stromectol ivermectin fluvoxamine ivermectin kaletra tricor trileptal triple trial pack trittico tryptizol tylenol ulcidine urispas uroxatral uvadex valif valtrex vaniqa vantin vaseretic vasotec ventolin inhaler ventolin vepesid veracim vermicidin vermox vesanoid vesdil viagra oral jelly viagra professional viagra soft viagra strips viagra sublingual viagra super active viagra super dulox force viagra super fluox force viagra super force viagra vibramycin vicard vigora virazole vistagan volmax cr
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » Arama Sonuçları

779 Sonuç - Yeni Arama
Sayfa (39): (1) 2 3 Devam >
Ekleyen Mesaj
Konu: keskinmetal Abi hayirli seneler
_LaL_ su an offline _LaL_  
838 Mesaj -
ömrünüz hayrlı ve bereketli olsun inşallah..
nice mutlu yıllara..

Ekleme Tarihi: 17.12.2010 - 23:47
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Kim bir kavme benzemeye calisirsa, o da onlardandir.(Ebu Davud)
_LaL_ su an offline _LaL_  
Kim bir kavme benzemeye calisirsa, o da onlardandir.(Ebu Davud)
838 Mesaj -





Ekleme Tarihi: 29.12.2009 - 10:47
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: HAMAS Kardeşimin Doğum günü
_LaL_ su an offline _LaL_  
838 Mesaj -
Rabbim hayırlı ömürler nasip etsin inşaAllah..
Ekleme Tarihi: 29.12.2009 - 10:42
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Bugün CUMA
_LaL_ su an offline _LaL_  
Cumamız mübarek olsun..
838 Mesaj -

Ekleme Tarihi: 23.10.2009 - 06:45
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Ne olur, ne olur razı ol sevgimden..
_LaL_ su an offline _LaL_  
Ne olur, ne olur razı ol sevgimden..
838 Mesaj -



Sevdanı yüreğe sığdıramadım ey Kebir!
Sana layık olamadım
Belki başka sevdalar da koydum yüreğime
Ama hiçbirini Sana denk kılmadım
Sevdanı alma benden
Ne olur, ne olur razı ol sevgimden!

Dilime gereğince dolayamadığım zikrini alma benden
Yoksa çıkar bu kirli ruh, bu garip bedenden.
Sana layık değilken gelir Sana,
Layık olamayacağını söyleyemeden.
Bu halde Sana varan ruh,
Ardında kaç " vah! " bırakır, kimbilir kaç " Yuh !! "

Miracım yapamadığım namazlarımı alma benden
Beni öyle boş, öyle yoksul, öyle viran bırakma.
Tüm hatalarıma, tüm kusurlarıma rağmen,
Huzurundan kovma; bağışla…

Sana yakınlığımı anlayamadığım secdelerimi alma ne olur!
Sonra bu gafil, bu ahmak başı neyle örselerim?
Ne sunarım Sana başka, "bu Sana, yalnız Sana" diyebileceğim?
Yüceliğine karşı olan aczini nasıl anlatırım,
Neyle anlar başka, bu kibirli nefsim?

Merhametini gereğince hissedemediğim dualarımı alma benden.
Alıp ta değersiz, önemsiz, bilmeyenlerden eyleme,
Eyleme ki, dualarım da olmazsa Sana neyle gelirim,
Ne kalır ardımda, önüme ne katarım ey Rabb'im!!

Hadsiz nimetlerine yetiremediğim şükrümü alma benden.
Beni sevmediğin nankörlerden etme,
Verdiklerini görmeyen körlerden,
"Hala şükretmezler mi?" deyip te küçülttüklerinden eyleme.
Senin gözünde küçülürsem, halim ne olur, çarem ne?

Biliyorum ki daha ötesi yok Es-Samed'den.
Biliyorum ki her umut, her ümit Sen'den.
Biliyor ve Sana sığınıyorum.
Boş çevirme kapından,
Boş çevirme ümidinden
Bitmeyen rahmetinin bir katresini:
"Şehadetini" alma son nefesimden !!!


-alıntı-

Ekleme Tarihi: 23.10.2009 - 06:31
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: selamunaleyküm
_LaL_ su an offline _LaL_  
838 Mesaj -
Ve Aleyküm Selam...
Hoşgeldiniz kardeşim..

