lopinavir ritonavir generique colchicine chloroquine ivermectine fluvoxamine lamotrine lamprene lanoxin lansoprax largactil lasix leponex levaquin levitra oral jelly levitra professional levitra soft levitra super force levitra lexapro lidocaton lignospan lioresal lipanthyl lipitor lisitril comp lisitril lisopril plus lisopril litarex lithiofor lithobid lodoz lopid lopimed lopresor lopressor lora allergie lorado loratine lotemax lovelle loxazol loxitane lozol sr lozol lur
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » M E A L » HİDAYET AYETLERİNİN SINIFLANDIRILMASI

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
tarıkyılmaz72 su an offline tarıkyılmaz72  
Themenicon    HİDAYET AYETLERİNİN SINIFLANDIRILMASI

163 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.11.2005
En Son On: 25.12.2005 - 20:44
Cinsiyeti: ----- 
1-ALLAH KENDİSİNE YÖNELENİ KENDİSİNE ULAŞTIRIR

42/ŞURA-13) Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted'ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
"Dîni ikame edin ve fırkalara ayrılmayın." diye dîn olarak Nuh'a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah'a davet ve tek Allah'a inanmak) ağır geldi. Allah, kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni, O'na (Kendisine) ulaştırır.

13/RAD-27) Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşau ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. "Muhakkak ki; Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).” de.

31/LOKMAN-15) Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn (ta’melûne).
Ve eğer; annen, baban bilmediğin bir şeyi, Bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Kim Bana dönmüşse (ruhu ölümden evvel Bana ulaşmışsa), sen de onun yoluna tâbî ol (aynı yolu takip ederek sen de Bana ulaş). Sonra (ölümden sonra) hepiniz Bana döneceksiniz (Azrail (A.S) sizi Bana getirecek). Size yaptıklarınızı haber vereceğim.

2-ALLAH DİLEDİĞİNİ SIRAT-I MUSTAKİME ULAŞTIRIR

1/FATİHA-6) İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).
(Bu istiane’n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM’e hidayet et (ulaştır).

2/BAKARA-142) Se yekûlus sufehâu minen nâsi mâ vellâhum an kıbletihimulletî kânû aleyhâ kul lillâhil meşrıku vel magrıb(magrıbu), yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
İnsanlardan sefih olanlar diyecekler ki: "Onları, üzerinde bulundukları kıbleden çeviren nedir?" De ki: "Doğu da, batı da Allah’ındır. O, dilediğini Sıratı Mustakîm’e ulaştırır."

2/BAKARA-213) Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mahtelefû fîh(fîhi), ve mahtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mahtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).
İnsanlar bir tek ümmetti. Allah, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler beas etti (hayata getirdi, gönderdi), ve onlarla birlikte insanların aralarında, ayrılığa düştükleri şey hakkında hak ile hüküm vermek için kitap indirdi. (Yine de) kendilerine (apaçık) beyyineler (belgeler) geldikten sonra, sırf kendi aralarındaki çekememezlik (ve haset yüzünden) onun hakkında ayrılığa düşen, sadece kendilerine (kitap) verilenlerdir. Bu sebeple îmân eden o kimselerin haktan yana ayrılığa düştükleri şey hakkında Allah, kendi izniyle onları hidayete erdirdi. Allah dilediği kimseyi SIRATI MUSTAKÎM’e iletir.

3/AL-İ İMRAN-101) Ve keyfe tekfurûne ve entum tutlâ aleykum âyâtullâhi ve fîkum resûluh(resûluhu), ve men ya’tesim billâhi fe kad hudiye ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).
Üzerinize Allah'ın âyetleri tilâvet olunurken (okunup açıklanırken) ve O’nun Resûl'ü sizin içinizde (aranızda) iken nasıl (olur da) küfre dönersiniz? Kim Allah'a sarılacaksa muhakkak o, SIRATI MUSTAKÎM’e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edilir, iletilir (ulaştırılır).

4/NİSA-68) Ve le hedeynâhum sırâten mustekîmâ(mustekîmen).
Ve onları mutlaka Sıratı Mustakîm'e (Allah’a ulaştıran yola) iletirdik.

4/NİSA-175) Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
Allah’a âmenû olanları ve O’na sarılanları (sarılmayı dileyenleri) Allah, Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.

5/MAİDE-16) Yehdî bihillâhu menittebea rıdvânehu subules selâmi ve yuhricuhum minez zulumâti ilen nûri bi iznihî ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Allah, rızasına tâbî olan kişiyi onunla (resûlü ile) teslim yollarına hidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten nura) çıkarıp Sıratı Mustakîm’e hidayet eder (ulaştırır).

6/EN'AM-87) Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm’e hidayet ettik (ulaştırdık).

6/EN'AM-161) Kul innenî hedânî rabbî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) dînen kıyamen millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
“Muhakkak ki; Rabbim, beni hanif olarak Sıratı Mustakîm’e, kıyâmete kadar ayakta kalacak olan Hz. İbrâhîm’in milletinin dînine hidayet etti.” de. Ve o, müşriklerden olmadı.

10/YUNUS-25) Vallâhu yed’û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.

14/İBRÂHÎM-12) Ve mâ lenâ ellâ netevekkele alâllâhi ve kad hedânâ subulenâ, ve le nasbirenne alâ mâ âzeytumûnâ, ve alâllâhi fel yetevekkelil mutevekkilûn (mutevekkilûne).
Ve biz niçin Allah’a tevekkül etmeyelim? Bizi, yollarımıza hidayet etmiştir (ulaştırmıştır). Sizin bize yaptığınız eziyetlere elbette sabredeceğiz Artık tevekkül edenler, Allah’a tevekkül etsinler.

16/NAHL-15) Ve elkâ fîl ardı revâsiye en temîde bikum ve enhâren ve subulen leallekum tehtedûn (tehtedûne).
Ve sizinle sarsılır diye, (sarsılmamanız için) yeryüzünde dağlar oluşturdu. Nehirler, ve yollar (oluşturdu). Böylece yolunuzu bulursunuz (hidayete erersiniz).

16/NAHL-121) Şâkiren li en’umih(en’umihî), ictebâhu ve hudâhu ilâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).
O’nun (Allah’ın) ni’metlerine şükredici idi. (Allah), onu seçti. Ve onu Sıratı Mustakîm’e (Allah’a ulaştıran yola) hidayet etti (ulaştırdı).

21/ENBİYA-31) Ve cealnâ fîl ardı revâsiye en temîde bihim ve cealnâ fîhâ ficâcen subulen leallehum yehtedûn(yehtedûne).
Ve arzda (yeryüzünde), onları sarsar diye (sarsmaması için) dağlar kıldık. Ve orada geniş yollar oluşturduk. Umulur ki (böylece) onlar, hidayete ererler (ulaşırlar).

22/HAC-24) Ve hudû ilet tayyibî minel kavli ve hudû ilâ sırâtıl hamîd(hamîdi).
(Onlar), sözün güzeline (Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilemeye) yöneltildiler ve Sıratı Hamîd’e (İslâm’ın 7 safhasından birincisinin yoluna) hidayet olundular (ulaştırıldılar).

22/HAC-54) Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, resûlün, nebînin) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, ona îmân etmeleri, onların kalplerinin onu, (Allah’ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.

22/HAC-67) Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).
Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler). Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah’a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin.

24/NUR-46) Le kad enzelnâ âyâtin mubeyyinât(mubeyyinâtin), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Andolsun biz, açıklayıcı âyetler indirdik. Allah, dilediğini doğru yola yöneltip iletir.

28/KASAS-22) Ve lemmâ teveccehe tilkâe medyene kâle asâ rabbî en yehdiyenî sevâes sebîl(sebîli).
Medyen'e doğru yöneldiğinde de, "Umarım Rabbim, beni doğru bir yola yöneltip iletir." dedi.

29/ANKEBUT-69) Vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehum subulenâ ve innallâhe le meal muhsinîn (muhsinîne).
Bizim içimizde (aramızda, bizim için) cihad edenleri mutlaka yollarımıza ulaştırırız (hidayete erdiririz). Muhakkak ki Allah, muhsinlerle beraberdir.

34/SEBE-6) Ve yerellezîne ûtûl ılmellezî unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîd(hamîdi).
İlme nail olanlar, bilirler ki; Rabbinden sana indirilen haktır ve sizi, yegâne gâlip olan, övülen Allah'ın yoluna ulaştırır (hidayet eder).

37/SAFFAT-118) Ve hedeynâ humes sırâtal mustekîm(mustekîme).
Onları dosdoğru yola yöneltip ilettik.

38/SAD-22) İz dehalû alâ dâvûde fe fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni begâ ba’dunâ alâ ba’dın fahkum beynenâ bil hakkı ve lâ tuştıt vehdinâ ilâ sevâis sırât (sırâtı).
Davud'a girdiklerinde, o, onlardan ürkmüştü. Dediler ki: "Korkma, iki davacıyız. Birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi, sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru yolun ortasına yöneltip ilet."

43/ZUHRUF-10) Ellezî ceale kumul arda mehden ve ceale lekum fîhâ subulen leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve doğru yolu bulursunuz diye onda size (birtakım) yollar var etti.

