin ve yetimlerin koruyucusu olmuştu. İslam dünyasının fetihler sayesinde elde ettiği zenginlikler, geçmişin bu altın levhalarla süslü güzelliklerini gölgelememeliydi. İnsanların en takvalıları, en adil olanları geride bir çok varlık bırakarak gitmişlerdi. Onları üstün kılan bu mal; varlıkları değil, takvaları ve zühdleri olmuştu. Ebu Zerr asıl cihadın şimdi başladığını sezinliyor, Müslümanların dünya malı ile imtihan olunduğu günlerde onlara yardımcı olmak istiyordu. Baş döndürücü câzibesi ve baştan çıkarıcı hoşluğu ile dünya, ahiretin tarlası olma rolünü mü’min gönüllere unutturabilirdi. Kâinâtın Efendisi (s.a.v.), bütün kavimlerin ganimetlerine mâlik olmasına rağmen, vefatında zırhını rehin olarak bırakıp gitmişti. Ebu Zerr el-Gıfârî, servet toplayanları, mal biriktirenleri gözlemliyor, görevi, makâmı ve sorumluluğu ne olursa olsun aldırış etmeksizin onlara karşı elini kılıcına götürüyordu. Ancak O her defasında, elini sıkıca tutan bir kuvvetle, dostundan kalan bir vasiyetle sarsılıyordu. Bu vasiyet sebebiyle hemen geri adım atıyor ve kılıcını kınına koymak zorunda kalıyordu. Sevgililer sevgilisi bir gün; “Yâ Ebâ Zerr! Kendilerine ganimetten pay ayıran emirlerle karşılaşırsan ne yaparsın?” diye sormuştu. Ebu Zerr hiç tereddüt etmeden cevap vermişti: “Allah’a yemin olsun ki, o zaman kılıcımla onların üzerine yürürüm.” Rasûlullah (s.a.v.) O’nun bu cevabı üzerine tatlı bir tebessümle; “Sana bundan daha hayırlısını söyleyeyim mi yâ Ebâ Zerr!? Benimle karşılaşıncaya (ölünceye) kadar sabırlı ol!” buyurmuşlardı. Allah Rasûlü (s.a.v.) özellikle emirler ve mallara ilişkin soruları niçin sormuş olabilirdi! Elbette Ebu Zerr’in gelecekte karşılaşacağı problemleri biliyor, arkadaşı Ebu Zerr’i de çok iyi tanıyordu. Bu yüzden O’na; “Benimle karşılaşıncaya kadar sabırlı ol!” tavsiyesinde bulunmuştu. O bu öğüdü tuttu. Nitekim kılıcına sarılmaktan vazgeçti. Ancak dilini tutması yönünde bir tavsiyede bulunmamıştı Allah Rasûlü (s.a.v.)... Bu yüzden hiç susmadı, susturulamadı.
Ebu Zerr, baskı ve servet kartellerine karşı çıktı. Onlara tek tek eleştiri oklarını yöneltti. Sonunda etrafında kendisi gibi düşünen çok sayıda insan bulmuştu. Eğer O, görüşlerini bir şekil etrafında sembolize etmek isteseydi, her halde bu; ateşten kıpkırmızı kesilmiş bir demir parçası olurdu. O bu değişmeyen görüşlerini Kur’ân’a dayandırıyordu. “Altın ve gümüş biriktirenleri, ateşte kızdırılmış bir demirle müjdeleyin! Kıyamet günü onunla yüzleri ve böğürleri dağlanacaktır.” emr-i ilâhîsi hem kendisinin hem de onu tanıyanların dilinde tekrarlanır olmuştu. Dağa tırmanırken, ovaya inerken, şehre girerken bir yönetici ile karşılaştığında hep bu sözleri söylerdi. Ne zaman stoklanmış mal, baskıcı bir yönetim ve dünya sevgisine meyil görse, bu sözleri bir bayrak gibi açıyor, onlarla mücadele ediyordu. Ebu Zerr el-Gıfâri (r.a.)’nin bu kararlı tavrı, Şam yönetimini rahatsız etmiş, “kızarmış demir parçası” ile sembolleşen eleştiri okları Muaviye’ye kadar ulaşmıştı. Ebu Zerr’in sadâsı evlerde, sokaklarda yükselmeye başlamıştı: “Biriktirenleri kıyamet günü kızdırılmış demirle müjdele!” Muaviye tehlikeyi sezinlemiş ve toplumun vicdanından yükselen bu sesi susturmanın yolunu bulmuştu. Halife Hz. Osman’a bir mektup yazarak Ebu Zerr’i O’na şikayet etti: “Ebu Zerr Şam’da insanları ifsad ediyor.” Hz. Osman Ebu Zerr’i Medine’ye çağıran bir mektup yazdı. Cesur yürek, kutlu sahabi ridasının iki ucunu omzuna atıp, Şam’ı terk ederek Medine’ye yöneldi. Dımeşk daha önce böyle hüzünlü bir ayrılığa şahit olmamıştı. Bu ayrılık, hakikat sözcüsünün yalnızlık serüveninin önemli aşamalarından birisi olacaktı. O, bu hazin sürgünün ahirete uzanan boyutuna işaret ederek şöyle diyordu: “Sizin dünyanızdan bir şey istemem!” 
