hydroxychloroquine kaletra stromectol stromectol colchicine voltaren votum plus votum vytorin wellbutrin sr xatral xeloda xenical xylocaine yasmin yasminelle yaz zanaflex zantac zantic zebeta zeffix zenegra zentel zestoretic zestril zetia ziac ziagen zilutrol zinacef zinat zithromax dispersible zithromax zocor zofran zoloft zorotop zovirax zurcal zyloprim zyprexa zyrtec zyvox zyvoxid
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » ebel alemeyn es seyyid eş şerif ...(okumanızı tavsiye ederim)

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 11 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
udincer su an offline udincer  
ebel alemeyn es seyyid eş şerif ...(okumanızı tavsiye ederim)

1 Mesaj

Kayıt Tarihi: 10.06.2005
En Son On: 04.07.2006 - 08:36
Cinsiyeti: Erkek 
Rufâî Tarikatı’nın kurucusu, piri, büyük mutasavvıf Seyyid Ahmed er-Rufâi kuddise Sirruhu, (512-578/118-1182) yılları arasında yaşamıştır. Neseb-i Şerifleri İmam Hüseyin bin Ali Radiyallahû Anhuma’ya vasıl olur. Ahmed er Rufâî’nin Hazreti Hüseyin Radiyallahu Anh soyundan gelen bir SEYYİD olduğunda bütün kaynaklar birleşir. Babası Seyyid Ali, Annesi ise Ebu Eyyûb el Ensarî’nin torunlarından Fatıma el Ensarî’dir.

Ahmet Rıfai Hazretlerinin dayısı, büyük alim Mensur (r.a.) şöyle anlattı: “Bir gün manevi alemde Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) gördüm. Bana, “Ey Mensur! Kız kardeşin kırk gün sonra Ahmet isminde bir çocuk dünyaya getirecek. Bu çocuğu, Aliyyül Kari Vasıti’nin (r.a.) terbiyesine teslim et. Bu Zat, ALLAH indinde azizdir, sakın ihmal etmeyiniz.” buyurdular. Tam kırk gün sonra Ahmet dünyaya teşrif etti

Dedesi Seyyid Yahya, Abbasi halifesi tarafından Basra’da bulunan Şiiler ve Sünniler arasındaki kavgalara son vermek üzere görev verilmiş o da bu görevi en iyi şekilde yerine getirerek Basra, Vâsıt ve Batâih bölgelerinde huzuru sağlamayı başarmıştı. İşte Ahmed er Rufâi’nin babası olan Seyyid Ali bu zatın oğludur. Ahmed-er Rufâi, Bağdat ile Basra arasında Bataih (bataklık yerler) bölgesinde Ümmüabide köyünde dünyaya teşrif etmiştir.

Seyyid Ahmed-er Rufâi Hazretleri, yedi yaşına kadar babası Seyyid Ali’nin nezdinde kaldı. Yedi yaşında iken babası vefat edince, devrin büyük mutasavvıflarından olan dayısı ve şeyhi Mansur el Batâihi, annesi ve kardeşleri ile birlikte Onu himayesine aldı. Küçük yaşta hafızlığını tamamladıktan sonra Peygamber Efendimiz’in manevî işareti üzerine dinî ilimlerini tahsil için Şeyh Ali Ebu’l fazl el Vasıtî’ye teslim edildi. Şey Aliyyül Vasıtî hazretleri Peygamber efendimizin manevî emrine imtisalen Ahmed-er Rufâi’nin tahsil ve terbiyesinde büyük bir dikkat ve titizlikle hareket ederek son derece ihtimam ve gayret gösterdi. Ahmed-er Rufâi aklî ve naklî ilimlerde çok üstün bir gayret ve başarıyla ilim kariyerine sahip oldu.

Hakiki bir fıkıh, hadis, tefsir alimi ve hakiki bir mutasavvıftı. Ayrıca çok mükemmel bir hatipti de... Seyyid Ahmet Rıfai (r.a.); orta boylu, nur yüzlü ve buğday benizli idi. Saçları siyah, sakalı seyrek, alnı açık ve geniş idi. Gözlerine sürme çeker, devamlı tebessüm eder halde bulunurdu. Öyle güzel konuşurdu ki, kalpleri harekete geçirir, sohpetine doyum olmazdı. Hatta bir keresinde cemaate vaaz-ü nasihat ediyordu. Cemaatte bulunan alimlerin Ahmet Rıfai Hazretlerine çok fazla soru sorduğunu gören Ebu Zekeriyya (r.a.) onlara müdahale etti. Bunun üzerine Ahmet Rıfai (r.a.) tebessüm edip, “Ey Ebu Zekeriyya! Bu dünya fanidir. Bırakınız ben hayatta iken sorsunlar.” buyurdular. “Bu dünya fanidir” buyurduğunda, cemaat fevkalade heycana kapıldı, içlerinden beş kişi orada vefat etti. Orada hazır bulunanlar içinden, ibadetlerini tam olarak yapamayan binlerce kişi tövbe edip doğru yola geldi.

Ahmed-er Rufâi, Şeyh Aliyyül Vasıtî Kuddise Sirruhu’dan hem icazet aldı, hem de hırka giydi. Vasıtî Onun için : “Herkes üstadıyla, ben ise talebem Rufâi ile iftihar ederim” demiştir.


Ahmed-er Rufâi, Şeyh Aliyyül Vasıtî Kuddise Sirruhu’nun vefatından sonra dayısı Mansur el Batâihî’nin terbiye ve irşad halkasına girdi. 27 yaşına kadar dayısından tasavvuf dersleri alarak çok kısa zamanda seyr-i sülûkunü tamamladı. Daha sonra dayısı tarafından Ona “Şeyhü’ş-şüyûh” unvanı ile birlikte halifelik vererek kendisine bağlı bütün tekkelerin şeyhliğini verdi. Dayısı’nın vefatı üzerine bu yaşta posta oturdu. Kuddise Sirruhu, bütün tekkelerin şeyhliğine getirilince, Onu çekemeyenler, iftira atanlar eksik olmadı.


Yıllar geçtikçe müritlerin sayısı artıyor, şanı şöhreti her tarafa yayılıyordu.Bu durum Irak’taki bazı şeyhlerin Onu kıskanmalarına sebep oldu. Bir çok iftira, itham ve dedikodu ortaya atıldı. Neticede Abbasi Halifesi el Muktefî’ye, erkek ve kadın müritlerini aynı zikir meclisinde bir arada bulundurduğu iddiasıyle hicrî 550 yılında şikâyet ettiklerinde, halife durumu yerinde incelemek üzere bir müfettiş gönderdi. Durumu araştıran ve inceleyen insaf sahibi müfettiş inceleme sonunda kanaatlerini bir rapor haline getirerek şöyle demişti: “Bu Seyyid ve müritleri sünnet yolunda değillerse, yeryüzünde sünnet üzere hareket eden hiç kimse kalmamış demektir.” Bunun üzerine Halifesine, yaptırdığı tahkikattan dolayı özür dileyen bir mektup göndermiştir.

.

Misafirler için verdiği yemek haricinden başka bir şey yemezdi. Kendisine ait olan misafirhane, devamlı olarak dolup boşanırdı. Eli ayağı olmayan veya cüzzam gibi ağır hasta olan kimseleri yanına alır, onları bizzat kendi elleriyle yıkar, temizler ve elbiselerindeki yırtıkları yamardı. Çok mütevazi idi. Daima az konuşurdu ve “Sukutla emrolundum.” buyururdu. Namaz kılarken benzi sararır, kendinden geçerdi. Bir gün kendisi, “Namaza kalktığım zaman sanki ALLAH Teala bana Kahhar sıfatıyla tecelli edecek diye korkuyorum.” buyurdu. Ahmet Rıfai Hazretleri hayvanlara karşı çok şevkatliydi. Kimsenin bakmadığı temiz olmayan ve cüzzamlı bir köpeğe baktı, onu yıkadı ve besledi. Bir gün paltosunun eteğinde evin kedisi uyuya kaldı. Namaz vakti geldiğinde kediyi uyandırmaya kıyamadı ve bir müddet onu şevkatle seyretti. Uyanmayacağını anlayınca kedisinin yattığı yeri kesti. O haliyle namaza gitti. Geri geldiğinde kedi uyanıp oradan gitmişti. Kesik parçayı paltosuna tekrar dikti.
Aşırı derecede alçakgönüllü ve takva sahibi idi. Bir gün, “İçinizde benim ayıbımı, kusurumu görüpte söylemeyen var mıdır? Varsa lütfen söyleyiniz.” buyurdular. Orada bulunanlardan bir tanesi dedi ki: “Efendim, ben sizde bir kusur görüyorum.” Bunu işiten Seyyid Hazretleri hiç üzülmedi, söyleyeni kınamadı ve, “Ey kardeşim, lütfen kusurumu söyleyiniz.” buyurdu. O kimse, “Bizim gibi, size layık olmayan kimseleri huzurunuza kabul buyurmanızdır.”deyince, başta Ahmet Rıfai (r.a.) olmak üzere oradakiler ağlamaya başladılar. Bir ara Ahmet Rıfai Hazretleri, “Hepinizden daha aşağı olduğumu biliyorum ve ben sizlerin hizmetçinizim.” buyurdu. İbrahim Besti isminde birisi, bir gün Ahmet Rıfai Hazretlerine hakaretlerle dolu bir mektup yolladı. Bu mektubu alan Ahmet Rıfai (r.a.), yanında bulunan birisine mektubu okuttu. Her türlü iftiranın içinde bulunduğu bu mektup okununca, Seyyid Hazretleri sükunetle dinlediler ve, “Doğru söylemiş. Eğer ALLAH Teala’nın indinde şüpheli bir durumum yoksa, insanların bana ettiği iftiralara hiç aldırış etmem.” buyurdular ve mektuba cevap olarak şunları yazdırdılar: “Muhterem İbrahim Besti Hazretleri, ALLAH Teala beni dilediği gibi ve istediği yerde yarattı. Sizin doğruluğunuza güveniyorum. Hayır dualarınızdan beni mahrum bırakmamanızı ve haklarınızı helal etmenizi yüksek zatınızdan istirham ediyorum.”