48/FETİH-2) Li yagfire lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
Öyle ki Allah, senin geçmiş ve gelecek (her) günahını bağışlasın, üzerindeki ni'metini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola yöneltsin.

48/FETİH-20) Ve adekumullâhu megânime kesîreten te’huzûnehâ fe accele lekum hâzihî ve keffe eydiyen nâsi ankum, ve li tekûne âyeten lil mû’minîne ve yehdiyekum sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Allah, alacağınız daha birçok ganimetleri size va'detti, bunu size hemencecik verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki, (bu,) mü'minler için bir âyet olsun ve sizi dosdoğru bir yola yöneltsin.

67/MULK-22) E fe men yemşî mukibben alâ vechihî ehdâ emmen yemşî seviyyen alâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).
Şu halde, yüzükoyun sürünerek yürüyen mi daha çok hidayete erer, yoksa dosdoğru yol üzerinde dümdüz yürümekte olan mı?

76/İNSAN-3) İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkiren ve immâ kefûrâ(kefûren).
Muhakkak ki; Biz, onu (insanı) sebîle (Allah’a kavuşturan yola) ulaştırırız. Kimi (hidayet yolundan Allah’a ulaşarak) şükredenlerden olur. Kimi (asla Allah’ın hidayet yoluna girmeyerek ruhunu ölümden evvel Allah’a ulaştırmaz. Ve bu sebeple) küfredenlerden olur.

90/BELED-10) Ve hedeynâhun necdeyn(necdeyni).
Bir de ona, iki yolu (hak ile bâtılı) gösterdik.

3-TEVRATIN, İNCİLİN VE KUR’ANI KERİMİN HİDAYET VE NUR OLMASI

2/BAKARA-2) Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn(muttekîne).
İşte bu Kitab: O'nda (Allah'ın katından indirildiğine dair) hiç şüphe yoktur. Takva sahipleri için de, bir hidayettir.


2/BAKARA-97) Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehû alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ lil mu'minîn (mu'minîne).
De ki: "Kim Cibril'e düşmansa o zaman (bilsin ki) muhakkak ki; o, daha önceki (kitapları) tasdik eden (Kur'ân'ı) Allah'ın izniyle senin kalbine indirdi. (O Kur'ân) mü'minler için bir hidayet (rehberi) (hidayetçi) ve müjdedir."

2/BAKARA-185) Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân(furkâni), fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh(yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).
(Bu sayılı günler) ramazan ayı’dır ki; insanlar için bir hidayetçi (Allah’a ulaşma vesilesi) olan, Furkan olan (hakkı bâtıldan ayırt eden) ve Hüda'dan beyyine (ispat vasıtası olan açıklama) olan (açıkça anlatılıp açıklanan) Kur'ân onun (bu ayın) içinde indirilmiştir. Artık içinizden her kim bu ay’a (yetişir de ramazan ay’ını görüp) şahit olursa o zaman onu oruçlu geçirsin. Ve kim hasta veya sefer üzere (yolculuk halinde) ise (tutamadığı) günler sayısınca diğer günlerde tutar. Allah size kolaylık diler, size zorluk (vermek) dilemez. (Size bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi hidayete erdirecek şey üzerine Allah’ı tekbir etmeniz içindir. Umulur ki; (bütün bu kolaylıklara) şükredersiniz.

3/AL-İ İMRAN-138) Hâzâ beyânun lin nâsi ve huden ve mev’ızatun lil muttekîn (muttekîne).
İşte bu (âyetler), insanlar için bir açıklama ve bir hidayet, takva sahipleri için ise bir öğüttür.

6/EN'AM-157) Ev tekûlû lev ennâ unzile aleynel kitâbu le kunnâ ehdâ minhum, fe kad câekum beyyinetun min rabbikum ve huden ve rahmeh(rahmetun), fe men azlemu mimmen kezzebe bi âyâtillâhi ve sadefe anhâ, se neczîllezîne yasdifûne an âyâtinâ sûel azâbi bimâ kânû yasdifûn (yasdifûne).
Veya “Eğer bize de bir kitap indirilseydi, elbette onlardan daha çok hidayete ererdik.” dersiniz. İşte size Rabbinizden hidayet (hidayete erdiren), beyyine (delil) ve rahmet gelmiştir. Öyleyse kim, Allah’ın âyetlerini yalanlayandan ve O’ndan yüz çeviren kimseden daha zalimdir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmiş olmalarından dolayı ağır (kötü) bir azapla cezalandıracağız.

7/A'RAF-52) Ve lekad ci'nâhum bi kitâbin fassalnâhu alâ ilmin huden ve rahmeten li kavmin yu'minûn (yu'minûne).
Ve andolsun; onlara bir kitap getirdik ve âmenû olan bir kavim için onu rahmet ve hidayet (e erdiren) olarak bir ilim üzerine ayrı ayrı açıkladık

7/A'RAF-158) Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard (ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn(tehtedûne).
De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) Allah’ın resûlüyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O’nundur. O’ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve O’nun ümmî, nebî, resûlüne îmân edin ki; O, Allah’a ve O’nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O’na tâbî olun ki; böylece siz, hidayete eresiniz.”

7/A'RAF-203) Ve izâ lem te’tihim biâyetin kâlû lev lectebeytehâ, kul innemâ ettebiu mâ yûhâ ileyye min rabbî hâzâ besâiru min rabbikum ve huden ve rahmetun li kavmin yu’minûn (yu’minûne).
Ve onlara bir âyet getirmediğin zaman “Onu derleyip toplasaydın (bir âyet düzseydin) olmaz mıydı?” dediler. De ki: “Rabbimden bana ne vahyolunursa ben ancak ona tâbî olurum.” Bu, Rabbinizden basiretler (kalp gözlerinizin görmesini sağlayacak olan yardımlar)dır. Ve hidayete erdiren (Allah’a ulaştıran)dır. Ve mü’min olan (kalbine îmân yazılan) bir kavim için rahmettir.

10/YUNUS-57) Yâ eyyuhen nâsu kad câetkum mev’ızatun min rabbikum ve şifâun limâ fîs sudûri ve huden ve rahmetun lil mu’minîn(mu’minîne).
Ey insanlar! Size, Rabbinizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde olana (nefsinizin kalbindeki hastalıklara) şifa ve mü’minlere hidayet ve rahmet gelmiştir.

12/YUSUF-111) Lekad kâne fî kasasıhim ibretun li ûlîl elbâb(elbâbi), mâ kâne hadîsen yufterâ ve lâkin tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tafsîle kulli şey’in ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn (yu’minûne).
Andolsun ki; onların kıssalarında ulûl' elbab için (sır sahipleri için) bir ibret vardır. Uydurulan bir söz değildir ve lâkin onların ellerindekini tasdik eder ve herşeyi ayrı ayrı açıklar. Mü’min kavim için bir hidayet ve rahmettir.

16/NAHL-64) Ve mâ enzelnâ aleykel kitâbe illâ li tubeyyine lehumullezîhtelefû fîhi ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
Ve Kitab’ı sana, “hakkında ihtilâfa düştükleri şeyi” onlara beyan etmenden (açıklamandan) ve mü’min bir kavme hidayet ve rahmet olmasından başka bir şey için indirmedik.

16/NAHL-89) Ve yevme neb’asu fî kulli ummetin şehîden aleyhim min enfusihim ve ci’nâbike şehîden alâ hâulâ(hâulâi), ve nezzelnâ aleykel kitâbe tibyânen likulli şey’in ve huden ve rahmeten ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne).
Ve o gün, bütün ümmetlerin içinde, onların üzerine, onların kendilerinden bir şahit beas ederiz (vazifeli kılarız). Ve seni de onların üzerine şahit olarak getirdik. Ve sana, herşeyi beyan eden (açıklayan), hidayete erdiren ve rahmet olan Kitab’ı, müslümanlara (Allah’a teslim olanlara) müjde olarak indirdik.

16/NAHL-102) Kul nezzelehu rûhul kudusi min rabbike bil hakkı li yusebbitellezîne âmenû ve huden ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne).
De ki: O’nu (Kur’ân-ı Kerim’i), Rabbinden hak ile âmenû olanları sebat ettirmek için ve müslümanlara (teslim olanlara), hidayet ve müjde olarak Ruh’ûl Kudüs (Cebrail A.S) indirdi.

17/İSRA-9) İnne hâzel kur’âne yehdî lilletî hiye akvemu ve yubeşşirul mu’minînellezîne ya’melûnes sâlihâti enne lehum ecren kebîrâ(kebîren).
Muhakkak ki; Bu Kur’ân, en kuvvetli olanı hidayete erdirir (Allah’a ulaştırır). Ve amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller) yapan mü’minlere, “onlar için büyük ecir” olduğunu müjdeler.

27/NEML-2) Huden ve buşrâ lil mu’minîn(mu’minîne).
Mü'minler için bir hidayet ve bir müjdedir.

27/NEML-77) Ve innehu le huden ve rahmetun lil mu’minîn(mu’minîne).
Ve gerçekten o, mü'minler için bir hidayet ve bir rahmettir.

