hydroxychloroquine fluvoxamine ivermektin lopinavir ritonavir generique kaletra bedranol bekunis dragees beloc cor beloc zok beloc benicar hct benicar benzoyl betagan betapace betaprol betnesol betnovate biaxin bilol comp bilol bimatoprost binaldan binordiol blocadren bocatriol bondronat bonidon boniva brand cialis brand levitra brand viagra brexidol buspar butohaler butovent bystolic cabaser calan sr calan calcijex calcium sandoz canasa canestene cardaxen plus cardaxen
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » VEFA DUYGUSU

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 3 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
kanayan gül su an offline kanayan gül  
VEFA DUYGUSU

215 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 21.05.2008
En Son On: 11.03.2009 - 01:17
Cinsiyeti: Bayan 
VEFA DUYGUSU ASÎL BİR DUYGUDUR.



Dr. Halil İbrahim KUTLAY





Vefa duygusu

En önemli insanî özelliklerden ve en seçkin ahlakî güzelliklerden biri vefa duygusudur. Vefa; sevdiklerimize değer verme, sevdiklerimizin hâtıralarına hürmet etme, onları hayırla anma duygusudur. Vefa, sevdiklerimize duyduğumuz sevgi ve saygının gönülde sürekli yaşatılmasıdır. Vefa; kardeşliğin, arkadaşlığın, dostluğun ebedîleştirilmesi, geçici olarak kabul edilmemesidir.

Vefa; sevilen kimselere verilen değer ölçüsü olup faziletli, seviyeli, asîl ve medenî bir davranıştır. Vefa, medeniyet ve insanlık gereği, vefasızlık ise, karakter ve şahsiyet eksikliğidir. Sevdiklerimiz için yapacağımız her çeşit fedakârlık, vefakârlığın işaretidir.

Sevgi, dostluk ve arkadaşlık kalitesinin göstergesi olan vefakârlık ile, hayır ve güzellikler yaygınlaşır, dostluklar kökleşir, nesiller arası irtibat devam eder, insanlar arasında karşılıklı güven duygusu hakim olur.

Vefakâr insan; dostlarını sevgi ve takdirle iyi yönleriyle anar, sevdiklerinin değerini bilir. Kendisine sunulan nazik ikramı, yapılan insanî yardımı, sergilenen ahlakî güzelliği hiçbir zaman unutmaz.



Vefakârlık Allah’ın emri, Rasûlünün sünnetidir.

Müslüman; kadir bilen, değer bilen, ikram ve iyiliğe karşı takdir ve teşekkürü ihmal etmeyen vefalı kimsedir. Ahde vefayı, sözleşmelere karşı vefakârlığı, borcu ödemede vefakârlığı, adağı yerine getirmedeki vefakârlığı Allahın emri olarak kabul eder.

Mü’min kul, İslam Kardeşliğinin “vefakârlık” üzerine kurulduğunu iyi bilir. Vefa gereği sevdiklerinin acılarını ve mutluluklarını paylaşmaya; düğün ve davetlerinde, hastalık ve cenazelerinde dostlarının yanı başında olduğunu bizzat ifade etmeye gayret eder.

Vefa, sözde durmakla başlar. Vaad edilen şey mutlaka yapılmalı; verilen söz, mutlaka yerine getirilmelidir. Verilen sözün yerine getirilmesi Allah’ın emri, Rasûlünün sünnetidir. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Ahde vefa gösterin. (Verdiğiniz sözü yerine getirin) Çünkü verilen sözü yerine getirmekte sorumluluk vardır.” (İsrâ, 34)

Kulluk, Allah’a karşı vefa borcudur. En büyük vefa, Allah’a verilen sözü tutmak, Allah’a karşı vefakârlıkta bulunmaktır. “Allah’a verdiğiniz sözü tutun.” (En’am: 152) “Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih: 10) buyrulmaktadır.

