lopinavir ritonavir generique stromectol budesonide hydroxychloroquine chloroquine luvox lyrica marvelon maxalt medrol active mefe basan mefenacide mefenamin meladinine mellaril mellerettes melleril mentax mestinon metaglip metfin metoject metrizol micardis hct micardis micardisplus microgynon micronase micronovum microzide minac 50 minipress minocin miranova mobic mobicox moduretic motilium motrin munobal myambutol myconormin myfortic mysoline naltrexin naprolag
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » D U A L A R » Haddi aşıp nankörlerden olmayalım.(Bir Allah dostunun sohbetinden alıntıdır.)

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Gast Caferbinabdullah  
Haddi aşıp nankörlerden olmayalım.(Bir Allah dostunun sohbetinden alıntıdır.)

Misafir

Kayıt Tarihi: 14.05.2024
En Son On:
Cinsiyeti: ----- 
Haddi aşıp
nankörlerden olmayalım
İşit gel, küntü kenzen mahfiyyen remzin ey mah.
Ey ay yüzlü kardeşim! Kudsî hadis–i şerifin gizli olan mânalarını dinle. Mevlâ Teâlâ ne buyuruyor bu kudsî hadis–i şerifte:
"Ben gizli bir hazine idim."
Mevlâ Teâlâ niçin gizli bir hazine idi? Çünkü O'ndan başka hiçbir şey yoktu da ondan. O'nu görecek, O'nu bilecek hiçbir varlık mevcut değildi; sadece O vardı. İşte bu sebepten Mevlâ Teâlâ gizli bir hazine idi. Sonra ne olduğunu hadis–i kudsîden öğrenelim:
"Ben gizli bir hazine idim; bilinmeyi sevdim ve beni bilsinler diye halkı yarattım."
Mevlâ Teâlâ'nın bilinmeyi sevmesiyle birlikte gizli hazineden ilk meydana gelen şey, sevgi olmuştur. Daha açık bir ifade ile Mevlâ Teâlâ'nın sevgi sıfatı meydana geldi.
"Fe ahbabtu hakikat oldu ol Şah"
Sevgi sıfatının sûreti o Şah'ın hakikati oldu. Bu mânada Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyuruyor:
"Mevlâ'nın ilk yarattığı benim nurumdur. Mü'minler de benim nurumdandır."
Mü'minlerin haricindeki insanlar da Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in nurundan yaratılmıştır; ancak onların nuru sönmüştür. Hakikat–ı Muhammediyye ilk zuhurdur ve bütün hakikatlerin hakikatidir. Bütün yaratılmışların, zuhur edenlerin aslı ve temelidir.
Bütün peygamberlerin hakikatleri, büyük meleklerin hakikatleri de Hakikat–ı Muhammediyye'nin gölgeleri gibidir. O hepsinin aslıdır. Hakikat–ı Muhammediyye, yaratılmışların ilki ve başıdır. O'nun üstünde, hiçbir isim ve sıfatla sıfatlanmayan "Zat" vardır ki, taayyünden münezzeh olduğu için bu makam idrak–ı mahlûk için imkânsızdır.
"Taayyünü vücuddur zıllı hubbi cah"
Meydana gelen vücud, sevgi ve muhabbet makamının gölgesidir.
Gizli hazineden vücuda geldi ya, işte o "sevgi ve muhabbet" makamının gölgesidir. İlk önce Mevlâ Teâlâ bilinmekliğini sevdi; ondan sonra da halkı yarattı. Mevlâ Teâlâ'ya giderken yolumuz önce vücuda sonra hubba yani sevgi ve muhabbete uğrar. Hubb, sevgi ve muhabbet makamı olan vücudun üstündedir.
Mevlâ Teâlâ'nın sevgi sıfatı asıldır. Onun sûreti, yani Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hakikati olan hubb, sevgi ve muhabbet, o aslın gölgesidir. Vücud da Mevlâ Teâlâ'nın sevgi sıfatının gölgesinin gölgesidir.
"İnce ol bil edeb hakka gidelim.
Cemali ba kemale seyr idelim."
Vücudun ve hubbun, sevgi ve muhabbetin gölgelerini bilmezseniz, edebi bozdunuz demektir. Bundan önceki bir beyitte "Kabalıkla gerek" denilmişti. Şimdi ise "Dakik ol" deniliyor. Neden? Kimi yerde, meselâ herhangi bir şeyi konuşurken kaba olunsa, pek zarar vermez. Lâkin Mevlâ Teâlâ'yı bilmekte illa da incelik lâzımdır. Buradan anlıyoruz ki, bazı yerlerde incelik, bazı yerlerde de kabalık yapılabilir.
"Ey Kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin; sonra da O'na tevbe edin ki, üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Günah işleyerek (Allah'tan) yüz çevirmeyin." (Hûd;11/52)
Bu âyet–i kerîme Hûd Aleyhisselâm'ın kıssasını anlatmaktadır. Hûd Aleyhisselâm'ın, kavmini istiğfar ve tevbeye davet etmiş olduğunu bize bildirmektedir. Peygamberler, nebîler Allah–u Teâlâ'nın koymuş olduğu kural ve kaidelere göre hareket ederler ve Mevlâ Teâlâ'nın koyduğu kuraldan zerre miktarı dışarı çıkmaz, şeytana ve şeytanî şeylere uymazlar. Mevlâ Teâlâ buyuruyor ki:
"Rabbinizin mağfiret ve takva sahipleri için hazırlamış olduğu, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!" (Âl–i İmran; 3/133)
Bir hadis–i şerifte de Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyuruyor:
"Allah'a yemin ederim ki, ben, her gün Allah–u Teâlâ'ya yetmişten fazla tevbe ve istiğfar ederim."

