chloroquine stromectol generique kaletra generique colchicine budesonide tricor trileptal triple trial pack trittico tryptizol tylenol ulcidine urispas uroxatral uvadex valif valtrex vaniqa vantin vaseretic vasotec ventolin inhaler ventolin vepesid veracim vermicidin vermox vesanoid vesdil viagra oral jelly viagra professional viagra soft viagra strips viagra sublingual viagra super active viagra super dulox force viagra super fluox force viagra super force viagra vibramycin vicard vigora virazole vistagan volmax cr
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Başkaları için yaşamak

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Başkaları için yaşamak

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 31.07.2020 - 00:50
Cinsiyeti: Erkek 
Başkaları için yaşamak


Allahû Tealâ'nın kâinat adı verilen dizayn içerisinde en çok sevdiği insandır. Bu dünyada Allahû Tealâ hepinizden sadece mutlu olmanızı istiyor. Peki, gelecek için ne istiyor? Gelecekte de hepinizin, ama hepinizin mutlaka Allah'ın cennetine girmenizi istiyor. Öyleyse her iki açıdan da Allahû Tealâ sizin mutlu olmanızı, hem dünya mutluluğuna, hem de ahiret mutluluğuna mutlaka ulaşmanızı istiyor. Hepiniz, Allahû Tealâ'nın indinde mutluluğa namzetsiniz.


Allahû Tealâ, zaten size her şeyi vermeye hazır. Sizi zaten mutlu olmak için yaratmış ve size soruyor: "Siz kendinizden yana olduğunuz sürece bugüne kadar mutlu oldunuz mu?" Kendinizden yana olduğunuz sürece mutlu olamazsınız. Bir insan mutlu olmak istiyorsa, onu yaratanın, (kendisini yaratanın) Allah olduğunu öğrenmek mecburiyetinde ve Allah bizi yaratmışsa, bizi mutlu olmak için yaratmışsa, bunun şartlarını da koymuştur muhakkak. Hamdolsun ki, Kur'ân-ı Kerim var. Kur'ân-ı Kerim'de olan o şartları biz Allah'ın emrettiği biçim ve boyutta yerine getireceksek, o zaman mutluluğu yaşayabiliriz.


Mutlu olabilir misiniz? Sonsuz bir mutluluğu yaşamak için hepiniz namzetsiniz. Engel olan? Engel olan tek bir şey var: Kendinizden yana olmak. Öyleyse ne demek istiyorum? Bir insanın kendinden yana olması veya başkalarından yana olması neyi oluşturur, neyi değiştirir? Hadi şimdi beraberce bunu görelim:


Bir insan neden mutsuzdur? Çünkü apsis ve ordinat eksenlerinin kesiştiği yerin altında yaşıyor. Negatif bir dünyada yaşıyor. Nefsinin hakimiyeti altında yaşıyor: "Rabbena hep bana" diyor. Öyleyse devayı ait olduğu yere oturtun. Hepiniz için söz konusu olan işte odur. Mutluluğu yaşamak... Bunun için varsınız.


Bir insan gününün bütününü mutlulukla geçirebilir mi? Evet.


Bu konuda yaptığı planlama eğer başkalarına dönükse, bu konuda yaptığı planlama başkalarını mutlu edecekse, mutlu olacak olan, en çok mutlu olacak olan o kişinin kendisidir. Eğer başkaları bana yardım etsin, hizmet etsin de ben böyle mutlu olayım, diye düşünüyorsanız; böyle bir düşüncenin sizi ulaştırabileceği yer sadece hüsrandır. O zaman nefsinizin emrindesiniz, başkalarından hizmet bekliyorsunuz. Hayır, Allahû Tealâ'nın emri o değil. Tam tersine sizin Allah'ın size verdiği her şeyinizle hep başkalarının emrinde olmanız, hayatınızı başkaları için tüketmeniz. Bunu anlayacaksınız. Bir gün bunun manasına varacaksınız.


Öyleyse, hepiniz için söz konusu olan şey bu saadeti yaşamaktır; hepiniz için mümkün ve geçerli. Öyleyse, hizmetinizi Allahû Tealâ'nın indindeki en güzel standartlarda yerine getirmeye çalışın. Ne olacak? Diyelim ki, Hazreti Ömer gibi başkaları için yaşamaya başladınız. Her gece Allahû Tealâ ile hesaplaşmanız var. O gün neler yaptınız, başkalarını mutlu etmek istikametinde nerelere ulaştınız? Her gece Allahû Tealâ'ya bunun muhasebesini vereceksiniz. İşte o muhasebeyi Allahû Tealâ'ya verirken, siz sonsuz bir mutluluğun temsilcisi de olabilirsiniz; içi buruk, huzursuz bir insan da olabilirsiniz.


Hazreti Ömer, her gece Allahû Tealâ'ya bu bilançoyu verdiği zaman, dünyanın en mutlu insanlarından biriydi. Niçin? Çünkü, hayatını başka insanlara adamıştı. Her gün sabahtan akşama kadar, O'nun düşündüğü şey, bu saadeti yaşamaktı. Öyleyse Allahû Tealâ'nın dizaynı işte o standart içindedir ki, siz kendinizi başkalarına adadığınız zaman Hazreti Ömer'in yaşadığı o sonsuz saadeti yaşayacaksınız.


Değerlendirme standartlarına gelin beraberce bakalım. Etrafınızdaki insanlar, hepiniz için potansiyel bir mutluluk vasıtasıdır. Hepinize ayrı ayrı söylüyorum. Hepiniz sadece size söylediğimi kabul edin şimdi okuyacaklarınızı;


Senin için etrafındaki herkes potansiyel bir mutluluk vasıtasıdır. Onların mutluluğuna sebebiyet vermek için aklını çalıştırmaya, seferber etmeye başladığın andan itibaren mutlusun. Ne zaman bir başkasını, (onun hangi istikamette mutlu olacağını bilen birisi sıfatıyla) mutlu etmek istikametinde düşünmeye başladığın anda, mutlu olmak başlamıştır.