Ekleme Tarihi: 23.10.2009 - 06:09
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Hiç Düşünmez misiniz?
_LaL_ su an offline _LaL_  
Hiç Düşünmez misiniz?
838 Mesaj -
“Tefekkür gibi bir ibadet yoktur”
(Taberanî, Mu’cem, II, 158; Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, II, 36)
De ki: Kör ile gören eşit olur mu; / hiç düşünmez misiniz? / (En’am, 50)
Tefekkür; muammaları çözmek; karanlıkları aydınlatmak… Tefekkür bir savaş; nesiller adına, millet adına ve medeniyet adına…
Kutsala adanmış her tefekkür bir kutsal; kutsal dışı her düşünce piramitler boyu sfenksler arasında şuursuz debeleniş… Tefekkür entelektüel sancı, tefekkür sonsuz çile…
Tefekküre ”düşünmek, zihin yormak, fikir üretmek” diyor lügatler çelebi!.. ”Derin derin düşünmek” diyelim biz; ve düşünelim… Kalplerimizin anaforlarında serin yürüyüşlere çıkmak için düşünelim. Bir sedefkâr azmiyle, avuçlarımızdaki karanfilleri sıkarak; toprağa, bahçeye, tohuma ve çiçeğe dair düşünelim. İkindi sevdalarında bir devr-i daim huzuruyla derinleştirelim efkarımızı ve yüreklerimizin terekelerini zihinlerimizde tevarüs eyleyelim.
Çark-ı feleklerin en üst noktasından şehrayinler görebilmek adına yükseltelim idrakimizi ve tefekkür edelim. Çelebi, gel tefekkür edelim kar üzerine gül desenli rüyalar görebilmek için ve sırlar sırrına bir nebze erebilmek için. Azade teşrinlerde harb-i umumi anılarını düşünen bir ihtiyat zabiti nasıl düşünürse öyle… Ve kesik ritimli öksürüklerin mecalsizliğinde ince hastalıkların hummasını tecrübe edercesine… Taze sevdalar gibi püfür püfür hayaller, eski aşklar gibi sevinç sevinç rüyalar görürcesine…
Çelebi, rengi nedir tefekkürün ve sözcüklere nasıl bürünür kelam; düşün bir!.. Servilerde üveyikler ve sebillerde güvercinlerin ”Hu… Hu..”larına ahenk veren söz nedir; düşün bir!.. Neden en ziyade beyaz yakışır sevgilerde hasretin hep siyah düşer bahtına? Dokunegatifduğumuz desenlerde neden hep bir Var vardır da, Var’dan öte hiçbir şey yoktur?!..
Çelebi, bütün dudaklarda alevlenerek dolaşan soruların esir iskeletlerindeki kafataslarında eriyip gitmeden, düşün bir!.. Aynalara kurşun sıkan parmakların göz-gez-arpacık istivasında tek ayak üstüne durdurulan mahkumlarca düşün. Küçük sonlu ile Büyük Sonsuz’un hiç sona ermeyecek münasebetini; ve iki kere ikiyi böğründen vuranların son trene tıktıkları yığınlarca çalıntı kaderi düşün. Düşün çelebi, eski yüzyıllardan bir kiraz bahçesinde akbabaların kanatlarından dökülen hışımların erittiği zamanı ve zaman ötesi boyutun haşmetini düşün… Son aydınlığıyla parlayan mumun ve son takatıyla kanat vuran kaknusun varlık mücadelesini düşün. Bir geminin vuslata ve hicrana bakan punt ellerinde yiten gençliği de, bir rıhtımın anılarda kaybolan karımışlığını da. Düşün çelebi, son haber: Allahualem!..
İnsanlığın acısını dindirmeyecekse her istifhamın batıl yüzüne vuran kan ve gül rengini kim ister? Bir bade eğer zihinleri sarhoş etmiyorsa esrimek ne işe yarar? Bir cümle eğer bir hikmet olmuyorsa işitmek kimin umurunda? Ve tefekkür, yalnızca can sıkıntısından kurtulmanın aracıysa Eflatun da olsa, Nietzsche de, kime ne bundan? Rahmanî değilse tefekkürün adı Gazzalî de olsa, Râzî de; bir vehimden öte ne ki hayat?
Çelebi, ”Tefekkür eden topluluklar için…” diye başlayan kelamlar adına ”umulur ki tefekkür eder‘’sin bütün kişi zamirlerini; ben, sen, o; biz, siz, onlar… Tefekküre seza ne varsa bürün(dür/ül)düğümüz. Sözcükler, kavramlar, terimler ve ıstılahlar… Birer birer tefekkür için küçük ve büyük âlem; yani ki insan ve evren… Yeri ve göğü düşün çelebi; ve ikisi arasındakileri…

Tefekkür ki düşüncenin asaleti, çağın şuurudur; çelebi, içinden bir dilek tut; yıldızlar kayıyor!..

Prof. Dr. İskender Pala

Ekleme Tarihi: 22.10.2009 - 21:37
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: En makbul sadaka allah yolunda hizmettir
_LaL_ su an offline _LaL_  
En makbul sadaka Allah yolunda hizmettir
838 Mesaj -
EN MAKBUL SADAKA ALLAH YOLUNDA HİZMETTİR
M. Saki EROL


Çile ve meşakkat yurdu olan dünya, ahiret yurdunun yani ebedi hayatın tarlasıdır. İnsan dünya hayatında iyilik veya kötülük ne yaptıysa onun karşılığını görür. Allah Teala’nın rızasını ve rahmetini dileyen müminler Rasulullah’ın (s.a.v) ve peşinden giden rabbani alimlerin izini sürerek ve Allah’ın kullarını severek, onlara hizmet ederek, dünya ve ahiret saadetine erişirler.
Mümin bir kul Rahman ve Rahim olan Rabbi’ni tanıdığı ve O’na yaklaşmak istediği ölçüde, O’nun kullarına merhametli, faydalı ve yakın olur. Çünkü hizmet müminin aynasıdır, imanın ölçüsüdür, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) tebliğ ettiği güzel ahlakın kulda yansımasıdır.

MÜSLÜMANLARA HİZMETİN KIYMETİ

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) buyurduğu gibi, “İnsanların en hayırlısı, diğer insanlara en faydalı olandır.” Ebu Hüreyre’den (r.a) rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Bir kimse bir müminin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyamet gününde onun sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse darda kalana kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir Müslüman’ın bir ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve ahiretteki ayıplarını örter. Mümin kul, din kardeşinin yardımında olduğu müddetçe Allah da o kulun yardımındadır.”

Yine Rasulullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hastalandığı zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple ateşlenir, rahatsızlanır.”

Birbirlerini sevip, yardımlaşan ve ihlasla başkalarına yardım eden kimse Allah Teala’nın himayesindedir. Çünkü hizmet Allah’ın emanetidir. Canını ve malını seven ve onları koruma altına almak isteyen kimse onları Allah yolunda sarfetmeli ki, Allah’ın himayesi altına alınsın.