İnsanoğlu hangi şartlar altında bulunursa bulunsun, Mevlâ Teâlâ'dan mağfiret dilemesi gereklidir. Çünkü hiçbir garantimiz yoktur, her an günahkâr olabiliriz. Bazen insan günah işlemek istemese de günah işletiyorlar.

Bunun misali şöyledir: Bir yolda yürüdüğünüzü düşünün. Sen tedbirlisin; ancak tedbirin bir noktaya kadar. Gelip bir araba sana çarpıyor. Buradan şu anlaşılır, günahkâr insanlar, ibadet yolunda bulunan mü'minlere çarparak, onları da günaha sokabilir.

Bir şeyi hatırlatmadan geçemeyeceğim: İnsanların İslâm'a karşı yumuşamaları, kalplerine merhametin gelmesi için yatmadan önce 27 defa İhlâs–ı Şerif'in okunması emredilmiştir. Bütün kardeşlerimiz bu emri muhakkak yerine getirsin.

Millet koşarak ateşe gidiyor. Hiç kimse büyük haberin farkında değil; kimi iş peşinde, kimi diploma peşinde, kimi zevk peşinde ve kimi de saltanat peşinde koşuyor. Çoğu kimsede namaz yok, oruç yok, Mevlâ'yı zikretmek yok. Bu hâllerden sadece yüz binde bir kişi müstesnadır. Arzumuz, bir kişinin değil; yüz binin de müstesna olmasıdır. Bir çiçekle yaz gelir mi?

"Allah" denildi mi, bir değil; bin düşünelim. O, öyle bir Allah'tır ki, bizleri, iğnenin tepesi kadar hatta daha küçük zerreden, bugünkü yapılı hâlimize getirir. İman bakımından bizi geliştirir büyütür, İslâm bakımından geliştirir büyütür. Huzur ve mutluluk bakımından da geliştiren hep O'dur. İnsanoğlu bir tek yönde terbiye olup gelişmez, birçok yönde terbiye olması gereklidir.

Kâinatta meydana gelen her olay ve hadise, görebildiğimiz ya da göremediğimiz zerrelerden kürrelere kadar her ne meydana geliyorsa, Rabbimizin emir ve müsaadesi ile oluyordur.