Onu, ona ulaştığın zaman gerçekleştireceksin diyelim; o geçen süreç içerisinde (bir saatlik bir zaman parçasını harcadığını düşünelim) hep aklında başka bir insana mutluluk ulaştırmak var. Onun bir derdi olduğunu biliyorsun, o derdin çözülmesi için ona yardım etmek istiyorsun. Sen mutlu bir insansın. Çünkü pozitif bir alanda bir hayatın var. Bu pozitif alan dediğim şey, siz başkalarına mutluluk getirmek için, mutluluk ulaştırmak için bir düşünce platformunun içinde olduğunuz an, böyle bir dizayn, sizi mutlaka o düşüncenin muhtevası içinde mutlu kılar.


Mutluluğu, başkalarına mutluluk vermeyi planlamaya başladığınız andan itibaren yaşamaya başlarsınız. Diyelim ki; o kişiye bir saatlik bir zaman parçasında ulaşabilirsiniz. Bu bir saat boyunca eğer onu nasıl, (şu veya bu şekilde) memnun edebileceğinizi düşünüyorsanız, onun bir problemine nasıl çözüm getirebileceğinizi düşünüyorsanız, o anda siz kendinizden yana değilsiniz, o anda hizmet götüreceğiniz, mutlu edeceğiniz, memnuniyetine sebebiyet vereceğiniz o kişiye ulaşmak üzere vazifeli hissediyorsunuz kendinizi, bununla yükümlü hissediyorsunuz. Bu süre içerisinde şeytan size hiçbir şekilde yaklaşamaz. Şeytan size hiçbir dediğini yaptıramaz. Sizi huzursuz etmek imkânının sahibi değildir, siz başkalarını mutlu etmek için böyle bir düşüncenin sahibi olduğunuz süre içerisinde.


Öyleyse Allahû Tealâ'nın böyle bir statüsü içerisindesiniz. Bir saat süre ile yoldasınız. Bir saat boyunca siz onun mutluluğunu düşünüyorsunuz. Bu saadeti düşündüğünüz süre içerisinde mutlu bir insansınız. Bir saati ona nasıl mutluluk ulaştıracağınızı düşündüğünüz için, böyle harcadığınız için mutluluğu zaten yaşadınız, ona ulaştığınız ana kadar. Ulaştınız; onu mutlu etmeyi planladığınız şekilde ona hitap ettiniz, ama davranışınız o kişiyi mutlu etmedi. Olur mu? Olur. Ona ulaştığınız ana kadar mutlu bir insandınız.


İşte, hal böyle ise; böyle bir mutluluğu yaşayan sizler, saadete ulaşmanın standardına vardınız. Onda bu başarıyı kazanamadığınızı düşünelim. Üzülecek bir şey yok. Siz size düşeni yaptınız. Zaten üzülmediğinizi, içinizden gelen sesin "Tamam, sen sana düşen her şeyi yaptın. Ona dileğini ulaştırdın, onun mutlu olması için gerekeni yaptın, yardımını da yaptın ama o mutlu olmadı." Olabilir, ama siz başlangıçtan itibaren bu yardımı, bu mutluluk vasıtasını o kişiye ulaştırdığınız ana kadar mutlu bir insansınız. Olay bitti.


İkinci bir kişi için mutluluk vermek üzere tekrar harekete geçtiniz. Gene mutlu bir insansınız. Bu süre içerisinde siz mutlu bir insansınız ve bu kişiye ulaşmanız daha uzun sürecek (iki saat sürecek) iki saat boyunca siz yalnızca planlar kuruyorsunuz (onu nasıl mutlu edebilirim, ona nasıl yardım edebilirim?) Bir hasta diyelim bu. Onu ziyarete gidiyorsunuz. Allahû Tealâ'nın indinde sizler için söz konusu olan şey, saadeti yaşamak. İki saat süreyle gene mutlu bir insansınız. Çünkü kendinize ait bir talebin sahibi değilsiniz. O süre içerisinde başka birisi için yaşadınız. Allah'ın size verdiği her şeyi, sizin sahip olduğunuz her şeyi, bütünüyle bir ideal uğrunda kullandınız.


O hastayı ziyaret ettiniz, ona ev işlerinde yardım etmeyi koymuşsunuz kafanıza. Yaptınız, onun mutlu olmasına sebebiyet verdiniz. Aynı anda onun yaşadığı o mutluluğun, saadetin, minnet duygusunun arkasında yatan mutluluğun iki katını, önce Allahû Tealâ size yaşatacak, arkadan da ruhunuzun nefsinize verdiği ferahlıkla bir defa daha yaşayacaksınız. Evet, ona mutluluğu götürmek için iki saat yol gittiniz. İki saatlik yol boyunca da onu nasıl mutlu edebileceğinizi düşündünüz. Bir defa bunu düşündüğünüz süre içerisinde siz mutlu bir insansınız. Şeytanın size ulaşabilmesi mümkün değil. Bu süre içerisinde bir taşla iki kuş vuruyorsunuz;




Birincisi: Başkaları için yaşadığınız için, Allah için yaşamış oluyorsunuz. Çünkü Allahû Tealâ, başkasına götüreceğiniz her hizmetin muhatabını Kendisi olarak görür. İnsanlardan birine bir hizmet götürmek, onu mutlu etmek istediniz. Allahû Tealâ bunu Kendi üzerine kabul etti. Kim başka insanlar için yaşarsa, kim başka insanlara mutluluk vermek üzere bir gayretin sahibi olursa, o kişi o gayretini Allah için yapmıştır, Allah için gerçekleştirmiştir. Allah'ın kabulü bu yöndedir. Öyleyse bir taşla iki kuş değil üç kuş vuruyorsunuz:


1-Siz başka birisine hizmet götürüyorsunuz ama Allahû Tealâ hizmeti Kendisine yapılmış sayıyor.