İNSANIN DEĞERİ HİZMETİ İLE ÖLÇÜLÜR

Güzel geçim ve hizmet kadar insanın cevherini ortaya çıkaran hiçbir şey yoktur. Mürşid-i kamiller talebelerinin olgunluk seviyesini insanlarla geçimi ve halka hizmeti ile ölçerler. Abdurrahman-ı Taği Hazretleri bir sohbetinde şöyle buyurmuştur: “Nisbet hizmete göredir. Hizmetteki ilahi rahmet hiçbir şeyde yoktur. Nakşibendi yolunda rahmete vesile olacak her türlü amel ve hizmet vardır. Nafile ibadet için evine kapanıp halkın hizmetinden kaçan kimse pek çok hayırdan mahrum kalır. Sadece zikirle yetinmek olmaz. Mal ve can ile Allah yolunda gayret etmek gerekir.”

HİZMETTE BENLİK OLMAZ

Hizmetin temeli ve ruhu ihlastır. İhlasla yapılan hiçbir iş küçük ve önemsiz olamaz. Bir hizmetin başında olmakla, sonunda olmak arasında hiçbir fark yoktur. Hizmeti Allah rızasıyla değil de gösteriş ve nefsani duyguları tatmin amacıyla ya da başka çıkar sağlamak amacıyla yapan insan bundan hiçbir fayda göremez. Allah rızası için insanların geçtiği yoldan bir taş atmak da hayırdır, hizmettir. Bu nedenle bir hizmet ve hayır yaparken ne yaptığına değil, kimin için yaptığına bakmalıdır.

HİZMET EHLİNİN HALİ

Allah için insanlara hizmet eden kamil mümin; toprak gibi olur. İnsanların yararına her şeyden feragat eder. Ayaklar altında çiğnenir, ama ondan çeşit çeşit çiçekler, meyveler yetişir; güneş gibi olur, kendisi yansa da herkesi aydınlatır, ısıtır.

Gerçek mümin; insanların kendisinden bir zarar görmediği, herkesin ondan emin olduğu ve fayda gördüğü kimsedir. Kendisine güvenilmeyen, insanları sevmeyen ve başkaları tarafından da sevilmeyen kimse imanın tadını tadamaz.

Allah dostları alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) meşrebi üzere hareket etmeyi en büyük gaye edinmişlerdir. Efendimiz hiçbir ayrım yapmadan bütün insanları muhatap alıp, hepsine rahmet olmuştur. Muhataplarına dost veya düşman diye değil, Allah Teala’nın kulu gözüyle bakmıştır. Yaptığı iyilikleri kimsenin başına kakmamış, hiç kimseyi minnet altına sokmamıştır. Onun en büyük sünneti başkalarının yükünü ve zahmetini çekmek, ihtiyaçlarını gidermek ve yüzünü güldürmektir. Ne mutlu onun yolundan gidenlere!



Bu mesaj 1 kez ve en son _LaL_ tarafından 22.10.2009 - 21:31 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 22.10.2009 - 21:30
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Gelin canlar bir olalım
_LaL_ su an offline _LaL_  
Gelin canlar bir olalım
838 Mesaj -
"GELİN CANLAR BİR OLALIM”
Rabia SULUK / DEĞERLERİMİZ


Rasulullah (s.a.v) “Hayır, aksine siz o gün kalabalık fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak sizin gönlünüze de vehn atacak” buyurur. Yine bir adam “Vehn nedir? Yâ Rasulallah” diye sorunca “Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir” der. (Ebû Davud, Melahim)

Efendimiz bizleri yüzlerce yıl öncesinden birlik ve beraberlik için uyarıyor. Ve çarpıcı bir tasvirle ayrılığın neticesini gösteriyor. Büyüklerden biri, “Saman çöpleri suya atıldığında bir süre birlikte yola devam edeceklerini sanırdım, fakat bizzat suya atınca gördüm ki, suya bırakmamla ayrılmaları bir oldu” diyor. Ne yazık ki geldiğimiz nokta tam da Efendimiz’in bizi uyardığı hal. İçerde ve dışarıda, özelde ve genelde birliğe ne kadar çok ihtiyacımız olduğu son Gazze olaylarında net olarak görüldü. 6 milyon 700 bin İsraillinin, 1.5 milyar Müslüman’a kafa tutmasını başka neyle açıklayabiliriz? Ülküleri doğrultusunda birleşmiş o insanlar 1.5 milyar saman çöpünü kolayca alt edebiliyorlar.
Efendimiz Müslümanlar’ı şöyle tanımlıyor: “Müminin mümine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.” (Riyazü’s Salihin). Ne oldu da bu tanımlamanın çok uzağına düştük? Ne oldu da hasımlar olduk birbirimize? Müslümanların birlik olmasına engel nedir? Benmerkezci tutumları mı, yoksa oyuna gelmeleri mi? Sebep her ne olursa olsun, onunla mücadele etmek zorundayız. Her türlü grubun üzerinde bir İslam kardeşliği çatısı bulunduğunu unutmamak gerekiyor. O büyük çatının altında birlik kuralınca yaşamayı öğrenmek zorundayız. Eğer o binada hır gür çıkarır, kavga eder, kardeşimizin dairesini yıkmaya, sökmeye, sarsmaya girişirsek bundan tüm bina zarar görür. Dışarıdan bakan o binayı tek ailenin, tek dairesi bilmeli. Aynı geminin yolcuları olduğumuzu akıldan çıkarmamalıyız. Komşu kamarada kalana kızıp onun kamarasında delik açmak, hep beraber batmaktan başka bir işe yaramaz.

