ivermektine generique colchicine generique stromectol generique colchicine generique colchicine seretide inhaler seretide rotacaps seretide serevent serocryptin seromycin serophene seropram seroquel servambutol servanolol servicillin serviclofen servispor servitet silagra sildalis sildenafil silvitra simcora simvasine simvast sinemet cr sinemet sinequan singulair sirdalud skinoren smap sortis spersanicol spiroctan sporanox starlix stocrin strattera stromectol suhagra force suhagra sumycin super avana
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » Modern Çağların Hayâ Albümü

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
Modern Çağların Hayâ Albümü

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 13:01
Cinsiyeti: Bayan 
Sizlerde fakat sade hayânın adı varmış.
Türk’ün kanı etmiş de temas öyle kızarmış
Tarihinizin çehre-i bî-his ü hayâsı!
Askerleriniz fenn-i firârın ulemâsı!
Bir şâibe şeklinde duran öyle denizde?
Nâmusunuzun derbeder enkâzını biz de
Askerleriniz zannediyor aldanıyorduk!..
Biz kavmini millet, seni devlet sanıyorduk!

Mithat Cemal

[Harp Mecmuası, Sayı: 5, s.68, 1915-1916]

Modernitenin Hayasız Fotoğrafı... Şöyle ki diyelim ve bir miktar iç yaralarımızı kanatalım, tâ akıl, kalp ve vicdanımız harekete geçsin, biraz daha duyarlı hale gelsin ve alıcıları tam açık vaziyette okusun okuyacaklarını, düşünsün düşüneceklerini ve duysun duyacaklarını, bu iffet kelamından... Bakışlarımızı kendi özel dünyamızdan, içinde yaşadığımız genel dünyaya yöneltir isek, görünen manzaradan hareketle diyebiliriz ki: Günümüz dünyası Batı’nın eseridir. Bu gerçeği önce böylece okumak lazım. Son bir-iki asır itibariyle yeryüzünün şekillenmesinde Batı’nın kâhir bir tesiri olduğu görülmektedir. Batı derken, tabii ki sahip olduğu dinî, kültürel, ekonomik, sosyal her türlü değer ve hüküm yargılarından meydana gelen hayat felsefesini kast ediyoruz. İçinde olumlu-olumsuz, takdire layık veyahut tenkite müstehak pekçok düşünceyi ve uygulama biçimlerini barındıran bu ahirzaman yapılanmasında nesillere ayrılan konum ve biçilen kıyafet zâhiren pek parlak gibi görünse de, sonuçta ortaya çıkan tabloda o genç nesilleri –çok azı müstesna- büyük bir ekseriyetle oyun-eğlencenin peşinde boşa ömür tüketir bir vaziyette bulduğumuzu; ahlâk/etik değerleri noktasında ziyadesiyle “hırçın, hovarda, haylaz, serkeş, sergerdan, serseri” gibi kelimelerin mayası mahiyetinde bir çizgide seyreder gördüğümüzü; ve özellikle bebekliklerinde yüzlerinde parlayan iffet ışığını, yanaklarındaki hayâ pembeliğini ve gözlerindeki namus meş’alesini henüz bulüğ çağına ermeden psikolojik olarak kaybettiklerini itiraf etmekten de kendimizi alamıyoruz.

Bugün doğunun ışığından yeterince nasibini almamış batılı gayr-i müslimlerin yoğunlukla şekillendirdikleri bir dünya coğrafyasında manen sağlıklı bir nesil yetiştirmek, tahmin edilenden çok daha zor görünmektedir. Nüfus kontrol programları adı altında nesiller güdükleştirilmekte, tıbbî araştırmalar kılıfıyla genetik yapısı bozulmakta ve neticede zayıf bünyeli, mayası karışık, garip bir nesil üretilmektedir. Basın-yayın bombardımanı, radyo-televizyon salgını insanımızın tam ahlakına hücum etmekte ve ruhî, kalbî, psikolojik dünyasını tar ü mar etmektedir. Sokakları kendisine hane edinmiş, gazino ve kulüpleri mesken tutmuş, sigara, içki, kumar, esrar, eroin bağımlısı kayıp nesiller var karışımızda. Kendi çocuklarımız, yeğenlerimiz, kuzenlerimiz, kardeşlerimiz bile var belki bunların arasında. Muhakkak hemen şimdi bir şeyler yapmak zorundayız, acilen bu kötü gidişe dur diyecek bir fikir ve aksiyonla harekete geçmek mecburiyetindeyiz. Materyalizm, pozitivizm, rasyonalizm, marksizm, leninizm, hedonizm, anarşizm, ataizm.. büyük bir izmler, korkunç bir doktrinler cehennemi üzerine kurulmuş olan günümüz dünyasında ahlakî disiplinlere göre mükemmel bir kuşak vücuda getirebilmek ve insan güzellerinden oluşan bir cennet kurabilmek için gerçekten çok büyük emek sarfetmek, belli şartları her şeye rağmen hazırlamak ve aktif-koruyucu bir sabırla o tohumlardan güller dermeye çalışmak durumundayız. Bilelim ki: “Hiçbir zaman gökten gül yağmaz; daha çok gül istersek, daha çok fidan dikmemiz ve yetiştirmemiz gerekir.”