Vefa; iyiliğe iyilikle karşılık vermek, bu mümkün olmazsa o iyiliği sözle takdir etmek, iyilik sahibine dua etmek demektir. Hadis-i şeriflerde iyiliklerin takdir edilmesi ya da sahibine dua ederek vefa gösterilmesi emredilmiştir:

“Kime bir iyilik yapılırsa ona iyilikle karşılık versin. Buna imkân bulamazsa, o iyiliği söylesin. Zira iyiliği söyleyen, onu takdir etmiş olur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/68,96)

“Size iyilikte bulunan kimseye iyilikle karşılık verin. Buna imkân bulamazsanız onun için dua edin.”(Ebu Davud: Edeb 108)

İnsanların ikramına teşekkür etme, Allah’a şükretmenin bir parçasıdır. Görünen, yakın insanî ilgiye teşekkür etmeyen, ilahî nimetlere hiç şükredemez. Vefasız kimse, Allah’a karşı şükür borcunu yerine getiremez. “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah şükretmemiş olur.” (Tirmizî: Birr 35)



Tarihte en vefakâr şahsiyet, Sevgili Peygamberimiz’dir.

Her konuda olduğu gibi vefakârlıkta da en üstün şahisyet, Peygamber Efendimiz’dir. O’nun hayatı, eşsiz vefakârlık örnekleriyle doludur. Peygamberimiz (s.a.v); Hz. Ali’nin dediği gibi “İnsanların en doğru sözlüsü ve ahdine en vefalısı idi.”

Sevgili Peygamberimiz’in ilk eşi ve çile arkadaşı Hz. Hatice (r.a) validemize gösterdiği bağlılık, bariz vefakârlık örneklerinden biriydi. Peygamberliğin ilk günlerinde Allah Rasûlü’ne derhal ve tereddütsüz iman eden; varını-yoğunu Allah Rasûlü’nün emrine tahsis eden, O’nu bütün imkânıyla destekleyen, Ümmül-Haseneyn Hz. Fatıma’nın ve diğer çocuklarının annesi olan Hz. Hatice; Allah Rasûlü’nün hayatında apayrı bir yere sahipti. Peygamberimiz (s.a.v), Hz. Âişe’yi kıskandıracak derecede Hz. Hatice’ye olan sevgisini açıkça ifade ederdi.

Hz. Âişe (r.a) validemiz diyor ki: Peygamberimizin hanımlarından hiçbirini Hatice’yi kıskandığım kadar kıskanmadım. Halbuki onu hiç görmedim. Allah Rasûlü, onu sık sık anardı. Bir koyun kesip parçalara ayırdığında çoğu zaman Hatice’nin arkadaşlarına pay gönderirdi. Bir defasında O’na:

-Sanki dünyada Hatice’den başka kadın yok, dedim. Allah Rasûlü ise:

-“O şöyle idi. O böyle idi, diye Hatice’nin özelliklerini saydı. Çocuklarım ondan oldu,” dedi. (Buhari: Menakıbü’l-Ensar 20; Müslim: Fezâilü’s-Sahabe 74)

Yine Hz. Âişe (r.a) validemiz anlatıyor: Yaşlı bir kadın Peygamberimiz’e geldi. Peygamberimiz (s.a.v) ona:

-“Sen kimsin?” dedi. Kadın:

-Ben Cüsame el-Müzeniyye’yim dedi. Allah Rasûlü (s.a.v):

-“Sen Cüsame misin? Nasılsınız? Durumunuz nasıl? Bizden sonra neler yaptınız? diye sordu. Kadın:

-Anam babam sana feda olsun, iyiyiz, dedi. Kadın çıkınca ben:

-Ya Rasûlallah!.. Bu yaşlı kadına neden bu kadar değer veriyorsun?!. dedim. Allah Rasûlü şöyle buyurdu:

- “Bu kadın, Hatice zamanında bize gelirdi. Vefakârlık (husnü’l-ahd) imandandır.” (İbnü’l-Esir, Üsdü’l-Gabe: 6/47)

Allah Rasûlü (s.a.v), dadısı Ümmü Eymen'i, süt annesi Halime'yi, süt kardeşi Şeyma'yı, ömrü boyunca hiç unutmamış, her fırsatta onlarla ilgilenmiş, onlara yardım etmiştir.