Ahmed er Rufâi Hazretleri, Hicri 555 senesinde hacca gitmiştir. Hac dönüşü Medine’de Ravzaı Mutahhara’yı ziyaret etmiştir. Peygamber Efendimizin kabri önünde şu nidada bulunmuştur. “Esselâmü Aleyke ya Ceddi!” Peygamber Efendimizin kabrinden: “Aleyküm Selam Ya Veledi” cevabı duyulmuştur.. O sırada orada bulunan bütün ziyaretçiler bu sesi işitmişlerdir. Bunun üzerine vecde gelen Seyyid Ahmed-er Rufâi’ Hazretleri, titreyerek diz çöküp şunları söylemiştir. “Uzakta iken ruhumu gönderiyordum. Bana, vekâleten toprağını öpüyordu, şimdi ise huzurundayım şu mübarek elini uzatıver de dudaklarım onunla haz duysun !..” Peygamber Efendimiz’in kabrinden nuranî eli dışarıya uzanmış ve bütün ziyaretçilerin gözleri önünde O, bu eli öpmüştür.


Bu hadise (Burhan) bir tevatür derecesinde hacılar arasında yayılmış, bütün İslâm ülkelerinde duyulmuştur. Şahidler arasında devrin tanınmış sofileri de vardır. Abdukadir Geylâni Hazretleri, Seyyid Ahmed-er Rufâi’ Hz.leri için : “ Sahabe-i Kiram, müçtehidinden mada tabakat-ı evliyadan hiç kimse Ahmed’er Rufaî Hazretlerinin makamına vasıl olamamıştır.” Demiştir.


Hicri 560 yılında Abbasi halifesi olan el-Müstencid, kendisini Bağdat’a davetinde karşılamak üzere oğlunu vazifelendirmiştir. Sarayda davetliler arasında devrin ileri gelen Şeyhleri- mutasavvıfları da hazır bulundular. Her biri sırayla sohbet eder, söz sırası Ahmed-er Rufâî hazretlerine gelince bir konuşma yapmış Halife el Müstencid, Ahmed-er Rufâî’nin sohbetini ağlayarak dinlemiştir. Daha sonra Seyyid Ahmed-er Rufâî babasının Bağdad’taki türbesi civarında zikir meclisi tertip ederek, Halifenin de bizzat bu mecliste bulunmuştur.
Kaynaklarda Rufâî hazretlerinin, ikinci bir defa daha hacca gittiği , arafatta Hızır (a.a) ile karşılaştığı ve Hızır’ın kendisine tac ve hırka giydirdiği ifade edilmektedir.


İlk eşi Hatice binti Ebi Bekir el Vasıt- en Neccavi’den Fatıma ve Zeynep adlı iki kızı olmuş, eşinin vefatından sonra evlendiği ikinci eşi Rabia’dan sonra Salih isminde bir oğlu olmuş ve küçük yaşta vefat etmiştir. Nesli iki kızı ile devam etmiştir. Fatıma^dan İbrahim Azeb (609) ve Ahmed-el Ahdar (645) adlıdevrainde meşhur olan iki Sûfî, Zeyneb’den ise ikisi kız, altısı erkek torunları olmuştur. Bunlardan İzzeddin AHMED Sayyad (574-670) Rurâîye’nin Sayyadiye kolunun kurucusu olup, Rufâî Tarikatının İslâm âlemine yayılmasında tesiri olmuştur.
Ahmed-er Rufâî Hazretleri, Hicrî (578), Miladî (23 Ağustos 1182) tarihinde şiddetli bir ishal hastalığı sonunda vefat etmiştir. Vefatından önce ; “Beni dilenci keşkülü yerine koymayın, tekkemi bugün harem, öldükten sonra mezar etmeyin. Ben Hakk Tealâ’dan tek olarak yaşamayı diledim. O beni toplum içinde yaşattı. Öldükten sonra belki o muradıma erişirim. Toprak üstünde her ne varsa eninde sonunda yine toprak olacaktır.” Bu sözü ile keramet buyurmuşlardır. Türbe-i Saadetleri yanında kimse yoktur. Kırın ortasında tenha bir yerde Bağdad’ın güneyinde Vasıt yakınlarında bulunmaktadır.


Ahmed-er Rufâî Hazretleri’nin tasavvuf ve Tarikat anlayışı, kitap ve sünnete tabi olan bir anlayıştır. Onun ifadeleri içerisinde İslâm dini, zahir ve batını ile bir bütündür.


Kalp cesetsiz olmaz, Kalbi olmayan bir cesed ise çürür. Tasavvuf ilmi, kalbin ıslahından ibarettir. Tarikat şeriat demektir. Hakikat, Şeriata muhalefet etmez. Tasavvuf, söz konusu ettiği Tarikat, şeriatın bizatihi içinde taşıdığı mana ve hikmetlerdir. Tasavvuf, Yün hırka ve taç giymek değildir.


Tasavvuf; hüzün hırkası, sıdk tacı, tevekkül elbisesinde bürünmektedir. İnsanın kalbi haşyet, bedeni edep, nefsi........,, benliği yokluk ve dili de zikir örtüsü ile örtündüğü takdirde tasavvuf yolunda bulunmuştur.


Mükemmel sofi her halde Hz. Peygamber (a.s)’a tabi olan ve kulluk derecesini en yüksek derecede olarak benimseyen kimsedir. Kul ancak Allah’dan gayri herşeyin kulluğundan kurtulduğu ve hürriyet makamına ulaştığı vakit, mükemmel bir kul olabilir.


Tasvvuf edeptir. Bu da Peygamber’in sünnetine tabi olmakla kazanılır. Derviş olmak için cemiyet hayatından uzaklaşmak gerekmez. Müridler, dünyevi meşguliyetlerini terk etmeksizin helâl ve harama dikkat ederek gafletten uzak kalmak suretiyle Hakk yolunda ilerleyebilir. Bütün iş, kalbi temizlemek ve temiz tutmaktır. Kerametlere rağbet etme. Çünkü veliler bundan kaçınmışlardır. Müritler için ne bir noksanlıktır, ne de Allah’ın kapısından ayrılma Kalbini Rasulullah’a yönelt, şeyhin ve mürşidin vasıtalarıyla O’nun yüce kapsından yardım iste..


Karşılıksız, garazsız şeyhine hizmet et. Ona karşı son derece terbiyeli ve edepli ol. Gıyabında dahi onun şerefini koru. Kendini onun hizmetine ver, evinde hizmeti arttır. Huzurunda az konuş. Ona tanzim ve vakarla bak. Ona sakın küçümseyici bakışlarla bakmayasın. Kardeşlerine öğüt ver, kalplerini kazanmaya çalış. İnsanların arasını bul. İnsanları Allah’a yöneltmeye bak. Sadakat ve ihlasla dervişlerin yolundan gitmelerini sağla.


Kalbini Zikir ile, kalıbını da fikirle tamir edip güzelleştir. Gayen su üstünde yürümek, havada uçmak olmasın. Bunları balıklar ve kuşlar da yapıyor. Himmet kanatlarıyla sonsuzluklara uçabiliyor musun ? Sen ona bak...
Ahmed-er Rufâî hazretleri, kendisinin tevazu, zül, inkisar yoluyla matlubuna vasıl olduğunu, bunları tarikinde bir esas olarak tercih ve tespit ettiğini söylemektedir.


Menkıbeler içinde fevkalede tevazuunu gösteren örnekler vardır. Bunlardan birinde kendisine iftira, hakaret ve küfür dolu sözler sarf eden bir şeyhe karşı, “Efendim, sizin hilminiz büyüktür, affınız geniştir. Ben neyim ki, ne kıymetim var ki bu kadar hiddete kapılıyorsunuz. Ben, sadece hizmetkarlarınızın en miskiniyim, ayaklarının tozuyum.” Şeklinde yumuşak ve mütevazi bir söz ile mukabele etmesi üzerine, Ahmed-er Rufâî Hazretleri’ni kızdıracak başka bir söz bulamayan Şeyh “Görüyorum ki siz nefsinizden sıyrılıp çıkmışsınız. Şimdi mülk sizindir., nimet sizindir ve sizin neslinize aittir. Beni de bağışlayın” demiş ve müritleri arsına girmiştir. Bu nevi menkıbeler ve eserlerindeki ifadeler Onun şahsiyetini ve tarikat pirleri arsındaki hususiyetini gösteren çizgilerdir.


Şu nokta dikkat çekicidir ki birkaç keramet olayı istisna ondan bahseden menkıbeler daima Onun davranış ve ahlâkını, insanlarla münasebette tevazu ve hoşgörüsü ve ağırbaşlılığını anlatmaktadır. Bu özelliği ile “Tasavvuf Güzel Ahlaktır. Tarifinin müşahhas bir örneği olarak görülmektedir.