2- Bu hizmeti götürürken mutlu bir insansınız.


3-Faydalı alanda zamanı kullandığınız için, faydasız alanda zamanın kullanılması sizin için mümkün değil.


Üçüncü kuş, hepsinden önemlisi. Çünkü ne zaman içinizi kuruntular kaplarsa, kendinizi düşünürseniz mutsuzluk hissedersiniz ki; yalnız kendinizi düşündüğünüz zaman ister başkalarıyla ilişkilerinizde olsun, ister Allah ile olan ilişkilerinizde olsun kendiniz mihver, kendiniz aynı zamanda merkez teşkil ediyorsanız siz huzursuz bir insansınız. Ama Allah'ın size verdiği her şeyi başkalarının uğrunda kullanmaya başladığınız andan itibaren, saadetin sırrını yakaladınız, mutluluğu yakaladınız. Ve devam ettiğiniz sürece hep mutlusunuz.


Bugünkü bilançoya bakıyoruz şimdi: Bir saat evvel başka birisi için kafa yordunuz, düşündünüz; "Acaba ben onu nasıl mutlu edebilirim?" diye. Ulaştınız. Ulaştığınız ana kadar bir saat hep mutlu bir insansınız. Gene bir taşla üç kuş vurdunuz ama o kişiyi mutlu edemediniz. Orası sizin için önemli olmamalı. Siz şunu düşüneceksiniz: "Ben onu mutlu etmek için Allah'ın bana ihsan ettiği her şeyi kullandım mı? Kullandım. Onu mutlaka mutlu etmek için, halis niyetle hareket ettim. O bir saat zarfında da mutluluğu yaşadım. Öyleyse ben, başka birine bağlı olmayan bir mutluluğun sahibiyim."


İşte konunuzun en önemli yeri burası. Dikkat edin: Mutluluğu başkalarından beklemeyin! Mutluluğu kaynak olarak kendinizde görmek mecburiyetindesiniz. Siz başkalarına mutluluk verecek bir davranışın içindeyseniz, asıl mutlu olan sizsiniz. Bu düşüncenin sahibi olduğunuz sürece mutluluğunuz hep devam eder.


Eğer başkalarını düşünürseniz: "Başkaları bana neden böyle davrandılar? Başkaları bana neden böyle davranmıyor?" diye düşünürseniz siz mutsuz bir insansınız ve mutsuzluğunuzun arkasında başkaları var. Şeytanın bir tuzağına düşmüş durumdasınız. Şeytan sizi hep başkalarıyla mutsuz kılar. Başka insanlardan hizmet bekleyecek yerde, başka insanların size şöyle yapması halinde veya böyle yapması halinde ben mutlu olurum, diye düşünecek yerde; siz insanlara mutluluğu götürmeye başladığınız zaman anlayacaksınız ne demek istediğimi. Belki de o zaman pencereleri açıp bağırmak gelecek içinizden, "mutluyum" diye.


Öyleyse ikinci saatin sonunda oraya ulaştınız. O hasta ziyaretini gerçekleştirdiniz ve bir de onun evinin işlerine yardımcı oldunuz. Ne oldu? Onun mutluluğunun zevkini okudunuz gözlerinde. O mutluluğu siz yaşadınız. Allahû Tealâ size yaşatır. Arkasından da ruhunuz, nefsinize ferahlık vererek bir defa daha yaşatır. Bu sefer bir taşla dört kuş vurdunuz. Hem demin söylediğim üç kuş var, hem bu sefer o kişiye mutluluğu ulaştırdınız. Onun yaşadığı saadetten Allahû Tealâ size de pay verdi. Onun yaşadığı mutluluğun iki katını da siz yaşadınız. Hem yol boyunca mutlusunuz, hem ona saadeti nasıl verebilirim, onu nasıl memnun edebilirim tarzındaki düşüncelerinizle mutlusunuz, hem de Allahû Tealâ'nın indinde bu istikamette bir hedefe ulaştığınız zaman mutlusunuz. Allahû Tealâ size mutluluğu, ferahlığı iki kat verdi ona o mutluluğu yaşattığınız zaman.


Görüyorsunuz ki; Allah ile olan ilişkilerinizde bir olgu var. Bu noktada hayatınızın üç saatini harcadınız. Başka birilerine mutluluk vermek için, kendinizi bir vasıta olarak gördünüz. Merkezde siz yoksunuz, merkezde hizmeti ulaştıracağınız kişi veya kişiler var. Vasıta iseniz o kişinin vasıtası değilsiniz. Bunu hiç unutmayın: Allah'ın vasıtasısınız. Başkasına ulaştırabileceğiniz her mutluluk için Allah bunu Kendisine yapılmış sayar, size onun ferahlığını yaşatır. Öyleyse, bu ikinci kişiye ulaştıktan sonra da gene mutlu olmak imkânı elinizde. Bir üçüncü kişi için mutluluk düşünün. Onu gerçekleştirmek üzere harekete geçin ve göreceksiniz ki, siz de mutlusunuz.


Bir insan, ne zaman kendisini başkalarının hizmetine adarsa, hayatını başkaları için tüketmeye başlarsa, bu tüketimin başladığı noktadan itibaren bittiği noktaya kadar o kişi hep mutludur. Çünkü pozitif alanda devamlı derecat kazandığı bir sistemde yaşamaktadır. Hani hatırlayacaksınız matematikteki apsis eksenini, ordinat eksenini. Ordinat ekseninin alt tarafı negatiftir, şeytanın sahasıdır. Ama üst tarafı pozitiftir, Allah'ın sahasıdır. Siz başkalarına hizmeti kendinize şiar ettiğiniz sürece, hep sıfırın üzerindesiniz. Pozitif alanda devamlı derecat kazanıyorsunuz. İç dünyanız devamlı mutluluğu ve huzuru yaşıyor.