Yaşamamız için en önemli unsurlardan olan yağmuru kim gönderiyor? Rabbimiz. Bugün su ihtiyacımızı karşılayan barajları kim dolduruyor? Rabbimiz. Bazen sular azalır, su sıkıntısı başlar; geçmişte bunu gördük. Sular azaldı, hatta musluklarımızdan çamurlu sular akmaya başladı. Abdestlerimizi bile bu çamurlu sulardan almak zorunda kalıyorduk. Bizi bu duruma ne düşürdü? Elbette ki, bazı edepsizlikler düşürdü.

Geçenlerde duymuştum: Yağmur yağmayınca, yağmur duasına çıkmak istemişler, oranın ekâbir takımından bir zat "Yağmur için duaya çıkmayın." demiş. Bu ne koca kafalılıktır, ne nankörlüktür. Suyu veren kimdir? Yağmuru yağdıran kimdir? O yağan yağmurdan istifade ettiren kimdir? Suyu barajlarda toplayan kimdir? Evimize suyu getiren kimdir? Suyu bize içiren kimdir? Dön, dolaş varacağın nokta Allah'tır. Milletin ağzı, dili çalışıyor; ama kafası çalışmıyor.

Aç olan bir insana yemek ikramında bulunsanız, yaptığınız bu ikrama kıymet verilmediğini, bir teşekkür dahi edilmediğini görseniz üzülüp kırılmaz mısınız? Hâlbuki siz bu yemekte, sadece sebeplerden bir sebep ve aracısınız; yemeğin gerçek sahibi Allah'tır.

Şöyle bir düşünün: Yediğimiz ekmeğin nerelerden, hangi safhaları geçerek sofranıza geldiğini… Buğday ekmeğinin tohumu tarlada ekilir. Gelişip büyüyünce biçilir, biçilenler harman edilir. Sonra sınıflara ayrılır ve değirmenlere gönderilerek un yapılır. Değirmenlerden fırınlara gelir, fırınlarda ekmek yapılır. Ekmekler bakkallara getirilir, bakkallardan da biz alır, evimize getiririz. Bu bir örnektir. Bütün yiyeceklerimiz, bu ve benzer safhalardan geçerek sofralarımıza kadar gelir.

Görüyorsunuz ki, Mevlâ Teâlâ'nın bizim için hazırladığı nimetler, hemen hemen zahmetsiz bir şekilde önümüze kadar geliyor. İşte bu nedenle, yukarıda da bahsettiğimiz üzere konumuza istiğfarla başladık. İnsanoğlu nankördür. Bırak önüne gelen nimetleri, yiyeceğinin dışında da binlerce nimeti Mevlâ sana bahşetti. Sen ne yapıyorsun? Koskoca bir hiç... En azından, "Bütün bunları Rabbimiz bizim için yarattı." de. Ağızlardan "Rabbim" kelimesi çıksın.

Rabbimiz bir hadis–i kudsîde şöyle buyuruyor:

"aglaKulum) Beni zikrettiğinde, ben onunla beraber olurum."

Ey insanlar! Sizler kimlerle beraber olmuyorsunuz ki? Bu kadar çok şeyle beraber olacaksın; Mevlâ ile beraber olmaya geldi mi, kaçacaksın, saklanacaksın, beraber olmak istemeyeceksin. Bilerek çok cahillikler yapıyoruz. Başkalarına da cahil diyoruz; ama biz onlardan daha cahiliz. Düşünmeli tefekkür etmeliyiz.
Ekleme Tarihi: 02.04.2004 - 11:30
Bu mesajı bildir   zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1039 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Maksat kelam ol.. (54), betl_22 (37), erdogan955 (69), adaletli (55), erdoganisik (53), osman.d. (51), mehmetyz (44), yucelirfan (43), yazioba (53), °*°SiBeL°*° (32), haydem (45), ORGENERAL (43), yolcu_38 (44), karadað (51), cumali ak (43), adnanmuzaffer (70), MEMOLÝ2 (64), saara (31), plumbi (44), zeynebiye29 (43), mdemirbasci (50), muhammed_fatih (571), meslus (50), adnan65 (59), kýr&yacu.. (51), elisranur (40), ben_ölecem (44), asayan (49), yakamoz_38 (40)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.53806 saniyede açıldı