ivermectine stromectol kaletra budesonide ivermectine imdur imigran imitrex imodium imuran imurek inderal la inderal index indocin sr indocin inegy intagra iscover isoptin isordil sublingual isordil itraderm itrop jumexal kamagra effervescent kamagra gold kamagra oral jelly kamagra soft kamagra keflex kemadrin kenacort a solubile kenacort a kenacort kenergon kessar keto med ketozol kinzal kinzalplus klacid lamictal dispersible lamictal lamisil cream lamisil
     

0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » ,,,,EY NEFSİM,,,,DİKKAT!!!

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 4 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
yanlýz su an offline yanlýz  
,,,,EY NEFSİM,,,,DİKKAT!!!

41 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 31.10.2007
En Son On: 13.06.2008 - 16:14
Cinsiyeti: ----- 
Allah'a karşı gelen kavimlerin hâllerine bir bak; Onlardan bir kısmı suda boğuldu. Bir kısmı yerin dibine battı. Bir kavim taşa tutuldu. Bir başka kavmin sûretleri maymun ve domuz sûretine döndürüldü ve helâk olup gittiler. Bugünde böyle zulüm yapanlar, dünyayı ateşe verenler, tarihe yüz karası olarak geçecekler.



Bir yılı daha geride bıraktık. Ya da âhirete bir yıl daha yaklaştık. Ticarethaneler geride kalan senenin kâr–zarar cetvellerini çıkarıp, hesaplarını gözden geçirecekler.
Ey nefsim! Sen de geçen senenin hesabını yaparak, kâr ve zarar bilânçosu gibi, sevap ve günahlarını gözden geçirecek misin? Yeni yıla girdim diye seviniyorsun; ama geride kalan o koskoca seneyi gerçekten de sevineceğin şekilde mi geçirdin yoksa telafisi mümkün olmayan hatalarla mı doldurdun?..

Ey nefsim!
Hz. Ömer Radıyallahu Anh: "Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekiniz." buyurdu. Ben de bu yeni yılın başında seninle yüzleşmek, hatalarımı ve günahlarımı sorgulamak, hatta seninle çatır çatır hesaplaşmak istiyorum.
Sen her yaptığın hata ve kusura bir bahane, bir mazeret buluyorsun. Âhiret konusunda da sanki pek endişen yok, üstelik garantiymiş gibi bir tavrın var. Bu ne umursamazlık, bu ne vurdumduymazlıktır. Bilmez misin; Hz. Ömer Radıyallahu Anh, bir keresinde Beytullah'ı tavaf ederken:
"Yâ Rabbi! Eğer saîdler listesindeysem, ne olur beni orada sabit kıl; yok eğer şakîler listesindeysem, ne olur beni oradan sil de saîdler listesine yaz." diye gözyaşlarıyla Allaha yalvarıyordu. Koskoca Hz. Ömer böyle bir endişe duyabiliyorken, sen kendini nasıl garantide görebiliyorsun? Yine o Hz. Ömer, münafıkların listesi kendisinde bulunan Hz. Huzeyfe Radıyallahu Anh'ın etrafında dolaşır:
"Yâ Huzeyfe! Ben de listede var mıyım?" diye sorardı. Hz. Ömer; Resûlullah'ın ikinci halifesi ve adaletin güneşi olmasına rağmen nefsini bu kadar hakir görüp, münafıklar listesinde olmaktan korkuyorken, sen hiç merak etmiyor musun acaba hangi listedeyim diye?.. Düşün ey nefsim! Büyüklerin hâli böyle olunca senin hâlin nasıl olmalı?

Ey zavallı nefsim!
Bünyende yığınla kötü huy barındırıyorsun. Heva ve hevesin, ihtiras ve şehvetin, dünyaya olan sevgin ve meylin seni sarıp sarmalamış. Dedikodu, gıybet, hased sende… Riyakârlık, büyüklenmek, kibirlenmek sende… Aldatmaca, kandırmaca, yalan sende… Kin, nefret, buğz sende… Bu kötü huylardan ne zaman kurtulacak, ne zaman tezkiye olacaksın? Üstelik bunca kötü hasletlerin varken, kendi hata ve kusurlarını nedense hiç görmüyorsun; ama bir başkası bir hata yapmaya görsün, hemen eleştiri bombardımanına tutuyorsun. Sen başkalarının hatalarını araştırmayı bırak dakendine bak! Halkın ayıpları ile meşgul olup, kendi ayıplarına karşı kör olma.