ELLERİMİZİ VE GÖNÜLLERİMİZİ KENETLEMEYE MECBURUZ

Rabbimiz “Allah ve Rasulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider…” (Enfal, 46) buyuruyor. Efendimiz de (s.a.v) topluluğun rahmet, ayrılığın azap olduğuna dikkat çekiyor (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, İbn Ebi Âsım, es-Sünne). “Nefesler sayısınca Allah’a giden yollar var” denir. Herkesin mizacına uygun topluluklar içinde bulunması mümkün. Ama makro düzlemde hepimiz Müslümanız. Dağınıklıkla başa çıkabilmek için, sevgi ve saygıyla ya da en azından tahammülle nasıl birleşebileceğimizi araştırmalıyız. Yoksa hafif bir esintiyle yere kapaklanan yığınlar olarak kalırız. İncecik ipliklerin birlikte halatlar oluşturması gibi, müminlerin birleşmesiyle de karşılarında durulamayacak büyük bir güç oluşacaktır. Bundan korkanlar ha bire tefrika, fitne çıkaracak şekilde kin, düşmanlık tohumlarını boşluk bırakmadan serpmekte aramıza. Basiret sahibi müminler bu oyuna gelmemeli. Gelenlere karşı da şefkatle, hoşgörüyle muamele ederek aradaki ayrık otlarından kurtulup, büyük bir deste olmaya gayret sarf etmeli. Aksi takdirde lokmacıklar olarak birilerinin midesine kolayca kayıveririz. Allah’ın bizden istediği o tek ipe hep birlikte tutunmadıkça öncelikle bu dünyada bize rahat olmayacak. Ellerimizi ve gönüllerimizi kenetlemeye her zamankinden daha çok mecburuz. Müminlerin kuvvet ve başarısı bu kardeşlik bağının güçlendirilmesine bağlı. Bu noktada liderler, büyükler ve kanaat önderlerine çok ciddi görevler düşüyor.

ŞEYTAN ARAMIZI BOZMASIN

yrılığı tetikleyebilecek her şeyden özenle kaçınmalıyız. Sonuç getirmeyecek keskin tartışmalara girmemeliyiz. Birbirimize empatiyle, mütevazilikle, önyargısız yaklaşmalıyız. Üsluba özen göstererek kırmadan, kınamadan, iğnelemeden, sertleşmeden konuşmalıyız. Rabbimiz bu hususta “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar…”(İsra, 53) uyarısında bulunuyor.

S. Mübarek Erol konuya dikkatlerimizi şöyle çekiyor: “Dış saldırılar, savaşlar, tabii afetler, göçler, açlık, kıtlık gibi felaketler karşısında dimdik ayakta kalmayı başaran ecdadımız, ne hazindir ki tefrika sebebiyle birbirlerine düşmüşlerdir… Geriye dönüp baktığımızda ırk, coğrafya, mezhep, ideoloji, siyasi fikir, dünya görüşü gibi konuların insanlarımızı kışkırtıp çatışmaya dönüştürecek bir araç, malzeme olarak kullanıldığını açıkça görmekteyiz… Birlik ve dirliğimizi bozacak bu tür tuzaklara karşı uyanık olmak Müslüman ferasetinin gereğidir.”

Öte yandan birlikteliklerin ihlas ve samimiyetle kurulması gerekir. Aksi takdirde en ufak bir esintide, menfaat çatışmasında paramparça olup yıkılır. Bediüzzaman Said Nursi de böyle bir birliktelikle ne kadar büyük bir kuvvet kazanılacağını şöyle ifade ediyor: “…Manevi kuvvet sağlayan ihlas sırrını kazanmakla, dayanışmaya ve hakikate inanmaya muhtacız ve mecburuz. Evet, üç elif birleşmezse, üç kıymeti var. Rakamların sırrı ile birleşse, yüz on bir kıymet alır…” Müslümanlar, birlik olmayı başarabildiklerinde onların ne derece etkili bir güç olacaklarına tarih defalarca şahit oldu. Geçmişte yapılabilen bir şey tekrarlanabilir kuşkusuz. Aksi takdirde dağınık Müslümanların değerleriyle hayatiyetlerini sürdürmesi imkansıza yakın maalesef.

“SADECE BENİM GÖRÜŞÜM DOĞRUDUR” DEMEYE HAKKIMIZ YOK

Tefrikayı tamir için büyükler şöyle düşünmemizi tavsiye ediyor: “Benim fikir ve görüşüm doğrudur’ veya ‘daha güzeldir’ demeye hakkınız var, fakat ‘sadece benim görüşüm doğrudur’ demeye hakkınız yoktur.” Aslında İslam ahlâkını benimseyen ve tüm insanlara o şekilde muamele edenler hangi camiada olursa olsun birliği zedeleyecek her şeyden uzak kalabilir. Farklılıkların değil ortak paydaların ön plana çıkarılması müminleri birleştirmede etkili bir unsur. Rabbimiz “...Nice az sayıda bir birlik Allah’ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir...”(Bakara, 249) buyuruyor. Allahın müjdesine kulak verip, üstüne kalbimizi koyarak ellerimizi uzatalım dostça ve ihlasla. İç ve dış düşmanların ince planlarla aramıza serptiği ayrılık ve düşmanlık tohumlarını, ancak bizler yine etkisiz hale getirebiliriz; kardeşlerimize yürekten sarılarak!..

Ekleme Tarihi: 22.10.2009 - 21:27
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Sessiz seyrindeyim hayatin.
_LaL_ su an offline _LaL_  
RE: Sessiz seyrindeyim hayatin.
838 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı GuZGuLu




Sessiz seyrindeyim hayatin.

Sustum...
Sessiz seyrindeyim hayatin.
Konusmuyorum eskisi gibi.
Karismiyorum da kimselere.
Seyrediyorum sadece.
Ve dinliyorum.
Hayretle.
Esefle.