Modern müfsitlerin fesat dünyası… Çağımızın küresel salgınlarından birisi, hiç şüphesiz “cinsel hastalıklar”dır. Bundan da kötüsü cinselliğin psikolojik hastalığa dönüşmüş olmasıdır. Yeryüzünde küresel bir cinsel anarşi yaşanmakta olduğu görülüyor. Bu cinsel anarşiyi çarpıcı biçimde teşhis eden ve dahi tedavi yollarını gösteren, o zamanlar üstünden ve mekanlar ötesinden gönderilmiş bir ilahî mesaj ile sözümüzü devam ettirelim: “İnsanlardan öylesi vardır ki dünya hayatına dair sözleri senin hoşuna gider. Üstelik (o kişi) sözünün özüne uyduğuna Allah’ı da şahit gösterir. Halbuki gerçekte o düşmanların en yamanıdır. Senin yanından ayrılınca, ülkede fesat çıkarmaya (ilahî sistemi ve fıtrî düzeni karıştırmaya) çalışır, ürünleri ve nesilleri mahvetmek için uğraşır. Allah, elbette fesadı (bozgunculuğu) sevmez.” [Bakara 2/204-205].

Ayet-i kerimede, nesilleri mahfetmek için fesat çıkaran kişiler, elbette ki Allah’ın sevmediği kişilerdir, Rasulullah’ın da sevmediği kişilerdir. Çocuğu ifsat etmek, Rasulullah’ın sevmediği on şeyden birisi idi. [Ebu Davud, 3; Nesai, Zinet 17]. Çocuğu ifsat etmek, çocuğun dinini ve ahlakını bozmaktan başlayıp, en hafifinden onu aşırı şımartmaya kadar uzanan bir dizi yanlışı içerir. “Bu âyette bir ülkenin istikbalinin en önemli iki rüknüne dikkat çekilmektedir. Maddî hayatın, ekonomik hayatın esası ürün, manevî hayatın esası ise yeni nesillerin iyi yetiştirilip eğitilmesidir.” diyor Prof.Dr. Suat Yıldırım, kendi Kur’ân Meâli’nde. Evet tıpkı sözkonusu ayet-i kerimedeki gibi, hümanizmin, feminizmin, romantizmin, realizmin, idealizmin, komunizmin.. ve dahi pekçok izmin “söylem”ine bakınca, -ifrat ve tefritlerinin tenkitleri mahfuz- kulağa gayet hoş gelen sözler söyledikleri, insan kalbini, aklını, nefsini okşayan vaadlerde bulundukları görülür. Oysa ki her ne vakit bir ülkede, şehirde veya ailede hakimiyetini kurmuşlar ise, bilakis acı ve kederler artmış, kavga başlamış, insanı önceleten yaklaşımlar “öteki”ni icad etmiş ve kendi insanlığını güya koruyor gibi görünürken, karşısındakini üretip ona saldırmış. Modernizm üst başlığında ele alabileceğimiz bu çağımızın yaşam felsefesi, fertlere ve toplumlara öylesine bir hava pompalamıştır ki, bütün insanlığı insanî değerlerinden uzaklaştırıp seküler hale getirmeye başlamıştır. Manayı maddede boğmaya kalkışmıştır. Dünyada gücü elinde bulunduran bu sistemlerin müntesipleri, öylesine egoist, o kadar narsist, o denli hırçındırlar ki, onlardan bir “adama: “Allah’tan kork da fesat çıkarma!” denildiğinde, kendini benlik ve gurur kaplar ve bu, onu daha fazla günaha sürükler. Böylesinin hakkından cehennem gelir. Gerçekten ne fena yataktır o cehennem!” [Bakara 2/206].