İşte böyle bir statü içerisinde saadet sizin oluyor. Bu düşüncenin tesiri altındayken hayatınızı başkalarına adadığınız, onlar için tükettiğiniz sürece. Bunun manası ne biliyor musunuz? Her günün bütününü böyle bir düşünce sistemi içerisinde geçirebilirsiniz. Niyetinizin halis olup olmadığını Allahû Tealâ yakından bilir ve O bildiği için de, siz mutluluğu boyutlarıyla yaşarsınız.


Bakınız, iki tane alternatiften bahsediyorum: Kişiye, onu mutlu kılmak istikametinde bir şeyler ulaştırmak istiyorsunuz. Düşünce platformları içerisinde sizin için söz konusu olan şey, mutluluğu yaşamaksa, ona mutluluğu ulaştırdığınız zaman, onu mutlu edemeseniz bile; netice değişmez. Siz ona halis niyetle mutluluk getirmek üzere, bir faaliyetin sahibi olduğunuz zaman parçasını, mutlak bir saadet içinde geçirdiniz.


Acaba aradaki farkı anlıyor musunuz? Eğer anlamıyorsanız, niçin mutsuz olduğunuzu inceleyin. Madem ki mutsuzsunuz, arkasında sadece siz varsınız. "Başka birisi bana şöyle davrandı diye ben memnun değilim." değil mutsuzluğunuz. Mutsuzluğunuzun arkasında sadece siz varsınız. Başkalarını düşünemeyen, kendini düşünen siz varsınız. Kim mutsuz olduğunu söylüyorsa o Bana hesap versin. Hayatının ne kadarı başkalarına ait? Zaten öyle olsaydı mutsuz olmazdınız.


Hayatınızı başkalarına adadığınız andan itibaren, mutsuzluk diye bir olayı yaşamanız mümkün değildir. Öyleyse hepiniz için söz konusu olan şey, Allah'ın güzelliğini yaşamaktır. Saadeti üst boyutta yaşamak hepinizin hakkı. Ama bunu, Allah'ın kanunlarına göre yaşamak mecburiyetindesiniz. Sizin kanunlarınız geçerli değil. "Ben şöyle yaparsam ancak mutlu olabilirim." diye bir düşüncenin sahibiyseniz, bu düşünce kendinizi başkalarına adamamaktan geçiyorsa, gayretiniz boşunadır. Niçin daimî zikre ulaşacaksınız biliyor musunuz? Bu hedefe ulaşmak için.


Kendinizi başkalarına adamanız için daimî zikrin sahibi olmak mecburiyetindesiniz. Eğer siz bu işi daimî zikre ulaşmadan evvel gerçekleştirebiliyorsanız, zaten hedefinize ulaştınız demektir. Şu anda Allah'ın size verdiği şeyler, (her neyse) o sahip olduklarınız, şu anda etrafınızda bulunan herkesi mutlu etmek için yeterlidir. Etrafınızdaki herkese bir güler yüzünüz, bir tebessümünüz, bir güzel sözle onların gönlünü almanız, onlarla ilgilenmeniz onları mutlu edecektir.


Her birinize bunu söylüyorum. Unutmayın, eğer hayattaysam sizler için hayattayım. Bunun mutluluğunu yaşıyorum. Eğer Ben sizlere bir şeyler verebilmenin mutluluğunu yaşayabiliyorsam, siz de başkalarına bir şeyler verebilmenin huzurunu yaşayabilecek olan vasıfların sahibisiniz. Bütün insanlar, sizin kendilerine bir şeyler ulaştırmanız için hazırdırlar, etrafınızdaki herkes. Ben size misaller verdim. Bir saat mesafede, iki saat mesafede insanlar. İşte şu anda hepiniz başka insanlarla berabersiniz.


Bundan evvel ne yapıyordunuz? Hepiniz kendinize bir hesap verin bakalım. Etrafınızdaki insanların gönlünü almak konusunda, onlara yakın olmak hususunda bir şeyler yaptınız mı? Eğer aranızda bunu yapabilenler varsa işte onlar, onu yaptıkları süre içerisinde aranızdaki en mutlu olan insanlardır. Bu kapı hiç birinize kapalı değil. Hepiniz, etrafınızdaki her kişiyle ilgilendiğiniz andan itibaren, ona bakış açısı "Ona ne yaparım da acaba onu memnun edebilirim?" diye bir düşüncenin içinden kaynaklanıyorsa, böyle bir düşünceyi içeriyorsa, ona ulaştırmadan evvel de mutlusunuz. Düşünmeniz yeter. Demek ki, mutluluğunuz başkalarına bağlı değil.


Şimdi üçüncü saatten sonrasını düşünelim. Kafanızda bu sefer başka birisi var. O kadar çok insan var ki etrafınızda, gücünüz yetmez herkese mutluluk götürmeye. Ama herkese mutluluk götürmenin bir parçasını, büyük kısmına mutluluk götürerek, bütün gününüzü harcayarak, mutluluğu A'dan Z'ye gün boyunca yaşayabilirsiniz. Bir telefon ettiniz, çoktan beri telefonla bile olsa aramadığınız bir kardeşinize ulaştınız. (Ona nasıl yardım edebileceğinizi anlatmak için) Belki eşiyle bir problemi var, belki çocuğuyla bir problemi var, annesiyle bir problemi var. Kayınvalidesiyle bir problemi var. Herkes problemlerle dolu.