Anlamaya calistiklarim,
Anlamsizlasiyorlar gozumde.
Tanidiklarim birer yabanci.
...

.



gül


maşaAllah..
yüreğinize sağlık...

Ekleme Tarihi: 22.10.2009 - 21:22
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Bu kadarda olmaz
_LaL_ su an offline _LaL_  
838 Mesaj -
ne kadar da güzeller..
emeğinize sağlık...

Ekleme Tarihi: 22.10.2009 - 21:17
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Allah'a giden yol
_LaL_ su an offline _LaL_  
Allah'a giden yol
838 Mesaj -
Allah’a giden yollar, canlıların aldığı nefesler kadardır “etturuku ilellahi bi kaderi enfusil helaik” diye meşhur bir söz vardır.

İnsanlar, yaşadıkları coğrafyadaki ihtiyaca ve zamanın gereksinimlerine göre İslam’a hizmette bir rota çizerler. Bunu çizerken, ayrıca kendi yaşadıkları toplumun kavmi özelliklerine ve duyarlılıklarına da dikkat ederler.


Allaha giden yollar çok fazla olmakla beraber, esasında tek bir yol vardır. O da Resulullah’ın (sav) İslam’a davet ve yaşama şeklidir. Biz buna Nebevi İslami düşünce ve hareket deriz.


İnsanlar İslam’a hizmet ederken, genelde bulundukları ortama göre farklı meşreplerde hizmet ederler ve rızai ilahiyeye kavuşmaya çalışırlar. Kimisi İslam’ın zahiri ilimleri olan tefsir, hadis, fıkıh, kelam, usul gibi ilimleri neşretmeye çalışarak Allah’a giden yolda ilerler. Kimisi daha üst bir insan kalitesi ve daha muhlis bir kemali yakalamak için seyri sülûk, ezkar ve dualarla insan yetiştirirler. Kimisi varlıklıdır, malıyla ulaşmaya çalışır; kimisi yeryüzünün imarı ile uğraşır.


Fakat maalesef, insanlarımızın tasavvurunda, sanki insanı Allah’a götüren sadece ibadetler ve dualardır gibi bir anlayış vardır. Hâlbuki Allaha götüren yollar, Kuranı Kerim’de belirtilirken, sosyal alana tekabül eden taraf, en büyük dilimi oluşturmaktadır. Sosyal hayatta yapmamız gerekenler, doğayla ve canlılarla olan ilişkilerimiz, daha büyük önem arz etmektedir.


Beşeri hayatımızda, insanlarla olan ilişkilerimizde, çoğu zaman önemsemediğimiz bazı şeyler vardır ki asıl Allahu Zülcelal’in hoşnutluğu bu davranışlardadır.


Birisinin yüzüne gülümsemek, hüzünlü birinin derdine ortak olmak veya sıkıntılı bir insanı dinlemek veyahut kendi iç âlemimizde şeytani dürtüleri, Allah için köreltmek ve nefsin o yöndeki baskılarına boyun eğmemek…


Evet, eğer siz muhtaç birisine karşı cimriliğinizi yeniyorsanız; cesaretin gerekli olduğu yerde korkaklığınızı yeniyorsanız; metin olmanız gerektiği yerde aczinizi yeniyorsanız; öfkelendiğiniz zaman, sabrı ve vakarı gösterebiliyorsanız, evet, bunların tümü Allaha giden yollardır.


Tanımadığınız bir kimseye yardım ederken, düşmekten kurtarırken veya kaldıramayacağı bir yükü kucaklayıp sırtına koyarken veya yetişemeyeceği bir şeyi alıp uzatırken veya bir probleminin çözümüne yardım ederken yahut herhangi bir işini görürken. Evet, bunları yaparken, ruhunuza bir hafiflik geldiğini, vücudunuzun boşlukta bir yük taşır gibi olduğunu hissettiniz mi? Ruhunuzun yükseklere doğru sevinçle kanat çırptığını ve içinize gizli bir neşe dolduğunu hissetiniz mi?


İşte bu, Allah’a giden yoldur!


Gaflet uykusundan silkinip kalbinizin atışlarına kulak verdiniz mi hiç? Amansız tahrikler karşısında zayıflayıp perişan olan nefsinizden utanarak, başınızı çevirdiniz mi? Şahsınızın hiçbir kıymet taşımadığını hissetiniz mi? Saygı ve hürmete layık olmayan değersiz bir varlık olduğunuzu hissetiniz mi hiç?


Yaptığınız hataların sizi her yönden çepeçevre kuşatan bir hapishane olduğunu, mahsur kalmaktan başka çıkar yolun bulunmadığını. Nereye yönelirseniz, ufukların yüzünüze kapanıp kat kat karanlıklarla gerildiğini hissetiniz mi?


Hayattan nefret ettiniz mi hiç?


Sonra…
Meçhuller aleminden bir pencere açılıp oradan parlak ışık huzmeleri saçıldı mı? Uzak, ama çok uzak âlemlerden esen tatlı meltemleri ciğerlerinize çekip ferahladınız mı?


Allah’ın melekût âleminden gelen tatlı hoşnutluğunu hissetiniz mi? Dost bir elin iç dünyanıza uzandığını hissetiniz mi?


Size “Onlar ki, fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulüm ettiklerinde Allah’ı anarlar. Günahlarının bağışlanmasını dilerler. Onları Allah’tan başka kim bağışlar? Hem onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler. İşte onların mükâfatı, Rablerinden bir mağfiret ve altından ırmaklar akan cennetlerdir. Orada ebediyen kalacaklardır. Ne güzeldir ecri, iş yapanların!” (Âl-i İmran, 135-136)


Size “Her âdemoğlu hata eder. Hata edenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir.” (Hadisi şerif; Tirmizi) diyen bir başka ses duydunuz mu?