Peygamberimiz’in; çocukluğunu yanında geçirdiği amcası Ebû Talib'in hanımı Fatma binti Esed (r.a) hanıma karşı gösterdiği vefa, unutulacak gibi değildir. Bu hanım müslüman olarak Medine’ye hicret etmişti. Fatıma hanım, Medine’de vefat edince Efendimiz, gömleğini ona kefen olarak vermiş, bizzat eliyle kabre indirmiş, bu ilginin sebebini soranlara şu karşılığı vermişti:

“Ebû Talib’den sonra bu kadın kadar bana iyiliği dokunan hiç kimse yoktur. Ahirette Cennet elbiselerinden giyinmesi için ona gömleğimi kefen olarak verdim. O benim anamdı. Kendi çocukları aç dururken, o önce benim karnımı doyurur, saçımı tarardı.” (İbnü’l-Esîr, Üsdül-Gabe: 6/217)

Rasûlullah (s.a.v), Mekke müşriklerinin zulmünden kaçıp Habeşistan’a hicret eden Mekkeli müslümanlara kucak açan Habeşistan hükümdarı Necaşi Ashame’yi daima hayırla yâd etmiş, öldüğünde ona hayırla dua etmiş, yıllar sonra oğlu Medine'ye geldiğinde, babasına hürmeten oğlu ile yakından ilgilenmiştir.

Habeşistan hükümdarının elçileri Rasûlüllah’a geldiklerinde; Efendimiz onlara sıcak ilgi göstermiş, bizzat hizmet etmiş, bu ilgi ve hizmetin sebebini şöyle açıklamıştı: “Bunlar Habeşistan’a göç etmiş olan ashabıma yer göstermiş, ikram etmişlerdi.”

Peygamberimiz, hicretten sonra kendisine ve Mekkeli muhacirlere maddî ve manevî desteklerini esirgemeyen, gönülden hizmet eden, gerçek İslam kardeşliğini yaşayan Medineli Ensar’ı vefakârlık gereği daima hayırla, övgü ve takdirle anmıştı.

Mekke’nin fethinden sonra Medineli müslümanlar kendi aralarında; “Acaba Rasûlullah acaba çok sevdiği ana yurdu Mekke’de mi kalacak? Yoksa Medine’ye mi dönecek?” diye konuşmaya başlamışlardı. Ne Rasûlullah ne de Mekkeli muhacirlerden hiçbiri kendilerine kucak açan Medinelilere vefakârlık ve bağlılığın gereği olarak; çok sevdikleri ana vatanları Mekke’de kalmamış, Medineli Ensar ile birlikte Medine’ye dönmüşlerdi.

Peygamberimiz (s.a.v), sadece müslümanlara değil, yahudilere ve müşriklere verdiği sözlerinde de durmuş, vefa çizgisinden kıl payı ayrılmamıştır. Mekkeli müşriklerle imzaladığı Hudeybiye barış antlaşması şartlarına uyarak müslüman Ebu Cendel’i müşrik babası Süheyl’e vefakârlık gereği teslim etmiş; kâfirlere verilen sözün de, müslümanların aleyhine görünse bile, yerine getirilmesinin gerekli olduğunu bizzat uygulamasıyla göstermişti.



Ana babaya vefakârlık, huzurlu, mutlu ve bereketli bir hayat yaşamaya vesiledir.

Ana babasına hayatlarında itaat eden evlad, vefatlarından sonra da onların başladığı hayırları tamamlayacak, onların güzel hatıralarını yâd edecek, onlar için sadaka verecek, hayır duada bulunacaktır.

Vefakâr evlad, bununla da yetinmeyecek, ana-babasının vefatından sonra onların dostlarını ziyaret edecek, ana-baba dostlarına değer verecek, ana-babasına olan sevgi ve saygısını vefakârlıkla ortaya koyacaktır.