28/KASAS-49) Kul fe’tû bi kitâbin min indillâhi huve ehdâ minhumâ ettebi’hu in kuntum sâdikîn (sâdikîne).
De ki: "Eğer doğruysanız, bu durumda Allah katından, bu ikisinden (Musa'ya indirilen Tevrat ve bana indirilen Kur'ân'dan) daha doğru olan bir kitap getirin de, ona uymuş olayım."

28/KASAS-85) İnnellezî farada aleykel kur’âne le râdduke ilâ maâd(maâdin), kul rabbî a’lemu men câe bil hudâ ve men huve fî dalâlin mubîn(mubînin).
Şüphesiz sana, Kur’ân’ı farz kılan, seni dönülecek yere elbette döndürecektir. De ki: “Rabbim, hidayetle geleni de, apaçık bir dalâlet içinde olanı da bilir.”

31/LOKMAN-3) Huden ve rahmeten lil muhsinîn(muhsinîne).
Muhsin olanlara, bir hidayet ve bir rahmettir.

31/LOKMAN-20) E lem terev ennellâhe sehhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve esbega aleykum niamehu zâhireten ve bâtıneh(bâtıneten), ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr(munîrin).
Görmüyor musunuz ki; şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize amade kılmış, açık ve gizli sizin üzerinizdeki ni'metlerini genişletip tamamlamıştır. (Buna rağmen) insanlardan öyleleri vardır ki; hiçbir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah hakkında mücâdele edip durur.

41/FUSSİLET-44) Ve lev cealnâhu kur’ânen a’cemiyyen le kâlû lev lâ fussilet âyâtuh (âyâtuhu), e a’cemiyyun ve arabîy(arabîyyun), kul huve lillezîne âmenû huden ve şifâun, vellezîne lâ yû’minûne fî âzânihim vakrun ve hûve aleyhim amâ (amen), ulâike yunâdevne min mekânin baîd(baîdin).
Eğer biz onu acemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur'ân kılsaydık, herhalde derlerdi ki: "Onun âyetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, acemi (Arapça olmayan bir dil)mi?" De ki: "O, îmân edenler için bir hidayet ve bir şifadır. Îmân etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur'ân), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir."

42/ŞURA-52) Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mel kitâbu ve lel îmânu ve lâkin cealnâhu nûren nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).
Ve keza sana emrimizden ruh (Kur'ân) vahyettik. Sen kitap nedir, îmân nedir? bilmezdin. Fakat Biz, O'nu (Kur'ân'ı) nur kıldık; O'nunla dilediklerimizi hidayete erdirmek için. Ve muhakkak ki; sen, Sıratı Mustakîm'e ulaştırıyorsun.

45/CASİYE-11) Hâzâ hudâ(huden), vellezîne keferû bi âyâti rabbihim lehum azâbun min riczin elîm (elîmun).
İşte bu (Kur'ân) bir hidayettir. Rab'lerinin âyetlerini inkâr edenler ise, onlar için, (en) iğrenç olanından acı bir azap vardır.

45/CASİYE-20) Hâzâ besâiru lin nâsi ve huden ve rahmetun li kavmin yûkınûn (yûkınûne).
İşte bunlar, insanlar için basiretlerdir, kalp gözleridir. Ve yakîn hasıl eden kavim için hidayet ve rahmettir.

46/AHKÂF-11) Ve kâlellezîne keferû lillezîne âmenû lev kâne hayren mâ sebekûnâ ileyh(ileyhi), ve iz lem yehtedû bihî fe seyekûlûne hâzâ ifkun kadîm(kadîmun).
İnkar edenler, îmân edenler için dediler ki: "Eğer O (Kur'ân veya îmân) hayırlı bir şey olsaydı, ona bizden önce koşup yetişemezlerdi." Oysa onlar, onunla hidayete ermediklerinden:"Bu, eski bir yalandır" diyecekler.

46/AHKÂF-30) Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilel hakkı ve ilâ tarîkın mustekîm (mustekîmin).
(Onlar şöyle) dediler: “Ey kavmimiz! Muhakkak ki; biz, Musa (A.S)’dan sonra indirilen, onların elindekini tasdik eden, Hakk’a ulaştıran ve Tarîki Mustakîm’e hidayet eden bir kitap dinledik.”

72/CİN-2) Yehdî iler ruşdi fe âmennâ bih(bihî), ve len nuşrike bi rabbinâ ehadâ (ehaden).
"O (Kur'ân), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip iletiyor. Bu yüzden ona îmân ettik. Bundan böyle Rabbimize hiçkimseyi ortak koşmayacağız.

72/CİN-13) Ve ennâ lemmâ semi’nel hudâ âmennâ bih(bihî), fe men yu’min bi rabbihî fe lâ yehâfu bahsen ve lâ rehekâ(rehekan).
"Elbette biz, o yol gösterici (Kur'ân'ı) işitince, ona îmân ettik. Artık kim Rabbine îmân ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından."

3.1-TEVRATIN VE İNCİLİN HİDAYET VE NUR OLMASI

2/BAKARA-53) Ve iz âteynâ mûsal kitâbe vel furkâne leallekum tehtedûn (tehtedûne).
Böylece hidayete erersiniz diye; Musa'ya Kitab ve Furkan verdiğimiz zaman...

3/AL-İ İMRAN-4) Min kablu huden lin nâsi ve enzelel furkân(furkâne), innellezîne keferû bi âyâtillâhi lehum azâbun şedîd(şedîdun), vallâhu azîzun zuntikâm (zuntikâmin).
Daha önceden, insanlar için bir hidayet rehberi olarak Furkan’ı da indirdi. Hiç şüphesiz o kimseler ki; Allah’ın âyetlerini inkâr ettiler. Onlar için şiddetli bir azap var. Ve Allah, AZÎZ’ün ZUNTİKAM’dır.

5/MAİDE-44) İnnâ enzelnet tevrâte fîhâ huden ve nûr(nûrun), yahkumu bihen nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimestuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne).
Muhakkak ki; Tevrat’ı Biz indirdik. Onda bir hidayet ve bir nur vardır. Kendileri (Hakk’a) teslim olmuş peygamberler, yahudilere, onunla hükmeder. Rabbaniyyûn (kendilerini Rab’lerine adamış) ve ‘ahbar’ olanlar da (zahidler, âlimler de) Allah’ın Kitab’ından korumakla görevli oldukları ile hüküm verirler. Ve de onlar, onun üzerine şahitler oldular. Artık insanlardan korkmayın, Benden korkun ve Benim âyetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar, onlar kâfirlerdir.

5/MAİDE-46) Ve kaffeynâ alâ âsârihim bi îsebni meryeme musaddıkan limâ beyne yedeyhi minet tevrâti ve âteynâhul incîle fîhi huden ve nûrun ve musaddıkan limâ beyne yedeyhi minet tevrâti ve huden ve mev’ızeten muttekîn(muttekîne).
Onların izleri üzerine, Tevrat’tan ellerinde bulunanı tasdik edici olarak Hz. Meryem’in oğlu İsa’yı gönderdik. Ve ona, içinde bir hidayet ve bir nur olan, Tevrat’tan ellerinde bulunanı tasdik eden ve müttekiler (takva sahipleri) için, hidayete erdiren ve bir öğüt olan İncil’i verdik.

6/EN'AM-91) Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî iz kâlû mâ enzelallâhualâ beşerin min şey(şey’in), kul men enzelel kitâbellezî câe bihî mûsâ nûren ve huden lin nâsi tec’alûnehu karâtîse tubdûnehâ ve tuhfûne kesîrâ(kesîran), ve ullimtum mâ lem ta’lemû entum ve lâ âbâukum, kulillâhu summe zerhum fî havdıhim yel’abûn (yel’abûne).
“Ve Allah, beşere bir şey indirmedi.” dedikleri zaman O’nun kadrini hakkıyla takdir edemediler. “İnsanlar için hidayet edici ve bir nur olan Hz. Musa’nın getirdiği kitabı kim indirdi?” de. Onu kâğıtlara (yazıp) açıklıyorsunuz, çoğunu gizliyorsunuz. Babalarınızın ve sizin bilmediğiniz şeyler size öğretildi. “Allah” de, sonra onları daldıkları şeylerde bırak oynasınlar.

6/EN'AM-154) Summe âteynâ mûsel kitâbe tamâmen alellezî ahsene ve tafsîlen li kulli şey’in ve huden ve rahmeten leallehum bi likâi rabbihim yu’minûn (yu’minûne).
Sonra Musa (A.S)’a, ahsen olanlara tamamlayıcı olarak, herşeyi açıklayan ve rahmet olan ve hidayete erdiren kitabı (Tevrat’ı) verdik. Böylece onlar, Rab’lerine mülâki olacaklarına inanırlar (îmân ederler).