Ahmed-er Rufâî Hazretleri, dört büyük kutuptan biridir. Abdüulkadir Geylani Hazretlerinden sonra Kutbiyet makamına yükseldiğini kaynaklar belirtmektedir. Gavsiyet ve Kutbiyet âlemi kendisine bundan önce de bir kere daha tevdi edildiği ve onun bu vazifeden af dilediği, bunun üzerine Abdulkadir Geylani’ye verildiği, O’nun ölümü üzerine tekrar kendisine tevdi edilince bu vazifeyi kabul ettiği ve onaltı sene birkaç ay bu makamda bulunduğunu ifade etmektedirler. Kendisine Ebül Alemeyn (iki sancak sahibi) künyesinin bu duruma işret olarak verildiği kaydedilmektedir.


Ahmed-er Rufâî Hazretleri müritlerini şöyle müjdeliyor:
“ Rabbim bana lütf’ü ihsanınla gözlerin göremediği, kulakların işitmediği, beşerin akıl ve hayaline gelmediği, bir çok nimetler ihsan etti. O’nun kerem elçisi Rasulullah, (s.a.v.) beni temin edip söz vermiştir ki Müridlerimi, sevenlerimi, zürriyetimi sevenleri, yerinde kaim olanları ellerinden tutup kaldıracak ve kurtaracak. Bu hal, kıyamete kadar böyle sürecek. İşte ruhen biat böyle hasıl oldu. “Allah (c.c) verdiği sözden dönmez.”
Şu halde Onun yolunda gidenlerin sahip oldukları büyük nimet ve müjdeyi bütün açıklığı ile ifade eder.


Ahmed-er Rufâî Hazretleri, Mecal bin Yunus ve Abdül Mü’min adında iki müridi ile sahrada geziyorlardı. Birbirlerine olan sevgi ve muhabbetleri pek ziyade idi. Onların bu yakınlığı ve duydukları manevi haz, her ikisini de sarhoş etmişti. Bu durum onları zaman zaman kendilerinden geçiriyordu.. Cezbeye tutuluyorlardı. Hatta müridlerden biri;
-Sana bu kadar zamandır Ahmed-er Rufâî Hazretleri’nin yakınlığından sana ne erişti?
Diğeri:
-Ne dilersem kabul edilme lutfu.
-Dile bakalım Allah (c.c) lutfedecek mi ?
-Ya Rabbi ateşten azad olduğuma dair şu aciz kuluna bir ferman göster.
Diye niyaz etti.
-Allah (c.c)sonsuz kerem sahibidir. Fazlına nihayet yoktur. Ve iki müridin önüne bir yaprak sağa sola yalpa yaparak bir kâğıt düştü. Kâğıda baktılar, Kâğıt bembeyazdı. üzerinde hiçbir yazı yoktu. Alıp Seyyide götürdüler. Ve hiçbir şey söylemediler. Seyyid bu bembeyaz kâğıda baktı ve hemen şükür secdesine kapandı. Secdeden başını kaldırınca:
- “Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun ki bağlılarımın cehennemden kurtuluşunu bana dünyada gösteriyor.” Buyurmuş. “ Bunun üzerinde yazı bulunmayan beyaz kâğıt “ diyen oradakilere:
- “Evlatlarım kudret eli siyahla yazmaz, bu nurla yazılmıştır.” Cevabını vermiştir.

Ahmed-er Rufâî Hazretleri, çok farklı özelliklere sahipti.
Peyamber Efendimize çok yakın idi. Ona her şeyi ile tutkundu.Cenab-ı Hakk, yaradılışında onunla kader birliği içinde yaratmış, bir takım hikmetlerle onun isminin müsemması kılmıştır. Dünyaya gelmeden annesi ve dayısı Mansur el-Bataîhi’ye rüyalarında isminin Ahmed olması müjdelenmiş ve emredilmiştir. Küçük yaşta Peygamber Efendimiz gibi yetim kalmıştır. Nesli kız evlatları ile devam etmiş, erkek evladını küçük yaşta kaybetmiştir. Hayatında kendisine hakaret edilmiş, eziyet görmüş, O ise PEYGAMBER Efendimiz gibi sabırla, dua ile mukabelede bulunmuş, hasımlarına karşı tevazu göstermiştir.
Ekleme Tarihi: 25.07.2005 - 00:00
Bu mesajı bildir   udincer üyenin diğer mesajları udincer`in Profili udincer Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
_Resul_ su an offline _Resul_  

627 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.05.2005
En Son On: 18.11.2005 - 12:51
Cinsiyeti: Erkek 
Bu Rufailer zikir diye sağına soluna şiş sokanlar değil miydi yahu?
Ekleme Tarihi: 25.07.2005 - 02:50
Bu mesajı bildir   _Resul_ üyenin diğer mesajları _Resul_`in Profili _Resul_ Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
sehadet bir tutku su an offline sehadet bir tutku  
s.a

47 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.01.2004
En Son On: 26.06.2011 - 12:46
Cinsiyeti: Erkek 
bu yazilanlara inanmak cok zor kardesim
Ekleme Tarihi: 25.07.2005 - 04:03
Bu mesajı bildir   sehadet bir tutku üyenin diğer mesajları sehadet bir tutku`in Profili sehadet bir tutku Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
fatih avcý su an offline fatih avcý  
SEYİD AHMED ER RUFAİ (K.S.A.)

9 Mesaj

Kayıt Tarihi: 17.05.2005
En Son On: 06.09.2005 - 14:26
Cinsiyeti: Erkek 
Selamun Aleyküm

Allah razı olsun.inanın hayattayken bir mürşide allah için bağlanınca pirimizin hikmetlerine ve himmetlerine mazhar oluyoruz.rabbim bizleri bu kapıdan ayırmasın.rufainin kolları vardır şiş geçirenler doğrudur birde cevheri kolu vardır. kadiriler gibi sesli zikir yaparlar.cevheriler türkiyede ve dünyada çeşitli ülkelerde çoğunluktadır.Kıyamete kadarda baki kalacaklardır Allahın izniyle.hiç kimse böyle birşey yoktur demesin.Piran h.z.lerine dil uzatmasın.onlara dil uzatmak allaha savaş açmaktır allah muhafaza etsin.selamun aleyküm.
Ekleme Tarihi: 25.07.2005 - 11:57
Bu mesajı bildir   fatih avcý üyenin diğer mesajları fatih avcý`in Profili fatih avcý Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
_Resul_ su an offline _Resul_  

627 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.05.2005
En Son On: 18.11.2005 - 12:51
Cinsiyeti: Erkek 
Sağına soluna şiş sokmak sapkınlık değil mi?

Peygamber'in sünnetinde toplu halde sesli zikir yapmak var mı?

Kıyamete kadar baki kalacağını nereden biliyorsun? Allah'tan vaat mi aldınız?
Ekleme Tarihi: 30.07.2005 - 19:54
Bu mesajı bildir   _Resul_ üyenin diğer mesajları _Resul_`in Profili _Resul_ Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
karaahmetoglu su an offline karaahmetoglu  
S.AHMED ER RUFAİ(K.S)

42 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 03.03.2005
En Son On: 29.09.2011 - 18:47
Cinsiyeti: Erkek 
SEYYİD AHMED ER RUFAİ HAZRETLERİ,
ASHABI KİRAM VE
TABİİN VE TEBEİ TABİİN DEN SONRA GELEN BİNLERCE EVLİYAI KİRAMIN İÇİNDE EN SEÇKİN OLANLARINDANDIR.

BU YÜZDEN KENDİSİNE DÖRT BÜYÜK KUTUBTAN BİRİDİR DENMİŞTİR.

BU DÖRT BÜYÜK EVLİYA ŞUNLARDIR:

1-SEYYİD ABDULKADİR GEYLANİ(K.S)
2-SEYYİD AHMED ER RUFAİ (K.S)
3-İBRAHİM DESUKİ(K.S)
4-İMAMI RABBANİ MÜCEDDİDİ ELFİ SANİ(K.S)


BU BÜYÜKLERE DİL UZATMAK DİĞER BAZI EVLİYAYA DİL UZTMAKTAN DAHA FAZLA ZARAR VERİR ONUN İÇİN DİKKATLİ OLMAK GEREKİR...

HER BİRİ FARKLI TARİKATLERİN BÜYÜĞÜ OLAN BU ZATLAR VELAYETTE MÜSTESNA DERECELERE ERMİŞ ZATLARDIR.
AHİR ZAMAN MEHDİSİ HARİÇ BU MÜBAREKLERİ DERECE BAKIMINDAN GEÇECEK KİMSE YOKTUR. BU İLİMLER EHLİNE MALUMDUR.

AVAMIN BU KONUDA KALEM OYNATMASI ASLA DOĞRU DEĞİLDİR.

SEYYİD ABDULKADİR GEYLANİ HAZRETLERİ KADİRİLİK YOLUNUN BÜYÜKLERİNDENDİR.

İMAMI RABBANİ NAKŞİ TARİKATININ BÜYÜKLERİNDENDİR.

SEYYİD AHMED ERRUFAİ RUFAİ TARİKATININ BÜYÜKLERİNDENDİR.

BU TARİKATLERİN HER BİRİNİN KENDİNE HAS GÜZELLİKLERİ,KERAMETLERİ VE ÜSTÜNLÜKLERİ VARDIR.MUHALEFET ETMEK AKILLICA BİR DAVRANIŞ DEĞİLDİR.