Modernizmin değişik renkleriyle gelip ulaştığı son noktada esasen nesillerin yetiştirilmesinde kimi devletler, aileyi çıkarıp atmıştır; çocuklar üzerinde aile otoritesini reddederken, beraberinde ailenin hayatî misyonunu da, olmazsa olmaz rolünü de büyük ölçüde iptal etmiştir. Devlet özellikle bâzı batılı ülkelerde, tıpkı eski komunist ülkelerde olduğu gibi, çocukları daha 3 yaşından itibaren anaokullarına mecburi olarak almaya başlamakta ve çocuğun kendi ayakları üzerinde durabilmesini sağlama ve özbenliği olan, kendine güvenen, ne isterse onu yapabilen, olabildiğine hür ve özgür bir nesil yetiştirebilme hayali adına maalesef görünen o ki anne-babalar çocuklarını yetiştirmede örflerine ve dinlerine özgü bir aile atmosferi kuramıyorlar, millî ve manevî değerleri ile çocuklarını yoğuramıyorlar; hele hele katiyen çocuklar üzerinde kontrolü sağlama ve yönlendirmede bulunmaya kalkışamıyorlar.. çünkü kanunlar, hep çocuklardan yana, çocukların rağmına bile olsa, çocukların ahlakî, ailevî ve dinî istikballerine rağmen. Örneğin İlkokulda, daha 6-7 yaşından itibaren kimi ülkelerde okullara konulan “cinsel eğitim dersleri” bir-iki yıllık bir deneyim neticesinde gösterdi ki, cinsellikle alakalı yaşla doğru orantılı olmayan erken bilgi, ya da temelde anne-babanın vermesi gereken kontrollü bilgiyi ulu-orta sınıflarda, hatta kız-erkek karışık vaziyette öğretmeye kalkışmak, hele bir de bunu “aile kurmaya değil de, fuhşa özendirecek, salt cinsel zevke ilgi uyaracak şekilde” vermek, büluğ çağındaki çocuklar arasında –bağışlayın- seksoljizmi ve bilhassa homoseksüelliği artırdı, cinsel hastalıkların sayısal adedinde çoğalma ve yayılma saptandı.

Bu açıdan bakınca, “İffetli Nesillerin Yetiştirilmesinde Aileye Düşen Ödevler” konulu ciddi çalışmalara, ilmî araştırmalara, toplumda aileyi ıslah ederek yeniden inşa edip aslî görevine kavuşturan kanunî değişikliklere ve bunun sosyal hayatta karşılığını “eğitim” merkezli takip edecek resmî/sivil kuruluşlara ihtiyaç duyulduğu görülecektir. Böyle çalışmalar, gizli ajandalarında İslam karşıtlığı bulunan ve Müslümanları modern hayatın câzip görüntüsüne çekerek kendilerine benzetmeyi, hatta güya entegre etme kılıfıyla asimile etmeyi gaye edinmiş olan modernizmin bazı çağdaş duayenleri, fikir mimarı beyinleri ve hatta kimi derin politikacılar tarafından belki de garip bir antipati ile karşılanacaktır, bilemiyoz. Özellikle dünya insanlık mühendisliğine ve terziliğine soyunmuş gizli, etkin ve derin bazı güçlerin tepkisini çekecektir. Diğer taraftan ise belki de çocukları ellerinden adeta alınmış böylesi ülkelerde anne-babalar ileride maddeler halinde ortaya koymaya çalışacağımız hususları okurlar iken sadece acı bir iç çekme, pişman olma, bir taraftan da imrenme ve özenme çizgisinde hayaller kuracaklardır.. ve kimi okullarda bizzat resmî müfredatla çocuklarının iffet ve hayâ noktasında iğfal ve ifsat edilmesi karşısındaki acziyet ve çâresizlikle iki büklüm olacaklardır. Reel hayatın içinde böylesine ideal bir neslin yetiştirilmesi gerçekten idealist anne-babalar tarafından ciddiyetle, ısrarla, azm ü gayretle, yeterli bilgi ve şuur ile ancak bir ölçüde mümkün olabilecektir.