7/A'RAF-154) Ve lemmâ sekete an mûsel gadabu ehazel elvâh(elvâha), ve fî nushatihâ huden ve rahmetun lillezîne hum li rabbihim yerhebûn(yerhebûne).
Ve Musa (A.S)’nın öfkesi yatışınca levhaları aldı. Onun (levhaların bir) nüshasında hidayet (Hakk’a hidayet, Allah’a ulaşma) vardır. Ve o, Rab’lerinden korkan kimseler için bir rahmettir.

17/İSRA-2) Ve âteynâ mûsel kitâbe ve cealnâhu huden li benî isrâîle ellâ tettehızû min dûnî vekîlâ (vekîlen).
Ve Musa (A.S)’a kitap verdik. Ve onu, “Benden (Allah’tan) başkasını vekil edinmeyin (tevekkül etmeyin)” diye İsrailoğullarına hidayetçi kıldık.

23/MU'MİNUN-49) Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe leallehum yehtedûn(yehtedûne).
Ve andolsun Hz. Musa’ya kitap verdik ki; böylece onlar, hidayete ersinler.

28/KASAS-43) Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe min ba’di mâ ehleknel kurûnel ûlâ besâire lin nâsi ve huden ve rahmeten leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).
Andolsun, ilk nesilleri yıkıma uğrattıktan sonra, Musa'ya, insanlar için (gözleri hikmetle açıp aydınlatacak) basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere kitap verdik. Umulur ki; öğüt alıp düşünürler diye.

32/SECDE-23) Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe fe lâ tekun fî miryetin min likâihî ve cealnâhu huden li benî isrâîl(isrâîle).
Andolsun Biz, Musa'ya Kitab'ı vermiştik; böylece sen ona kavuşmaktan kuşku içinde olma. Biz, onu İsrailoğullarına bir yol gösterici kılmıştık.

40/MU'MİN-53) Ve lekad âteynâ mûsel hudâ ve evresnâ benî isrâîlel kitâb(kitâbe).
Biz Musa'yı hidayete erdirdik ve kitabı (Tevrat'ı) İsrailoğullarına miras bıraktık.

40/MU'MİN-54) Huden ve zikrâ li ulîl elbâb(elbâbi).
Ulûl’elbab kullar için hidayet rehberi ve zikirdir.

4-RESULUN HİDAYETLE GÖDERİLMESİ

2/BAKARA-213) Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mahtelefû fîh(fîhi), ve mahtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mahtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
İnsanlar bir tek ümmetti. Allah, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler beas etti (hayata getirdi, gönderdi), ve onlarla birlikte insanların aralarında, ayrılığa düştükleri şey hakkında hak ile hüküm vermek için kitap indirdi. (Yine de) kendilerine (apaçık) beyyineler (belgeler) geldikten sonra, sırf kendi aralarındaki çekememezlik (ve haset yüzünden) onun hakkında ayrılığa düşen, sadece kendilerine (kitap) verilenlerdir. Bu sebeple îmân eden o kimselerin haktan yana ayrılığa düştükleri şey hakkında Allah, kendi izniyle onları hidayete erdirdi. Allah dilediği kimseyi SIRATI MUSTAKÎM’e iletir.

9/TEVBE-33) Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).
Müşrikler kerih görseler bile resûlünü, dîn üzerine, dînin bütün özelliklerini izhar etmesi (ortaya çıkarması) için hidayetle, hak dîn ile gönderen O’dur.

14/İBRÂHÎM-4) Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm (hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, hikmet sahibidir.

16/NAHL-36) Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh (dalâletu),fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki; Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde bir resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının da üzerine dalâlet hak oldu. (Resûllere tâbî olanlar hidayete erdi, tâbî olmayanların ise üzerine dalâlet hak oldu.) Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).

19/MERYEM-43) Yâ ebeti innî kad câenî minel ilmi mâ lem ye’tike fettebi’nî ehdike sırâtan seviyyâ (seviyyen).
Ey babacığım, muhakkak ki; bana, sana gelmeyen bir ilim gelmiştir! Öyleyse bana tâbî ol. Seni, Sıratı Seviye’ye (düzgün, seviyeli, Allah’a ulaştıran yola) hidayet edeyim (ulaştırayım).

20/TAHA-10) İz reâ nâren fe kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi kabesin ev ecidu alen nâri hudâ(huden).
Bir ateş gördüğü zaman ailesine şöyle demişti: "Durup bekleyin! Muhakkak ki; ben, bir ateş gördüm. Belki ondan, size bir kor (nur) getiririm veya ateşin üzerinde (nurun yanında) hidayeti bulurum."

20/TAHA-47) Fe’tiyâhu fe kûlâ innâ resûlâ rabbike fe ersil meanâ benî isrâîle ve lâ tuazzibhum, kad ci’nâke bi âyetin min rabbik(rabbike), ves selâmu alâ menittebeal hudâ.
O halde ikiniz ona gidin ve ona şöyle söyleyin: "Muhakkak ki; biz, senin Rabbinin iki resûlüyüz. İsrailoğullarını artık bizimle beraber gönder ve onlara azap etme! Sana Rabbinden âyet (mucize) getirdik. Ve hidayete tâbî olanlara selâm olsun."

20/TAHA-122) Summectebâhu rabbuhu fe tâbe aleyhi ve hedâ.
Sonra Rabbi, onu seçti. Böylece onun tövbesini kabul etti ve onu hidayete erdirdi.

20/TAHA-123) Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.
(Allahû Tealâ şöyle) dedi: "İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetçime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz."

21/ENBİYA-73) Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne).
Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.

24/NUR-54) Kul etîullâhe ve etîur resûl(resûle), fe in tevellev fe innemâ aleyhi mâ hummile ve aleykum mâ hummiltum, ve in tutî’ûhu tehtedû, ve mâ aler rasûli illel belâgul mubîn(mubînu).
De ki: "Allah'a itaat edin, Resûl'e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir."

26/ŞUARA-62) Kâle kellâ, inne meıye rabbî seyehdîn(seyehdîni).
(Musa): "Hayır." dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir, bana yol gösterecektir."

28/KASAS-57) Ve kâlû in nettebiıl hudâ meake nutehattaf min ardınâ, e ve lem numekkin lehum haremen âminen yucbâ ileyhi semerâtu kulli şey’in rızkan min ledunnâ ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Dediler ki: "Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve konumumuzdan) çekilip kopartılırız." Oysa Biz, onları, Kendi katımızdan bir rızık olarak, herşeyin ürününün aktarılıp toplandığı, güvenli bir Harem'de yerleşik kılmadık mı? Fakat onların çoğu bilmiyorlar.

28/KASAS-85) İnnellezî farada aleykel kur’âne le râdduke ilâ maâd(maâdin), kul rabbî a’lemu men câe bil hudâ ve men huve fî dalâlin mubîn(mubînin).
Şüphesiz sana, Kur’ân’ı farz kılan, seni dönülecek yere elbette döndürecektir. De ki: “Rabbim, hidayetle geleni de, apaçık bir dalâlet içinde olanı da bilir.”

31/LOKMAN-20) E lem terev ennellâhe sehhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve esbega aleykum niamehu zâhireten ve bâtıneh(bâtıneten), ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr(munîrin).
Görmüyor musunuz ki; şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize amade kılmış, açık ve gizli sizin üzerinizdeki ni'metlerini genişletip tamamlamıştır. (Buna rağmen) insanlardan öyleleri vardır ki; hiçbir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah hakkında mücâdele edip durur.

32/SECDE-24) Ve cealnâ minhum e immeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Onlardan (insanlardan) imamlar (mürşidler) kıldık, emrimizle insanları hidayete erdirsinler (Allah'a insanların ruhlarını ulaştırsınlar) diye, sabırlarından dolayı ve âyetlerimize (Allah'ın âyetlerine) yakîn hasıl ettikleri için.

35/FATIR-42) Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in câehum nezîrun le yekûnunne ehdâ min ihdel umem(umemi), fe lemmâ câehum nezîrun mâ zâdehum illâ nufûrâ(nufûran).
Yeminlerinin olanca güçleriyle, kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelecek olsa, ümmetlerinin herhangibirinden mutlaka daha doğru olacaklarına dair Allah'a and içtiler. Ancak onlara bir uyarıcı-korkutucu geldiginde (bu), nefretlerinden başkasını artırmadı.

36/YASİN-21) İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn(muhtedûne).
(Tebliğinden dolayı) sizden ücret istemeyen, hidayete ermişlere (mehdilere) tâbî olun.

48/FETİH-28) Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullih(kullihî), ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).
O Allah ki; diğer bütün dînlere gâlip kılmak üzere resûlünü hidayet ve hak dîn (İslâm) ile gönderendir. Şahit olarak Allah kâfidir.

61/SAF-9) Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikû(muşrikûne).
O Allah ki; diğer bütün dînlere gâlip kılmak üzere resûlünü, hidayet ve hak dînle (İslâm) gönderir. Müşrikler istemeseler bile...

64/TEGABUN-6) Zâlike bi ennehu kânet te'tîhim rusuluhum bil beyyinâti fe kâlû e beşerun yehdûnenâ fe keferû ve tevellev vestagnâllâh(vestagnâllâhu), vallâhu ganiyyun hamîd(hamîdun).
Şu sebeptendir ki; resûller, onlara açık belgeler getirmişlerdi. Onlar ise : "İnsanlar mı bizi hidayete erdirecek?" dediler de kâfir oldular. Hakk'tan yüz çevirdiler. Allah (onlara), müstağni olduğunu (onlara ihtiyacı olmadığını) gösterdi.