BEN KENDİM RUFAİ TARİKATİNE MENSUP DEĞİLİM(NAKŞİBENDİYİM),
ANCAK MAKBUL TARİKATLERDEN OLDUĞUNU BİLİYORUM BU MÜBAREK YOLA GİRMEK YÜREK İSTER.....
ALLAH ŞEFAATLERİNE NAİL ETSİN...

SESLİ ZİKRE GELİNCE,

ŞU YAZIYIDA OKUYUN LÜTFEN,

İbni İshak;tan:Muhammed b.İbrahim et-Teymi bana şunları anlattı;
;Abdullah(r.a) Müzeyne;liydi.Üzerinde çizgili bir eteği bir de hırkası vardı.Amcasının kucağında büyümüş bir yetimdi.Amcası ona çok iyi davranırdı.Amcası onun Müslüman olduğunu öğrenince üzerindeki her şeyini aldı hatta elbiselerini bile soydu.Bunun üzerine Abdullah(r.a) annesinin yanına geldi.Annesi kendi çizgili entarisini bozarak ona bir etek bir de hırka dikerek giydirdi.Ertesi gün Resulullah(sallallahu aleyhi ve selem)Abdullah(r.a) a:
-Sen ,Zülbicadeyn(iki çizgili elbisesi olan)kapımdan ayrılma dedi.O da Resulullah(s.a.v)ın kapısından ayrılmadı.Abdullah yüksek sesle zikir yapıyordu Hazreti Ömer(r.a)bunu görünce:
-Bu mürai(gösterişçi) mi?
;diye sordu.Resulullah(s.a.v)de:
;Hayır ,samimi olarak yalvarıp,yakaranlardan birisi;cevabını verdi.
Muhammed b.İbrahim et-Teymi ,İbni Mesud;un kendisine şunları da anlattığını söyledi.Tebük savaşı esnasındaydı bir gece kalktım,karargahın bir tarafında bir ateş yandığını gördüm.Hemen o tarafa doğru yürüdüm,baktım Resulullah(s.a.v),Ebu Bekir(r.a) ve Ömer(r.a)da oradaydılar.Zülbicadeyn Abdullah(r.a)vefat etmiş onun için mezar kazmışlar.Resulullah(s.a.v)kabre inerek onu yerleştirdi.Üstüne toprak attıktan sonra Resulullah (s.a.v):
-ALLAHım ! Ben bu akşama kadar ondan memnundum.Sen de ondan hoşnut ol; diye dua etti.
(İsabe 2/333:Begavi:İbni Müseyyeb;Müsnedi Ahmed)
Ekleme Tarihi: 12.08.2005 - 11:22
Bu mesajı bildir   karaahmetoglu üyenin diğer mesajları karaahmetoglu`in Profili zum Anfang der Seite
BABACAN su an offline BABACAN  
***EBUL ALEMEYN ES-SEYYİD AHMED EL KEBİR ER RUFAİ***

2 Mesaj

Kayıt Tarihi: 07.12.2005
En Son On: 05.01.2006 - 11:30
Cinsiyeti: ----- 
Tarikat-i Aliye-i Rifaiyye
Hz. Şeyh Seyyid Ahmed Er-Rifai ( K.S )





Bismihi Teala;

Rifai Tarikati:

Kurucusu: Seyyid Ahmed Er-Rifai (k.s): O senet kabul edilen Seyyid, bilginlerin hocası, eşşiz kutb, velilerin önderi gönüllerin sultanı, Müslümanların faziletlisi, büyük alim, veli, şeriatta derya ve bilginlerin lideridir.

Ebul Abbas Ahmed er-Rifai baba tarafından el-Hüseyni ve anne tarafından da El-Haseni ve El-Ensari olarak bilinmektedir. Şafii mezhebinden olup Vasıt' lıdır.

Doğumu ve Yetişmesi: Seyyid Ahmed er-Rifai (k.s) hicri 512, miladi 1118 yılında Receb ayının ilk yarısındaki Perşembe günü Vasıt Bölgesinde bulunan Ümmi Ubeyde köyünde dünyaya gelmiştir. Kuran-ı Kerim-i yedi yaşında hıfzetmiştir. Seyyid Ahmed Er-Rifai (K.S) hazretleri hicri 578, miladi 1182 yılında vefat dâr-ı bekaya göç eylemiştir.

Baba tarafından soyu: O müminlerin emiri Ali b.Ebi Talip (k.v)' in oğlu, Şehid İmam Hüseyin (r.a) oğlu, İmam Cafer es-Sadık (a.s)' ın oğlu, İmam Musa el-Kazım (a.s)' ın oğlu, Seyyid İbrahim el-Murtaza (rh.a)' nın oğlu, Seyyid Musa es-Sani (rh.a)' nin oğlu, Seyyid Hüseyin (rh.a)' in oğlu, Seyyid Hasen (rh.a)' in oğlu, Seyyid Ebul Kasım Muhammed (rh.a)' in oğlu, Seyyid Mehdi (rh.a)' nin oğlu, Rifaa Lakabının verildiği Seyyid Hasen (rh.a)' in oğlu, Seyyid Ali (rh.a)' nin oğlu, Ahmed el-Mürteza (rh.a)' nın oğlu, Seyyid Ebul Fevaris el-Hazım Ali (rh.a)' nin oğlu, Seyyid Sabit (rh.a)' in oğlu, Seyyid Yahya (rh.a)' nın oğlu, Seyyid Sultan Ali (rh.a)' nin oğlu, alimlerin lideri, Seyyid Ahmed (k.s)' dir.

" İder Hurşid-i Feyzinle Daima İrtifai

Sana Derviş Olan Ya Hazreti Ahmed Er- Rifai "



SEYYÎD AHMED RİFA-'î (KS) 'NİN TARİKAT HIRKA SENEDİ


Şeyhimizin (RA) tarikat hırkasında ki - Rasulullah (SAV) efendimize kadar varan - silsilesi şu şekildedir :

Seyyid Ahmed Rifa'î (KS)

Zamanın allamesi, devrin üstadı, asrın fakihi vaktin sufisi :

Şeyh Ebu'1-Fadl Ali VASITÎ-KARİ (KS)’ den, o da :

Şeyh Ebu'1-Fadl İbnu Kameh Ebu Muhammed Kamihanî VASITÎ (KS)' den, O da:

Şeyh Ğulam bin Türkan (KS)' dan, O da:

Şeyh Ebu Ali RÜZEBADÎ (KS)' den, O da :

Şeyh Ebu BEKİR ŞÎBLÎ (KS)' den, O da:

Şeyh Ali ACEMÎ (KS)' den, O da :

Süfi yolunun imamı, mutasavvıfların seyyidi :

Tacil'1-Arifin (Ariflerin baştacı) Şeyh Ebu'l-Kasım Cüneyd BAĞDADÎ (KS)' den, O da:

Seriyyus Sakati (KS)' den, O da:

Marufu Kerhi (KS)' den, O da :

Davudu Tai (KS)' den, O da :

Hasan-ı Basri (RA)' den O da : îmam-ı Ali (RA) Efendimiz' den,

Ayrıca :

Seyyid Ahmed Rifa'î (KS) dayısı: Zamanının gavsı, devrinin şeyhi, arifler sultanı, zahidler önderi :

Şeyh Mansur RABBANİ – BETAÎHÎ (KS)' den, O da:

Dayısı Ebu'l-Mansur TAYYİB (KS)' den, O da amca oğlu :

Şeyh Ebu Sa'id Yahya NECCARÎ-VASITÎ (KS)' den, O da:

Ebu Ali künyesiyle anılan : Şeyh Muhammed ÜBEY KIRMİZİ (Kırmisi)-TİRMİZİ (KS)' den, O da:

Şeyh Ebu'l-Kasım SENDÜSÎ (KS)' den, ki SENDURSÎ de denilir. Oda:

Kadı Ebu'l-Mefahır Muhammed Ruveym BAĞDADÎ (KS)' den, O da dayısı :

Şeyh Sırrî SEKATî (KS)' den, O da :

Tinak-ı Mücerreb (:Her derde deva bir iksir) İmam Ebu Mahfuz Ma'ruf KERHÎ (KS)' den Ma'ruf Kerhî (KS)' nin de iki yoldan hırka silsilesi vardır :

BİRİNCİSİ:

Mar'uf Kerhî (KS)

Şevh Davud TAİ (KS)'den, O da :

Şevh Habib –ACEMÎ (KS)' den, O da:

Tabi'ilerin Seyyidi : Ebu Sa'id Hasen BASRİ (RA)' den. O da:

Müminlerin Emiri : Ali bin Ebî TALÎB (KV)' den

İKİNCİSİ:

Ma'ruf Kerhi.

İmam ALİ RIZA (AS)' dan, O da:

Babası: İmam MUSA KÂZİM (AS)' dan, O da babası:

İmam CATER SADIK (AS)' dan, O da babası:

İmam MUHAMMER BAKIR (AS)' dan O da babası:

İmam ZEYNÜ'L-ABİDÎN -ALİ EKBER- (AS)' den, O da babası:

Büyük İmam. Rasulullah (SAV) efendimizin torunu. Seyyidimiz, efendimiz seyyidiş şüheda: İmam HÜSEYİN (RA)'dan. O da babası:

Allah (CC) kılıcı, İslam Sancağı- Peygamber (SAV) damadı büyük imamların babası :

Allah (CC)' ın yenilmez aslanı müminlerin emiri seyidimiz ve efendimiz ALİ BİN EBİ TALİB (KV)den. O da amca oğlu :

Peygamberler seyyidi mahlukatın yaratılış sebebi, Alemler Rabbi'nin habibi (:sevgilisi). günahkarların şefaatçisi, seyyidimiz. Şefaatçimiz, hidayet rehberimiz Allah Rasulu Muhammed (SAV)' den.