Abdullah b. Ömer (r.a), bir gün Medine yolunda bir bedevî ile karşılaştı. Ona selâm verdi. Hal hatır sordu. Bineğini o bedeviye verdi. Başındaki sarığı ona hediye etti. Bunun sebebini soranlara:

-Bu zatın babası, babam Hz. Ömer’in dostu idi. Ben Allah Rasûlü’nün şöyle buyurduğunu işittim: “İyiliklerin en değerlisi, insanın babası öldükten sonra baba dostunun ailesini koruyup gözetmesidir.” (Müslim: Birr 11)

Malik b. Rebîa anlatıyor: Biz Rasûlullah’ın huzurunda otururken Seleme Oğullarından biri geldi ve Efendimiz’e:

-Ya Rasûlallah!.. Anam-babam öldükten sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı? diye sordu. Peygamberimiz şöyle cevap verdi:

-“Evet, ana baban için dua eder, günahlarının bağışlanmasını dilersin. Vasiyetlerini yerine getirirsin. Akrabalarını koruyup gözetirsin. Dostlarına ikramda bulunursun.”



İlim yolcusunun en önemli özelliği, vefakâr olmasıdır.

İlim erbabı ilme, kitaba değer verdiği gibi üstadına, hocasına değer vermelidir. Üstatla gönül irtibatını devam ettirme, ilim tâlibinin hayatını bereketli kılacaktır.

Kıraat erbabının icazetinde bu vefakârlık görülmektedir. Kıraat ilimlerinde özellikle tecvid ve meharicde “fem-i muhsin’den telakkî” (kıraatin güzel okuyan bir hafızın ağzından alınması) esastır. Kurra hafızların icazeti, Önce Rasûlullah’a, sonra Cibril-i Emîne ve daha sonra Cenab-ı Hakka kadar uzanır. Bu silsilede yer alan üstadlara gösterilen saygı ve bağlılık vefakârlıktan başka ne ile ifade edilebilir?

Hadis erbabının icazetlerinde de bu sıcak irtibat yaşanır. Hadis senedinin sahih olmasının şartlarından biri “ittisal” (senedin kesintisiz olması) şartıdır. Muhaddislerin; hadis icazetlerinde hakikaten ya da teberrüken halkaya dahil olma arzuları ve bu icazet zincirini her vesile ile anmaları, hadis alimleri arsındaki vefa duygusunun önemini göstermektedir.

Üstadı Muhammed Zahid el-Kevserî’yi her andığında gözleri yaşla dolan meşhur hadis alimi merhum Abdülfettah Ebu Gudde üstadımız, bu haliyle vefa dersi veriyordu. Ebu Gudde hoca efendinin, Yurt dışında öğrenim gören Türk öğrencilere “üstadımın hemşerileri” diyerek sevgi göstermesi vefa duygusunun eseri idi.

Gönül erbabının sürekli maneviyat büyüklerinden söz etmeleri, onların menakıb ve fezailini sık sık anlatmaları, Hz. Ebubekir veya Hz. Ali’ye kadar varan silsilelerini her vesile ile dua ile yâd etmeleri, bu vefa duygusunun eseridir.

Üstadıyla ilmî ve kalbî irtibatı devam ettiren öğrenci, Allah’ın izniyle büyük hatalardan korunacak, feyizli ilim yolculuğu kesintiye uğramadan devam edecektir. Hocasına karşı nankörlük eden kimse, öğrencilerinden de nankörlük bulacak, ne hocasından ne de öğrencilerinden hayır dua alamayacaktır.

Son umre ziyaretimizde (10.Mayıs.2008 Cumartesi günü) Medine’deki evinde görüştüğümüz değerli hadis alimi Muhammed AVVAME hocamıza; ilim adamlarında yaşanan olumsuz değişimi sormuştum.

-Pek çok ilim erbabı tarihte ehl-i sünnet alimlerinde hiç görmediğimiz, hiç duymadığımız çok tuhaf, çok garip fetvalar verebiliyor. Batıl, asılsız görüşleri fütursuzca savunabiliyorlar. Bunun sebebi sizce ne olabilir? demiştim. Üstad Avvame:

-Bunun sebebi ademü’l-ittisal bil-meşayıh (üstadlarla irtibatın kesilmesi) demişti. Gençliğinde hocalarının ilminden istifade edip de göreve başladığında hocalarını unutanların ilmin bereketinden istifade edemeyeceğini, nefsine kapılıp şeytanın esiri olabileceğini ifade etmişti. İhlas ve takva sahibi üstadların uyarıları ve tavsiyeleri, Allahın izniyle talebesini Haktan ayrılmaktan kurtaracaktır.