Hiç ışık sağanağına tutuldunuz mu?


Allah’ı tesbih ederek, mağfiret dileyerek, tövbe ederek, kalbinizdeki hataları silerek ve bir daha hata yapmamaya karar vererek ayağa kalktığınız anlar oldu mu hiç?


Öncekinden daha büyük bir duyguyla, daha sağlam bir bağlılıkla ve daha üstün bir yönelişle Allah’a ve O’nun sönmez nuruna koştuğunuzu hissetiniz mi?
İşte bu, Allah’a giden yoldur!


Hayatta bıkkınlık duyduğunuz günler oldu mu? Hayatın kasvet ve acılarına dayanamaz hale geldiniz mi hiç? Sıkıntı ve ümitsizliğe kapıldınız mı? Şikâyet etme ihtiyacı duydunuz mu? Etrafınıza bakıp derdinizi dökecek kimse bulamadığınız anlar oldu mu? Hiç çekinmeden, en küçük bir şüpheye meydan vermeden, bütün sırlarınız kendisine dökebileceğiniz samimi bir dost bulamadığınız zamanlar oldu mu? Veya insanlara dert yanmakla huzur bulmadığınız demler oldu mu?


Sonra ellerinizi semaya kaldırıp içinizi döktünüz mü? Allah’a yönelip gizli açık neyiniz varsa hepsini teker teker anlattınız mı? Kaburga kemiklerinizin çemberindeki o çığın ateşin alev alev tutuştuğunu hissetiniz mi?


Gözünüzden ibretler, dilinizden kelimeler döküldüğünü hissetiniz mi? Ve siz bütün bunları, her şeye hâkim olan ve her şeyi takdir eden Yüceler Yücesi büyük bir kuvvete havale ettiğinizi hissetiniz mi? Siz, bu kontrol altında bulunan güç salıverilip hedefine ulaştığı zaman, rahat, huzur ve sükûn buldunuz mu? Ruhunuzu konulması gereken emniyetli bir mevkiye koyduğunuz zaman, huzura kavuştunuz mu?


İşte bu, Allah’a giden yoldur!


Dostlarınızdan size karşı kırıcı hakarette bulunan oldu mu? Arkadaşlarınızdan size ızdırap verici veya huzur bozucu davranışlarda bulunan oldu mu?


İçinizden, onunla samimiyeti kesmeyi veya bundan sonra ebediyen konuşmamayı geçirdiniz mi? Yüzüne karşı “Sen benim arkadaşım değilsin, bugünden sonra senin gibi bir arkadaşım yok benim” diye haykırmayı hiç düşündünüz mü?


Nihayet, kendi kendinize dönüp “O bir insandır, bütün insanlar hata yapar, ben de bazen bilmeyerek hata yaparım, sonra hatamı anlarım” dediniz mi?


Arkadaşınıza yakınlık gösterdiniz mi? Sanki aranızda hiçbir şey geçmemiş gibi baş başa konuştunuz mu? Hatta eskisinden daha fazla ilgi gösterip gönlünü aldınız mı? Hiç ‘riya’ karıştırmadan onu kalbinizin derinliklerinden fışkıran bir sevgi ile kucaklayıp bağrınıza bastınız mı?
İşte bu, Allah’a giden yoldur!


Herhangi birine karşı içinizde sevgi beslediğinizi hissettiniz mi? Seviyorsunuz onu…


Hâlbuki ona muhtaç değilsiniz. Bir yardım da beklemiyorsunuz ondan. Seviyorsunuz onu…


İçinizden hiçbir kötülük, kıskançlık ve kin geçirmiyorsunuz ona karşı. Seviyorsunuz onu…


Kendinizi gizlice onunla karşılaştırıp “Ben ondan daha üstün değil miyim!” demiyorsunuz. Seviyorsunuz onu…


Meziyet ve üstünlük yüzünden kıskanmıyorsunuz onu. Üstelik kendinizinmiş gibi iftihar ediyorsunuz daha da ziyade olmasını istiyorsunuz. Seviyorsunuz onu…


Tıpkı mıknatıs gibi onu kendinize çekiyorsunuz. Ruhunuz, ışığın etrafında dönen pervaneler gibi ağır ağır, kanat çırparak sevinçle manyetik dalgalara gömülüp gidiyor.
İşte bu, Allah’a giden yoldur!


Şu süslü genç kızın bakışlarına çarpıldınız mı hiç? Vücudunuzda bir titreme, kalbinizde bir sarsıntı hissettiniz mi? Berrak bir suyun dibindeki katılaşmış tortuların kımıldayışı gibi dipten tırnağa bütün ruhunuz sarsıldı mı? Berrak bir su dalgalandığı zaman içindeki her şey altüst olur. İnip çıkan dalgalar… gelip giden tortular… o güzelim berrak suyun rengi değişir bulanır.


Sonra o kızın size ait olmadığını hatırladınız mı? Bu davranışınızın size haram olduğu, Allahu Zülcelâl’in hoşnut olmadığı; o genç kızı adımlarınızla veya bakışlarınızla yahut duygularınızla takip etmenin size yakışmadığını anladınız mı?


Nefsin dizginlerini zorlamak


Neredeyse sizi, sınırları aşıp nefsinizin dizginlerini zorlar hale getiren azgın istekler karşısında, kızdan ve cinsi arzulardan uzak olduğunuzu hissetiniz mi? Güçlükle soluk alıp verdiğinizi ve göğsünüzün durmadan inip kalktığını… Ve en sonunda da sükûnete kavuşup huzur bulduğunu hissetiniz mi?
İşte bu, Allah’a giden yoldur!