Ey biçare nefsim!
Geçici olduğunu bile bile dünyaya öylesine tamah ediyorsun ki! Bu dünya kime yar olmuş ki, sana olsun? Gelen bir gün mutlaka gitmiş ve er geç sen de gideceksin. Hele bir düşün, kimler geldi geçti?... Firavunlar, Nemrutlar, Hâmanlar, Karunlar, Şeddatlar hep gittiler. Ne kudretli krallar, kayserler, kisralar dünyaya veda ettiler. Dünya onları bir oyuncak hâline getirdi, oyalanıp durdular. Şeytan onları aldatıp kandırdı. Yaptıkları isyanları, zulümleri süsledi. Onlar sağlam kalelerde ve kulelerde bir yandan binbir gece eğlenceleriyle zevk ederlerken, diğer yandan nicelerinin haklarını yiyip zulmettiler. Oralarda nice namuslar kirletildi. Nice beller bükülüp, işkenceler edildi. Nice çaresiz, fakir fukaranın, gözyaşları akıtıldı.
Sonunda Allah'ın emri geldi. Kendilerine birer emanet olarak verilen canları geri alındı. Böbürlenerek sahip çıktıkları mallardan ve mülklerden de oldular. Onların topladıkları servetler hep dağıldı gitti. O kuş tüyü yataklardan kaydılar. Büyük ve gösterişli konaklarından çıkarıldılar. Geriye bir şey kalmadı; ne mal, ne mülk, ne de saltanat... Şimdi ise onların esâmesi bile okunmuyor. "Hele bir bak, onlardan yana bir bakiye görebiliyor musun?" (Hâkka, 8 ) Geriye sadece bunların hesabını vermek kaldı. Öyle ki, hiç hesaba katmadıkları şeylerden dahi hesaba çekilecekler.

Düşün ey ahmak nefsim!
Bu göçüp gidenlerin hâllerinden senin alacağın ibret dersi yok mudur? Meselâ, şu Ad kavmi ne büyük ibret… Bunların minare gibi upuzun boyları vardı. Çok güçlü kuvvetliydiler. Kayaların içini oyup çok muhkem, kale gibi sağlam evler yapıyorlar ve oralarda barınıyorlardı. Kendilerine kimsenin karşı koyamayacağını sanan bu kavim azınca, haddi hududu aşınca, Mevlâ Teâlâ onları nasıl da sildi süpürdü. Sen bunlardan daha mı kuvvetlisin, Neronlardan daha mı güçlüsün, (hâşâ) ben karşı koyarım mı sanıyorsun? Allah'a karşı gelen kavimlerin hâllerine bir bak: Onlardan bir kısmı suda boğuldu. Bir kısmı yerin dibine battı. Bir kavim taşa tutuldu. Bir başka kavmin sûretleri maymun ve domuz sûretine döndürüldü ve helâk olup gittiler. Bugün de böyle zulüm yapanların, dünyayı ateşe verenlerin, tarihe yüz karası olarak geçecek olan despotların feci akıbetlerini, ömrün olursa göreceksin. "Zalimin zulmü varsa mazlumun Allah'ı var." diye atalarımız boşuna söylememişler. "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz zannetme!" (İbrahim, 42)
Ordusuna güvenen Nemrud, topal bir sivrisinekle helâk oldu. Malına güvenen Karun, malıyla battı. Makam ve mevkisine güvenen niceleri, çoktan toprak oldu da isimleri bile unutuldu. Peki, sen neye güveniyorsun ey nefsim? Haberin olsun ki; Allah'tan başka her neye güveniyorsan, o şeyle beraber Allah seni de batırabilir. Onun için sana bu nimetleri vereni unutma! Sana bu makamı ve mevkiyi vereni, bu malı, mülkü ve serveti vereni sakın unutma!!! Hem bu dünyada bizlere ihsan edilen nimetler ne kadar çok olursa olsun, âhirete nispetle çok az bir şeydir. Bunlar için, sonsuz cennet nimetleri fedâ edilir mi? Bugün dünyanın az bir zahmetine dayanamayan, yarın cehennem azabına dayanabilir mi? Parmağını mumun alevine tutsan, ona dahi dayanamasın, öyleyse acizliğini anla ve ateşe dayanabileceğin kadar günah işle!