Bu sözü Halife Hz. Osman (r.a.)’a söylemişti. Hz. Osman O’nun görüşlerini sabırla dinledikten sonra, Medine’den uzakta kalmasının yararlı olacağına kanaat getirmiş ve kararını yumuşak bir üslub ile kendisine iletmişti: “Burada, yanımda kal. Sabah gider, akşam gelirsin.” Ebu Zerr bu teklife cevap olarak: “Sizin dünyanızdan bir şey istemem.” demişti. Gerçekten O’nun insanların dünyasından hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. O, gönlü bol, hayatı elindekileri paylaşmakla geçiren insanların dünyasındandı. İkinci sürgün yeri olan Rebeze’ye gitmek için Halife’den izin istedi ve yola çıktı. Muhalefeti Allah içindi. Kardeşlerini dünya ateşinden korumak amacını taşıyordu. Bu sebeple hiçbir zaman fitneye fırsat vermedi. Rebeze günlerinde, Hz. Osman’a isyan bayrağı açmasını teklif eden Kûfeliler’i azarlamış ve şöyle seslenmişti: “Allah’a yemin ederim ki, şayet Osman beni en yüksek bir ağaca veya dağa asmak istese gene onun sözünü dinler, itaat eder, sabreder ve hüsn-i niyet besler, bütün bunların benim için en hayırlı olduğunu düşünürüm.” İşte bu, güzide sahabinin, dünyaya ait hiçbir şeyde gözünün olmadığına işaret eden önemli delil idi. Bu sebeple Allah O’na basiret nurunu bahşetmiş, bu basireti ile fitneden uzak kalmıştı. Kendisine Irak valiliği teklif edildiğinde: “Sakın dünyanızı benim üzerime salmayın!” demişti. Hayatı gibi ölüm anı da gariplik ve gurbet içinde idi. Ebu Zerr (r.a.) ölüm döşeğinde ve Rasulullah ile karşılaşacağını beklediği günler tükenmiş, artık sayılı dakikalar devreye girmişti. Zevcesi Sema yanı başında gözyaşı döküyordu. “Niçin ağlıyorsun ey Sema? Ölüm haktır!” Oysa Sema’nın derdi başka: “Sen ölüyorsun ya Eba Zerr! Yanımda sana kefen olacak kadar bir bez parçası dahi yok!”
Ebu Zerr (r.a.) gülümseyerek sevgili eşini teselli etmeye çalıştı: “Sakin ol! Ağlama! Bir gün bir toplulukla beraber Rasulullah (s.a.v.)’ın yanındayken O’ndan şu sözleri işittim: İçinizden biri bir çölde vefat edecek, mü’minlerden bir topluluk orada hazır bulunacak. O mecliste benimle bulunanlardan hepsi bir köyde ya da cemaat içinde vefat ettiler. Benden başkası kalmadı. Ben de işte çöl ortasında ölüyorum. Yola bak Sema! Mü’minlerden bir topluluk görüyor musun? Allah Rasulü  bana ne söylemişse hepsi doğru çıktı. Ben de yalan söyleyenlerden değilim.”
Ve ruhunu Allah’a teslim ediyor Ebu Zerr... Ama sözü doğru çıkıyor. İşte başlarında Abdullah b. Mesud (r.a.) bulunduğu halde çölde seyreden ve Rasulullah (s.a.v.)’ın müjdelediği kafile... Manzara yürek burkucu idi. Bir yalnız ve garip ceset ile etrafında göz yaşı döken bir kadınla bir çocuk... İbn. Mesud (r.a.) kardeşi Ebu Zerr’in güneşten daha aydınlık yüzüne baktı ve gözyaşlarını tutamadı.Yanına oturdu. Şöyle dedi: “Allah Rasûlü ne de doğru söylemiş!.. Ebu Zerr...Tek başına gezer...Tek başına ölür...Tek başına diriltilirsin...” 
Ne mutlu gariplere!..
Ekleme Tarihi: 24.08.2006 - 21:10
Bu mesajı bildir   firefly üyenin diğer mesajları firefly`in Profili firefly Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 973 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Mecced (42), tilve (45), alsancak55 (54), kobra111 (49), ihlumut (39), salih1960 (64), morsel (35), zeynep17 (31), alperen_58 (58), mushab60 (50), MEDINENIN GÜLÜ (36), lazkopat_tr (37), ilhanebrar (50), turkthunder (46), selcukserdar (45), sedaseda (35), orhanaksoy (58), selimkum (40), ege-men (37), adigesav (58), osman__ulker (44), azize (38), muhittin19 (40), faruk1453 (40), BüCüR (37), mücahit444 (46), yilmaz keskin (53), daricali (39), ilkahmet (44), aktashakan (38), mücella (41), fatih avc&yacut.. (52), GurbetGülü (36), abdulbakiucar (40), MaRsS (39), metince (52), sercan_21998 (42)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.55830 saniyede açıldı