Kendisini yetiştiren üzerine ilim hakkı bulunan hocasını tamamen unutan, yaşlı hocasını ziyaret etmeyen, hastalığında hocasını arayıp sormayan, bayramlarda bile hatırlamayan, hocasının görüş ve düşüncelerini beğenmeyen, hocasını acımasızca ve saygısızca tenkid eden öğrenci; nasipsiz, hayırsız bereketsiz, sadece kendisini beğenen bencil, egoist kimsedir.

İlim yolculuğu ömür boyu devam ettiğine göre; talebe hocalarıyla irtibatını hayat boyu devam ettirecek, hocalarının vefatlarından sonra da onların bıraktığı ilim ve hikmet meş’alesini bir adım ileriye götürmeye gayret edecek, hocalarının temellerini attığı ilmî projeleri devam ettirecektir. Evlad, babasının temelini attığı binayı tamamlamakla şeref kazanır. Talebe, hocasının temelini attığı projeyi devam ettirmekle değer kazanır.



Öncü nesil “Sahabe” vefa nesli idi.

Allah Rasûlünün ashabının her biri, aldıkları nebevî eğitim sonucu birer karakter abidesi, birer ahlak nümûnesi olarak tarihe geçtiler. Onlar Allah ve Rasûlüne teslimiyetten zerre kadar ayrılmadılar; müslüman kardeşlerine karşı sevgi ve şefkatle davrandılar ama kâfirlere karşı taviz vermediler. Onlar menfaat için, makam için, dünyalık için; dostlarını, arkadaşlarını, sevdiklerini harcamadılar; Daima ilkeli, prensipli, vakarlı ve vefalı oldular.

Vefalı Peygamberin vefalı öğrencileri olan örnek nesil Sahabe-i Kiram, Allahın Kitabında vefakârlıkla ve sadakatle anılmış, sözlerinden asla caymadıkları, Allaha verdikleri sözlerinde samimiyetle durdukları bütün cihana ilan edilmiştir.

Makalemizi sahabe-i kiramın vefakârlığını ve sadakatini takdir eden şu âyet meâli ile noktalayalım: “Mü’minlerden öyle yiğit kimseler vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. Onlardan kimi adak olarak ortaya koyduğu canını verip şehid oldu. Kimi de şehit olmayı beklemektedir. Onlar sözlerini hiçbir şekilde değiştirmediler.” (Ahzab, 23)
ALINTIDIR
Ekleme Tarihi: 10.07.2008 - 18:01
Bu mesajı bildir   kanayan gül üyenin diğer mesajları kanayan gül`in Profili kanayan gül Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
yyasarali su an offline yyasarali  

185 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 02.05.2008
En Son On: 08.01.2010 - 17:23
Cinsiyeti: Erkek 

kanayangül günümüzde vefa diye bir şey kalmamış insanlar düyevileşmiş menfaat varsa herkes var yoksa çok az insan var
inşaallah vefalı dostlarımızın eksik olmaması duasıyla
Ekleme Tarihi: 04.08.2008 - 19:12
Bu mesajı bildir   yyasarali üyenin diğer mesajları yyasarali`in Profili yyasarali Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 31.07.2020 - 00:50
Cinsiyeti: Erkek 
Asrimizda insanlarin tatmadigi bilmedigi bir duygu paylasim icin Te$ekkürler Elinize Saglik Kardesim
Ekleme Tarihi: 04.08.2008 - 20:15
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 844 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
karaali70 (54), Mücahit58 (42), firdevs_91 (33), harman76 (48), gul2 (47), özgür3 (35), songokou (42), nuri72 (52), aysun saglam (46), dalin (39), caglar_1988 (36), emine_yilmaz (45), elif19 (37), morcali (63), enderim23 (46), aga2 (61), hüzünlü gurbet (46), yeþil (42), 1yavuz (53), suvari_ (41), gazeteci1985 (39), adem03 (45), azzat (60), huemeyra41 (32), Kursad_ist (46), ruhan_ruhani (41), eskalibo (50), neofatih (39), yuuusuf (43), yunuscelik (46)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.59490 saniyede açıldı