Ey günahkâr nefsim!
Artık sana düşen, bugüne kadar işlediğin isyanlardan dolayı pişman olup tevbe etmek, Mevlâ'nın dergâhına yüzler sürmektir. Bugüne kadar gönlünce yaşadın, isyanlar ettin, günahlar işledin de ne oldu? Aldığın şehevî zevkler, tatmin ettiğin o ihtiraslar ve arzular nerede? Hepsi o anlıktı geçip gitti değil mi? Tabiî zevki geçti; ama hesabı duruyor. Şayet Rabbini razı edemezsen, sana verdiği bu fânî nimetleri, bâkî olana çeviremezsen işin zor, hem de çok zor ey nefsim. Allahu Teâlâ Kerîm'dir, Rahîm'dir, beni affeder deyip avunuyorsun; fakat affa mazhar olmak için ne yapıyorsun? Evet, Allah "Kerîm ve Rahîm'dir"; ama aynı zamanda da "Şedîdü'l–ikabdır", haberin olsun!..
Tevbeyi geciktirme; çünkü ölüm her an gelebilir. Hem tevbe, geciktikçe zorlaşır; zira yapılan günahlar alışkanlık hâlini alır ki, alışkanlıkları terk etmek çok daha zordur. Bu durum ise; dersine zamanında çalışmayıp, bunu imtihan gününe saklayan tembel talebenin durumuna benzer ki, başarı şansı çok azdır, bilesin.


Ah nefsim, ahh!
Rahata ne kadar çok alıştın, değil mi? Öylesine keyif adamı oldun ki sorma gitsin. Ama iyi bil ki, bu pek hayra alâmet değil. Bu rahatlık, bu rehavet sana diğer Müslüman kardeşlerini unutturmasın. Sen öylesin diye herkesi rahat ve keyfi yerinde zannetme… Bak Yahudi ve Hıristiyanlar, ortadoğudaki Müslüman kardeşlerine âdeta kan kusturuyor. Filistin topyekûn ateşe verilmiş, Irak alevlerle kuşatılmış, Müslüman halkların yaşadığı bu beldeler olmuş can pazarı… Savaş(!) bahanesiyle orada binlerce masum sivil öldürülüyor. Halk, evlerinde bombalanıyor. Cani coniler bombalanan bir camiye giriyor ve içerideki yaralı cemaate kurşun yağdırıyor. Mutfakta yemek pişirirken kurşuna dizilen Felluceli bacımızın da, camide namaz kılarken şehit edilen mü'min kardeşimizin de hataları galiba Müslüman olmak...
Ey nefsim! Bu haberler seni ne kadar rahatsız ediyor, hiç üzülüp, kahroluyor musun? Müslüman kardeşlerinin o perişan hâli karşısında, duadan başka hiçbir şey yapamamanın verdiği derin ıstırapla gözyaşlarına boğuluyor musun? Yoksa bu haberler keyfini kaçırdığı için bunun yerine magazin haberleri diye sunulan zırvaları ya da gelin–kaynana, ünlüler çiftliği veya popstar gibi lüzumsuz programları seyrediyor ve "Acaba ne olacak, kim kazanacak?" diye bunu mu merak ediyorsun? Ey zalim nefsim! Halbuki "Müslüman kardeşlerimin durumu ne olacak, bu savaşı kim kazanacak?" diye dertlenmen, Filistin'de, Irak'ta ve dünyanın neresinde olursa olsun mazlum Müslümanların zaferi için dua etmen gerekmez mi?

Ey nefsim!
Bu arada sana yılbaşı ve Noel yortusuyla alâkalı olarak da bir çift lâfım olacak. Orta Doğu'yu kana bulayan, oradaki mazlum Müslümanların çaresiz çığlıklarının yükselmesine sebep olan, Irak'ta binbir çeşit vahşete ve işkencelere imza atan, insanlıktan yoksun caniler sürüsünün bayramı olan Noel yortusunu kutlamaman gerektiğini iyice anladın mı? Zira onlar Müslüman kardeşlerine ülkelerini zindan ederken, sen onlarla aynı gecede dans edip, hindi kızartması yiyerek, içki içip nara atarak, Noel kutlamanın ne büyük bir ihanet olduğunu umarım idrak edersin.
Ayrıca, Ebû Garip cezaevinde yapılan, insanın kanını donduracak işkenceleri, camilerde kurşunlananları, otobüsler taranarak öldürülen çocuk ve kadınları, ucuna Haç asılı tanklardan çıkan mermilere hedef olan Müslümanları ve daha nicelerini gördükten sonra, hâlâ onların sana dost olabileceğini düşünebiliyor musun?