Resul (AS)'da buyurdular ki: "Beni Rabbim terbiye etti (: yetiştirdi), terbiyemi de (ne) güzel eyledi!"

Seyyid Ahmed Rifa'î (RA)'nin şeyhi ve dayısı olan Şeyh Mansur Rabbanî-Betaihî tarikat hırkasını amca oğlu olan :Varlığın bereketi, zamanın ğavsı Mu'izzüddin Seyyid Şeyh Ebu Muhammed TALHA ŞENBEKÎ-ENSARÎ-HASENÎ-HÜSEYNÎ (KS)' den giymiştir. O ise tarikat hırkasını iki şeyhten giymiştir :

- Ümmetin şeyhi, imamların önderi Şeyh Ebu Bekir bin Hevvar HEMEDANÎ-BETAHÎ (KS)' den.

Bu zat rüyada Rasul (SAS)' den gelen izinle, tarikat hırkasını, sahabenin seyyidi, muhacirlerin ve ensarın şeyhi Muhammedî halifelerin ilki seyyidimiz : EBU BEKİR SIDDÎK (RA)' den giymiştir.

(Bu manen gerçekleşen olaydan) sonra, zamanın şeyhi SEHL b. Abdillah TÜSTERÎ (KS) ile biraraya gelmiş ve ondan tarikat hırkasını giymiştir. Tüsteri Hz.leri ise:

- Büyük şeyh ZÜ'NNUN MISRÎ (KS)' den, o da:

Şeyh İsrafil MAĞRİBÎ (KS)' den, o da :

- Ebu Abdullah MUHAMMED HABİŞE (KS)' den -ki tabiîlerden-dir, o da :

Seyyidimiz (Sahabe) CABÎR ENSARÎ RA)' den, o da:

Seyyidimiz Ali (KV)' den,


2. Şeyh Talha Şenbekî Hz.leri babası olan:

Şeyh Musa NECCARİ (KS)' den, o da babası:

Şeyh KAMÎL (KS)' den, o da babası:

Şeyh YAHYA (KS)' dan, o da babası;

Büyük Şeyh Ebu Bekir VASITÎ (KS)' den (ki daha sonra Ferğana ve Merv'de ikamet etmiştir), o da:

Mutasavvıflar şeyhi CÜNEYD BAĞDADÎ (KS)' den giymiştir.

( Daha önce Cüneyd BAĞDADÎ'nin hırka senedi belirtilmişti...)
Ekleme Tarihi: 07.12.2005 - 13:23
Bu mesajı bildir   BABACAN üyenin diğer mesajları BABACAN`in Profili zum Anfang der Seite
BABACAN su an offline BABACAN  
***RİFAİ TARİKATI'NIN ESASLARI***

2 Mesaj

Kayıt Tarihi: 07.12.2005
En Son On: 05.01.2006 - 11:30
Cinsiyeti: ----- 
RİFAİ TARİKATİ'NİN ESASLARI:



Şüphesiz Rasûlullah (s.a.v), mübarek elleriyle irşad kapılarını açmış ve bu zamanda bunları bana teslim etmiştir. Bu gördüğünüz nur, yüce tarikatte kabul görmüş olan Ahmed er-Rîfâî (KS) hazretlerinin Muhammedî nurudur. En güzel salât ve selâm bu nuru teşrî ve tertip eden yüce Peygamber Hz. Muhammed'e (s.a.v) olsun.

Ahmed er-Rifâî (KS) Hazretleri şöyle buyurmaktadır:

Tankatımız, bid'at karışmamış dindir.

Tembellik gösterilmeden yapılan ameldir.

Tarikatımız, beş duyu organını zabt u rabt altına almak ve nefes aldıkça vakte riayet etmektir.

Bâtını kirlerden temiz tutmak, bütün azalar ile zikre devam etmektir.

Tarikatım, bid'atı olmayan din, riyası olmayan kalp, şehvete ittibâ etmeyen nefis sahibi olmaktır.

Yolumuz, Kitâbullah ve Sünnet-i Nebevî'dir.

Bilmiş ol ki, derviş sünnete ittibâ ettiği müddetçe doğru yoldadır. Sünnetten yüz çevirdiği an, doğru yoldan sapmıştır.

Bizim yolumuz istememek, esirgememek ve biriktirmemektir.

Her şeyin, ilâhi kudretin elinde olduğunu bilmektir.

Her kim niçin yaratılmışsa o şey ona kolay gelir. Şer'î hudutlara riayet edilecektir. Yardım da Cenâb-ı Allah'dandır.

Galebe-i hâl, temkin makamına ulaşamayanların bazısının ölçüyü kaçırmasına ve iddia sahibi olmaya sevk ederek hudutların çiğnenmesine sebep olmuştur. Bir kısım insanlar, bunlara hüsn-i zann bes­leyerek, bir kısmı da cehaletleri sebebiyle tâbi olmuşlardır. Her iki grup da büyük bir tehlike içindedirler.

İyi bilesin ki tarikat, süt gibi beyaz bir yoldur. Tarikatta mevcut olan zahirî ve bâtinî her söz ve fiil, şeriatın hudutları içerisindedir. Şer-i şerîfe muhalif olan her yol zındıkların yoludur.

Tarikat, "Allah'a îman ettim" demektir. Şer-î hudutlar içerisinde olup ona riayet etmektir. Allah Teâlâ'nın nehyettiği her şeyden sakınmaktır. Bunun dışında bir tarikat asla olamaz. Çünkü haktan başka her şey, ancak dalâlettir.

Bu tarîkate mensup olan bir kısım insanlar sonradan meydana gelen âdetler (bid'atler) çıkarmışlardır ki, bunları, irfan sahibi olan tarikat erleri ibâdetlere vesile olarak kabul etmiş, bu âdetlerin, bid'at-i hasene sınıfına girdiğini haber vermişlerdir. Böylece ibâdete vesile olan âdetleri yapmaya alışmış bazı kişilerin ibâdet ve tâate bağlanarak bu işe devam etmelerini sağlamışlardır. Ancak bu âdetleri yap­maya alışmış nefsin, tertemiz hâle getirilmesi yanında âdetlerden kurtularak şer-î hudutlara nakledilmesi de sağ­lanırdı. Bu hikmet, âlemlerin efendisi Hz. Peygamber'in uygulamalarından iktibas edilmiştir. Onun sünnet-i seniyyesinde buna kıyas edilebilecek bir çok örnek vardır.

Ancak irfan sahibi olmayan ve kemale ermeyen kişiler bu tür âdetlere ta'zim ederek; yani bu adetleri yücelterek âdetleri ibâdet gibi kabul etmişlerdir. İyi bilesin ki onlar, ibâdetleri ihmâl edip adetlerle iştigal etmişlerdir. Bunlar hakikatte kafileden geri kalıp aç ve susuz olarak yollarda kalanlardır. ( Sohbet Meclisleri “ el-Mecalisü’s Seniyye) Ahmed er- Rifai – Erkam yayn. Sahife.53,54,55



Sefine-i Evliya ( Hüseyin Vassaf ) ' dan ;

İmam İbrahim el-Kârzûni Hazretleri'nden nakledilmiştir: Allah dostlarından biri, rüya âleminde, kendisini Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzur-ı pür-nur-ı Risâletpenâhi’sinde görüp, şu mübarek kelimeleri işitmiştir; "es-Seyyid Ahmed er-Rifâi'yi ben severim, Mevlâ da sevsin. Bugün, âriflerin efendisi ve ümmetin şefaatçisidir"

(Tiryaku'l Muhibbin), adlı eserin muhterem müellifi; "İmam Rifâi, vaktin sultanı ve asrında evliyânın seyyididir" buyurup, ümmetin büyük zatlarının menkıbelerine dair bunca eserler mütalaa ettim, sahabe-i kirâm ile, ehl-i beyt imamları hazarâtından sonra tabakât-ı evliyâda, İmam Rifâi'ye denk bir kimse görmedim. Ahlâk-ı Mustafaviyye’de ve temkin mertebesinde kemâle ermiş bir kimse bilmiyorum" demiştir.