Kim bir problemin sahibiyse, o problemin üzerine verdiği o ağır yükten kurtulmak istiyorsa, yapması lâzım gelen en güzel davranış biçimi, derhal o problemi olan kişiye ulaşmak ve ona, kendisinden yana değil o kişiden yana olduğunu ispat etmek. Hepiniz bunu yapabilirsiniz. Eğer yapmıyorsanız, Allah'ın emrini yerine getirmiyorsunuz demektir. Bir insanla aranız bozuk. Niçin? Bir tek sebep var: Siz.


Sizin mutsuzluğunuzun merkezinde de siz varsınız, mutluluğunuzun merkezinde de siz varsınız. Eğer birine karşı kırgınlık duyuyorsanız, o kırgınlığın arkasında, boşuna onu aramayın. Onun arkasında o yok, kırıldığınız kişi yok, küstüğünüz kişi yok; siz varsınız. Eğer o kişi size, sizi kıracak olan davranışı yaptığı sırada, siz ondan yana olabilseydiniz, böyle bir sonuca asla ulaşmazdınız. Onun davranışı sizi kırabilecek olan bir boyuta asla ulaşamazdı. Buna müsaade etmemek imkânının siz, sahibiydiniz. Ama iş işten geçmiş değildir.


Kime kırıldıysanız, mutluluğunuzun kaynağı o olmalı. Kırıldığınız kişiye ulaşmalısınız. Ona ispat etmelisiniz ki; siz kendinizden yana değilsiniz, ondan yanasınız. Onu mutlu etmek için varsınız. Ona bir nebze memnuniyet vermek için yaşıyorsunuz. Bu saadeti ona ulaştırmayı deneyin. Göreceksiniz ki; daha düşünce platformunuzda başkasına bir güzelliği götürmek tomurcukları açtığı an, mutluluğunuz başlamıştır. Tâ ki ona ulaşasınız da, ona içinizdeki o güzelliği anlatabilesiniz. Ondan yana olduğunuzu anlatabilesiniz.




Ne demek ondan yana olmak? Kendinizi sıfırlanmış kabul edeceksiniz. O, hak sahibidir diye düşüneceksiniz. Ondan yana olmak demek, onun hakkını peşin olarak kabul etmek ve kendisine teslim etmek demek. Diyelim ki bir davranışınız, başka birisini rahatsız etti. Hissettiniz bunu. Yapmanız lâzım gelen hemen o kardeşinize ulaşmak, ondan af dilemek. Ne söyleyeceksiniz? "Ben Allah'ın huzurunda kendimi suçlu gibi hissediyorum, senin bana kırgın olduğunu görüyorum davranışlarından. Bana lütfen kırgınlığının sebebini söyle". Zaten bunu biliyor da kırgınlığı devam ettiriyorsanız, işte mutsuzluğunuzun kaynağında bu var. Çünkü siz, hem başkasının kırıldığını biliyorsunuz, hem de kırgınlığı devam ettiriyorsunuz. Öyleyse siz, ondan yana mısınız, kendinizden yana mısınız?


Dikkat edin, ne zaman kendinizden yanaysanız, aslında şeytandan yanasınız. Ne zaman kendinizden yanaysanız, aslında kör nefsinizden yanasınız ve mutsuzluğun göbeğinde yaşarsınız. Hiçbir zaman saadet denilen müessese, nefsanî olaylarda size yaklaşamaz. Kendinizi boşuna müdafaa etmeye çalışmayın. Allah'ın huzurunda kim mutsuzsa aranızda, o kendisine düşeni yapmamış olan bir insandır. Deneyin bakalım. Bakalım mutlu olabilecek misiniz, olamayacak mısınız. Deneyin bakalım. O mutluluk üzerine biraz gözyaşı aksın bakalım. Arkasında, Allah'ı görmeyecek misiniz? O Allah ki; sizden sadece mutlu olmanızı ister. Reçeteyi vermiş. Hepinizin elinde reçete.


Etrafınızdaki insanlardan kiminle en ufak bir anlaşmazlığınız varsa, o anlaşmazlığın arkasında, o kişiyi suçlu görerek boşuna kendinizi huzursuzlukların içine atmayın. Suçluluğu kabul ettiğiniz andan itibaren ona ulaşacaksınız, ondan af dileyeceksiniz. Bir defa af dilemenin yollarını düşünmeye başladığınız andan itibaren mutlusunuz. Çünkü siz o anda Allah'tan yanasınız. O kişiden af dilemek büyüklüğünü gösterdiğiniz an, nefsiniz size hakim değil, şeytan size hakim değil. Çünkü hakim olsaydı, onun sizden af dilemesini beklerdiniz. İnatla, gururla beklerdiniz. Bekleyenlerin hepsi gururunun, inadının, nefsinin afetlerinin esiridir.


Öyleyse çevrenizde kim varsa, hepsine mutluluk götürmekle vazifelisiniz. İşte etrafında başkaları var. Hepsi senin için mutlak bir mutluluk potansiyelidir. Yeter ki Allah'ın verdiği bu imkânı kullan! Acaba hepiniz diğer herkesle ilgili misiniz? Herkesin gönlünü alıyor musunuz? Bundan evvel böyle bir güzelliği yaşadınız mı? Kendinize hesap verin. Yaşadınız mı? Yaşamıyorsunuz. Birçok kişi, sizin için konuşmaya değmez insanlar. Böyle mi olacak? Hepiniz her birinizle meşgul olacaksınız. Her birinizin derdi, hepinizin derdi olacak. O zaman sahâbeyi tanıyacaksınız. Onların niçin yaşadığını idrak edeceksiniz. Onların güzelliklerini siz de yaşamaya başlayacaksınız.