Çağa mührünü vuran hâkim güçlerin yönlendirmesi ve şekillendirmesi altındaki günümüz insanlığı, küçüğünden büyüğüne, derin ve yaygın bir ahlak dejenerasyonuna maruz kalmıştır. Şu âyet-i kerimede haber verilen insanlar, adeta asrımızdaki şu hâkim güçlere ne kadar da çok benzemektedirler: “Öyle insanlar vardır ki.. işin başına geçip idareyi eline aldığında yeryüzünde fesat çıkarmaya (ilahî sistemi ve fıtrî düzeni bozmaya), ekinleri (spermlerle, genlerle oynayarak insan özünü) tahrip edip nesilleri yok etmeye çalışır. Allah ise fesadı/bozgunculuğu sevmez.” [Bakara 2/205]. Evet, bir baştan öbür başa ağlayan, inleyen, sömürülen, sürülen ve süründürülen İslam coğrafyasının mazlum, mağdur ve mahzun müslümanları, o muktedir müfsitlerin ifsat şebekelerinin değişik oyun ve düzenbazlıkları ile iğfal edilmiş; öz kültürlerine yabancılaştırılmış ve inanç ve ahlak değerlerinden adım adım uzaklaştırılmışlardır.

Dünyanın kaderine hakim olan derin güçler, kendilerini derinlerde gizleyen bir nevi münafıklardır ki, Kur’an onlara şöyle sesleniyor: “Demek ey münafıklar! Siz iş başına geçecek olursanız, ülkede fesat çıkaracak, nizamı bozacak, akrabalık bağlarını parçalayacaksınız.” [Muhammed, 47/22]. Evet, fesat çıkarmanın en bâriz göstergesi, nesilleri alt-üst etmektir, akrabalık bağlarını koparmaktır, baba-ana kavramlarını silip süpürmek, sperm bankaları kurarak sahipsiz nesiller üretmektir; kısacası, mukaddes emanet olan “rahim”in kutsallığını öldürmektir. Bu ayeti izah sadedinde üç hadis-i şerifle meseleyi daha bir anlaşılır hale getirelim: İbn Tâvûs babasından (r.a.) o da Resûlullah’tan (s.a.s.) şöyle dediğini rivâyet etmiştir: “Rahim (akrabalık) Rahman’ın hukukundan bir bölümdür. Kıyamet günü gelip şöyle diyecektir: (...) Ya Rabbi! Benim hukukumu gözeteni Sen de gözet, benimle olan bağlarını kesenle sen de münasebetini kes.” [Ahmed b. Hanbel, Ebû Dâvud, Tirmizî; İbn Kesîr, 6/320]. Abdullah İbn Amr (r.a.) Resûlullah’ın (s.a.s.) şöyle dediğini nakletmiştir: “Rahim (akrabalık) Arş-ı İlâhi’ye bitişiktir. Sıla-i rahim yapan, karşılık veren değildir. Asıl sıla-i rahim yapan, akrabası münasebetini kestiğinde onunla ilgisini devam ettirendir.” [Tirmizî, Birr ve Sıla, 10]. Ebû Hureyre (r.a.) dedi ki: Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Yüce Allah yaratacağı mahlûkların hangi hâl üzere bulunacaklarını takdir edip de onlara ait kazayı tamamladığı zaman, akrabalık ayağa kalkıp: “Ya Rabbi! Burası, akrabalık münasebetlerini kesmekten sana sığınanların makamıdır.” dedi. Allah Teâlâ: “Evet, buyurdu, seninle olan hukukunu koruyanı Benim de korumam, sana olan bağını kesenle de Benim münasebetimi kesmem sana kâfi gelmez mi?” Akrabalık da: “Elbette kâfidir ya Rabbi!” dedi. Cenab-ı Allah: “İşte bu, sana verilmiştir.” dedi. Bundan sonra Resûlullah (s.a.s.) “İsterseniz şu âyeti okuyunuz!” dedi: “Demek ey münafıklar! Siz iş başına geçecek olursanız, ülkede fesat çıkaracak, nizamı bozacak, akrabalık bağlarını parçalayacaksınız.” [Buhârî, Tefsir, 6/43 ve Edeb, 7/72; Müslim, 45/6].