Ey gafil nefsim!
Ramazan ayında gördüğün pa pazlı, hahamlı iftar sofralarında esen hoşgörü–diyalog rüzgârları sakın seni aldatmasın! Zira aynı gün ve gecelerde Felluce'de Haçlı sürüleri, grup grup camilere dağılarak katliam yaptılar. O mübarek günlerde bir camide yaralı, çaresiz ve savunmasız şekilde yerde yatan bir Müslümanın beynine kurşun sıkıldığını sen de gördün, dünya da gördü! Aman ya Rabbi! Bu nasıl bir nefret, bu nasıl bir kin böyle!… Hani nerede hoşgörü?! Ey nefsim, gözünü iyi aç ve gör ki,; Hıristiyan ve Yahudilerin Türkiye'deki yüzü, Müslümanlarla iftar sofralarında şen şakrak tavırlarla göz boyarken, Filistin ve Iraktaki yüzü, Müslümanlara kan kusturuyor. Diyaloga sıkılan bunca kurşundan sonra, hâlâ "Hoşgörü ve diyalog" nutuklarına kanacaksan, sana yazıklar olsun ey nefsim!

Ey nefsim!
Dün küçüktün, bugünse yetişkin bir hâle geldin. Bak bir sene daha geçti, yaşlanıyorsun, farkında mısın? Ben sana Resûlullah'ın tavsiyesini hatırlatayım: "İhtiyarlamadan önce gençliğin, hasta olmadan önce sıhhatin, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin ve ölmeden önce hayatın kıymetini bil!"
Ecel her geçen gün yaklaşıyor, ansızın ve hiç ummadığın bir zamanda gelebilir. Öldüğün an ya cennettesin ya da cehennemde… Şu an bulunduğun binanın kapısından çıksan, binlerce adrese gidebilirsin; ama bu dünyanın kapısından çıktığında gideceğin sadece iki adres var. Bu adres ya cennet olacak ya da cehennem… Daha açıkçası, ya yukarıda saydığımız zulümlere imza atan, Orta Doğu'yu kana bulayan Yahudi ve Hıristiyanlarla beraber cehennemde yanacaksın ya da Allah'ın dostları ve salih kullarıyla cennette ebedî bir zevk ve sefa âlemine dalacaksın!
Rabbim hepimizi nefsimizin şerrinden muhafaza buyurup, cennetini ihsan eylesin!
Fî emanillah!
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:40
Bu mesajı bildir   yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili zum Anfang der Seite
yanlýz su an offline yanlýz  

41 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 31.10.2007
En Son On: 13.06.2008 - 16:14
Cinsiyeti: ----- 
DUA VE İBADET, Allah İLE OLMAKTIR.Allah İLE OLAN KİMSE İÇİN ÖLÜMDE,ÖMÜRDE HOŞTUR....
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:41
Bu mesajı bildir   yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili zum Anfang der Seite
yanlýz su an offline yanlýz  

41 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 31.10.2007
En Son On: 13.06.2008 - 16:14
Cinsiyeti: ----- 
NE İDİK NE OLDUK! (Osmanlı'dan- Türkiye'ye)

FAZİLETLİYDİK:
Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik.
Dürüsttük: Bir zamanlar, Londra Ticaret Odası'nın en görünür yerinde şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı: "Türklerle alışveriş et, yanılmazsın."

İTİBARLIYDIK:
Bir zamanlar, Hollanda Ticaret Odası'nın toplantılarında oylar eşit çıkınca, Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu.

TEMİZDİK:
Yere bile tükürmezdik. Hatta, Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa'ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigil, yere tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor: "Türkler hiçbir zaman yere tükürmezler.
Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür."

ÇEVRECİYDİK:
Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için, saçak altlarına kuş sarayları yapardık. Bunlara öyle çok örnek var ki, saymakla bitmez.

HARAMA EL SÜRMEZDİK:
Fransız müellif Motray, 1700'lerdeki halimizi şöyle anlatıyor: "Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar, arkamdan adam koşturmuşlar, hatta birkaç kere Beyoğlu'ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir."