Ay ışığında ruhunuz berraklaştı mı? Şu, ışığa boğulan uçsuz bucaksız kâinatta, bakışlarınızı serbest bıraktınız mı? Kendinizi unuttunuz mu? Kâinatla aranızdaki engellerin yavaş yavaş eriyip kaybolduğunu ve en sonunda ucu bucağı bilinmeyen, koskoca âlemin bir parçası haline geldiğinizi ve bunun kalbinizi dolduran bir ‘duygu’ çağlayanı olduğunu hissetiniz mi?


İçinizde beslediğiniz kin ve kötülükleri, başkalarıyla aranızda geçen kavga ve dövüşleri unuttunuz mu? Gerek şahsınızın ve gerekse diğer bütün insanların ‘melekût’ âleminde son derece hafif ve şaşkın bir zerrecik olduğunu; alabildiğine uzanan geniş kâinatta, yekdiğerine çarpmadan ve üstelik birbirlerine yol vererek hareket ettiklerini ve ışık cümbüşünde ahenkli bir hareket mekanizması kurabilmek için birbirlerini kontrol altında bulundurduklarını hissetiniz mi?


Evet, sizi dünyaya bağlayan zincirlerden, sizi rahatsız eden aşırı isteklerden, çılgınca köpüren arzulardan ve hapsedilmiş kötü duygulardan kurtulduğunuzu hissettiniz mi?


İşte bu, Allah’a giden yoldur!


Cebinizdeki paraların sanki size ait değilmiş gibi olduğunu hissetiniz mi? Sizi kendisine ve kendini size bağlayan o sağlam zincirin hiç koptuğu oldu mu? Sizi birbirinize bağlayan o amansız çekim gücünün hiç bozulup dağıldığı görüldü mü? Buna karşılık, kesenizdeki paraları çıkarmak için elinizle karıştırırken büyük bir zevk duyduğunuzu, cimrilikten uzaklaşıp cömert olmaya heveslendiğinizi hissetinizi mi? Daha sonra o paraları gizlice birinin eline tutuşturdunuz mu? Ve sanki sizi toprağa çeken bir yükten kurtulmuş gibi dinç adımlarla yürüdüğünüzü ve ruhunuzun kuşlar gibi uçuştuğunu hissettiniz mi?


İşte bu, Allah’a giden yoldur!


Kalbi zorlayan acılar


Kalbinizi zorlayan acılar hissetiniz mi? Çeşitli elemler, türlü acılar… İnsanı kıvrandıran şiddetli ızdıraplar… Dayanamayacağınız acıların baskısı altında ölümle yüz yüze geldiğinizi hissetiniz mi? Sancıların açtığı derin yaraların sizi bağırmaya, sızlanmaya ve çırpınmaya götürdüğünü… Öte yandan sinirlerin bozulup nefse hâkim olamama noktasına kadar vardığını hissetiniz mi?


Sonra bütün bunlara rağmen nefsinize hâkim olabildiniz mi? Nefsinizi arındırarak, ayrılan yerleri bir araya getirip güzelce bir sabır tavsiye ettikten sonra, “Bu da Allah için olsun” dediniz mi?
İşte bu, Allah’a giden yoldur!


İçinizde sizi ibadete çağıran bir arzu hissetiniz mi? Sizi yerinizde rahat bırakmayan, oturup kaldıran tatlı bir arzu… sizi Allah’a davet eden bu çağrıya cevap verirken içiniz titredi mi? Kalbiniz sarsıldı mı? Vücudunuz ürperdi mi? Dünya üzerinde olmadığınızı hissetiniz mi? Hepimizce bilinen, zaman ve mekân hudutlarının çerçevelediği şu kara parçasında olmadığınızı hissetiniz mi? Şu dokular, kaslar ve kemiklerden ibaret bir varlık olmadığınızı, Allah’ın huzurunda ve O’nunla beraber olduğunuzu hissetiniz mi?


İşte bu, Allah’a giden yoldur!

Kötülüğün karşısına dikilmek


Yeryüzünde gitgide büyüyüp gelişen taşkınlıklar sizi sinirlendirdi mi hiç? Size ve başkalarına yapılan zulmü görürken öfkeyle sarsıldınız mı? İçinizde bir hiddet ve burkulma hissetiniz mi? Susmanın doğru olmadığını, derhal harekete geçip karşı koymak gerektiğini düşündünüz mü? Bizzat şahsınızın…


Evet, başkalarından önce bizzat sizin bu kötülüğün karşısına dikilip “Sınırını aştın, yerine dön!” diye haykırması gerektiğini düşündünüz mü? Zulüm karşısında susmamayı, daima ona karşı koyup bütün yollarını kesmeyi üzerinize aldığınız zaman, şüphesiz başkalarına ızdırap vermenin de karışışında olduğunuzu hatırladınız mı? Izdırabın rahatınızı güvenliğinizi, serbest yaşayışınızı ve hatta bütün hayatınızı altüst edecek derecede şiddetli olabileceğinizi düşündünüz mü? Sonra, zulmün durdurulması, düşmanlığın ortadan kaldırılması yolunda, azimli ve kararlı bir tavır takındınız mı?


İşte bu, Allah’a giden yoldur!


İşinizi bitirip günlük çalışmanızı tamamladığınız zaman, kendiniz hakkında hiçbir şeye sahip olmadığınızı hissetiniz mi? Hayatın akışı içinde şahsınıza ne kadar hassasiyet gösterseniz gösterin, bunların arkasından da zihin yorgunluğu ve fikir meşgalesinden başka hiçbir şeyin bulunmadığını düşündünüz mü? Çalışmanız gerektiğini, fakat çalışmanızın neticesini bilemediğinizi ve hangi sonuçların çıkacağını kestiremediğinizi düşündünüz mü?
Büyük kuvvetin, her şeyi yoktan var eden ve her şeyi idare eden kuvvet olduğunu hissetiniz mi?