Hz. Pir-i dest-gir, Şâfii mezhebinden idi. Şafii fıkhında yed-i tûlâsı vardı. Mecâlis-i İmâm Rifai adlı eserde: "Yüce Tarikatının bazı dervişlerinde, ateşin yakıcı hassasiyetini kaldırmak, yılan ve akrep gibi, yaratılış fıtratı incitmek olan hayvânların, zararlı tabiatlarını değiştirmek, kesici âletlerin kesişini tesirsiz bırakıp, kimseye dahi zarar vermemek, öldürücü zehirin bile te'sir etmemesi gibi, bugün nasıl hârikâlar meşhur oluyor ise, maârifet ilminde akranlarından üstün olduğunu gösteren eserleri de görülür ki, bu büyük eserler, ve apaçık harikalar, insaf ile bakılıp değerlendirilir, inat ve kibir bir yana bırakılırsa, tarihî alimlerin büyüklerinden ve Sâlihler taifesinden Muhammed b. Ebker el-Mavsilî, tarihinde beyan ettiği üzere, bahsedilen pîrin hayatı döneminde dergahı şerifi, alimler için bir medrese olduğu gibi, dervişler zümresi için de bir riyazethâne olarak, kendileri de irfân ehli için benzersiz bir rehber olduğu teslim olunur." diye yazılmıştır.
Hakikat râhına bürhan
Rifâi seyyid Ahmed'dir
Kerâmet bahrine umman
Rifâi seyyid Ahmed'dir

Adı geçen tarih aliminin, tarih sayfalarında gavs-ı ekrem müşarün ileyhin tercüme-i halini kaydettiği yerde; "Cenâb-ı Seyyid'l-aktabi'l-gavsi'1-a'zam el-imam es-Seyyid Ahmed er-Rifâi (r.a.)'in büyüklüğü, fazileti ve yayılan şöhreti, değil Irakeyni, doğu ve batıyı dahi taşırmış idi. Müşarün ileyh orta boylu esmer idi. Sustuğunda heybetli, konuştuğunda ise gayet sevimli olurdu. Gece gündüz şeriatı ihyâ ve irşâd ile meşgul olurdu. Bâtın ve zâhir ilimlerinde dünyada tek ve sınırsız bir deniz idi. Ders vermede usulü, va'az ve nasihat şeklinde idi. Va'az kürsüsüne çıktığı vakit etrafında alimlerin büyükleri ve faziletlilerin önde gelenleri yer alırdı. İdrak ilimleri sınıfının ehli olanlar, vaazını dinlemek için her taraftan koşuşurlar idi. Konuşmaya başladığı anda herkese hayret gelir, münkirler şaşkınlığa düşer, ve huşû ehli, ağlar idi. Temkîn sahipleri bile zuhûl ederlerdi. Kendisi ise vâris olduğu özlü cümleler ile vaaz ederek, dinleyen cemaate göre her fenden bahsederdi. Bunun için, fesâhatinden edipler dahi faydalanırlardı. İlminden alimler feyz alır, ve incelemelerinden felsefeciler hakikatı görürlerdi. Geniş açıklamalarından kelâm ehli istifade ederler idi. İnce noktaları izahından edebiyatçılar hissedar olur, hakikatleri izahından evliyâ lezzet alırlar idi. Hikmetinden akıl sahipleri, vaazlarından edipler, âdâbından fukarâ, elhasıl her sınıf kendisine göre ilminin faziletlerinden pay alırdı. Hepsi de fütühâtı gaybiyye ve ilahi feyizlere mahzar oluşu hususunda hayran olarak kendisi, tertemiz şeriatın özlerinin özünden coşup taşan deniz gibi, irfan dalgalarını sıçrattıkça, onurlu, ezici kuvvete sahip konuşması, kibirlilerin inkarını darmadağın; ve anlayış sahiplerini faydalı sofralar ile irfan feyzine esir ederdi. Sözlerinde üstünlük taslama ve taşkınlık gibi şeyler bulunmazdı. Dediği gibi, yazılmış harikalar ve apaçık kerâmetlerini saydıktan sonra, iman eyledim ki, Mevlâ birdir, ortağı yoktur. Kurân-ı Kerim semavi kitapların en şereflisidir. Hz. Muhammed (s.a.s.) efendimiz rasullerin efendisidir. Seyyid Ahmed er-Rifâi de, velilerin ve şeyhlerin efendisidir." demiştir ki, açık gerçektir.
Ana derviş olan âdem,
Tarikatle olur hâtem
Muhakkak kutb-ı dû-âlem,
Rifâi seyyid Ahmed'dir

Sahibu'l-Berâhin adlı kitaptan naklen neşr olunan bir eserde, Hz. Pir efendimiz hakkında, "akdi sahîh, şehvetlerden uzak, sabrı şikayetsiz, takvası garazsız, açlığı tâat, tokluğu kanaat idi. Eğer eline bir şey geçmezse sabreder; eli genişlerse dağıtır idi. Rahat bilemez, istirâhatı düşünmez, oruç ve namazı çok, uykusu az, meşguliyeti nefsi terbiye ile dilini çirkin sözlerden muhafaza etmek idi. Rıza hırkasını giymiş, kazânın acısına sabırla göğüs vermiş idi. İnsanlara eliyle, diliyle, malı ve sözleriyle, fiilleri ve cömertliği ile faidesi olurdu. Ona; “safâ kadehinden içmiş ve cefa kaplarının sırlarından arınmış ve ehl-i takva gömleğine bürünmüş idi." denilmiştir.
Ana vir gönlünü ey can!
Dilersen olmağa insan,
Velâyet tahtına sultan,
Rifâi Seyyid Ahmed'dir

Hz Pir Seyyid Sultan Ahmed Er Rifai (K.S)'nin, Resulullah (SAV) efendimizin kabri şeriflerini ziyaret etmeleri ve Resulullah (SAV)'ın mübarek yed'i saadetlerini (Mübarek Eli'ni) öpmeleri:

Hz. Pîr, yedi defa Haremeyn-i Muhteremeyn'i ziyaretle müsâb olmuşlardır. Ced-di a'lâlarının merkad-i mübâreklerini ziyaret kasdıyla 555/(1160) senesinde; mahsûsan Ümm-i Ubeyde, karyesinden kalkıp Medine-i Münevvere'ye gitmiş ve hulefâsıyle dervişlerinin bir çogunu beraberlerinde alıp götürmüştür. Miratü'l-Haremeyn nâm eserde, sûret-i ziyaret, an'anesiyle tafsîlen münderictir. Erbâb-ı aşk u muhabbete, onun mütâlaasını sûret-i mahsûsada tavsiye ederim. Vaktâ ki, Medine-i Saâdet-i defîneye vasıl olup, huzur-ı sâtıun-nûr Hz. Risalet-penâh-ı ekremîye çıktılar. Muvâcehe-i saadette ârâm-güzin olarak " Esselamu Aleyke Ya Ceddi" diyerek arz-ı râsime-i ziyaret ve ihtirâm edip " ve aleykes selam ya veledi ! cevab-ı nevâziş icâbiyle nâil-i ni'met-i kabul olmuşlardır.

Redd-i selâm-ı îltifât-ı kevneyn derecâtının şeref-pâş-ı mevki-i zuhur olması üzerine hasıl olan vecd ü şevk, ol pîr-i âlî-kadri yed-i akdes-i peygamberîyi takbîl etmek ricasına kadar cebr ve sevk ettiğinden,

"Nâibim olub zemin-i hücreni takbîl içün,
Rûhumu irsâl iderdim hâl-i bu'dîde şehâ,
Hâzır oldu şimdi işbu devlete cismim dahi
Sun elin, bûs ideyim cânâ, lebim bulsun safa",
manzumesi meâlini şâmil olan ve ehl-i tarik beyninde pek meşhur bulunan,
"Fi haletil bu'di ruhi küntü ursiliha
Tekabbelul ardu anni ve hiye naibeti
Ve hezihi nevbetül eşbahi gad hadarat
Femdud yeminike key tahza biha şefeti",

kıt'a-i âşık- ânesini irâd etmiştir. Meâli "yâ Rasûla'llah, sûretâ uzak olduğum zamanlar hâk-i pâk-i ravzanı takbîl için ma'nen ruhumu gönderir idim. Şimdi ise, müşâhede-i cismâniyye ni'meti nasib olmuştur. Mübârek yed-i sa'âdetini uzat ki, leb-i hasretim behre-yâb-ı hazz ü sürûr olsun." merkezindedir.
Şebeke-i sa'âdetten pertev-nümâ-yı zuhûr olan yed-i yümnâ-yı nebevîyi takbil ile ber-murad oldu. Seyyidü'I-Mürselin Efendimiz Hazretleri'ne külliyetle mübâyaa eylediler. Esnâ-yı mübâyaada kıbel-i celîl-i peygamberîden saniha-pirâ-yı sudur olan tebşîrat ve evâmiri telakki eylediler. Mübâyaa devam ettigi müddetce yed-i beyzâ-yı saadet, seyyid-i müşarun ileyhin dest-i ta'zîminde kaldığından, gerek yed-i saadet-i, gerek tebşirât ve evâmir-i seniyyeyi sûret-i telkîni cemaatin bir takımı gördüler, işittiler. O kâfilede bulunup işitmemiş olanlara da söylediler. Keyfiyyet ağızdan ağıza yayılarak hârika-i vâkıanın süreti ve keyfiyyet zuhuruna doksanbin ehl-i ziyaret vâkıf oldular. Seyyid Ahmed er-Rifâî'nin azamet-i şân ve meziyyet-i ulviyyet-nişânını ilân ve işâa ettiler (yaydılar).

Oldu ol gavs-ı muazzam mazhar-ı bezm-i kabûl,
Destini sundu ana kabr-i şerîfinden Rasûl.
Yed be yed îrâs-ı feyz itdi Muhammed, Ahmed'e,
Olmadı bir ferde lâyık böyle âlî bir vusûl.
Bu vakâ-i garîbe esânîd-i mütevâtire-i mevsûka ile menkûl ve mervî olmakla tahattur-ı şübühât câiz degildir.
Pîr-i muazzam ve gavs-ı muhterem Seyyid Ahmed er-Rifâî'nin havârik u kerâmâtından olmak üzere mevsûkan nakl ü rivayet olunan hikâyât-ı sahîhaya atf-ı basar-ı basîret olunursa, kendilerinden medde'1-yed hârika-i fâhiresine bir istihkâk-ı ezeli nişânesi olduguna bilâ-tereddüd hükm edilir.