MEDENİ İDİK:
İngiliz sefiri Sir James Porter ise, 1740'ların Türkiye'si için şunları söylüyor: "Gerek İstanbul'da, gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş, hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde ispat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır."

DOSDOĞRUYDUK:
Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü veriyor: "Haksızlık, murabahacılık [aşırı kâr koyma, tefecilik], inhisarcılık [tekelcilik] ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldür...
Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan, çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır."

HIRSIZLIK NEDİR BİLMEZDİK:
Fransız müellif Dr. Brayer, 1830'ların İstanbul'unu getiriyor önümüze: "Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı İstanbul'da her sene azami beş-altı hırsızlık vakası görülür."

Ubicini, Dr. Brayer'i şöyle doğruluyor: "Bu muazzam payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz. Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu'nda ise hırsızlık ve cinayet vakaları olmadan gün geçmez."

NAZİKTİK:
Edmondo de Amicis isimli İtalyan gezgini, yine 1880'lerin "biz"ini anlatıyor bize: "İstanbul Türk halkı Avrupa'nın en nazik ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi, nadirattan işitilir. O kadar müsamahakârdırlar ki; ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok
fazlasını görürsünüz."

CİHANA ÖRNEKTİK:
Türkiye Seyahatnâmesi'yle meşhur Du Loir'un 1650'lerdeki hükmü şöyle: "Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir."

Şefkatimiz yalnızca insana yönelik değildi, hayvanları, hatta bitkileri bile kapsıyordu.

HAYATA KARŞI SAYGILIYDIK:
Bu konuda dilerseniz Elisee Recus'u dinleyelim, bize 1880'lerdeki halimizi anlatsın:
"Türklerdeki iyilik duygusu, hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır... Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise, bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin ki o ev bir Türk evidir." (Küçük Asya, c. 9)

HAYIRSEVERDİK:
Comte de Marsigli'yi tekrar dinleyelim: "Yazın İstanbul'dan Sofya'ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin, yolculara, bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum."

Aynı müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir. Şöyle diyor: "Fakat şunu da ifade etmeliyim ki, bu dindarâne hareketlerinde biraz fazla ileri gitmektedirler. İyiliklerini yalnız insan cinsine hasretmekle kalmayıp, hayvanlara ve hatta bitkilere bile teşmil ederler."

Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı Avukat Guer misallendiriyor: "Türk şefkati, hayvanlara bile şamildir" dedikten sonra şu örneği zikrediyor:
"Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar, sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar...
Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür..."

"Kaçık"lığın kaynağını da veriyor adam: "Birçokları da sırf azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir Türk'e, bir gün, yaptığı işin neye yaradığını sordum.
Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi: ALLAH'ın rızasını tahsile (kazanmaya) yarar!

Ne dersiniz? Galiba, geçmişimizden uzaklaşmak, bize çok pahalıya patladı.

İşte sorulmaya değer ve cevaplanması elzem olan soru:

"Bizde, o zaman var olup da bugün olmayan nedir? Nasıl kaybettik? Nasıl buluruz
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 19:41
Bu mesajı bildir   yanlýz üyenin diğer mesajları yanlýz`in Profili zum Anfang der Seite
NaDiS su an offline NaDiS  

210 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 30.03.2007
En Son On: 04.12.2008 - 17:07
Cinsiyeti: Bayan 
NE İDİK NE OLDUK!

dahada ne olucağımız belli değillllllllll.............üzüntülü


Allah Razı Olsun
Ekleme Tarihi: 12.12.2007 - 20:33
Bu mesajı bildir   NaDiS üyenin diğer mesajları NaDiS`in Profili NaDiS Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 544 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Mecced (42), tilve (45), alsancak55 (54), kobra111 (49), ihlumut (39), salih1960 (64), morsel (35), zeynep17 (31), alperen_58 (58), mushab60 (50), MEDINENIN GÜLÜ (36), lazkopat_tr (37), ilhanebrar (50), turkthunder (46), selcukserdar (45), sedaseda (35), orhanaksoy (58), selimkum (40), ege-men (37), adigesav (58), osman__ulker (44), azize (38), muhittin19 (40), faruk1453 (40), BüCüR (37), mücahit444 (46), yilmaz keskin (53), daricali (39), ilkahmet (44), aktashakan (38), mücella (41), fatih avc&yacut.. (52), GurbetGülü (36), abdulbakiucar (40), MaRsS (39), metince (52), sercan_21998 (42)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.52182 saniyede açıldı