Her gün, size ulaşan her insan, onlara mutlaka mutluluk ulaştırmanız lâzım gelen, sizin mutlu olmanızın bir vasıtasıdır. Ne demek istiyorum? Mutluluk ulaştırmanız lâzım gelen insanlar sizin mutluluğunuzun bir vasıtasıdır. Çünkü onlara mutluluğu ulaştırdığınız an, Allahû Tealâ size iki katını verecektir onun. O saadetin iki katını yaşayacaksınız. Düşünemiyor musunuz? Bir tarafta herkese kötü davranmak, arkasından da hem onları mutsuz etmek, hem de onların yaşadığı mutsuzluğun iki katını sizin yaşamanız var. Öbür tarafta, bütün insanları mutluluk götürmeniz lâzım gelen bir vasıta olarak görmeniz var. Bunu düşündüğünüz sürece zaten mutlusunuz. Onlara mutluluğu ulaştırdığınız an, bir defa daha mutlusunuz.


Gününüzün her saatini başkalarına mutluluk ulaştırmak için harcayabilirsiniz. Bu harcamada zararlı çıkmazsınız. Düşündüğünüz süre içerisinde, siz şeytanın yaklaşamayacağı, mutlak saadette olan bir insansınız. Daimî zikirde olan bir insan niçin daimî zikre ulaşmıştır biliyor musunuz? Herkese Allah'ın güzelliklerini ulaştırabilmek için. Başkaları için yaşamak için. Başkaları için hayatını tüketmek üzere. Allah'ın size verdiği bu hazineyi, hayat hazinesini, sadece başkaları için harcadığınız zaman saadeti yaşayabilirsiniz, mutluluğu yaşayabilirsiniz. Bunların hepsinin arkasında sizin saadetiniz var, sizin mutluluğunuz var.


İşte başkalarından negatif etkiler alıyorsanız, bunun arkasında sizin o negatif etkiler alabildiğiniz kişiye pozitif etkiyi ulaştıramamanız var. Ondan yana olamamanız var, kendinizden yana olmanız var. Mutsuzsunuz. Konunun arkasında başkalarını aramaya hakkınız yok. Eğer onlar sizi mutsuz edecek bir şey yaptılarsa, bunun sebebinin siz olduğunu düşünün. Hemen durdurun, negatif akışı durdurun. Suları mecrasında akıtın ve o zaman göreceksiniz ki, başkasıyla aranızdaki negatif faktör yok olmuş. O kişinin sebebiyle değil, sizin sebebinizle.


Öyleyse siz, Allahû Tealâ tarafından saadetin, kendi saadetinizin merkezinde yaşıyorsunuz. Eğer siz etrafınızdaki herkese mutluluk dağıtmaya kendinizi adamışsanız, başkalarından size mutsuzluk ulaşmasını her alanda engellemiş birisiniz. Mümkün değildir. Siz kendinizi başkalarının mutluluğuna adamışsanız, o başkalarının size mutsuzluk ulaştırması mümkün değildir. Yani "Onlar bana istediklerini yapamazlar mı?" diyorsunuz. Hayır, onlar size istediklerini yaparlar; ama siz mutsuz olmazsınız. Aradaki farkı anlayabiliyor musunuz?


İnsanların davranış biçimlerine hükmetmeye kalkmayın. Onlar size yanlış davranışlarda her zaman bulunabilirler. Ama siz onlar içinseniz, onların yanlış davranışları size batmaz. Siz onları daha çok mutlu etmeye çalışmak için bir vesile yakalamış olursunuz sadece.


Başka birisinin sizi rahatsız ettiğini düşünelim. Size negatif bir şeyler ulaştırmak istiyor. Siz o kişinin size ulaştırmak istediği negatif şeyin, sizi üzebilecek olan bir davranışın zebunu olmak mecburiyetinde değilsiniz. Siz o kişi için pozitif düşündüğünüz an, o kişiden yana olduğunuz an, iç dünyanızda onun size ulaştırdığı negatif bir fonksiyonun sizi negatif etkilemesi mümkün değildir. Pozitif alanda, sıfırın üzerinde yaşıyorsunuz.


Şu eksenleri hiç unutmayın: Apsis ve ordinat. Bu sahanın üzerinde yaşamak mecburiyetindesiniz. Şeytanın size hakimiyet alanı sıfır noktasının altında başlar. O da sadece kendinizi düşündüğünüz saha içerisinde geçerlidir. Ne zaman Allah'ın size verdiği imkânları başka insanlar için kullanmaya başlamışsanız, bunu devam ettirdiğiniz sürece, sıfırın üzerinde bir hayatınız var. Bu saha içerisinde şeytan şu sahanın, şu seviyenin yalnız altına hakim olabildiği için, sizin üzerinizde en ufak bir tesir oluşturması mümkün değildir.




Öyleyse hayatınızı başkalarının size yaptığı yanlış davranışlara hasretmişseniz, "Falanca bana böyle davrandığı için mutsuzum, feşmekan bana şöyle yaptığı için mutsuzum, eğer o bana öyle yapmasaydı ben mutsuz olmayacaktım" diye düşünüyorsanız, çok büyük bir yanlışın içindesiniz. Biliyor musunuz ne olurdu? O kişi size onu yapmasaydı, nefsinizdeki başka bir afet gene pik noktada olacaktı, en üst noktada olacaktı, gene üzülecektiniz. O da olmasaydı, ikinci sebep de olmasaydı, bir başka sebep sizin nefsinizde sizi üzebilecek olan bir hareketi mutlaka başlatacaktı. Açıktasınız. Ne zaman sıfırın altındaysanız, şu sıfır noktasının, sıfır kodunun altındaysanız, şeytanın bütün tesirlerine açıksınız.