4.1-HİDAYETE İNANMİYANLAR

17/İSRA-94) Ve mâ menean nâse en yu’minû iz câe humul hudâ illâ en kâlû e beasallâhu beşeren resûlâ(resûlen).
Onlara hidayet geldiği zaman insanların inanmalarına, “Allah, insan resûl mü gönderdi?” demelerinden başka bir şey mani olmadı.

18/KEHF-55) Ve mâ menean nâse en yu’minû iz câehumul hudâ ve yestagfirû rabbehum illâ en te’tiyehum sunnetul evvelîne ev ye’tiyehumul azâbu kubulâ (kubulen).
Ve insanları, onlara hidayet geldiği (hidayete davet edildikleri) zaman Rab’lerinin mağfiretini dilemekten ve mü’min olmaktan men eden (alıkoyan) şey, sadece evvelkilerin sünnetinin, onların başına gelmemesi veya azapla karşı karşıya kalmamalarıdır.

5-HER KAVİMDE MUTLAKA HİDAYETÇİ VARDIR

2/BAKARA-38) Kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz dedik ki: "Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size (hangi zamanda yaşarsanız yaşayın) bir hidayetçi gelecektir. O zaman kim o hidayetçiye tâbî olursa, artık onların üzerine bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar.

6/EN'AM-97) Ve huvellezî ceale lekumun nucûme li tehtedû bihâ fî zulumâtil berri vel bahr(bahri), kad fassalnal âyâti li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve kara ve denizin karanlıklarında (nefsin afetlerinin karanlığında ) onunla yolunuzu bulmanız (hidayete ermeniz) için yıldızları (nebîler, resûller, mürşidler) kılan O’dur. Bilen bir kavim için, âyetleri detayları ile açıkladık.

7/A'RAF-157) Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne).
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma’ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O’na îmân ettiler ve O’na saygı gösterdiler ve O’na yardım ettiler ve O’nunla beraber indirilen Nur’a (Kur’ân-ı Kerim’e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.

7/A'RAF-159) Ve min kavmi mûsâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn (ya’dilûne).
Ve Musa (A.S)’ın kavminden bir ümmet vardır. Hakk’a hidayet ederler (hidayete ulaştırırlar). Ve onunla (hak ile) adaletle hükmederler.

7/A'RAF-181) Ve mimmen halâknâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn (ya’dilûne).
Ve yarattıklarımızdan bir ümmet vardır ki Hakk’a (Allah’a) ulaştırırlar ve onunla adaleti (sağlarlar).

10/YUNUS-35) Kul hel min şurekâikum men yehdî ilel hakk, kulillâhu yehdî lil hakk (hakkı), e fe men yehdî ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn (tahkumûne).
De ki: "Sizin ortaklarınızdan Hakk'a hidayet edecek (ulaştıracak) kimse var mı?" De ki: "Allah, Hakk'a hidayet eder (ulaştırır). Öyleyse Hakk'a hidayet eden (ulaştıran) mı tâbî olunmaya daha lâyıktır (daha çok hak sahibidir) yoksa hidayete erdirilmedikçe, kendisi hidayete eremeyen kimse mi?" Artık size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

16/NAHL-16) Ve alâmât(alâmatin), ve bin necmi hum yehtedûn(yehtedûne).
Ve alâmetler (işaretler) ve yıldızla (devrin imamıyla) onlar, yol bulurlar (hidayete ererler).

27/NEML-63) Emmen yehdîkum fî zulumâtil berri vel bahri ve men yursilur riyâha buşren beyne yedey rahmetih(rahmetihî), e ilâhun meallâh(meallâhi), teâlallâhu ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).
Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilâh mı? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir.

28/KASAS-37) Ve kâle mûsâ rabbî a’lemu bi men câe bil hudâ min indihî ve men tekûnu lehu âkıbetud dâr(dârı), innehu lâ yuflihuz zâlimûn(zâlimûne).
Musa dedi ki: "Rabbim, kimin kendisinden bir hidayetle geldiğini ve bu (dünya) yurdun(un) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilir. Gerçekten, zulmedenler, felâh bulmazlar."

40/MU'MİN-38) Ve kâlellezî âmene yâ kavmit tebiûni ehdikum sebîler reşâd(reşâdi).
O emin olan kişi (mürşid) dedi ki: "Ey kavmim! Bana tâbî olun ki, sizi (Sebîl'er Reşad) irşad yoluna ulaştırayım."

53/NECM-23) İn hiye illâ esmâun semmeytumûhâ entum ve âbâukum mâ enzelallâhu bihâ min sultân(sultânin), in yettebiûne illez zanne ve mâ tehvel enfus (enfusu), ve lekad câehum min rabbihimul hudâ.
Andolsun ki; onlara, Rab'lerinden bir hidayetçi geldi. Onlar (o putlar) sadece sizin ve atalarınızın uydurduğu isimlerdir. Allah onlara hiçbir delil (sultan) indirmedi. Onlar, yalnız zanna ve nefslerinin arzularına uyarlar.

6-ALLAH KİMİ DALALETE BIRAKIRSA ONUN İÇİN HİDAYETÇİ YOK

7/A'RAF-186) Men yudlilillâhu fe lâ hâdiye leh(lehu), ve yezeruhum fî tugyânihim ya’mehûn (ya’mehûne).
Allah kimi dalâlette bırakırsa, artık onun için bir hidayetçi (hidayete erdiren) yoktur. Ve onları azgınlıkları (isyanları) içinde şaşkın (bir halde) terkeder (bırakır).

13/RAD-7) Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin).
Ve kâfirler derler ki: “O’nun üzerine Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” Sen, sadece bir uyarıcısın ve bütün kavimler için hidayetçi vardır (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).

13/RAD-33) E fe men huve kâimun alâ kulli nefsin bi mâ kesebet, ve cealû lillâhi şurekâ’(şurekâe), kul semmûhum, em tunebbiûnehu bi mâ lâ ya’lemu fîl ardı em bi zâhirin minel kavl(kavli), bel zuyyine lillezîne keferû mekruhum ve suddû anis sebîl(sebîli), ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Artık bütün nefslerin kazandıkları şeyler üzerinde kaim olan kimdir? Ve onlar, Allah'a ortaklar kıldılar. De ki: "Onları isimleri ile (davet etsinler, icabet edilmeyeceğini görsünler). Yoksa siz, O'na (Allah'a) yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Veya sözün zahir olanını mı?" Hayır, kâfirlere hileleri süslü gösterildi ve yoldan (Allah'ın yolundan) saptırıldılar. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi (mehdi) yoktur (bulunmaz).

22/HAC-8) Ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr(munîrin).
Ve insanlardan (öyle) kimseler vardır ki; bir ilme, bir hidayetçiye ve nurlu (aydınlatıcı) bir kitaba sahip olmaksızın Allah hakkında mücâdele eder.

39/ZUMER-23) Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudâllâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını, ikişer ikişer (rahmet-fazl ve rahmet-salâvât), Kitab'a müteşabih (benzer) olarak indirir. Bu (nurlar)dan, insanların derileri (tüyleri) ürperir ve Rab'lerine karşı huşû sahibi olurlar. Sonra Allah'ın zikri ile (bu nurlar) kişinin derilerini (vücudunu) ve (nefsinin) kalbini yumuşatır (titretir, aydınlatır, tezkiye eder ve böylece kişinin ruhunu Allah'a ulaştırır ve onu hidayete erdirir). İşte bu, Allah'ın hidayetidir ki; Allah, dilediği kişiyi (nefsini Allah'ın nurlarıyla tezkiye ederek ve böylece Zat'ına ulaştırarak), hidayete erdirir (3 hidayete de erdirir). Kimi de dalâlette bırakırsa, onun için bir hidayetçi yoktur.

39/ZUMER-36) E leysallâhu bi kâfin abdeh(abdehu), ve yuhavvifûneke billezîne min dûnih(dûnihî), ve men yudlilillâhu femâ lehu min hâd(hâdin).
Allah, kuluna yetmez mi? Seni, Allah'tan başkalarıyla korkutuyorlar. Her kimi Allah, dalâlette bırakırsa; onlar için bir hidayetçi (mehdi) yoktur.

40/MU'MİN-33) Yevme tuvellûne mudbirîn(mudbirîne), mâ lekum minallâhi min âsım(âsımin) ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
"Arkanızı dönüp kaçacağınız gün, sizi Allah'tan koruyacak yoktur. Allah, kimi saptırırsa, artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz."

7-ALLAH KİMİ HİDAYETE ERDİRİRSE ONUN İÇİN BİR SAPTIRICI YOK

39/ZUMER-37) Ve men yehdillâhu femâ lehu min mudıll(mudıllin), e leysallâhu bi azîzin zîntikâm (zîntikâmin).
Allah, kimi hidayete erdirirse, onun için bir saptırıcı yoktur. Allah, intikam sahibi, güçlü ve üstün olan değil midir?