Elbette bütün suç, -birilerinin hemen yapıştırıverdiği gibi- Yahudilerin veya Amerika’nın, ya da modern Batı’nın değil elbet. Doğu’nun da bu çöküşte ağır bir vebali vardır. Fuhuş, global bir fesattır artık. Şöyle ki: Allah Rasulü (sas) bir hadislerinde: “Sizden öncekilerin yoluna karış karış, kulaç kulaç gireceksiniz. Hatta eğer onlardan biri bir keler deliğine girse siz de oraya girersiniz. Ve hatta onlardan biri yolun ortasında karısı ile cinsi münasebette bulunsa siz de aynı şeyi yaparsınız.” buyurmuştur. Yaşanılan günler, o haber verilen günlerdir. Diğer taraftan İslam ümmetinin helakinde “sefahet ehli gençler tehlikesi” diye bir tehlike vardır ki, Allah Rasulü çağlar öteden dikkat çekmiş, uyarılar yapmıştır. Bu zevk ü safasına düşkün hedonist gençlik içinde öyleleri olacak ki –güya- Kur’an kıraat edecekler ve -güya- ilim sahibi bulunacaklar, fakat... Nitekim Gayb-bîn Gözlü Efendimiz: “Ahir zamanda yaşları küçük, hülyaları bozuk olan, sefih (terbiyesiz, arsız, şehvet düşkünü) bir gurup ortaya çıkacaktır. Kur’ân okuyacaklar ve Kur’ân onların terkovalarından (köprücük kemikleri) aşağı inmeyecektir. Hayru’l-beriyye’nin (Kâinatın En Hayırlısı) sözünü söyleyecekler ve ok, atıldığı şeyi delip çıktığı gibi onlar da dinden çıkacaklardır.” [Tirmizi, Fiten 22].

Bu kişilerin kendilerine olan zararları bir tarafa en büyük zararları İslam toplumuna dokunacaktır ki İkindi Peygamberi: “Ümmetimin helâki, sefih (küstah, terbiyesiz, arsız, rezil) birtakım genç çocukların elinde gerçekleşir.” buyurmuşlardır [Buhari, Fiten 3]. “İçimizde salihler (dindarlar) olduğu halde helak olur muyuz?” sorusuna “Eğer pislikler (zina) aşırı çoğalırsa, olur.” cevabını vermişlerdir. [Buhari, Fiten 4, 8; Müslim, Fiten 1]. “(Kıyametin kopma vaktine doğru) zaman yakınlaşır/daralır, ilim göğe kaldırılır, cehalet indirilir, cimrilik/açgözlülük yaygınlaşır, fitneler zuhûr eder ve ölümler çoğalır...” [Buhari, Fiten 5]. “Benden sonra ümmetim için üç şeyden korkarım: Hak ve hakikatı tanıdıktan sonra dalalete düşmek, dalalete düşürücü fitneler, boğazına ve cinsel şehvete düşmek.“ [Gümüşhânevî, Râmûzü’l-Ehâdîs, s.264]. Maalesef korkulan şey başa gelmiştir. Allah Rasulü’nün apaçık resmini çizip tablolaştırdığı o istenmeyen zaman dilimlerini idrak ederken, neslimiz ve nefsimiz adına, o bataklıktan kurtuluş istikametinde ciddi bir sa’y ü gayret ortaya koymak icap etmektedir, bunu her mü’min bugün hakkıyla bilir. Bilir de, fakat ne kadar gereğini yapar, o imana vabeste bir gayret, şuura bağlı bir faaliyet...

Netice... Kur’an diyor ki: “Allah’ın buyruklarını umursamayan şu insanların kendi tercihleri ile yaptıkları işler yüzünden karada ve denizde (bütün dünyada) fesat çıktı, nizam bozuldu. Doğru yola ve isabetli tutuma dönme fırsatı vermek için, Allah, yaptıklarının bazı kötü neticelerini onlara tattırır.” [Rum 30/41]. İlahî nizam bozuldu, fertte, ailede, çarşı-pazarda, sokakta-caddede, köyde-kentte, şehirde-ülkede ve bütün bir yeryüzünde. İlahî nizam bozuldu insan fiziğinde, metafiziğinde. İlahî nizam bozuldu bizatihi insanın kendi eliyle... İlahî sistem yeniden kurulacaksa, kuruluyor ise şayet, bu da yine insanın eli ile olacaktır ve olmaktadır... Ümitsizlik yok, fakat ciddi sa’y ü gayret gerektirdiği de muhakkak.

Musa Hûb
KörpeKalemler
Ekleme Tarihi: 27.12.2007 - 19:34
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 878 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Suayb (46), cuneytarkin82 (49), emira (40), ibrahim13 (50), geylani2 (42), ilknur1977 (47), mhmtyel (43), Müslüman kiz (30), hitoprak (51), solmayan-gül (39), pancoloji (39), gül_güzeli (39), güle güle (37), Sueda (38), suvari (41), teacherone (45), kudüs (48), sensinnn (38), Isik Hafize (39), masumca (51), muradmurad (45), burku (36), hatice.d (47), ismail arabaci (37), ariiff (43), nur44_55 (42), deepsilver (36), _SON_NEFES_ (32), onur5844 (52), sailor2005 (67), canfeza (37), saltanat (45), saltiks (50), van65 (), Taha1 (38)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.56849 saniyede açıldı