İşte o saha, şeytanın tesirlerine açık olduğunuz sıfırın altındaki bütün detaylar, yaşadığınız bütün alan, sadece sizin kendinizden yana olmanız halinde geçerlidir. Başka bir alternatif yok. Boşuna hatayı başkalarında aramayın. Onda hata olsa dahi, siz mutsuz olmazdınız. Eğer siz onlardan, başkalarından yana olabilseydiniz. Siz başka birinin iyiliğini düşündüğünüz zaman, birisi size hakaret etmiş, ne yazar ki? Umurunuzda bile olmaz, sizi hiçbir şekilde etkileyemez. Siz o sırada falancaya "Acaba nasıl yardım edebilirim?" diye düşünüyorsunuz. Başka birisi geldi size suratını asmış, siz ona da yaklaşıp, ondan yana olduğunuzu ispat edersiniz. O zaman o kişi yaptığından utanç duyar sadece. Haddini bildirmiş olduğunuzdan dolayı değil, hayır, alakası yok. Tam aksine ondan yana olduğunuzu hissettirdiğiniz anda herşey çözülür.


Ne zaman birisine, size yaptığı ters bir davranış sebebiyle haddini bildirmeye kalkarsanız; kimin emrinde olduğunuzu biliyor musunuz? Nefsinizin, yani şeytanın emrindesiniz. Vazifeniz mi başkalarına haddini bildirmek? Vazifeniz mi? Hayır, vazifeniz o değil. O kişiye yapmış olduğu hatayı anlatıp onun huzursuz olmasına neden olmak değil, ondan yana olduğunuzu ona hissettirmek. Göreviniz bu. Eğer o kişi hissederse ki; siz kendinizden yana değilsiniz, onun size yaptığı yanlış davranış sizi etkilemiyor. Ama siz onun en güzele ulaşması için ona yardımcı olmaya çalışıyorsunuz. Kendinize hakaret edilmesini önlemek değil niyetiniz. Niyetiniz; onun kazandığı negatif dereceleri önlemek. Aradaki farkı anlatabiliyor muyum acaba? Birincide gene siz varsınız. İkincide gene başkaları var, onlardan yana olmanız var.


Her davranışın mukabil davranışı iki ayrı kategoride gerçekleşebilir. Birisi, size hakaret etti. O hakaretten alınarak ona haddini bildirmek üzere harekete geçtiğiniz an, şeytanın kumandasındasınız, kendinizden yanasınız. Birisi size hakaret etti onun karşılığında o kişiye ondan yana olduğunuzun gerçek anlamda mahiyetini yaşatabilirseniz yani size yaptığı, sizin umurunuzda değilse, onun için varsanız..


Ne demek istiyorum? Çocuk annesini öldürmüş, annesinin kalbini çıkarmış koşuyor. Elinde annesinin kalbi var ve düşüyor çocuk, dizi acıyor. Kalp sesleniyor oğluna: Yavrum bir yerin acıdı mı? İşte bu oğlundan yana olmaktır, kendisinden yana olmamaktır. Bunu yapabiliyor musunuz?


Sızlanmayı bırakın. Yapabiliyor musunuz? Ne zaman kendinizden yana olmaktan vazgeçerseniz o zaman ben bir mutlular ordusuyla karşı karşıya olacağım. O kadar zor mu? Sadece kendinizden yana olmayacaksınız. Size yapılan bir yanlış husule geldiği an, karşınızdaki kişinin size yanlış davranan kişinin hatalarını değil, onun nasıl tedavi edilebileceğini düşünmeniz lâzım. Onun size karşı yaptığı davranışın intikamını almak değil, acaba ne yaparım da ben onun başkalarına daha güzel davranmasını ve böylece onun kazanmasını nasıl sağlayabilirim diye düşünmeniz lâzım.


Ondan yana olmanız lâzım. Onun size karşı o davranışı yaparken neden haksız olduğunu değil, neden haklı olduğunu düşünmek mecburiyetindesiniz. Anlayabiliyor musunuz beni? O zaman ondan yanasınız. Eğer onun davranışlarının arkasında şeytanın size gösterdiği, onun haksız olduğu alanları yakalamak istiyorsanız, buna her zaman imkânınız var. Yapabilirsiniz de, yakalayabilirsiniz de ama bu sizi de, onu da sadece mutsuz eder.


Şimdi aksini düşünelim: Ondan yanasınız. Ondan yana olmanız ne demek? "O bana böyle davrandıysa, beni kıracak olan bir davranışı varsa mutlaka arkasında sebep var. Bu sebep onun haklı sebepleridir," deyin ve onu araştırın. Ona daha sormadan birçok sebep yakalayabileceğinizi göreceksiniz. Ve oradan başlayın çözüme. Oradan harekete geçin. Onu haklı gördüğünüzü, ondan af dilemekle hemen ispat edebilirsiniz ve sebepleri de söyleyerek onu daha çok mutlu edebilirsiniz. Hiç böyle bir insan, ikinci defa size aynı hatayı yapabilir mi?


Düşünün bakalım. Eğer siz ondan yanaysanız ona da bunu onun haklı sebeplerini ona ispat ederek harekete geçiyorsanız, muradınız ona haddini bildirmek değilse, onun haklı davranışlarının ona iletilmesiyle onu mutlu edebiliyorsanız, o kişi düşünemeyecek mi bunu? "Yahu ben buna hakaret ettim, o bana gelip de bu hakarette neden haklı olduğumu anlatıyor." Böylesine bir güzellikle karşılaşan insan bundan tesir almaz mı zannediyorsunuz?


Öyleyse, mutluluğunuzun arkasında siz varsınız, mutsuzluğunuzun arkasında gene siz varsınız. En kötü bir olayı düşünelim. Size birisi öyle bir hakaret etmiş ki, altından kalkamadığınızı hissediyorsunuz. Gene de onun bu hakareti neden yaptığının arkasında kendinizi arayın. Neden acaba başka birine değil de, bu hakaret size yapılmış? Neden o kişi sizi kıracak olan bir davranışta bulunuyor? Acaba o kişi %100 hatalı mı böyle yaptığından dolayı?