8-HİDAYET ALLAH’A ULAŞMAKTIR

2/BAKARA-120) Ve len terdâ ankel yehûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba'te ehvâehum ba'dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: "Muhakkak ki; Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir." Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olmaz.

3/AL-İ İMRAN-73) Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki: “Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah'a ulaşmaktır. (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)?" De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir." Ve Allah, VÂSİ’un ALÎM’dir. (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir.)

4/NİSA-26) Yurîdullâhu li yubeyyine lekum ve yehdîyekum sunenellezîne min kablikum ve yetûbe aleykum vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).
Allah size beyan etmek (açıklamak) ve sizi, sizden öncekilerin kanunu (olan Allah’a) ulaştırmak ve tövbelerinizi kabul etmek ister. Ve Allah hakkıyla bilen Alîm’dir, hikmet sahibi Hakîm’dir.

5/MAİDE-105) Yâ eyyuhellezîne âmenû aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izehtedeytum, ilâllâhi merciukum cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ey âmenû olanlar! Nefsleriniz, üzerinizedir (bir borçtur, nefsinizin sorumluluğu üzerinizedir). Siz hidayette iseniz, dalâletteki bir kimse size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman yapmış olduğunuz şeyleri, size haber verecektir.

6/EN'AM-56) Kul innî nuhîtu en a’budellezîne ted’ûne min dûnillâh(dûnillâhi), kul lâ ettebiu ehvâekum kad dalaltu izen ve mâ ene minel muhtedîn(muhtedîne).
De ki: “Muhakkak ki ben, dua ettiğiniz Allah’tan başka şeylere kul olmaktan men edildim.” De ki: “Sizin heveslerinize (nefsinizin afetlerinin dileklerine) uymam, eğer uyarsam (öyle olursa), dalâlette olmuş olurum ve hidayete erenlerden olmam.”

6/EN'AM-71) Kul e ned’û min dûnillâhi mâ lâ yenfeunâ ve lâ yadurrunâ ve nureddu alâ a’kâbinâ ba’de iz hedânâllâhu kellezîstehvethuş şeyâtînu fîl ardı hayrâne lehû ashâbun yed’ûnehû ilel hude’tinâ, kul inne hudallâhi huvel hudâ, ve umirnâ li nuslime li rabbil âlemîn(âlemîne).
De ki: “Bize fayda ve zarar vermeyen Allah’tan başka şeylere mi dua edelim? Bizi Allah’ın hidayete erdirmesinden sonra, yeryüzünde şeytanların kandırıp, şaşkın bıraktığı arkadaşlarının “bize hidayete gel” diye çağırdığı kimse gibi topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim?” De ki: “Muhakkak ki; Allah’a ulaşmak, o, hidayettir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”

6/EN'AM-88) Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).

9-HİDAYET ÜZERE OLMAK

2/BAKARA-5) Ulâike alâ huden min rabbihim ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).
İşte onlar, Rab'lerinden bir hidayet üzeredirler. İşte onlar, MUFLİHUN (felâha erenler) dir.

31/LOKMAN-5) Ulâike alâ huden min rabbihim ve ulâike humul muflihûn (muflihûne).
İşte onlar, Rab'lerinden bir hidayet üzerindedirler ve felâh bulanlar da onlardır.

96/ALAK-11) E reeyte in kâne alel hudâ.
Gördün mü? Ya o (kul) doğru yol üzerinde ise.

10-YARATAN VE HİDAYET VEREN ALLAH’TIR

26/ŞUARA-78) Ellezî halakanî fe huve yehdîn(yehdîni).
"Ki, beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur."

32/SECDE-26) E ve lem yehdi lehum kem ehleknâ min kablihim minel kurûni yemşûne fî mesâkinihim, inne fî zâlike le âyât(âyâtin), e fe lâ yesmeûn(yesmeûne).
Yurtlarında gezip dolaştıkları nice nesilleri, kendilerinden evvel yıkıma uğratmış olmamız, hâlâ onları doğru yola iletip yöneltmedi mi? Elbette, bunda âyetler vardır; yine de işitmiyorlar mı?

37/SAFFAT-99) Ve kâle innî zâhibun ilâ rabbî seyehdîn(seyehdîni).
(İbrâhîm) Dedi ki: "Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim. O, beni hidayete erdirecektir."

42/ŞURA-13) Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted'ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
"Dîni ikame edin ve fırkalara ayrılmayın." diye dîn olarak Nuh'a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah'a davet ve tek Allah'a inanmak) ağır geldi. Allah, kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni, O'na (Kendisine) ulaştırır.

43/ZUHRUF-27) İllellezî fetaranî fe innehu seyehdîn(seyehdîni).
"aglaAncak) beni yaratan başka. İşte O, beni hidayete yöneltip iletecektir."

49/HUCURAT-17) Yemunnûne aleyke en eslemû kul lâ temunnû aleyye islâmekum, belillâhu yemunnu aleykum en hedâkum lil îmâni in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
Müslüman oldular diye sana minnet etmektedirler. De ki: "Müslümanlığınızı bana karşı minnet (konusu) etmeyin. Tam tersine, sizi îmâna yönelttiği için Allah size minnet etmektedir. Eğer doğru sözlüler iseniz (bunu böyle kabullenmeniz gerekir.)"

64/TEGABUN-11) Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve men yû'min billâhi yehdi kalbeh(kalbehu), vallâhu bi kulli şey'in alîm(alîmun).
Allah izin vermedikçe, kimseye bir musîbet isabet etmez. Kim Allah'a âmenû olursa, Allah onun kalbine ulaşır. Ve Allah, herşeyi bilir.

72/CİN-16) Ve en levistekâmû alet tarîkati le eskaynâhum mâen gadekâ(gadekan).
Eğer insanlar tarikat üzere olsalardı, onlara kanacakları kadar mai (rahmet) ulaştırılacaktı.

11-ONLARIN HİDAYETE ERMESİ SENİN ÜZERİNE BORÇ DEĞİL, ALLAH DİLEDĞİNİ HİDAYETE ERDİRİR

2/BAKARA-272) Leyse aleyke hudâhum ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâu ve mâ tunfikû min hayrin fe li enfusikum ve mâ tunfikûne illebtigâe vechillâh(vechillâhi), ve mâ tunfikû min hayrin yuveffe ileykum ve entum lâ tuzlemûn(tuzlemûne).
Onların hidayete ermesi senin üzerine (vazife, borç) değildir. Lâkin Allah, dilediği kimseyi hidayete erdirir. Hayırdan her ne infâk ederseniz sizin kendi nefsiniz içindir. Siz, (ey mü’minler) başka bir şey için değil ancak Allah’ın vechini (Zat’ını) dileyerek (Allah’ın Zat'ına ulaşmayı dileyerek) verirsiniz (infâk edersiniz)! Ve böylece hayra dair her ne infâk ederseniz bu size tastamam verilir ve size zulmedilmez (haksızlık yapılmaz).

6/EN'AM-35) Ve in kâne kebure aleyke i’râduhum fe inisteta’te en tebtegıye nefekan fîl ardı ev sullemen fîs semâi fe te’tiyehum bi âyeh(âyetin), ve lev şâallâhu le cemeahum alel hudâ fe lâ tekûnenne minel câhilîn(câhilîne).
Onların yüz çevirmeleri, sana zor gelirse o zaman, gücün yeterse yerin dibine bir tünel açılmasını veya semaya bir merdiven kurulmasını iste. Böylece onlara bir âyet (mucize) getir. Allah dileseydi, elbette hepsini hidayet üzerinde toplardı. Artık sakın cahillerden olma!

6/EN'AM-77) Fe lemmâ reel kamere bâzigan kâle hâzâ rabbî, fe lemmâ efele kâle le in lem yehdinî rabbî le ekûnenne minel kavmid dâllîn(dâllîne).
Ay’ı doğarken görünce: “Benim Rabbim bu.” dedi. Fakat kaybolunca: “Eğer Rabbim beni hidayete erdirmezse, mutlaka dalâletteki kavimden olurum.” dedi.

6/EN'AM-125) Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Artık Allah kimi hidayete erdirmeyi dilerse onun göğsünü teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.

6/EN'AM-149) Kul fe lillâhil huccetul bâligah(bâligatu), fe lev şâe le hedâkum ecmaîn (ecmaîne).
De ki: “Artık en kuvvetli delil, Allah’ındır. Öyleyse eğer O (Allah) dileseydi, elbette sizin hepinizi hidayete erdirirdi.”

7/A'RAF-43) Ve neza'nâ mâ fî sudûrihim min gıllin tecrî min tahtihimul enhâr (enhâru), ve kâlûl hamdu lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye levlâ en hedânallâh(hedânallâhu), lekad câet rusulu rabbinâ bil hakk(hakkı), ve nûdû en tilkumul cennetu ûristumûhâ bimâ kuntum ta'melûn (ta'melûne).
Onların göğüslerinde, (nefsin kalbindeki) afetlerinden ne varsa çekip aldık. Onların altlarından nehirler akar. “Bizi buna hidayet eden Allah’a hamdolsun. Allah’ın, bizi hidayete erdirmesi olmasaydı, biz hidayete ermezdik. Andolsun ki Rabbimizin resûlleri hak ile gelmiştir.” dediler. “Yapmış olduklarınızdan dolayı varis kılındığınız cennet işte budur.” diye nida olunurlar.