Mir âtü l-Haremeyn'de de mestur oldugu üzere bu kerâmet-i i'câı-nümânın hîn-i zuhûrunda gavs-ı a'zam Cenâb-ı Abdulkadir Geylani (k.s) ile eâzım-ı evliyau'llâhtan Şeyh Hayât b. Kays el-Harânî (k.s) ve Adiy b. Müsâfir-i Şâmî (k.s) ve ekâbir-i asırdan daha bir çok ehlu'llah, Mescid-i Saadet'de bulundukları cihetle, gerek bunlar, gerek sair züvvâr yed-i enver-i nebevî, şeref-i ru'yetiyle müşerref olup, hattâ Şeyh Hayât b. Kays el-Harânî, Seyyid Ahmed Hazretlerinden teberrüken iktisâ-yı hırka buyurdular.
Hz. Abdülkadir Efendimiz, meşâyıh-ı Kadiriyye'den, Şeyh Ali b. İdrîs-i Ya'kûbî'ye bu menkabeyi nakl ettikten sonra, "ben, o gün mescid-i saadetde idim." buyurmuş ve ibn-i idris, "acabâ, züvvârdan, buna hased edenler bulundu mu?" yolunda istifsâra cür'et etmesiyle, bir müddet ağladıktan sonra, "ey İdris oglu! O saâdet-i uzmâ mele-i a'lâya bile gıbta-fermâ oldu." buyurmuşlardır.
Adiy b. Müsafir-i Şâmî ile Şeyh Ali b. Mevhub dahi bu kıssayı hikâye ederek, "biz hac eylediğimiz sene, Seyyid Ahmed er-Rifâî Hazretleri, muvâcehe-i saâdette durup, yanında bulunanların işitebilecekleri bir sadâ-yı hafif ile bazı sözler söyledi ve sözüne nihayet verdikte nûr-bahş-ı mevki-i zuhûr olan yed-i athar-ı peygamberîyi takbîl ile haiz-i gencine-i sürûr ve sabûr oldu." demişlerdir.
İbn-i Mevhûb, kabr-i saadetten tavîlü'l-esâb: harem-i saâdeti numûne-nümâ-yı deryâ-yı nûr eylediğini ve mescidi saadette bulunanların, heybet-i saltanat-ı Muhammediyye ile lal olup gülbang-i tekbir çektiklerini yemîn-i bi'llâh ile hikâye eder.

Medd-i yed-i hârika-i celîlesinin suret ve zaman-ı zuhurunu, eimme-i hadisten;

1-Hafız Takiyyüddin, Tiryâku'l-Muhibbin,
2-Abdurrahman-ı Safûni, Nüzhatü'I Mecâlis,
3-ibnü'1-Hâc, Ümmül Berahin,
4-Şeyh Ebu Bekir el-Ayderûsî, Necmü's-Sâî,
5-Kibâr-ı Muhaddisinden: el-Fânisî el-Vâsitî, Nefhatü l-Miskiyye,
6-Allâme İbrahim el-Berzenci, İcabet-ud Dâî,
7-Abdurraûf-ı Münâvi, Kevâkibü'-Dürriyye,
8-Celaleddin Suyuti, Tenvîr,
9-Kutb Şa'rânî, Menakib-i Sâdât,
10-Şeyh Abdulkerim Kazvini, Sevadul Ayneyn,
11-Muhammed-i Nübeysi,Levâmiu l-Envâr,
12-Hafız Muhammed b.Kasım el-Vâsitî, Behcetü-l Kübrâ,
13-Şeyhü'1-Ânî, Kâmusul Aşikin,
14-Allame Şihab-i Haffacî, Şerhuş Şifâ,
15-Muhammed-i Hasbersi, Fevaidul Celile, isimleriyle zinet bahşa-yı kitab-hane-i alem eserlerinde tarif ü tayin eylemişlerdir.

Tutub makhûr iden mârı,
Gülistan eyleyen nârı
Bilâ-şek nesl-i Kerrâr'ı,
Rifâi seyyid Ahmed'dir






Kabuli'yi iden çâker
Visâl-i kurba hâhişker
Kamu uşşâka ser-asker,
Rifâi seyyid Ahmed'dir

Seyyid Ahmed Er-Rifai (K.S) Hazretleri'nin "El- Bürhan-ul Müeyyed" adlı eserinden;

ZÜHD-Ü TAKVA
Zühd: Allah (c.c.)'a yönelen kişilerin ilk adımıdır ki takva esasına dayanır. Takva ise hikmetin başı olan Allah korkusundan ibarettir. Bütün bunların toplanıp düğümleneceği başlıca nokta ise, gelmiş geçmiş ve gelecek, geçecek bütün insanlığın en şereflisi Resulullah efendimizin yoluna kendini adamaktır. Bu da: "Ameller ancak niyetlere bağlıdır" hadisi şerifini uygulamak suretiyle tam bir ihlas içinde Allah Resulü' nün yoluna uymakla mümkündür.
Allah'ın Resulü (s.a.v.) amelde yapılan niyetteki ihlasın lüzümluluğunu şu aşağıdaki hadiste ne güzel izah etmişlerdir:
"Bir adam dünyalık elde etmek için Allah yolunda savaşa gitmek isteyen kişi hakkında Resulüllah Efendimize bir sual yöneltirler. Allah'ın Resulü (s.a.v.) şu cevabı verirler:
"Sevabı yoktur!" Oradakiler, defişete kapılıp: "Tekrar sor, belki meramını anlatamamışsındır" derler. Bunun üzerine adam:"Ey Allah'ın Resulü, dünya menfaatı için Allah yolunda cihada çıkan kişi hakkında ne buyurursunuz?" diye sorar. Peygamber (s.a.v.) den "Sevabı yoktur!" cevabını alır. Orada bulunanlar yine dehşete kapılırlar, adamın soruyu tekrarlamasını söylerler. Adam, üçüncü defa olarak yine;

"Ey Allahın Resulü! Dünya menfeatı için Allah yolunda cihada çıkan kişi hakkında ne buyurursunuz?" diye sorunca; Resulullah (SAV)'dan: "Sevabı yoktur!" cevabını alır.

Bu ve benzeri hadislerden anlıyoruz ki, amellerin neticesi, niyete bağlıdır. Yani niyet sağlam olursa amelde sağlam olur. Niyet ihlastan arınırsa amelin de hiçbir değeri kalmaz!

Öyle ise Allah (CC)' a karşı olan davranışlarınızda temiz niyet ve ihlastan ayrılmayınız. Her davranış ve işinizde Allah (CC)'tan korkunuz! İnançlarınızı, gerek kitap ve gerekse sünnetteki müteşabihlerin ( gerçek manasını Allah ve Resulü 'nün bilebileceği ayet ve hadisler) zahirine uymaktan uzak tutunuz.

ALLAH' IN ZATI
Ariflerden biri, Zat-ı Ecelli Ala hakkında, kendisinden bilgi isteyenlere şöyle demiştir: "Eğer Allah'ın zatından sual ediyorsanız şunu iyi bilin ki O, hiçbir şeye benzemez. Eğer Uluhiyet sıfatlarından sual ediyorsanız, bu husus İhlas suresinde anlatılmıştır: "De ki: O, Allah'tır, bir tektir, Allah'tır, Samed'dir, doğurmamıştır, doğurulmamıştır. O Hiçbir şey de O'nun dengi (vebenzeri)değildir. " Eğer ismi celili mevladan soruyorsanız O, öyle Allah'tır ki, ondan başka ilah yoktur! Gaybi bilen de O, meydandakini de.. Rahman da O.. Rahim de O!..Eğer Allâh'ın işlerinden soruyorsanız: "Hergün O, bir iştedir!" mealindeki ayet bu hususu açıklamaya kafidir..
İmamımız Şaii Hazretleri Tevhid hususunda ne denilmiş ise hepsini bir sözde toplamıştır. Şöyle ki: "Eğer fikrinin yetişebileceği bir şeye kadar tefekkür edip de kalırsa teşbihtir ki, böyle düşünen kişiye müşebbih denir. (Kalbi) mücerret, yokluğa yatışırsa bu takdirde o muattıl olur. Bir varlığa inanıp da o varlığın bütününü anlamaktan aciz olduğunu itiraf ederse, işte bu takdirde muvahhid olur.."