Bir düşünün bakalım. Arkasında siz yok musunuz? Nefsiniz ve şeytan, bütün negatif davranışlarınızı size sıfırlar. Siz yoksunuz, hiçbir zaman kabahatli değilsiniz, hatanız yok. Hep başkaları hatalı. Ama ne zaman Allah ile beraber olursanız başkalarının hatasını aramak yerine onun haklı sebeplerini araştırmaya başlarsınız, işte doğru buradadır. Onun haklı sebepleri (kabul etmeniz zordur ama) sizin haksız sebeplerinizdir.


İsterseniz aramaya kendinizin ona karşı olan davranışlarınızdaki yanlışları aramakla başlayın. İsterseniz size onun böyle davranmasının onun haklı sebeplerine dayalı olduğunu düşünerek sebepleri araştırın aynı şeyi bulacaksınız. Bu söylediğim alanlarda o yok, bütün alanlarda siz varsınız. Zaten mutsuz olan da siz değil misiniz?


Denklemin çözülmesi, bilinmeyene ulaşmanız aslında bu kadar kolay. Ama nefsiniz ve şeytan size bu kadar açık olarak gösterdiğim bu sahneyi, bunun faktörlerini size asla göstermez. Hep kendinizi haklı zannedersiniz. Hep başkaları haksızdır, hep siz haklısınız ama mutsuz olan da sizsiniz. Haklı olduğunuz için mi mutsuz oldunuz acaba?


Öyleyse evvela Benden başlayın. Ben, sizlerden yanayım. Ne zaman bir yanlışınız olursa onu size bildirmekten Benim muradım sizi üzmek değildir. Sizi mutluluğa ulaştırmak için engelleri kaldırmak istiyorum. Sizden yana olduğumu size hissettirmek istiyorum. O kadar dil dökmem, bu belli zaman parçası içerisinde size bu kadar, Allah'ın bugüne kadar dikkat etmediğiniz hakikatlerini anlatabilmem bu maksada dayalıdır. Öyleyse saadet hepinizin elindedir. Bu saadeti yaşamakla hepiniz görevlisiniz.


Siz, siz olun sakın mutsuzluğunuzun sebebini başkalarında aramayın. Eğer size birilerinin, eşinizin, çocuklarınızın, annenizin, babanızın, komşularınızın, tasavvuf arkadaşlarınızın yanlış bir davranışı varsa, bunun arkasında onun nefsini değil, onun ruhunu arayın. Bunun arkasında kendinize ait olan nefsanî hatalarınızı arayın. Onun haklı sebeplerini, kendinizin haksız sebeplerini arayacaksınız. Aksini yaptığınız sürece, bugüne kadar öyle yapmadınız mı? Neden mutsuzsunuz öyleyse? Öyle yaptığınız için mutsuzsunuz. Başkalarının haksızlık sebeplerini, kendinizin haklılık sebeplerini hep araştırırsınız.


Şimdi Allah'tan yana olun bakalım. Kendinizin haksız sebeplerini, onların haklılık sebeplerini araştıracaksınız. O zaman o kişiye ulaşmak için, Allah sizin kalbinize bir istek verecek. Af dilemek mevkiinde göreceksiniz kendinizi. Velev ki, haklı olsanız dahi. Mümkün mü? Elbette mümkün. Ama bu büyüklüğü gösterdiğiniz zaman, karşınızdaki kişi, yaptığı davranışın hatalı olduğunun bilincine o zaman varacaktır.


Belki size kolay şeylerden bahsetmiyorum; ama bir insanın mutlu olması demek, ondan çevresindeki insanlara sadece pozitif olgular yayılması demek. Her insan bir aynadır. Eğer sizden çevrenize nur yayılıyorsa, çevrenizdeki insanlar da kısa bir zaman sonra size nuru yağdırmaya başlarlar. Eğer sizden çevrenize karanlıklar yayılıyorsa, nefsinizin afetlerinin tabiî sonuçları yayılıyorsa, o zaman çevrenizdeki insanlardan da size karanlıklar geri dönecektir.


Öyleyse bu söylediklerimizi teorik birer varsayım zannediyorsanız çok yanılırsınız. Tatbikata geçemediğiniz sürece mutsuzluğunuzun devam ettiğini görürsünüz. O zaman Beni hatırlayın. "Öyle söylemişti ve ben yapamadım." diye düşünün. Yapabildiğiniz zaman Allahû Tealâ taahhüt ediyor, mutlaka mutlu olacaksınız.


İnsanları sevin, onlar size kötülük yapsa da sevmekte devam edin. Mutluluğun anahtarının başkalarını mutlu etmek olduğunu hayatınıza bir rehber edinin. Onun ışığı altında yaşayın. Siz hayatınız boyunca başkalarını mutlu eden bir insan olun, en çok mutlu olan insan olun...
ALINTI
Ekleme Tarihi: 24.04.2008 - 01:33
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 591 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ERTAN^ (46), SABIRTASI (53), _GÜLD@ML@SI_ (54), hytrans (52), ömer1974 (50), kislali (54), baytuncay (46), þir-pençe (50), Seydanin Gülü (36), erhan24 (47), HAKAÞIÐI (45), kurtulus_necati (42), Kumrulu (33), canan57 (47), Mahmuduma (44), _Nagihan_ (36), EmmOgLu (37), BOZBOGA (49), raltintas (47), Aytekin27 (52), emetcay (52), krcsoft (49), Mustii38 (38), zeyd (45), esma_89 (35), slmselma (46), ensarrecep (45), kullukyolunda (45), aleyna_nur (38), salim99 (55), afs (65), ustaoglu (45), SuDeNuR71 (43), muratpadisah (59), Ahmed_Nuri (44), emrahbaloglu (45), umudumuz (45)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.51450 saniyede açıldı