7/A'RAF-100) E ve lem yehdi lillezîne yerisûnel arda min ba’di ehlihâ en lev neşâu esabnâhum bi zunûbihim, ve natbeu alâ kulûbihim fe hum lâ yesme’ûn (yesme’ûne).
Ve de onun (o ülkenin) halkından sonra, yeryüzüne varis olanları hidayete erdirmez mi? Eğer dileseydik günahları sebebiyle onlara (musibetler) isabet ettirirdik. Ve kalplerinin üstünü tabederdik (açılamaz damga vururduk) de artık onlar işitmezlerdi.

7/A'RAF-155) Vahtâra mûsâ kavmehu seb’îne raculen li mîkâtinâ, fe lemmâ ehazet humur recfetu kâle rabbi lev şi’te ehlektehum min kablu ve iyyâye, e tuhlikunâ bi mâ feales sufehâu minnâ, in hiye illâ fitnetuk(fitnetuke), tudıllu bihâ men teşâu ve tehdî men teşâu ente veliyyunâ fâgfirlenâ verhamnâ ve ente hayrûl gâfirîn (gâfirîne).
Ve Musa (A.S), Bizim belirlediğimiz buluşma zamanımız için kavminden yetmiş adam seçti. Onları, şiddetli bir sarsıntı yakalayınca şöyle dedi: “Rabbim, şâyet dileseydin daha önce onları ve beni helâk ederdin. İçimizden sefihlerin yaptıklarından dolayı, bizi helâk mı edeceksin? O ancak Senin bir imtihanındır. Onunla dilediğini dalâlette bırakırsın ve dilediğini hidayete erdirirsin. Sen, bizim dostumuzsun. Artık bizi mağfiret et ve bize rahmet (merhamet) et. Sen, mağfiret edenlerin en hayırlısısın.”

7/A'RAF-178) Men yehdillâhu fehuvel muhtedî ve men yudlil fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).
Allah kimi hidayete erdirirse (kendisine ulaştırırsa), artık o hidayete ermiştir. Ve kim dalâlette bırakılırsa, işte onlar, onlar artık hüsrana uğrayanlardır (nefslerini hüsrana düşürenlerdir).

13/RAD-27) Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşau ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. "Muhakkak ki; Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).” de.

13/RAD-31) Ve lev enne kur’ânen suyyiret bihil cibâlu ev kuttıat bihil ardu ev kullime bihil mevtâ, bel lillâhil emru cemîâ(cemîan), e fe lem ye’yesillezîne âmenû en lev yeşâullâhu le heden nâse cemîâ (cemîan),ve lâ yezâlullezîne keferû tusîbuhum bi mâ sanaû kâriatun ev tehullu karîben min dârihim hattâ ye’tiye va’dullâh(va’dullâhi), innallâhe lâ yuhliful mîâd(mîâde).
Eğer gerçekten onunla dağlar yürütülen veya onunla yer yarılan veya onunla ölüler konuşturulan bir Kur’an olsaydı bile, bütün işler (emirler) Allah’ındır (Allah’a aittir). Amenu olanlar hâlâ (onların iman etmelerinden) ümitlerini kesmediler mi? Allah dilemiş olsaydı insanların hepsini elbette hidayete erdirirdi. Kafir olan kimselere, yaptıklarından dolayı büyük bir musibetin (cezanın, felâketin) isabet etmesi veya yurtlarının (evlerinin) yakınına musibetler hulul etmesi, Allah’ın vaadi gelinceye kadar devam eder. Muhakkak ki Allah vaadinden dönmez.

16/NAHL-9) Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

16/NAHL-93) Ve lev şâallâhu le cealekum ummeten vâhideten ve lâkin yudıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve le tus’elunne ammâ kuntum ta’melûn (ta’melûne).
Ve eğer Allah, dileseydi elbette sizi tek bir ümmet kılardı. Fakat O, dilediğini (doğuştan bütün insanlar dalâlette olduğundan Allah’a ulaşmayı dilemeyeni, Allah Kendisine ulaştırmaz, böylece onu) dalâlette bırakır. Ve dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyeni) hidayete erdirir (verdiği söz gereğince, kefaleti sebebiyle Kendisine ulaştırır). Ve elbette yaptıklarınızdan (yapmış olduğunuz amellerinizden) sorgulanacaksınız.

17/İSRA-97) Ve men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehum evliyâe min dûnih(dûnihî), ve nahşuruhum yevmel kıyâmeti alâ vucûhihim umyen ve bukmen ve summâ(summen), me’vâhum cehennem (cehennemu), kullemâ habet zidnâhum saîrâ(saîren).
Ve Allah, kimi hidayete erdirirse (Kendisine ulaştırırsa) artık o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse), o taktirde onlar için, O’ndan (Allah’tan) başka dostlar bulamazsın.Ve kıyâmet günü onları kör, dilsiz ve sağır olarak yüzükoyun (sürünerek) haşrederiz (edeceğiz, toplayacağız). Onların me’vası (kalacakları yer) cehennemdir. Ve Biz, onlara (ateşin) her sönmeye yüz tutuşunda (alevli ateşi) arttırdık (arttıracağız).

18/KEHF-17) Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin, doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah’ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.

22/HAC-16) Ve kezâlike enzelnâhu âyâtin beyyinâtin ve ennallâhe yehdî men yurîd (yurîdu).
Ve işte böylece Biz, onu apaçık âyetler (halinde) indirdik. Ve muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi hidayete erdirir (Kendisine ulaştırır).

28/KASAS-56) İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâ’ yeşâu), ve huve a’lemu bil muhtedîn (muhtedîne).
Gerçek şu ki; sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir.

32/SECDE-13) Ve lev şi’nâ le âteynâ kulle nefsin hudâhâ ve lâkin hakkal kavlu minnî le emleenne cehenneme minel cinneti ven nâsi ecmaîn(ecmaîne).
Eğer biz dilemiş olsaydık, herbir nefse kendi hidayetini verirdik. Fakat Benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: "Andolsun cehennemi, cinlerden ve insanlardan (inkâr edenlerle) tamamıyla dolduracağım."

35/FATIR-8) E fe men zuyyine lehu sûu amelihî fe reâhu hasenâ(hasenen), fe innallâhe yudıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâ(yeşâu), fe lâ tezheb nefsuke aleyhim haserât(haserâtin), innallâhe alîmun bimâ yesneûn(yesneûne).
Kötü olarak işledikleri kendisine çekici, süslü kılınıp da onu güzel gören mi (Allah katında kabul görecek)? Artık şüphesiz Allah, dilediğini saptırır, dilediğini hidayete eriştirir. Öyleyse onlara karşı nefsin hasretlere kapılıp gitmesin. Gerçekten Allah, yaptıklarını bilendir.

39/ZUMER-57) Ev tekûle lev ennellâhe hedânî lekuntu minel muttekîn(muttekîne).
Veya, "Gerçekten, Allah bana hidayet verseydi, elbette muttakilerden olurdum." diyeceği.

74/MUDESSİR-31) Ve mâ cealnâ ashâben nâri illâ melâiketen ve mâ cealnâ ıddetehum illâ fitneten lillezîne keferû li yesteykınellezîne ûtûl kitâbe ve yezdâdellezîne âmenû îmânen ve lâ yertâbellezîne ûtûl kitâbe vel mu’minûne, ve li yekûlellezîne fî kulûbihim maradun vel kâfirûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâ (meselen), kezâlike yudıllullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ(yeşâu), ve mâ ya’lemu cunûde rabbike illâ hû(huve), ve mâ hiye illâ zikrâ lil beşer(beşeri).
Biz, o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki; kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, îmân edenlerin de îmânları artsın. Kendilerine kitap verilenler ve îmân edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kâfirler de şöyle desin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilmez Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.

92/LEYL-12) İnne aleynâ lel hudâ.
Şüphesiz, Bize ait olan, yol göstermektir.

12-ALLAH SALİH AMEL İŞLİYENLERİ HİDAYETE ERDİRİR

20/TAHA-82) Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ.
Ve muhakkak ki Ben, (mürşidin önünde 10 ihsanla) tövbe edenler, âmenû (kalbine îmân yazıldığı için mü’min) olanlar ve salih amel yapanlar (nefsi ıslâh edici amel işleyenler) için mutlaka gaffarım (onların günahlarını sevaba çevirenim). Sonra onlar, (Benim tarafımdan) hidayete erdirilir (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştırılır).

47/MUHAMMED-5) Seyehdîhim ve yuslihu bâlehum.
Onları hidayete erdirecek ve durumlarını düzeltip, ıslâh edecektir.