ALLAH'IN ZATINI TENZİH ETMEK

Efendiler! Cenab-ı Hakk'ı, (noksan sıfatlardan) tenzih etmelidir. Hadis (sonradan yaratılmış) ların sıfatından ve bütün yaratıkların benzerinden onu tenzih etmek kutsa lbilmek gerekir ."İstiva "bahsinde inançlarınızı tertemiz tutmalısınız! "İsteva alel arşı" (arşın üzerine yerleşmek) ile yorumlamamalıdır..Çünkü bu türlü "yerleşmekte" hulul manası vardır, oysa Cenab-ı Hak bundan.münezzeh ve müberradır.. Cenab-ı Hakka "yukarıdadır, aşağıdadır" da denilemez. Bu gibi sözlerden kaçılmalıdır. Cenab-ı Hakk'ı mekan, el ve göz gibi organ, inip çıkmak gibi hareket ve davranışlardan tenzih etmek gerekir.
Gerek Kur'an ve gerekse hadislerde geçen müteşabihler hususuna gelince, bu babta yapacağımız tek şey, çok şerefli selef alimlerinin beyanlarına uymak ve takip ettikleri yoldan gitmektir. Selamet yolu ancak budur. Selef alimleri bu gbi müteşabihlerhakkında, "Hepsi Allah tarafından indirilmiştir" deyip iman etmişler, tefsir edip manalarını açıklamışlar, ilmini A4lah ve Resulüne havale etmişlerdir. Vacip tealayı keyif (şekil) ve yaratıkların hal ve davranışlarindan tamamen tenzih edip, Kur'an'ı Kerim'de Zat-ı Ecelli Alas'ını nasıl anlatmış ise, öylece okuyup tefsir etmezlerdi. Çünkü müteşabih olan sıfatları kendi yüce zatından ve Peygamber-i Zişan Efendimiz'den başka hiç kimse açıklayamaz. Bu hususta izlenecek en çıkaryol, müteşabihleri muhkemlere haml etmektir.
Şurası da kesinlikle bilinmeli ve teslim edilmelidir ki, müteşabih ayetlerle muhkem ayetler arasında hiçbir çelişme bahis konusu olamaz.
İmamı Malik Hazretlerine birisi:"Errahmanu Alel Arşisteva - Rahman Olan Allah Arşta Karar Kılmıştır" ayeti celilesinin tefsirini sormuş, imam Malik: "Her ne kadar "İstivanın" manası malum ise de keyfiyet, Hak Teala hakkında düşünülemediği için, bizce vazife ancak buna iman etmekten ibarettir. Böyle şeyleri soruşturmak bid'atten sayılacağı vechiyle siz ehli bid'atten olsanız gerektir" demiş, ve kendisine bu suali soranı huzurundan (kibarca) kovmuştur.


RİFAİLER ALIRLAR FEYZİ CENABİ SEYYİD AHMEDDEN
TECELLİ ETTİ HAK O SULTANI MÜEYYEDDEN
ULUVVİ ZATINI TAKDİRİ TALTİF EYLEMEK ÜZRE
UZANDI DESTİ KUDRET RAVZAYI PAKİ MUHAMMEDDEN


* * * * * * * * * * * * *


Hazreti Gavsi Rifai zübde-i ali Resül

Mesleki zi şanına hadim olan pür nur olur

Şedd olup bağla belin erkanı pire tacıya

Hürmetine ceddinin cürmün senin mağfur olur

* * * * * * * *

Şüphesiz ali Resul'sün Ya Rifai ced be ced

Bende-i bi çarenem geldim kapına yed be yed

Ya müridi la tehaf dedin bize oldu sened

El meded pirim sultanım ya Rifai el meded
Ekleme Tarihi: 07.12.2005 - 13:25
Bu mesajı bildir   BABACAN üyenin diğer mesajları BABACAN`in Profili zum Anfang der Seite
bicaregul su an offline bicaregul  

11 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 21.03.2006
En Son On: 26.12.2006 - 15:37
Cinsiyeti: Bayan 
selamun aleykum

detaylı açıklamalarınız için ALlah-u teala sizlerden razı olsun...

vesselam
Ekleme Tarihi: 24.05.2006 - 16:56
Bu mesajı bildir   bicaregul üyenin diğer mesajları bicaregul`in Profili bicaregul Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
suzunkopru su an offline suzunkopru  
Üstünlük kişinin kendi takvası iledir.

179 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.04.2006
En Son On: 14.10.2009 - 12:39
Cinsiyeti: Erkek 
Hangi tarikat yoluna girersek girelim, o yolun piri ne kadar Gavs olursa olsun, bu müridinde gavs olduğu anlamına gelmez. Üstün olan Takva olandır. Allahın Emirlerine ve Efendimizin sünnetine en çok uyan en üstündür. Kardeşlerim artık şu gavs bu gavs sözlerinden vazgeçelim. Her mürid kendi Şeyhini Gavs bilmelidir, yoksa ondan istifade edemez. Ama bunu kimseye söylememesi en güzelidir. Sonra senin şeyhin gavs, benim şeyhim gavs kısır döngüsü insan nefsine musallat olur.

Bana Göre Kimin Şeyhi Gavsdır:
1-) Mürşidi Kamil olmalı
2-) Hanımlarla haremlik/selamlık usülü haricinde görüşmemelidir.
3-) 4 mezhepten birine bağlı olup, Efendimizin sünnetinden zerre taviz vermemelidir.
4-) Müridleri de Mürşidlerine benzemelidir. Mürşid ve Müridler Kurana ve Sünnete bağlı olmalı kibir ve riyadan uzak olmalıdır.
5-) Müridlerin (virdlerini tam yapanlar); yaptıkları çeşitli miktarlardaki virdler neticesinde İbadetlerinde kolaylıkla artış olmalı, onu Allaha (CC) yaklaştıracak olan ibadetleri artmalıdır.
6-) Müridleri (virdlerini tam yapanlar) haramlardan daha kolay sakınıyor olmalıdır.
7-) Namaz bizden kalktı gibi sapık sözler söylememelidir. Gözünüz önünde oturupda sonra biz namazımızı mekkede kıldık gibi aptalca hikayeler uydurmamalıdır, göz hareketleri ile uyduruk hareketlerle namaz kıldık dememelidir. (Sahte bir ..... baba adlı bir şeyhte bizzat şahit olduğum bir durumdur)

Yani iş önce Müridin görevlerini ifa etmesinden başlıyor, sonra müridin Kuran ve Sünnete olan ittibası artıyor, müridde kibir ve riya azalıyor sonra hiç kalmıyorsa o kişinin şeyhi Gavsdır. Ama benim analamadığım olay şu, Efendimiz (SAS)'den büyük GAVS mı var, yook, o ne buyurmuş (SAS) kızım Fatıma (RA) babanın peygamberliğine güvenme, öyle ise biz neye güveniyoruz?
Güvenmeyelim demiyorum ama Gavs olan bir şeyhe bağlıyız diye ibadetlerde gevşeklik göstermek bize yakışmaz. Bizi Allahtan (CC) başka kurtaracak yoktur, bu kurtarma işleminde Şeyhimizi vasıta kılarsa ne mutlu demek lazımdır.
En iyisini Allah bilir vesselam.
Ekleme Tarihi: 25.05.2006 - 12:34
Bu mesajı bildir   suzunkopru üyenin diğer mesajları suzunkopru`in Profili suzunkopru Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
NurBahcesi su an offline NurBahcesi  
RE: Üstünlük kişinin kendi takvası iledir.

2687 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.08.2005
En Son On: 16.01.2010 - 23:25
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı suzunkopru


Bana Göre Kimin Şeyhi Gavsdır:
2-) Hanımlarla haremlik/selamlık usülü haricinde görüşmemelidir.
4-) Müridleri de Mürşidlerine benzemelidir. Mürşid ve Müridler Kurana ve Sünnete bağlı olmalı kibir ve riyadan uzak olmalıdır.





mesele burada tabii
Ekleme Tarihi: 25.05.2006 - 12:38
Bu mesajı bildir   NurBahcesi üyenin diğer mesajları NurBahcesi`in Profili NurBahcesi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 650 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ambulans64 (60), salihbayram (52), opel (54), islamci_genc (37), celal1974 (50), savage41xxx (52), LAZPARATOR61 (45), kral29 (35), siseyna (43), demir_kralll (33), yepremreha (47), YA_rab (31), zompur (54), ALMILA_GÜL (56), Mystigue (53), kecmk (53), akpinar61 (59), aqabe (60), agenc24 (52), y.erkek (52), internet22 (41), kutsalsavasc&ya.. (37), karindas (45), sehadet_61 (46), Serdar_ (44), bahtiyar28 (54), maun (42), bayramsalih (52), arifünal (64), HANCEREN (55), mecruh (45), MuSLimaNKa (34), bilalkale (50), DeLiCaN (944), veysel setdibi (62), tilli (51), erzurumlunet (46), sema_ihl (38), cemre (52), m.kara (58), yyunuss (39), x_X_x (41), Muhammed1968 (57), hçerçi (72), lcd (47), fatihreis (39), Baharayyildiz (40), haci_nl (47), cemil (46), yakupakyuz (60), gazikoc58 (51), Ankebut57 (45), L a V i N i a (40), sofu_23 (51), Beyaz dilek&cce.. (40), tabu (50), sümbül (37), yakupalan (45), Alperen Eren (46), HikmetSagir (81), YaSaX (44), Barnabas (39), islamasevdal&ya.. (38), ilyas1970 (54), criminalist (52), Ayhan-61 (58), nurayaz (30), mörscher (58), basmuharrir (58), Goodmanx (57), mahmut1968 (56), djnefret (41), karadeniz krali (54), ayseli (58), cengo06 (62), yasarerkek (52), hz.ömer (37), ismailxxx (46), tayyarozbak (40), karamurat1 (51), sari_kiz (38), kaslim (42), ayyildiz_70 (34), The Mediterrane.. (53), bahadir (50), ~TUTI~ (37), dostahasret (43), Selinnurx (56), apocalyptica (45), markat (46), derlerkahin (46), isa dogan (50), EROL AKBULUT (56), Yaseminnur (37), sehadet_aski (42)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.59439 saniyede açıldı