Görevinizi, gücünüzü oranında ve gereği şekilde yapıp bundan sonra Allah’ın takdirini beklemekten başka hiçbir çıkar yolunuzun kalmadığını hissettiniz mi?


Böyle bir duygu sizi, işinizi Allah’ın denetimi altında bulunan bu yüke karşı içinizde gerçekten bir güven hissetiniz mi? Sanki orada, yükünüzün başında, sabahlara kadar uyumayıp nöbet tutmuş gibi olduğunuzu hissetiniz mi? Ona karşı kalbinize bir ferahlık geldi mi?


Siz mışıl mışıl uyurken, Allah’ın sizi koruyacağını düşünerek uyudunuz mu? Siz her şeyden habersiz derin bir uykuya dalmışken, Allah’ın bütün hareketlerinizi kontrol ettiğini düşündünüz mü?


İşte bu, Allah’a giden yoldur!


Sonuç olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, Allah’ın rızası bizim tüm davranışlarımızla alakalıdır. Yani; düşüncelerimiz, yaklaşımlarımız, tepkilerimiz ve duyarlılıklarımız çok önemli. Bilhassa insanlarla ilişkilerimiz…


Namazlarımız, oruçlarımız, zikir ve evratlarımız, sosyal hayatımıza güzellikler ve medeni davranışlar olarak yansımalıdır.


İşte, Allah’a giden yol bu anlayıştır.


Not; Bu yazının hazırlanmasında “İslam’da Fert ve Cemiyet” adlı eserden yararlanılmıştır.


MUHAMMED FARUKî

Ekleme Tarihi: 22.10.2009 - 21:15
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ASKIN VAV HALi
_LaL_ su an offline _LaL_  
838 Mesaj -
çook güzel.. emeğinize sağlık..


...kulum de kafi bana...



Bu mesaj 1 kez ve en son _LaL_ tarafından 22.10.2009 - 21:02 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 22.10.2009 - 21:02
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Wayyyyyyy Seni Ne Kadar İlgilendirir!!!!
_LaL_ su an offline _LaL_  
838 Mesaj -
çook güzel emeğinize sağlık...
Ekleme Tarihi: 17.10.2009 - 13:32
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Arkadaslar Renkler Gibidir..
_LaL_ su an offline _LaL_  
RE:
838 Mesaj -
Alıntı
Orijınalı rahil

saol kardeş sende mavisin .)

Avatarımı beğenmediniz mi? sevinçli



aksine çok beğendim.. sevinçli
Ekleme Tarihi: 30.09.2009 - 23:38
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: KAT-LAN-MAK
_LaL_ su an offline _LaL_  
838 Mesaj -
emeğinize sağlık güzel bir konu olmuş..
Rahil kardeşimizn de dediği gibi artık komşuluk da yok..

kat-lan-mak güzel bir tanımlama olmuş. hatta artık boşanma olayları o kadar arttı ki adına kat-la-na-ma-mak da diyebiliriz..

Rabbim her şeyin hayırlısını nasip etsin inşallah..

Ekleme Tarihi: 30.09.2009 - 23:26
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Arkadaslar Renkler Gibidir..
_LaL_ su an offline _LaL_  
838 Mesaj -
şimdilik yeşil sevinçli

avatarınız ve paylaştığınız konular sayesinde olsa gerek..


Bu mesaj 1 kez ve en son _LaL_ tarafından 30.09.2009 - 11:43 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.09.2009 - 11:43
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: MINIK YUREKLERIN HUSU ANLARI
_LaL_ su an offline _LaL_  
838 Mesaj -
Maşallah Berekallah...
Rabbim bizlere de evlatlarımızı böyle yetiştirebilmeyi nasip etsin...

emeğinize sağlık .. gül
Ekleme Tarihi: 30.09.2009 - 11:30
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: ''MUSLUMAN'A HARAM'' CESMESI..
_LaL_ su an offline _LaL_  
838 Mesaj -
güzel bir paylaşım teşekkürler...

şimdi o muhitte (Arap Şükrü) gerçekten de haramı insanlar yudum yudum içiyor. sefa için isteyerek geliyorlar hem de..

Rabbim herkese hidayet nasip etsin inşallah..
Ekleme Tarihi: 30.09.2009 - 11:16
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Konu: Sevval ayinda tutulmasi tavsiye edilen bir oruç var midir?
_LaL_ su an offline _LaL_  
838 Mesaj -
Allah razı olsun
güzel bir hatırlatma oldu inşaAllah..
dua ile..

Ekleme Tarihi: 25.09.2009 - 23:55
_LaL_ üyenin diğer mesajları _LaL_`in Profili _LaL_ Özel Mesaj Gönder Sayfanın başına dön
Sayfa (39): (1) 2 3 Devam >
İmzalar göster - Konuları göster

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1611 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
kaykaan (57), safak-50 (60), nazlinazende (45), sena_55 (49), NEWYORKER (50), hazan44 (39), RaMaZaN050 (34), KONVEYÖR (47), arefenur (52), mehmet4467 (42), hasret44 (39), turancihan (48), sevgikusu (37), kul_bahri (58), ser_kan (47), ssessiss (36), Seyyidmehmet (47), Ata01 (52), sempatik_cd (43), ebubekir1989 (35), M.EFE (50), sam@ (42), ozgurozakinci (47), garibcahil (46), muhacir-i muham.. (40), Osman50 (70), kanka_konya (36), hkurt (60), haliime (45), mrasitalas (40), hayýrsev.. (58), zekitatari (67), y_turan (39), doctor (41), koylu (63)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.12828 saniyede açıldı