24/NUR-35) Allâhu nûrus semâvâti vel ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).
Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nuru, içinde misbah (lâmba) bulunan kandil (ışık saçan bir kaynak) gibidir. Misbah, sırça (cam) içindedir. Sırça (cam), inci gibi (parlayan) yıldız gibidir. Doğuda ve batıda bulunmayan mübarek bir ağacın yağından yakılır. Onun yağı, ona ateş değmese de kendi kendine ışık verir. Nur üzerine nurdur. Allah dilediğini nuruna hidayet eder (ulaştırır). Ve Allah, insanlara örnekler verir. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.

2/BAKARA-70) Kâlûd'u lenâ rabbeke yubeyyin lenâ mâ hiye, innel bakara teşâbehe aleynâ ve innâ in şâallâhu le muhtedûn(muhtedûne).
(Onlar da) dediler ki: "aglaÖyle ise) bizim için Rabbine dua et (yalvar), onun nasıl bir şey olduğunu bize (iyice) açıklasın. Muhakkak ki; bu inek (tarifine göre) bize (diğer ineklerin) benzeri gibi geliyor. Eğer Allah dilerse muhakkak ki; (kesilmesi emrolunan sığıra ulaşırız), hidayete ereriz."

13-YAHUDİ VE NASRANİ OLUN HİDAYETE ERERSİNİZ

2/BAKARA-135) Ve kâlû kûnû hûden ev nasârâ tehtedû kul bel millete ibrâhîme hanîfa(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
Ve dediler ki: "Yahudi veya hristiyan olun ki; hidayete eresiniz." De ki: "Hayır. İbrâhîm'in milleti HANİF'tir (hidayete ermiştir). (Çünkü o); MÜŞRİK'lerden olmadı.

2/BAKARA-137) Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîkehumullâh(humullâhu), ve huves semîul alîm(alîmu).
Eğer onlar da, sizin O'na (Allah'a) îmân ettiğiniz gibi îmân etselerdi muhakkak ki hidayete ererlerdi. Ve eğer (yüz çevirirlerse) dönerlerse, mutlaka bir ayrılık içindedirler (muhalefetin içine düşerler). Allah, (onlara karşı) sana kâfi (yeterli) dir. O, (herşeyi işiten ve bilen) SEMÎ'ul ALÎM'dir.

14-UMULURKİ, BÖYLECE HİDAYETE ERERSİNİZ

2/BAKARA-150) Ve min haysu harecte fe velli vecheke şatral mescidil harâm (harâmi), ve haysu mâ kuntum fe vellû vucûhekum şatrahu li ellâ yekûne lin nâsi aleykum hucceh (huccetun), illellezîne zalemû minhum fe lâ tahşevhum vahşevnî ve li utimme ni’metî aleykum ve leallekum tehtedûn (tehtedûne).
Nereden (yola) çıkarsan çık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olursanız olun, yüzlerinizi o yöne çevirin ki; insanların sizin aleyhinizde (kullanabilecekleri) delil olmasın. Onlardan zulmedenler hariç. Öyleyse onlardan korkmayın. Benden (sizin üzerinizdeki sevgimin azalacağından) korkun ki; sizin üzerinizdeki ni'metimi tamamlayayım da böylece hidayete eresiniz.

3/AL-İ İMRAN-103) Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ (ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; hani o zaman siz birbirinize düşman idiniz. (Sonra Allah), kalplerinizi uzlaştırdı da O’nun bu ni’meti ile artık kardeşler oldunuz. Siz, ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da (Allah), sizi ondan kurtardı. Allah, size âyetlerini böyle beyan ediyor ki; böylece hidayete eresiniz.

32/SECDE-3) Em yekuûlûnefterâh(yekûlûnetterâhu), bel huvel hakku min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike le allehum yehtedûn (yektedûne).
Yahut onu kendinden mi uydurdu? Hayır. O, Rabbinden gelen haktır. Senden evvel kendilerine nezir (peygamber) hiç gelmeyen bir kavmi, uyarman için. Böylece (umulur ki) hidayete ersinler diye.

15-HİDAYETE ERENLER

2/BAKARA-26) İnnallâhe lâ yestahyî en yadribe meselen mâ beûdaten fe mâ fevkahâ. Fe emmellezîne âmenû fe ya'lemûne ennehul hakku min rabbihim, ve emmellezîne keferû fe yekûlûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâ(meselen), yudıllu bihî kesîran ve yehdî bihî kesîra(kesîran) ve mâ yudıllu bihî illel fâsıkîn(fâsıkîne).
Allah hiç şüphesiz bir sivrisineği, hatta onun üstünde olanı da misal vermekten çekinmez. Îmân edenlere gelince; onlar bunun Rab'lerinden bir hak olduğunu muhakkak ki bilirler. Kâfirlere gelince; onlar da derler ki: "Allah, bu misalle ne demek istedi?" Allah bununla birçoğunu dalâlette bırakır, birçoğunu da hidayete erdirir. Aslında bununla dalâlete düşen ancak fasıklardır.

2/BAKARA-143) Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner resûlu aleykum şehidâ(şehiden), ve mâ cealnal k
Ekleme Tarihi: 12.12.2005 - 22:15
Bu mesajı bildir   tarıkyılmaz72 üyenin diğer mesajları tarıkyılmaz72`in Profili tarıkyılmaz72 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
pejocu su an offline pejocu  
DOĞRU SEÇiM YAPANLAR

84 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 28.02.2006
En Son On: 17.04.2006 - 00:17
Cinsiyeti: ----- 
DOĞRU SEÇiM YAPANLAR

40/ MÜ'MİN-40: Men amile seyyieten felâ yüczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev ünsâ ve hüve mü'minün feülâike yedhulûnelcennete yürzekuûne fiyhâ bigayri hisâb.
Kim seyyiat (şer, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar mü'minlerdir. Onlar cennete konulacak ve orada hesapsız rızıklandırılacaklardır.

TEGABÜN-9: Yevme yecme'uküm liyevmil cem-i zalike yevmüt teğabüni ve men yü'min billahi ve ya'mel salihan yükeffir anhü seyyeatihi ve yudhilhu cennâtin tecriy min tahtihel enharü halidiyne fiyhâ ebedâ zalikel fevzül aziym.
Sizi toplanma gününde bir araya getirdiği gün, işte o gün kimin aldandığının ortaya çıkacağı gündür. Allah'a kim inanmış salih amel işlemişse Allah onun kötülüklerini örter, onu içinde sonsuz kalacağı içlerinden ırmaklar akar cennetlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur.
3/ALİ İMRAN-145: Se neczişşâkirin.
(Şükredenleri) yakında mükafatlandıracağız.
73/ MÜZEMMİL-19: İnne hâzihî tezkire, femen şâettehaze ilâ rabbihî sebiylâ.
Şüphesiz bunlar (âyetler) birer öğüttür, kim dilerse (ruhunu ölmeden evvel) Rabbine ulaştıran bir yol tutar.
5/ MAİDE-16: Yehdiy bihillâhü menittebe'a rıdvânehü sübülesselâmi ve yuhricühüm minezzulümâti ilennûri bi'iznihî ve yehdiyhim ilâ sırâtın müstekiym.
Allah rızasına tâbî olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) bununla (Allah'a) teslim yollarına (mürşidlere) ulaştırır ve izniyle onları zulmetten nura çıkarır ve onları Sırat-ı Müstakiym'e ulaştırır.
78/ NEBE-39: Zâlikelyevmülhakk , femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ .
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbi olunduğu gün) Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi kendisini Rabbine ulaştıran (yolu, Sırat-ı Müstakiym'i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.
48/ FETİH-10: İnnelleziyne yübâyi'ûneke innemâ yübâyi'ûnallah, yedüllahi fevka eydiyhim, femen nekese feinnemâ yenküsü alâ nefsih, ve men evfâ bimâ âhede aleyhullahe feseyü'tiyhi ecren azıymâ.
Muhakkak ki onlar sana biat ettikleri zaman Allah'a biat etmiş oldular, onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah'ın eli vardı Kim (derecesini nakısa) düşürürse, muhakkakki o nefsi sebebiyle (Allah'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için) derecesini nakısa düşürmüştür. Kim de Allah'a olan ahdlerini (yeminini, misakını ve ahdini) yerine getirirse ona büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).
Ekleme Tarihi: 12.03.2006 - 10:46
Bu mesajı bildir   pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 678 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
mukaddes (42), kayzersoze (40), kardelen_99 (), Cihad-i_Ekber (37), 86Feyza (38), sahmal (47), 99Feyza (38), ismail dogan (45), ber (45), numanözen (37), sonsuzdiyar (36), 999Feyza (38), abd04 (39), k.aslan1000 (52), yunus76 (48), shadowsz (39), sevcan (39), s.f. (59), hatce (55), CengizC (54), cicek.ayhan06 (52), Habesi (48), _osmanli_ (42), cesuryurek (40), basri_ciftci (39), selamyolcu (37), kara gözlüm03 (37), iyi (27), Melike88 (36), enkin (44), oglum_burak (46), reco (42), muslima06 (35), DJ_NEZO (33), urartul (47), dinsizliginkabu.. (39), squid (48), süphan (47)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.60856 saniyede açıldı